Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYR CUMHURİYET 30 NİSAN 2003 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Tehdit
BİLGİSAYAR klavyelerine kurban giden "dû-
zeltme' işareti, aslında, sanıldığından çok daha
fazla işe yarar yazıda. Zaten aynı işaretin "incelt-
me, uzatma" gibi başka adlan da var. Artık pek kul-
lanılmadığı için dilin ne hallere düştüğü sık sık ku-
lak trmalayan telâffuz yanltşlanndan belli değil mi?
Uzatma işareti eskiden "nispet i'si" denen ses
için de kullanılmayınca ortaya çıkan anlam kanşık-
lıkfarı'daha mı az önemli? "Askerîtehdit" ile "as-
keri tehdit" aynı şey midir?
Avrupa Birliği'nin isteği üzerine "Millf Güvenlik
Kurulu'nun görevlerini askeri tehdit durumlanyla
sınırfama" hazırlığını duyunca bu konuyu düşün-
meden edemiyor insan.
Avrupa Biıiiği aklını neden takmış olabilir aca-
ba Türkiye'de "ordunun ro/ü"ne? Niçin AB
Komisyonu'nun Verheugen'i, önceki gün yine yap-
tığı gibi, ikide bir "Askerin rolü düzene sokulmalı-
d/r"derdurur?
Çünkü, onlarca istenen, ama Türkiye'nin çıkar-
lanna ters düşen bazı şeylere bu ülkede en açık
yanıtı asker verir de ondan.
Ege gibi, Kıbns gibi, Kürt kökenlilerin azınlık du-
rumuna getırilmesi gibi, ulusal öğretimde anadil-
lerin kullanılması gibi, kendilerince tehlikeli sayıl-
mayan dinci etkinliklerin inanç özgürlüğü adına
serbest bırakılması gibi. Hele hele, siyasal sistemi
"AB'ye girişte en büyük engel" olarak gördükleri
Kemalizmden anndırmak gibi.
Mustafa Kemal'in kurduğu cumhuriyette böy-
le saçmalıklara en kesin yanıtlan yine onun kurdu-
ğu ordu vermez de kim verir?
Herhalde asıl yapılması gereken, bu ülkede "ulu-
sal tehdif'in ne anlama gelmesi gerektiğini ve
geldiğini Avrupa'ya bir kez daha iyice anlatmaktır.
Yobazlık yalnız iyice azrtıp Düzce ve Konya isyan-
lanna yahut Şeyh Sait ve Menemen ayaklanmala-
nna dönüşünce mi "tehdit" durumuna gelip aske-
rin ilgilenmesini gerektirir? Başkaları "Bizler için
tehlikeli bir şeylerpişihliyorgaliba" diye Irak'a sa-
vaş açarak binlerce insan öldürürken, ulusal bir or-
dunun "Partizanca kadrolaşmada, Millî Görûş'te,
Fethullah okullannda cumhuriyete karşı bir şey-
lerpişiriliyor" diyerek sivilleri askerce uyarması mı-
dır acayip olan?
özellikle de bütün bunlar iktidann dışından de-
ğil de içinden geliyorsa, pariamentonun içiyle dışı
1
ve büyüfc basın kıyamet koparmıyorsa.-yani tuzlar
da kokmak üzereyse, sonuçta yine kendine iş dü-
şecek olan asker sessiz kalabilir mi? Ordunun 1971
ve 1980'de cumhuriyete sahip çıkmak isterken ba-
zı hatalar işleyip yanlış hedeflere vurmuş olması, ar-
tık bu gibi durumlara karşı çıkmayarak pısınklaş-
masını mı gerektirir? Özeleştiri yapıp ders çıkarma
ve yanlışlannı düzeftme eğrtimi başka kurumlara go-
re daha yüksek olan kuruluş o değil midir?
Yoksa, "Karşı çıkarsanız biz de Türkiye'nin AB
yoluna taş koymakla suçlanz sizi" diye bizim as-
keri tehdit edenler mi vardır içte ve dışta?
DinvePolitika...
Başı açık harumlara "avrat", rejim düşmanlığına "cihat", Atatürk'e "Adı
Türk" söylemleri, cehalet ve ihanette sınır tanımazlıktan başka bir şey
değildir.
A. Gailİ AŞIK//a/ı(vaff/ - 16. Dönem
E
I değmemiş ve yabanıl (bakir
ve vahşi) doğanın yarattığı kor-
ku ve ürperti yanında, doğal fe-
nomenlerin büyüleyici siste-
matigi ve evrensel yasalann
düzenli işleyişi insanoğlunu bir "yüce kud-
ret" arayışına yönelttı ve doğuştan var olan
din duygusunu bilimsel dayanaklarla da
güçlendirdi. O nedenle tarihin hiçbir dö-
neminde ve dünyanın hiçbir köşesinde
inançsız ve mabetsiz bir toplum görülebil-
miş değildir. Türklerin Islamiyetle tanış-
mast bin yılı aşmıştır. Din gerçeği, ulusu-
muzun tarihinde ve özellikle toplumsal
politikalannda önemli roller oynamıştır.
Siyasete alet edildiği dönemlerde yücelik,
kutsalhk (ulviyet, kutsiyet) ve etkinliğini
yitiren din, yakasını bağnaz politikacılar-
dan, tarikat, vakıf ve derneklerden kurtar-
dığı ölçülerde Tannsal (ilahi) işleviru ye-
rine getirebilmiş, iyilik ve güzelliklere,
birlik ve banşa, zulme karşı çıkabilme gü-
düsüne ve hak arama duygusunun geliş-
mesine olumlu katkılarda bulunmuştur.
Dinimizi, siyasette koltuk kapma ve yurt-
dışından döviz aşırma aracı durumuna ge-
tirenler, Protestanlığın doğuşunu hazırla-
yan Katolik papazlardan daha ilkeldırler.
Bunlara "Siz neden yakuuyorsunuz, han-
gi dinselgörevinia yerine getiremiyorsıınuz''
diye sorarsanız, "Dinin gereklerini yerine
getirebüme özgûıiüğü Baü ülkelerinde de
var" yanıtını alırsınız ve gerçek niyetleri-
nin ipuçlanna da ulaşırsınız. Bu, Cumhu-
riyet'i yıkma hesabıdır.
CHP Kayseri Milletvekili
AKP, öncülerinin geçmişteki söylem ve
eylemleri, Meclis grubuna egemen çoğun-
luğun yapısı, bürokrasiye taşıdığı yandaş-
lan ve herkesçe bilinen dünya görüşleri açı-
lanndan devletin ve toplumun dikkat ve du-
yarlıhğını (hassasiyetini) hükümet uygu-
lamalanna yoğunlaştırdı. tktidar, sağduyu-
nun şaşmaz yol göstericiliğinde, bu kuş-
ku ve kaygılan boşa çıkarmah ve yakası-
nı çağdışı bütün organizasyonlardan kur-
tarmahdır. Halka hizmet sunmanın ve ka-
lıcı olmanın yolu budur. Marjinallik siya-
sal partiler ve özellikle de iktidar için ölüm,
çoğulculukvegenişyelpazeyaşamdır. Ana-
yasada ifadesini bulan devletin biçimiyle,
laik - demokratik yönetim tarzıyla ve Cum-
huriyet'in temel öncelikleriyle uyumlu bir
iktidara, halka hizmet yolu açıktır. 50 yılı
aşan çok partib' süreçte yaşadjgunız bunca
serüven gösteriyor ki iktidarlar, temelleri-
ni M. Kemal Atatürk'ün atoğı Cumhuri-
yet'le sryaseten, ruhen ve ahlaken banşık
obnak zorundalar. Atatürk'ün kurduğu
devleti, O'nun hasunlaruun enstrümanla-
nyla yönetebflmek akıl dışıdır. Yurtdışın-
daki, saplantılannın tutsagı ve döviz kay-
nağı bir kuruluşa egemen olma uğruna gi-
rişilen tehlikeli rekabette ve benzeri bütün
çekişmelerde iktidar fazla şanslı olamaz.
Çünkü jTÜardır saygıvla öptûkleri Seyh 'in
eüyie, Cumhuriyet'in siyasal reeü arasın-
da sıkışmış durumdalar. Şeyh iter. rejim di-
renir. Sıkınö da bu noktada odaklaşır. Şu
gül mevsiminde. Gül'ün içine düştüğü aç-
mazm izdüşünıleri de burada sakhdır.
Ülkemizde dinsel özgürlükler anayasal
güvence altında ve alabildiğine serbesttir.
Hiçbir Müslüman ve laik ülkede oLmadı-
ğı ölçüde devlet, din hizmetlerini düzen-
liyor ve bu yoksul halkın bütçesinden eleş-
tirilere de konu olan büyük ödenekler ayı-
nyor. Hac kapısı 56 yıldan bu yana açık.
Zaman oldu ki hükümetler, ilaca bulama-
dığı dövizi hacı adaylanna buldu. Halkı-
mızın bu konularda yakınması yok. Tür-
kiye 'de din hiçbir baskı altında değildir ve
olamaz. tnancın ve moral değerlerin öne-
minı herkesten daha iyi bilen ve hücuma
tt
AHah AllafT sesleri ile kalkan Türk Si-
lahlı Kuvvetleri'nin Cumhuriyet'e ve de-
mokratik değerlere olan duyarlılığını (has-
sasiyetini) "din karşıthğı'' sanmak ya da
öyle göstermek, ulusal birliğe yapüacak kö-
tülüklerin en büyüğüdür. Silahlı Kuvvet-
lerimizin, başka demokratik ülkelerin or-
dulanndan farklı olarak, vatanı düşman
saldınlanndan koruma sorumluluğu ya-
nında, Cumhuriyet'in zararlı akımlardan
korunması ve esirgenmesi sorumluluğunu
da üstlenme durumunda kalması, siyasi-
lerin ve devleti yönetenlerin ayıbıdır. Ba-
şı açık hanımlara "avrat", rejim düşman-
lığına "dhat", Atatürk'e "AdıTürk" söy-
lemleri, cehalet ve ihanette sınır tanımaz-
lıktan başka bir şey değildir. Türkleri ve
Türklüğü içine düşürüldükleri utançtan
kurtaran, Türk'ün soyluluğuna güçlü vur-
gular yapan, bize, batmış bir imparatorlu-
ğun enkazından modern bir cumhuriyet
armağan eden, ırz ve namusumuzu, tüm kut-
sallanmızı düşman saldınlanndan kurta-
ran ve Türklerin büyük düşmanı Çörçil'e
"M. Kemal gibi insanlar 500 yüda bir çı-
kar. O da bana rastiadı" dedırten kışinin,
"adıTürk" öyle mi... Peki efendiler, sizin
nerenizTürk?!..
Vitrindeki ve Arka Sokaklardaki Universiteler - 2
Yard. Doç. Dr. Alim KAYA/l/ Eğitim Fakültesi
Önceki günkü yazımın sonuç bö- si sağlanmıştır. Uzun yıllar pro-
PPOÎ. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA
ANISIIMA
CARŞAMBA TOPLANTTLARI
SAVAŞ SONRASIIRAK ve
BtRLEŞMtŞ MÎLLETLER'tN ROLÜ
Konuşmacı
Prof. Dr. RONA AYBAY
(Bosna Hersek İnsan Haklan Mahkemesi Yargıcı ve
tstanbul Bilgi Oniversitesi Hukuk Fakültesi Ögretim Oyesi)
Sunuâ
Dr. RIDVAN AKIN
(Bogaziçi Oniversitesi Ögretim Görevlisi)
30 NİSAN 2003 ÇARŞAMBA
17.30-1930
TARIK ZAFER TUNAYA Kültûr Merkezi
(Şahlculu Bostan Sok. Beyoğlu - Tünel)
lümü şöyle: Genel olarak akade-
mik unvanlar bir piramit şeklin-
de dağılır. En üst akademik unvan
piramidin en tepesindedir ve aka-
demik unvan aşağı doğru indik-
çe o akademik unvandaki kişi sa-
yısı artar. Piramidin tepesine doğ-
ru çıkıldıkça sayı azalır. Yükse-
köğretim sistemimize bakıldığın-
da eğer profesör 5.122, doçent
8.814, yardımcı doçent 10.597
olsaydı genel kabul gören piramit
oluşmuş denilebilirdi. Oysa üni-
versitelerimizde 8.814 profesör,
5.122 doçent ve 10.597 yardım-
cı doçent bulunmaktadır. Piramit
yukandan aşağıya doğru artan bir
şekilde oluşmamışhr. Belki de bi-
ze özgü bir şekilde magazin kül-
türümüze de uygun olarak "90-60-
90" şeklinde bir yapı oluşmuştur.
Buyapının oluşmasında iki önem-
li faktörün rol oynadığı düşûnül-
mektedir.
Birincisi, uzun yıllar profesörlü-
ğe yükseltilmede unvanının gerek-
tirdiği nitelıkli kriterlerin konulup
uygulanmamış olmasıdır. Profe-
sörlüğe yükseltilme neredeyse sü-
re ile ilişkilendirilerek otomatiğe
bağlanmış, süresi gelen adayuı
kadrosu ilan edilerek yükselme-
fesörlük için gerekli olan knter-
lerbir alt akademik unvan olan do-
çentliğe yükseltiunek için gerek-
ü olan kriterlerüı çok altında kal-
mıştir.
Son yıllarda bunu fark eden YÖK,
profesörlük için kriterler koyma-
ya ve üniversiteleri bu konuda
zorlamaya başlamıştır. Bir diğer
faktör ise doçentliğe yükseltilme
kriterlerinin ağır olması ve özel-
likle yabancı dil koşuludur. Birbi-
lim insanının, ögretim üyesinnı
biryabancı dili bilmesinin gerek-
tiği açıktır ve bunda tartışılacak
bir taraf yoktur. Ancak özellikle
arka sokaktaki ûniversitelerde ça-
lışan yardımcı doçentler haftada
30-40 saat derse girmektedirler.
Güç koşullardaki bu insanlann
işini kolaylaşnracak kurumsal dü-
zenlemeler şimdiye kadar yapıl-
mamıştır.
Birbaşka deyişle özellikle arka so-
kaktaki üniversitelerde çahşan
yardımcı doçentler, içinde bulun-
duklan güç koşullarla ya da ken-
dı kaderleriyle baş başa bırakümış-
lardır. Arka sokaktaki üniversite-
lerin güç koşullannda doktorala-
nnı tamamlayan ağır iş yükü (ders
yükü ve başka görevler) altında
ezilen yardımcı doçentlerden "sü-
per insan ofamüan" beklenmek-
tedir. Üç büyük kentte doğup bü-
yümüş, kolejlerde eğitim görmüş,
yurtdışında doktorasını yapmış
İcarar vericiler ve vitrindeki üni-
versitelerde çalışanlann arka so-
kaktaki sorunlan, karmaşayı, çar-
pıklığı anlamalan beklenemez.
Türk yükseköğretimi sadece vit-
rinden ibaret değildir; ondan da-
ha büyük bir anlama sahiptir.
Doçentliğe yükselme ile ilgili
belki de en çarpıcı nokta doçent-
lik temel alanlan başvuru koşul-
lan arasındaki farklılık ve eşit-
sizliktir. Benzer veya aynı bilim
dahnın farklı uzmanlık alanlan
arasında çifte standartlar ve eşit-
sizlikler vardır.
Örneğin, psikolojinin alt dal-
lan olan gelişim psikolojisi, örgüt
psikolojisi, deneysel psikoloji,
öğrenme psikolojisi gibi alanlar-
da SSCI, SCI-Expanded ve AH-
Cl gibi endekslerde yer alan der-
gilerde yayımlanmış tek yazarlı
makale bir önkoşul değilken, psi-
kolojinin birbaşka alt dah olan da-
nışma psikolojisi veya psikolojik
danışma ve rehberlikte sözü edi-
len endekslerde yer alan dergi-
lerde yayımlanmış tek yazarh ma-
kale önkoşuldur.
Yine tarih alanında yurtdışı ya-
yın önkoşul değilken, tarih eğiti-
minde, kamu yönetiminde yurt-
dışı yayın önkoşul değilken eği-
tim yönetiminde yurtdışı yayın
önkoşuldur.
Bu farklılıklann-çelişkilerin,
çifte standartlann manhğını anla-
mak mümkün değildir. Öte yan-
dan kendi bilimsel çalışmalan-
mızı başkalanna onaylatmanm
mantığı ve gerekçesi de sorgu-
lanması gereken ciddi bir sorun
olarak karşımızda durmaktadır.
Doçent adaylannın bu konuda-
ki beklentisi ve değerlendirmesi
hemen hemen ortaktır. Yurtdışı
yayına daha fazla puan vermek an-
İaşılabilir ama önkoşul olarak da-
yatılması, kendi yetenek ve ça-
İışmalanmızı başkalanna onay-
latmak gibi aşağılayıcı bir man-
tığı anlamak ve onaylamak müm-
kün değildir.
28 Nisan 2003 günlü Cumhu-
riyet'in 2. sayfasında ^Vtainde-
ki ve Arka Sokaktaki Ünhersite-
ler"başhklı yazunın 2. sütunun-
dakı "Rakamlarm SöyiedOderT alt
başlığının 2. paragrafının ilk dört
satın "Orne^n; 35885 öğrencisi
olan Atatürk Universitesi'nde 877
ögretim üyesi varken 35789 öğ-
rencisi olan Ankara Üniversite-
si'nde 1617 ögretim üyesi bulun-
maktadır" olacaktı.
PENCERE
Para Gibi Bir Şey...
Sıvas'ın Yıldızeli ilçesindeydik, ilkokulun ikinci sı-
nrfındaydım...
Bir gün evde masanın üstünde renkli bir kâğıt bul-
dum, üstünde lokomottf resmi vardı, hoşuma gitti,
elime aldım, bakıyorum...
Babam uyardı:
- Koy onu yerine!..
- Baba, nedir bu?..
- Para gibi bir şey...
Devlet 'demirağlarpolitikası'm yürütmek için tah-
vil çıkarmıştı.
•
Istanbul Üniversitesi ekonomi derslerinde çek,
tahvil, bono gibi senetleri hocalar anlatırken esne-
meye doyamazdım, piyasayla tanıştıktan sonra bu
işin ne gıllı gışlı olduğunu öğrenecektim...
Nedir ticari senet dediğin?..
Alırsın eline beyaz kâğıdı, yazarsın üstüne bir sa-
yı, attın mı imzayı, al sana 'para gibi bir şey'...
Bizim hükümet borçlarını -odemek için degil- dön-
dürmek için bunu yapıyor...
Yüksek faiz ile borçlanıyor.
Hükümet piyasalardan borçlanmak için 'devletkâ-
ğıdı' çıkarıyor.
Para basmak ne haddine!..
•
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Tuncer Kı-
lınç Paşa yurtdışında bir gezideyken katıldığı top-
lantıda demiş ki:
- Amehkalı beyaz kâğıdı alıyor, yeşil boya bası-
yor, dolarimal ediyor; bizim elimizde olsa, alırsın be-
yaz kâğıdı, basarsın lirayı, sürersin piyasaya, mille-
te faizsiz kredi verir, borcu kapatırsın...
Paşa bu sözleri soylemiş mi söylememiş mi, han-
gi kapsamda soylemiş, neyi murat eylemiş, bilinmi-
yor; ama bizim para zikiıii, kirli fikirli medyamız Kı-
lınç'ayüklenmek için fırsatı kaçırmadı, veryansın et-
tiler Tuncer Paşa'ya..
Peki, ülke ekonomisini asker mi yönetiyor?..
Yooo...
Hükümet mi yönetiyor?..
Haydi canım sen de!..
Bizi IMF yönetiyor.
Tefaşagerekyok!..
Ne Tuncer Paşa'nın dediği olur.
Ne de hükümetin!..
Ama bu işin sonu ne olur?..
Bilen var mı?..
•
•.Ülkernizde -çoğu azgelişmiş ülkede olduğu gibi-
ekonomi uzmanından geçilmiyor...
Ama ekonomide bir türlü düze çıkılamıyor... '
Bizim devlet IMF denetiminde ve gözetiminde ol-
duğu için banknot basamıyor..
Ya ne basıyor?..
Borçtahvili!..
Demiryolu, otoyol, baraj, liman yapmak için tah-
vil bassa ya...
Borcu borçla odemek üzerine Profesör Con Ah-
met'in ünlü 'devri daim' makinesine dönüştürülen
tahvile 'devlet kâğıdı' adı veriliyor; devlet alıyor eli-
ne beyaz kâğıdı, basıyor üzerine kargacık burgacık
bir şeyler...
Oluyor yüksek faizli tahvil..
Sürüyor piyasaya..
Yüksek faizli devlet kâğıtlannı alan bir avuç ranti-
ye için Türkiye Cennet...
Halk için Cehennem...
•
Rahmetli peder devlet tahvili için ne demişti:
- Para gibi bir şey...
Paranınpul olduğu Türkiye'de 'para gibi birşey'\e
batıp dibe vurduk.
"Pişman Değîlim
r
Şen Sahir Sılan m ilgiyle okunan ve
tletişim Yayınlan'ndan çıkan
"Pişman Değilim"
adlı kitabının 6. baskısı çıktı.
BURSA-OSMANGAZİ
ATATÜRK CADDESİ'NDE
SATILIK TAŞINMAZ
Mülkiyeti Vakfımıza ait Bursa ili, Osmangazi ilçesi, Şekerhoca mahallesi, Saray
Caddesi (Atatürk Caddesi) pafta 29, ada 357, parsel 79 no'da kayıtlı taşınmazın
arsa alanı 723.71 m2
olup üzerinde 1 bodrum+zemin+5 normal kat+çekme katlı ve
inşaat alanı toplamı 3150 m2
olan bina mevcuttur.
Atatürk Caddesi No: 75 adresüıdeki taşınmazın, zemin katın bir kısmındaki mağaza
(bodrum+1. kat bağlantılı) bölümü hariç olmak üzere 52 adet bağımsız bölümü (18
dükkan ve 34 büro) kapalı zarfla teklif alınmak suretiyle satılacaktır.
1-Satılacak taşınmazın muhammen satış bedeli 2.000.000.000.000.-TL ve geçici
teminatı 500.000.000.000.-TL'dir.
2-Ihale 05.05.2003 pazartesi günü saat 16.00'da T. Garanti Bankası A.Ş. Emekli
ve Yardım Sandığı Vakfı, Halaskargazi Cad. No: 278 Kat: 8 Şişli/îstanbul adresinde
yapılacaktır.
3-Şartname yukarıdaki adresten teslim edilebilecektir.
4-Teklif mektuplan en geç 05.05.2003 pazartesi günü saat 12.00'ye kadar yukarıdaki
adrese verilecek veya aynı gün ve saatte belirtilen adreste bulunacak şekilde posta
ile gönderilebilecektir. Postadaki gecikmeler kabul edilmeyecektir.
5-Vakfımız 2886 sayılı kanuna tabi olmamakla, ihaleyi dilediği kişi ve kuruluşa
vermekte veya ihaleyi yapıp yapmamakta serbesttir.
6- Satış hakında daha geniş bilgi, Genel Müdürlüğümüzden şahsen veya
(0212) 233 36 40/10 hat nolu telefonlarla temin edilebılir.
TÜRKİYE GARANTİ BANKASI A.Ş.
MEMUR VE MÜSTAHDEMLERI
EMEKLİ VE YARDIM SANDIĞI VAKFI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
• II P
BARIŞ
VE
ADALET
İÇİN
1 MAYIS MİTİNGLERİ İÇİN
ÖDP BULUŞMA NOKTALARI
(II v» llçe / Bulu«tna saati ve yeri / Irtibat Tel.)
ISTANBUL 10:00 PERPA ARKASI 0212 252 76 41 • İZMIR i4;oo ODP IL MRK.
ONÜ, ÇANKAYA 0232 445 45 29 • ANKARA 10:00 GAR ONÜ 0312 435 37 34
• ADANA 11:00 MİMAR SİNAN ÖNÜ 0322 363 36 90 • ANTALYA 16:00 ÇALU
KAVSAĞI 0242 - 244 84 52 • MERSİN 10:30 ODP İL MRK. ÖNÜ, ÇANKAYA Mh
0324 238 72 54 • SAMSUN 14:30 RAY APT. ÖNÜ 0362 - 234 51 68 • OAZİANTEP
11:00 BALJKLI PARKI 0342 232.05 22 • ESKİŞEHİR 16:30 ÖDP İL MRK. ÖNÜ,
İSMET INÖNÜ Cad. 0222 233 44 43 • BURSA 16:00 ATICILAR HAL YANI
0224 247 19 84 • MALATYA 12:00 OFİS KAVŞAĞI 0422 323 70 17 • ZONGULDAK
16:00 ÖDP İL MRK. ÖNÜ, GAZİPAŞA Cad. 0372 252 14 68 • StVAS 11:00 ÖDP İL
MRK. ÖNÜ, DİKJUTAS Cad. 0346 221 68 82 • ARTVİN 12.00 SÜMERBANK ÖNÜ
0466 212 65 09 • ORDU 16:00 ODP İL MRK. ÖNÜ, FATİH Cad. 0452 223 00 62
• TRABZON 12:30 TEDAS BİNASI ÖNÜ 0462 - 321 63 43 • URFA 11 :OO TOPÇU
MEYDANI 0414 562 95 09 • HATAY 11:00 AALEN MEYDANI 0326 213 95 44
• ELAZIÖ 12:00 İSTASYON MEYDANI 0424 238 64 17 • ERZİNCAN 15:00
BELEDİYE SARAY1 ÖNÜ 0446 212 49 47 • İZMİT 17:00 MERKEZ BANKASI ÖNÜ
0262 321 86 27- AMASYA 16:30 YAVUZ SEUM MEYDANI 0358 218 73 13
• KAYSERİ 16:00 VETERİNERLİK FAK. ÖNÜ 0352 221 00 22 • KUTAHYA 15:00
ŞEKER FABRİKASI ÖNÜ 0274 212 09 78 • ÇORUM 16:00 CAN SAATİ ÖNÜ 0364
224 48 37 • ÇANAKKALE 17:00 SALI PAZARI 0286 213 3121» DENİZÜ 11:00
YSE ÖNÜ, ACIPAYAM YOLU 0258 264 19 63 • GİRESUN 13:00 OSMANAĞA
MEYDANI 0454 216 06 55 • AKSARAY 15:30 EĞİTİM-SEN ÖNÜ 0382 212 76 76
• BURDUR 14:00 ÖDP İL MRK. ÖNÜ, BURÇ Mah. 0248 212 45 16 • BALIKESİR
15:00 BELEDİYE ARKASİ 0266 244 48 71 • AYDIN 17:00 BELEDtYE MEYDANI
0256 225 19 69 • USAK 10.00 TlRrTOĞLU PARKI 0276 227 54 28 • DtVRlĞI
10:00 ÖDP İLÇE MRK. ÖNÜ 0346 418 51 24» GEBZE 16:00 TRAFO MEYDANI
0262 646 70 63 • LULEBURGAZ 12.00 HÜKÜMET BİNASI ÖNÜ 0288 412 03 53
IMAYISTA ALANLARDAYIZ