23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18NİSAN2003CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 SMKfmtbml I BUm/UBtanar md$SMSI Bektronk posta: dentzsomecunsmriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212,512 44 9? - Talabani, Türkiye'yi tehd'rt etmiş... "Kürt adası. Amerikalı aöasına aüvenivor!'' Kurtuluş t Geçen yılîarda TRT'de yayımlanan ve senaryosunu Turgut Özakman'ın yazdığı, yönetmenliğini Ztya Öztan'ın yaptığı, başrolünü Rutkay Aziz'in üstlendiği "Kurtuluş" dizisini anımstyor olmalısınız... Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın öyküsünü anlatan dizi film, 369 dakikalık altı bölümden oluşan VCD seti halinde piyasaya çıktı... Kurtuluş setinin yanında yine Turgut Özakman'ın yazdığı, Ziya Öztan'ın yönettiği ve Rutkay Aziz'in başrolde Atatürk'ü canlandırdığı "Cumhuriyet" dizisi de iki VCD olarak yer alıyor. Gerek yokluklar içinde verilen Kurtuluş Savaşı'nın destansı öyküsünün gerekse yoktan var edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş günlerinin şu günlerde bir kez daha anımsanması ve özellikle genç kuşaklara bir kez daha anlatılması gerekryor... radan yıllar geçse de bazı öyküler güncelliğini yitirmiyor... Kaynağı bilinmeyen biröykü şu sı- ralar intemet ortamında ekrandan ekrana do- laşıyor... Bağdat'ta hastanelerdahi bombalan- mışken Vietnam'da geçen o eskı öyküyü paylaşalım is- tedik... Hiç kuşkusuz zaman içinde insanlık Bağdat'a dair öyküler de yazacaktır... Vietnam'da "zayiat" venmek istemeyen bir Amerikan general, "temizlik" harekâtı ile alması gereken bir köyü taş taş üstünde kalmayana kadar bombalatır. özel bir- likler köyü sarar ve tek tek evleri arayıp "temiz" raporu- nu verip, "alındı" listesine bir yenisini ekleyip tam köy- den aynlırken, arkalanndan tek bir el ateş ediiir. Yine ina- nılmaz bir bombardıman başlar: Mantar gibi yükselen alev toplan, makinelerin sinir bozucu sesi ve arkasından korkunç bir ölüm sessizliği. Ardından özel timler her bir deliği ararlar ve döküntülerin arasında bir deri bir kemik Vietnamlı bir çocuğu elinde bir tüfekle buluriar. Çocuğu doğrudan generalin önüne getirirler. General çocuğu gö- rünce çok etkilenir. Kimseleri görmeden bombalar yağ- Çocuklar dırmaya benzemez karşılıklı göz göze gelmek... Gene- ralin sağ gözü takmadır. Üstelik de hayli belirgin bir pro- tez. Amerikalı general, çocuğa dönüp, "Bak sana bir şans vereceğim. Hangi gözümün gerçek olduğunu bil, seni kurşuna dizilmekten kurtarayım" der. Çocuk bir an generalin yüzüne bakar ve "Sağ gözün gerçek" diye ya- nıt verir. General şaşınr, "Nasıl olur, sağ gözüm takma, niye böyle dedin ki?" diye sorar. Çocuğun yanıtı, "0 da- ha insanca bakıyordu" olur... Bu kez bir fotoğraf... Tek karede bir öykü gibi... San saçlı küçük bir kız çocuğu elindeki Amerikan bayrağı ile başını babasının omzuna yaslamış... Babası savaş giy- sileri içinde bir Amerikan askeri... Kız "Nereye gidiyor- sun baba?" diye soruyor... Baba: "Sen uyu kızım. Ben dünyanın öbür ucundaki çocuklan öldürüp hemen dö- neceğim." Mustafa Balay'ın dizeleri de öykü gibi: "Ben Bas- ra'dan ömer.../ Belki haberin yoktur diye yazıyorum Franks;/ Önce demokrasi yağdı göklerden/ Sonra özgür- lük geçti üstümüzden/ Palet palet.../ Ve insan haklan namlulanndan/ Yüzü maskeli adamlann/ Saniyede bil- mem kaç bin adet./ Demokrasi bizim eve de isabet et- ti/ Bir gün sonra anladım ayaklanmın koptuğunu/ Baba- mın vücudunda/ Tam on sekiz adet/ İnsan haklan say- mışlar./ Annem zaten yoktu/ Ben doğarken / llaç yoklu- ğundan ölmüş./ Ambargo falan dediler ya/Anlamadım, çocuk aklı işte/ Sen daha iyi bilirsin.../ Sizde de banş böy- le midir Franks?/ İnsan haklan çocuklan yetim / ve ayak- sız bırakır mı orada da?/ Ya demokrasi?/ Güpegündüz pazara düşer mi?/ Ve zenginlik..J Insanlan korkudan uy- kusuz bırakır mı?/ Ve kuşlar gökyüzünü terk eder mi ora- da da?/ Babamla söyledığim son dua dilimde,/ Ayakla- rım hastanede/ Ve giymeye kıyamadığım ayakkabılar/ Elimde kaldı.../ Çocuğun var mı Franks?/Al... Çocuğu- na götür onlan/ Bir işe yarasın./ Kim bilir baktıkça/ Bel- ki beni hatırlarsın" îSESSÎZ SEDASIZ (!) / HpilPPWL jflBEBBBoBBınBSHBfli *••"'[*" r • !'•' • #lfflfcwiı_ Yüksek Yerilim Hattı erdincutku a yahoo.com Yeni Amerikan atasözü: Bundan iyisi, Şam'da ABD askeri! Sağlık hizmetleri yerelleştirilirse Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer, sağlık hizmetlennin ne- den yerel yönetimlere devredilmek is- tendiğini anlatıyor "Merkezi yönetimde çalışanlann yüz- de 80'ini oluşturan 1.5 milyondan fazla memur içinde yer alan sağlık çalışanlan da bu küresel oyunun değirmeninde öğü- tülecek... Oysaki küreselleşme, yani 'acı- masız öğütülme' sürecinde sağlık harca- malanmızdaki değişimler bu felaketin ha- bercisi olmuştu. Tıpkı diğer sektörlerde- ki harcamalann nrteliğindeki değişimler gibi... Nasıl mı? Bu soruya yanıt verebil- memiz için, Sağlık Bakanlığı harcama kaynaklannı irdelememiz gerekir. Bakan- lığın üç temel kaynağı vardır; genel büt- çe harcamalan, döner sermaye harca- malan ve fon harcamalan... 1988'de oluşturulan fon çerçevesinde Sağlık Bakanlığı'na sağlanan ek kaynak son * yılîarda ihmal edilecek bir düzeye geri- lediğinden döner sermaye harcamalan ve bütçe harcamalan oranını karşılaştır- mamız gerekir. 1989 yılında döner serma- ye harcamalannın Sağlık Bakanlığı büt- çe harcamalanna oranı yüzde 10 iken, 2001 yılında bu oran yüzde 53'e çıkmış- tır. Bu artış eğilimi 2010 yılında döner sermaye harcamalannın konsolide bütçe içensinde Sağlık Bakanlığı'na aynlan pa- yın, döner sermaye harcamalannın, yani hastanelerin kendi gelirlerinin gerisinde kalacağının göstergesidir. Kamu Yöneti- mi Temel Kanunu Tasansı bu denklemin ürünüdür, şaşırmamamız gerekir." Savaşm Dili SEVGİÖZEL 22Mart1991'de, "60'lıyıl- lann sonunda sırtlannda par- kalar, ayaklannda postallaria 'Amerikan emperyalizmi ve yerii işbiriikçileri' diyeyola çı- kanlann bugün ABD'nin Or- tadoğu siyasetlerini savun- malan 'diyalektik' değil 'dra- matik' bir çelişkidir" diyen UğurMumcu yaşıyor olsay- dı, belki "dramatik" yerine, "trajikomik" demeyi yeğlerdi. Gerçekten de bugün özellik- le basın-yayın organlarında yorum yapanlan, savaşın "korkunç yüzü"nü anlatmaya çalışanlan okurken, dinlerken hem içimiz yanıyor, hem de gülüyoruz. Evet, masum in- sanları bomba selinde boğ- maya çalışan emperyalistle- re, "emperyalist" denmiyor artık. Onlann adı "koalisyon gûçleri". Emperyalistin gözü kara, "dehşet ve korku ope- rasyonu" diyerek o, yaptığı işi adlandırdı. Bu adı hiç tartış- madı bizim "medya"; doğal- mış gibi kabullendi ve kullan- dı. Çünkü bizim basın yayın organlan "medya" olduktan sonra, dilini ve anlatım biçi- mini çoktan değiştirdi. Genç habercilerin kimisi savaş alanında can pazann- da. Onlann topladığı haberi, görüntüyü, öteki genç haber- ciler, bize aktarmaya çalışıyor. Kınk dökük bir dille, bozuk anlatımlaria, dilinin ucunage- leni söyleyiveren haberci, sa- vaşın acısını derinleştiriyor. Beriki soruyor, "Bombalar sustu mu?" Yanıt "bomba" gibi: "Maalesef sustu..." Bir başkası bombalanan "Bağ- dat ışıl ışıl" diyor; ötekinin yü- zünde yapay bir gülücük, ölüm demek olan savaş değil de sanki, düğün haberi verdi- ği. "Tabihmi maruz görün" diyene ne diyelim.. bilmiyor ki, "mazurla, "maruz" ara- sındaki aynmı. Bilmesi dege- rekmiyor, ama genç haberci seviyor bir karma dille konuş- mayı. Kimisi öyle bir "Vooş- şinnggttınn" diyor ki, doğma büyüme "Vaşington"lunun ağzı açık kalır. "Şimdi (filan- canın) çektiği güzel savaş re- simlerine bakalım" diyen mi ararsınız; "evef'le başlayıp "evef "le biten bir araba laf e- den, ama iki evet arasında ne dediği belli olmayan mı?.. Genç haberci yurtdışı bağ- lantılannda bülbül oluplngiliz- ce şakıyor, ama bu yana dö- nüp ağzını açınca çuvallıyor. Yalnız genç haberci mi? Her gece her kanalda aynı yüzler, nasılsa on yıl önce söylenen- leri, yazılanlan kimseanımsa- mıyor. Salla sallayabildiğin- ce... Üstelik "değişmek" mo- da, "medya"nın yeni diliyle "in"... Nasıl değişmek ama? Butürsorular "out"... Her ka- nalda biremekli subay, yıllar- dır bu savaşı bekliyorlarmış sanki, çoğu Ortadoğu uzma- nı... Genç habercilerin hepsi birer "strateji uzmanı"... Ço- ğunun 1991'deki Körfez Sa- sırasında olup bitenler- den haberi yok (nasıl olsun, çoğu on yıl önce sokakta oy- nuyordu), ABD'nin, Ortado- ğu'ya "banş, demokrasi" ge- tireceğine inanmışgibiler. Ço- ğu, emperyalizmin Türkiye'yi, yıllardır "petrol bekçisi" yap- tığını bilmiyor, öğrenmek için hiçbir çaba harcamadıklan belli. Nereden mi? Kullandık- lan dil ortada. Savaşı çıkara- na kulak veren genç haberci, kendince "savaşın dili"n\ kur- du. "Bombalarbaşanylarte- defi buldu" diyebilir miydi yoksa? "Bağdat'ta bombala- nn harareti arttıkça, koalisyon güçlerinin eylem gücü de yo- ğunlaşıyor''muş. "Kentin dış- yüzünden ağır bombardıman sesleri geliyor"muş. "Koalis- yon güçlerine karşı, ağır füze atışı yapılıyor"muş... İyi haber mi, kötü mü? "Sıcak bölge- den haber aktaran arkadaşla- nmız, böyle kesintilere uğra- yabiliyor, hay Allah!" Ya politıkacılann dili, duru- mu? Trajikomik... Televizyon- larda "ahkâm" kesenlere so- ralım, emperyalizmi aklayan "komplo teorileri" ürettiğini- zin aynmında mısınız? Uğur Mumcu'nun 12 yıl önceki so- rularına, şimdi yanıtınız var mı? "Türkiye, Ortadoğu karga- şasına bugün de ABD istek- leri doğrultusunda kanşmış- tır. Böylece ülke coğrafyası- nın kendisine verdiği aynca- Iığı çok kötü kullanmış ve ile- hsi için manevra alanını şim- diden daraltmıştır. Geleceğin siyaseti, bugünkü geçici den- gelere göre saptanırsa Tür- kiye yann ya da öbür gün çok acı sürprizlehe de karşılaşa- bilir. Bölgede tek süper gü- cün egemenliği bugünkü gi- bi sürecek midir? Sürecek- se, Türkiye 'nin güvenlik siya- seti, yine bir süper güce mi ihale edilecektir? Bu tek sü- per gücün egemenliği, iç si- yasete ve şu yanm yamalak demokrasiye nasıl yansıya- caktır? Türkiye, kendi ulusal güvenlik ve savunma kav- ramlannı ne zaman oluştura- caktır?" (Cumhuriyet, 7 Şu- bat1991) Habercinin genci, dene- yimlisi, politikacının üikeçıka- nnı önde tutanı, ağzından çı- kanı duymak zorunda. Içimi- zi ürperten bu dil yeni oluş- madı, "Küçük Amerika ola- cağız" muştusu verildiğinde. öncedüşünmeyetimiz, dola- yısıyla diîimiz köreldi. Ne eği- tim-kültür kurumlannı koruya- bildik emperyalizmden, ne li- manlanmızı, üslerimizi, ne ke- kik kokulu dağlanmızı, ne üç kez ürün aldığımız ovalanmı- zı... Burnumuza dek kültürsüz- lüğe, borca battık. Sorunların hepsi birbiriyle ilgiliyken, Türk devrimiyle hesaplaşmayı ül- ke çıkariannın önüne alan ay- mazlann diliyle konuşuyoruz şimdi. Başanlı bombalan, ba- şanyla bomba atanları izle- mek zorundayız yalnızca... Yoksa Bush Amca çok kızar ha! KİM KİME DUM DUMA BEHIÇ AK behicak(a turk.net ÇtZGİLİK KÂMtL MASARACI BULUT BEBEK NURAYÇÎFTÇI bulutbebekn hotmail.com V2.y camna/Annemîn sesi TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN lSNison MLAFE7 ORDUSU KüRULlf/ORf 1SZO 'Oe BUGÜN, KURTUU1Ş SAVAÇl &//&9SW£*Ay İSTAN8UL MÜfCÛMen, KjUVtoYI MİLUrE'YE KARŞt SAVAŞAAAK İÇİN BİR. oeOü KUeilLtoASA RA/Z VEeDİ. K4UST0PA KBUAL 'i l/£ OMA MİLLİ GÜÇl&e/ StUOlGM£K AMAC/Y, OOlAYLA&NaA HA2ieLI8MA 8AŞLAAIAH fAH YANUSl BU OR£>UYA,SADeA2AM Û T PEKİT PAŞA TX/i4Cr/A/MA/ "HICÂFBT oeDUSU"AOI ve&LEc£Kr//z. otG£f> &e. ADI DA'ICUVAYI TİYE* OLAN BU İHAAIET ORDUSil, İŞGÂLCİ /HGİLJZ- LeeoeN BÜYÜK YAB&Ki Göeüyoe&u. Hioteeroe OUSU, ApAPAZAR.1 POtAYLA&NPA ÇfXARll/M Atİ- ZAVUR. tCYANINI PA DeSTEKlSrECEK, AHCAK, AtdKAdA HÜmjMeTİNİtJ 6ÖNOERECEĞİ OÜZEK- U BieutCLEOE KISA SÜR£O£ YENÎljECjEKr/fZ.. BAFRA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo:2003 121 Davacı Malıye Hazınesı vekılı Av. Kamuran Çakıcı tarafından hasımsız olarak Hâkimliğımize açılan gaiplık davasının yapılan tensibinde verilen karar geregince; Bafra Büyükcamı mahallesinde kain 35 ada 3 parsel sayılı taşın- mazda 3/144 hisse malıki olarak görünenLazpaşa'yı tanıyan. gö- ren, adresını bılen şahıslann duruşmanın bırakıldığı 14.10.2003 gününe kadar bıldırmelen bu tanhe kadar bir haber alınamadığın- da da M.K.nun 588 ve 35 maddeleri gereğince gaıphğine karar verileceği ilan olunur. Basın 18012 TOKAT 2. ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN E^asNo 2002 235 Da\acı. Nazan Kınatı \ekılı tarafından da\ah Cune\1 K.ınalı ale\hine açılan tanıma davasının \apılan açık yargılaması sırasında venlen ara ka- ran uyannca, Davalı Cıineyt K.ınalı'nın mahkemermzce vapılan tüm ara- malara rağmen adresınm tespıt edüememış olması nedenıyle, da\alınm dunışma günü olan 02 05 2003 günü saat 09 25 "te mahkememızde hazır bulunması veya kendısmı bir \ekıİ ile temsıl ettırmesı. aksı takdırde yok- lugunda yargılama yapılarak karar venleceğı davalı Cunevi K.ınalı'ya teb- !ığ \enne geçerlı oimak üzere ilan olunur Basın 17995 Bağ-Kur sağlık kamemı kaybettım Hükumsûzdür SEVİMATEŞ ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Yolculuk SÜPÜyop Güngör Uras'a teşekkür ediyorum. ANKA'dan sözeden kocaman bir yazıyla selamladı bizi. Ga- zetecilikte 52. yıla ulaştım, ANKA'da da 32. yılı kutladım. Güzel bir zaman dilimi. önceki gün kaç kuşak bir araya geldi. Uzun yıllann öyküleriyle gü- zel ve anlamlı bir buluşma. Anılar, çağrışımlaria geçmişe döndük, geleceğe uzandık. özümden söz etmekten çok hoşlanmıyorum ama ANKA'da uzun yılîarda çok hoş anılanm var. Onlan henüz ya- yımlamadım, dahası karar veremedim. Mesleği- mizde ilginç olaylar, serüvenler yaşanırken o gün- leri yazmaktan hoşlanmadım belki de. Oysa çok güzel günler, zaman kalırsa yayımlarım belki. Bel- ki diyorum, çünkü bilmiyorum. Meslek dalımızda yaşanan olaylar, serüvenler hızımı kesiyor kimi za- man! Bir haber ajansının kurucusu olmak, variığına katkıda bulunmak aklımın ucundan da geçmezdi ama olaylar böyle gelişti. Uzun yıllar önce bir sabah Altan Öymen tele- fon etti, yanında Özer Derbil. Altan siyasal yaşa- ma katılacağını söyledi. ANKA ne olacak, diye sordum. Sana devretmek ıstiyorum, dedi. Hayli şaşırdım. O dönemde meslek dalımızda ilginç olaylar yaşanıyor. Basın kuruluşlan da belli yön- lerde yer alan kuruluşlardan oluşuyor. Gruplar, hi- zipler bir yana bir karmaşa oluşuyor. Altan'a da sordum: - Kabul etmezsem ne olacak? Ajansı kapayacak. Hizipler dışında bir oluşum geliyor, özer Derbil'e döndüm: - Bu görevi üstlenebilir miyim, başarabılir miyim, diye sordum. Bana umut ve yürek verdi. ANKA ile ilişkimiz böyle başladı. önce umutlu bir yolculuk, ancak güçlükleri, darboğazlan da var. Yokuşu- muzda yeni bir olay ANKA. Yönetici olmamdan hoşlanmayanlar da var ama onlara gülümsedim, ANKA'yı bir ortaklığa dönüştürdüm, çalışanlarta birlikte güzel birlikteliğe yöneldik. O günlerden çok hoş anılanm var. Bizim Yokuş bana yüz vermedi ilk günlerde. Hiç unutmam, abonelerimizi tanımak, selamlamak için, Cağa- loğlu'na, Cumhuriyet bürosuna gittim birgün. Ne- ler yapacağımı anlattım. Ama karşımda Hasan Cemal ve Oktay Kurtböke var. Sorulan. davra- nışlan hayli soğuk, acımasızca sorguluyorlar be- ni. Elbet içerledim ama belli etmedim, dahası gü- lümsedim. Yola çıkmıştım bir kere. Ben size umutla geldım, desteğinizi almayı dü- şündüm ama istediğim olmadı, nerdeyse azarla- dınız beni, görevimi yadırgadınız adeta! Sessiz bir an yaşadık. Yolculuk böyle başladı ama arkası güzel geliş- ti. Oktay Kurtböke, Hasan Cemal ile ne güzel bir- likteliğimiz var, haberier, yazılar, söyleşilerie onur- landı meslek dalımız. Oktay Kurtböke emekliye aynlınca ANKA'ya geldi. Hasan Cemal ile de bel- li bir çizgide gelişti dostluğumuz. Son kitabı ma- samda duruyor. Sayfalannı çevirirken neler düşü- nüyorum. 1950'li yılîarda meslek dalımızda kadın gazete- cilerin sayısı çok az. Aslında hepsi Atatürk'ün, Cumhuriyet kızlannın onurunu taşıyor, görev bilin- ciyle çalışıyor. Cinselliği vurgulayan davranışlar yok meslek dalımızda, eşıtlik ilkesini güzel taşıyor- lar. 52 yıl sonra yeniden karar veriyorum, kadın ol- mak güzel bir olay ama kadın gazeteci olmak ko- lay değil. Başka değerier öne geçiyor, cinsellik de araç oluyor kimi zaman! Babamın bir sözünü ye- niden anımsıyorum, "güzel kadın olmak değil gü- zel insan olmak önemli" demişti bir gün. Güzel ga- zeteci olmak da önemli bir olay bence. Mesleği- mizin güzelliğini o çizgileroluşturuyor. Dizlerin ki- reçleniyor, saçlann ağanyor, güçlükle yürüyorsun, soluk soluğa geliyorsun ama içindeki ışık hiç sön- müyor. Geçmişini aydınlatıyor, geleceğini parlatı- yor. Çok mutluyum, kadın gazeteciler güzel tırma- nıyoryıllan, olaylan, Atatürk kızlannın bilinciyfeaşt- yor denizleri, dağlan. Banşta ya da savaşta seç- kin bir konumdalar. Bu konumu korumak da en güzel görev. Başanlar diliyorum. Güngör Uras'a selam. ANKA'dan aynlmadım. Birlikteliğimiz ne kadar sürecek bilmiyorum ama beşinci kuşağa ulaşıyoruz nerdeyse. Yeni kuşak- lan da selamlayacağım. BULMACA SEDAT YAŞÂYAN 1 2 3 4 1 2 3 SOLDANSAĞA: 1/Cinseluya- nlmada veya doyumda, alışılmışın dı- şında davra- nışlara ve özel nesnele- re zorunluluk duyma. 2/ Un, et ve bamya ile ya- pılan bir ye- mek... Kanşık renk- li. 3/Atuı yavrusu... "Yüce dağlar du- man olmaz / Çeş- mim yaşı — olmaz"' (Türkü). 4/ Cennet ile cehennem arasın- da bulunduğuna ina- nılan yer... Derviş selamı. 5/ "Akdeniz 8 anemisi" de denilen 9 kansızlık hastalığı. 6/ Vilayet... Alevi-Bektaşi ozanlannın tarikatlanyla ilgili şiirlerine verilen ad. 7/Bir şeyin iyi ya da kötü olma özelliği... Rüt- besiz asker. 8/Satrançta özel bir hareket... Geri dö- nen. 9/ "Eşekkulağı" da denilen ve eczacılıkta kullanılan bir bitki. YUKARTOAN AŞAĞIYA: V Büyük bir heyecan duygusu yaratmaya yöne- lik edebiyat üslubu. 2/ Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek... Akdeniz Bölgesi'nde bir akarsu. 3/Suudi Arabistan'ınparabirimi... Birtür taze ve tuzsuz beyaz peynir. 4/ "Yüzüncü —": Amin Maalouf un romanı... Karahindibanın seb- ze olarak yenen yapraklan. 5/ Anlayış, sezgi. 6/ Günlük yaşama ait küçük ve geçici belgeleri top- lama şeklindeki koleksiyonculuk. 7/Püskürtü... Kuzu sesi... Bağışlama. 8/ Tekke edebiyatı şiir rürlerinden biri... " — Ayhan": Şainmiz. 9/Sü- merlerde gökjannsı... Gözün renkli bölümü. -
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear