01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 NİSAN 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİDE AÇIK OTURUM M Ö nümüzdeki tablo, yeterince üretmeyen, giderek küçülen, yoksullaşan bir Türkiye... Borcu borçla ödemeyolundan bir türlü kurtulamıyor, yüksekfaizi dizginleyemiyor, üretimin önünü açamıyoruz. Işsizlik sürekli artıyor, gelir uçurumu büyüyor, insanlar mutsuz, umutsuz, ileriyi göremiyor. Gelip geçen hükümeiler ise ülkeyi bu borç yükünden kurtaracak rasyonel adımlan bugüne kadar atmış değil. Bilinçli bir dışa açılma süreci yaşanmaması, devlet-özel sektör-bürokmsi üçgeninin işbirliği içinde sağlcm politikalar oluşîuramamasmın sonucu, bugün Türkiye tam anlamıyla duvara toslamış durumda. Ekonomideyaşanan çöküş, günükurîarmapolitikaları ilesürenyaşam, ülkeyiaynızamanda çokciddi biretikyozlasma içinedescktu. Peki Türkiye hep krizlerle, günü kurtarmapolitikalan ile miyaşayacak? Yoksa bilinçli politikalar üreten, kendine güvenen, uluslararası saygınhğı artmış bir Türkiye mümkün mü? Cumhuriyet Gazetesi, ekonominin bugün içinde bulunduğu tabloyu ve çıkış yollarını her biri kendi alamnda önemli başarılara imza atan uzmanlarla masaya yatırdı. EskiDünya Başkanı Başkan Yardımcısı Attila Karaosmanoğlu, Alcatel GenelMüdürü ve TÜSÎAD üyesi Lütfı Yenel, Türkiye Giyim Sanayicileri DerneğiBaşkanı UmutOran, TürkEkonomiBankası BaşekonomistiSelim Somçağve ekonomist Mustafa Sönmez, önce ülkenin içinde bulunduğu durumu değerlendirdiler. Siyasi hatalar, IMFpolitikaları,fınans ve reel sektörün gelinen tablodakipayı tartışıldı. Ardından 'güçlü bir Türkiye' için arayış başladı. tç vebelkidedıs borçlannyeniden masayayatınlacağı radikal adımlar mı gerek, yoksa her kesim kendi üzerine düşeni mi yerine getirmeli? Siyasetçi üzerinde baskı oluşturmak mümkün mü? ÖZLEMYÜZAK Bu sistem arükyürümüyorL Ü T F İ Y E N E L : Alcatel Genel Müdürü - TÜSİAD üyesi Bu borçlanmayh yatınm imkânsız esin olan bir şey var lti, borç her ge- çensenereel larak artı- yor. 2002 yılındaki çok sıkı mali politikalara rağmen ıç ve dış borcun toplamında aşağı yukan 20 mıryar do- lar artış oldu. Bu borcun azaltılması faiz dışı fazla ve- rerek mümkün mü? Şu ana kadar mümkün olmadı. Ay- nca, faiz dışı fazla vererek borcu azaltmapohtikası çok uzun sürdü ve daha da sü- recek gibi gözüküyor. 2006'ya kadar devam etsin gö- rüşmelen yapılıyor. Bu süreç reel sektörü çok cıddı bir şekılde olumsuz olarak etkiliyor. Şu anda en kritik soru, mevcut durumun sürdürü- lebılirlığı. Faiz dışı fazlanın oranını artırarak ve sü- resinı uzatarak aynı zamanda hızlı büyüme sağlama- nın mümkün olmayacağı konusunda aşağı yukan bir uzlaşma(konsensus)bulunuyor. "Büyümeobna- dan bu durunı sürdürülebiiir mi?" konusunda çok büyük bir soru ışaretı var. Büyüme olmazsa borcun milli gelıre oranı küçülmeyeceği içın büyüme ol- mazsa olmaz bir şart olarak önümüzde duruyor. Bü- yümenın nasıl olacağının netleşmemesı belırsızhk or- tamı yaratıyor.Belırsızlık aynca reel sektör üzenn- de de olumsuz etki yarahyor. Aynca bu- de küresel- leşme olgusu var. "Acaba hükümetin yapabueceğiet- kfli bir şeyler var mı?" diye sormak gerekiyor ve in- san bu noktada bıraz ümitsizlığe kapılıyor. Çünkü kü- reselleşme sonucunda gümrüklerinizi açmışsınız, para smırlar arasında akışkan bir hal almış, mallaraı dolaşımı serbest olmuş. Bu durumunda 10-15 yıl önce elinizdekı araçlar artık yok. Bu olumsuz yapı bir yandan reel sektör üzerindeki baskı oluştururken diğer yandan da işsizliğin artmasma yol açıyor. Mil- li gelir artışı,hizmetlerde ve üretimde değer yaratma- nızla mümkün. Büyüme için yatınm ve girişim, bu- nun içuı uygun ortam ve iklim gerekıyor. Ortamda- ki olumsuz yapı, yatınmı engelliyor, yeterlı büyüme olmayınca, kamu borcunun olumsuzluklan azalmı- yor. Ve bu kısır döngüden çıkılamıyor. Pekl uygun ortam nlye oluşmuyor? • Birincisi, fınansman malıyeti yüksek. Devlete borç vererek öyle bir getiri elde ediyorsunuz ki baş- ka bir ış yapmanıza gerek kalmıyor. Bu durum gide- rek güçlü bir sistem halıne geldi. Hazine kâğıdı ris- ki alarak getiri sağlamak isteyenler, bu parayı büyüt- tükçe, paranın reel sektöre dönme şansı da azaldı. • îkıncısı, enerji başta olmak üzere sanayinın kul- landığı birçok gjrdinin maliyeti diğer ülkelerle kıyas- landığında çok yüksek. • Üçüncüsü, devletin yatınmlan kısması. Altya- pı yatıranlannın kısıtlanması ülkemizin rekabet gü- cünü olumsuz olarak etkiliyor. Örnek venrsek; En önemli yatınm ınsana yapılan yatınm.Türkiye'de bu yıl bütçede eğitıme 10 katnlyon lira civannda pay ay- nldı. Bunu 70 milyona böldüğünüzde kişi başuıa 85 dolar düşüyor. Suriye'den ve Mısu-'dan bıle az. • Dördüncü unsur vergiler ve sosyal güvenlık gi- derlen. Ücretlerde, çalışanın eline geçen miktar ile şırketlere maliyetleri arasındaki oran inanılmaz şe- kılde bozulmuş durumda. Bu neyı doğurdu? Kayıt aluna girmış ınsanlar ve kurumlar aşın vergilendı- nldı, kayıt dışındakıler ise ödüllendırildi. Dürüst gi- nşımcı -yerli yada yabancı- vergi veriyor, karşıhğın- da yeterlı hizmeti alamıyor. Bu durumda girişimcı- yı çekmeniz mümkün değıl. Bir başka konu. böyle bir ortamda tüketicinin alım gücünün azalmasıdır. îç piyasa için üretim, faaliyet yapmanız giderek olanak- sız hale geliyor. Türkiye'deki tek gündem, borcun çevrilip çevrilmeyeceği. Herhangi bir zafıyet olursa Türkiye bir daha borç alamaz gibi... hep bunun üze- rinde dönüp duruyor konuşmalar. Cumhuriyet Gazetesfnin düzenlediği açık oturuma kaülan uzmanlar toplanüıun ilk bölümünde Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu du- rumu değerlendirdiler. Oturuma kaûlan uzmanlarm uzlaşüklan temei nokta sistemin çürümüşlügü ve borç bağunhhğının giderek arröğı oldu. ATTİLA KARAOSMANOĞLU Eski Dünya Bankası Başkan Yardımcısı U M U T O R A N Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Hem kriz, hem etiky< MFile pazarlıkgücü kullanılmadı I MF politikalan tabıi ki sorgu- lanabilir, ancak benım yap- mak ıstediğim husus Türki- ye'de yapılan yanlışlıklan bi- raz da gözler önüne sermek. Türkiye hakıkaten kronik hale gel- miş yüksek enflasyonla yaşıyor. Kro- nik enflasyon yaşayan ülkelerin çogunda bu oran hiperenflasyona çıktığı için ülkeler "dayağı* yi- yorlardı ve meseleyi daha ciddi ele alma im- kânını anyorlardı. Türkiye'de ise enflasyon uzun süreli olmasına karşın hep kontrol edile- bilir oldu. Belki de bu yüzden Türkiye'deki re- kabet gücünü ve uzun vadede büyüme gücü- nü büyük ölçüde kısırlaştıran bir şey olduğu- nun tam olarak farkına vanlmadı. Ama tarih gösteriyor ki çeşitli ülkeler hiper enflasyon sillesini yiyip de herkes enflasyon- dan şikâyet eder hale gelmeden, meselenin çö- zümü kolay değil. Türkiye'de yapılan şeylerden bir tanesi, her- ? hâlâ ekonomik krizin içinde. Veyalnız ihracatla da JL kriz aşümıyor. Ancak tespitim, mevcut ekonomik krizin yanmda ülkede çok ciddi bir etik yozlaşma olduğu yönünde ve bu heryere sirayet etmiş durumda. Açıklanan rakamlar bir mantik oluşturmadığı gibi, sağlamasuu yaptığiMzda da kafada birtakım soru işaretieri bırakıyor. Türkiye'de etikyozlaşmanın getirdiği kayıt dışüık ve sistem dışüık var ki bunlar da çok önemli "tşsizlik arttı n deniyor. Bana göre bunun da en önemli nedeni kayıt dısılık. Ülkede sistem çökmüş durumda. Türkiye krizin içinde hrja irtifa kaybediyor ve öyle bir noktaya gelecek ki hıziayere çaküacak. Ben, buradatd en büyük problemi özel sektör, bürokrasi ve siyaset arasındaki kopukluğa bağhyorum. Bu koordinasyon ve vizyon bozukluğu yüzünden ülke kötü yönetiliyor ve bunun sonucu olarak krizlerden bir türlü belimizi doğrultamaz hale geliyoruz, thracaün bu ülke için önemli olduğunu arük her kesim kavramış durumda. Türkiye'de ikracatyapan aşağıyukan 30 sektör bulunuyor. Ancak şunu unutmayalım ki ihracat birim ftyatlan her kalemde düşüyor. Rekabet kaliteyi şüphesiz artünyor, fıyatları ise düşürüyor. özeüikle kendi sektörümde tespit ettim bunu. thracattayaşanan damping sorunu ise küresel bir bahş açıst gereküriyor. kes ve her kesim bundan gerçekten şikâyet et- meden "biraz önce" bu işi yapmaya gayret et- mesi. Ve bunu yaparken çapa sistemi getirildi. Şimdi bu noktada başımdan geçen bir olayı örnek olarak vereyim. Anlatacağım, Türki- ye'nin hatalanndan bir tanesi, istemeyerek bir noktada işin içine kahldığım için biliyorum. 2000 yılının 4 Arahğı'nda ben hükümete ciddi bir problemle karşı karşıya olduğumuzu, bunun sonuçlaraıdan endişe ettiğimı anlathğım bir mesaj gönderdim. "Bu işin süratfe haDedil- mesi gerekiyor, büyükbir çöküntü haline getir- se işin içinden çıkamayız, dikkatii ohnalryız"' dedim. Ertesi gün yüz yüze konuşmaya çağır- dılar, gittim. Orada, IMF ile kısa süre içinde anlaşüması geTektiğini söyledim. Çünkü acilen çözülmediği zaman gerçekten piyasada çok daha bü- yük bir çöküntü olacak gibi görü- nüyordu. Aynca "Herhangi bir anbşmayaparsanız, IMFin boar- duna gid^> kararçıkarmasmı bek- lemeyin" dedim. "Bridge finan- cing (köprü kredi) vapabihrsiniz. Bunudaşuşukurumlardanyapa- binrsiniz" diye söyledim. Mesela o zaman Japonlar paralarını yatı- racakyer anyorlardı. "Japonya'yı düşünün" diye de haber vermeye çalıştım. Fakat o günkü başbakan yardımcısı, "Biz EMF ile aıüasa- mayız" dedi. "Yrye" diye sorun- ca "CVIFdalgalıkuristiyor''yanı- tını verdi. 2000'de uyarmıgtım O zaman benim sözlerim şun- lar oldu: "Ben bilmiyordum. Ben size şu çapa sistemini genişletme- nizi önerecektim, ama böyleyse CVIFeinizebüyükbir pazarhkgü- cü vermiş dalgah kur demekle. Çünkü bu sistem içinde ileriki bir dönemde zaten dalgalı kura geç- mekzonındasmız. Serbest serma- ye harekederi serbest ticaret gibi konulankabulettiğinizzaman bu- nun dışında bir şeyi düşünmeniz veyönetebamenizkoJaydeğiL'' De- dim ki IMF'ye şıınlan söyleyebi- lirsiniz: "Feİtibuyapügınızprog- ramda dalgab kur yoktu, dalgah kura geçersek siz TL'nin ne kadar değer kaybedeceğmi düşü- nüyorsunuz?HesapladığniKrniktanbizimdön- dürebilmemiz için bize sağlayacağmız imkân- lar nedir? Sizin düşündüğünüzden fazla bir kayba sebep olursa, o zaman bu konuda ne ya- pacaksınız?" Göriiştüğüm yetkiülere şu uyanda da bulun- dum: Sizin elinize bu pazarhk imkânı verilmiş; yann, öbür gün, kendiniz dalgalı kura gitmek zorunda kalırsanız bu pazarhğı yapamazsınız. O günün başbakan yardımcısı kendisinin pi- yasadan gelen bir adam olduğunu, bu işleri bil- diğini söyledi. Ve bupazarhk gücü kullanılmadı. S E L I M S O M C A C Tûrk Ekonomi Bankası Başekonom'ısti Üretim değil, borç tahsüatı T ürkiye'nin en büyük sorunu çoİcağırborçlu bir ülke olma- sı. Bu teşhısı koyduktan sonra bu nokta- ya getiren olaylan irdeliye- lim. 1999 Helsinki zirvesin- de Türkiye'ye samimiyet- ten uzak şekilde, üyelik va- adi verilmesıyle beraber "IMFye muayeneohın,ek>- nominizi düzehin, enflasyo- nunuzudüşürürTdıye şart koşuldu. Yapısal sorunlar vardı, borçlar belli bir bas- kı yaraüyordu, ama 1999 yılında toplam kamu borç- lannın milli geüre oranı yüzde 58 idı ve Türkiye Ma- astricht Kriterleri'ni bile tutturuyordu. Şimdi, gelinen noktaya bakalım: • Dezenflasyon programı 14 ayda çöktü. • Ortaya çıkan felaket' iflas tablosunu "sözde' onar- mak üzere "güçhlekonomrvvgeçiş*' adı altında borç- lann tahsilatının hızlandınlmasına yönelik progra- mın 2. asaması uygulamaya konuldu. • Ve burada en önemli araç yüzde 6.5 faiz dışı fazla. Bu çok ağır bir oran, dünyanın hiçbir yerin- de böyle oran yoktur. Gelişmiş ülkelerde bunun lafi bile edilmez. Bir iki örnek vereyim: ABD, geçen sene kasım ayında bütçe harcama- lannı milli gelirinin yüzde 1 'i kadar arttıran bir pa- ketle (tipik Keynesyen bir uygulamayla) durgunluk mücadelesine girişti. Bir de kendi kategorimizdeki ülkelere bakalım. Brezilya, IMF'den Türkiye'ye oranla daha fazla fon kullanan bir ülke. Sadece ge- çen sene 30 miryar dolar aldı. Öyle 5 yıl için falan ahnadı. Brezilya'nın kamu borç oranı da yüzde 80'lerin üzerinde.Yüzde 3.75 faiz dışı fazlayı bü- yük pazarlıkla kabul etti Brezilya. -Programın bir bacağı daha var: Dalgalı kur. Mer- kez Bankası kuru tamamen kendi haline bırakıyor. Döviz kurunun tamamen aylık, haftalık, günlük hatta saatlik ödemeler dengesi hareketleriyle belir- lenmesı ne getirecektir? Bir kere büyük bir volati- vite getirecektir. Ve Türkiye gibi kronik enflasyon ülkesinde muazzam bir dalgalanma olacakür kur- davereelkurda. ÖrneğinKerkük'epeşmergelergir- di, dolar 50 bin lira yükseldi. Ya, size ne kardeşim? Öyle değil işte. Dış ticaret, ithalat, ihracat, dışan- dan gelecek sabit sermaye, yatınm artışlan bunlar hep birkaç ay vadeli gerçekleşiyor. Bu nedir? Bun- lar sanayıci ve hatta fınans sektörü açısından da bir "önünü görememe" endişesi yaratıyor. Esas önemli kısım da şu: Ödemeler dengesinin önceden tahmin edüemeyen birçok hareketlen so- nucu kur oluştuğu için, reel kur kimi zaman aşın değerlenebiliyor. Bu da ihracatçıyı etkiliyor. -Şimdi bunlanbirarayagetirerekiçpazarvedış pazar açısından irdeleyelim. Yüzde 6.5 faiz dışı fazlayı tutturmak için sıkı malıye politikasını, Tür- kiye gibi de\r alüasyon sonrası kriz sendromunu ya- şayan bir ülkede uyguluyorsunuz. Ve zaten alım gücü çok düşmüş olan iç pazan öldürüyorsunuz. Ki- mi zaman kuru, aşın değerli hale getirerek ihraca- tın önünü tıkayabiliyorsunuz. Bu iki faktör, Türki- ye'nin büyümesini imkânsız hale getinyor. Türki- ye'nin ekonomik hayatından ve kalkınma sürecin- den çalınmış 2 senedir. PeM nlçln bunlar dayatılıyor? Tamamen borçlann ödenmesini garanti altına al- mak. Öncelikle IMF'nin borçlan. ardından ulusla- rarası fınans sermayesinin açmış olduğu krediler. Iç borçlar da üçüncü derecede geliyor. Bu tabii çok yanlış bir uygulamadır benim kanaatime göre. YARIN: CÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İÇİN NE YAPILMALI? MUSTAFA SONMEZ: Ekonomist Herkes rantçı oldu, yoksullaştıran büyüme deyeni modelimiz en reel sektörle fınans sektörü- nü bırbırinden ayıramıyorum. Reel sektör de bir şekilde ranti- yeleşmiş durumda. Nitekim 500 en büyük. sanayi firmasının ve- nlen bize şunu göstenyor "Üre- timden zarar ediliyor, ama anlfonlarbir şekilde piya- salarda degeriendirîle- rek faiz şekbnde ge- ^ . tirisi sağlamyor. , Onunla hem işçi " ücreti ödeniyor, hem üretimdeki ı« açıklar kapaülıyor hem de sermaye birfldmi yapıh>T>ıf O zaman da reel sektörle fınans sektörü ayn ayn şeyler ol- maktan çıkıyor.Türkiye'de ekonomiye yön ver- me açısından TÜStAD dünyasını gözümün önü- ne getırdığünde ortaya bir ikilem çıkıyor. Rant- çı iklıme karşı duruyor gibi görünen TÜStAD, "Sermaveyi esas olarak reel üretime ceketim" demeye çahşıyor. Ama fiili olarak baktığuruz- da, akıntıya karşı değil, tamamen akıntı yönün- de kürek çeküıyor. Reel ikhmden uzaklanran IMF programlannın en önemh destekçısi yıne TÜ- SlAD. Nasıl olacak bu rantçı ıklımden üretime dönüş, nasıl bir kopuş sağlanacak? İşte orada mu- allak bir durum var. Iş, yüzde 7.8'lık büyümeye geünce sorular çoğalıyor. Bu nasıl bir büyümedir kı büyüme- nin olduğu sene işsizük artmış. Baktığınızda yüzde 8'e yakın büyüme var, ama işsizlik aza- lacağına, 2 puan artmış. Tüketimde artış olma- mış, Imalat sanayiinde reel ücretlerde 2001 yı- lında 14.5'lük düşüş, büyüme yılında durmamış, 2002'de de yüzde 4.5'lük bir düşüş olmuş. Ya- ni öyle bir büyüme ki istihdam yaratmamış, re- el ücretlerdeki düşüşü tersine döndürmemiş. Iç pazarda herhangi hareket yaratmamış. Ben bu- na "yoksuDaşnran büyüme" dıyorum. Tabii sto- ka üretimden ve ıhracattan kaynaklanan büyü- me var. Aynca turizmi de iticı bir etken olarak sayabiliriz. Ancak turizmde tutturulan hedefler aslında dampınglı fıyatlardan. Hem ihracat mik- tar ve fıyat endeksleri hem ortalama turist har- camalan verileri ortada tam biryoksullaştıran ih- racat ve turizm süreci olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla, bu büyüme ve ihracat rakamlannın "değer kanaması" pahasına gerçekleştınldığını söyleyebılıriz. Bu rakamlara ulaşmakta "içeri- de ücreâerin sırtma abanma ve istihdam azalb- mı" göz önüne alındığuıda de tamamen "emek fedakârtağr üzerinden yakalanmış bir büyüme olduğu ortaya çıkıyor. Benim endışem, bu süre- cin konjonktürel olmayıp bir model olarak Tür- kiye ekonomisine yerleşmesi. Ekonomi matn- sinin giderek buna göre dizayn edilmesi. Böy- lesi bir modelin, sıyası ve sosyal uzantısının de- mokrasirun en mütevazısını bile taşunayacağı- nı söylemek ise gereksiz. Bir şeyi daha vurgu- lamak istiyorum. Kendimize yüîdenip IMF'ye çok sütten çıkmış ak kaşık muamelesi yapıyo- ruz. IMF ile ekonomide gelinen noktada akhrna takılan çok soru var. 1999 sonunda ilan edilen 3 yıllık programda IMF, döviz çapasına dayanan bir kur polıtikasının ithalatı patlatacağı, bunun sırasıyla dış ve can açığı getireceği ve berabe- nnde sermaye kaçışlan olabileceğını nasıl gö- remedi? Neden IMF, geçmış ülke deneyımler- den de yararlanarak Türkiye'yi uyarmadı? Du- vara bindireceğimiz o kadar görünüyordu ki... Komplocu bakmak ıstemiyorum, ama IMF ipiy- le indiğımiz kuyudan niye birtürlü çıkamadığırraz üstüne de kafa yorulsun istiyorum...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear