22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 MART 2003 CUMARTES OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Kılçık HAYRETLE izlediğimiz bir yeni çelişkinin geri- sinde galiba çok daha önemli ve temelli nedenler var. Konu, Türkiye'nin Kuzey Irak'a gırmesi. Daha doğaısu, oradaki askeri varlığını etkili olacak biçim- de arttırmak istemesi. Birkaç nedenle: Göçü sınırötesinde durdurmak, Türkmenlere zarar gelmesini önlemek, etnik esas- Jı bir devlet kurmaya kalkışanlan caydırmak. Bu sonuncusu hepsinden önemli. Çünkü, etnik köken kavramını reddederek Fransız Ihtilali'nin çağ- daş "u/us"ilkesini benımsemiş bircumhuriyet, ya- nıbaşındaki yanm yamalak etnik filizlenmenin ken- di ulusal bütünlüğüne zarar vereceğıni biliyor. Ama, bir bakıyorsunuz, son derece haklı neden- ler ortadayken, bütün Batı dünyası bu girişi engel- lemek için ayaklanmış durumda. Ayaklananlara şöyle bir bakalım. En başta, ünlü savaş koalisyonunun elebaş- lan Ingittere'y'e Amerika. Sanki Irak'ın toprak bü- tünlüğünü ihlal eden, tek gerekçe petrol olduğu hal- de, bu saldınyı en büyük İkiyü2lü/ükle ve en bar- barca sürdüren onlar değilmiş gibi. Sonra, onların kuyruğuna takılan Atlantikçiler: Ispanya'yla Portekiz, Danimarka'yla Norveç. Ayn- ca, Soğuk Savaş döneminde ülkelerinden kaçıp şim- di yan-lngiliz ve yan-Amerikalı olarak dönenlerce yönetılen Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri. Hepsi, bi- leni bilmeyeni, Türklerin Irak'a girmesine karşı. Haydi, bunlannkini büyük patronlarca başlatılan savaş yandaşlığına yoralım. Ya savaşa karşı olan- lar? Ornegın, Almanlarta Fransızlar? Onlar da Türk- lerin girmesini istemiyor. Bütün Batı karşı. Savaş konusunda bölünen Av- rupa bu konuda tekvücut. Tıpkı, birkaç yıl önce Güneydoğu terörüyle bo- ğuşan Türkiye'ye karşı oluşları gıbi. Tıpkı, Türkiye'nin uluslararası hukuka dayalı ve son derece haklı Kıbns müdahalesine hep birağız- dan karşı çıkışlan gibi. Tıpkı, konunun tarihine ilişkin hiçbir şey bilme- diklen 1 haldeEnneni "soykınmı" iddialannıhepbir- likte benimseyişleri gibi. Bu ne biçim bir önyargıdır ki hiç değişmez, ne tür bir hınçtır ki hıç dinmez, boğazlara takılıp kalmış nasıl bir kılçıktır ki hiç çıkmaz? Belki, bunlann ötesinde, geleceğe uzanan daha ilginç bir yanı var işin: Batı, Lozan'da güçbela yer- lerine oturttuğu Türklerin güçlenip dirilmesini, emin hizmetkârlıktan çıkıp hakkını kendı başınasavunur duruma gelmesini istemiyor. Tek başına bu durum bile, ınadına, ulusal kalkın- ma seferberliğinin sıyasal zeminıni oluşturup çü- rüyüşten dirilişe geçmek için yeterlı gerekçe değil midir? BİLİMİN ISICINDA AYDINLANMA SOYLEŞILERI 6 "Medya, Devlet Politikalarının Neresinde?" MUStafa BALBAY 29 MART 2003 CUMARTESİ SAAT: 15.00 AKM PergeSalonu ANTALYA BÛYÜKŞEHİR BELEDİYESİ AKDENİZ UNİVERSİTESİ İUFTİŞİM FAKÛLTESİ Cumhuriyet FIRATMEHMETEROĞLU'nun yeni kitabı SURENCİHER ŞEY CANGIL Yayınlan'ndan çıktt KIUPOMZOAH STEftfîH UMJTHMVH Isteme adres.-Reşrtpaşa Mahallesı, Mareşal Caddesi, No:2 D: 2, Sanyer/lstanbul, Tel: 0 536 468 77 26 Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz... İnsanlığrn mutluluğu için kullanılması gereken çağdaş teknoloji, dünya sermaye sııuflannın elinde bir ölüm makinesine dönüşerek Irak halkının üzerine her gün ölüm yağdınyor. A Hafit ÇELENK Hukukçu BD ve Ingiliz emperyalizmı- nin Irak toprak- lanndabaşlattı- ğı canice saldı- n sürüyor. Bu haksız, ulusla- rarası hukuk kurallannı yok sayan, insancıl tüm değerleri ayaklaraltına alan saldırı tüm dünyanın gözleri önünde küs- tahça yürürülüyor. Savaş tek- nolojisinin en geliştirilmış si- lahlan, bir ölüm rnakinesı gi- bi fuzeleri, bombalan, havadan ve denizden Irak halkının üs- tüne asker sivil ayırımı yapma- dan fırlatılıyor. Kentler, evler, insanlar, kadm ve çocuklar ateşler içinde yanıyor. Iraklı bir kadın, televizyon ekranla- nnda ellerini havaya kaldınp çevresindeki ölü ve yarahlan göstererek, "Hani sivil halka saldırmayacakünız, günahsız insanlan neden öldürüyorsu- nuz?" diye Amerikalılara ve tngılizlere haykınyor. fnsanlığın mutluluğu için kullanılması gereken çağdaş teknoloji, dünya sermaye sınıf- lanmn elinde bir ölüm maki- nesinedönüşerekIrakhalkının üzerine her gün ölüm yağdın- yor. Bu makinenin anahtarını elinde tutan BUŞ, "Biz Irak'a özgürlükve demokrasi getire- ceğiz" yalanlannı hayasızca yıneliyor. Emperyalizmin ne olduğu- nu bilenler biliyor. Bilmeyen- lere bu canavarca saldın onun ne olduğunu öğretiyor. Şunlan hiç unutmayahm: 1- Emperyalızm kapitalist sistemin zorunlu bir uzantısı ve aşamasıdır. Savaş, emper- yalizmin aynlmaz bir parçası- dır. Başka bir deyışle emper- yalızm savaşsız yaşayamaz. Kapitalizmin tarihi, bunun ör- nekleriyle doludur. Savaşı ve onun getirdiği öldürümü, aç- lığı, yoksulluğu istemiyorsak emperyalizme karşı savaşmak ve onu ortadan kaldırmak zo- rundayız. 2- Emperyalizm; baskı, so- mürii, istila ve kan demektir. Yalan, hile, tehdit ve benzeri yöntemler onun vazgeçilmez özellikleridir. Bütün bunlar yüzyıllardan beri özgürlük maskesialtmda yapılagelmek- tedir. 3- Emperyalizm demelc, in- sanlığın günümüze kadar ka- zandığı insan hak ve özgür- lüklerini, benimsediği ahlak kurallannı tarumamak ve yad- sunak demektir. Yaşamda in- sancıllık adına ne varsatümü- nü yok etmek demektir. Çün- kü o, hakkın, hukuk kuralla- ruıuı ve adaletın olduğu yer- de yaşayamaz. Savaş, öldürüm, saldın, sö- mürü onun besinidir (gıdası- dır). Bunlarsız yaşayamaz. Emperyalizmin öteden beri kuilanagekliğidemokrasi mas- kesidüşmüştür. Kel başı görün- müştür. Artık bu ülkenin tüm ınsanlan, yurftaş.lan gerçek- leri görmeli, Buş'un, Blair'in ve de yandaşlarının yalanlan- na ınanmamalı, suçsuz Irak halkının yanında yer almalı, savaşa ve emperyalizme kar- şı çıkmahdu". Bu amaçla her- kes kendıne düşeni yapmalı- dır. Hakkın yerine güç'ü, in- sanlığm yerine zorbahğı ko- yarak dünyaya egemen olmak isteyen bu canavarlık sıstemi yıkılacak, suçsuz halklar bu beladan kurtulacaklardır. Nazi Almanya'smda bu tür suçları işleyen HMer ve arka- daşlaruun Nürnberg mahke- mesinde ve daha sonra Russel mahkemesinde yargılandıkla- nnı ve mahkûm olduklannı unutmayalım. (Hitler intihar ettiği için bu mahkemede yargılanamamış- tı.) tnanıyorum ki, çok uzak ol- mayan bir zamanda bu insan- tak suçunu işleyenler de yargı- lanacaklar ve mahkûm edfle- ceklerdir. Halklann bağnndan kopan, yaşamlanndan süzülen türkü- İer bunu söylüyor: "Eşkıya dünyaya hükümdar oknaz." PENCERE Uretmek Vedat GUNYOL (Hastayatağından) \ eçen gün, Cumhuriyet'teki yazısın- , Erdalİnönü, geri kalmış ülkeler- I de, özellikle Müslüman ülkelerde bılım ürenlmedığiru ıleri süriip hayıflanıyor- du. Geri kalmış ülkelerde üretinı deyince ak- la ilkten ve sondan laf ebeKği ve çocuk üret- mek gelıyor. Nıtekım, epeyce oluyor, Am- puller paşası, Anadolu'da gerçekleştırdığı seçım kampanyasında, halka, durmadan, "çocukyapın'' diyordu. Işte, her bakımdan gen kalmış ülkelerde üretımin anlamı bu!.. Oysa, uygar Avrupa ülkeleruıde, üretmek, daha çok, bflim üretmektir. Bilım üretme, sürekli değişim demektir, ama gen kalmış Müslüman ülkelerde ise ınanç egemenliği sürüp gitmekte ve bu alanda değişme diye bir şey yok, sadece inanç ve de törelerin yi- nelenmesi var. Gençlik günlenmden kalma bir söz dızesi buduruma iyi bir ömektir "R- zim çocukbinaokur,dönerdöneryineokıuf Evet, bilıme yüz vermeyen geri ülkeler, çok eskiden kalma inanç ve töreleri yinele- yıp durmaktadırlar. Onlar için değişim diye bir şey yok. Bin küsur yıldan kalma inanç ve töreleri bina oku- yup yineleme aptallığı yüzünden geri kal- maktan kurtulamıyorlar. Bir Fransız bilim adamına göre "tnanç, zavuDüarmavuntusu,muthı insanlannise bö- yükkorkusudur". Şimdi elimizi vicdanımı- za koyup aklımıza başvuralım: Ne görüyo- ruz dünyamızda? Bir yanda bilim üreten devletlerin ulaştığı insanca durum, öte yan- da bilim üretmeyen, hatta bilıme düşman ül- kelerin ortaçağ yaşamını sürdürmeleri. özetle, insanlar erince ancak bilim üre- terek varabilir, yoksagünde beş vakitnamaz kılmak ve cahil cami hocalannın basma ka- hp vaazlannı dınlemekle değil. Ay'a, bilım üretilerek ayak basılabilir, yoksa seccade ile değil. Avrupa ilernyor, çünkü, kendisini inanç batağmdan kurtarmışar. Bilim, üretme,de- ğişmedir; oysainanç döniipyerindesaymak- ür. Son olarak, NamıkKemal'ın bir saptama- sına başvuralım. Şaırşöyle diyor: "Okuynp vazmasıartmayabaşbyan mfllederiçindeier- Jeme ne kadar artarsa, görenekleri o kadar azahnaya başlar." Suna Korad'ı da Yitirdik... Muhsine HeHmoğlu YAVUZ O Suna Korad'dı O Türk operasuun dıva- sıydı... Bir diva gibi ya- şadı ve bir diva gibi yal- nız öldü. Zayıf zaman- lannda ve hastalandığın- da, kimselere görünmek istemez, içine kapanır ve kendi kendisini ıyileştir- meye çalışırdı. Bu ne- denle, ölümün ona ansı- zın yaldaşıp, bir başınay- ken yakalamasına da şaş- mamak gerekir. Eminim kendısi de böyle ısterdi. Hem ona da böylesine "ayaktaöhnek" yakışır- dı. Dersten gelip, manto- sunu çıkanp sonra da ya- tağın yanına yığılıver- mek ve duran güzel bir yürek... O büyük bir sanatçıy- dı... O güzel, güneşli se- sini dünyanın dört bir ta- rafinda, en tanınmış ope- ra sahnelerinde bir rüz- gâr gibi estirdikten, Türk operasının adını dünya- da en iyı şekilde duyur- duktan sonra, öğrenciler yetiştirmeye başlamıştı. Tüm yüreğini, emeğini ortaya koyarak, tüm bil- gisini sevgisini, deneyi- mini onlara aktarmak için nasıl yorucu bir tempo- da çalıştığını, zaman za- man izlediğım derslen nedeniyle yakından bı- lirim. Kalbi teklemeye başladıktan sonra, bu ça- lışma temposunu biraz yavaşlatması konusunda kendisini uyardığımda ise,"Ben kazand^ım her kuruşun bakkmıvermek isterim, idmseye kendi- me laf söyletmem" de- mışti. O kadife gibi yumuşa- cık, nazlı görünümünün arkasında, ne istediğinı bilen ve doğru bildiğini de ne olursa olsun ya- pan, çetin bir irade gücü vardı. 2^aten böyle bir iç disipline sahip olmasa, sanatuıda böylesine do- ruğa çıkabılir miydi? Bu gücüne karşın bir o ka- dar da kınlgandı. Değe- rini, başansını göz ardı et- meye kalkan kendini bıl- mez densizlerin, "dav- ranış bozukluğu"ndan kaynaklanan, saldırgan küstah tavırlan karşısın- da. terbiyesini bozmaz O'an TV'de TÜRKİYE'NİN HABER KANALI w NTVR, www.ntvmsnbc.com aynı anda ISTANBUL 102.8 ANKARA 104 7 IZMİR 95 7 ama boyun da eğmez, çe- lik gibi soğuk, zarif ve soylu bir gülümsemeyle susarak, başını dik tutar- dı. Bu soğuk ama zanf suskunlugun, karşı tara- fuı denetimsiz öfkesiyle kızarmış küstah suratuı- da, bir tokat gibi patladı- ğına ve onu paniklettiği- ne kaç kez taruk oldum. Hak edene dersini verir- di ama, öte yandan da her seferinde yüreğinde derin yaralar açar, yoğun duygu kınlmalan nede- niyle ağır bedeller öder- di. Ydlarca, gerçek dost- luk duygulan içinde çok yoğun yaşadıktan sonra, araya mesafeler girince, sık sık ve uzun konuştu- ğumuz ^etefon akşamla- n"nda, daha "alo" der- ken, hüzünlü ya da se- vinçli olduğunu sesin- den hemen anlardım. Çünkü o "sesivle konu- şur''du. însanlar için eskiden "öldö" denmezmiş, "geçti" denirmiş. Yani yok olmadı, birdünyadan bir başka dünyaya geçti anlamında. Evet, "Geç- ti Suna Korad"... Bıliyorum ki gittiği dünyada, tıpkı vaktiyle Bulgaristan Operası 'nda yaptığı gibi, La Traviata Operası'ndaki Violet- ta'nın şarkılannı, "Nâ- zun"a Türkçe söyleye- cek, yıllardır hasret kal- dığı diline duyduğu öz- lemi, bir ölçüde de olsa gidersin diye... Ve salon alkıştan yıkılırken, Nâ- zım teşekkür için sahne- nin önüne gelip, yine vaktiyle yaptığı gibi, sağ elini sol göğsüne götürüp yüreğûıe bastırarak onu selamlayacak. Kısacası Avrupa'nın orta yerinde, dünyaca tanınmış yasak- lı bir Türk şairi ile yine dünyaca tanınmış bir Türk sopranosu, birbirle- rine yürekleriyle teşekkür edecekler ve birbüieriy- le gurur duyacaklar. Ya, bu arkasında bıraktığı dünyada çocuklara bu kadargüzel, duygulu, an- lamlı şarkılar söylemeyi kimöğretecek... Evet, "GeçtiSuna Ko- rad " Ama onun yetiş- tirdiğı güzel öğrencileri Tülay'lar, Pmar'lar, Ez- gi'ler çeşitli sahnelerde şarkılar söyledikçe, ger- çek dostlan onu büyük bir sevgiyle yüreklerin- de yaşattücça, er ya da geç güzellik çirkinliği her zaman yenducçe, o hep dünyamızdayaşaya- caktır. Sevgili dost, gerçek gü- zellik, "güneşsesHdiva'' ışüdar ıçuıde uyu... Somupusuz Uygarlığa Doğru... Cumhuriyet okuru Mehmet Özyağcılar'dan al- dığım mektubu bırlikte okuyalım: "Sayın İLHAN SELÇUK, Bugünkü PENCEREyazınız, "Yüz ve Surat", ya- şadığımız vahşeti tanımlarken, varolan birikilemi de çok güzel anlatıyor. Ama maalesefyalnızca bizim için. Bunu Amerikan halkına nasıl anlatmalı? Son yıllarda bızden daha genç (1950 'liyim) olan- lann Türkçenin ınceliklerinden olan "yüz ile surat" ve "söz ile laf" gıbi farklılıkları bilmeden konuşma- lan bizi hem üzmekte ve hem de kaygılandırmak- ta. Bunu yeri geldikçe çevremde belirtiyorum. Bu nedenle yazınız tam zamanında benim için. Ama izninizle bir hususa da işaret edeceğim.. (biraz Ingilizce/Amerikanca bilen ve 12 yıl kadar o kıtada yaşamış biri olarak) o gibi aynmlann ("yüz ile surat" ve "söz ile laf") hatta daha fazlasının In- gilizcede bulunmadığını bir kez daha bana hatır- latmış oldunuz. (Daha da fazlası..-) Birzamanlar "gönül" sözcü- ğünün de o dilde olmadığını arkadaşlanmla tar- tışmıştık. Hatta üzüntüleri ifade eden sözcüklehn bile ne kadar kısıtlı olduğunu.. -orada yaşadığım yıllarda kendimi o insanlara ıfade etmekte zorlan- dığım olaylan anımsıyorum. Birisini kırdıysanız ya da örneğin yolda giderken kazara çarpıştıysanız "I am sorry" diyorsunuz (yani bizim TVçevirmen- lerinin Türkçesi" ile ÜZGÜNÛM). Ya da biryakı- nını kaybetmiş kişiye de en fazla "I am sorry" di- yebiliyorsunuz- derinlik ve genişlik o kadar. Demek ki insanlann gönüllerindeki gereksinim de yüzyıllardır "o kadar" kalmış. Şimdi, ülkelerinin saldırganlığı konusundayazış- tığım -oradaki- birikidosta bunu nasıl anlatayım, sizin yazınızı nasıl tercüme edeyim? Ben onlara daha da ağır gelebilecek şeyleryaz- dım. Uygariık bu topraklarda doğdu ve bu topraklar- da yaşıyor. BARBARUK ise onlarda egemen. (Geçen yûz- yılın iki dünya savaşı, Çanakkale, Japonya'ya atı- lan atom bombalan, Vietnam ve digerleri.) Bana göre uygariık akıllı bombalar demek değil. Aklı ve gönlü gelişmiş insanlar demek. Biz bu uygariığı yaşatacağız. Başka çaremiz yok." • Her dilin kendine özgü niteliklerini uzmanlar sık sık tartışırlar. Sayın Mehmet özyağcılar'ın ortaya koyduğu özellik bizim duygusal insanlar olduğumuzu vur-' gulayan bir gerçeğin altını çiziyor; duygulann dile yansıyan inceliği ve derinliği de duyarlılığı oluştu- rur. Ancak bilimde ve felsefede bizden daha ilerde- ki uluslann dillerindeki zenginliği de gözden kaçır- madan Türkçenin kadrini kıymetinı bilelim. Geçen gün bir açık oturumda Batı uygarlığının 'yûzü' ile 'suraf'ını konuşuyorduk; "Irak Savaşı" deyişi yanlıştı; "saldırı" sözcüğü kullanılmalıydı; bu arada genç bir dinleyen sordu: "- Afrika'nınzencilerini, Amerika'nın Kızılderili- lerini, Avustralyalılann Aborijinlehni sömürüp kah- reden uygariık uygariık mıdır?.." Ne yazık ki bugüne dek uygarlıklar hep sömürü üzerine yükseldi; ama insanın aklına "sömürüsüz uygariık" kavramı da düştü; bu yoldaki ilk deneyi- min başansızlığı umutlan kırmasın... Türtoye Gazetealer Cemıyet'nın yayınladığı gûnlük Bizim Cazete Ülke sorunlanna ilışkın raporianyla, araştımıalanyla, koşe yazılanyla, tarafsız haberienyte srvıl toplumlann gazetea Dûzenlı okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212.51108 75 Ra^imsızlık Savaşı Destanı Ulusal Kurtuluş savaşımızın destanı ve Cumhuriyet Kahramanlıklan, sevgileri ve acılarıyla bir ulusun, haklı ve onurlu direnişi... Altı Bölüm Toplam 369 Dk. Cumhurivct Filmi Hcdivcli DEV YAPIT l.CD "Şu çılgın Turkler" 2.CD "Ikı ateş arasında" 3.CD "Dınlış" 4.CD "Kan seh" 5.CD "Sonun Başlangıa" 6.CD "Kumıluf" 7.CD Tumhunyet" Yonetmen Ziya Öztan Senaryo: Turgut Özalonan Oyuncular Rutkay Aziz Savaş Dinçel Ayda Aksel Mahmut Cevher Irtıbat C\LA FU.M VE SANAT URUNLERI a'.olu S o ka k No 23/9 Beyoğlu,Istanbul Tel: 021225! 3 25 8p\,x F a x . 0 i , 2 251 32 09 e-posta.galafılm@superonlıne corn TÜM MÜZİK-VCI) MARKET VE KİTAPKVLERİNDE
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear