23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
A ARALIK2003 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA INCELEME 15 Türkiye'de demokrasi içinde, kendisi gibi düşünmeyeni dışlamak hatta mahkûm etmek bu olayla alışkanlık haline geldi Demokrasiyeadım atarken ilkdeneme: 1945TanOlayıORHA.N KOLOGLU 1945 olayını sadece ba- sın çerçeveli bır ginşim olarak ele almak eksık bir yaklaşım olur. Çok partıli sisteme geçışımizin ilk geniş kapsamlı olan niteliğiyle, gelecektekı oluşumlann belirleyicisi sayılır. Demokrasimizin nasıl işleye- ceğinin ışaretıni vermiştir. 1923-1938 arasında CHR zaman zaman fikır açıklama özgürlüğünü tanımakla birlikte, genelde devrimle- n benimsetmenin gerekleri çerçeve- sinde sıkı kontrol altında tuttuğu bır basınrejımı uygulamıştır. Bundadık- kat edilen, tutucu, dinci, geçmişe öz- lemi hedef alan görüşlerin engellen- mesi. çağdaş düşüncelerin serbest bı- rakılmasıdır. Bu çerçeveye sol fıkir- ler de dahildi. Gerçi arada bir 'ko- münisf kovalamacalanna da rastla- nırdı ama. hiçbır zaman büyük çaplı bir tepki görmemişlerdir. Bu girişim- leri de devrimci bir tek parti rejimi- nin -kusurlan da olsa- doğal hakkı saymak gerekir. aksi halde devrimci olamaz. 194O ların Türklye sl 1939 yılı, Türkiye'nin o zamana kadarkı ıçıne kapanıkhğıyla yaşamı- nı sürdüremeyeceğı bir olayla -II. Dünya Savaşı- gündemi işgal etti. tnönü'nün geleceğe yönelik tasan- lanna uygun olarak basın için yeni bir yapılanma getirdı. Bir yandan. Ata- türk döneminde dışlanmış eski savaş arkadaşlannı CHP'de aktif politika- ya sokarken, diğer yandan da savaş sonu oluşturulacak çoğulcu rejime kadar birlik davranılmasını istedi. Inönü'nün kesin olarak savaşa gir- memeye kararlı olduğu bilinıyordu. Dört bir tarafından savaşanlarla çev- rili olan (Bulgaristan ve Yunanistan'da Almanya, Kıbns ve Irak'ta Ingiltere, Suriye'de Fransa, Karadenız ve Kaf- kaslar'da Sovyetler, Oniki Adalarda Italya, İran'da Sovyetler ve Ingiltere vardı) Türkiye, hiçbirini gücendir- memenin yolunu her birinin görüşle- rinin Türk kamuoyuna yansıtılması- na izin vermekte bulmuştur. Böyle- ce savaşı Nazi Almanyası, Sovyetler Rusyası ve İngılız Amenkan demok- J any ın sol eğilimi bir sır değildi, ancak demokrasi anlayışı içinde bunu hoşgörüsüz nitelemenin anlaşılır tarafıyoktu. Bir yandan CHP İstanbul il örgütü eylem hazırhklan yaparken Hüseyin Cahit'in Tanin'de 'Kalkın ey ehli vatan' başhğıylayazdığı başyazıda Tan 'a karşı harekete geçme çağrısı, bombayı ateşleyen şerare oldu. J an gazetesinin tesisleriyerle bir edildi. Hiçbir suçları olmadığı halde Sabiha ve Zekeriya Sertel mahkemelerde, hapislerde süründüler ve sonunda ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldılar. Bu olaydan sonra Türkiye 'de her istenmeyene, düşünce sistemi ne olursa olsıın komünisV damgası vurmak siyaset magandalarımn geleneği oldu. Binlerce kişinin Tan gazetesini tahripettiği sırada İstanbul'da sıkıyönetim vardıama gazeteyi yerle bireden binlerce gençten bir tanesi bik gözalüna alınmadı. Yüdız, Zekeriva ve Sabiha Sertel. rasileri açısından yansıtan yayınlar ortaya çıktı. Hatta bu ülkelerin birbir- lennı yeren kendi yayınlan da ser- bestçe ülkede dağıtıhyordu. Gırişimin demokrasiye doğru bir adım olduğu inkâr edilemez. Ancak durumun anarşiye dönüşmemesi ıçin de ikı kanatlı bir sansür sistemi uy- gulamaya konmuştur. Bir yandan Mat- buat Genel Müdürlüğü, dığer yandan sıkıyönetimi komutanlan. tamamen kendi değerlendirmeleriyle yayınla- n durdurabiliyorlardı. Oylesıne yet- kiliydiler ki, o sırada TBMM'de dı- şişleri komisyonunun başkanı olan YunusNadi'nin Cumhuriyet'ı bile ka- patılabiliyordu. Bu güdümlü demokrasi denemesi- nin ardından 1945' in ortasında Cum- hurbaşkanı İnönü, çok partili sistemin başlatılacağını açıkladı ve CHP'nin kendi içinden kopmalar belirdi. Ata- türk devnmlerine bağhlıkJan bilinen, sol inançlan kadar demokrasiye inanç- lan da tartışılamayacak olan Zekeri- ya ve Sabiha Sertel'in gazetesi Tan da, bu ortamda, gayet tabii bir şekılde yeni bir parti oluşturma çabalan için- de görev üstlendi. tşbirliği yaptıkla- nnın Atatürk'ün son başbakanı Ce- lal Bayar gibi kimseler olmasının dev- rimler açısından bir güvence sayıl- ması gerekirken, CHP'nin aşın kana- dının işi komünizme bağlayarak top- lumu kışkırtmaya yöneldiği görüldü. Tan'cılann sol eğilimi bır sır değildi. ancak demokrasi anlayışı içinde bu- nu hoşgörüsüz nitelemenin anlaşılır tarafı yoktu. Bir yandan CHP istanbul il örgütü eylem hazırltklan yaparken 1920'ler- de fikir özgürlüğü savunuculuğu yap- mış olan Hüseyin Cahit'in Tanin'de "Kalkın ey ehli vatan" başhğıyla yaz- dığı başyazıda "Bunlan susturmak, cevap vermek hükümete düşmez. Söz, eli kalem tutan gazetecilerin ve hür va- tandaşlanndır" çağnsında bulunma- sı, bombayı ateşleyen şerare oldu. Tan'ın tesisleri yerle bir edildi. Hiç- bır suçlan olmadığı halde Serteller mahkemelerde, hapislerde süründü- ler ve sonunda ülkeyi terk etmek zo- runda bırakıldılar. Siyaset magandalarımn gelenegl Tan'la basladı Bu olaydan sonra her istenmeyene, düşünce sistemi ne olursa olsun 'ko- münist' damgası \wmak siyaset ma- gandalannın geleneği oldu. l993Sı- vas olaylarında, yeni sosyalıst blo- kun dağılmasından sonra bile aynı psikozu yaşadık. Demokrasi içinde, kendisi gibi düşünmeyeni tamamen dışlamak hatta mahkûm etmek bu olayla öylesine alışkanlık haline gel- di ki, demokrasimizin yerleşmesinin başlangıcı olduğunu söylemek yan- lış olmaz. Bunu şahsen de yaşadım. Hayatımda hiçbır zaman komünistlik iddiasında bulunmamama rağmen 'soldayım' dediğim için aynı dam- gaya layık görüldüm. Hatta Zekeriya Sertel'e 1978'deTürkiye'yegeldiğin- de eski Matbuat Genel Müdürü sıfatıy- la basın kartı verdirtmenin bedelini bana, aynı genel müdürlüğü yapmış olmama ve sürekli basın kartına sahip olma hakkım bulunmasına rağmen, 12 Eylül rejiminde kartım iptal edüerek ödettiler. Zekeriya ve Sabiha Sertel, bu ülkeyi bu toplumu seven ınsanlardı. Bilinç- li bir fikir sahibi olduklan için demok- rasi adına kurban edildıler ve uzun yıl- lar vatanlarının dışında yaşamaya mahkûm oldular. Aynı deneyımleri bir kez daha yaşamamak ıçın Ser- tel'lenn serüveninin yeni kuşaklara an- latılması gerektiğıne inanıyorum.. Atatürk, devıimler ve SertellerDoç. Dr. Yüdız SERTEL T"^"asım ayında Cumhuriyetin » y 80. yüını kutladık, ölümünün A. JL. 65. yılında MustafaKemal'i andık. Ne var ki; devrim, karşı dev- rim; sosyalizm, Kemalizm tartış- malan sürüp gıdiyor. 4 Arahk 1945. TAN gazetesinin yıktınhşının ytl- dönümünde bir de Sabiha ve Zeke- riya Sertel'in Mustafa Kemal hak- kındaki görüşlerine bakalım, de- dim. 11 Kasım 1938 tanhli TAN gaze- tesinin birinci sahifesi baştan aşağı simsiyah. Mustafa Kemal'in siyah çerçeve içındekı büyük portresinin yanında Zekeriya Sertel'in yazısı: Bfiyük Matemimiz "Ölüm denilen zalbn kımtf nihayetiçirnizden en bü- yüğümüzü, ençokse\ diğimizi de al- ih. Türkiye'ye ve Türklere nur saçan ışığı söndürdü. Ruhlanmızı ve gönül- lerimizi karantağa boğdu. Evvelki akşam birdenbire ağırla- şan Ulu Sefmüz, 24 saat süren bir mü- cadeleden sonra, nihayet aramızdan aynldı. Zaten aytarüan beri kalplerimizen- dişe ve ısürap içinde idi. Atatürk'ün, yatağa değil cihana sığmayan bü- yük adamın yatağa esir düşüşü ru- humuzu eziyor, gözümüze yaş dolu- yor, içimiz ağhyordu. Mekteplerde çocuklar, evlerde analar, hepimiz, herkes miüetçe ay- lardan beri yas tutuyorduk. Bu ışı- ğın sönmemesi için bütün ümidimi- zj bir mucizeye bağlamışnk. Bir ay evvelki buhrana muvaffakryetje mu- ka>emet etmiş olnıası, bu ümidimi- zi ku\Tctlendirmişti. Fakat ölüm, her şeyden ku^etli ölüm, yatağına sığmayan büyük ira- denin muazzam birencrjisini lordı ve hepimizi babasız ve yetim bırakö.. Türkiye Cumhuri\eti"nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Dolmabahçe Sara> ında düzenlenen cenaze töreni. Dün sokaklarda herkes ağlıyor, mektepterde çocuklar,evierde kadın- lar ağlr\ordu. İşler durnıuş, memle- ketin üstüne ağır, karanbk bir ma- tem havası çökmüştü." • • • "Fakat unutmavahm ki Atatürk dümanm en bahtnar dehalarmdan biridir. Ordularını ta Hindistan'a kadar götüren Büyük İskender 32 yaşında öldüğü zaman arkasuida ne bıraknuşü? Bir hiç. Avrupa>i bir kasırga gibi altüst eden ve Moskova'ya kadar uzanan Napohon ölümünden sonra arkada ne bıraktı: Yıkık dökük bir A\rupa. Fransa'ya karşı kink dolu bir dün- \^a. Hatta müstakfl birmiDet kuran Yâ- şington bile arkasında nihay et müs- takil bir milltt bıraknııştı. Halbuki Atatürk, idealini haya- önda hakikat sahasına çıkaran na- dirbahtiyariardan ve enderdehalar- dan biridir. O, eşsiz eserini tamam- lamışve onu bizJere ebedi miras ola- rak bırakmıştır. O bize müstakil bir \atan bırakı- yor. Genç ve zinde bir Curnhurhıet bı- rakıjor. Hamleli ve aulgan bir inlalâp bı- rakrvor. Milktine bu kadar büyük bir mi- ras bırakarak hay-ata gözlerinirahat- ça kapayan pek az adam yetişmiş ve>a hiç yetişmemiştir." • • • "Atatürk'ün ikinci bahtiyarhğıgöz- lerini ebedhen kaparken, hayatı pa- hasına kurdugu bu bü\1ikeserin mu- hafaza edileceginden emin olnıası- dır.Netiştirdiğiycninesilbueserinbek- çisidir. 17 milyon Türk onun bekçi- sidir. \e bürün Türk milleti. Türk gençliği Atatürk'ün cenazesi arka- sında onun büyük eserini korumaya ve yaşatmaya yemin edecektir. Za- ten büyük matemimizi bize unuttu- racak yegâne kuvvet de budur." Ağacı gördük ama ormanı göremedik' Cenaze günü bürün TAN ekibi seferber olmuş, her iki Sertel de bu muhteşem töreni camı minarelerin- den seyTetmişlerdi. Zekeriya Sertel anılannda şöyle anlatıyor: "Bu güzel fakat hazin manzarayı se\Tederken, Atatürk'ün son 15 yil- hk hayatı bir film gibi gözlerimin önünden gecti. O vakit \icdanınıla bir hesaplaşma >apmakgereği duy- dum. Sağhğuida biz bu adama kar- şıözgüıiük ve demokrasi sa\ aşı N^ap- mışnk. Onun hareketlerini dikta- törce buhAorduk. Çünkü o vakit or- manın içindeydik. Ağaçlan görü- yorduk, ama ormanı bürün büyük- lüğüflegöremiy orduk. Şinıdi geçen- leri daha aydm görebttnordum. Ata- türk menıleketin sosval. siyasi ve ekonomik yaşamında büyük dev- rimler yapmıştı. Haüfehği ve padi- şahhğı yıknuş. yerine bir cumhuri- yet rejimi getirmişti. Halkın sosyal yaşamında \e geleneklerinde birçok kökten değjşikükler yapmıştı. Birbi- ri ardına gerçekkştirdiği deMimler o zaman birçok hoşnutsuztuklar ya- ratnuştL Halife ve padişahtan yana olanlar ona cephe almışlardı. İtti- hatçdarona karşı suikast tertipiemiş- lerdi (öldürme teşebbüsü). Şapka ve yazı devrimleri, tekkelerin ortadan kaldınlması, birçok kötü gelenekle- rin yıkılması bazı Idmseleri tedirgin ermişti. Empenalistler de memleket içinde isy arilar çıkarnıışlardı. İstan- bul'da bürün haMeci, padişahçı \ege- rki basın, Atatürk'e karşı yaynm ateşi açmışû. Bürün bu koşuüariçin- de özgürlük \e demokrasi düşünü- lebOir miy di? Tersine, devrim düşmanlarına karşı ihthathve tedbüüdavTanmak zorundaydı. Böyle olnıakla beraber Hitler ve Mussolini biçuninde bir diktatörhığe gitmedi. Kişi yöneti- minden çok MecKs egemenliğine, \ani halk egemenliğine önem verdi. bürün koşuUar. onun bir diktatörol- masına eh erişliy dl Ancak, asker ol- masına bakmayarak bene\olent dictatorship" diye adlandırdıklan biçimde vıımuşak, se\inıli ve akılh bir otorite kurdu. Bu otorite dikta- törlükte olduğu gibi korkuya değil se\giye dayanryordu. Ona bu gücü \eren halkın kendisüıe sevgh le bağ- hohnasrvdıT Sabiha Zekeriya Sertel'in kaleminden Atatürk'ün cenaze töreni S arayın bahçe kapısından bir kız mektebi- nın talebesı çıkıyor. Hıçkıranlar; azaplan- nı akıtıyor, sinırleri kaskatı kesilenlerin boynu bükük, mahzun mahzun başlannı önleri- ne eğiyorlar. Çocuk ağlayışlan... Hepsi bir ba- badan öksüz kalmış kardeşler gibi birbirlerine so- kuluyor, hıçkınyorlar... Çocuklannı ellerinden rutmuş anneler. basto- nuna dayanarak son bir hürmet vazifesi görme- ye gelmiş ihtıyarlar, henüz işinden çıkmış yor- gun işçiler, ihtiyar, genç, her cinsten halk yığın- lan, akın akın bahçenin kapısından giriyorlar. Bahçenin çakıl döşeli taşlan, sanki üzerinden bir ordu geçiyormuş gibi ayaklann altında gıcır- tılı seslerçıkanyor. Bir ordu, bir halk ordusu, Kur- tancısının önünde baş eğmeye geliyor. Sarayın mermer merdi\ enlerini çıkarken her- kes ayaklannın ucuna basıyor. başını eğiyor. haş- metli bir süküt içinde bir mabede girer gibi Ata- lannın yattığı salona giriyorlar... Halk bir cihangirin önünden geçmiyor. Halk cebir ve zor ile baş eğdiği bır haşmetmeabın önünden geçmiyor. Kendi içinden çıkardığı. ken- di babasının, kendi büyük evlâdının kendi reyi- le başına geçırdiği Cumhurreisinin, Mustafa Ke- mal'ın önünden geçiyor. Onun için bu kadar samımidir. Onun için başını bu kadar hürmetle eğiyor \e ağlıyor. O, ne bir şehinşah, ne cihangir. ne de im- paratordu. Yaktığı bu altı meş'alenin bütün manalan ıle bir halkçı, halk için, millet için yaşayan ve ölen bir insandı... Fakat kemale er- miş bir insan, şehinşahlann, cihangirlerin, im- paratorlann sahte şöhret ve un\anlannı gölgede bırakan bir halk kurtancısı... Bu tabutun önünden geçerken, meş'alelerin önünde canlanan, meş'aleler kadar ku^etlı sükûn ve huşu, kurtancısına karşı bir milletin duyduğu azap ve ıstırabı temsil ediyor. Bu top- rakta hangi şehinşahın, hangi cihangirin, han- gi serdann önünden bütün bır halk, ordular halinde böyle samimi ve içten bir matem ve ağlayışla geçmiştir?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear