Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
23 KASIM 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYF
JVİjJLiJ. U i i kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SLTVAY AKUV
Fatih'ten 462 yıl sonra!..~T~ T"er ne kadar "Çanakkale
r—4 Geçlimez" diyorsak da,
JL JL işgal güçleri Boğaz'ı geç-
meyi başarmışlardır! Üstelik, Istan-
bul, Binnci Dünya Savaşı sırasında
saldınya ugrayan. bombalanan bir
kenttir. Bunu başaran da, uçak ile
birlikte Ikinci Dünya Savaşı 'nın en
gûçlü sılahı olacağmı o günlerde
tüm dünyaya kanıtlayan denizaltı-
lardır.
Binbaşı Martin Nasmith komu-
tasındaki Ingiliz E-l 1 denizaltısı,
ÇanakkaJe'yi geçerek Kız Kulesi
yakmlannda pusuya yatar. O sıra-
da, Karaköy nhtımmda bir nakliye
gemisine Çanakkale'ye götürmek
üzere asker ve cephane yüklenmek-
tedir. Sudan çıkan E-11 'den iki tor-
pil atılırlstanbul'a. Bu saldın, bü-
yük bir haber olarak yer alır İngiliz
gazetelerinde; cephane dolu gemi-
rıin infilak ettiği ve Istanbul'un
bundan büyük zarar gördüğü yazı-
hr. Oysa Nasmith'in torpidosu nak-
liye gemisine değil. ona bağlı oJan
bir mavnaya isabet etmiş ve onu ba-
tırmıştır!
İlfllnç İstanbul fotoğraflan
Bu saldın, Fatih SuJtan Meh-
met'ten 462 yıl sonra Istanbul'un
ilk kez bombalanışıdır. Marmara
Denizi 'ne açılarak orada gizlenen
E-l 1 ertesi gün Istanbul'a geri dö-
nüp saldınnın kentte yarattığı kor-
kuyu gözlemler: Gemi seferleri ip-
tal edilmiş, Haliç zincirle kapatıl-
mıştır. E-l l'in kaptanına yapacak
bir tek şey kalmıştır; denizaltının
periskopundan fotoğrafçekmek! O
da öyle yapar ve böylelikle Istan-
bul'un tarih boyunca çekilen en il-
ginç fotograflan çıkar ortaya!
Işin aslını ararsanız, fstanbul'u
torpilleyen denizaltı E-l 1 'den önce
Çanakkale Boğazı'nı geçen ilk de-
nizaltı Avustralya bandıralı "AJE-
2" olacaktı!.. Henry Stoker ko-
mutasındaki AE-2'nin. mayınJarla
döşelı Boğazı geçtiği 25 Nisan
1915'ten sonra, iki tngiliz denizal-
tısı E-l 1 ve E-l4 de Marmara De-
nizi 'ne ulaşmayı başanrlar.
Stoker, Marmara'da E-14 ile kar-
şılaşmca çok sevinir; çünkü elinde
kalan tek torpido ile İstanbul 'a sal-
dıramayacağını çok iyi bilmekte-
dir. Ne var ki, Ingiliz kaptan Boy-
le, Stoker'e torpil vermeyi kabu)
etmeyerek ertesi gün yeniden bu-
luşmayı tekJif eder. Bu karşılaşma,
AE-2'nin de istanbul'un da kaden-
ni değiştirecektir!..
istanbul'a saldırmakta kararlı
olan Stoker, Boyle ile buluşma ye-
rine geldiğinde "Sultanhisar" ad-
lı torpido botuyla karşılaşır. Bun-
dan sonrasını, denizaltıya burnuy-
la çarpan SuJtanhisar'ın kaptanı Ali
Rıza Bey'ın 1947'de yayımlanan
"AE-2 Denizaltı Gemisini Mar-
mara'da Nasü Badrdım" adlı ki-
tabından okuyahm. "Bütiin asker-
ler birer birer denize atlıyorlar-
dı. Geminin üzerinde yalnû süva-
risi olduğunu öğrendiğim bir za-
bit kalmıştı. Bu kahraman zabit
sulara karışmakta olan gemisini
terk etmiyor ve Marmara nın
mavi sularına gömülmek üzere
olan bayrağına selam resmini ifa
ediyordu. Vatan sevgisinin bu gü-
zel tecellisi, hepimizi mütehassis
etmişti. Hepimiz maglup düşnıa-
nın karşısında aynı hürmet hissi-
ni duyarak namaglup armadanın
sulara kanşan bayrağını selamlı-
yorduk."
Kapısı saatll haplsftane
Çanakkale'yi geçen ilk denizaltı
olan AE-2, Marmara Denizi'nde
beş gün gizlenmeyi başanr. Batışı-
nın ertesi günü olan 1 Nisan'da,
AE-2 'de görevli Avustralyalı deniz-
ciler kendilerini esır alan Sultanhi-
sar vapuruyla istanbul'a getirilir-
ler. Henry Stoker ve arkadaşlan, es-
nafın kapı önüne çıktığı ve çocuk-
lann boğaz kesme ışaretı yaptıkla-
n bir yol boyunca yürütülerek, Fred
ve Elizabeth Bernley adlı iki gaze-
tecinin yazdığı "Stoker'in Deni-
zaltısı" adlı kitapta tarif edilen şu
binaya konulurlar: "İki tane saati
olan -biri Türkiye, diğeri İngilte-
re zamanını gösteriyordu- kışla-
nın büyük kemeraltı yolundan
geçtikten sonra, mürettebata kış-
Ia hapishanesi olduğu anlaşılan
büyük bir odaya girmeleri söy-
lendi. Nöbetçiler sigara ve çay ge-
tirdi."
istanbul'da, kapısındaki saatlerin
biri Türkiye, öteki Ingiltere zamanı-
ru gösteren kışla hangisidir? Selimi-
ye Kışlası olabilir mi?.. Ya da, o yıl-
larda Taksim Meydanı 'ndaki parkın
yerinde bulunan ama sonradan yıkı-
lan Topçu Kjşlası mı?.. Davutpaşa
ve Rami kışlalan var bir de!?..
Bu sonınun yanıtı, istanbul Üni-
versitesi'nin Beyazıt Meydanı'na
açılan tarihi kapısında gizlidir.
Çünkü, giriş kapısında iki saat bu-
lunan üniversite binası, Birinci
Dünya Savaşı yıllannda Harbiye
Nezareti olarak kulJanJİmaktaydı!..
Henry Stoker ve arkadaşlan bu ta-
rihi kapının altından geçirilerek
hücreye konulmuşlardır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında
yalnızca düşman denizaltılar gel-
mez îstanbul'a. Müttefikimiz olan
Almanlar da Kaptan Hersink ko-
mutasındaki U-21 denizaltısını Ça-
nakkale'ye gönderirler. 24 Mayıs
1915 tarihinde Çanakkale'ye gelen
U-21'in saldınlan sonucunda
"HMS Triumph" ve "HMS Ma-
jestic" adlı Ingiliz savaş gemileri
denizin dibini boylar. Bu durum
karşısında îngilizler, aralannda kra-
liçelerinin adını taşıyan "HMS
Queen Elizabeth"in de bulunduğu
donanmayı geri çekmeye karar ve-
rirler. Ingiliz deniz istihbaratında
görevli olan Compton Mackenzie,
ahnan bu karan "Ingiliz Kraliyet
Donanması tarihindeki en utanç
verici manevra" olarak yorumlar.
Yerebatan'da denfzaltı botu
L--21,5 Haziran 1915'te giriş ya-
par istanbul Boğazı'na. Kaptan
Hersink'in gelışine en çok E. l/n-
ger sevinir!.. Savaş günlerinde Is-
tanbul'da bulunan bir Alman arke-
olog olan Unger, denizaltıda bir şiş-
me bot olup olmadığını sorar. Her-
süık'in "Evet, var" yanıtı üzerine
de botun kendisine verilmesini is-
ter. Alman arkeolog, U-21'in botu-
nu şişirerek Istanbul'un bir tarihi
eserinin ilk kez tam ölçüsünün çı-
kanldığı gezisini yapar.
E. Unger'in, denizaltınuı botuy-
la gezindiği yer, Yerebatan Sarru-
cı 'dm
Yerin altındaki bir sarnıcı doldu-
ran eski Bizans suyunda vüzen, bir
arkeoloğun nefesiyle şişmiş deni-
zaltı botu!..
Söyle ey istanbul.. bana daha de-
rinlerdeki sırlannı da söyle!..
HeykeltıraşMehmetAksoy, emekvermeden
(
sanatçı'oluverenleriveküratörlüğüeleştirdi
Sanat kıyımına artıkson verilmeli
SORLJSTÜRMASI
MEHMET AKSOY
/
Uluslararası bir bienalin
amacı, katılan ülkelerin
sanatlanndaki son
eğilimleri bir araya getirmek
ve yeni gelişmelerin önünö
açmaksa İstanbul Bienali
bn amaca ne kadar katkıda
balunuyor?
2Küreselleşmeden en çok
yarar saglayan çokuluslu
ya da büyük ulusal
kuruluşlann, bienal vb. sanat
etkinlikJerine sponsor olmalan,
saaatın, düzeni sorgulayıcı yanını
zayıflatıyor olabilir mi? Bu
olgunun, sanaün kitlelerden
uzaklaşmasında birpayı olduğu
söylenebilir mi?
Katılan sanatçılann
ne oranda temayla ilişkili,
ne oranda kendi sanatçı
nhelikleriyle seçildiğini
dişünüyorsunuz? Türkiyeli
sanatçdan bu açıdan nasü
değerlendiriyorsunuz?
' Son bienalde de göriildüğü
gibi resim, heykel vb.
plastik sanatlann yam sıra
vıdeo-art, yerleştirme gibi yeni
saoat türlerine yöneliş gittikce
aroyor. Sizce bunun nedenleri
nedir? Sanatçılar, klasik plastik
szatlarda artık yeni hiçbir şey
yçılamayacağuıı düşünüyor
ohbilirler rai? Başka bir deyişle.
sizce de resimde, heykelde yolun
so^una mı gelindi?
5Bienalde sizi en çok
etldleyen, aklınızda
kalan iş bangisiydi?
Bienalin amacı; son eğilimleri, yeni gelişme-
leri, sanatsal içerikten yoksun yenüik ve deği-
şikliklen sanat olarak sunmak olamaz. Bu gidi-
şin sanatsal gelişmenin önünü kapattığın] düşü-
nüyorum. Sanat; yenilik, değişiklik olsun diye
yapılmaz. Sanatı hafife almak anlamına gelen
bu durum, özellikle genç sanatçı adaylanna çok
zarar veriyor. Onlar ki ek hiçbir zorlufa katlan-
madan; desenle, boyayla, formla, kompozısyon-
la taruşmadan, ellerine video kamera alıp 'sa-
natçı' oluveriyorlar. Sanat adına, milyon dolar-
lar verilerek yapılan bu sanat katliamına bence
artık son v enlmelidir.
Niye bunu büyük tekeller, holdingler destek-
liyor? Çünkü zararsız ve kişiliksiz, en iyisi bile
bir oyun ve espriden öteye gidemiyor. Içeriği
boşaltılmış; felsefesi, mesajı, birkarşı duruşu ol-
mayan, daha dogrusu olamayan bir israf sanatı.
Bienal sanatı -pardon- işi yapanlann, kapitalle
bir çelişkilerinin olduğunu sanmıyorum.
Can sılcıcı 'laireseHesml?' Işler
Bugün küreselleşme, paranın küreselleşmesi
anlamına geliyor. Pararun iktidan, onun gücü
ve felsefesi -ve maalesef- onun sanatı da oluyor.
Ulusal çıkarlar, süper güçlerin çıkarlan doğrul-
rusunda belirleniyor. Bılgınin, sanatın küresel-
leşmesi de bu kanaldan seyredıyor. Bizimkiler;
Amerika'daki performans işi, video işi ya da
enstalasyon yapanJarla sanki aynı mahallede,
aynı sokakta komşu olarak büyümüşler; aynı de-
nilebilecek tepkiler veriyor, aynı zevkleri, aynı
esprileri ve aynı buluşlan 'paylaşıyorlar'. Sa-
natçı kişiliği ve bu kişihği belirleyen sosyal,
coğrafik, etnik olgular yok sayıhyor. Onun için
de her yerde birbirine benzeyen can sıkıcı, 'kö-
reselleşmiş' işler ortaya çıkıyor.
Heykelin, resmin problematığı, 'bienal ifi'
yapanlannkiyle aynı değil. Aynm; 'Sanat ne-
dir? Ne için yapdır?' sorusunda saklı. Sanat;
bir görüşün, felsefenın, bir duygunun, bir me-
sajın; renk dilinden, form dilinden ve ses dilin-
den çok kişisel yansıması, dışa vurumudur. Ile-
tici ve eğiricidir, dnsezisi ve büyüsü vardır. In-
sanlara moral gücü verebilir. Nesneler dünyası-
nı anlamlandırarak görünenin arkasındakı ger-
çeği gösterir.
Sanatçılarnasıl seçiliyor? Bir de başımıza son
zamanlarda "küratörlük" gibi bir meslek çıktı.
Kim bunlar? Sanatçı mı? Hayır! Kim? Sanat ta-
rihçisi, eleştirmen yani sanatçılann tarihte ve
şimdilerde yaptıklannı araştıran ve bunlan kro-
nolojik bir sıraya sokan, çoğu zaman yanlış yo-
rumJayan insanlar. Şimdilerde ne yapıyorlar?
'Sanat yapıyorlar.' Nasıl? Sanatçı üzerinden
' anat; yenilik,
değişiJdik olsun
diye yapılmaz.
Sanatı hafife
almak anlamına
gelen bu durum,
özellikle genç
sanatçı adaylanna
çok zarar veriyor. Japon Ozavva Tsuyoshi'nin 'Sebze Silah' dizisinden, 2003.
ortaya bir konu ahyorlar ve sanatçı seçiyorlar.
Hatta, konuyla ilgili işler istiyorlar. Sanatçılar,
tesadüf, aynı konuyla aynı zamanda iJgileruyor-
muş! Küratörgeliyor ve bu işleri seçiyor. Sonuç,
komedi.
Restm ve heykel devam edecek
Sanat eseri her zaman çağuıın duygusunu, i-
nanç ve felsefesini yansıtmıştır. Yenidir, kav-
ramsaldn" ve bu, taş devrinden, mağara resimle-
rinden beri böyledir. Sanatın içinden bunlan so-
yutlayıp, yenilik için yeni ve kavTamsallık için
de kavram yaparsan, sanat olmaz. Formalizmin
batağına düşersin. KavTamsal kargaşa olur. Ge-
linen durum da budur zaten.
Heykel ve resim yüzyıllardır kendi içinde de-
ğişiklikler, ilerlemeler göstermekte. Zamanma
şahitlik etmekte, onun bilgisini, duygusunu ta-
şımakta ve insanoğlu etten, kemikten ve sudan
kalmaya devam ettiği sürece; renk olduğu, form
olduğu, dokunma duyusu, aşk duygusu, acı. kor-
ku, ölüm korkusu, yaşama isteği, sevme, sevıl-
me isteği ve var olma isteği oldugu sürece; ya-
ni insanı insan yapan değişmezse, heykel ve re-
sim devam edecektir. Kendi gelişme, yenilenme
mecrasında topîuma, toplum psikolojisine, fel-
sefeye, bilim ve teknolojiye göreceli, dünya sa-
nat mirasını arkasına ahp, basamak atlamadan
yoluna devam edecektir.
Bürün bu bienalkrdeki deneysel ve moda
akımlann çıkışmuı teorik düzeyde iflas etriğini
ve dünyada tekrar düşüşe geçtiğini; tekrar dese-
ne, forma, modele. yani yeteneğe geri dönüldü-
ğünü biliyorum. Bu çıkışın, resmin ve heykelin
ıçınde bulunduğu tıkanıklıklara işaret ettiğini,
akademizme ağır bir darbe vurduğunu kabul
ediyorum. Ozüldüğüm; yanlış, önü ve arkası
belli olmayan bu anarşist çıkışın genç sanatçı
adaylanna verdiği zarar; sanatı hafife alma, sa-
nat imajının kaydınlması. Bunun değişmesi, ye-
rine orurması kim bilir ne kadar uzun zaman is-
ter?
Bienaller; katılan sanatçılanyla değil, küratör-
leriyle anılır oldu. Baş sanatçı onJar. Hani elbir-
liğiyle yapılan sinema gibi, tıyarro gibi bir iş ol-
sa; 'yönetmen bu, senarvo bu, oyuncular da
bunlar' dersin. Sanki sanatçılar futbolcu, maça
çıkanyorsun, sen de tek seçici antrenör. Antre-
nörler hiç olmazsa hemen hepsi futbolcu köken-
li, hem de iyi futbolcu. Peki ya küratör? Sanat
yapım sürecindeki problemlerle yüzleşmemiş,
bu bilgiden ve duygudan yoksun bir kişinin, tek
seçiciliği ne kadar doğru olur, bilemiyorum.
ESINTİLER
ZEYNEP ORAL
Tam 0 Anda...
Tam o saatte, o dakikada orada olmak... Ora-
dan geçiyor olmak... Beş dakika önce ya da
beş dakika sonra değil de tam o anda...
O sabah evden çıkarken telefon çalsa, kapı-
dan dönüp telefonu açsa, konuşma uzasa,
uzasa, uzasa... Sonunda dayanamayıp hadi
geç kaldım, işim var, gitmem gerek deyip de
çıksa...
Ne bileyim, mesela trafik sıkışsa... Levent'te
trafik ışıklanna vardığında, yeşil ışık, kırmızı ol-
masa... Ulaşması gereken yere başka bir yol-
dan gitmeyi seçse... O otomobile degil de da-
ha hızlı ya da daha yavaş giden şu otomobile
binmiş olsa...
Galatasaray'da bir tanıdığa rastlasa... Ne var
ne yok, şu pınl pınl güneşli havaya bak falan
dese... Birkaç dakika oyalansa... Ya da hiç oya-
lanmamış olsa...
Yüzlerce, binlerce, milyonlarca seçenek var-
ken yüzlerce, binlerce, milyonlarca olasılık var-
ken... Tam o anda, bombaJann patladığı an ora-
da olmak.'
Biliyorum, insan isyan ediyor!
'Kader' değil bu! Olmamalı.
İnsan yaşamı, beş dakika öncelere, beş da-
kika sonralara, o köşede değil de bu kö'şede
bulunmalara bağlı olmayacak kadar değerli.
Tam o anda, orada olanlardan biri de Kerem
Yılmazer'di.
Tiyatronun, sinemanın, müzikallerin 'efendi'
oyuncusu.
Ne çok izledim onu sannelerde...
Çook çok eskilere gidiyorum. Sanki bin yıl ol-
muş gibi, oysa yalnızca 70'li yıllardı. Dormen
Tiyatrosu'ndaydı.
'EskıÇamlarBardakOldu'. İlk oyunlanndan...
Ne çok, ne çok sevdiği, sevgilisi, kansı, birictk
arkadaşı tiyatro oyuncusu Göksel Kortay'a o
oyunda mı âş/k olmuştu?
Sonra birbiri peşi sıra çıkan o keyifli müzikal-
ler. Izleyiciler kadar sahnedekilerin de eğlendi-
ği müzikaller. 'Oliver', 'Yaygara 70', 'UyyBalon
Dünya'... Ve diğerleri...
Aynı zamanda müzisyen olması, gitar çal-
ması, şarkı söylemesi, dans edebilmesi, oyun-
culuğunun artıları, müzikallerin olmazsa olmaz
koşuluydu.
Sonra Şehir Tiyatrolan'nda 'Kuşlar', 'Genç
Osman', 'Hûrrem Sultan'dan 'BizansDüştü'ye
uzanan sayısız oyun... Hiç boş durmayan, ça-
lışkan ve hep çalışan sahne emekçisi...
Sahne dışında ise hep 'efendiliği, iyiliği, iyi
kalpliliği, yak/n ve uzak çevresindeki tüm insan-
lara sevgiyi, saygıyı sürdüren; bu sevgiyi say-
gıyı yüzündeki gülümseme, gözlerindeki panl-
tı, yüreğindeki sıcaklıkla yayan bir kişilik...
Biliyorum insan isyan ediyor, tam o anda Ke-
rem Yılmazer'in de tam orada olmasına!
Ne kadar isyan etsen azdır Sevgili Göksel
Kortay!
Bu 'kader' değil! Olmamalı.
Bu terorizm. Yani bu ülkede yaşayan her bi-
reye, herkese, her birimize yönelik vahşet.
Ülkemin, Istanbulumun, kan okyanusunda
yüzdüğü o meşum gün, hepimiz telefonlara sa-
rılıp yakınlanmızı, sevdiklerimizi aradık.
Çıldırasıya korktuk.
Ancak onlara ulaşabildiğimizde rahat bir ne-
fes alabildik.
Oh benimkiler değil! Benim çocuklanm, be-
nim eşim, benim anam babam, benim ailem
değil... Böyle deyip rahat ettik...
Ne büyük haksızlık! Ne büyük utanç!
Benimkiler değil, dedik... Ama başkalannın
ki!
Şunu anlamayız: Bugün 'benimkiler' ya da
'başkalanntnkiter' yok!..
Bugün, hepsi bizim çocuklanmız, bizim eş-
lerimiz, bizim yakınlanmız, bizim ailemiz, bizim
dostlanmız, bizim sevdiklerimiz, bizim insanla-
nmız.
Bugün, 'terörûn gücüne' de, 'gücün terörû-
ne' de teslim olmama günüdür.
Ancak bu teslim olmamada birleştiğimiz an,
düze çıkabiliriz.
e-posta: zeynep ' zeyneporal.com
Faks:(0 212)257 16 50
JaponbastoresMeriaç*arttrmada
• PARİS (AFP) - Çoğunluğu kişisel
koleksiyonlarda bulunan Avrupa'daki son
Japon baskı resim örnekleri önümüzdeki hafta
Paris'te açık arttırmada satışa sunulacak.
Huguette Beres Koleksiyonu'ndaki 18. ve 19.
yüzyıla ait desen, çizimii kıtaplar ve ahşap
basİa resimlerin bir bölümü, geçen yıl kasım
ayında yapılan bir açdc arttırmada satılmıştı.
Galerie Beres'in yöneticiliğini yapan
Huguette'in kızı Anisebelle Beres, bu
koleksiyonu oluşturmanm 25 yıldan fazla
zaman aldığını, annesinin bu koleksiyonu
1952 yılında açtığı müzede sergilemesiyle
unutulmaya yüz tutan Japon baskı sanatma
dikkat çekerek dünya kültür mirasına büyük
katkı sağladığını vurguladı. Bu yapıtlan satışa
sunmaktan üzüntü duyduğunu da ekleyen
Beres, bazılannm müzeler tarafinan satın
alınacağını umduğunu belirtti.
BUGUN
• CEMAL REŞİT REY KONSER
SALONU'nda 20.00'de CRR Dans
Tiyatrosu'ndan 'Kimlikler'. (0 212 232 98 30)
• DEĞİRMEN SANATEVİ'nde 21 OO'de
Grup Alkala'nın konseri. (0 212 245 70 06)
M BtLGİ ÜNİVERSİTESİ DOLAPDERE
KAMPUSü'nda 14.00 ve 19.00'da 'Benim
Cici SUahım', 16.30 ve 21.30'da '11 Eylöl'
adlı filmlerin gösterimi. (0212 293 50 10)
• NAZIM KLLTÜREVİnde 19 OO'da
'Nisan Devrimi' adlı fiknin gösterimi.
(0212 245 04 81)
• TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR
MERKEZİ'nde 14.00 ve 19.30'da 'Hayatın
Tek Yolculuğu' adlı fiknin gösterimi.
(0212 293 12 70)