01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
EYLÜL 2002 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR kuttur(a cumhuriyet.com.tr 15 /\ydm olmanın bedelini ödeyen Ahmet CemaVe okurlan ve öğrencilerinden destek geldi ^Nitelikli adam'ınçıglıgıIVEtYASE tLKNUR Kitap kurtlannın aşina olduğu bır isixn Ahmet Cemal. Otuz yılı aşkın sünredir dünya edebıyatının ustalany- la feizlen tanıştırdı. Üç raf dolusu kı- tabı Türk çevıri edebiyatına kazan- drran Ahmet Cemal, ilerlemiş yaşlar- , da şiirlerinı ve denemelenni kitap olarak yayımlayan bir nitelikli adam. Kİrasmı zar zor ödedıği, çoğun- lulcla da ödeyemediğı küçücük evi ile ders verdiğı Eskışehir Anadolu 'Üniversitesi arasında gidip gelme- nin dışında yaşamında tek düzelik hâlcim olan bu onurlu aydm, öncekı hafta Cumhuriyet gazetesindeki kö- şesinde "Paranın Romanı ve Ger- çeği Üzerine" başlığını taşıyan ya- zısında bu kez yaşamla ölüm arasın- da gidıp geldiğini duyurdu ansızın. Okurlan, öğrencileri, dahası bugüne kadar manşetlerine çıkmayı başara- madığı medya şaşırdı. Ciltler dolusu kitap yazan, yüzlerce öğrenci yetış- tiren, lttihatçı Bahriye Nazın Cemal Paşa'nın torunu Ahmet Cemal, pa- rasızhktan intihann eşiğine geldiği- ni söylüyordu. Ilk kez bir yazar, için- de bulunduğu yoksulluğu okurlany- la paylaşıyordu. Bu Ilk çıfllıflı defllldl1 "Odak Noktası"nın yazan bir an- da ilgi odağı oluvermişti. "Yaşam ile ölümün belki de o ana kadar hiç olmadığı ölçüde kesiştiği bir gecede" kaleme aldığı yazısında bir çığlık atmıştı Ahmet Cemal. Aslın- da bu ilk çığhğı değildi. Yaşamdan istifa etmenin eşiğine gelmış olan yazar, dört yıl önce de nitelikli adam- lıktan istifa etmek zonında olduğu- nu duyurmuştu. Her iki istifanın te- melinde yatan neden aynıydı: Geçim sıkıntısı... O zaman çığhğını Hasan Pulur Usta duymuş ve köşesinde Ahmet Cemal'in istifa yazısına yer verrruş- ti. Ahmet Cemal o yazısında istifa nedenini şöyle açıklıyordu: "Yıllar önce, bu yola ilk çıktı- ğımda, servetler kazanamayacağı- mın bilincindeydim. Zaten böyle azar, şair, çevirmen, öğretim üyesi... Üç raf dolusu kitabı Türk yazınma kazandırdı. Pek çoğumuz Brecht, Kafka, Zweig, Bachman, Rilke, Lukacs ve Remarque'la onun sayesinde tanıştık. Dört yıl önce "Nitelikli adam olmaktan istifa edeceğim, elveda çevirmeyi düşündüğüm kitaplar" diye yazmıştı. Çığhğını kimseler duymadı. Son olarak da Cumhuriyet'teki köşesinde yaşamdan istifa edeceğini duyurdu. îki istifanın da temelinde yatan neden, geçim sıkıntısıydı. bir hedefim de yoktu. Ama şimdi öyle olduğunu anlıvorum, çok na- if bir diişüncem vardı. Ben onca çabayı göze aldıktan sonra, bu iş- lerin yabancısı olmayanlar elbet desteklerlerdi. Ölmemem için ba- ğış değil, ama >aşamam için avans istemekte ve almakta zorlanmaya- cağımı düşünmüştüm. Yanlış hesaptı. Ama istcdikleri- min verilmesinde ya da verilme- mesinde, neredeyse her defasında korkunç, öldürücü, sözde incitme- yen sözlerin kılıfında ya da buz gi- bi uzaklaşmaların kalıbında yö- neltilen aşağıianmalan yaşadım. Nitelik diye direndiğimde, karşı- ma hep sözleşme süreleri çıktı. \i- telikten, günlük ölümler pahasına, hiç ödün vermedim. Elimdeki zaten sonuna yaklaş- mış birkaç kitabı bitirdiktcn son- ra, bu işi de bırakıyorum. Nitelikli iş yapma uğruna kat- landığım onca geçim sıkıntısının ve aşağılanmanın sınınna, gençlik yıllanmda hep görmezlikten geldi- ğim bir sınıra vardım. Hoşça kalın, bir zamanlar çevir- meyi düşündüğüm kitaplar!" Niteliksiz adam olarak yasama dü- şüncesini yaşama geçıremedi Ahmet Cemal. Geçirebilseydi eğer, "Artık şöyle gözlerden nzak, kül rengi, sessiz sedasız bir ölümü arzuluyo- rum" demeyecekti. Slllffce'ye gel, blzlmle yaşa' Ahmet Cemal, bu ülkede nitelikli aydın olmanın bedelini ödüyordu. Çevirisı uzun zaman alan nitelikli eserler yerine, paraya daha çabuk tahvil edilebilen hafif kitaplar çevir- seydi ya da şıır ve deneme kitaplan yazacağına şu günlerde moda olan Bukowski'nin Türk versiyonu tar- zında romanlar yazsaydı bunlan ya- şamayacaktı. Belki yanlış tercih yap- mıştı. Hukuk fakültesindeki asistan- lık görevinden aynlmayıp akademik yaşamını sürdürseydi, kımbilir bel- ki bugün astronomik vekâlet ücreti alan ünlü bir dava vekıli olarak kar- şımıza çıkacaktı. Oh olsun demek lazım! Zaten ki- rasını ödemek için borç istediği ar- kadaşı da "Sen de ayağını yorganı- na göre uzatsaydın" diyerek benzer şekilde yanıt vermışti. Oysa Ahmet Cemal'in yaşamı boyunca ayağını boyuna göre uzatacağı bir yorganı hiç olmamıştı ki... Cumhuriyet'teki yazısından sonra Ahmet Cemal'e gelen e-posta me- sajlan on beş bilgisayar sayfasını doldurdu. En yakın arkadaşı "Aya- ğını yorganına göre uzat, ben öyle yapıyorum" diye akıl verirken Cumhuriyet okurlan yazarlanna yor- ganlannı paylaşma çağnsrnda bulu- nuyor, kimisi daha da öte giderek "Silifke'ye gel bizimle biriikte ya- şa" çağnsında bulunuyordu. Eh bu da Cumhuriyet okurunun farkı... Edebiyat dünyasmda Ahmet Ce- mal örneklen her zaman oldu. Or- han Kemal, Hasan Hüseyin, Vedat Günyol, Ece Ayhan ve daha nıcele- ri onurlu aydın olmanın bedelini öde- diler. Ahmet Cemal, "Yoksulluğu- nu yazan yazar ilk ben oldum ama son ben olmayayun" diyerek yanlış ahlaki değerlen savunmanın yanlış- hğını da gözler önüne serdi. Kiml zaman ba$ı göklere degecek denll ulu, klml zaman daha çellmslz ama etrafım kuşatan çorakfıgın Içinde tek basına... ayatAğacı 'nt sıılamak...AYŞE EMEL MESCİ O, hiç umulmadık yerlerde birdenbire kar- şınıza çıkabilir. Dingin bir kır görüntüsü için- de, bir su başında, bir romanın sayfalannda, otobüsün hızıyla film şeridine dönüşen bir yol kenan manzarasında ya da gerçekten bir film karesinde. Kimi zaman başı göklere de- ğecek denli uludur; kimi zaman daha çelim- siz, ama etrafım kuşatan çoraklığın içinde tek başınadır. Dallanndan rengârenk kumaş, ça- put parçalannın, ondan medet ummuşlann anılanmn sahndığı adak ağacı. Bırakın küre- selleşmeyi, insanın en yakın coğrafyasına da- ha yeni yeni egemen olmaya başladığı bir çağ- da, hiç abartısız tüm yerküreye yayılmayı ba- şarmış, insanlığın kültür ve imgelem mirası- nın en köklü, en eski ortak figürlerinden bıri- nin, hayat ağacmın uzantısıdır o. Yeraltında- ki kökleri, yeryüzündeki gövdesi ve göklere uzanan dallanyla üç kozmik alanı, yeraltı, yer- yüzü ve gökyüzünü birleştiren, bu üç kat ara- sındaki geçışi oluşturduğu varsayılan Hayat Ağacı, mitolojiden sözlü ve yazılı edebiyata, mimariden tannbilime, halk inançlanna vb. oluşturduğu sayısız çağnşım ve uzantıyla, ki- mi geleneklerde "dünya ağacı" diye de ad- landınlmasını gerçekten hak ermiştir. Diğer tüm kültürel, toplumsal, tarihsel vb. nedenler bir yana, bu figürün bu denli yaygınlık kazan- masmın altındaki gizi, insanın en temel varo- luşsal sorunlanndan ve korkulanndan birine, ölüme verilmiş en şiirsel ve metaforik yanıt- lardan biri olmasında aramak gerekir belki de. Ölümü yenen, hayatın sonsuz zaferini du- yuranbir ağaç... 'Somut olmayan küttürel mlras' UNESCO tarafından Istanbul'da düzenle- nen, ev sahipliğini Külrür Bakanlığı 'nın üst- lendiği "Somut Olmayan Kültürel Miras: Kültürel Çeşitliliğin Aynası" başlıklı yuvar- lak masa toplantısıyla ilgili haberleri okur- lcen, mitolojik Hayat Ağacı 'yla, insanlığın cültür ve sanat üretiminin hem yapı, hem de inlam bağlamında nasıl örtüştüğünü düşün- lüm. Hayat Ağacı'nın çeşitli kozmik alanla- i bağlaması gibi, kökenleri evrensellikle bağ- laştıran, kendi kültür mirasını özümseyip in- .anlığıru ortakbelleğine katma çabası içine gi- en sanat etkinliği, ölüme karşı hayat savaşı- un önemli köşe taşlarrndan birinı olusturuyor. )nun içinde hem kolektif anlamda insanlı- ;ın, hem bireysel anlamda sanatçımn acıma- ız zamana karşı direnişi gızli. Günümüzün fe\"> -•&n~r-- JT M.M. ayat ağacınızın dallanndaki renkler solmasın istiyorsanız, ithalatı, ihracatı, borçlan, faizleri, savaşı, silahlanmayı, yolsuzluğu, hırsızhğı olduğu kadar, sanat ve kültüre bütçenizde ayıracağınız payı da tartışmanız gerekiyor. "Canım, ekonomi bu haldeyken" veya "savaş kapıdayken" ya da "halkımız sürünürken" sırası mı kültürün de sanatın da diyebilir, sorunu kafanızm tozlu raflanndaki sıralamada, belirsiz bir geleceğe erteleyebilirsiniz tabii. Ama unutmayın bir gün gelir, hayat ve zaman da sizi erteleyiverir... daha sınırlı, tanhsel çerçevesi içinde bakıldı- ğında ise egemen ve giderek emperyalleşen bir merkezin tüm insanlığa dayattığı "küre- selleşme" serüveninde, sanatın bu Özelliğınin öne çıkanlması ayn bir önem taşıyor kanım- ca. Çokkültürlülüğün. çeşitliliğin ve ortak in- sanlık mirasının yaşadığı ürkütücü erozyon, daha dar kapsamh siyasal baskılar kadar ve belki de ondan daha çok, küresel ölçekte da- yatılan standart simgeler ve algılar sistemin- den kaynaklanıyor. Emperyal merkez, her anakaraya konuşlandırdığı görünür askerı güçleri; spekülatif sermayeye olağanüstü bir dolaşım hızı sağlayan mali ve ekonomik ağ- lannın yanı sıra, topyekün bir imgelem saldı- nsı da gerçekleşhriyor. Her evin içinde başkö- şeye kurulmuş renkli camlardan dalga dalga yayılan tektipleştirici simgeler ve algılar sis- temi, hayatın her alanında insanlığın binlerce yıllık birikimlerini ikame etmeye başlıyor. Dolayısıyla bugün sanatın "Hayat Ağacı"nı, kültürel kökenleri, sanatsal üretim zincirinin halkalannı yeni yorumlarla yaşayan birer do- kuya dönüştürmek, insanlık belleği içinde ko- rumak çabası, boş bir arkaizm savunusu yap- mak ya da sanatın evTenselliğine ters düşmek değil, maddi anlamda gezegeni çölleştirdiği gibi, ruhsal düzlemde de insanı insansızlaştı- ran tüketım kalıplanna direnmek anlamına geliyor. Akıntıya kendimizi bırakıp "piyasa kural- ları" tarafından saptanan ve "ne kadar ha- sılat (ya da ne kadar "rating") o kadar sa- nat" parolasıyla yapılan bir üretimin, kısaca- sı sanatı da "küreseUeştirme"nin, daha doğ- rusu (batı) yanküreselleştirmenin, gerçek an- lamını zamana ve ölüme karşı kavgada bulan sanata bır şey katmayacağını bilmek gereki- yor. Slyaset ve sanat Çeşitli siyasal parti temsilcilerinin yaklaşan seçimler nedeniyle yaptıklan konuşmalan iz- liyorum, gazetelere yansıyan demeçleriru oku- yorum. Acaba seçim propagandalan içinde "Biz bütçemizde sanat ve kültüre şu oran- da bir pay ayıracağız" diyen birisi çıkacak mı diye, umutsuzca da olsa bekliyorum. Orta- lıkta milliyetçilik deyince mangalda kül bı- rakmayan; "sanatçı" transfesleriyle ekranlar- da boy gösteren; mitinglerde şiir okumayı iş edinen siyasal parti temsilcilerinden geçilmi- yor. Herkes "kültûrümüzü", "evrensel de- ğerleri" vb. savunuyor, hatta yeri geldiğinde herkes "sanatçı", ama külrür, sanat bürçesin- den söz eden yok. Hükümete soldan ve sağ- dan gelen eleştirilere, hükümet temsilcileri- nin açıklamalanna bakıyorum, bir tek kişinin ağzından sanat ve kültür konusunda ciddi, ka- lıcı, inanılır bir söz, haydi geçtim onu, bir se- çim vaadi duymuyorum. Yıl 1990. Avignon fesnvalinde Gûngör DU- men'in "Kurban" adlı oyununu Fransızca sergiliyoruz. Topluluk Türk, Fransız, Italyan, Perulu, Tunuslu oyunculardan oluşuyor. Bir gece yansı, oyun çıkışında sokakta Jacques Lang'la karşılaşıyoruz. Yanında iki dostuyla sohbet ederek yürüyor. Yanına yaklaşıyoruz, kendimizi tanıtıyoruz, kolumuza giriyor, grup hakkında, yaptığımız iş hakkında bilgi alıyor bizden. "Kurban'M tiyatronun kökenlerinden bugüne bir yolculuk olarak yorumlamamız ve çokkültürlü bir topluluk ilgisinı çekiyor. Son- ra Fransız Kültür Bakanlığı'ndan gelip izli- yorlar oyunu, önemli sayılabilecek bir ödenek çıkartıyorlar bize. Jacques Lang, 1980'li yıl- Iann seçimlerinde kültür/sanatabütçede ne ka- dar pay aynlacağım (oranı hatırlamıyorum, a- ma o zamanın Fransa'sında rekor bir düzeydi) açıklayan Sosyalist Parti'nin kültür bakanı... Somut ve somut olmayan kültürel miraslar, ortak insanlık potasında eriyebihnek için vaz- geçihnez koşullar olan değerler lafla savunul- muyor. Hayat ağacınızın dallanndaki renkler solmasın istiyorsanız, ithalatı, ihracatı, borç- lan, faizleri, savaşı, silahlanmayı, yolsuzluğu, hırsızhğı olduğu kadar, sanat ve kültüre büt- çenizde ayıracağınız payı da tartışmanız gere- kiyor. "Canım, ekonomi bu haldeyken" ve- ya "savaş kapıdayken" ya da "halkımız sü- rünürken" sırası mı kültürün de sanatın da di- yebilir, sorunu kafanızın toziu raflanndaki sı- ralamada, belirsiz bir geleceğe erteleyebilirsi- niz tabii. Ama unutmayın bir gün gelir, hayat ve zaman da sizi erteleyiverir... Dalgalap'a MHano'dan ödül • Kültür Servisi - Yönetmenliğini Belmin Söylemez'in yaptığı 'Dalgalar' adlı kısa film, 13-22 Eylül tarihleri arasuıda düzenlenen 'Uluslararası Milano Film Festivali'nin kısa metraj yanşmalı bölümünde mansiyon ödülüne değer bulundu. Italyan sınema yazarlanndan oluşan jüri, Istanbul Boğazı'nda yüzen çocuklan konu alan filmi' yaşam denizine atlamak' diye tanımladı. Festival boyunca dört kez izleyiciyle buluşan fıhnin yönehneni Belmin Söylemez de Milano'da ödülünü aldı. Kısa filmlen çeşitli yurtiçi ve yurtdışı yanşmalarda birçok ödül kazanan Söylemez'in 'Dalgalar' adlı filmi, daha önce de Cine-5 kısa film yanşmasında 'en iyi film', ÎFSAK ulusal kısa film yanşmasında 'en iyi kurmaca' ödüllenni almıştı. Tom Hanks'den iki fUm • Kültür Servis - Tom Hanks, Joel ve Ethan Coen kardeşlerin yeni filmi The Ladykillers'ta başrol oynayacak. Alec Guiness ve Peter Sellers'ın 1955 tarihJi komedisınden uyarlanan fihnde, yaşlı bir kadın olan evsahibelerini kolayca öldürebileceklerini sanan dört kafadar hırsızın hıkâyesı anlatılıyor. Bu yeni uyarlama için Coen'ler olay mahallini ABD'nin güneyine taşımışlar. Tom Hanks aynca Robert Zemeckis'in yeni fılmı 'Polar Express'de rol alacak. Ünlü oyuncu, bu filmde Noel Baba'nın varlığuıa inanmayan çocuklan sihırli bir trene bindirip Noel Baba'nın evine, Kuzey Kutbu'na götüren bir kondüktörü canlandıracak. Istanbul sokaklanında tiyatro • Kültür Servisi - tstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan, 2002-2003 tiyatro sezonunu 'Ayna' performansı ile sokaklarda açıyor. TAL'ın (Tiyatro Araştırma Laboratuvan) genç oyunculan, "Tiyatro hayahn aynasıdır" söyleminden yola çıkarak hazırladıklan performans ile Istanbul halkmı tiyatroya davet ediyor, bu büyülü sanatın coşkusunu biriikte paylaşmaya çağınyor. Bugün saat 17.00'de Farih Reşat Nuri Sahnesi önünde tiyatroseverlerle buluşacak olan genç oyuncular, rengârenk kostümleri ve masklan ile yann saat 14.00'te Taksim Meydaru'nda olacaklar. Istanbul-mekân- tiyatro temasının ilk etkinliği olan 'Ayna' performansı sezon içinde de degışik açık hava mekânlannda seyirciyle buluşmaya devam edecek. Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolan, 2 Ekim günü, hayata 'ayna' tutmak için perdelerini açacak. Ihan Erşahin'in yeni çabşması • Külrür Servisi - Saksofon sanatçısı Ilhan Erşahin, Akbank '12. Caz Festivali' kapsamında 5 Ekim akşanu Maslak Venue'de bir konser verecek. Bu konserle, Erşahin'in, New York'un farklı kültürlerden gelen birçok başanh müzisyenini buluşturarak, müzik endüstrisinin çeşitli kaygı ve baskılanndan bağımsız üretebilemek amacıyla hayata geçirdiği 'NuBlu' adı altında topladığı projeleri ilk kez izlenebilecek. (216 454 15 55) Yayb Doğaçlama Dörtlüsü • Kültür Servisi - Yaylı Doğaçlama Dörtlüsü, 4, 7, 8 ve 9 Ekim günlerinde saat 13.00'te Galatasaray Üniversitesi'nde bir müzikli gösteri yapacak. Arzu Baril Bigat (ses), Pascal Battus (saz ve elektronik gitar), Jean-Luc Guillonnet (saksofon ve çistelia) ve Denis Tricot'dan (heykeltu^ş) oluşan dörtlünün sunacağı etkinliğin amacı, Galatasaray Üniversitesi'nin mekânlannı keşfetmek, bu mekânlarda seslere, görselliğe ve şiire ait perspektıfler açmak, kent, kenti kullananlar ve kentin farkh sanatsal anlatmılan arasuıda bir değiş tokuşu canlı kılmak. (0 212 252 61 55) Bush'a Hollyvvood desteği • Kültür Servisi - Amerikah ünlü yönetmen Steven Spielberg ve oyuncu Tom Cruise, ABD Başkanı George W. Bush'un Irak siyasehne destek verdiklerini söylediler. 'Azınlık Raporu' filminin tanıtımına katılmak üzere Italya'nın başkenti Roma'da bulunan sanatçılar düzenledikleri basuı toplantısında, eğer Saddam Hüseyin'in kitle imha silahlan ürettiğine dair güvenilir bir istihbarat varsa Bush'un siyasetinin kabul edilebilir olduğunu belirttiler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear