Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYTA CUMHURİYET 25 HAZİRAN 2002 SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER [email protected]
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Bir Döneklik Oyküsü
Yıl 1935, Fransa Parlamentosu'nda Komünist
rnilletvekilı Jacques Doriot konuşuyor: "Fas Fas-
Uanndır. Fas halkı Ispanyol emperyalistlerine kar-
şı parlak bir zafer kazanmıştır. Her türlü emperya-
fizmden, Fransız emperyalizminden de Fas top-
raklan kendini kurtaracaktır. Yaşasın sömürge halk-
lannın, dünya emekçilerinin savaşı."
Meclistekı sağcı milletvekillerı bu sözleri bağnş-
rnalarla keserler: "Fas Faslılann, öyle mi.. öyleyse
Fransa da Bolşeviklerin" "Fransa Fransızlanndır,
Ruslann değil"...
Bizım Meclis'te de böyle söz atmalan çok duy-
duk. "Moskova'ya Moskova'ya" bağrışmalannı!..
"Ruslann köpeğimiolalım" gibi çığlıklan!.. Oysa Do-
riot, Fas Faslılann olmalı derken, Fransa Bolşevik
obun demiyor. Ruslann olsun da demiyor, ama sağ-
cılar bile bile sözler atıp. saldınyorlar...
1925'te Abdülkerim komutasındaki Fas kabile-
leri Ispanyollara karşı başkaldırmışlardır. Ispanyol or-
dusunu yenen Fas liden bağımsız birdevlet kurmak
istemektedır. Bu arada Fransızlar. Ispanyollaria iş-
bırliği kurmuşlardır. Fas'ta uyanan milliyetçilik bilin-
ci, sömürgeciliğe, emperyalizme karşı başkaldırma
direnci. Fransız kapitalistleri için de tehlikeli olma-
ya başlamıştır. Fransız Komünist Partisinin genç
mılletvekili Doriot, Fransa'nın sömürge politikasına
şiddetle çatmakta, Fas lideri Abdülkerim'e kutlama
telgrafları çekmektedir, hem de Komünist gençlik
adına...
llginç bir kişidir Doriot... Birpolitikaadamının ken-
dini aşın tutkuya, hızla yükselme hevesine kaptır-
masının, böyle birtutumun kişiyi hangi uçurumlara
sürükleyeceğinin kolay rastlanmaz bir ömeği...
1920 yılında partıye giren 22 yaşında ateşlı bir genç.
İki yıl geçmeden partinın merkez komitesine üye,
Komünist gençlik örgütünün genel sekreten olur. Çin'e
yaptığı bir gezide Çu En Lay'la. Rusya'ya gittiğin-
dedeZinoviyev'letanışır. O günlerin bu iki ünlü ko-
münist lideri, genç Fransızın geleceğinin çok par-
lak olacağını düşünürier.
Meclısin en genç üyesidır, iktidarlann korktuğu bir
hatiptir. 1929'a kadar böyle sürer. O yıl Moskova'da
yapılan 6. Entemasyonal Kongresin'de bir karar alı-
nır, sosyalistler sınıf düşmanı sayılacaklardır, onlar-
la hiçbir şekilde işbiriiği yapılmayacaktır. Fransız
Komünistleri tartışmasız kabul ederier Moskova'nın
bu buyruğunu... Doriot, karşı çıkar, işçi sınıfına iha-
net sayar bu tutumu. Yıne de milletvekili seçilir, ay-
nca da Saint Denıs'den Belediye başkanı olur. 1934
olaylannda Komünist Partısi'nin aşın sağcılaria iş-
birliğı yaparak hükümete karşı birtavıralması, bar-
dağın son damlası olur. Komünist Partisi, başkaldı-
ran genç milletvekilini açıklamayaçağırır. Doriot bu-
nu yapmayınca partiden atılır.
Önce sosyalistlere katılır, sonra PPF'yi yani Fran-
sız Halkçı Partisi'ni kurar. 1937'de kurulan bu par-
tinin, çoğu işçi 130 bin üyesı vardır, yayın organı iki
yüz bin satış yapmaktadır.
PPF yavaş yavaş sağa kayar. Hitler'ci selamı be-
nimser, Yahudi düşmanlığını da... Yalnız komünist-
lere değil, sosyalistlere de saldırmaya başlar. İlk se-
çimde belediye başkanı da, mılletvekili de seçil-
mez. Savaş tehlikesi yaklaştıkca Doriot'nun partisi
Fransa'nın en aşın sağcı partisi halıne gelir. Sovyet-
lere karşı savaş başlar başlamaz bir gönüllü ordu-
su kurar, Alman üniforması giyerek doğu cephesin-
de savaşa gider. Kukla Fransız hükümetinde görev
alır. Sonunda bir Alman uçağının ateşiyle öldürülür...
Nereden geldi aklıma Doriot'nun serüveni?
Bir zamanlar sağcı, sonra solcu, daha sonra or-
tacı, yeniden sağcı olan birilerini anımsadım da!.. Sağ-
cı bir gazetede köşe yazılan yazıyor şimdilerde!.. Dur-
madan CHP'ye saldınyor. Oysa birkaç yıl önce o par-
tinin önde gelenlerindendi. Solcu sayılarak sıkıyö-
netim mahkemelerinde hesap vermeye çağnlmış-
tı. Doriot'lar bir değil beş değil.. her zamanda her
yerde var. Politika tutkusu, çıkar hesabıyla bir or-
dan buraya, bir burdan oraya gidip gelirler. Ama her
attıklan adım onlan derin çukuıiara, çıkmazlara sü-
rükler.
Not: Bu yazı 30 yıl önce "Cumhuriyet"\.e çıkmış-
tı. Bir kez daha okurlanma sunmakta yarargördüm.
("Zaman Sensin" adlı kitabımdan.)
> Reklamcılık Vakfı
Rekiam Yazokulu
8-26 Temmuz 2002
Feriye Tesisleri, Ortaköy-İstanbui
îitim Koordinatörü:
Ayrmtılı bitgi için, Reklamcılık Valrfs'ns ve/veya •>
www.rv.org.tr adresine başvurabilirsiniz.
(İstenlml (fajından getee kstUtmalara uygun jartiard» konaklaroa
attenatiflari Hroulmstaıta.)
Azgelişmiş Ülkelerde Aydının İşlevi...
Dr. Ayşe ATALAY Marmara Üniversitesi
A
zgelişmişlik, top-
lumbilimsel (sos-
yolojik)açıdanba-
zıölçütlere(kriter-
lere)göretanımla-
nan bir durumdur. Bu ölçütler
arasında kişi başına düşen ulusal
gelir, toplumun eğitim düzeyi,
okuma yazma oranı, kadının top-
lumsal statüsü vb. gibi somut
göstergeler vardır. Bu somut gös-
tergeler göz önünde bulunduru-
larak toplumlann gelişmişlik dü-
zeyi bir sınıflandırmaya tabi tu-
tulur. Ama bize göre azgelişmiş-
lik geleneğin. eskinin ve hepsin-
den önemlisi akıldışıhğın kut-
sallaştınldığı; dolayısıyla değişi-
min yadsındığı. kahp düşüncenin
egemen olduğu ve böyle bir dü-
şünüş tarzının da kolektif bilin-
çaltı durumuna dönüştüğü bir
durumu ifade eder. Bu durumda
toplumda eski ile yeni, akıl ile
akıldışılık arasında bir çanşma ka-
çınılmaz olur. Egemen güçler
statükonun devamı için çaba gös-
terirler. Bu bakımdan azgelişmiş
toplumlar büyük ölçüde hetero-
jen, başka bir deyişle eşzaman
içinde farklı kültürel değerlerin
bir arada bulunduğu ve bu kül-
türel değerler arasında bir çatış-
ma yaşandığı toplumlardır. Bu
tür toplumlarda egemenliğin odak
noktası dabudur. Işte azgelişmiş
toplumlarda aydının konumu da
tam bu çatışmanın ortasındadır.
Bir başka deyişle, aydının bu ça-
tışma ortamında tutacağı saf,
onun azgelişmiş bir toplumdaki
işlevi açısından da beürleyici ola-
caktır. Eğer aydın, statükonun
devamından ve egemen güçler
safından yana tavır koyarsa az-
gelişmiş bir toplum içinde üze-
rine düşen görevi yerine gerir-
miyor demektir. Bu durumda ay-
dın bir insandan değil, okumuş
bir insandan söz etmek daha doğ-
ru olur. Başka bir deyişle aydın,
değişimden, özgürlükten, yeni-
likten, devrimcüikten yana değil-
se aydın nitemini hak edemez. Bir
bakıma aydın; egemen güçlere
karşı savaşım verdiği takdirde
aydın olarak nitelendirilebilir.
Aydının içinde yaşadığı top-
luma ve hatta çağına karşı so-
nımluluklan vardır. Ama azge-
lişmiş birtoplumda aydının bu tür
sorumluluklan daha ağırdır. Az-
gelişmiş toplumlarda aydın, de-
ğişimden, özgürlükten, devrim-
cilikten yana tavnnı eyleme dö-
nüşturdüğünde bazen yaşamı,
bazen de ekmek parası pahasına
kendisine çok ağır bedeller de
ödetilebilir. Gerçek aydın cesur-
dur. Cesaret bir aydında olması
gereken özelliklerin en önemli-
lerinden biridir. Çünkü çatışma
içindeki azgelişmiş toplumlarda
yenilikçilik, devrimcilik ve özgür-
lük sa\r
aşımı cesaret olmaksızın
yürütülemez. Korku ve korkak-
lık ise her zaman, her çağda ege-
men güçlerin egemenliklerini ko-
rumak için yaydıklan bir irindir.
Çünkü egemen güçler korku sal-
maksızın egemenliklerini sürdü-
remezler. Aydmm egemen güçle-
re karşıverdiği bu savaşnn, bir ba-
kıma aydının halkma karşı da
dürüst davranmasnu. ona ihanet
etmemesini gerekli küar. O hal-
de aydın, her eyleminde halkına
karşı sorumluluk duygusuyla ha-
reket etmelidir. Bundan aydının
halk dalkavukluğu yapması ge-
rektiği gibi bir sonuç çıkanlma-
malıdır. Aydın, halka tepeden
bakmadan ona önderlik edecek
kişidir. Önderlik konumundan
ötürüdür ki aydın özellikle az-
gelişmiş toplumlarda sorumlu-
luk taşır. Örneğin, eğer bir gaze-
tede kalem oynahyorsa, bir TV
kanalında program hazırlıyorsa,
kısacası bulunduğu tüm düşün-
sel etkinliklerde halkına karşı so-
rumlu olduğunu asla unutmama-
hdır.
Şimdi asıl gelmek istediğün
noktayı vurgulamak istiyorum:
Ülkemiz ağır bir toplumsal bu-
nalım ile karşı karşıyadır. Bu açı-
dan bakıldığında acaba ülkemı-
zin içinde bulunduğu bu koşul-
lann oluşumunda toplumda işgal
ettikleri konumlardan ötürü ay-
dın olarak nıtelendirilen okumuş-
lann hiç mi payı yoktur? Ücinci
bir kurtuluş savaşı gerektiren şu
günlerde TV'lerde magazin prog-
ramlanna ağırlık vererek işgal
ettikleri gazete köşelerinde git-
tikleri lüks lokantalan, denizaşı-
n ülkelere yaptıklan uçak yolcu-
luklannda yediklerini, yabancı
bir ülkede bilmem hangi lüks bir
butikten aldıklan giysileri bal-
landıra ballandıra anlatanlann,
bu geri bıraktınlmış halkı incir çe-
kirdeğini doldurmayacak konu-
larla uğraştıranlann cesaretsiz-
liklerini ya da kolaycılıklannı ya
dagörgüsüzlüklerini "arztalep"
yasalan gereğiymiş gibi göster-
melerine gerek yoktur. Bu bir ka-
çıştır ve korkaklığın. sorumsuz-
luğun. eyyamcüığın üstüne örtül-
mek istenen bir şaldır, o kadar...
Özellikle bazı medya organla-
nnda yukanda anlattığımız bi-
çimde kalem oynatanlar, bu ül-
kenin bu türden okumuşlarına
ne denli boşa yatınm yaptığının
kanıtıdır. Aynı şey ayduilık, ile-
rici düşüncelere sahip olup da
gözlerinin önünde olan bitenle-
re karşı seyirci kalanlar için de
geçerlidir.
Kısacası, bedeli ne olursa ol-
sun azgelişmiş ülkenin aydını-
nın konformist ve olan biten kar-
şısında sadece basit bir izleyici
olmak gibi bir lüksü yoktur.
Sonuç
Toplum tarafindan aydın ola-
rak nitelendirilen insanlann gös-
tereceğı pasiflik, sorumsuzluk,
vurdumduymazlık ve eyyamcı-
lık sadece toplumun geleceği açı-
sından değil; bu insanlann var
oluş sonınu açısından da yaşam-
sal önem taşımaktadır. Yani ay-
dın, bir ölçüde toplum için sava-
şım verirken öte yandan kendi
var oluşu için de savaşım vermiş
olmaktadır. Bu bakımdan toplu-
mu kendisinden soyutlayarak ay-
n kulvarlarda yelken açmak. az-
gelişmiş bir ülke okumuşu için
sadece bir lüks değildir. Aynı za-
manda kendi varlığını da tehlike-
ye düşürdüğünden ölümcül teh-
likelere kucak açmak demektir.
Bu da bir aydında bulunması ge-
reken uzak görüşlülükle asla bağ-
daşabilir bir olgu değildir.
'Felsefe Günleri' ve Üniversitelerimiz...
Prof. Dr. İsnıail TUNAU
E
konomik bunalımın ve
onun meydana getirdiği
sosyal ve siyasal çalkan-
tılann birkaç yıldır bir
baştan bir başa egemen olduğu yur-
dumuzda, toplumun iç yaşamında
alttan alta önemli bir devrim hare-
keti yaşanmaktadır. Bu devrim ha-
reketi. Türk insanmın iç dünyasın-
da etkinlik kazanan bir düşün ha-
reketi olarak fekefe'ye karşı du-
vıılan yayguı bir ilgide somutlaş-
maktadır. Bu, doğrudan halk kesi-
minde amatörce yapılan ve felse-
fe söyleşıleri, felsefeye karşı duyu-
lan yıne yaygın bir akademik ilgi
içinde kendini göstermektedir.
Ama, her iki kesimde de olay, ye-
ni bir durumu ortaya koyuyor. Ar-
tık düşün, felsefe alanında gele-
neksel dükalıklar, yerini bir de-
mokratikleşme olgusuna bırakı-
yor. Düşün. belli kunım ve kişile-
rin tekelınden çıkıyor. halk katına
iniyor ve şimdi bireyin etkin bir
yaratma gücü olarak anlaşılıyor.
Buna göre de felsefe. her bireyin
adeta gündelik bir uğraş alanı içi-
ne giriyor. Başka türlü söylersek,
felsefe bimin bir yaşam tarzı olu-
yor. A>TO eğilimin "Febefe Günle-
ri" adı altında özellikle Anadolu
üniversitelerinde sergilendiğini gö-
riiyoruz.
Örneğin. Van Üniversitesi'nden
Harran. Mersin ve Muğla üniver-
sitelerine kadar uzanan bu felsefe
etkinlikleri, her şeyden önce, fel-
sefeyi halk katına indirmektedir.
Halk ile üniversite bütünleşmekte
ve üniversiteler bu yolla artık bir
bilim kurumu olmanın yani sıra
aynı zamanda bir yaygın-eğitim
kurumu olmak gibi yeni bir işlev-
sellik nitehğı kazanmaktadır.
Böyle bir işle\sellik. "gefeneksel
düşün tabulan'nı \ıkmakta ve ge-
lecekteki demokratik. özgür bir
toplumun oluşumunu hazırlamak-
tadır. Vaktivle YÖK ile \oksulluk-
lar içinde kurulan ve toplumda bü-
yük tepkilere neden olan bu üni-
versiteler. bugün bilim. felsefe ve
sanat alanlannda öncülük etme ya-
nşındalar. Yüklenmiş olduklan öz-
görev (misyon) ayduilık bir Türki-
ye'yeulaşmaktır.
Bu söylediklerimize, şimdi, bir
örnek olmak üzere "MuğbÜnivEr-
shesi Felsefe Günleri"nde 16-17
Mayıs 2002 tarihlennde gerçek-
leştirilen "Bilgi ve Değer Sempoz-
yumu"nu işaret etmek istiyoruz.
"Başta Anadolu üniversitelerinden
olmak üzere. hemen hemen tüm
üniversitelerimizden çoğu genç-
lerden oluşan otuz bir felsefecinin
bilgı ve değer üstüne birer bildiri
ile sempozjTima katıldığını görü-
yoruz.
Çağımız bir bilgi ve teknoloji
çağıdır ve yeni bir epistemolojik
dünya tablosunu ortaya koymakta-
dır. Bu tabloda insan ve dünya iliş-
kisi yeni birbiçim kazanmaktadır.
Insan. şimdi bir evrensel akla, dün-
ya da bir global dünyaya dönüşmek-
tedir. Böyle kökten bir dönüşüm sü-
reci içinde değerlenn. özellikle etik
ve estetik değerlerin durumu ne
olacaktır? Insanın değerler siste-
minde de yıne bir kökten değişim
mi söz konusu olacaktır? Bu gibi
güncel felsefi sorunlara çözüm
önerilennin \e yorumların. tartış-
malann getirildiğı sempoz>ıımun,
tam bir düşün şöleni içinde geçti-
ğinı hemen söylemeliyız. Bu şölen-
de. genç felsefecilerin sorunlara
yaklaşımlannı. düşünsel bırikim-
lenni \ e donanımlannı, tartışma-
lardaki etnık düzeylerini gözlem-
ledıkten sonra. geleceğın Türk fel-
sefesinin bu merkezlerden kaynak-
landığını ifade edebiliriz. Bilgi ve
Değer Sempozyumu ile böyle ay-
dınlatıcı bir felsefe etkinliğıni ger-
çekleştıren Muğla Üniversitesi'nı
ve Felsefe Bölümü'nü de kutla-
mak ısteriz. Bütün bu oluşumlan
gördükten sonra. Türkfekefesinin.
özgün bir felsefe olarak \akın bir
gelecekte doğacağını da rahatça
sövle\ebüiriz.
Eğttmenier ve Konuşmacılar:
AlevÇeJi
AlevTekin
Prof, Dr. AlîA
fazn Üna! | "
AshYorgaıi
BanuTekinr
CanerTunî
Susan Bakanlık, Servetler ve Vergileri...
ErhanGuv
Faruk Kap
FatoşKaraha
Yrtife
/ Yorum Publicis
/ Euro RSCG Klan
/ Pars McCann Ertckson
/ Anadolu Üniversitesi
oung & Rubicam/Rektamevi
/ Rafineri
Media Edge
/ Reckitt Benckiser
/ ReUamcılar Derneği
/ Ultra
ütra
|
GençYara
GökhanAi
ProİBr»
•_?» J / Anadolu Üniversitesi
/ Nucleus
/ Cannes 2002 Türkiye Ekibi
/ Movida Plus MAP
/ Anadolu Üniversitesi
/AliceBBDO
/Lowe
Kagan Işm
Kemaf Suhef
MetmKara?a
NestefenPay
SerdarEn
Sermet To
Sevgi 7un
Yusuf Mus
Zeynep Ay
TBVVA/lstanbul
m Leo Burnett
/ Hlavi Tanıtım
/Lowe
/Starcom
/ Böcek Yapım
/ RPM/Radar cdp europe
/ Young & Rufaicam/Reklamevi
/ Ofset Yapımevi
/towe
/ Manajans Thompson
SparkVGüzel Sanatlar Grubu
Yrd. Doç. Dr. Faruk GÜÇLU
E
skiden birisinin haksız kazan-
cından söz ettiğinizde hemen si-
zi "servet düşmanı" olmakla
suçlarlardı. Kuşkusuz hiç kimsenin alın
teriyle kazandığı servetinde gözümüz
yok. Sadece biz asgari ücretlinin bile ay-
da yaklaşık elli milyon vergi verdiği
bir ülkede, trilyonluk servet edinenle-
rin neden bir kuruş bile vergi verme-
den bu serveti edinmiş olduklannı, bir
ekmeğe fış kesmediği için mahalle bak-
kalının yakasına yapışan Maliye Bakan-
hğı'nın niçinbu tür dev olaylan görmez-
den geldiğini sorgulamak istiyoruz.
Bir vatandaşımız kalkıyor diyor ki;
148 kg. altuum \ar! Bir başkası yurti-
çinde ve yurtdışında villalannı sıralı-
yor. Birisi de kalkıyor, oğluma düğün-
de şu kadar altın takıldı diyor. Yine bir
başkasının eşi bir çırpıda 15 milyar ba-
ğışta bulunabiliyor. Bir başkası ölünce
yurtdışuıda trilyonluk hesaplan çıkı-
yor. Ama ödenen kuruş vergi yok. Bil-
dirim yok. Yaşamıyla orantılı anlatıla-
bilir bir gelir yok. Yürürlükte bulunan
maH mevzuat tüm bunlar için ayn ayn
hükümler ve yaptınmlar öngörmüş.
Asıl sorun uygulamada. Suçlanan ki-
şiler halktan ve sıradan biri olsa bakan-
lığımız "aslan kesilip'" tüm haşmetini
gösteriyor. Ama bir başkası kalkıp be-
Abant ÎBÜ-ltBF Öğr. Üyesi
nim şu kadar altınım var, bunlar bağış
diyor. Veraset ve Intikal Vergisı Kanu-
nu ortada iken, Gelir Vergisi Kanunu
ortada iken ve bunun açıkça ihlali or-
tada iken bakanlığımız susuyor!..
Burada sorun kişiler, haklarında so-
ruşturma açılan kişiler değildir. Sorun,
Maliye Bakanlığf nın gariban vatanda-
şın üzerine acımasızca giderken siya-
silerin, eğlence sektöriindeki sanatçıla-
rm üzerine gıtmekten kaçuımasıdır.
Böylece bazı kişilerin aklanma hakla-
n da ellerinden aluımış ohnaktadır.
Sahte bir fatura kullandığı için. beş
milyon vergi kaçırdığı için binlerce in-
sanının 3 yıla kadar hapisle yargılan-
dığı birülkede; milyarlan, trilyonlan ver-
gi dışı bıraktığını açıkça ilan edenler için
yasanm uygulayıcılan tarafindan uy-
gulanmâmak istenmesi en büyük ada-
letsizliktir.
Madem bu ülkede 213 sayılı Vergi
Usul Kanunu (VUK) varsa, Gelir Ver-
gisi Kanunu varsa. Veraset ve İntikal
Vergisi Kanunu varsa, örf ve âdete gö-
re neyin karşılıksız intikalinin müm-
kün olduğu açıkça belirtilmişse bunu
mahalle bakkalı için acımadan uygu-
layanlar, bir başkası için susma ve gör-
mezden gelme hakkına sahip değil-
dirler.
REK1AMCIUK VAKFI R»kİMBal4 V«tt, HMtmtüu Omu# w Sy>M tntmtaı fantaıtf». rilOIZ ÇİÇEĞİ SOS-110:1 S »6S50 ETİLER-ISTASBUI
TU> (0212! 2(3 03 36 - 2 » n 41 FAKS: (8212) 2(3 11 23
YOZGAT SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 2001-757 Karar no: 2002 459
Davacı Döndü Yıgit vekilleri Av. Ruhi Bacanlı ve A\. Fikret Kılıç tarafindan davalı
Yozgat Defterdan aleyhine açılan "Ka>yum Tayıni" da\asının yapılan yargılamasında
\erilen karar gereğınce: Yozgat Sulh Hukuk Mahkemesı'nın 2001 279 esas sayılı Iza-
leı Şüyu davasında \bzgat merkez Eskıpazar mahallesinde kaın tapuda 31 pafta, 457
ada. 3 parselde kayıtlı gayrimenkulün malıklennden 1.16 hısse sahıbı Mehinet kansı
Ha\va adına bu davayı takip edıp sonuçlandırmak. bu davanın sonunda ortaklığm sa-
tış suretıyle giderilmesine karar verildıği takdirde dava konusu gaynmenkulün satış
aşamasında da takıp etmek ve satıştan sonra elde edilecek paranın ulusal bir bankada
açılacak hesaba yatınlarak. gerekli ışlemlen yapıp zamanaşımı süresıne kadar Sulh
Hukuk Mahkemesı'ne rapor vermek üzere Yozgat Defterdan'nın kavyum olarak tayı-
nıne, karar özetının teblığ yerine kaım olmak üzere 1 aylık askı ılan süresı geçtıkten 7
gün sonra teblig yapılmış sayılarak bundan sonrakı 8 gün içinde yasal yollara baş\-u-
rulmadığı takdirde karann kesinleşeceği ilan olunur. 6.6.2002 Basın: 38236
PENCERE
Hepimiz 'Sevindirik'
Olduk...
Ortalığı 'gökkuşağı' gibi bir 'keyif-kuşağı' sardı; al-
dı mı benı de bir sevinç!.. Yanıtsız nıce soruyu içinde
banndıran bir neşe!.. Herkesin gözlerinin içı gülüyor.
Şu günlerde dünyanın en mutlu halkı bizimkidiıt. Ga-
zetelere göz atmak yeter!.. insanın aklına Rüştü
Onurun "Memnuniyet" adlı ünlü şiirinin ilk dizeleri
geliyor:
Benden zarar gelmez
Kovanındakı anya
Yuvasındaki kuşa;
Ben kendi halimde yaşanm
Şapkamın altında.
Sebepsiz gülüşüm caddelerde
Memnuniyetimden;
Ve bu çılgınlık delicesine
Içimden geliyor.
Rüştü Onur 1920'de Devrek'te doğdu; Zonguldak
Kömür Işletmeleri'nde çalışırken 22 yaşında verem-
den öldü; kısacık ömründe yazdıklanyla antolojilere
geçti; yukarıdaki şiiri de 1942'de yazmış...
Demek kı ölüm yılında!..
•
Mutlu olmak, neşelenmek, sevinmek, ille de yaşam
koşullannabağlı değil; bugünlerde sokaklarda, mey-
danlarda, caddelerde bayram yapan halkın geçim
sıkıntısından anası ağlıyor; ama, ne gam!..
Hepimiz sevindirik olduk!..
Bir yandan IMF tarafindan horlana horlana, öte
yandan AB tarafindan itile kakıla bir hal olmuştuk; aşa-
ğılık duygulan benliğimizi sarmıştı...
Oh yahu!..
Dünya varmış..
Ve bu dünyada biz de vamnışız!..
Hem de nasıl!..
•
Senegal ile karşılaşmada maçın tek golünu atarak
bizi yarı finale taşıyan futbolcu:
Adaşım llhan..
Soyadı: Mansız..
Mılliyet gazetesi "Dinsizin hakkından imansız ge-
lir" özdeyişıne gonderme yaparak maç haberini sür-
manşetten şöyle vermiş:
"Senegal'ın hakkından I.Mansız geldi"
Bir dinci gazete bu sözcük oyununa çok bozulmuş;
atmış başlığını; göstermiş tepkisini:
"llhan Mansız'ın ismini 'I. Mansız'yazacak kadaradi-
leştiler."
Futbola da dincilik kanştı mı?..
Vay halimize!..
Ancak öyle sevinçliyiz ki bu tür süıtüşmelere kim-
senin kulak asacak hali yok!..
•
Madem ki 'sevindirik' olduk; 7 nokta Mansız'Ğan
yorum çıkaran meslektaşlara bir gerçek öykü anla-
tayım; ayniyle vakidir; bana da Yusuf Ziya Ortaç an-
latmıştı; mizahta nüktede ayıp olmadığına göre yaz-
maktasakıncayok!..
"Devri Dilarayı Demokrasi"ri\n ilk yıllan; Adnan
Menderes'in başbakanlığt dönemi...
Mizah dergisi Akbaba'da kapak karikatürlerinin ko-
nularını Yusuf Ziya bulur, Necmi Rıza'ya çızdırirdi. Iş-
te böyle bir kapak karıkatüründe, Adnan Bey yatakta,
halk ile sanmaş dolaş görülüyor; karyolanın ayakucun-
daki markada Başbakan'ın adının ilk harfleri yazılı:
•A.M.'
Zamanın valisi pür telaş Akbaba'ya telefon ediyor:
- Yusuf Ziya Bey, Ankara'dan uyardılar, derginin
kapağında müstehcen bir sözcük varmış, çok öfke-
liler, dava açılacak..
Yusuf Ziya:
- Beyefendı, sız vali olmadan önce neydiniz?..
- KaymakamL
- Peki, bu gözle okuyup da anlam verirseniz, 'kay-
makam' sözcüğü de müstehcen olmaz mı?..
BARIŞ'
"Siz gittiniz, gittiniz, gittiniz,
Ben kaldım, kaldım, kaldım,
Sesiniz kaldı, onda kaldım,
Yöneldim yüzünüze baktım,
Yöneldim gözlerinize baktım,
Orada yansıyan bana baktım,
Yalnızlığımı nasıl anlayacaktım."
A. Gülden DiNiz
Sevgili
BARIŞ'ımız
Özlenirsin, alabildiğine varsın da
Daha da var oluyorsun gün günden
Olgun bir meyve gibi güleceksin zamanla
Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin
Bir kuş olsa mavilik derdi buna.