01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYTA CUMHURİYET 25 HAZİRAN 2002 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER [email protected] EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bir Döneklik Oyküsü Yıl 1935, Fransa Parlamentosu'nda Komünist rnilletvekilı Jacques Doriot konuşuyor: "Fas Fas- Uanndır. Fas halkı Ispanyol emperyalistlerine kar- şı parlak bir zafer kazanmıştır. Her türlü emperya- fizmden, Fransız emperyalizminden de Fas top- raklan kendini kurtaracaktır. Yaşasın sömürge halk- lannın, dünya emekçilerinin savaşı." Meclistekı sağcı milletvekillerı bu sözleri bağnş- rnalarla keserler: "Fas Faslılann, öyle mi.. öyleyse Fransa da Bolşeviklerin" "Fransa Fransızlanndır, Ruslann değil"... Bizım Meclis'te de böyle söz atmalan çok duy- duk. "Moskova'ya Moskova'ya" bağrışmalannı!.. "Ruslann köpeğimiolalım" gibi çığlıklan!.. Oysa Do- riot, Fas Faslılann olmalı derken, Fransa Bolşevik obun demiyor. Ruslann olsun da demiyor, ama sağ- cılar bile bile sözler atıp. saldınyorlar... 1925'te Abdülkerim komutasındaki Fas kabile- leri Ispanyollara karşı başkaldırmışlardır. Ispanyol or- dusunu yenen Fas liden bağımsız birdevlet kurmak istemektedır. Bu arada Fransızlar. Ispanyollaria iş- bırliği kurmuşlardır. Fas'ta uyanan milliyetçilik bilin- ci, sömürgeciliğe, emperyalizme karşı başkaldırma direnci. Fransız kapitalistleri için de tehlikeli olma- ya başlamıştır. Fransız Komünist Partisinin genç mılletvekili Doriot, Fransa'nın sömürge politikasına şiddetle çatmakta, Fas lideri Abdülkerim'e kutlama telgrafları çekmektedir, hem de Komünist gençlik adına... llginç bir kişidir Doriot... Birpolitikaadamının ken- dini aşın tutkuya, hızla yükselme hevesine kaptır- masının, böyle birtutumun kişiyi hangi uçurumlara sürükleyeceğinin kolay rastlanmaz bir ömeği... 1920 yılında partıye giren 22 yaşında ateşlı bir genç. İki yıl geçmeden partinın merkez komitesine üye, Komünist gençlik örgütünün genel sekreten olur. Çin'e yaptığı bir gezide Çu En Lay'la. Rusya'ya gittiğin- dedeZinoviyev'letanışır. O günlerin bu iki ünlü ko- münist lideri, genç Fransızın geleceğinin çok par- lak olacağını düşünürier. Meclısin en genç üyesidır, iktidarlann korktuğu bir hatiptir. 1929'a kadar böyle sürer. O yıl Moskova'da yapılan 6. Entemasyonal Kongresin'de bir karar alı- nır, sosyalistler sınıf düşmanı sayılacaklardır, onlar- la hiçbir şekilde işbiriiği yapılmayacaktır. Fransız Komünistleri tartışmasız kabul ederier Moskova'nın bu buyruğunu... Doriot, karşı çıkar, işçi sınıfına iha- net sayar bu tutumu. Yıne de milletvekili seçilir, ay- nca da Saint Denıs'den Belediye başkanı olur. 1934 olaylannda Komünist Partısi'nin aşın sağcılaria iş- birliğı yaparak hükümete karşı birtavıralması, bar- dağın son damlası olur. Komünist Partisi, başkaldı- ran genç milletvekilini açıklamayaçağırır. Doriot bu- nu yapmayınca partiden atılır. Önce sosyalistlere katılır, sonra PPF'yi yani Fran- sız Halkçı Partisi'ni kurar. 1937'de kurulan bu par- tinin, çoğu işçi 130 bin üyesı vardır, yayın organı iki yüz bin satış yapmaktadır. PPF yavaş yavaş sağa kayar. Hitler'ci selamı be- nimser, Yahudi düşmanlığını da... Yalnız komünist- lere değil, sosyalistlere de saldırmaya başlar. İlk se- çimde belediye başkanı da, mılletvekili de seçil- mez. Savaş tehlikesi yaklaştıkca Doriot'nun partisi Fransa'nın en aşın sağcı partisi halıne gelir. Sovyet- lere karşı savaş başlar başlamaz bir gönüllü ordu- su kurar, Alman üniforması giyerek doğu cephesin- de savaşa gider. Kukla Fransız hükümetinde görev alır. Sonunda bir Alman uçağının ateşiyle öldürülür... Nereden geldi aklıma Doriot'nun serüveni? Bir zamanlar sağcı, sonra solcu, daha sonra or- tacı, yeniden sağcı olan birilerini anımsadım da!.. Sağ- cı bir gazetede köşe yazılan yazıyor şimdilerde!.. Dur- madan CHP'ye saldınyor. Oysa birkaç yıl önce o par- tinin önde gelenlerindendi. Solcu sayılarak sıkıyö- netim mahkemelerinde hesap vermeye çağnlmış- tı. Doriot'lar bir değil beş değil.. her zamanda her yerde var. Politika tutkusu, çıkar hesabıyla bir or- dan buraya, bir burdan oraya gidip gelirler. Ama her attıklan adım onlan derin çukuıiara, çıkmazlara sü- rükler. Not: Bu yazı 30 yıl önce "Cumhuriyet"\.e çıkmış- tı. Bir kez daha okurlanma sunmakta yarargördüm. ("Zaman Sensin" adlı kitabımdan.) > Reklamcılık Vakfı Rekiam Yazokulu 8-26 Temmuz 2002 Feriye Tesisleri, Ortaköy-İstanbui îitim Koordinatörü: Ayrmtılı bitgi için, Reklamcılık Valrfs'ns ve/veya •> www.rv.org.tr adresine başvurabilirsiniz. (İstenlml (fajından getee kstUtmalara uygun jartiard» konaklaroa attenatiflari Hroulmstaıta.) Azgelişmiş Ülkelerde Aydının İşlevi... Dr. Ayşe ATALAY Marmara Üniversitesi A zgelişmişlik, top- lumbilimsel (sos- yolojik)açıdanba- zıölçütlere(kriter- lere)göretanımla- nan bir durumdur. Bu ölçütler arasında kişi başına düşen ulusal gelir, toplumun eğitim düzeyi, okuma yazma oranı, kadının top- lumsal statüsü vb. gibi somut göstergeler vardır. Bu somut gös- tergeler göz önünde bulunduru- larak toplumlann gelişmişlik dü- zeyi bir sınıflandırmaya tabi tu- tulur. Ama bize göre azgelişmiş- lik geleneğin. eskinin ve hepsin- den önemlisi akıldışıhğın kut- sallaştınldığı; dolayısıyla değişi- min yadsındığı. kahp düşüncenin egemen olduğu ve böyle bir dü- şünüş tarzının da kolektif bilin- çaltı durumuna dönüştüğü bir durumu ifade eder. Bu durumda toplumda eski ile yeni, akıl ile akıldışılık arasında bir çanşma ka- çınılmaz olur. Egemen güçler statükonun devamı için çaba gös- terirler. Bu bakımdan azgelişmiş toplumlar büyük ölçüde hetero- jen, başka bir deyişle eşzaman içinde farklı kültürel değerlerin bir arada bulunduğu ve bu kül- türel değerler arasında bir çatış- ma yaşandığı toplumlardır. Bu tür toplumlarda egemenliğin odak noktası dabudur. Işte azgelişmiş toplumlarda aydının konumu da tam bu çatışmanın ortasındadır. Bir başka deyişle, aydının bu ça- tışma ortamında tutacağı saf, onun azgelişmiş bir toplumdaki işlevi açısından da beürleyici ola- caktır. Eğer aydın, statükonun devamından ve egemen güçler safından yana tavır koyarsa az- gelişmiş bir toplum içinde üze- rine düşen görevi yerine gerir- miyor demektir. Bu durumda ay- dın bir insandan değil, okumuş bir insandan söz etmek daha doğ- ru olur. Başka bir deyişle aydın, değişimden, özgürlükten, yeni- likten, devrimcüikten yana değil- se aydın nitemini hak edemez. Bir bakıma aydın; egemen güçlere karşı savaşım verdiği takdirde aydın olarak nitelendirilebilir. Aydının içinde yaşadığı top- luma ve hatta çağına karşı so- nımluluklan vardır. Ama azge- lişmiş birtoplumda aydının bu tür sorumluluklan daha ağırdır. Az- gelişmiş toplumlarda aydın, de- ğişimden, özgürlükten, devrim- cilikten yana tavnnı eyleme dö- nüşturdüğünde bazen yaşamı, bazen de ekmek parası pahasına kendisine çok ağır bedeller de ödetilebilir. Gerçek aydın cesur- dur. Cesaret bir aydında olması gereken özelliklerin en önemli- lerinden biridir. Çünkü çatışma içindeki azgelişmiş toplumlarda yenilikçilik, devrimcilik ve özgür- lük sa\r aşımı cesaret olmaksızın yürütülemez. Korku ve korkak- lık ise her zaman, her çağda ege- men güçlerin egemenliklerini ko- rumak için yaydıklan bir irindir. Çünkü egemen güçler korku sal- maksızın egemenliklerini sürdü- remezler. Aydmm egemen güçle- re karşıverdiği bu savaşnn, bir ba- kıma aydının halkma karşı da dürüst davranmasnu. ona ihanet etmemesini gerekli küar. O hal- de aydın, her eyleminde halkına karşı sorumluluk duygusuyla ha- reket etmelidir. Bundan aydının halk dalkavukluğu yapması ge- rektiği gibi bir sonuç çıkanlma- malıdır. Aydın, halka tepeden bakmadan ona önderlik edecek kişidir. Önderlik konumundan ötürüdür ki aydın özellikle az- gelişmiş toplumlarda sorumlu- luk taşır. Örneğin, eğer bir gaze- tede kalem oynahyorsa, bir TV kanalında program hazırlıyorsa, kısacası bulunduğu tüm düşün- sel etkinliklerde halkına karşı so- rumlu olduğunu asla unutmama- hdır. Şimdi asıl gelmek istediğün noktayı vurgulamak istiyorum: Ülkemiz ağır bir toplumsal bu- nalım ile karşı karşıyadır. Bu açı- dan bakıldığında acaba ülkemı- zin içinde bulunduğu bu koşul- lann oluşumunda toplumda işgal ettikleri konumlardan ötürü ay- dın olarak nıtelendirilen okumuş- lann hiç mi payı yoktur? Ücinci bir kurtuluş savaşı gerektiren şu günlerde TV'lerde magazin prog- ramlanna ağırlık vererek işgal ettikleri gazete köşelerinde git- tikleri lüks lokantalan, denizaşı- n ülkelere yaptıklan uçak yolcu- luklannda yediklerini, yabancı bir ülkede bilmem hangi lüks bir butikten aldıklan giysileri bal- landıra ballandıra anlatanlann, bu geri bıraktınlmış halkı incir çe- kirdeğini doldurmayacak konu- larla uğraştıranlann cesaretsiz- liklerini ya da kolaycılıklannı ya dagörgüsüzlüklerini "arztalep" yasalan gereğiymiş gibi göster- melerine gerek yoktur. Bu bir ka- çıştır ve korkaklığın. sorumsuz- luğun. eyyamcüığın üstüne örtül- mek istenen bir şaldır, o kadar... Özellikle bazı medya organla- nnda yukanda anlattığımız bi- çimde kalem oynatanlar, bu ül- kenin bu türden okumuşlarına ne denli boşa yatınm yaptığının kanıtıdır. Aynı şey ayduilık, ile- rici düşüncelere sahip olup da gözlerinin önünde olan bitenle- re karşı seyirci kalanlar için de geçerlidir. Kısacası, bedeli ne olursa ol- sun azgelişmiş ülkenin aydını- nın konformist ve olan biten kar- şısında sadece basit bir izleyici olmak gibi bir lüksü yoktur. Sonuç Toplum tarafindan aydın ola- rak nitelendirilen insanlann gös- tereceğı pasiflik, sorumsuzluk, vurdumduymazlık ve eyyamcı- lık sadece toplumun geleceği açı- sından değil; bu insanlann var oluş sonınu açısından da yaşam- sal önem taşımaktadır. Yani ay- dın, bir ölçüde toplum için sava- şım verirken öte yandan kendi var oluşu için de savaşım vermiş olmaktadır. Bu bakımdan toplu- mu kendisinden soyutlayarak ay- n kulvarlarda yelken açmak. az- gelişmiş bir ülke okumuşu için sadece bir lüks değildir. Aynı za- manda kendi varlığını da tehlike- ye düşürdüğünden ölümcül teh- likelere kucak açmak demektir. Bu da bir aydında bulunması ge- reken uzak görüşlülükle asla bağ- daşabilir bir olgu değildir. 'Felsefe Günleri' ve Üniversitelerimiz... Prof. Dr. İsnıail TUNAU E konomik bunalımın ve onun meydana getirdiği sosyal ve siyasal çalkan- tılann birkaç yıldır bir baştan bir başa egemen olduğu yur- dumuzda, toplumun iç yaşamında alttan alta önemli bir devrim hare- keti yaşanmaktadır. Bu devrim ha- reketi. Türk insanmın iç dünyasın- da etkinlik kazanan bir düşün ha- reketi olarak fekefe'ye karşı du- vıılan yayguı bir ilgide somutlaş- maktadır. Bu, doğrudan halk kesi- minde amatörce yapılan ve felse- fe söyleşıleri, felsefeye karşı duyu- lan yıne yaygın bir akademik ilgi içinde kendini göstermektedir. Ama, her iki kesimde de olay, ye- ni bir durumu ortaya koyuyor. Ar- tık düşün, felsefe alanında gele- neksel dükalıklar, yerini bir de- mokratikleşme olgusuna bırakı- yor. Düşün. belli kunım ve kişile- rin tekelınden çıkıyor. halk katına iniyor ve şimdi bireyin etkin bir yaratma gücü olarak anlaşılıyor. Buna göre de felsefe. her bireyin adeta gündelik bir uğraş alanı içi- ne giriyor. Başka türlü söylersek, felsefe bimin bir yaşam tarzı olu- yor. A>TO eğilimin "Febefe Günle- ri" adı altında özellikle Anadolu üniversitelerinde sergilendiğini gö- riiyoruz. Örneğin. Van Üniversitesi'nden Harran. Mersin ve Muğla üniver- sitelerine kadar uzanan bu felsefe etkinlikleri, her şeyden önce, fel- sefeyi halk katına indirmektedir. Halk ile üniversite bütünleşmekte ve üniversiteler bu yolla artık bir bilim kurumu olmanın yani sıra aynı zamanda bir yaygın-eğitim kurumu olmak gibi yeni bir işlev- sellik nitehğı kazanmaktadır. Böyle bir işle\sellik. "gefeneksel düşün tabulan'nı \ıkmakta ve ge- lecekteki demokratik. özgür bir toplumun oluşumunu hazırlamak- tadır. Vaktivle YÖK ile \oksulluk- lar içinde kurulan ve toplumda bü- yük tepkilere neden olan bu üni- versiteler. bugün bilim. felsefe ve sanat alanlannda öncülük etme ya- nşındalar. Yüklenmiş olduklan öz- görev (misyon) ayduilık bir Türki- ye'yeulaşmaktır. Bu söylediklerimize, şimdi, bir örnek olmak üzere "MuğbÜnivEr- shesi Felsefe Günleri"nde 16-17 Mayıs 2002 tarihlennde gerçek- leştirilen "Bilgi ve Değer Sempoz- yumu"nu işaret etmek istiyoruz. "Başta Anadolu üniversitelerinden olmak üzere. hemen hemen tüm üniversitelerimizden çoğu genç- lerden oluşan otuz bir felsefecinin bilgı ve değer üstüne birer bildiri ile sempozjTima katıldığını görü- yoruz. Çağımız bir bilgi ve teknoloji çağıdır ve yeni bir epistemolojik dünya tablosunu ortaya koymakta- dır. Bu tabloda insan ve dünya iliş- kisi yeni birbiçim kazanmaktadır. Insan. şimdi bir evrensel akla, dün- ya da bir global dünyaya dönüşmek- tedir. Böyle kökten bir dönüşüm sü- reci içinde değerlenn. özellikle etik ve estetik değerlerin durumu ne olacaktır? Insanın değerler siste- minde de yıne bir kökten değişim mi söz konusu olacaktır? Bu gibi güncel felsefi sorunlara çözüm önerilennin \e yorumların. tartış- malann getirildiğı sempoz>ıımun, tam bir düşün şöleni içinde geçti- ğinı hemen söylemeliyız. Bu şölen- de. genç felsefecilerin sorunlara yaklaşımlannı. düşünsel bırikim- lenni \ e donanımlannı, tartışma- lardaki etnık düzeylerini gözlem- ledıkten sonra. geleceğın Türk fel- sefesinin bu merkezlerden kaynak- landığını ifade edebiliriz. Bilgi ve Değer Sempozyumu ile böyle ay- dınlatıcı bir felsefe etkinliğıni ger- çekleştıren Muğla Üniversitesi'nı ve Felsefe Bölümü'nü de kutla- mak ısteriz. Bütün bu oluşumlan gördükten sonra. Türkfekefesinin. özgün bir felsefe olarak \akın bir gelecekte doğacağını da rahatça sövle\ebüiriz. Eğttmenier ve Konuşmacılar: AlevÇeJi AlevTekin Prof, Dr. AlîA fazn Üna! | " AshYorgaıi BanuTekinr CanerTunî Susan Bakanlık, Servetler ve Vergileri... ErhanGuv Faruk Kap FatoşKaraha Yrtife / Yorum Publicis / Euro RSCG Klan / Pars McCann Ertckson / Anadolu Üniversitesi oung & Rubicam/Rektamevi / Rafineri Media Edge / Reckitt Benckiser / ReUamcılar Derneği / Ultra ütra | GençYara GökhanAi ProİBr» •_?» J / Anadolu Üniversitesi / Nucleus / Cannes 2002 Türkiye Ekibi / Movida Plus MAP / Anadolu Üniversitesi /AliceBBDO /Lowe Kagan Işm Kemaf Suhef MetmKara?a NestefenPay SerdarEn Sermet To Sevgi 7un Yusuf Mus Zeynep Ay TBVVA/lstanbul m Leo Burnett / Hlavi Tanıtım /Lowe /Starcom / Böcek Yapım / RPM/Radar cdp europe / Young & Rufaicam/Reklamevi / Ofset Yapımevi /towe / Manajans Thompson SparkVGüzel Sanatlar Grubu Yrd. Doç. Dr. Faruk GÜÇLU E skiden birisinin haksız kazan- cından söz ettiğinizde hemen si- zi "servet düşmanı" olmakla suçlarlardı. Kuşkusuz hiç kimsenin alın teriyle kazandığı servetinde gözümüz yok. Sadece biz asgari ücretlinin bile ay- da yaklaşık elli milyon vergi verdiği bir ülkede, trilyonluk servet edinenle- rin neden bir kuruş bile vergi verme- den bu serveti edinmiş olduklannı, bir ekmeğe fış kesmediği için mahalle bak- kalının yakasına yapışan Maliye Bakan- hğı'nın niçinbu tür dev olaylan görmez- den geldiğini sorgulamak istiyoruz. Bir vatandaşımız kalkıyor diyor ki; 148 kg. altuum \ar! Bir başkası yurti- çinde ve yurtdışında villalannı sıralı- yor. Birisi de kalkıyor, oğluma düğün- de şu kadar altın takıldı diyor. Yine bir başkasının eşi bir çırpıda 15 milyar ba- ğışta bulunabiliyor. Bir başkası ölünce yurtdışuıda trilyonluk hesaplan çıkı- yor. Ama ödenen kuruş vergi yok. Bil- dirim yok. Yaşamıyla orantılı anlatıla- bilir bir gelir yok. Yürürlükte bulunan maH mevzuat tüm bunlar için ayn ayn hükümler ve yaptınmlar öngörmüş. Asıl sorun uygulamada. Suçlanan ki- şiler halktan ve sıradan biri olsa bakan- lığımız "aslan kesilip'" tüm haşmetini gösteriyor. Ama bir başkası kalkıp be- Abant ÎBÜ-ltBF Öğr. Üyesi nim şu kadar altınım var, bunlar bağış diyor. Veraset ve Intikal Vergisı Kanu- nu ortada iken, Gelir Vergisi Kanunu ortada iken ve bunun açıkça ihlali or- tada iken bakanlığımız susuyor!.. Burada sorun kişiler, haklarında so- ruşturma açılan kişiler değildir. Sorun, Maliye Bakanlığf nın gariban vatanda- şın üzerine acımasızca giderken siya- silerin, eğlence sektöriindeki sanatçıla- rm üzerine gıtmekten kaçuımasıdır. Böylece bazı kişilerin aklanma hakla- n da ellerinden aluımış ohnaktadır. Sahte bir fatura kullandığı için. beş milyon vergi kaçırdığı için binlerce in- sanının 3 yıla kadar hapisle yargılan- dığı birülkede; milyarlan, trilyonlan ver- gi dışı bıraktığını açıkça ilan edenler için yasanm uygulayıcılan tarafindan uy- gulanmâmak istenmesi en büyük ada- letsizliktir. Madem bu ülkede 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) varsa, Gelir Ver- gisi Kanunu varsa. Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu varsa, örf ve âdete gö- re neyin karşılıksız intikalinin müm- kün olduğu açıkça belirtilmişse bunu mahalle bakkalı için acımadan uygu- layanlar, bir başkası için susma ve gör- mezden gelme hakkına sahip değil- dirler. REK1AMCIUK VAKFI R»kİMBal4 V«tt, HMtmtüu Omu# w Sy>M tntmtaı fantaıtf». rilOIZ ÇİÇEĞİ SOS-110:1 S »6S50 ETİLER-ISTASBUI TU> (0212! 2(3 03 36 - 2 » n 41 FAKS: (8212) 2(3 11 23 YOZGAT SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2001-757 Karar no: 2002 459 Davacı Döndü Yıgit vekilleri Av. Ruhi Bacanlı ve A\. Fikret Kılıç tarafindan davalı Yozgat Defterdan aleyhine açılan "Ka>yum Tayıni" da\asının yapılan yargılamasında \erilen karar gereğınce: Yozgat Sulh Hukuk Mahkemesı'nın 2001 279 esas sayılı Iza- leı Şüyu davasında \bzgat merkez Eskıpazar mahallesinde kaın tapuda 31 pafta, 457 ada. 3 parselde kayıtlı gayrimenkulün malıklennden 1.16 hısse sahıbı Mehinet kansı Ha\va adına bu davayı takip edıp sonuçlandırmak. bu davanın sonunda ortaklığm sa- tış suretıyle giderilmesine karar verildıği takdirde dava konusu gaynmenkulün satış aşamasında da takıp etmek ve satıştan sonra elde edilecek paranın ulusal bir bankada açılacak hesaba yatınlarak. gerekli ışlemlen yapıp zamanaşımı süresıne kadar Sulh Hukuk Mahkemesı'ne rapor vermek üzere Yozgat Defterdan'nın kavyum olarak tayı- nıne, karar özetının teblığ yerine kaım olmak üzere 1 aylık askı ılan süresı geçtıkten 7 gün sonra teblig yapılmış sayılarak bundan sonrakı 8 gün içinde yasal yollara baş\-u- rulmadığı takdirde karann kesinleşeceği ilan olunur. 6.6.2002 Basın: 38236 PENCERE Hepimiz 'Sevindirik' Olduk... Ortalığı 'gökkuşağı' gibi bir 'keyif-kuşağı' sardı; al- dı mı benı de bir sevinç!.. Yanıtsız nıce soruyu içinde banndıran bir neşe!.. Herkesin gözlerinin içı gülüyor. Şu günlerde dünyanın en mutlu halkı bizimkidiıt. Ga- zetelere göz atmak yeter!.. insanın aklına Rüştü Onurun "Memnuniyet" adlı ünlü şiirinin ilk dizeleri geliyor: Benden zarar gelmez Kovanındakı anya Yuvasındaki kuşa; Ben kendi halimde yaşanm Şapkamın altında. Sebepsiz gülüşüm caddelerde Memnuniyetimden; Ve bu çılgınlık delicesine Içimden geliyor. Rüştü Onur 1920'de Devrek'te doğdu; Zonguldak Kömür Işletmeleri'nde çalışırken 22 yaşında verem- den öldü; kısacık ömründe yazdıklanyla antolojilere geçti; yukarıdaki şiiri de 1942'de yazmış... Demek kı ölüm yılında!.. • Mutlu olmak, neşelenmek, sevinmek, ille de yaşam koşullannabağlı değil; bugünlerde sokaklarda, mey- danlarda, caddelerde bayram yapan halkın geçim sıkıntısından anası ağlıyor; ama, ne gam!.. Hepimiz sevindirik olduk!.. Bir yandan IMF tarafindan horlana horlana, öte yandan AB tarafindan itile kakıla bir hal olmuştuk; aşa- ğılık duygulan benliğimizi sarmıştı... Oh yahu!.. Dünya varmış.. Ve bu dünyada biz de vamnışız!.. Hem de nasıl!.. • Senegal ile karşılaşmada maçın tek golünu atarak bizi yarı finale taşıyan futbolcu: Adaşım llhan.. Soyadı: Mansız.. Mılliyet gazetesi "Dinsizin hakkından imansız ge- lir" özdeyişıne gonderme yaparak maç haberini sür- manşetten şöyle vermiş: "Senegal'ın hakkından I.Mansız geldi" Bir dinci gazete bu sözcük oyununa çok bozulmuş; atmış başlığını; göstermiş tepkisini: "llhan Mansız'ın ismini 'I. Mansız'yazacak kadaradi- leştiler." Futbola da dincilik kanştı mı?.. Vay halimize!.. Ancak öyle sevinçliyiz ki bu tür süıtüşmelere kim- senin kulak asacak hali yok!.. • Madem ki 'sevindirik' olduk; 7 nokta Mansız'Ğan yorum çıkaran meslektaşlara bir gerçek öykü anla- tayım; ayniyle vakidir; bana da Yusuf Ziya Ortaç an- latmıştı; mizahta nüktede ayıp olmadığına göre yaz- maktasakıncayok!.. "Devri Dilarayı Demokrasi"ri\n ilk yıllan; Adnan Menderes'in başbakanlığt dönemi... Mizah dergisi Akbaba'da kapak karikatürlerinin ko- nularını Yusuf Ziya bulur, Necmi Rıza'ya çızdırirdi. Iş- te böyle bir kapak karıkatüründe, Adnan Bey yatakta, halk ile sanmaş dolaş görülüyor; karyolanın ayakucun- daki markada Başbakan'ın adının ilk harfleri yazılı: •A.M.' Zamanın valisi pür telaş Akbaba'ya telefon ediyor: - Yusuf Ziya Bey, Ankara'dan uyardılar, derginin kapağında müstehcen bir sözcük varmış, çok öfke- liler, dava açılacak.. Yusuf Ziya: - Beyefendı, sız vali olmadan önce neydiniz?.. - KaymakamL - Peki, bu gözle okuyup da anlam verirseniz, 'kay- makam' sözcüğü de müstehcen olmaz mı?.. BARIŞ' "Siz gittiniz, gittiniz, gittiniz, Ben kaldım, kaldım, kaldım, Sesiniz kaldı, onda kaldım, Yöneldim yüzünüze baktım, Yöneldim gözlerinize baktım, Orada yansıyan bana baktım, Yalnızlığımı nasıl anlayacaktım." A. Gülden DiNiz Sevgili BARIŞ'ımız Özlenirsin, alabildiğine varsın da Daha da var oluyorsun gün günden Olgun bir meyve gibi güleceksin zamanla Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin Bir kuş olsa mavilik derdi buna.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear