13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
+CUMHURİYET 23 HAZİRAN 2002 PAZAI OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Kadmlara Cuma Namazı! Degermidyalanmana? Ellerini uzatmış. "Baf-orı dıyor, bakın e/lerim titri- yor mu?" 3ir sürü gazeteci, tel«vizyoncu var karşısında... Bir an! Koskoca yaşarr» dan birtek an! Yaşı sekse- ne yaklaşmış bir insan soruyor gazetecilere: "Ba- kın ellerim lıtnyor mu? '"" ~rtrese ne olur, titreır»ese ne olur? Bu, bir sağlı- gın kanıtlanması mı? Bsakacaklar, görecekler, Baş- Dakan'ın elıtıtremiyor. 3apasağlam bir insan! Hiç- Dİrderdi, sıkıntısı yok! Görevinde kalabihr... Daha pok yararlı ışier yapabili t... Korkunç birgörüntüyciü! Belleklerden silıp atmak stediğimiz zaman parç^a'an vardır. Ah, keşke, o Bica yaşamasaydım, kesşke orada bulunmasaydım tediğımizanlar!.. Bülent Ecevrt'le ilgili bu kaçıncı yazım, kaçıncı tez uzüntümu belirtışirn ••• Churchfllseksen yaşında başbakandı. femet Pa- ta da öyle!. Daha çok seksenlik polrtikacı var. O >aştaki bir insan elbet türiü hastalıkların elinde olur. Bu kaçınılmaz bir dururn! Ismet Paşa da, Churc- hll de, başkalan da, yaş-'ılık günlerinde bir ulusun yazgısını elterinde tutmu^lardır. Hastalandıklannda brsJre görevterınden uzsklaşmışfar, günlerce has- tanelerdeyatmışlardır... <^Vna kımse karşılanna çı- kp onların hastalıklannı, yaşlılıklannı. unutkanlıkla- mı, yurüme zorluklarını alay konusu yapmamıştır. Batı diyoruz. Batılı olmak istiyoruz, ama Batı'nın nı- teliklerinden. özelliklerinden, görgü ve bılgısınden hç mi hıç bir şeyler öğr&nemiyoruz. Ne gazeteci- leimız, ne pol/tıkacılanm >z\.. Mehmet AJİ Erbil'in geçen akşamkı programı tam br çırkinlık orneğıydi. ŞaKa. alay, eğlence, sululuk, hepsi var bu programlarda!.. Millet gülecek, eğle- necek, iyi hoş!.. Ama sen tut, gorevdeki bir Baş- bskan'ı. ulusun oylarıyla o göreve gelmış, tum ya- şantısını halk/nın hizmetincie geçırmış bir ınsanı. yaş- lı diye, hasta dıye, turlü zorluklar içınde diye prog- ramınıneğlenceliklerinde -kullanmayakalk!.. Utanç vehci!.. Böyle bir programı nasıl görmez yüksek TVnin yüksek kurulları? Diyeceklerini biliyorum, -sen de yaşlandın, sen de şubu nedenlerle hastalan dın, günlerce yazı da ya- zamadın. sen de kimi zaman bir şeyleri unutuyor- sun, bu yüzden Ecevit'e uygulananlar seni etkilı- yor... Doğrudur, ama çirkinlikleri. aşağılıkları, iğ- rençlikleri görmek için belli bir yaşta olmaya gerek yok! Inamyorum ki Türk ulusu da bu tur 'eğlence1er- de. bu tür "görgüsüz", bilgisiz terbiyesizlikten iğ- renmektedir... Ecevit en üstün görevlerden bile gerektiğinde çekilmesini bilmiştır. Keşke diyorum. "Nehaliniz var- sa görün" deyip bu çıkmaz yoldan dönmesını ba- şarsaydı! Bıraktığı boşluktan ne gıbi acı sonuçlar doğacağını bılse bile!.. Ona buna eğlence konusu olmadan!.. Cahit Sıtkı Tarancı'nın o güzelim şiiri- ni yeniden anımsayarak: "Şu el titremesi kader tutarken/Bu yaşta nasıl da koyuyor adama/Orhan gibi vaktınde gıtmek varken/Değer mı oyalannana. Rakıdan tütünden beter alışık/Olduğumuz kor- kunç güzel bir şey var/ Tutmuş bırakmaz bizi bir sıkımlık/ Canımız çıkana <adar." Prof. Dr. İUıan ARSEL D in adamının oJumlu görünen sözlerine öylesi- ne susamış olma- hyız ki, Diyanet Başkanrnın "Kadınlar cuma namazınakatuabflirJer'' gibi bir fetvasına sevınerek neredeyse bayram yapasımız geldi. Örne- ğin, Amasya Milletvekkili Gö- nül Alphan Hanım, soluğu TBMM mescidinde aldı ve er- keklerle birlikte namazuu kıldı. Amacının, içtenliktendoğmabir ibadet mi, yoksa siyasal bir ya- ünm mı, yada dinde reformdan yanabirözlem mi olduğu husus- Ian tartışılabüir. Fakat şu mu- hakkak ki. ortada şeriatın kadı- nı küçümseyen nice buyruklan varken bunlara hiç ses çıkarma- yıp sadece cuma namazı bakı- mından böyle birdavranışta bu- lunmanın yararlıhğına inanmak giiç. Eğer bunu, sırf cesaret ör- neği yaratma hevesiyle yapıyor ise bu cesareti, her şeyden önce kadın haklanyla ilgili sorunla- ra yönelip sayılan yetmiş beş bini aşkın camide haikımıza bel- letilen şeriat buyruklannı eleş- tirmek suretiyle ortaya vurma- lıdır. Bu işe Diyanet İşleri Baş- kanlığı Yayınlan 'na göz atmak- la başlayabilir. Bunu yaptığı tak- dirde karşısına ilk olarak: "Ka- dınlaraklen vedmen dûn (eksik) yaraüklardır" buyruğunun çık- tığını görerek şaşkına dönecek ve görevinin, insan haysiyetiy- le bağdaşmayan bu tür bir zih- niyete baş kaldırmak oluğunu farkedecektir. Kendisine yardımcı olmak üzerekısaca belirtmek isterimki, Diyanet'in yayımladığı Sahıh-i BuharîMuhtasan... adlı yapıtın 1. cıldınin Tihrist" kısmının "Krtâbü'I Hayz" bölümündeki bir Kesün'ın başlığı aynen şöy- le: "Kadının dtnen ve aklen er- keklerden dûn (eksik, aşağı) ol- duğuna dâir Ebû Sâid hadLsi!" Aynı cildin 223. sayfasuıda 209 sayılı buyruğun kendisi yer ah- yor. Buna göre kadınlar "Dmen eksiktnier çünkü 'hayız' gör- düJderizamanoamsakıbuaaz\v oruç tutamazlar''; "Aklen ek- sik"tirler, çünkü "Kaduun şa- hâdeti erkeğin ^hâdetinin yan- sı değerindedir". Yine ayru ya- yınlara göre kadınlar, "irâdece fitrî za'fa mebnT (yaratıhş iti- banyla irâdece güçsüz olmak nedeniyle), sadece "şahâdet" bakımından değil fakat başka cihetlerden de birçok görevleri üstlenemezler. Örneğin "yargıçhk", "kadı- fck", -mıanıhk" ve özellıkle *m8- letotoritesini temsil" gibi kamu görevlerinegetirilemezler. Ger- çekten de aynı yayımların 10. cildinin449. sayfasuıda yeralan 1660 sayılı buyruk aynen şöy- le: "Mukadderânnıbirkadınm eüneveren milletfelâh bulmaz." Bu hüküm Diyanet'in şu açık- lamasını kapsıyor: ~İslânı hukûkunda. milletoto- ritesinitemsiledecekmev kie ka- dın intihapedilemez. Çünküka- duun fitratj birçok cihetlerden bu çok ağır vazifevi denıhte et- meğemüsâitdeğUdir.»" Bu açık- lama kaduun "aklen eksik" ol- duğunu vurgulayan hükmün mantığına dayatümıştır (Bkz. Aynı yayuılar; I. sh. 223). Is- lam dünyasının "Hüccet'ül Is- lâm" diye yücelttiği Iroanı Ga- zafi gibi ünlüler: "Yarun şahid durumunda sayilan ve erkeğin hâkimiyeti altına sokulankadın nasılyargıçolabflir" derkenhep aynı matığâ sanlmışlardır. Bu mantığınkadına layık gör- düğü dığer bir durum, onu her hususta erkeğin vesayeti altına sokmakla ilgilidir ki bunun ba- şında "sej'ahaf gelir. Şu bakım- dan ki kadın, kocası ya da yakın akrabalarından bir erkek olma- dan uzak birmesafeye (örneğin bir günlük. ya da üç günlük ye- re) seyahat edemez. Gerçekten de Diyanet'in bu aynı yayınla- nrıın4. cildinin219-220. sayfa- lannda şöyle yazılı: "İslâm di- nL kadının büme ve irâdesin- dekifikrîza'fa mebnî muayyen hususta kadını, mehârimindan bir erkeğin vesajetine venniştir ki,kaduunuzakbir mesafeyegi- debflmesL. için ze\cin veya bir mahreminin bulunmasuu şart lolması bu cümledendir." Öte yandan yine aynı yayımlann 7. cildinin 298. sayfasında kadın- lan "sefîh" (beyinsiz) olarak ta- rumlamayayönelikbiraçıklama vardu" ki ibret vericidir. Burada: "™Omallarki,ABah sizi onlara sabit bekçi künuşûr. Bumaüarda (netna vetassarruf 9e)sefihleri beskyiniz,onlangh- duTniz»" dıye yazılıdır. "Sefih" (süfeha) sözcüğünün çeşitli yo- rumculara göre "kadınlarveço- cuklar", ya da "kadınlann zev- cine göre itaatsiz olanlan", ya da "insan şeytanbnoLuıhizmet- çfler" şeklinde yorumlandığını belirten Diyanet'in yayımladığı Kuranda "sefih" sözcüğü yeri- ne "bejinsizler'' sözcüğü yer al- mıştır (Bkz. Nisa 5). Fakat iş bununla bitmiş değil; çünkü Di- yanet yayınlanndaki buyrukla- ra göre kadınlar "tesettürsüz" dolaşamazlar, erkek eli sıkamaz- lar; yasaklanmışlardır. Bu buy- ruklara göre kadının miras pa- yı, erkeğin miras payının yansı olarak hasaplanır. Bu buyruk- lara göre kadın hâlâ dayak atıl- mayalayık biryaratıknr. Bu buy- ruklara göre kadın hâlâ "fitne- d, nankör,şevtan, uğursuz, vh™" gibi niteliklere sahip olarak ta- nunlanu-. Bu buyruklara göre kadın hâlâ "... namazıbozaneşek ya da köpek vb.. cinsi ba>-vanla- ra eş değerde" kılınmıştır. Bu buyruklara göre, kadın hâlâ ce- hennem kütüğüdür ve hâlâ ce- hennem halkınnı çoğunluğu ka- dınlardan oluşmuştur. Ne ilginçtir ki, başta DKanet Îşleri Başkanı ohnak üzere, Ua- hiyat fakültelerinden çıkmış, "profesör", "doçent" vb.M gibi unvanlara kavuşmuş ve dinde reform taraftan görünen kişile- rin yuvalandığı kuruluş, bugün hâlâ bu tür şeriat buyruklanna sanlmtşolarakişgörmektedir.Ve işteAmasya Milletvekıli Gönül Hanım'dan beklenen şey, sade- ce cuma namazına katıhrıak de- ğil, fakat kadına özgürlük tanı- mayan, eşitlik sağlamayan köh- ne zihniyete karşı savaşmak, bu ülkeyi akıl çağuıa çıkancı uğra- şılarda bulunmaktır. Bu, her şey- den önce kendi öz çıkarlan ba- kımından önemlidir. Çünkü, ak- si takdirde, biraz yukanda ör- nek olarak belırrtiğim "...millet otoritesini temsil edecek mevkie kadmintihapedifemez"yargısı- na göre kendisinin milletvekil- liği "şer'an" geçersizdir. Çehov Selamı Muhsine HELİMOGLU \AVUZ K ınm'da topla- nacak "KIBA- TEK"Kongre- si'ne konuşmacı olarak çağnldığunda, hiç du- raksamadan "evet" de- dûn. Çünkü "Çehov" Yalta'daki evinde beni bekliyordu. Hem ona, başta Sami Kara- ören'den olmak üzere, ülkemiz yazar-çizer dostlarmdan selam gö- türecektim. Gidince de gerçekten Çehov'u bah- te/ewebv«w. teleweb. com.tr Size ve yakmfannıza ait kredi kartı ödemelerini, son ödeme günü saat 24.00 e kadar yapabilirsiniz... Ayrıca EFT ışlemınizi, saat 16 30'a kadar yeptığınız takd/rde, aynı gun ıçınde gerçekleştırebılır, ılerı tarıhlı EFT ve havaJe yapabılir, e-maıl adresınıze dekont gonderılmesını ısteyebılırsınız. Bankaolık ıslemlermızı 365 gun, 24 saat ucretsız olarak gerçekleştırebtleceğıntz internet bankacılıgı hızmetı Televveb burada. Burası Yapı Kredı YAPl^TKREDî "hizmette sınır yoktur" çe içindeki küçük, gü- zel evinde sallanan kol- tuğu, ağzında piposuy- la oturup bahçesini iz- lemekten çok hoşlandı- ğı, şu anda da büyük bir özenle korunan yeşil bankı, özellikle çay sa- atlerinde dostlanyla söy- leştiği balkonu ile beni bekler buldum. Müze sorumlusundan rica ederek, orada bir başı- ma geçirdiğim yaklaşık birsaat içinde, "Küçük Köpokli Kadın "dan " VişneBahçesi"nin na- if Sonya'sına, "istasj'on şefi" Stepan Stepano- viç'ten "Duruşma*'nm Kuzma "ifegorov'una ka- dar, sessizce yanıma ge- lipoturan Çehov'un bü- tün kahramanlanyla ta- dı dille denmez bir söy- leşiye koyuldum. Yalta'daki Çehov dü- şündendahahenüzayıl- madan gittiğim, Bahçe- saray'daki Puşkin'in "Bahçesaray Çeşmesi" ise ayn bir masal dün- yası. Bu düşsel dünya- dan uyandığımda, ken- düni Sivastopol Müze- si'nde üç boyutlu ola- rak sergilenen "Kmm Savaşrnın acımasız or- tamı ile yine üç boyut- lu sergilenen "JMnci Dünya Savaşı"nrn kan ve barut kokulan için- de buldum. Sonrada da- ha neler oluyor demeye kalmadan, YaltaKonfe- ransı'nın yapıldığı gör- kemlı "Livadya Sara- yı"ndaydım. 1945'te yaüıızca on beş dakika içinde topar- lanıp askeri kamyonla- ra dolduralarak Sta- hn'in, ülkelerinden çok uzaklardaki çeşitli yer- lere sürdüğü Kınm Ta- tarları'nın öyküsü ise ayn bir tragedya. Beş yaşmda iken ailesiyle birlikte Özbekistan'a sürgüne gidip 55 yaşın- da geri dönen Abdüla- ziz Bey'in ve dostlan- nnı, yeniden "yurt tut- mak" için verdikleri mücadeleyi gözleri do- larak, içleri yanarak. za- man zaman da doku- naklı ezgilerle söyledik- leri bir "Kmm Ağuu" eşliğinde anlatmaları karşısındaduygulanma- mak elde değil. Özbe- kistan'da maddi durum- lanmn daha iyi olduğu- nu söylediklerinde, şu anda içinde bulunduk- lan güç koşullara bakıp neden döndüklerini sor- duğumdaysa, aldığım "Kdm ağaçlanmız,kuş- lanmız rüzgâriarumz, göloıizümüzatalanmı- zın ruhları. çocukluk amlanmız buradadır. Bizünvatanımızburasj- du"" yanıtı, bana Kızıl- derili reislerinden "Se- attle''ın 1854"te,kendi- sinden toprak satın al- mak isteyenABD Cum- hurbaşkanı'na yazdığı mektuptaki şu sözlerini anımsattı: "Gâkjniizü- nü, toprağuı sıcakhğını nasıl satm alabilirsiniz. Bunu anlamak bizier için çok güç.Bu toprak- lannher parçasıhalkmı için kutsaldır. Bu top- raklar halkumn anıla- nrun ve geçirdiği JTÎZ- lerceyılhkdenejimieri- nin bir parçasıdır.'' Dönüş yolunda hep bunlan düşundüm. Gör- düğüm yerler güzeldi ama, havaalanına iner inmez, Istanbul'a dön- mekten duyduğum hu- zurlu sevinç. bana şu halk türküsünün sözle- rini annnsattı: "Seyire saten gerek / Giymeye keten gerek / Gezmeje yabanülke/Öuneyeva- tangerek." KERIKHAN AS1İYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1999/113 E. 2002,164 K. Da\acı Adnan Alakuş vek. Av. Vefa Okyay tarafın- dan davah Ahmet Yığitbaşı aleyhıne açtığı davanin yapılıp bitırilen açık yargılaması sonunda: Mahkememizce çek ıptaline ilışkın davanın reddine karar \erılmiş olup venlen karar davacı vekilınce ya- sal süresi içerisınde temyiz ettiğınden. davalı Ahrnet Yigıtbaşı yönünden temyiz dilekçesinin ılanen tebli- ğıne. işbu ilanın temviz dilekçesinin teblig yerine geç- mek üzere ilan olunur. Basın: 38504 PENCERE Sanal Tatilden Alengirli Notlar.• •• Bana sorsanız: - En kıskandığın yazarkimdir?.. Yanıtım bellidir: -OktayAkbal.'.. Tolstoy gibi köye çekilmiş, doğanın bağnnda ya- şıyor; işi gücü kalem, kâğıt, kitap, dergi! Yazarın yerieştiği "Akyaka" bir cennet!.. Kim yarattı bu cenneti?.. Nail Çakırhan!.. Nam-ı diğer: Nail V. • Otuz yıl önce ikinci kez hapisten çıktığım gün, Na- il V: - llhan, demışti, gel seni bir yere götüreyim, ihti- yacın var... Akyaka'yı böyle tanıdım... Nail Çakırhan, köyün orta yenne, yöre mimarisine uyumlu -sonradan Ağa Han Odülü'nü kazanan- evi- ni oturtmuştu... Aman Allah, burası nasıl biryerdi?.. O zaman Akyaka kimsenin bilmediği, görmediği bir köydü; şimdı turistik bir belde; ama, Nail V'nin top- luma aşıladığı bilinç ve sürdürdüğü savaşımla dene- tim sayesinde yöreye özgü ahşap ve kiremitle yeşil- lik ağır basıyor!.. • Gökova -Sadun Boro'nun söyledıği gibi -dünya- nın en güzel körfezidir, dostum Hamdi Bey'in "Yü- celen Oteli" bu körfezin bitim yerinde, onnanın kom- şusudur: lüks değil konforfudur, içinden şınl şınl az- maklar akar. yatak odasından ormanın sesiyle dal- galann hışırtısı duyulur, ortalıkta köpeklerdolaşır, tu- ristlerin çocuklan hayvanlan sevip okşar... Ş/mdi diyeceksiniz ki: - Otelin reklamını mıyapıyorsun?.. Evet!.. Hamdi Bey buraya beş yıldızlı, bilmem kaç katlı bir beton oturtsaydı, adını anmazdım; ikı katlı ahşap ya- pıları bahçeye yayan Nail V.'dir. Geçen yıl bu bahçeye Nail V.'nin büstünü törenle dikmiştik... Bu yıl sordum: - Nail Çakırhan nerede?.. Istanbul'da, hastaym/ş!.. Heykele "Merhaba" dedim. Otel, halkın al takke ver külah turistlerle kaynaştı- ğı denize açılır, ortalık bayram yeri gibidir; kim kime, dum duma.'.. Bu arada başında türban, ayağında uzun entari, suya giren kızlar da eksik degildir... Bizim kızlanmız.. Bedenlen, tenleri güneşten yoksun kız/anmız.. Bilınçlerıni aydınlığa karşı türbanla örtmüş kizlan- mız... Olsun!.. Bizim kizlanmız!.. Laik cumhuriyet devletinin üniversitesine türban- la giremezler; bılim yuvasında teseftüryasaktır; ama, Allah'ın denizıne çarşafîa girebilirier... • Tatil için Istanbul'dan üç beş gün aynlayım dedim, devlet ikı bankaya daha el koydu.. ^ özelleştirmetersinedöndü.. ' ~ Bu, devletin el koyduğu kaçıncı banka?.. Sayı 30'a yaklaştı.. IMF emrediyor. Bizimkiler uyguluyor... Ama bu iş o kadar basit sayılamaz; verilen karar- ların yalnız ekonomik değil, siyasi, hatta ideolojik bir yanı da var; Türkiye'de yabancılara ucuzundan sa- tılacak banka pazan mı kuruluyor?.. IMF adına bu işlen yapan kişi kim?.. Dünya Bankasf ndan Ankara'ya atanan ekonomi- den sorumlu Bakan Kemal Derviş!.. Balta gövdesine indikçe, ağaç söylenırmiş: - Ulan, hiçbir şeye yanmam; sapın bizden ona üzülürûm!.. Siz bu yazıyı okuduğunuz zaman ben Istanbul'da olacağım... önce desen vardı... güzel sanatlar fakültelerinin * Resim * Grafik * Scramik * Heykel - * İç Mimarlık * Resim Öğretmenliği bölümlerine hazırlanmak, yaşantınıza boyut katmak, çizginizi geliştirmek, istiyorsamz... desen çalışmalarımıza sizleri bckliyoruz. UC|IJİARAŞTIRMACI i O^ztrtclüK Pans Caddesı No 14 Kavaklıdere - Ankara Tel: (0312) 417 77 20 pbx Faks:(0312)41757 46 e-posta:umag@umag.org.tr www.umag.org.tr Canırmz, ciğerimiz. arkadaşımız, kardeşimiz, kızımız veoğlumuz SEMA YILDIRIM (BUDAK) ORHAN YILDIRIM Evlendiler. Yaşam hoyu mudıûuklar dileriz. M. ÖZGÜR - M. BARIŞ, JALE - MAHMUT Y A V R U A İ L E S I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear