25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4- EKİM 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 - Çiller, her mahallede 100 trityoneryaratacakmış... "Menderes'in her mahalleye mitvoner ruhu hortladı!" Genelkurmay Engin Aşkın'ın Kanada'dan bildirdiğine göre geçen ay emekli olan fsrail Genelkurmay Başkanı Shauf Mofaz, VVashington'dan bir araştırma kurumunun daveti üzerine Amerika'ya gidiyor. VVashington Havaalanı'nda pasaport polisi, emekli genelkurmay başkanını bir odaya alıyor ve odaya dolan yetkililer Mofaz'ı terörist olup olmadığı yolunda sorgulamaya başlıyor. Mofaz'ın yetkililere gösterdiği belgeler hiçbir işe yaramıyor; Amerikalılar, Israil'in emekli genelkurmay başkanı olmasını bile umursamıyor. Çünkü Mofaz'ın pasaportunda doğum yeri olarak Tahran yazıyor! Amerikalılar Türkiye, Iran, Irak, Sudan, Libya, Suudi Arabistan doğumluları potansiyel terörist görüyor. Mofaz, saatlerce sorgulandıktan sonra Israil Büyükelçiliği'nin devreye girmesiyle kurtuluyor! az sonu Alanya limanında gürültü kırliliği ya- pan tekneter konusunda Sahil Güvenlik Ko- mutanlığrnın düzeltme ve cevap metnini dün yayımladık. Açıklamada adımız geçiyordu; bugün de biz düzeltme ve cevap hakkımızı kullanıyo- ruz. Çünkü ortada yanıtlanması gereken bir dizi soru var... Konuyu araştıran Sahil Güvenlik Komutanlığı, olayın anlatıldığı yazımızda sıradan vatandaş olarak sözü ge- çen kişinin kimliğini (yani bendeniz) saptadığı ve bu ki- şi aynı zamanda şikâyetçi ikinci kişi olduğu halde aca- ba neden görüşünü sormadı? Alanya'daki nöbetçi ast- subayın devriye görevine çıkmasını gerektiren ihbarı yapan ilk kişinin -ki turizmle ilgili örgütsel birgörevi var- görüşü neden alınmadı? Tekzip edilen yazıda Peru'nun fahri konsolosunun da diplomat konuklannı ağırtarken denizdeki gürültüden rahatsız olduğu belirtiliyordu. Bu diplomatla görüşülüp denizde giderilemeyen gürültü- nün boyutunu saptama gereği neden duyulmadı? Otopite Denizdeki gürüttüden mağdur üç kişi var. Sahil Gü- venlik Komutanlığı ise bu kişilerin görüşünü sormuyor; cevap ve düzeltme yazısından anlaşıldtğı kadanyla bi- ri nöbetçi astsubay, öteki nöbetçi erle araştırmasını ta- mamlıyor. Sivilter muhatap alınmıyor olabilir ama, Alan- ya Kaymakamlığı aracılığıyla sivil de olsa mağdurlardan görüş alınmaması bir eksiklik değil mi? Peki... Tekneleri denetleme görevinden dönen nöbet- çi astsubay, bilgi vermek için bendenize telefon etmiş fakat bulamamış, deniyor... Astsubay, ilk şikâyeti yapan veturizm sektöründe örgütsel sorumluluğu olduğu için tanıdığı kişiye telefon etmiş ve hem o kişi hem de hiç- bir tanışıklığı olmayan bendeniz hakkında hesap sor- ma tehdidinde bulunmuş olmasın? Belinde silah taşı- yan biri tarafından tehdit edilen kişi de gecenin bir ya- nsında telaşla bendenizi aramış ve bunun üzerine ben de nöbetçi astsubaya telefon edip açık adresimi ver- miş olmayayım? Verdiğim adresten beni gözaltına al- dırabileceğini söyleyince nöbetçi astsubay, mesaisinin bittiğini ve yatp uyuyacağını bildirmiş olmasın? Kimse kimseyi rüşvet almakla itham etmemişken ko- nuya salt Sahil Güvenlik Komutanlığı'nı küçük düşür- mek açısından yaklaşmakla santnm olayın özü gözden kaçıyor. KaJdı ki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin herhangi bir birimini küçük düşürmek kimsenin haddi değildir ve fa- kat kamuyu doğrudan ilgilendiren konulardaki yanlış- lan eleştirmek de demokratik bir hak olmalıdır. Gelelim gözden kaçan soruna: Nöbetçi astsubayın müdahalesi ile gürültücü tekne sahipleri uyanldıktan sonra ne oldu? Uyannın dikkate alınmaması gibi birsonuç söz konusu mu? Uyannın dik- kate alınmaması halinde ortada bir otorite boşluğu bu- lunduğu düşünülebilir mi? Işte bütün sorun bu... Görevliler, görevini yapmalı! SESSIZSEDASIZ(I) Yüksek Yerilim Hattı erdincutku. yahoo.com Dördüncü kuvvet değil, dördüncü parti.. Günümüzûn medvası! Kıyılarda gürültü ile mücadele görevi Turizm sezonunda, turistik bölgele- rin en büyük sorunlanndan biri gürül- tü... Kıyılarda eğlence sektörünün ya- rattığı gürüttü giderek denizlere de bu- laşmış durumda... Kıyı boyuncayan ya- na dizilen teknelerin müzik adı altında yarattığı gürültü, giderek denizden ka- raya vuruyor... Sahil Güvenlik Komutan- lığı'nın yaptığı açıklama ile denizde gü- rültü konusu ilginç bir boyuta taşınıyor. 2692 sayıh yasaya göre denizlerde kolluk kuvveti olarak görev yapan Sa- hil Güvenlik Komutanlığı'nın denizler- de gürültü kirliliği yaratanlara karşı her- hangi biryasal işlem yapmayetkisi yok! Yine aynı açıklamaya göre, yetkisi bulunmamasına rağmen denizlerde görev yapan bir kolluk kuvveti olma sı- fatıyla Sahil Güvenlik Komutanlığı, gü- rültülü müzik yayını yapan teknelere müdahale edebiliyor. Burada bir çelişki var. Anlaşıldığı L kadanyla yetki yok ama yasaya yo- rum getirilerek müdahale ediliyor! Du- rumdan vazife çıkanlıyor! Oysa, 2692 sayılı yasanın 4. maddesine göre Sahil Güvenlik, "deniz araçlarından yapıla- cak hertüriü kirietmelerle ilgili hüküm- lere aykın eylemleri önlemek, izlemek, suçlulan yakalamak, gerekli işlemleri yapmak, yakalanan kişi ve suç vasıta- lannı yetkili makamlarateslim etmek"le görevli. Yasaaçıkça "hertürlü kirletme- ler" diyor. Sintine boşaltmanın yarattığı kiriilik gibi gürültü de yasalarda yerini bulmuş bir kirliliktir. Görev, yoruma gerek kal- mayacak kadar açık olmalı! • •• Imparatorluktan Ote!.. MERİÇ VELtDEDEOGLU 1992 yılı Şubat ayının ilk ya- nsında Hrfzı Veldet Velide- deoğlu henüz daha aramız- daydı; 16 Şubat Pazar akşa- mı birlikte TV'de haberteri iz- ledik; bu, evimizde son TV iz- leyişimiz oldu, çünkü ertesi gün hastaneye gittik; bir haf- ta sonra da Velidedeoğlu'nu kaybettik. O son TV izleyişi- miz sırasında, haberlerde, Sovyetler Birliği'nin parçalan- ması karşısında, ABD'nin dünyaya egemen olma tutku- sunun buram buram ortaya çıkışını dinlerken Velidedeoğ- lu kısık bir sesle: "Geçmişi ol- mayan toplumlar da sonra- dan görmeler gibi davranabi- lirler..." demişti. Belki sözcü- ğü sözcüğüne böyle değildi ama söylemek istediği buy- du. Aradan on yıl geçti; bu sü- reçte ABD sergilediği tutu- muyla Velidedeoğlu'nu kat kat haklı çıkardı; dahası aştı. Çünkü 19. yüzyıl sonunda iyi- ce ortaya konmaya başlanan bu tutku 20. yüzyılda, özellik- le 1990'larda çılgınca ifade edilmeye başlandı; 11 Ey- lül'den sonra da gemlenemez bir boyuta ulaştı. Dış basında bugünlerde en çok işlenen konu ABD'nin bu tutkusunu gerçekleştirecek "Amerikan Imparatorluğu"... Yüz yıllık düş... Tepelerine di- kildiği Avrupa ülkelerinin ta- rihte sahip oldukları impara- torluğa, Amerika'nın da sahip olabilmesi... Gazetelerde, dergilerde yer alan dış basın- dan yapılan çevirileri okurken, gerek Amerikan yöneticileri- nin gerek politikacılarının ge- rekse yönetim yanlısı yazarla- nn, tarihçilerin bu konudaki görüşlerinin ne denli ham ne denli görgüsüzce olduğuna şaşmamak elde değil. Bu bağlamda ilk tohumlar 1890'larda atılmaya başlan- mış; ünlü Senatör H. Cabot Lodge 1895'te: "79. yy'da hiçbir halk, bizim fetihlerimi- ze, sömürgeleştirme faaliye- timize ve yayılma gücümüze erişemedi; bugün de hiçbir şey bizi durduramayacak" di- yerek ne denli gözükara ol- duklarını ortaya koyarsa da kendinden hemen bir yıl son- raki söylem büsbütün havaJı- dır: "Daha önce Roma Impa- ratorluğu da dahil olmak üze- re hiçbir ulusun yapmadığı şekilde, dünyanın geleceğini belihemeye kendini adamış büyük emperyal bir cumhu- riyetiz..." Kendisi de, başta Britanya Imparatorluğu olmak üzere sömürgeci devletlere karşı verdiği sömürgecilik karşıtı savaşla doğan ABD'nin bunu çok kısa bir sürede unutup aynı yola yönelmesinin hızı, Sovyetler Birliği'nin oluşumu ile ne de olsa kesilir. Bu dö- nemde "Amerikan Impara- torluğu" düşü kızağa çekil- miş gibidir. Nevarki 1990 ile birlikte ta- rih ABD'ye yeni bir fırsat ya- ratmış, "tek kutupluluk" sü- reci başlamıştı. ABD bu süre- cin kendisine sunduklannı yu- tar gibi kullanmaya başlar; durumunu tam bir sonradan görme biçemle (üslupla) şöy- lece dünyaya ilan etmekten kendini alamaz: "Ne Pax Bri- tannica, ne Napolyon Fran- sası, ne 2. Felipe Ispanyası, ne Charlamagne'nin Impara- torluğu, ne de Roma Impara- torluğu günümüz Amerikan hâkimiyetiyle kıyaslana- maz..." Bu güç, 11 Eylül'ün ardın- dan olağanüstü askeri ön- lemlerie pekiştirilince Ameri- kan stratejistleri: "Ezici biras- keri güce sahip olan ve bu gücü diğerdevletlerin davra- nışlannı etkilemek için kulla- nan siyasal varlığa bal gibi 'imparatorluk' adı verilir" di- ye haykırmaya başlarlar. Öte yanda ABD bu aşıla- maz askeri gücün yarattığı - yine sonradan görmelere öz- gü- küstahlıkla kimi uluslara- rası antlaşmalara adeta "boş vermek'te hiçbir sakınca gör- mez; örneğin çevreyle ilgili Kyoto Protokolü'nü, Ulusla- rarası Ceza Mahkemesi'ni ve benzerlerini hiç mi hiç umur- samaz.. Anlaşılacağı gibi ABD'nin umursadığı daha fazla gecik- meden imparatorluğunun "tescillenip" tarihe geçmesi- dir; o da artık -kimi zaman hi- çe saydığı- Avrupa ülkeleri gi- bi bir imparatorluk süreci ya- şamalıdır; dahası onun impa- ratorluğu, iki bin yılı aşkın ta- rih sürecindeki tüm impara- torluklardan -bu ara adı anıl- masa da Osmanlı Imparator- luğu'ndan da (!)- daha üstün bir Amerikan Imparatorluğu, kısacası, "imparatorluklann imparatohuğu" olmalıdır... Kuşkusuz G.W. Bush'un sta- tüsü de buna uygun olacak- tır... Ne var ki, alıntıların yapıldı- ğı makalenin yazarı, Paris Universitesi öğretim üyelerin- den Philip S. Golub'un (*) ya- zısında ortaya koyduğu dik- kat çekici iki nokta var ki in- sanı düşündürüyor. llki, güç kullanımının imparatorluğun meşrulaştırılması söylemleri- ne eşlik etmesi; öteki de, kü- resel düzensizliğin yani dev- letlerin iflasının, kontrolsüz nüfus artışının, yerel şiddet eylemlerinin yaşandığı üçün- cü dünya ülkeleri için tek çö- zümün "emperyalizme dö- nüş" olduğunun belirtilmesi- dir. Üstüne üslük, kargaşaların yaşandığı bölgelerin bunu is- tediklerinin de ciddi ciddi ile- riye sürülmesidir. Genelde bu tür gelişmele- re karşı koyabilecek iki tür olasılıktan söz edilir; biri yö- netimlerdeki akılcı yaklaşım- lar, ikincisi detoplumun oluş- turduğu özdenetim. Günümüzde birinci yol ABD karşısında sıfırlanmış durumdadır; bütün umutlar ikinci yolda... (*) Le Monde Diplomatique, 15Eylül-15Ekim2002. HAYVANLAR İSMAH GÜLGEÇ gulgec2(a hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇ AK behicakia turk.net ÇtZGİLÎK KÂMİL MASÂRACI ı » BULUT BEBEK NVRAYÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com TARİHTE BUGÜN MİJMTAZ ARIKAN 4 Ekim lîiüi!!!;':11 !':^:1 ALET.. f9O4'TE 8UGÜM, , İLGİMÇ BİR. AUET SAnfA ÇtK4KILMtŞTt. EKMEĞİ £ŞİT OİUMLE& AUOB ALBT, B//Z K£SIŞT£ BEŞ İ ' ç AĞ/2. ECLE 7TJTZJCAAJ YAfZDtMlYLA İLE&İ - G&Zİ İ ENGELL&MEK f'ÇİM DE, A AA . EKAAEK. ÇOK, ULLAN/ŞU OLAC PüŞÜHül-ÛYOG&U • ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOGLU Neva Kıyılamndan Karadeniz'e 1 Ekim gününü hayli gergin geçirdim ama so- nunda rahatladım. Küskünler yenik düştü. Seçimi erteleme girişimi başarıya ulaşamadı. 449 oyla alı- nan karann 191 oyla desteklenmesi de ilginç bir gelişme, ama belli gerçekleri yansıtıyor. örneğin, Sayın Ecevit'in davranışı olumlu yorumlara yol açıyor. Ters koşullara karşın eğilimini belirtmekten geri kalmıyor. Grup karan almak gereksinimi de duymuyor! Oysa başka parti başkanları küskünler arasında yer almaktan geri kalmadı. Gerekçeleri de çok ilginç, ama inandırıcı değil. Inandıncı olmak çok önemli, siyasal yaşamda. Halkımızın sağdu- yusu da yanılgıya onay vermiyor bence. Yaşadı- ğım örnekler var. Sayın Ecevit'in son oylamadaki davranışı da deneyimli, birikimli bir devlet adamı- na yaraşır nitelikte, kişiliğinin doğal bir göstergesi diye algılanıyor ama, Kemal Derviş'e bakışı ya- dırganıyor! Kimi okurlar özellikle istedi, yazmak zorundayım. Her neyse daha neler göreceğiz kimbilir. Olay- lar, ilginç boyutlara varıyor belirsiz bir ortamda. Yorum da beklenti de güçleşiyor giderek, yağmur- lu günlerde ufuk da karanyor, belli olaylar dışında kalıyor, içerisini iyi görmemekten kaygı duyuyor insan! ••• Tank Aziz ile ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Elizabets Jones'in aynı günde Ankara'ya gelme- si ilginç bir rastlantı değil mi? Belki de rastlantı ötesi bir olay. Yakında ışıklanır biz de aydınlanınz. ANKA'dan Ahmet Dirican haber verdi önceki gün. Cebeci'deki Devlet Konservatuvan, kültürya- şamına katılıyor yeniden. Tiyatro mevsimi de ora- da açılıyor. Vaktiyle çok eleştirdik, yanlışlıklar dü- zeliyor şimdi. Elbet çok sevindim, tiyatroseverie- rin yolu Cebeci'de başlar değil mi? Ne güzel oyun- lar sahnelendi orada. Tiyatromuzun yıldızlan ora- da parladı ilk kez. Operayla orada tanıştı sanatse- verler. Geçmişe dönerek geleceğe uzananlar eski konservatuvara yeni bir yüz verebilir şimdi. • • • Profesör Nermin A. Unat Çeşme dönüşü An- kara'ya geldi, telefon söyleşileri yüz yüze sürdü Çankaya'da. Daha önce de yazdım. Unatlar, bir ne- hiryolculuğu yaptı yaz ortasında. Gökdelen gibi bir vapurla. Nermin A. Unat kocaman çantalarta çal- dı kapıyı.. çantalarda kocaman albümler var, al- bümlerde o nehir yolculuğundan fotoğraflar. Dost- luğun, güzellikleri paylaşmanın mutluluğunu yan- sıtan bir olay bu. Neva Nehri'ni, Volga kıyılarını adım adım gezdim. Fotoğraflardaki küçük aynntı- lan da büyük bir tablo gibi izledim. Yüzlerce tahta kuleden selamladım dünyayı. Tahta işçiliğin gize- mini yaşadım. Düşler de kurdum. Neva yolculuğunda konferanslar dinliyor, sergi- ler görüyor, danslar, şarkılaria güzel bir coğrafya- ya, kültürel katkıda bulunuyoriar. Aynı şeyi biz yapamaz mıyız acaba? Örneğin Hopa'da vapura binip Mersin'e yol alamaz mıyız? Kaç kültür vaıiığını kucaklayamaz mıyız, sergiler açamaz mıyız, arkeolojik söyleşiler yapamaz mı- yız? Istersek olur elbet. Kimi olaylar nasıl gerçek- leşti? Nermin A. Unat, biliyorsunuz, hızlı yaşayan bir kişi. Hız yetmiyor, zamanı uzatmak istiyor.. nasıl derseniz çok az uyuyor. Uykuda geçen saatleri okuyarak, yazarak değerlendiriyor. Büyük projele- ri, yazmayı tasartadığı kitaplan var. Dilerim hepsi gerçekleşir. Bir akşam yemeğinde güzel söyleşi- ler yaptık. Bitmeyen Göç kitabını kutladık. Sofra- mızı Betin Yiğit donattı. Beni de konuk etti. Lev- rek bayramı kutladık, şaraplar içtik, fıstıklı helvalar yedik sonra da dostluğun resmini çizdik. Bitme- yen Göç kitabının son baskısını kutladık; belli ger- çekleri, işsizliği, geri kalmışlığı, eğitimsizliği, sağ- lık sorunlannı, hastalığı, yolsuzluğu konuşurken, küreselleşen dünyayı hüzünle selamladık. Kimi olaylar, kara mizah türü bir selam gibi.. küreselle- şen dünyamızda. Ancak umut etmekten geri kal- mak yok. BULMACA SEDAT YAŞAYAM SOLDANSAĞA: 1/ Cacoyan- 1 nis'in, Nikos Kazanca- 2 kfc'inaynıad- 3 h romanın- 4 dan sinemaya aktardığı ün- lü film... Yünden dö- vülerek yapı- lan kalın ve kaba kumaş. 2/ Süreyya Duru'nun bir filmi... Bir cins 1 sülün. 3/ Giyim süs- 2 lemede ya da şapka, 3 çanta, sepet örmede . kullanılan parlak renkli ve dayanıklı şerit... Katışıksız, saf. 4/Uzaklık işare- ti... Bir etkinliğin geçici olarak durdu- 1 2 3 4 5 6 1 2 3 4 5 6 7 8 rulduğu süre. 5/ Eski Mısır'da ölülerin koruyucu- su olan tann... Bir soru sözü. 6/ Sanı... Ege Deni- zi'nde Yunanistan'a ait bir ada. 7/Afrika'da bir ül- ke. 8/ Ses... Eskiden şairi bilinmeyen şiirlerin al- tına yazılan sözcük. 9/Gümüş üstüne kurşunla iş- lenen siyah nakış... Bir göz rengi. YUKAR\DEV AŞAĞIYA: 1/ John Boorman'ın, "Taş Tann" adıyla da bili- nen ünlü bilimkurgu filmi... Bir görevin yüriitü- lebilmesi için merkez olarak seçilen yer. 2/ Evin bölümü... Fin hamamı. 3/ "Akarsu krosu" da de- nilen spordalı. 4/Uçurum... Kanşık renkli. 5/So- yundan gelinen kimse... "Güzel sever diye — ederler / Benim Hak'tan gayn sevdiğim mi var" (Karacaoğlan). 6/Un, et ve bamya ile yapılan bir yemek. II Türkiye'nin ilk deniz araştırma gemi- sinin adı... Süsü, gösterişi olmayan. 8/ Anado- lu'nun kırsal kesiminde erkekler arasında düzen- lenen yâren toplantılanna verilen ad... Lübnan'ın plaka işareti. 9/Zaviye... Mallar, sarılacak şeyler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear