29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 OCAK 2002 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 âmmKmteyi: "TirUytlylyoUa." Dotn.tıttakkitüyola Elektronik posta: deni2som9cumhurfyetcom.tr - Ecevit, Saddam'ı uyarmış... "Birzamanlar Sahibinin Sesi plaklan vardı!" Kablolu soygunu A Kablolu televizyonun faturalan posta masrafına yol açmamak için üç ayda bir gönderiliyordu ve son düzenlemede üç aylık ücret 250 kontöre eşitlenmişti... Kontöre zam geldikçe, kablolu televizyon da otomatiğe bağlanmış olarak zamlanıyordu... Veni yılla düzen değiştirildi... Ocak 2002 faturasının altında mercekle okunabilecek boyuttaki uyan yazısına göre faturalar bundan bö/le aylık gönderilecek... Posta masraflan kimden çıkacak derseniz tabii ki abonelerden çıkacak, çünkü biryandan da kablolu televizyonun aylık ücreti 120 kontör karşılığı yapıldı... Üç aylık 250 kontörün aylığı 83.3 kontördü... Sadece aylık kontör değerini 120'ye çıkarmakla kablolu televizyona yapılan zam yüzde 44'ü buluyor... vükat Timur Şen'ın kardeşı Tamer Şen, Kaliforniya'da siyaset bilimi üzerine yüksek lisans eğitimini sürdürürken yılbaşı tatili için Istanbul'a gelmiş, 20 Ocak'ta THY'nin saat 12.05'tekiuçağıylaNewYork'adönüyordu...Sonra- sını, kardeşinı uğurlamak için havaalanına giden Ti- mur Şen anlatıyor: "Atatürk Havalimanı'na geldiğimizde son yolcular- dan birı olan kardeşimı önce valizi için görüşmeye al- dılar. Evraklannı kontrol ettiler. Bunun üzerine bir de valizini görmek istediler. Bankonun dışında perdeli bir bölmede kontrol edi- len valizden bir şey çıkmadı tabii ki. Bunun üzerine valizi toplayan kardeşimin başında, aklıma bu ışlem ile ilgili bir tutanak tutulup tutulma- dığını öğrenmek geldi. Sorduğumda böyle birtutanağın tutulduğunu, an- cak 'resmi evrak' olduğu için yolcuya verilemeyece- ği söylendi. AramaBir hukukçu olarak, taraf olduğum işlem ile ilgili bir tutanağın ya da suretinin şahsıma verilmemesi ka- dar mantıksız işlem olamazdı. Yetkili ile görüştüm, o da telsiz ile bir başka yetkili ile görüştü. O da telefonla bir başka yetkili ile... Bu arada kardeşim 10 dakika sonra pasaport kontrolü için emniyet bandının diğer tarafına geçecekti. Ama yılmadım. Var olan tutanağı nice mücadele sonrası elde ettim. THY personeli genci, yaşlısı, orta yaşlısı ile hiçbir eğitim seminerınden geçmemiş, 'evrak' ve 'resmi' kelimelerini öylesine telaffuz eden bir hizmet- li sınıfı olmalıydı diye düşündüm. Elimdeki tutanakta ise 'Yolcu Tarama Tespit Tuta- nağı: 'Atatürk Havalimanı Güvenlik Komisyonu Ka- ran Gereği Hazırlanmıştır' başlığı bulunmaktaydı. Acaba bu 'güvenlik komisyonu' nasıl bir karar al- mıştı, aranacak yolcular neye göre seçilip belirleni- yordu? Sadece bir aritmetik saptama mı; birinci, üçüncü, beşinci yolcu gibi; yoksa başkaca fizikı özellıkler ta- şıması gerekiyor muydu? Tüm bunlar ayrıca ve açıkça bir metin halinde her- kesin görebileceği bir yerde kamunun bilgisine su- nulmuş muydu? Yoksa yüce Amerika halkının güvenliğinin korun- ması için bizim gibi bir halk krtlesinin bireylerinin 'ana- yasa' tarafından garanti altına alınan kişi hürriyeti ile mülkiyet hakkının fazlaca bir önemi yok muydu? Daha doğrusu bu sorunun bir cevabı olabilir miy- dı? Hani bu ülkenin lideri o ülkeden dönmüşken ve o ülkenin çıkarlan için komşuya bile selam vermeyi kesmışken, benim kardeşimin valizinin nasıl ve neye dayanarak arandığı kimin umurunda olacakken, be- nim bunlan vaziyet etmem gerekir miydi ki?" SESSlZSEDASIZf!) MJRÎKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı •rdincutku@yahoo.com Doğumunun 100. yılında tüccar-yazarlar Nazım'ın RANTını payiaşamıyor: Nâzım Hikmet RANt! SSK'de başhekimlik veSÜPÜCÜ kursu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın emri altındaki Sos- yal Sigortalar Kurumu Yönetim Kuru- lu; SSK Kartal Hastanesi Başhekimli- ği görevınden iki kez aldığı Dr. Vesile Vehbi öngör'ü yargı kararına uyarak üçuncü kez görevine iade etti ve gö- reve iade ettiği gün yine Yaşar Oku- yan'ın emirieri doğrultusunda SSK Iğ- dır Hastanesi'ne atamasını yaparak Dr. öngör'ü beşinci kez sürgüne gönder- di. Yapılan iş, yargıya karşı hiiedır... Suç işlenmektedir... Öngör'ün SSK Kartal Hastanesi Başhekimliği görevinden inatla uzak- laştınlmak istenmesinin nedeni, siyasi çıkar hesaplanna dayanmaktadır... Çünkü Ongör, Kartal'daki başhe- : # kimliği sırasında kaynak bula- rak, Maltepe'de SSK'ye ait bir arsada dispanser projesi ge-, liştinmiştir... Sürücü kursu işletmekte olan ANAP'lılar arsayı terk etmek zo- runda kalmıştır... Maltepe'de çıkarı zedelenen ANAP'lılar, ANAP'lı Yaşar Okuyan ba- kan olunca, başhekimin görevden alın- masını sağlamışlardır... Başhekimin yargı kararlarına rağ- men yaşadıkları bu denli basit ve ANAP'lıların çıkar ilkesinedayalı bir si- yaset örneğidir... Bu arada SSK, öngör'e karşı yitirdi- ği davalann bedellerini Okuyan'ın ce- binden değil SSK'lilerin aidatlardan ödemektedir ki bu da ayn konudur! ÇED KÖŞESI OKTAY EKİNCİ 'Sözleri Anlaşılır' Hocalanmız Akademisyenler arasında "söyledikJeri anlasılama- yan*lar sanki çoğalıyor... Onla- n memnun etmek için; "anla- dım, demekIdbu yapdanlar siz- ce v-anhş.»" desenız bile; "tam onu söylemek istemedim..." şeklinde başlayıp yine anlama- dığımız sözlen sıralayanlar az degil... Bu nedenle artık neredeyse "mumto" aramaya başladığı- mız "sözleri anlaşıkr" ulusal hocalanmızdan bıri için yayım- lannruş "annağan kftap" beni çokmutluetti... Siyasal Bilgfler Faküftesi'nin (SBF) aydın ve emektar ögre- tim üyelerinden Prof. Dr. Cevat Geray için, MüJkiyeliler Bırlı- ğı Vakfi tarafindan Kültür Ba- kanhğının da deste- ğiyle hazırlanan kap- samlı bir kitap, sade- ce aynı vakfın eski başkanına ve SBF 'nin eskı dekanı- na değil, aslında "he- pimize" armagan edilmiş oldu... Zaten "llusal ho- canuz" deraem de bu yüzden... Bızler Sev- gili Cevat Geray'ın "okuMakT öğrenci- leri olamadık, ama belki de birçok SBF'lıdendahafazla ondan ders aldık; "anlaşılır sözlerini" rehber edindik... Bu nedenJe kitabı hazır- layarak hocalan için Prof. Dr. RuşenKeteş anlamlı bir "vefa" ör- neğı gösterenlere teşekkür ederken bir de küçük "serzeni- şünia" dile getirmek isterim... Keşke bu vefayı, Cevat Ge- ray'ın "Mülkheöolmayaıı'' öğ- rencilerine de gösterebilseler- di... 0nun ödünsüz sa\-unduğu; "ülke ve toplum varan, planJı kentleşme ve demokratik, hu- kuk devtetL." ilkelerinin yaşa- ma geçebilmesi için hocalany- la her platformda "birfikte dB- renen" değişik mesleklerden öğrencilerine de aynı kitapta "duygularmıbeJgeleme" olana- ğını sağlayabilselerdi... Bir 'ekof yarattılar... Örneğın yüiardır imar. çevre, kültür ve yerel yönetimlerle il- gili sayısız çalışmalannda, de- nebılir ki kimi Mülkiyelilerden bile daha fazla bır yakınlıkla Cevat Geray'ın aydınhk ve yurtsever fikirlerinden yararla- nabılmek için adeta sıraya gi- ren TMMOB, odalar ve kent kooperatıflenndeki "gönüllü öğraıcikrini" de bu armağan- da anımsamak doğru olmaz mıvdı?.. Tıpkı Cevat Geray gibi, ille- rimızi, ilçelerimizi hatta ülke- mizi yöneten öğrencileri ara- sında "öğretâklerinm tersini" yapanlan da görünce onlara he- men kızmayıp, bunun "nedeni- ni" de bildiİderi için hepsini sevgiyle kucaklayan diğer bir SBF'li ve "olusal" hocamız var ki o da Prof. Dr. Ruşen Keleş,- Mülkiyeliler gerçekten "okulda öğrendikkrini görev- de uygulayamaAan" kamusal kadrolanmız arasında belki de en "taühsiz" olanlan... Çünkü, bir "biüın'' olarak çok iyi bildiİderi "sıyasef ile kamu yöneticiliği yaparken başlanna dikilen "siyasi erk" arasındaki fark. giderek uçuru- ma ve hatta "çatişmaya" dönü- şüyor... "Seçümiş" politikacı- nın bilım dışı ve çıkarcı tali- matlanna "demokra- si"(!) denilen bir or- tamda, Geray dan ve Keleş'ten bu rür tali- matların "kötü ni>et- lerini" de ögrenen "atannuş" bürokrat- lanmız, belki de *ya- şam boyn gerilimin" tutsağı oluyorlar... Her iki hocamız da işte bu gibi gerçekle- ri de u bu açıktakta" diJe getirdikleri için, kent ve kamu yöneti- mi geleneğimizde ar- tık bir "ekol" gibiler... Bu ekole bağlı olan- lar ve onJan esin kay- nağı yapanlar "uhısal çıkariann" izinden giderler, aynı ekolden uzaklaşanlar da *yer- li ve yabancı vağmacılığın'' pe- şinden sürüklenirler... 'Dil' aldın yansunasıdır... Prof. Dr. Ruşen Keleş, yine o "sözteri anlaşdamayan"' türden bilün adamlan için bir konuş- masında şu dersi vermişti: "Dfl ik beyin\-e akd arasmda doğru- dan bir Uişki\ardir.-Akıl\e dü- şünce kanşık ve hele kararsız ise onu yansrtan diB de elbette ki anlamak çok zordur™*" Ben, o gün herkesın "çok iyi anladığT bu açıklamaya şimdi bir ek yapmak istiyorum... Akıl berrak olsa bile, "yürek" eğer "01116^01^53 galiba yine ay- nı dunım yaşanıyor... Bildiğini söylemekten "çeld- nerek" konuşmak ya da bildi- ğini "gizJeyerek" başka şeyler- le durumu idare etmeye çalış- mak da bilimsel görünerek çıkarcılıga teslim olmanın bu- lanıklığuu yaratmıyor mu?.. Gerayımızın ve Keleşimizin, daha nice yıllar, "anlaşıhr söz- kri" ve bunu sürekli kılan "yû- rekfi bCTİnkri" ile bizlere yol göstermelerini diliyorum... oekinci c cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK bebicak(fi turk.net ÇÎZGÎLİK KÂMtL MASARAC1 H A R B t SEMİH POROY semihporoy(â yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAIS 23 Ocak Vıcfocıa'mrt Brit-ish AAoseum'a artttağant. ÛNLU ACTIUM SAVASt'NDAN KALAN PARCA.. V/CT&G.1A 'A//VV SSmSH MUSEUM 'A AK.MAĞAN ETTİGt BİR IM6ILIZ gASWfMDA YEfc /4LMIÇT/. SÖZ KOA/USU PE- ÖNCE 31 YIUMPA YAPILAN ACTIUM SAI/AÇI'NDA 8AT- BISONZ PRUYASfNA 4/rrt. ÛZ-EIS.İNDE SULUfJUYOIS£>Ü: SU Dİg/HOEM , PAMA f SAVAÇ/, tofS/G Sİ AU.EOPATGA 'NtN SEVGİU&r tl.E ROIUtA'UlN GÜÇLÜ ADAMI DENİZDE GE£JÇ£KLEŞM/ŞTİ. ?/ SOMA OAM4S A * f e ^ A3, A4, 35x50, 35x60 veya 35x70 cm. siyah-beyaz veya istenilen rezolüsyonda, piyasa fiyatının altında FİLM ÇIKIŞIYAPILIR Tel: (0232) 44112 20 Dahili 406 Türkiye Ga2etecıler Cemıyetı'nin yayınladığı gunltik Bizim Gazete Ulke somnlanna ilişkın raporlanyia. araşörmalanyla, koşe yazılanyla, tarafsız haberlertyle sivil toplumlann gazetesı. Düzenlı okümak ıçın abone olun, Tel: 0.212.511 08 75 A3, A4, 35x50, 35x60 veya 35x70 cm. siyah-beyaz veya istenilen rezolüsyonda renkli FİLM ÇIKIŞI YAPILIR Piyasa fiyatının altında. Tel: (0212) 512 05 05 Dahili 481 PANO DENtZ KAVTJKÇLOĞLU Bir Başka 'Arjantin'... Pazar günü televizyonlarda Trabzonspor-Be- şiktaş maçında çıkan olayları izlerken birçok in- san gibi ben de "Arjantin dedikleri işte bu olma- lı!" diye geçirmiştim aklımdan. Seksen dakika boyunca maçı "akıllı uslu" izleyen Trabzonspor yandaşlan, Beşiktaş'ın attığı 5. gol üzerine bir- den çılgına dönmüşler, bağırarak, haykırarak, kü- fürler savurarak oturduklan plastik koltuklan sök- meye, sahaya fırlatmaya başlamışlardı. Hakem 82. dakikada oyunu durdurmuş, oyuncufar so- yunma odalarına gitmişler, bu arada Avni Aker Stadyumu'nun tribünlerindeki 13 bin koltuktan 8 bini parçalanmıştı... "Zafer" umuduyla geldiği bir maçta "hezi- met"\e karşılaşan, bu nedente çılgına dönen öf- kelikalabalığınbüyükçogunluğunugençleroluş- turuyordu. Çoğu işsız, egitimsiz, umutsuz, gele- ceksiz 16-17 yaşında gençlerdi... Tek mutluluk- ları tuttukları takımın kazanacağı, sevincini ken- dileri gibi olanlarla paylaşacağı "zaferler"6\. Mut- luluklarını, sevinçlerini bir futbol karşılaşmasının sonucuna ya da bir şarkının sözlerine bağlaya- cak kadar koparılmışlardı hayattan. Eğer o akşam atılan golleri Beşiktaşlılar değil de Trabzonsporlular atmış olsa, stadyumdan şarkılar, türküler söyleyerek ayrılacaklar, küçük gruplar oluşturup sokaklarda horon tepecekler, birbirlerine ne kadar "büyük" olduklannı yinele- dikten sonra evlerinın, kahvelerinin yolunu tuta- caklardı. En büyük mutluluklar, en korkunç yıkı- lışlar, en derin öfkeler bile pamuk ipliğine bağlıy- dı bu ülkede... Müslüm Gürses in birşarkısı bir anda on binlerce delikanlıyı yere yıkabiliyordu. Genç insanlar kendi kafalannda rakı şişeleri pat- latıyorlar, göğüslerini jiletliyorlardı. Sonra Mah- sun Kırmızıgül geliyor, "Yıkılmadım, ayakta- yım!.." diyor, kanlar içinde yerlerde sürünen on binler "zıp" diye ayağa fırlıyordu. Dünyanın baş- ka hiçbir yerinde görülemeyen tuhaf ve acıklı bir değişkenlikti bu... Şarkılarla yıkılıyorlar, türkülerle ayağa kalkıyor- lar, atılan gollerle mutlu oluyorlar, yenen gollerle çıldınyorlardı. Sonra televizyonlann karşısına ge- çip "teleröveşatalar"da şarkıcıların, türkücüle- rin, futbolculann ve onlann sevgililerınin hayat- larını izliyorlardı... Başka ne yapabilirlerdi ki? ••• Televizyon kanallan her gün yeni korkular pom- palıyordu insanlara... Her gün yeni tehlikelere "parmak basılıyor", her gün yeni düşmanlar sü- rülüyordu önümüze... Bir kanalda "Vahhabi Su- udilerin ne menem Türk düşmanı" olduğu anla- tılırken aynı anda bir başka kanalda, "Türkiye'de yoğunlaşan Hıristiyanlık faaliyetleri" ile "Kara- deniz'de hortlatılmak istenen Pontosçuluk" üze- rine konuşmalaryapılıyordu. Kuzeyde Ermeniler, batıda Yunanlılar, doğuda Irak Kürtleri, güneyde Suriye, daha güneyde de Suudiler pusudaydı... "Domuzdan post, Rus'tan dost" olmazdı za- ten... Biri diğerinden tehlikeli "Alman vakıflan" ül- kemizde cırit atıyordu. Bergama köylülerini kış- kırtanlarda "iştebu" vakıflardı! Belçika, terörist- leri banndırıyor, Hollanda ile Lüksemburg da bu- na arka çıkıyordu... "Apo mese/es/"nde Ital- ya'nın, "Ermenimeselesi"nde de Fransa'nın ger- çek yüzünü görmüştük... Isveç, Norveç, Dani- marka'nın tutumları yeterince açıktı... Herkes bıze düşmandı kısacası. Herkes bize kötülük yapmak istiyordu. Dört bir yandan sanl- mıştık... Çembere alınmıştık... Avrupa Birliği'ne katılmak istiyorduk, almıyorlardı!.. Trabzon'da plastik koltuk parçalayan "ezik" delikanlılann, bunların hiçbirinden haberi yoktu... Onlar hep "teleröveşata" izlediklerinden bizim duyduğumuz korkuları duymuyorlardı. Sarıldığı- mızı, çembere alındığımızı bilmiyorlardı. Bunlan bilmediklerinden, "bizim" korkularımızı da pay- laşamıyorlardı. Onlann korkuları da, öfkeleri de çok başka yerlerdeydi... Bizim bildikferimizi bil- seler, bizim korkulanmızı duysalar, daha "Arjan- tin" olurlardı belki... Ama her şerde bir de hayır vardı... öyle değil mi? Faks:0212 723 84 97 e-posta: dkavukcuogluasuperonline.com B U L M A C A SEDAT YAŞAYAIS SOLFMNSAĞA: 1/ XVIII. yüzyılda ku- rulmuş bir 2 Hıristiyan ta- 3 rikatı. 2/ Bit- ki, hayvan ya da topraktan ürünsağlama 6 işi... Köpek. 3/ Diş kökle- rini kaplayan sert madde... 123 Çalışan, gayret e- den. 4/llave... Giysi ve eldiven yapımın- da kullanılan bir tür yumuşak deri. 5/ Güzelavratorundan çıkanlarak hekim- likte kullanılan ze- 6 hirlıbirilaç.6/"Sal- vador panyol -":Ünlüîs- 8 ressam... 9 Mektup. 7/Bir malm cinsini ve fiyatını gösteren küçükkâğıt... " — Pacino": ABD'liaktör. 8/Halk müziğineözgübir çalgı... Attüyününrengi. 9/Ço- banlann giydıği keçeden üstlük. YUKARTOAN AŞAĞIYA: \J Divan edebiyatında her bendi altı dizeden olu- şan nazım biçimi. 2/Amaç... Düşüncesizce her işe atılan. 3/Kuzey Avnıpa ülkeleri ile Ortadoğu'yu birbirine bağlayan otoyolun simgesi... Alçak en- Iemlerde esen düzenli riizgâr. 4/ Aslına uygun, gerçek, doğru. 5/Cezayir'in para birimi... Büyük erkek kardeş. 6/Parola... Batmış gemileri askıya almak işinde kuUanılan büyük duba. 7/Gidilen y- ol üzerinde ohnayan... Bir soru sözü. 8/"— Far- row": ABD'li aktris... Üstü kapalı olarak anlat- ma. 9/Üç ya da çok sayıda halat telinden elle örü- lerek yapılmış kısa ip.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear