23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2001 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus « cumhuriyet.com.tr Cumhuriyetin Görkemli Yıllan Cevdet KAZANCI Eğmmci, Y û 1933 Adana Erkek ÖğretmenOkuluöğ- rencisiyım. Cumhun- yetin onuncu yılını kutlama haztrlıklan tüm yurdu ve bu ara- da güzelim Çukurova'yı da kapsamış. Genç bir devletin onurlu yurttaşlan olarak bizler, uçsuz bucaksız kıvanç- larla doluyuz. Ortaklaşa bir duygu se- li hepimizi kavıamış. Zaman o zaman! "Gümrü" Antlaşması'nın sonuçla- n üzerine Tûrkiye'ye gelerek yerleşen Batumkökenli ailemiz ise o dönemler- de Bursa'da. Yâz tatili sonunda Ada- na'ya hareket etmeden önce babam be- ni karşısına almış konuşuyor: "Ben, Batum'dan İstanbul'a öğrenim için geJ- dim ve tam on yedi yıl kaldım. Osman- hhükümdanIL Abdülbamit >ükseköğ- renimde başan sağlayan birkaç arka- Haşımla birlikte bizi saraya çağırarak 'bilimsel paye nişanı' oJarak ehyie lo- bç kuşandırdL Bundan gunır duydum. Ama ben sürekii "meşveretçı" (danış- maa)w)hıbeıuıi]sedinLBuynıklaı1a de- ğil haİkm bağnndan çıkan tereiiüerle yönetilmeyi istedim. Fransız ihtUabniıı etkisine kapıldım. Gazi Paşa, düşünce- lerimi gerçekleştirdi. Kurtuluş Sava- şı'na Kafkasya'dan verdiğimiz destek takdir edildi ve İsmet Paşa'nın direkti- fiyle bu ülkenin yurttaşı oldum. Kesin bircumhuriyetçiyim. Sen de genç cum- huriyete sıkıca bağh olL" Bana bu söz- leri söyleyen babamı saygı ve onayla- yarak dinliyordum. Bir zamanlar Gür- cistan Islam Topluluğu lıderi olan ve devrin deyımiyle "Dersiam-Müder- Eski Kumla Belediye Başkam ris" unvanJan taşıyan Osman Nuri Bey'in öğreti ve yönlendirmeleri beni esasında cumhuriyetçi yetiştinnişti. 1933 yılı sonbahannda, okulumuzca dü- zenJenecek şeniiklerde ve Adana'daki kutlamalarda yer almaya giderken ku- laklanmda babamın sözleri yankılanı- yordu: "Cumhuriyetisevecekvedaima konıyacakan!-" Onuncu yıl, Cumhuriyet'ın eski bir deyimle, "rüştünü ispat" ettiği de\Te- dir. Asya-Afrika halklannın emperya- lizme tutsak edildiğı bir başeğiş, 19 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu'nun bağnndan yükselen bir başkaldınşa dönüşmüştür. Yüzyıllann ötesine ya- yılrruş; siyasal, sosyoekonomik ve kül- türel boyutlu bir alçalış, cumhuriyet süreciyle birlikte; yüksek birkimliğe, ulusal bir devinime ve parlak bir onur- sal tutkuya kısa zamanda ulaştınlmış- tır. îşte bu koşullarda, kulluğu redde- den bir yurttaşlık bilinciyle. ben de genç bir öğretmen adayı olarak 29 Ekim 1933 günü arkadaşlarımla birlikte gu- rurlu bir seslenişle "Onuncu Yü Mar- şTnı söylüyordum!.. Cumhurbaşkanı Atatürk'ü ilk kez Adana gannda gördüm. 1935 yıbydı, okulca tren hattı boyunca dizildik. Ben raylann hemen yanında ve ön sıraday- dım. Tren geldi Bir rastlantı olarak da cumhurbaşkarunın özel vagonu tam karşımda durdu. Atatürk pencereye çıktı. Aramızda, yanm metrelik bir uzaklık ya var ya da yoktu. Tüm dik- katimle gözlerine bakma çabasınday- dım. Çünkü halk arasında bir söylenti dolaşıyordu: "Gazf ninbirgözüanza- hdır." Söylentınin doğruluk veya yan- lışlığını saptamaya çalışıyordum. Bir angözlerimizkarşılaştı. Gözlerimıkı- sa bir süre sonra kırpıştırarak indirdi- ğimi bugûn bile anımsıyorum. Hiç de "anza" yoktu. Kışihğinden emin ve egemen bakışlannın son derece etkısi altında kalmıştım... Gardan aynldık. Sûratle CHP kongresınin olduğu bi- naya doğru arkadaşlarla birlikte yürü- dük. Atatürk ve yanındakiler binaya doğru yaklaşmaya başladılar. 0 de\Tin tanımıyla "mutadzevat" olarak adlan- dınlan yakuı dostlan çevresinde yürü- yorlardı. Hepsinin elleri de bellerinde- ki silahlanna yapışıktüar. Hem TBMM üyesi ve hem de en önemlisi, yaşam yaz- gilannı Atatürk ile özdeşleştirmiş ki- şilerdi. Bu duruma hiç şaşırmadık. Çünkü cumhurbaşkanının birkaç kez önemli suikastlara hedefkılındığını bi- liyorduk. Ciddi bir konıma altındaydı. Ankara-Adana demiryolunun asken birliklerin denetimı altında olduğunu bile duymuştuk. Acıdırkı; cumhuriye- ti kuran, halkına ancak yararlı bu- yol göstericilik için özgörev yüklenen Ata- türk'ün korunmaya gereksınımı var- dı... CHP Genel Başkam Kemal Ata- türk'ünAdana konuşması tümüyle zih- nimdedir. Ulusal bir dinamızmın yur- du kavradığı bir dönem yaşanryor ve cumhuriyetin her alandakı başanlan Atatürk tarafindan dile getiriliyordu. Dinledıklerimiz, hep birer gerçekti- "Ulusal egemenlik. ûlkeler arası eşit inşkikr, banş saygısı, kamu iktisadi te- şekkülkrinin \a> gmlaştınlmasu teme- Ü kültüre dayan bir dev let anlayışj, hu- rafe ve safsatalardan aynk çağcıl birgö- rüşveyurttaşı olunmaktan onurduyu- lan ülkedeki abiunlar" bırer birer an- latılıyordu. "'Cumhuriyet rejimi etra- finda şekülenmiş laik- halkçı ulusalcı, devrimci ve sosyal devleti öngören bir yönetimaniayışın kuvvetle vurgulanı- yordu. Kısacası; Kemalıst aydınlanma devrimı tüm hatlanyla ve çok belırgın şekılde kamuoyunun bilgilerine taze- lenerek sunuluyordu. Konuşmayı. al- kışlarla karşıladık. İsmet Paşa'nın Adana zıyaretım de iyı anımsanm. Başbakan sıfatıyla ağır bir sorumluluk ıçındeydi. Yüzyıllara da- yalı sorunlan çözmeye çalışan hükü- met, Lozan Antlaşmasrnın yapıcısı eliyle üstün başanlara ımza atıyordu. Başbakan ve CHP genel başkanvekılı İnönü geldiğinde yine önlerdev dım Tûrkiye'ye geldiğımızde. dışışlen ba- kanı sıfatıyla Ankara'da kabul ettığı babamı onurlandıran. görevler öneren ve bızı bu ülkenin yurttaşlığına hızla kazandıran İsmet Paşa'ya aılece özel bir sevgi ve saygımız vardı. Şımdı baş- bakan olarak okulca karşıladığımız înönü'nün değeri, gözümde gerçekten başkaydı. Başbakan, etrafını çevrele- yerek sıkı koruma önlemlen alanlara o kendisıne özgü ses tonuyla çıkışıyor ve alabıldığıne bağınyordu' "Etrafim- dan çekUin, halkı yajuma bırakın!" O gün çeşitli açılışlar ıçın Adana "yı do- laşan başbakanı Adana Erkek Oğret- men Okulu öğrencıleri, başta ben ol- mak üzere hiç yahıız b^akmadık. Sü- rekli "tezahüratia" rejimın ıkıncı ada- mınm yamnda >er aldık. Hatay sorununun gergın bir ulusla- rarası ılışkıye dönmesı ve faşıst İtal- ya'run Türkiye'nın güneyıne yönelik tahrikleri üzerine cumhurbaşkanı Ata- türk. yıne Adana'ya geldi. Yaşamuıın son yıhydı. Asken bir geçıt resmı. ağır- lıklı olarak hazırlanmıştı. İzcılerve öğ- rencıler de geçıtte yerlenm ahnışlardı. Dosta düşmana karşı bir gövde göste- risi söz konusuydu. Atatürk saatlerce sürengösteriyı ızledı. Caddenin karşı- sına geçerek ayncalıklı törene bakı- yordum Cumhurbaşkanı sapsan bir \oizle ve bir elı ceketının içinde olarak hep ayakta durdu. Bir yandan geçit res- mıne katılanlan selamlıyor sonra sağı- na dönerek asken ve sıvil mülkı er- kânla konuşuyor. daha sonra da solun- dakı "müdavi hekün" Dr. Abravaya Marmarah'yı dınlıyordu. Bu tören onu son görüşümdü. Cumhunyet güçleni- yor. kurucusu ıse eriyordu... 10 Kasım 1938 günü Istanbul'daye- dek subay talımgâhındaydık. Saat do- kuzu aşınca. talım komutu birden de- ğiştı: "Süngü tak, süngü çıkar!_" Da- kıkalarca ajııı hareketı yaptık. Önce anlam veremedık. Bir süre sonra gön- derdekı bayrak \anya uımce durumu kavTadık "EbediŞePöhnüştü. Cena- zesine katıldım. Tam on bir saat sonra Dolmabahçe"dekı katafalkın yanına gi- rebıldım. Katafalkın bır yamnda Baş- bakan CeJaJBavar. generallerle birlik- te duruyordu. Bayar ve Orgeneral Fah- rettin Altay'ın büjiik bır üzüntü için- de ağladıklanna tanık oldum. Çok et- kilendım . Sonuç: Cumhunyetin görkemli yıl- lan ayrı bır tanh sayfasıdır. Benım gençlığım o sayfanın başlarında ve ya- şamsal olarak yer alır O ne coşkulu, o ne onurlu ve güven dolu yıllardı!.. Şu anda ıç burukluğu ile anımsadığım bu- dur . EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bizim Sokrates'imiz!.. "O mübalağa bilinç, sezgisini de yanı- na katarak sorar, sordurvr ve araladığı kapının ışığmda çözümleri bir bir beliıie- meye başlarproblemlerin. Işığa kapı aç- mak onun yazgısıdır." Bu sözleri ünlü ressam Rasin, Melih Cevdet Anday ıçın söylemıştı... Şair, ya- zar, denemeci, düşünür bır ustayı ancak bu sozcüklerle anlatmak, tanıtmak gere- kır. Hele son yorumu da unatmadan: "Çünkü o bu ülkenin yaşayan Sokra- tes'idir." Şımdi o Büyükada'da yaşıyor. Şaırler yaşlanmaz. Ölmezler de. Sokrates öldü mü? Sizler, bizler çekip gideriz, onlar ka- lıriar! Anday'ın yaşı yok! Şiırier yaşlanmaz kı! Hep içımizde, yanımızda... Rasın usta bir sanatçı, en güzel yorumuyla çözum- lemiş... Şu gunlerde yeni bir kitabı çıktı: "Çok Sesli Bir Toplum" (Adam Yayınları) An- day için, bırey ve toplum bir bütundür. Iç ıçedir. Ruh ve maddegibı... Zaman dedi- ğımız "şey" de kişıye göredir. Var mıdır, yok mudur. Anday "Zamanın olup olmaması beni ilgılendırmiyor" der naklı olarak... Bu yeni kitabında bırbirinden güzel, il- ginç, her zaman okunacak - ışte zamanın varlıgı! Yazılar var. Hemen hepsı Cumhu- nyef'teçıkrnış1993yılınınsonunakadar.. Ne yazık kı, o tarihten sonra yazısı yok ga- zetede!.. Neden yok? Yaşlılık mı, hastalık mı, bıkkınlık mı? Belki hepsı, belkı değıl... Bireksiklik duyuyoruz, biryalnızlık... Alış- mışız her cuma günü ıkinci sayfada onu okumaya. Ama yok. Şımdılik bu "Çok Seslı Bir Toplum"dak\ yazılarla yetine- lim... Bakarsın yenerzamanı, hem ıçınde hem dışında olduğumuz Tanpınar zama- nını, yeniden başlar şiirlerini, yazılarını var etmeye... Kitabın adını taşıyan yazısında bir top- lumda çoksesliliğin ne anlama getdığını yaz- mış: "Demokraside 'çokseslilik'fen bızde genellikle 'her kafadan bır ses' çıkması an- laşılıyor. Söylemeye gerek varmı bilmem, herkafadan birses çıkması hiç de demok- rasianlamına gelmez. Çoksesli toplum de- ğişik görüşlehn, düşüncelenn, önerilerin ortaya atılabildıği bir toplumdur. Bunlar birbinne taban tabana karşı olabılir, da- hası, olmalıdır. Oysa bizim özgüriük için- deki toplumumuzda yaşanan hava hiç de öyle değil, siyasal yaşamımızda ileri sü- rülen görüşler düşünceler, öneriler... Üç aşağı beşyukan birbırinın benzen. öyley- se nedir bu kavgalar, tartışmalar?" Bu, çok yanlış anlaşılan bir şeydır! Ga- zetelerimize bakın, hepsmde sayısız kö- şe yazarı, makale yazan var. Bakıyorsu- nuz birbirine zrt düşünceler ılerı sürüyor- lar. Kimi Atatürk devrimlerinı yok sayıyor, kimi devletçıliği zararlı, kımı yararlı bulu- yor, kimi Batılı olmayı, kimi tam tersini sa- vunuyor... Harta aynı sayfada yazılan çı- kan yazarlann yuzde yuz farklı görüşler ıle- ri sürdüklerini görüyorsunuz. Okur hangi- sıne inanacağını şaşırıyor! Düşünmek zor iştir! Yorucudur, zaman alıcıdır. Bizler, ha- zırlop görüşlere bağlanmayı severız. Ne- resı doğru neresı yanlış demeden! Bizde- ki çokseslilik, bır karmaşadır. Bır orkest- ra bütunü, ahengı değildır Herkes kendi görüşünü savunur. Birgazetenin belirli bir kışılıği, nıteliği olmalıdır. Eskiden öyleydi, ama şımdı kafalan kanştırmak geçerli ol- du. Bu konuda son sözü Anday'a bırak- mak ısterim, bakın nasıl yorumluyor: "Biz yüz eli yıldır bir uygartık değiştir- me süreciyaşıyoruz. Aydınlanma'yı, sa- nayileşmeyibaşarmış biryeni uygarlığı be- nimsemek istiyoruz. Bunun da bir müzi- ği var, bizim uygahık müziğimiz... Herkes kendi müziğini çalıp söylemekle yetine- mez. Uluslan birieştiren uygariık müziği- dir. Kim hangi çeşit müziği beğenirse be- ğensin sorunun temeli budur." Bu, bir tanesi kitapta yer alan, hemen hepsi 1992-93 yılında yayımlanmış yazı- lann... Hangi bırinı anmalı? Rasin'in dedi- ği doğru, o bizim Sokrates'imiz. Ama yal- nız Sokrates mi? Şair olarak, en başta şair olarak, zamanını aşmış, aşacak bir ın- sanımız... Ölümsüz Devrimci... MahmutYAĞMUR Bilimsel yapıtlar, dil- lerden düşmeyen anılar, öyküler, şıu-ler. tanığım- dır Mustafa Kemal Ata- türk, insanüstü bir insan- dL Beyni, yüreği olağa- nüstü üretkendi. Diişünce- >i eyleme, dûşü gerçeğe dönüştüren bir bilgeydi. Katran karası gecelerde, azgm dalgalarla boğuşan gemilere yol gösteren bir deniz feneriydi. Toplum- sal saynlıklara en doğru tanıyı koyan, en etkili çöz- geyi (çareyi) bulan bir sa- ğuıdı. Yurtsal, insansal, yaşamsal zorunluluklar- dan kaynaklanmayan sa- vaşlan kıya (cinayet) sa- yan, uzlaşıyı dövüşe, se\ r - giyi öfkeye, dostluğu düş- manlığa yeğleyen bir as- kerdi. Kişisel çıkannı dü- şünmeyen, aydınlık gün- lere yol döşeyen, özveri- li bir yıırtseverdi. Özsüz tohumlan çimlendiren, kuru dallan özsuyla diril- ten bir çiftçiydi. Us yüriit- meyi, esemeli (mantıklı) düşünmeyi, kördüğümle- ri çözmeyi, ağ örmeyi, ba- lık tutmayı.. öğreten bir eğitmendi. Çevreni (uf- ku) geniş, özgüvenli, di- rençli, köktenci, gözüpek bir de\Tİmciydi. Kısa sü- rede, masal bahadırlannı kıskandıracak işler başar- dı. Örneğin, kanı çekil- miş, umudunu yitirmiş, Müziği Progra ; f/erP. 4 fjf Eğitimci yaşamdan bezmiş Ana- dolu halkıru örgütledi. Cı- lız ve dağınık gızil güçle- rini birleştırdi. Bu yeter- siz güce dayanarak Türk Ulusal Kurtuluş savaşı'nı başlattı. Ustaca yönettiği ve yönlendirdiğı savaşı, görkemli bir utkuyla so- nuçlandırdı. Ören yenne dönmüş, ıssız ve çorak topraklann üstünde, çağ- cıl Türkiye Cumhurij'e- ti'ni kurdu. Müslümanla- rın önderi (halifesi), ha- kan, buyurgan (diktatör) olmasını öneren dalka- \nklan, "EgemenlikkavTt- sız koşulsuz ulusundur" diye payladı. Mustafa Kemal Ata- türk, Türkiye Cumhuri- yeti'ni kunınca işini hiç tavsatmadı. Biricik yapı- tuu sonsuza değin ayak- ta tutacak düşüncelerine işlerlik kazandırdı. Acun- da yankı uyandıran, çığır açan, tutsak toplumlara esin kaynağı olan atılım- laruıı kazandırdı. Durak- lamadan, soy sop aynca- lıklannı ortadan kaldırdı. Din tecimenlerinin ege- menliğini yıktı. Bilimi, inancı, özgürlüğü, insan onunınu.. zindandan kur- tardı. Kulu yurttaş, uyru- ğu ulus yaptı. Budunsal (etnik) kökenleri, anadil- leri, dinsel inançlan, ağıt- lan, oyunlan, türküleri.. ayn olan topluluklan. la- iklik ilkesiyle birbirlenne kaynaştırdı. Mustafa Kemal Ata- türk, doğrucu bir önder- di. Betimleme. inandır- ma. coşturma yetisi eşsiz- dı. Sağduyusuna, özveri- sine, özse\isine. algılama gücüne.. güvendiği hal- kına, yoksulluğun en acı- masız bir düşman oldu- ğunu anlattı. Yoksulluğun kökü kurutulmazsa, as- kersel utkulann bir yarar sağlamayacağım, ulusal bağımsızlığın korunama- yacağım, çarpıcı tümce- lerle vurgulandı. Hemen ardından, yoksulluğa sa- vaş açtı. Bu savaşı, "LTu- sal Kalkınma Savaşı" di- ye adlandırdı. Ökeler ökesi (dahisi). titiz gözlemci, değerbılir ak sakallı Tarih tanığım- dır. Ulusal Kalkınma Sa- vaşı'nı da Mustafa Kemal Atatürk yönetti ve yön- lendirdi. Savaşa katılan köylülenn, işçilerin, Ku- vayı Milliyeci ustalann alın terleriyle, tansıklar (mucızeler) yaratıldı. Ör- neğin. ank ökÜ2İerin çek- tiği karasabanlarla, ayn- kotu sarmış tarlalar akta- nldı. Ot bitmeyen bozkır- lara, ucu aşınmış, ayaklı- ğı kırümış bellerîe çukur- lar açıldı. Aktanlan tar- lalara tohumlar ekıldı. Açılan çukurlara fıdanlar dikıldı. Herdeyirgi süre- minde (hasat mevsimın- de), ambarlar, çuvallar, sepetler. dolusu ürün dev - şirildi. Kazma, kürek ve klis- külerle, sert kayalaroyul- du. Ulu dağlann böğür- lerideşildi. Uçurumlann. ırmaklann, çaylann.. üs- tüne köprüler kuruldu. Anadolu'ya binlerce ki- lometre uzunluğunda de- miryolu döşendi. Yurdun her bölgesine, üretime dö- nük birkaç fabrika yapıl- dı. Toprak ananın giz do- lu bağnnda tonlarca töz (cevher) çıkanldı. Kamu- nun iyeliğinde olan fabn- kalarda, Sıvas'ın demin, Artvin'in bakın, Yozgat'ın kurşunu, Elazığ'ın kro- mu, Bolu'nun tomruğu. Adana'nın pamuğu, Kon- ya'nın buğdayı, Amas- ya'nın pancan, Izmirin üzümü, Bıtlis'in rütünü.. işlendi. Kısacası, halkın gereksinme duyduğu araçlar, gereçler, giyecek- ler, yiyecekler.. yurtiçin- de üretildı. Türk Lirasrrun değeri durmadan yüksel- di. De\let Hazinesi, altm- ladolup taştı. Askersel ut- kular. tutumsal utkularla taçlandınldı. Kasım ayındayız. Mus- tafa Kemal Atatürk'ün yü- ce katına çıkacağım. Öze- tini aşağıya yazdığım ya- zanağı (raporu) görüşüne sunacağım. Vereceği buy- ruğu. aydınlara hemen ulaştıracağım. u Başlattığınız aöhmlar durduruldu. Devrimkri- nizsergene kaJdınldı. tlke- leriniz \ ozlaştınldL Derin bir çukura gömdüğünüz gericilik hortladı. Boyun- duruk altından kurtardı- gınızTûrkçeye, daha ağır bir btnundunık vuruldu. Altınla doldurduğunuz Hazine,düşsel dışsatmı ve dışabm (nnnlamla soyul- du. Bankalar horrumian- dL Kamu nıalları yağma- landt İç \ e dış borçlar bo- yumuzu aşü. Usründe res- min olan Türk IJrası pul oldu. tşsiz, aşsız insanlân- oıız çoğaldı.« Liusça, zor durumda^TZ." Yazanağı okuyunca, OttimsüzDevrimci'nin öf- kesi kabardı. Ma\ r i gözle- rinde şimşeklerçaktı. In- ce, uzun bacaklannın üs- tünde yaylanarak ayağa kalktı. Genel yazmaruna, aşağıdaki tarihsel buyru- ğunu yazdırdı: "Ey Türk A\dını! Ay- mazfak u\ kusundan uyun. Edilgenlikten kurtul Us pusatmı kuşan. O>alama- dan sa> aşım alanına koş! Seni, Kocatepe'de bek- hŞorunı. İmza: Mustafa Kemal Atatürk." PENCERE Anadolu'nun Yunduğu Sulap... Anadolu'ya Müslümanlık Arabistan çöllerinden değil OrtaÂsya bozkırlanndan geldi, öncüleri Türk- men babalarıdır. Asya'da doğa ile haşır neşir idiler Türkmenler, şamanizmle Islamı bir güzel yuğurdu- lar, felsefesini salt Aristo'nun mantığında deâil, Heraklit'in ırmağında da yudular. Baba Erenlerîs- tanbul'da Bizans varken Çanakkale Boğazı'nı ge- çip Balkanlar'a adımını atmıştı, Avrupalı oluyordu. Türkmen babaları Tann'yı tepelerinde korkutu- cu bir güç gibi görmediler, gönüllerindeki sevgiy- le yücelterek özdeşleştiler. • Anadolu'da laikliğin neden benimsendiğini baş- ka nasıl anlatmalı?.. Laikliğin, anavatanı Avrupa'da sanayı devriminin ürünü olduğu bilinir; fabrikayla ortaya çıkan burju- va sınıfı kilisenin dinci ideolojisini yıkmak zorunday- dı, yoksa ne devleti ele geçirebılirdi, ne de kulluğa ters düşen insan haklanm gündeme getirebilirdi... Pekı endüstrı devnminden uzakta yaşayan birta- rım toplumunda Mustafa Kemal laıklik devrimini nasıl gündeme getirebıldi?.. Nasıl hayata aşılaya- bildi?.. 21 'inci yüzyıla gırerken bir buçuk milyar nüfuslu Islam dünyasında tek laik Müslüman coğ- rafya olan Anadolu'daki gizem ne?.. • Mevlana Celalettin-i Rumî'nın öğrencıleri ara- sında Süryanos adlı bır Rum varmış; açık sözlü bu genç uluorta ve ileri geri konuşurken yakalanıp Konya Kadısı'nın önüne çıkarılmış... Kadı sorgulamaya başlamış: - Sen Mevlana'ya Tanrı diyormuşsun, doğru mu?.. Süryanos: - Yalan, demiş, ben Mevlana'ya Tanrı demedim, 'Tann'yı yaratandır' dedim; Tanrı benim, ama bu- nu yıllardır bilmiyordum, Tanrı olduğumu bana Mevlana öğretti. Konya Kadısı gencin akıldan sakat olduğuna hukmedip salıvermış... Süryanos gelip yargılamayı Mevlana'ya anlattı- ğı zaman Celalettin-i Rumfnın tepkisi: - Kadı'ya deseydin ki yazıklar olsun sana, eğer sen de Tanrı olamadıysan... Enel-Hak felsefesinin Anadolu toprağında nasıl tohumlandığını bilmeyen kişi, Türkiye'de yaşanan Islamın zenginliğinden yoksun kalır. • Islam tarihinde unutulamayan trajedi Kerbelâ'da tuzağa düşürülen Hazreti Hüseyin'in öyküsüdür; bu olay üzerine sürekii ağıt yakılır. Bir gün Baba Erenler mahallenin imamına sorar: - Imam Efendi, Hazreti Hüseyin kimdi?.. Imam: - Hazreti Hüseyin, Allah'ın 'sevgili kulu' olan Peygamber Efendimizin torunuydu. Bektaşi hınzırlaşır: - öyleydi de Allah 'sevgili kulu'nun torununu Kerbelâ da Yezid ordusunun kılıcından neden kur- tarmadı?.. Imam zora düştüğünden der ki: - Bu soruda bir gâvurtuk var, sen git bunu kili- senin papazına sor!.. Camı ile kilise yan yana!.. Papaz hem imamın, hem Bektaşi'nın dostudur. Baba Erenler papazın yanına vanp imama sorduğu soruyu yineler. Papaz Efendi öfkelenır: - Hıhhh!.. 'Sevgili kulu Muhammet'/n torununu kurtaracakmış!.. Sevgili oğlu Isa'y/ çarmıha gerer- lerken kılını kıpırdatmayan, sevgili kulu için hiç zahmete girer mı ?.. • Anadolu cami, havra, kilise vecemevi harmanın- da yüzyıllar boyu yaşamasını bıldı; 'Ulusal Kurtu- luş Savaşı'nda halıfe düşmanla işbiriiği yaptığı za- man, laikliğin eşref saatı gelmişti. Çok partili rejim- de irticanın dışardan ve içerden körüklenmesi bu yazgıyı değiştiremedi. Bundan sonra hiç değıştiremeyecek!.. Turkıye Gazetecılef Cemıyetı'nın yayınladığı guniük Bizim Cazete Ulke sorunlanna ılışkın raporlanyla, araştırmalanyla, köşe yazılanyla, tarafsız habertenyle srvtl toplumlann gazetesi. Düzenlı okumak ıçın abone olun. Td: 0^12.51108 75
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear