Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
7 OCAK 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
1 V U 1 _ J 1 U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Neş'e Erçetin Atakan, Şehir Tiyatrolan'nda 'Sabaha Az Kala' adlı müzikli oyunu sahneliyor
Hepimizokadaruzağızki...HAStBE EREN/ORKUN YEŞtM
Orada ışıl ışıl sokaklar / Orada
sımsıcak yuvalar / Anne, babalı ço-
cuklar, sıcak kucaklar / Tatlı rüyalar,
beyaz örtülü masalar / Mis gibi ko-
kan mutfaklar, aç kalmayanlar / Ço-
cuklar evden uzaksa, açsa, yalmzsa
/Islak sokaklarda karanhğa koşarlar
Bu şarkı sözleri Istanbul Şehir Ti-
yatrolan'nda sahnelenen "Sabaha Az
Kala" adlı müzikli oyuna ait. ''Saba-
ha Az Kala" sokak çocuklannı ve so-
kakta yaşayan insanlan konu alan, on-
lann sorunlannı, yaşam tarzlanru, bir-
birleriyle olan ilişkilerini, dış dûnya-
ya bakış açılannı, dış dünyanın onla-
rabakış açısını anlatan çoİc güncel bir
oyun. Oyunun yazan ve yönetmenı
Neş'e Erçetin Atakan'la "Sabaha Az
Kala" ve bu oyunda bazı önemli rol-
leri başanyla üstlenen çocuk ve genç
oyuncuiann eğitim gördükleri "Ço-
cuk-Genç Eğitim Birimi" üzerine ko-
nuştuk.
- Sokak çocuklanyla Ugili bir oyun
yazmaya ve sahnelemeye nasd karar
verdmiz?
NEŞ'E ERÇETtN ATAKAN - Da-
ha önce yine "Çocuk-Genç Eğitim Bi-
rimi" öğrencileri ile sahneye koydu-
ğum ve Mustafa KemalAtatürk' ün ço-
cuklarla olan öykülennden yola çıka-
rak çocuğa "ûlkemizin geteceğr ola-
rak verdiği önemi anlatan "Atatürkve
Çocuk" isimli çocuk oyununda çok
desteğini gördüğüm hocam Prof. Dr.
Tûrkan Saylan, oyunu izledikten son-
ra, "Neş'e, ülkemiz için giderek büyü-
yen bir sorun van. Bu sorunu insanla-
nmıza anlatmamız gerekiyor. Lütfen
sokak çocuklannı anlatan bir proje
hazuiaym" dedı. Tıyatro bu anlatım
için çok kuvvetli bir araç, projenin
başlaması böyle oldu.
'Etkflendik, dehşete kapıkük"
- Oyunu yazarken Umut Evleri'nde
yaşayan çocuklarla yapnğnuz röpor-
tajlardan nasü yararianduuz?
ATAKAN - Ûmut Evleri'ndeki so-
kak çocuklan ile tanıştıktan sonra ya-
şama bakış açım değışti. Sonra orıla-
ra yardımcı olan kişiler, belirli günler-
de dönüşümlü ğelen gönûllü anneler,
tedavilerini üstlenen hastaneler, dok-
torlar, hemşireler ile tanıştım. Umut
ALslında şu an için sokak çocuklannın geleceği belirsizliklerle
dolu. Henüz alınan önlemler yeterli değil, onlann yaşama tam
anlamıyla geri dönüştürülmeleri için kaçtıklan aileleri ile hiçbir
sosyal çalışma yapılmıyor devlet tarafindan. Güzel girişimler var
ama ne kadar yeterli olabilir... Oyunda da bunu görebilirsiniz,
pek umut vermiyor hiçbir şey...
Çocuklan Derneği Başkanı YusufKul-
ca'nın çok yardımını gördüm. Bir bu-
çuk yıl boyunca "Umut Ev"de yaşa-
yan. yaşamaya çalışan umut çocuklar-
la yakın dostluklar kurduk. Hatta on-
larla takım oluşturup maçlar yapacak
kadar yakınlaştık. Her gidişimiz bu
destluğumuzu daha pekıştırdi. Gide-
rek onlann yaşamlanna girdik, ya-
şamlannın gerçeğini öğrendikçe da-
ha çok etkilendik, dehşete kapıldık.
Tekstin yazımı bu aşamada başladı.
Orada tanıştığım kişiler, artık oyunu-
muzun kahramanlan olarak belırme-
ye, replikleriyle yaşamaya başlamış-
tı. Oyunun yazımı sırasında sokak ço-
cuklannın anlattığı yaşamöykülerini
-isimlerini değiştırerek- aynen koru-
maya. böylece onlann bana aktardık-
lan gerçeklere sadık olmaya çalıştım.
Tekstı oluştururken oyunun doğal ola-
rak bir kurgusunun olmasına; tiyatro
estetiğinden uzaklaşmamasına, za-
man zaman renkli stilize tablolar içer-
mesine özen gösterdim.
'Kendi ahlaki dûzenleri var'
- Bu çocuklarla madde kuDanmadık-
lan, kannlanmn tok olduğu zaman-
larda konuştunuz. Başka ortanüarda,
mekânlarda gözlemleme olanağuuz
oMu mu? OJdnysa, ciddi farklar var
nnydı?
ATAKAN-Çok faddjjoendijeriiçin
de farklı... Birörnekle anlatayım: Oyu-
numuz, üç kez yangın geçirmiş Beyoğ-
lu'nun arka sokaklannda bulunan yı-
kık, dökük, terk edılmış bir hamam-
da geçıyor. Bu hamamı görmeye Yu-
suf Kulca ile gittik. Yanında Bakır-
köy Umut Ev'de yaşayan, artık yardım-
cısı statüsünde büyük yaşta eski sokak
çocuklan vardı. Hamamı önce onlar
kontrol ettiler, sonra bize, "Getebihr-
siniz" dediler. Içerde yaşayan kişiler-
den kendilen de çekiniyorlardı... Her
şeyden önce bizim yaşadığımız top-
lumun ahlak kurallan onlar için çok
geçerli değil. Onlann zaten kendi ah-
laki dûzenleri var. Ikincısi, tiner kul-
landıklan zaman ne yaptıklannın tam
bılıncınde değıller. Bir de, belkı işin
en korkuncu, çok korkuyorlar, zaten
bu nedenle kalabalık gruplar halınde
6
Oyunla evrensellik yakalandı'
- Oyunun damşmanı ola-
rak nasd bir çalışma yûrfit-
tûnûz?
YUSUF KULCA - Neş'e
Hanımı sokakta yaşayan ço-
cuk ve gençlenn kaldığı me-
kânlara, sokak aralanna gö-
türdük. Çocuklar başlann-
dan geçen olumlu-olumsuz
anılan, halen sokakta yaşa-
yanlar şu anda çektikleri sı-
kmtılan anlattılar. Biz de bir
şeyler anlattık. Toplum so-
kakta yaşayan çocukların
drammı bilmiyor. Bu oyun
kanahyla bir şeyler aktan-
labilirdi. Birinci perde çıkıp
beni izlemeye çağudıklann-
da eleşürilerimi bütün çıplak-
hğıyla ilettim. Oyunun yaza-
n özeleştiriye açıktı. Ardın-
dan ufak tefek değişiklikler,
eklemeler, çıkarmalar yapıl-
dı ve oyun oturdu. Oyunun
evrenselliği çok önemliydi.
Dünyada sokakta yaşayan
çocuklann buna benzer so-
runlan var. Tehlikeyle iç içe-
ler, şansa ve tesadüfe yaşı-
yorlar, gelecekle ilgili bir
beklentileri yok, hayalleri
yok, bugünü yaşayıp bugün
doyuyorlar. EvrenseÛiğin ya-
kalandığını düşünüyorum.
- Oyunun ne gibi bir işlevi
olacağını düşünüyorsunuz?
KULCA - Öncelıkle çok
eğitici birrolü var. Seyirci ha-
berdar olmadığı birçok şeyi
öğreniyor. Oyunun 15
Ocak'taki galasını Devlet
Bakanı Hasan Genüci'nin
Umut Çocuklan Derneği
Başkanı, Pedagog, oyunun
damşmanı Yusuf Kulca.
onurlandırmasını bekliyo-
ruz. Bakandan oyunu Türki-
ye'nin çeşitli yerlerine turne-
ye çıkarması gibi bir bek-
lentimiz var. Bu çok önem-
li bir adım olacaktır. Milli
Eğitim'le konuşup öğrenci-
lerin mutlaka bu oyunu sey-
retmelenru sağlamak lazım.
Çünkü toplumu bilinçlen-
dirme dûzeyini çoculdardan
başlayarak arttırmak gere-
kir. Bu oyuna ne kadar çok
seyirci gelirse, ne kadar çok
gündemde kalırsa oyunun
gûcünûn o kadarçok artaca-
ğına ınanıyorum. Herkesin
kendi sorumluluğu var bu
konuda. 'SabahaAzKala'yı
izleyip çıkan herkes "Ben
nadvardHnaobbifirinrdi-
ye soruyor. Bu bence ama-
cına ulaşüğının bir göster-
gesi. Bireysel olarak yardım
etmek isteyenler için adres-
lerderneğimiz veyabu işler-
le uğraşan kuruluşlar.
Bu oyun doğru adreslerin
bulunmasifia yardımcı olabi-
lir. Oyunun yazan telif hak-
lannı derneğe bağışlıyor. Bir
hesap numarası açılmış du-
rumda. Bu hesapta toplana-
cak parayla derneğe bir mi-
dibüs almak için kaynak
ohışturmaya çahşıyoruz. Çok
kalabalık bir grup var. Sine-
ma, tiyatro, konser biletleri
bağışı oluyor. Ama ulaşım-
da çektiğimiz güçlük çok so-
run oluyor. Bu tarz sanatsal
etkinliklere çocuklann kaö-
labilmesini, hatta Tûrkiye içi
gezileri organize etmemizi
kolaylaştiracak bu araç.
dolaşıyorlar. Sokaklarda onlan bekle-
yen o kadar çok tehlike var ki... Cin-
sel tacizde bulunanlar, sadist insanlar,
organ mafyası. Evet, son zamanlarda
organ mafyası bu çocuklann organla-
nndan faydalanmaya başlamış ne ya-
zık ki. Bizden korktuklan için de ken-
dilerini konımak için saldırganlaşı-
yorlar. Ne yapacaklan belli obnuyor.
Oyunda bu saldırganlık, ne yapacağı-
nı kestirememe duygusunun bedensel
dili üzerinde çok durduk, çahştık.
- Hem oyunu yazdmız hem de ol-
dukça kalabalık bir kadroyla bu oyu-
nu sahnekdiniz. Rejiyi yaparken en
çok hangi aşamada zoriandınız?
ATAKAN - Kendi öğrencilerimle
nasıl çalışmam gerektiğini aşağı yu-
kan biliyordum. Oyunda rol alan bü-
yük oyuncular açısından da çok şans-
hyım, o denli güzel, samimi ve yetkin
oyun çıkardılarki çalışma sırasında...
Beni reji aşamasında zorlayan, bu ka-
dar trajediyi -üstelik çok ama çok ger-
çek- seyircinin dayanma eşiğini zor-
lamadan sui sırta nasıl birleştirebili-
rim düşüncesi ve sahne üzerinde inan-
duıcı karakterleri, onlann dilini oluş-
tunna çabalanmdı. Hepimiz o kadar
uzağız ki bu yaşantıdan...
'Çocuklar umut doludur'
-Oyunun adı "SabahaAz Kala",ay-
nca koronunsöyiediğiparçada "umu-
da_ yarma az kaldı_
r<
sözleri geçiyor.
Bu bağlamda oyundaki söykminiz-
den söz eder misiniz?
ATAKAN-Bunlar iki anlam taşıyor.
Birincisi yaşadığımız düzlemde... Ço-
cuklar öğlen saat bir, ıkiye kadar uyu-
yorlar, sonra ekmek, zeytin, komşu
bakkallann atmayıp onlara verdikle-
ri küflü peynir ve muhakkak çay ile
kahvaltı ediyorlar. Daha sonra grup-
lar halinde dağıhyorlar. Kaldıklan ye-
re ancak sabaha karşı, beş ile altı ara-
sında dönüyorlar. Birbirleriyle bulu-
şuyorlar, sayım yapılıyor, hep birlik-
te öğle vaktine kadar uyuyorlar. tkin-
cisi, daha duygusal düzlemde. Aslın-
da şu an için sokak çocuklannın ge-
leceği belirsizliklerle dolu. Henüz alı-
nan önlemler yeterli değil, onlann ya-
şama tam anlamıyla geri dönüştürül-
meleri için kaçtıklan aileleri ile hiç-
bir sosyal çalışma yapılmıyor devlet
tarafindan. Güzel girişimler var ama
ne kadar yeterli olabilir... Oyunda da
bunu görebilirsiniz, pek umut vermi-
yor hiçbir şey... En azından oyunun is-
minde, birinci sahne sonunda söyle-
dikleri şarkıda, öyle birkaç yerinde
anlık da olsa bir umutlan olsun iste-
dim. Daha çocuk onlar, çocuk her za-
man umut doludur... Büyüdükçe umu-
dumuzu yitirmeye başlanz.
-"UmutÇocuklanDerneği''Başka-
nı Yusuf Kulca oyuna danışmanhk
yapmış. Birtikte nasıl bir çahşrna yû-
rüttünüz?
ATAKAN - Başta bize Umut Evle-
ri'nin kapılannı, sonra sırlannı açtı. So-
kak çocuklannı anlatan seminerler
verdi. Onlan ilgilendiren çevre sorun-
lan, koruyan sivil toplum örgütleri ve
resmi kuruluşlarla ilgili bilgilendirdi
bizleri. Bizi çok etkileyen slaytlargös-
terdi, yaşam şekillerini, hareket tarz-
lannı bir daha anlattı. Oyuncuiann
sorulannı cevaplandırdı, oyunda inan-
dıncı bulduğu, bulmadığı noktalar
üzerinde durdu.
Genel prova sırasında Umut Evle-
ri'nde yaşayan eski sokak çocuklan gel-
diler. O gün bizim için en heyecanlı
günlerden biriydi. Oyunun sonrasın-
da çok duygulu anlar yaşadık hep bir-
likte.
Rus Devlet Akademisi Opera ve Bale Tiyatrosu, Çaykovski'nin 'Fındıkkıran' balesiyle Istanbul'da
'Aşhn galipgeleceğinisöykyen birdiişün öykiisü'
BURCUGÜNÜŞEN
Çaykovski'nin 'Fındıkkıran bale-
si, Rus Devlet Akademisi Opera ve
Bale Tiyatrosu baş baleti Vadim Pi-
sarev'in performansıyla 18-21 Ocak
tarihleri arasında Mydonose Show-
land'de sergilenecek. Yetmış beş ba-
lerin ve balet, elli kişilik senfoni or-
kestrası ve seksen kişilik çocuk dans-
çıdan oluşan büyük kadronun kore-
ografısi Evgenia Khassianova'ya ait.
Ökkez 1892'de St. PetersburgMar-
yinski Tiyatrosu'nda sahnelendiğin-
den beri tüm zamanlann en sevilen
balesi haline gelen 'Fındıkkıran'ın
öyküsü, 1816'da E.JA. Hoflman ta-
rafindan yazılır. 1847'de Alexander
Dumas bu öyküyü yeniden yazar.
Öykü, küçük bir kız olan Clara'nın,
bir Noel günü vaftiz babasınm ken-
disine armağan ettiği Fındıkkıran'a
nasıl hayat verdığını anlatır.
Sanat yönetmenliğini de üstlenen
Vadim Pisarev, gösterinin duygular
üzerine kurulu olduğunu belirtiyor.
"Çaykovski'nhı bu klasik balesinin
dünyada büyük bir öneme sahip ol-
duğunu düşünüyorum. Fındıkkıran,
bir düşün öyküsüdur. Ve aşlan galip
geleceğini söyler bize. Yeni binyıJa gi-
rerken Fuıdıkkıran'ın bu açıdan özel
bir önemi olduğunu düşünüyorum.
Posrmodernizm ve avangardizmin
egemenolduğu günümüzde sevgrvi aş-
la, insani varoluşu yitirme noktasm-
dayız. Fındıkkıran'la bu değerlerege-
ri dönmeyi amaçlıjoruz."
Koreografıde geleneksel, klasik bir
yöntem izlediklerini söyleyen Pisa-
rev, klasik niteliği olduğu gibi koru-
makla birlikte bazı çağdaş öğeler de
kullandıklannı belirtiyor. Anastasia
Rabinka ve Gitla Kershentseva, gös-
ten için özel kostümler ve yeru bır de-
kor hazırlamışlar. "Çocuklar veaynı
zamandayetişkinler için bir rüyayıger-
çekleştirdik. Ama sonuçta tam anla-
tnnla klasik bir yonım sunacagız."
Teknik üstünlüğüyle tüm Rusya'da
ve Avrupa'da heyecan yaratan Vadim
Pisarev, Kiev Akademisi'nde ünlü
dans hocası Dinisienko tarafindan
eğitildi. Uluslararası alanda pek çok
ödülün sahibi olan Pisarev, 1985'te
Jackson/Mississıppi'deki Uluslara-
rası Bale Yanşması'nda birinci oldu,
1986'da Paris ve Helsinki'de aldığı
ödüllerin ardından 1990'da 'YıhnEr-
kekDansçısı' seçildi. Bu, Bolşoy ba-
lesi ile birlikte dünyanın pek çok ken-
tinde sahne alan Pisarev'in Türki-
ye'ye ilk gelişi değil. 10 yıl önce Ya-
pı Kredi FestivaU için geldiğı Türki-
ye'de üç yapıt sahneleyen sanatçı, ba-
lenin tüm yaşamını kapladığını söy-
lüyor. "Ahmış yedi ülke gezdim. Bir-
çok kültür, ülke gördüğüm için içsel
bir zenginliğe sahip olduğumu söyle-
yebilirim."
Vadim Pisarev, dünyada postmoder-
nizm, neoklasizm, modern dans gi-
bi pek çok tarzın olduğunu, ama ka-
lıcı olanın klasik bale olduğunu söy-
lüyor. "Çünkü klasik bale bu akım-
lann hepsinden daha zordur. Zaman
herşeyigösterecektir. Yeni bimıidaJa-
ponya, İtaK-a. ABD klasikbalegörmek
istiyor. Biz. Rusya'da geleneksel kla-
sik bale okuluna çok önenı veriyonız.
Her şe\i çok koiay\itirebikligimiz bir
dönemde klasikleri korumamız ge-
rektiğini düşünüyorum."
Türkıye'den sonra Çin'e gidecek
olan Pisarev ve ekibi, orada Fındık-
kıran, Kuğu Gdlü, Don Kişot ve Ro-
meo ve Jülyet'i sahneleyecek.
Vadim Pisarev, "Çocuklar ve yerişkinler için bir rfiyayı
t İ t i k Tam anhmıyta lAtdkhirynnmı şnnnraıgıy" ffiynr
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Haldun Taner Okurken
Bu pazar, Kuşbakışı'nda yine Kültür Bakanlığımız-
dan, Devlet Tıyatromuzdan, genel müdürümüzden,
başrejisönümüzden, tiyatro sanatından filan söz et-
meyeceğim. Isteyen gider bir Kent Oyunculan, birOr-
taoyuncular, bir Dostlar Tiyatrosu, bır Ali Poyrazoğ-
kı, bir Zuhal Olcay - Haluk Bilginer oyunu seyre-
der, canı iyi tiyatro seyretmek istiyorsa. Yok daha de-
ğişik, boyutlan başka bir oyun demeti seyretmek is-
terseniz ya bizim Devlet Tiyatroları sahnelerinde su-
nulan Refik Erduran, Tuncer Cücenoğlu, Recep
Bilginer, Dinçer Sümer gibi ustaların oyunlarına gi-
deceksiniz ya da ne bileyim mesela Moskova'ya ka-
dargidip üç dört Refik Erduran, birTuncer Cücenoğ-
lu oyunu seyredeceksiniz. Bu pazar canım tiyatrodan
söz açmak istemiyor ama bu portatif daktiloya her
zaman söz geçiremiyorum. Ben diyorum bayram
haftası, o anlıyor mangal tahtası.
Hemen hiç seyretmiyorum televizyon. Boş zama-
nımın neredeyse tamamı televizyon önünde geçiyor
ama "fe/ewzyon" seyretmiyorum. Televizyon seyre-
dince üzülüyorum, canım sıkılıyor. Bu denli önemli-
değerii bir icadın, ülkemizde böylesine kötü kullanıl-
dığını görmek üzüyor beni. Televizyon bilinçli, iyiye
kullanılsa bu toplumu iyiye dogru tepetaklak etmek
mümkün olurdu. tyi televizyon, iyi tiyatroyu / iyi sine-
mayı besler, destekler, mümkün kılar. Bizde böyle ol-
madı. Tam tersi oldu. Televizyon bayağılaştıkça ba-
yağılaştı. Sayın büyüklerimiz ise yıllardan beri baş-
kentimizde, Sevgili Haldun Taner'in deyişiyle birçe-
şit Muzikayı Hümayun yenne koyduklan Devlet Tiyat-
rosu'nun temsilleriyle yetındiler. Devlet Tiyatrosu'nun
hakkını yemeyelim, kuruluşundan günümüze kadar
olağanüstü işlerkotarmış, birbirinden pınltılı, sağlam
tiyatro oyunlan sunmuş birtiyatrodur, tiyatroydu Dev-
let Tiyatrosu. Siz bakmayın şimdı Sakıp Sabancı'nın
da yardımıyla bu hallere düştüğüne. Eskıden vallahi
iyi bir tiyatroydu Devlet Tiyatrosu!
Biz milletçe "özerklik!" kavramına pek aşina deği-
liz. Kimse devletin karşısına çıkıp "Arkadaş, sen ba-
na şu kadarpara vereceksin ve ben bunu tiyatro, si-
nema, bilim, televizyon, neyse ne, işim için canımın
istediği gibi kullanacağım ve sen işin sonucu hariç
hiçbir konuda ses çıkarmayacaksın" diyemiyor. Her-
kes el pençe divan, süklüm püklüm, para veren dev-
letin karşısında. Oysa yüz yedi kere yazdım çizdim:
Devlet (ömeğin tiyatroya, "Devlet Tiyatrosu'na" da)
ofanca gücüyle parasal yardım yapmalı ve tiyatronun
teatral ışlerine kanşmamalıdır. Teatral olmayan işle-
rine de kanşmamalıdır. Devlet Tiyatrosu devletten
parayı alıp kendini yönetmelidir. Oysa.. görüyoruz ki
bu yalnızca çocukça bır fantezidir 2001 yılında mem-
leketimizde. Parayı veren düdüğü çalmakta, parayı
alansa düdük sesine göre halay çekmektedir. Yöne-
tici öbekten hiç kimse, sanatın onlann üstünde bir var-
lık olduğunu kabul etmez. Çeyrek yüzyıl önce Hal-
dun Taner'in bir yazısından küçük bir alıntı yapalım,
bakın ne demiş ustamız: "Tıyatromuzu engelleyen ti-
yatro dışı tutumlann yanı sıra, tiyatronun içinden de
tiyatroyu köstekleyen çarpıkanlayışlareksik değil. Ti-
yatroyu saydırmak için, tiyatroculann kişjliği, ağıriığı
olması gerekirken bizde bazı tiyatro adamlannın her
iktidann dümen suyunda gidip hoş görünmeye ça-
lıştıklan ya da biraz daha yatınmcı iseler mevcutpar-
tilerden birine yanaştklan teessüfle görülüyor. (...) 77-
yatromuz eski ve yeni Türkyazariannı oynamakla da
yükümlüdür. Çünkü bir ülkenin insan ve toplum so-
runlannı en iyi o ülkenin yazarianyansıtır. Ama buya-
zartann seçilişı de önyargılara, dostluklara, düşman-
lıklara göre ayarlanmamalıdır. O zaman sayıca zaten
az olan eldekı güçler danltılmış, uzaklaştınlmış ve
dolayısıyla sayılan azaltılmış olur."
Böyle yazmış Haldun Taner 1976 yılmda Bense ken-
di halinde bir oyun yazarı olarak dargın ve uzak de-
ğilim hiç kimseye. Önümüzdekı yıl Nâzım Hikmet yı-
lı. Ben onu düşünüyorum bugünlerde. Bakalım kaç
MHP'li daha Nâzım'dan dizeler okuyacak? Doku-
zuncunun bu konudaki kıymetli fikırierini de merak
ediyorum. Aklım ve yüreğım ikide bir tiyatroya doğ-
ru kayıyorsa, bu yalnızca eski ve derin bir alışkanlık-
tan, tutkudan ötürüdür. Ben biraz fanatik bir tiyatro
tutkunuyum, kötü oyunlan bile seyreder, hoş taraf-
lannı aklımda icat ederim. Şimdiki yönetim beni ti-
yatro sanatından ne yaparsa yapsın soğutamaz. Ne
demişti Haldun Taner "Teatro dediğin nedirki, ikika-
las birhevestir! Buradakiheves, ikikalastan da önem-
lidir. Kalassız hevesle tiyatro olurda, hevessiz kalas-
larla hiçbir yere vanlamaz. Bu hevesi, devlet, ilgisiz-
liği ile dışardan, tiyatrocular da ihtiraslan ile içerden
baltalariarsa, tiyatro nasıl gelişir?"
Tiyatromuzun yirmi birinci yüzyıldaki durumu bü-
tün yöneticilerimize armağan olsun. Ben en iyisi gi-
dip bir Haldun Taner oyunu okuyayım şimdi...
Caz sanatçısı Les Bnov/vn öldü
• Kültür Servisi - Cazın
efsanevı orkestralanndan
Les Brown Band of
Renovvn'un kurucusu Les
Brown, ABD'de 88 yaşında
akciğer kanserinden öldü.
1912'de Pennsylvanıa'da
doğan Brown, profesyonel
müzik yaşamına 14 yaşında
The Royal Serenades'le
başladı. Ardından, trombon
çalan fınncı babasının da
desteğıyle Ithaca
Conservatory of Music'e
kaydoldu. Saksofon ve klarnete ağırlık verdiği
okulun orkestrasında flüt de çaldı. 1927"de, 'The
Rainbow Men' grubunu kuran Brown, daha sonra
Duke Üniversıtesi'ne geçerek The Duke Blue Devils
adlı gruba katıldı. Popüler müziğe katkılanndan
dolayı Guinness Rekorlar Kitabı'na gıren sanatçı, 5
yıl öncesine kadar orkestrasıyla yılda 60'a yakın
konser veriyordu. Bir süre Doris Day'in solist olarak
yer aldığı Brown'ın orkestrası, Day'in seslendırdığı
'Sentimental Journey' adlı şarkıyla büyük başan
kazanmıştı.
btanbul Fılm Festivali için Türk
filmleninin başvuruları başladı
• Kültür Servisi - Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı
tarafindan 14-29 Nisan tarihleri arasında
düzenlenecek olan 20. Uluslararası tstanbul Film
Festivali'nin ulusal yanşma jürisi belirlendi. Jürinin
başkanhğını Hale Soygazi yapacak. Duygu
Sağıroğlu, Izzet Günay ve Prof. Dr. Deniz
Derman'ın içinde bulunduğu jürinin bu yılki
yabancı üyesi Tokyo Film Festivali Direktörü
Michio Morioka olacak. Ulusal yanşmaya katılmak
isteyen Türk filmlerinin 1 Şubat 2001 tarihine
kadar festival merkezine başvTirmalan gerekiyor
Yanşma yönetmeliği ve baş\Tiru formlan festival
merkezi ya da SESAM'dan temin edilebilir.