23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2001 PERŞEMBE 14 i l \jM\. kultur@cumhuriyet.com.tr Ingmar Bergman'm hâlâ en büyük düşü Film Enstitüsü'nün yanma bir müze yapılması Bir ada ve kratiçelerle bîr yaşamGÜRHANUÇKAN STOCKHOLM- lsveçli süıema ve tiyatro yönetmeni, senaryo yazan Ingmar Bergman, bu yılın sonunda dagündemde. Onun "babaevi" olan Stockholm Dram Tiyatrosu'nda, da- ha kısa ve öz olarak, Dramaten'de, ha- len oynanmakta olan SchiDer'in pi- yesi "Maria Stuart"ı sahneye koydu. 82 yaşında ve her yeni oyunun gala gecesinden sonra veya bir gün Önce, "Artık adama (Farö) çeküiyorum'' der. Tiyatro yönetimi, Bergman'ın daha önce defalarca olduğu gibi ye- ni bir piyesi sahneye koymak için bir süre sonra keyifle geleceğini bildiğin- den onun tiyatrodaki odasına hiç do- kunmaz. 2000 yılınm son günlerinde onun- la az görülen röportajlardan ikisi bu- rada büyük ilgi topladı. llki, Expres- sen gazetesinden Jan Lindström'ün Dramaten'de yaptığı röpörtajdı. Ikin- cisi ise Bergman'ın, "Hayattaki tek arkadaşımve sinema dünyasındaki en eski dostum" dediği Erland Joseph- son'la birlikte katıldığı televizyon programıydı. 'Tiyatro oyunculanna aşığım' Inşası 1908 yılında tamamlanan Dramaten, Stockholm'ünmerkezin- de ve bu kentin Fenerbahçe'si diye- bileceğimiz sahil yolunun ucunda. şirin Nybro Körfezi 'ne bakan bir bi- na. Alman Jugend stili. Önündeki sa- n yaldızlı sütunlann her birinde iki- şer iri ve yuvarlak lamba yer alır. Önündeki merdivenlere, ilkbaharın ilk güneş ışıklanndan yararlanmak is- teyen kentliler oturur. "Ben bu binayta ortak kan dolaşv- mına sahibim" diyor Bergman. "Ti- yatro oyuneulanna âşığım. Bütün bu tiyatro, herkesin bir arada olması için var. tdejicfler birbirierini de görebü- melL Zaten Kraliyet Locası aynı za- manda sahnenin bir parçası dai" Filmleriyle tsveç'i dünyaya tanıt- mış olan Bergman, artık kamera ar- kasına geçmemesini, "Et pazannı terk ettün* sözüyle açıklamaya ça- lışıyor. Farö'deki evinde mini bir sinema- sı var. Heröğleden sonra saat 15.00'te. • "Beni en çok Isveç filminin gelişimi ilgilendiriyor. Benim için Isveç sineması 1913'te sessiz filmle başladı. Daha sonra sesli filme geçilince her şey silbaştan oldu." • "Filmlerim, beni doğrudan doğruya ilgilendirmiyor. Sanki uzak bir kuzenim çekmiş o filmleri." • "Ayncahklı bir yaşamım oldu; sevgili kraliçelerim vardı. Hepsi güçlü ve mesleğini iyi bilen kadınlardı." ne Bergman'a ait olan "lyi Niyet" ve "Özel Konuşmalar" filmle- rinin yıldızıydı. Onun da Dramaten'de yaşı- na göre oldukça uzun bir geçmişi var. Ingmar Bergman, bu iki kraliçesini bir süre önce düşünde görmüş. Anlatıyor. "Kapalı salonda bir yüzme havuzunday- dım. Oldukça büyük bir yerdi Ben kısa ke- nartardan birinde otu- ruyordum. Karşı kısa kenarda Lena ile Per- nilla belirdL tlgi çekici mayolar giyınişIerdL O zaman derhal topar- bnmayabaşladım,On- lar havıız kcnanna otu- rup ayaklannı suya so- kunca. ben havuza at- ladun. Sydney'deki olimpivat oyunlannda gördüğüm gibi kele- bek stili yüzmeye baş- ladun. Ama nasü da kayıpgknyordum! On- larm ayaklarmm ahma burada bir fılm seyretmeye başhyor. 4 bin 500 fılm, video kasetlerinde bu- lunuyor. Film Enstitüsü'nün aldığı özel bir karar gereği her yıl 150-200 fılm rulosu. kamyonla onun Farö'de- ki mini sinemasına gönderiliyor. 'Oldukça mahcup biriyirrT "Beni en çok Isveç filminin gelişi- mi ilgUendiriyor" diyor. "Benim için İsveçfilmi 1913'te sessiz fîlmle başla- dı. Daha sonra sesli filme geçilince her şey silbaştan oldu." Peki ya kendi filmleri? "Bana o filmler, beni doğrudan doğruya ilgilendirmiyor gibi geliyor. Sanki uzak bir kuzenim çekmiş o filmleri.'' Ingmar Bergman, bırçok film fes- tivaline onur konuğu olarak davet edilmesine, şu ya da bu ödüle layık görülmesine aldırmayışını, bu festi- vallere katılmamasım şöyle açıklı- yor."Pek inanmıyorlar ama, ben ol- dukça mahcup bir insarum." Friedric Schiller'in "Maria Stu- art"ını Dramaten'te sahneye koy- maya karar vermesini ise şu gerek- çeye dayandınyor: "Insanın etinde iki kraliçe varsa böyle bir firsaü kaçır- maz." Schiller'in oyunu, iki kraliçe ara- smdaki nüfuz ve üstün gelme uğra- şını işliyor. Bergman'ın bu oyun için uygun gördüğü kraliçeler, LenaEnd- re ve Pernilla August. Lena Endre, Bergman'ın senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini Liv UUmann'ın yap- tığı u İnançsızlar" adh fılmin kadm başrolünde oynamıştı en son. Onun için Bergman, "O bu rolü kabul et- meseydi senaryoyu yazmazdıırT de- mişti. Pernilla August ise senaryosu yi- üm ve ikisinin de ta- banlannı öptüm!" Ingmar Bergman'ın özel kraliçe- leri de olmuştu: Ingrid Bergman ve Liv Ulmann. Yaşamının en mutlu dönemi olarak, Ingrid'le geçirdiği 6 yılı anımsıyor. Liv'le olan beraber- liğinden doğan Lin'i de sevgiyle di- le getiriyor.. Liv Ullmann'la dostlu- ğunun film dünyasmda sürmesin- den de. "Ayncahklı bir yaşamım oldu; sev- gili kraliçelerim vardı" diyor. "Hep- si güçlü ve mesleğini iyi bilen kadın- laıtn." Dramaten'in ha>aleti Son zamanlarda yeniden röportaj yapıknasına izin vermeye başlayan Bergman, ölüm ve doğaüstü güçler- den de söz eder oldu. Geçenlerde bir başka söyleşide zaman zaman yıllar önce ölmüş olan anne ve babasıyla konuştuğunu söylemişti. Bu kez de Dramaten'in tarihinde önemli bir ye- riolanHarrietBosse'den(1878-1961) söz etti. Bir ara AugustStrindberg'le evlilik yasamış olan Bosse'nin Dra- maten'den ayrılamadığını ve arada bir dolaşırken görüldüğüne konuyu getirerek şöyle konuştu: "Bir gece geç vakit mermer fiıaye- nin üstündeki kaön korkuluğuna da- yanmış olarak aşağı bakıyordum. Karşı tarafta sis rengi bir figür belir- dL Bir süre sonra da dağüıp yok ol- du. Gördüğüm Harriet Bosse'ydi. Donup kakuğımı hissettim, hüzün- kndim." 'Her cumartesi 11.00'de' Harriet Bosse, "KameJyahKadm"ı son kez özel bir gecede oynayacak- mış. Özel fıyatla satılan biletlerin ar- tı geliri ona verilecekmiş. Ne var ki erkek başroldeki oyuncu gelmeyin- ce gece iptal olmuş ve Bosse çiçek- lerini yüklenip kiralanmış bir oto- mobille ve son kez Dramaten'de sah- neye çıkamadan aynlmıs. Artık Ing- mar Bergman, kadının huzursuzluğu- nu buna mı veriyor, bilinmiyoT. Ingmar Bergman, hemen bütün fılmlerinde rol almış olan Erland Jo- sephson'la ancak haftada bir kez, o da telefonla görüşebiliyor: "Her cumartesi saat 11.00'de." Halen en büyük dileği, Film Ens- titüsü'nün yaruna bir fılm müzesi ya- pılması. Isveç'te ilk ve sessiz film- lerin çekildiği Stockholm'ün Rasun- da semti artık fazla sanayi bölgesi haline geldiği için oradan caymış, Film Enstitüsü'nün yanındaki geniş arazinin bir parçasının müzeye aynl- masını istiyor: "Enikomı gayet çirkin ve asfalt bir otopark ile birkaç avuç çim yoluna- cak" diyor. "O zaman ben müzenin açılış gecesi, içim dolduruhnuş ola- rak da olsa kapıda durup bilet kes- meyesözveriyorum" demışti bir sü- re önce yayımlanan bir söyleşide. Is- veç sinemasının kökü başka ülkeler- de olan yeni yönetmenlerinden çok umutlu. Onlar sayesinde Isveç sine- masının geleceğini iyi görüyor: "tşte bu özellikçok iyi sonuçlar ve- recek, anhyorsun değil mi?" Kurt Masur, New York Filarmoni'yi dünyanın en iyi orkestralanndan biri durumuna getirdL Orkestra, Bernstein yöneti- minden sonra en iyi perfornıansmı Masur'un yönetiminde sergjledi. Masur9 un yerine kfan seçilecek? Kültür Servisi - New YorkFflarmoniOrkestra- sı şefinı seçmekte zorla- nıyor. Cumartesi günü New York Fılarmoni Or- kestrası, Beethoven'ın Dokuzuncu Senfonisi'nin galasını müzik yönetme- ni Kurt Masur'un şefli- ğinde yaptı. Daha önce Gustav Mahkr, Arturo Toscanini, Sir John Bar- biroDi ve LeonardBerns- tein tarafından yönerilen orkestra. Masur'un ya- kında aynlacak olmasına karşuı hâlâ onun yerini alacak kişiyi bulmuş de- ğil.Özellikle Boston ve Philadelphia'daki diğer büyük klasik orkestralar da süperstar şeflerin pe- şindeler, ama New York Filarmoni seçimini yap- madan, önde gelen isim- lerin ügisini çekemeyecek gibi gözüküyorlar. Bu durum, 'Spielberg etkisi' diye adlandınlan bir Hollywood sendro- muna benzetiliyor: Ünlü yönetmenin kesinkaran- nı vermesinden önce ön- de gelen filmlerin bek- lemede kalması gibi. l .3 milyon dolar maaş alan ve şiîndi Londra Fi- larmoni Orkestrası'mn yöneticisi olan Masur'un aynlmasuun ardında ya- tan nedenin ise yönetici yarduncısı Debora Bor- da ile yıllardır yaşanan iç çekişmeler oldugu söy- leniyor. Masur ve Borda ara- sında kişisel çekişmeler ve yönetim tarzı konu- sunda anlasmazlıklar ol- duğu belirtiliyor. Yöne- tim ile müzisyenler ara- sında, greve bile yol a- çabilecek tartışmalarya- şandığı söyleniyor. Kendisine haksızhk yapıldığını belirten Ma- sur, yönetimlemüzisyen- ler arasındaki anlaşmaz- lıklarda çoğunlukla mü- zisyenlerin tarafuıda yer aldığı için kendisine isti- fe etmesi konusunda bas- kı yapıldığını söyledi. "O, yüreğivie ve ruhuyia bir müzisyendı ve onun için müzikonu her yöndenbi- zebağtoraninsanibir me- sajdn" diyor bir orkest- ra üyesi. Masur'un yerine geçe- cekisimlerarasında Kent Nagano, Christopher Eschenbach ve Mkhael Tılson Thomas bulunu- yor. Metropolitan Ope- ra'nın müzik dırektörü James Levine de olası adaylar arasında görülü- yor, ancak Levine, Bos- ton Senfoni Orkestra- st'ndan gelenteklife daha sıcak bakıvor. 'Hayatımda hep mizah var!y OZLEMALTUNOK Özdemir Altan'ın, geçmişine ışık tutan 1965-1966 'Krallar ve KraHçeler've 1966- 1970'Tepe- göz ve Sinek Krahnın Oğlu' seri- leri 10 Ocak'a kadar Kare Sanat Galerisi'nde sergileniyor. Sanat yaşamını başlangıcından bugüne 7 farkh döneme ayıran sanatçı. 35 yıl önceki serileriyle izleyici karşısına çıkarak geçmı- şini bugüne taşıyor. Kısa süre ön- ce AKM Sanat Galerisi'nde 'So- yağaçlan' başlıklı sergisi yer alan Altan, sürekli arayış içinde yeni- liğe ve rastlantısallığa açık biçim- de üretiyor, geçmişiyle bugünü- nü yan yana getirerek kendisiyle banşıklığını da ortaya koyuyor. YapıÜar sürekli sergüenmeli - 35 yıl önce gerçekleştirdiğiniz 'Krallar ve Kraliçeler" ile 'Tepe- göz ve Sinek Kralmın Oğlu* seri- leriniz nasıl oluştu? ÖZDEMİR ALTAN - 1965 te Paris'te bulunduğum zaman yap- tığım resimler bunlar. 7 dönemi- min hepsinde olduğu gibi daha önceden planlanmış hiçbir şey yoktu ortada, içgüdüsel olarak ge- lişmiş şeyler.' KrallarveKraliçe- ler' Paris'te bulunduğum sırada zi- yaret ettiğim kiliselerin camla- nnda gördüğüm Hıristiyan aziz- lerindenkaynaklanıyor biraz. Bun- lar. sanki bize poz veren. ayakta duran figürler olarak çalışmala- nmda yansımalannı buldu ve böy- le bir seri oluştu. Bu seri bittik- ten sonra yine hesapta olmayan 'TepegözveSinekKraluım Oğlu' serisi ortaya çıktı. Bu sefer yine ayakta figürler, ama soyutlanmış. simgeleşmeye başlamış, paşa ko- kartlan, çeşme alınlıklan. kapı üstleri gibi formlar ortaya çıktı. - Formlarüzerindenmi yola çık- Imız^yoksaçahşırkenıniortayaçık- ü formlar? ALTAN - Çahşırken kendıli- ğinden ortaya çıkıyor. Simetriy- le beraber resme egemen olmaya başladı ve iki yıl kadar sürdü bu çalışmalar. Herhangibiruzun araş- tırmamn, düşüncenin sonucu de- ğil, daha çok içgüdüsel oluşmuş resimler. Başlangıçta, hiç güven- mezsiniz, belirli bir izi takip et- mediğini görürsünüz. Ama bir sü- re sonra iyi ki varlar dersiniz. - Daha önce sergilenen bu seri- leri. uzun bir aradan sonra tekrar gündemegetirme amacnuzneydi? ALTAN - Elimde kalmış ve il- gi gördüğünü bildiğim serilerdi bunlar. Aynca, biz ressamlar her zaman sergilemeliyiz resimlerimi- zi. YapıÜar kitaplara girmeli ve ser- gilenmelidir sürekli olarak. Şim- di Türk resminde sanatçı, en son yapüklan resimleri sergiliyor, çün- kü elinde resim yok. Genel ola- rak ressamlann geçmişi zor Tür- kiye'de, hatta geçmişleri yok. Re- sim yapıp satıyorlar. Bende ise yüzlerce vardır, çünkü arkası ge- liyor. Ama 'TepegözveSinekKra- Imuı Oğlu'nun oluştuğu süreçte ben de çok fazla çalışmamışım. Çünkü o dönem Türkiye, elimizi çok bağhyordu. Siyasal baskılar da yaşıyorduk. Politik dönemlerie paralel - Sanatsal dönemlerinizk Tür- khe'nin politik dönemleri ara- sında bir paralellik de söz ko- nusu öyleyse™ ALTAN - Şaşırtıcı dere- cede bir paralellik var, evet. 12 Mart ihtilalinde arkadaşlanm dağlarda sürek avı gibi avlanırken bunu '12MartveSonra- a' serisinde anlatmıştım. 12 Eylül sonrasında ise tam 3-4 yıl sürecek olan 'Kolaj ve Üç Boyuthüar' serisi oluştu. Bu ikısi darbe- lerle şekillenip sonra kendi sanatım içinde yer bulan dö- nemler oldu. "Sanat birbirinden farkfayapı. kavram. köken ve man- uldannbir araya gelmesinden olu- şur" savını yakaladığımdan beri, Türkiye'nin kirliliğine, pasaklı- lığrna duyduğum tepkiler bunlar. Size verilmeyen dünyayı siz ya- ratacaksınız ve kültürün seçenek- sizleştirilmesine, tekdüzeleştiril- mesine karşı geleceksiniz. - 'KraDar ve Kraliçeler' Ue 'Te- pegözve SinekKrahnm Oğhı' se- rileri bir başka başkaktanyı, kla- sik sanattan kopuşun izlerini ta- şıyor. Bugün ise çok farklıbir yer- de resminiz... ALTAN- Klasik sanatla son he- saplaşma ve klasik sanata bir ve- daydı o seri. Bu çalışmalar benim klasik sanatla son temasımdı, ar- kasından açılım başlayacaktı. Ru- bens, Velazques ve barok ressam- lan ile ilişki halinde çalışmalar- dı. 'TepegözveSinekKrahnınOğ- hı'nda da şemalara dönüştü. - 'Tepegöz ve Sinek Krahnın Oğlu', 'Kısa Pepin" gibi adlar kul- Jandığıruz yapıtiannızda ironik veefeanevibü-dDin varhğı göze çar- pryor. Yapıt ve adı nasıl bir ilişki içinde resminizde? ALTAN - Benim en büyük şan- sım, yaptıklanmın kendiliğinden ve doğal olarak gelişmesi. Seri- lerin isimlerini hemen o günler- de veriyordum. Dışarıdan gelen malzemelerle birlikte isim de gi- riyordu resmin içine. Madde ola- rak ve zenginleştirme öğesi ola- rakyazı, başlıbaşına bir form. Ay- nca, dadaizmden bize miras ka- lan yan somut yan soyut anla- • Türk resminde sanatçı, son resimlerini sergiliyor. Genel olarak Türkiye'de ressamlann geçmişleri yok. Resim yapıp satıyorlar. Bende ise yüzlerce vardır, çünkü arkası geliyor. mıyla formla beraber doğarak dı- şandan gelen malzemelerle birlik- te resme giriyor isim resmimde. ^iye değjşmesin resmim?' - 'Krallarve Kraliçeler' bir yan- dan egemenliğitemsfl ederken bir yandan da ironik. mizahi duruş- lara sahipler resminizde. Bu, bi- linçli yaranhnış bir paradoks ol- sa gerek— ALTAN - Yapıtlann isimlerin- de olduğu gibi, hayatımda da mi- zah hep var. 'Krallar ve Krabçe- ler'i yaparken arkadaşlanm beni Paris'te kostüm müzesine götür- mek istcdiler. Kafamdaki uydur- ma krallann silinmesini isteme- diğim için gitmedim. Onlan be- bek gibi, çocuğum gibi görüyo- rum ben. Değişerek, dönüşerek başka bir şey oluyorlar. - 35 yıl önce ohışturduğunuz bu seriler bugünden bakmca nasıl bir yer ediniyor sanatsal çizginizde? ALTAN-Tüm yaşamı bo- yunca aynı şeyin peşinde koşmuş önemli sanatçılan- mız vardır, gittikçe olgunlaş- mış ve mükemmel yapıtlar ortaya koymuş. Kendi resim- lerime baktığımda, şimdi çok şaşınyorum. Ama bir yandan da dünyamız değişiyor, niye değiş- mesin benim resmim. Imzalanmız bite günden güne değişiyor. Ve şaşınyorum biraz da resmi değiş- meyenressamlara. Köklübir kla- sik kültür eğitimi almış olmamın meyveleriydi bu serilerin oluş- ması. Biran geldi, bütün sanat ta- rihini; rengi. armoniyi,ritmi,kom- pozisyonu.. hepsini sildim. Ondan sonra bir tarih geldi, on- ların hepsi bir kenara itikneliydi, son verilmeliydi ve yeni bir şey- ler olmalıydı. Bu da karar verdi- ğimden değil, yine kendiliğinden oldu. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE Aydrtap, YeniYıl Öfkesi... Bir yıl ne çabuk geçti; klasik bir söylemdir, hep böyle denir, hep böyle deriz. Bu yeni yıla -başka zamanlar da olmuştur-, öfkeyle giriyoruz! Oysa, genel bir yaklaşımdır, inanıştır, yeni yıla umutla girilir. Sen niye öfkeleniyorsun, diyeceksiniz. Öfkelenmemek elde mi? Ülke yine kargaşa için- de, despotizm almış başını yürüyor. Şiddet iyice resmileşmiş, analann. babalann yüreği kan ağlı- yort Insanlaröldürülüyor, insanlarkendini yakıyor. Işkence biçimleri "uygarlaşıyor". Daha sıralamayayım. Gel de öfkelenme... • • • Aydınlar, sanatçılar, kuşkusuz ki daha ince bir aynmı da katarak söylersek entelektüeller niye, ni- çin devleti, devlet polıtikalarını, ideolojilerini; hü- kümeti, hükümet politikalannt; siyasi erkın ide- olojisini, felsefesini desteklesin ya da olumlasın. Niçin, niye? Şayet bir ülkede destekliyorsa, olumluyorsa ay- dınlar, sanatçılar; onlar kendilerine sormalılar. "Biz neyiz, kimiz" diye. Şayet bir ülkede aydınlar, siyasal ve ideolojik er- ki destekliyor, olumluyorsa, o ülkede ciddi sorun- lar var demektir! Aydınlar muhaliftir. Hertürlü baskıcı (yadabas- kıcı olmayan) otoriteye karşı aydınların, sanatçı- lann muhalefet yapmalan kendi özlerinden kay- naklanır. Kuşkusuz zaman zaman kültürel bir "anars/zm"i de barındırmaktadır bu muhalefet... Devlet de otoriteyi ifade eder, şu veya bu şekil- de hükümet de. O halde aydınların devlete karşı düşünsel, yazınsal bir muhalefet içinde olmalan; bazen de eylemsel bir muhalefet içinde olmalan çok doğaldır. (Sivil toplum kuruluşlannin önemine hiç değin- miyorum! Bizde bu kuruluşlara genellikle yasadı- şı terör örgütü olarak bakılır; ilginç.) Eylemsel diyorum; bölücülükten, anarşizmden, terorizmden söz etmiyorum. Demokrasinin "için- de" olması gereken eylemden: Mitinglerden, pro- testo gösterilerinden. bildirilerden, manifestler- den, imza kampanyalarından vb. söz ediyorum. Aydınlar, ne zaman -güç bela- bir araya gelip politik tavırlara karşı çıksa, eleştirse, protesto et- se hemen ya bölücü olur ya vatan haini. Eskiden hemen komünist olurlardı. Şımdi zaman değişti, devletin terminolojisi de teknolojik dev- rimle ve siyasi liberalizmle birlikte degişti; artık pek kullanılmıyor. Alt katmanlarda -bazen- kutlanılsa da; artık üst söylemlerdepekitibaredilmiyor. Dedikya zaman degişti... • • • Devletin güçleri "Hayata Dönüş" operasyonuy- la ölümlere neden oluyor, onlarca insan ölüyor, na- sıl bir şeyse bu opera^yon başarıfı olarak nitfeien^ diriliyor. Üstelik böyle bir operasyonun daha kâ- ğıt üzerindeyken nasıl sonuçlanacağı üç aşağı beş yukarı belli iken! Hiç kimsenin yaşama hakkını elinden alamaz- sınız! Ama hiç kimsenin! Ölüm cezası kalkmadı; insanlar anadiliyle özgür- ce konuşamıyor, istedikleri gibi yayın yapamıyor. Bu doğal hakları verilmiyor, birtakım bahaneler ileri sürülüyor. Oysa söz konusu olan hakların var- lığı. Birçok "şey"inizi değiştirebilirsiniz. Kılık kıyafe- tinizi, saçınızı. cinsiyetinizi, uyruğunuzu, sevgili- nizi, kannızı kocanızı, evinizi, marketinizi, cep te- lefonunuzu, çamaşır tozunuzu, yağınızı, televiz- yonunuzu, bilgisayannızı, vb. vb. Ancak "hiç" değiştıremeyecekleriniz vardır. Ör- neğin anne-babanızı değiştiremezsiniz; çocukla- rınızı değiştiremezsiniz; inkâr edebilirsiniz, soka- ğa atabilirsiniz, ama değiştiremezsiniz! Anadilinizi de değiştiremezsiniz! » • • • Yine klasik bir soruyia karşı karşıyayız: "Ne ola- cak bu memleketin hali?" Eskiden bu soru, kahve köşeterinde sıradan, gün- lük bir politikanın yansıması iken şimdi yanıtı iyi- ce güçleşen, felsefi bir nitelik kazandı. t Özgürlüğü, köşe dönmek olarak. amayaşamın her alanında ve her kesiminde köşe dönmek ola- rak algılayan bir ülkenin geleceği kim bilir ne olur! Tabii ki eklemek gerekli; okumayan, kitaba "düş- man" birtoplumun hali nice olur! Yeni yıldan hiç umutlu değilim ve de öfkeliyim. Çünkü, oğlumu ve çocukları çok seviyorumm... "Behçet Aysan Şiir Ödülleri' sahiplerini buldu • ANKARA (ANKA) - 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta meydana gelen Madımak olaylannda hayatıru kaybeden şair Dr. Behçet Aysan "ın anısına 6 yıldan bu yana Türk Tabipleri Bırliği tarafından düzenlenen 'Behçet Aysan Şiır ödülleri' sahipleri belli oldu. 4 ayn esere verilen ödüller edebiyat dünyasının ünlü isimleri Şükran Kurdakul. Ahmet Telli. Emın Özdemir, Anf Damar, Ataol Behramoğlu ve Ahmet Erhan tarafından belirlendi. Şiir ödülü Özlem Sezer'in 'Sevişme' adh dosyası ile Veysel Çolak'ın 'Güzel Suç' adlı kitabına verilirken Selma Ağabeyoğlu'nun 'Gecikmiş Bir Çocuk' adlı dosyası ile A. Kadir Paksoy'un 'Öte-Beri' adlı kitabı da övgüye değer bulundu. Ödüller 8 Ocak günü 'Ankara Resim ve Heykel Müzesi Türkocağı Salonu'nda düzenlenecek bir törenle sahiplerine verilecek. Bedri Koraman yeniden başkan • KiUtür Servisi - Karikatürcüler Derneğı'nin 27. Olağan Genel Kurulu, 16 Aralık 2000 tarihinde Istanbul Atatürk Kültür Merkezi"nde gerçekleştirilmiş ve yapılan oylama sonucunda yönetim kuruluna Bedn Koraman. Metin Peker, Kemal Özyurt, Necati Abacı, Cemal Ang seçihnişlerdi. Yönetim Kurulu'nun 02-01-2001 tarihinde, Karikatürcüler Derneği merkezjıde yapüklan toplantı sonucunda Bedri Korarnan başkan, Metin Peker genel sekreter, Kemal Özyurt sayman, Necati Abacı ve Cemal Ang yönetim kurulu üyeleri olarak görev aldılar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear