23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 OCAK 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Aşk DSP'II Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'ln evini terk edip yaşadığı "yasak aşk"ı bir basın bülteniyie itiraf etmesi medyamızın pek hoşuna gitti. Aşk, ferman dinlemezmiş; Gürel de, Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit'in bile nasihatini dinlemedi ve aşkından vazgeçmedi... Ne ki bakanlık koltuğundan da vazgeçmedi ve neredeyse "kahraman" ilan edildi... Bir dostumuz da sormadan edemedi: "Peki tersi olsaydı? Yani Fulya Gürel kocası ile anlaşamayıp evini bir başka erkek için terk etseydi, aynı şekilde alkışlanacak mıydı?" Alo para! Türk Telekom, Istanbul için bastracağı telefon rehberinden almak isteyen abonelerden Ağustos 2000'e kadar 14 milyon 200 bin lira istemişti... 118bilinmeyen numaralara sürekli kontür ücreti kaptırmaktan yılan onbinlerce kişi rehber parasını yatırdı... Ortada - - telefon rehberinin bir sayfası bile yok... Paralar ne oldu? Elektronik posta: denizsoroitaimhuriyatcotn.fr Tel: 0.212.512 05 05 Fafcs: 0.212.512 44 97 - Kaliforniya, elektrikte özelleştirme kurbanıymış... "Desenae 'kardes memleket' oldukl" B ize öğretilen tarih bilgisini akıl süzgecin- den geçirirsek, Selçuklu'nun bir uç beyliği olarak kurulan Osmanlı, dünya imparator- luğuna doğru yo! alırken Rumları, Bulgar- ları, Romenleri, Sırplan, Hırvatlan, Boşnaklan, Arna- vutları, Makedonlan, Macarlan, Ermenileri, Kürtle- ri, Araplan, Berberileri ve yanı sıra Türkleri de ege- menliği altına aldı. Aydınoğulları, Germiyanoğullan, Tekeoğullan, Ka- ramanoğulları, Menteşeoğulları, Karesioğullan, Sa- ruhanoğullan, Dulkadiroğullan ve daha nicelerinde Türkler ya teslim olarak ya da teslim alınarak Os- manlı'nın boyunduruğuna girdi. Başlangıçta Osmanlı'nın yönetim kadrosunda so- rumluluk alan Türkler, "aptal" ve "akılsız" sınıfına sokularak dışlandı; başkaldıranlar kılıçtan geçiril- di... Osmanlı, gözünü kırpmadan 40 bin Türk'ü kat- ietti. Sonra bir gün... Osmanlı'nın boyunduruğundaki Kınamainsanlar ulus bilincine vararak ve Avrupa'dan des- tek alarak bağımsızlıklannı kazanmaya başladı. Rum- lar, Sırplar, Macarlar, Romenler, Bulgartar ve diğer- leri kendi devletlerini kurdu. Hıristiyan Avrupa, Müs- lüman Araplara da, harita üzerinde cetvelle sınıria- nnı çizerek birer devlet verdi... Sıra Anadolu toprak- lannın paylaşılmasına geldiğinde Türklere, Rumla- ra, Ermenilere ve Kürtlere de yer aynlmıştı ki, evde- ki hesap çarşıya uymadı; Anadolu halkı Mustafa Ke- mal'in önderliğinde, Osmanlı'ya karşı da savaşarak ulusal egemen bir devlet yarattı. Türkiye Cumhuri- yeti 1923te Osmanlı'dan yakasını kurtaran son dev- let olarak tarih sahnesine çıktı. Türkiye Cumhuriye- ti, Osmanlı'ylailişkilendirilecekse bu ilişki yıktığı Os- manlı'nın borçlarını ödemek ve dağıttığı kapitülas- yonlann bedelini ödemekten başka bir şey değildi. Tam bağımsız bir devlet olabilmek için bu bir zorun- luluk ve ulusun onuruydu. Atatürk, hep ileriyi, çağ- daş uygarlık düzeyini hedef gösterirken geriye bak- mak gerektiğinde Eti'ye, Hitit'e kadar indi. Anado- lu insanının köklerini tarihin tüm evrelerinde aradı ve Anadolu uygariığını sahiplendi. Ne zaman ki, Türkiye'yi yönetenler ülkeyi ileriye götürmekten aciz kalınca çareyi geriye bakmakta bul- dular ve Osmanh'da kaldılar. Işte o zaman Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı'nın parlak günleriyle avunma- ya, mirastyla yaşamaya başladı; gelinen son nokta- da Osmanli'nın 700. kuruluş yıldönümleri bile kut- landı, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran parti bile Osman- lı'nın kuruluşuna öykündü... Ermeni soykınmıymış... Tarihin saptınldığı yanlış bir iddia ama olmuşsa bile Türkiye Cumhuriyeti'ne ne! Türkiye Cumhuriyeti'nde Osmanlı'yla yatıp kal- kanlar, asıl kınanması gerekenler sizlersiniz! 1 \ SESSIZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE • > . . * lüpist rehberlerinin ezici çoğunluğu Danıştay, Turizm Bakanhğı'nın pro- fesyonel turistrehberieriyleilgili ola- rak çıkarttığı yönetmelik için yürüt- meyi durdurma karan verdiğine gö- re, hukuka aykırı bir durum söz ko- nusu... Turizm Bakanhğı'nın yönet- meliğe ek yönetmelik çıkartması da hukuka aykınlığı değiştirmiyor... • Yanlış anlamalara neden olmamak için konuyu baştan alıp özetleyelim: Turist rehberteri kurduklan dernek ve üye olduklan meslek odalanyla arala- nnda ezici çoğunluğunu sağlayabilir... Ezici çoğunluktan anlaşılacağı gibi azın- lıkta kalanlar var demektr. Çoğunluk ezi- ci de olsa yasal bir zemin olmadan ka- muya bağlı turizm müdürlüklerinin vi- ze yetkisine kamu adına katılma ve zo- runlu meslek içi eğitim semineri dü- zenleme hakkını kazanamaz. Turizm Bakanlığı, ezici çoğunluğu destekle- yebilir de... Ama bu destek, ezici ço- ğunluğa katılmayan turist rehberlerinin haklannı göz ardı etme ve kamuyla olan ilişkilerinde ezici çoğunlukla muhatap etmeanlamınagelemez... Gelirse, Da- nıştay'dan döner. Döndü de! Olması gereken turist rehberlerinin ezici ya da gezici birlikteliğini bir meslek biıiiğine dönüştürmektir. Bunun yolu da Türki- ye Seyahat Acentalan Birliği gibi yasal bir düzenlemeyle Türkiye Turist Reh- berieri Birliği'nin kurulmasından geç- mektedir. Yasanın tasansı hazırdır... Yapılması gereken, ezici çoğunluktaki rehberterin önerisiyle hazırianan tasa- nnın bir an önce yasalaştınlmasıdır. Bu arada, 2 Aralık 2000'de Turizm Bakanlığı Rehberlik Daire Başkanlı- ğı'ndan Hizmetiçi Daire Başkanlığı'na atanan Yurdagül Erel'in 14 Aralık 2000'de yürürtüğe giren rehberierie il- gili yönetmeliğe ek yönetmeliğe karşı çıkmadığı bildirildi. Düzeltiriz. ÇED KOŞESI OKTAY EKlNCt Gürtuna 'Kibarca' Oyalıyor... Kentın "bütününü" içerecek bir "metropolitan" planın bu- lunmadığı İstanbul'da, bınala- nn "yerine ve büyüklüğüne' değıl. sadece asansörüne, mer- di\ cninc, çatısına. bacasına "ku- ral" jgejjrrnck "çarpık kentleş- -flıeyi-*' önleyebılir mı?... ' Örneğın su havzalarını ışgal etmenin, olur olmaz yerlere gök- delen dıkmenin. yeşıl alanlan ımara açmanın, çocuk bahçesı- ne canu. okul alanına Kuran kur- su. Sİ1 alanına sıteler. ormana \ illalar sıralamanın önüne. bu tür aynntıdaki "teknik" kurallarla geçtlebılır mı?.. Bu soruya "hayır" yanıtını verdıkten sonra. plansız İstan- bul'da sözde "imar düzenini"(!) >;ağlamak için AKİT gazetesin- de 17 Arahk 2000 tarihindeki "5 tam sayfalık ilanla" yayımla- nan "Istanbul Imar Yönetme- Iiği"ni clcştırdiğim 3 Ocak 2001 tarihli yazıma "tstanbul Bü- yiikşehir BelediyesPnden ya- nıt geldı. soruma yapılan açıklama... Artık birçok büyükşehir bele- diyesi imar yönetmeliğınde yer alan, Bayındırlık Bakanlığı ge- nelgelerinde de; "her proje için ilgili meslek odasından büro tescil belgesi alınarak mesle- ki denetim sağlanır" bıçımin- de kabul edılmeye başlanan bu "çağdaş uygarlık, katılımcı- lık ve demokratiklik" ilkesini İstanbuFa da kazandırmayı hâ- lâ "engelleyen" yönetmelik için özetle denıyor ki: "Bu konu 595 sayılı yapı de- netimi KHK kapsamında yü- rütüldüğü için ayrıca meslek odası denetimi istenmiyor, pro- je ve inşaatları yapı denetim şirketleri denetliyor..." Oysa, sözünü ettiğim Bakan- lık genelgesi bile 595 sayılı KHK'yle ilgili ve Istanbul'u yö- netenler, şirketlere güveniyor, meslek odalannı ıse dışlamayı sürdürüyor. Büyükşehirin yanıtındaki di- ğer "geçiştirmeler" dışında Sapa Otmy EKlNCt m^t üfOİ betûm km- m*tUk rtmJtm da ft«?û*û yaoJ^ r*rxvtmxu? »«rito Gflrtuna'nın sözü başka, "yönetmeliği" başka... Her zaman olduğu gibi yine "Basın Danışmanlığı" aracı- lığıyla gönderilen yanıtta, örne- ğin "plansızhğın yönetmeliğe bağlandığı" şeklındekı ıddı- amın "gerçegi yansıtmadığı" belirtılerek deniyor ki: "İmar YönetmeliğTnin daha ilk mad- desinde imar kanunu ve imar planlarına aykırı hüküm bu- lunamayacağı belirtiliyorf...) Bu nedenle eieştirinizin mes- nedi (day anağı) bulunmuyor..." Yıne her zamankı gibi, dedi- ğimızin anlaşılmadığı anlamı- na gelen bu yanıt; "Metropoli- tan plan olmadan. İstanbul'un tiimünü gözetemeyen parçacıl alt planlar ne kadar kanuna ve şehircüiğe uygundur" soru- sunu yıne "geçiştirirken", ba- sın danışmanının "imar pla- nı"(!) sandıği "arazi paylaşım ve imar rantı dağıtım krokile- rinin" aynı yönetmeliğe "temel girdi" yapıldığı gerçeğıni de bir kez daha açığa çıkartıyor... • • • Bununla birlıkte asıl üzerin- de durmak ıstediğim ise yine aynı eleştınmdekı "Meslek oda- larının mimarlık ve mühen- dislik hizmetlerini denetleme- si neden yönetmelikte yok" özellikle şu "bitiriş cümlele- ri" de artık hiç inandıncı de- ğil.. Danışman diyor ki: "Yine de haklı eleştirilere açığız, yö- netmeliği gerekirse değiştire- biliriz..." Aynı "söz", 1999 yılının Ey- lül ayında, bizzat AU Müfrt Gûr- tuna tarafından, "imzalı yazıy- la5 * verilmişti. Yönetmeliğin o tanhteki "taslağına" yönelik bu tür eleştirilerimiz için "Hak- lısınız" denilerek, "bundan böyle Mimariar Odası ile işbir- liği içinde olmaya gayret gös- tereceğiz" diye umut dağıtıl- mıştı. (bkz. yazının kupürii). Sonra o taslak kesinleşti ve Gürtuna'nın bu sözünü sadece kâğıt üzerinde bırakan tek yön- lü hazırlıklarla AKJT'te yayım- lanıp yüriirlüğe girdi... Böylece İstanbul'da inşaatlann nasıl ya- pılacağını merak edenler de "AKİT okuru" kılındılar.. hem yönetmeliği hem de "Gürtu- na'nın fikirlerini" öğrenmiş oldular... Evet... Gürtuna çok çalışıyor. Bu çalışkanlık içinde demokra- tik kuruluşlan "kibarca oyala- mak" da önemli bir yer tutu- yor... Olan ise Istanbul'a olu- yor... KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak@turk.net HARBİ SEMtH POROY semihporoyid yahoo.com KEDt LEVO APTİJIAKA ŞU LBBLEB/'y/ V£ Ö2£LLEŞÎ İĞÜZEL B//e TADA KAVttŞACAK. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 21 Ocak BERUN'BAĞDAT DEMİRYOLU.. morps guĞûH, BAİOAT peMievouj sözLSçuest ZALANPI. TAMFl/Ur,OSMMLI fTTKİLİLETtl V£ ALMAkl oeurscne «AWf eeueuvpa. oe seeuay£si vaeoı AMA /f£ OZEL il& 6ÖS- , ouauıau ALMAN SAMAYIINE YENI BK /»o«e AÇJLtŞt OtAMZ PeĞB&L&JDtlUVOKPU. Bu UEP&4LE 'S- Ü$ $ HÜŞTİJ.AKTIK 8&iLİN-aA£o#r DİMİIUOijU UİlANrtSİ Duş OUAAKTAN ÇIKIYOBOU.K.ABPUljMlMr, 6VNeY- peta söuset&te ASKEB/ AÇIOAN KOAY ULAŞASİL- M£K AM4CJ İLE, rM&U?A7OeLu£uN YA&NI YOgU- NU İPOTBK BDSJtEK BU P8OJSYI ONAYIJYACAIC, Y£Uİ Ae İ , • ANKARA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000/459 Davacı Rasim Güleryüz vekili tarafından davalı Nejdet Ali Ezen aleyhine mahkememize açılan tapu iptali ve tescil davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karan gereğince, Büınen en son adresi Atatürk Bulvan 69/259 Kızılay-Ankara olan davalı Nejdet Ali Ezen'e dava dilekçesi tebliğ edilememiş, Emni- yet Müdürlüğü'nün araştuması sonucu da adresi tespıt edilememiş olmakla, adı geçen davalımn duruşma günü olan 13.2.2001 günü sa- at 9.55'te mahkememizde hazır bulunması veya kendısinı bir vekille temsil ettirmesi, hazır bulunmadığı veya kendisini bir vekille tem- sil ettirmediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunacağı vejerektığinde hüküm verileceği ilanen tebliğ olunur. 3.1.2001 Basın:. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU 'Meçhul Birileri' Birbiriyle bağlantısı olmayan çeşitli temizlik operasyonlarında gözaltına alrnan sanıklann tu- tukevlerinegötürülürken, gazetecilere "Asılsuç- lular dışanda!" diye bağırıp, "meçhul birileh"ne tehditler savurmaları kadar, sonra birden susu- vemneleri de ortak özelliklerinden biriydi onlann... Bize, en saldırgan görünenleri bile korkuyordu o "meçhul birileri"nden... "Korku", anlaşılabilir bir duyguydu... Insan, gerçek ya da hayali tehlikeler karşısında korku- lara kapılıyordu. Davranışlarındaki birçok bo- zukluğun kaynağı olan korku, bu durumdan kur- tulma, kaçma duygusunu da uyandırıyordu in- sanda doğal olarak. Bastırılan, biriken, dışarı atılmayan, paylaşılmayan korkular, en ufak sar- sıntılarda saldırganlığa dönüşüyordu. Insan iliş- kileri kirienmiş, çürümeye yüz tutmuş toplum- larda "korku" ve "saldırganlık" birbirini etkileye- rek yeniden üreten duygulardı. Bu duyguların, "meçhul birileri"ne öfkelenen, ama sonra susan o kire bulaşmış insanlarda da iç içe geçtiğini gözlemliyorduk. ••• Onları, o kirli ilişkilerinde bir araya getiren te- mel motif, "para" olmuştu. Hırslarına yenik düş- müş, sosyal konumlanndan, anatomik yapılann- dan, fiziksel özelliklerinden, dış görünüşlerin- den bağımsız olarak hastalıklı, zayıf, dirençsiz insanlardı hepsi... Özledikleri başka hayatlara açılan kapıları yolsuzluklara bulaşarak, çalarak, çırparak açmak istemişlerdi. Daha fazla paraya sahip olmayı, daha fazla paraya sahip olunca, daha "güçlü", daha "saygın" bir yere gelecek- lerini düşünmüşlerdi. Ama bileklerine takılan ke- lepçelerle birlikte "güçleri" de, "saygınlıklan" da yitip gidiveımişti birden... Yalnız kalmışlar, yal- nız bırakılmışlardı... öfkeleri, onları bu pisliğe bulaştıran, onlann üzerinden beslenen, ama da- ha ilk tehlike anında ellerini üstlerinden çeken, sırtlarını dönen, onlan yüzüstü, tek başına bıra- kan o "birileri'nde odaklanmıştı... Kimdi o "birileri"7.. Bunu öğrenmek çoğu za- man mümkün olamıyordu... Kirli ilişkilerin iç içe geçip, yumaklaştığı toplumlarda insanlar, o "bi- rileh"n\n kimler olabileceğini kolayca tahmin edebiliyorlar, fakat tahminlerini adıyla, sanıyla dillendiremiyorlardı. Çürümenin kurumsallaştığı, sonuçlarının toplumun üzerine bir karabasan gi- bi çöktüğü; yarattığı savunma mekanizmalannın şiddete dönüşerek toplumu teslim aldığı; korku- nun topluma egemen olduğu koşullarda, o "bi- ri/en"ni, "Işte bu!" diyerek göstenmekten haklı ola- rak kaçınıyorlardı. İlk yakalandıklannda, "Asıl suçlulart açıklayacağım!" diye haykıran insanla- rın çok geçmeden derin bir suskunluğa bürün- melerinin nedeni de buydu... Çürüme kurumsal- laştıkça, güç odaklarının şiddet yöntemleri de o denli acımasız oluyordu... • • • Çürüme, yukarıdan aşağıya doğru kitleselle- şen, toplumun tüm kesimlerini etkisi altına alan, ahlak değerlerini altüst eden, hıyerarşikpjr f ^ adet z/nc/ri"nden başka bir şey değildi... Tril- yonlarca vergi kaçıran "ahlaksız işadamı" ile sa- tın aldığı üç gözlü konutunun bedelini maliyeye düşük göstererek vergi kaçıran "uyanık" sade va- tandaş arasında, davranışları açısından, pek bir fark yoktu! Rüşvet alan trafik polisi kadar yasa- nın öngördüğü cezayı ödememek için cezanın yarı bedelini o polise rüşvet olarak vermeye ha- zır otomobil sürücüsü de aynı saadet zincirinin bir halkasıydı... Salt içeri düşen suçlular değil, dışarıdaki "ma- sumlar" da bir şekilde, o "saadet z/nc/ri"nden beslenmiyorolsalar, adlannı dillendirmekten kor- karlar mıydı, "asıl suçlu" saydıkları o "birile- ri"nin? Ama her şeye rağmen görüntüleri, orman kuytulannın nemli gölgelerinde, çürümüş etleri lime lime dökülen hayvan leşlerininkini andıran en bitik toplumlarda bile kirienmeye, çürümeye hâlâ direnen, direnebilen, elleri temiz kalmış in- sanlar vardı. Sayılan az da olsa mutlaka öne çık- malıydı onlar. Toplumsal arınma, ödeyecek di- yet borcu olmayan, temiz kalmış korkusuz bi- reylerin öncülük edebilecekleri bir "sivil toplum" göreviydi. O "birileri" hep "meçhul" kalırlardı yoksa... Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu@tuyap.com) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5SOLDANSAĞA: 1/KurtuluşSa- vaşı'nın ilk yıl- larında resmi 2 makamlann da dolaylı deste- ğiyle kurulan, yarı gızli, ls- 5 lamcı ve yak- g laşımında sos- yalıstöğelerde içeren siyasal 8 örgüt. 2/ Os- g manlılarda ge- ce bekçisi... Brezil- ya'mn para birimi. 3/ Doku teli... Çizilerek 2 oluşturulan şekil. 4/ 3 Enkjsa zaman süresı... 4 Akarsu debisinin yıl 5 boyuncagösterdiğide- ğişikliklerin tümü. 5/ Asken olmayan. 6/Di- mağ... Bir yüzey öl- çüsü birimi. 7/ Van'ın bir ılçesi... Soyundan gelinen kimse. 8/ "Bülent — -": Bestecüniz... Acınma, yerinme. 9/ Isırması il- tihaplara yol açan in bir öriimcek cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ HayvanJann su içtikleri taş ya da ağaçtan oyma kap... tki derenin ya da iki yolun birleştiği yer. 2/ içe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu... "Hadi — -": Heykelcimiz. 3/ Önder... Uzun tüylü bir av kö- peği cinsi. 4/ Duman lekesi... Osmanlı donanma- sında tümgenerale eş rütbe. 5/ Atik. 6/ Bir şeyin çı- kış yeri, kaynak, köken... Birgıdamaddesi. 7/Aşa- ğıhk... F. H. Dağlarca'mn bir şiir kitabı. 8/ Sürek- li... Kınk kemikleri bir arada tutmak amacıyla kul- lanılan tahta gibi düz nesne. 9/ Almanya'da bir kent... Üç kişiyle oynanan bir kâğıt oyunu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear