23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
EYLUL2000CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 tn şoförleriIstanbul'daysanız ya da şu sıralar yolunuz Istanbul'a düşerse İETT otobüsüne bindiğinizde "konuşmanız yasak" olan şoföre gülümseyerek bir selam verin... Moral olsun... Çünkü desteğe ihtiyaçlan var... Istanbul'un ilçe belediyelerinde işçiler toplusözleşme görûşmeleri tıkanır takanmaz ı grev karan alırken büyükşehir belediyesine bağlı lETT'de çalışanlar yıllardır hiç kaytarmadan günde sekiz saat direksiyon sallıyorlar... Ve artık ayda 200 milyon lirayia bunalıyorlar... Sinir tedavisi görüyorlar... Evterine haciz memurtan geliyor... Bankalar bireysel kredi başyurulannı kabul etmiyor... "Çocuğuna defter-kitap alamayan şoför çıldırdı;, belediye otobûsünü Boğaz'a uçurdu" haberine konu olmaktan korkuyortar... Kendi kendHerine konuşuyorlar Insanlar gûllerin peşinde koşarken, ezdikleri kır çiçeklerini görmezler... Otobüse binerken bir selamı esirgemeyin... Elektronik posta: som9posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Bülent Ecevit, zamanı yitirmek istemiyormuş... "Geçen zamanı da icine sindiremrvor!" irleşmış Milletler Mılenyum Doruğu topla- nırken, Amerika Birleşik Devletleri Dışişle- ri Bakanı Madeleine AJbright, yanına Gü- neydoğu Anadolu'da yoğun mesai yapan yardımcısı Harold Hongju Koh'u ve Amerikan va- tandaşı Merve Kavakci sayesinde tanıdığımız Ame- rika'nın Uluslararası Din Hürriyeti Bürosu Şefi Ro- bert Seiple'ı alarak, Türkiye ve Orta Asya'daki Türk cumhunyetleriyle birlikte 26 ulkeyi kapsayan "Din Hür- riyeti 2000" raporunu açıkladı. Sonrasını, haftalık Müdafaa-i Hukuk gazetesin- de Mustafa Yıldınm'ın yazısından okuyoruz: "Raporda Türkiye Cumhuriyeti'ne yöneltilen suç- lamalar; Türkiye'deki türban eylemterinin, Merve Harekâtı'nın, tarikat reislerini kollama girişimlerinin, sekiz yıllık eğitime yapılan saldınlann, dini siyasete ve ticarete alet eden vakıfların denetimine karşı çı- kılmasının, Türk Ceza Yasası'nın 312. maddesinin değiştirilmesi taleplerinin ve dinsel azınlık haklan Din Hurriyeti 2000 adı altında Lozan Antlaşması'nın değiştirilmesini gündeme getiren propagandalann bir rastlantı ol- madığını gösteriyor. Raporda, 'laik seçkinler'in desteğini alan ordu- nun ve adliyenin özel bir kampanya açtığından söz ediliyor, Milli Güvenlik Kurulu hedef gösteriliyor, Ana- yasa Mahkemesi'nin Refah Partisi'ni kapatması ko- nu ediliyor, Necmettin Erbakan ve MÜSİAD eski başkanı Erol Yarar hakkındaki mahkeme kararları din hürriyeti kapsamında gündeme getiriliyor, 'Türk Hükümeti'nin dinsel azınlıklara ve devlet kurumla- nyla üniversitelerde dinsel ifade kısıtlamalannı sür- dürdüğü' açıkça ifade ediliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı raporunda diğer Türk cumhuriyetlerinin de din hürriyetini kısıtladıklan ile- ri sürülerek iç işlerine doğrudan kanşmanın zemini oluşturuluyor." Yıldırım yazısında ABD'nin "Din Hürriyeti 1999" raporundan sonra "Insan Hakları Raporu" hazırlan- dığını anımsatıp "Türkiye'nin yasal dayanağı Lozan Antlaşması'nın, sözde din hürriyeti kapsamında 'Müslüman azınlık' hakları adına değiştirilmesi için zemin hazırlanmıştı" diyor ve soruyor: "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, ABD'nin Din Hür- riyeti Bürosu yetkilileriyle Ankara'da yapılan görüşme- lerin içeriği konusunda ulusa ne zaman bılgi verecek?" Koh, Türkiye'deki mesailerinin birinden sonra, halen Amerika'da "tedavi"si devam eden "Islamic Leader" Fethullah Gülen hakkmda "Devlet iddi- alannı ispat etmelidir" demişti... Adalet Bakanı Hik- met Sami Türk de "Iddia delile dayanmalı" diyor... Galiba uyum sağlanıyor... Din Hürriyeti 1999'a ol- duğu gibi Din Hürriyeti 2000'e de karşı çıkan ol- madığına göre "plan" uygun adım yürüyor! SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yeıilim Hatt Erdinç UTKU Rahatlamak istiyorsanız önce kafanızdaki tilkileri salıvenn! SamiSelçuk kunıcıı kurarken Yargıtay Başkanı Sami Seiçuk, ad- li yılı açış konuşmasında, "Acaba hal- kın bütün kesimlerini temsil eden ka- tılımcı bir kurucu meclisle yepyeni bir anayasa yapılamaz mı" diye soruyor ve yanıtını da veriyor "Bence yapılabilir." Kurucu meclis kurmak? Turşu kurmaktan kolay olmalı! Ancak zaman önemli... Her zaman kurulamıyor... Ya bir bağımsızlık savaşı başlatacak ve ge- rekirse meclisinizi kuracaksınız... Ya devrim yapacaksınız... Ya askeri bir darbeyle yönetime el koyduktan son- ra adını da sizin koyacağınız bir mec- lis kurup çalıştıracaksınız... Ya da dünyada örneği çok az da görülse, Fransa'daki gibi toplumsal uz- laşma sağlayarak cumhuriyeti numa- ralandıracaksınız... Ancak bunun için bir demokrasi geleneğinizin ve işin başında da toplumun güvenini ka- zanmış bir devlet adamınızın olması gerekiyor... Peki Türkiye'de biz, Yargıtay Baş- kanı Sami Selçuk'un öngördüğü gibi halkın bütün kesimlerini tem- sil eden katılımcı bir kurucu mec- lisi nasıl kuracağız? Son yıllarda topluma "enjekte" edil- diği şekilde tarikat ve cemaatleri bi- rer sivil toplum örgütü olarak kabul edip şeyhler ve şeyhlerin görevlendirdiği müritlerle mi? Bir soru daha var: Ombudsmanımız kim olacak? Sami Selçuk mu! Tek Boyutlu Çok Boyutlu!•• <'\K MERİÇ VELİDEDEOCLÜ Genelkurmay Başkanı'nın 30 Ağustos günü basına yap- tığı Fethullah Gülen ile ilgili açıklamalarının ardından, ga- zetecilerin Başbakan Ecevit'i bu konuda nasıl bir soru yağ- muruna tuttugunu TV ekran- larında izledik, basında oku- duk. Neredeyse yanm yüzyıl- lık politikacı olarak Sayın Ece- vit, ilk soru bombardımanını şöyle böyle atlattı, ama gaze- teciler direniyorlardı, bu kez soru daha kısa bir biçimde şöyle soruldu: "Bazı kişilerin, bazı siyasilerin Fethullah Gü- Ien'i konıduklan anlaşılıyor, ne dersiniz?" Başbakan, konunun uzatıl- masının verdiği sıkıntıyı yü- zünde yansıtarak yanıtına: "Hayat tek boyutlu değildir, çok boyutludur""... tümcesiy- le başladı; ama, ne yazık ki, tümcenin arkasını getirmedi, daha doğrusu yanıtını bu bağ- lamda sürdürmekten vazgeç- ti, "O konuyu kapatmıştım" dedi ve teşekkür ederek uzak- laştı. Fethullah Gülen'in korunup kollanmasıyla ilgili bir soruyu Başbakan acaba neden "ya- şamın tek boyutlu olmadığı- nı" söyleyerek yanıtlama ge- reğini duymuştu? Gerçi Sa- yın Ecevit'in bir de düşünür kimliği olduğu bilinir, bilinirde bir basın toplantısında ve böy- le bir sorudan sonra yaşamla ilgili, anlam yüklü birgörüş bil- dirmesinin ne amacı olabilir- di? Fethullah Gülen'le yaşamın çok boyutlu oluşu arasında ne gibi bir bağ vardı ve Sayın Ece- vit, böyle bir soru-yanıt bağ- lamında ikisini bir araya getir- me gereksinimini neden duy- muştu? Yoksa Başbakan, Ho- ca Efendi'yi yeni bir düzlem- de korumaya başladığının ipuçlannı mı veriyordu? Oteyandan Sayın Ecevit'in yanıtını daha sıkıca gözden geçirirsek, Fethullah Gülen'i korumayanların, ona karşı oianlann yaşamının tek bo- yutlu olduğu anlamıyla karşı- laşırız. Peki ama Hoca Efen- di'ye karşı olanlar kimler? Kı- saca söylersek şeriat düzeni- ni yadsıyıp laik bir yaşam bi- çimi benirnseyenler... Bu du- rumda laiklik tek boyutlu bir ya- şam biçimi mi oluyor? "Nereden nereye!" deme- den önce soru-yanıt bütünlü- ğü içinde "Hayat tek boyutlu değildir" tümcesini yerli yeri- ne oturtmak gerekir kanısında- yız. Ayrıca şöyle bir düşünür- sek "yaşamın tek değil, çok boyuttu olduğu" söyiermyle'"" vurgulanmak istenenin, geçen yıl başlatılan "inançlara saygı- lı laiklik" görüşüne yeni bir bo- yut kazandırmak olduğunu açıkça görebiliriz. Nasıl ki bu sloganla Hoca Efendi kavram- sal yolla desteklenmek ısten- mişse, "çok boyutluyaşamı"yla da düşünsel bir boyutta ken- disine yeni bir koruma kollama sağlanmak istendiğini görü- yoruz. Çünkü yaşamın -Ece- vit artık "hayat" diyor- tek bo- yutlu değil çok boyutlu oldu- ğunu belirten anlatımda mis- tik bir görüşe uzanma işaretin- den de söz edılebılir. Başba- kan 1 ın mistik bir yönünün ol- duğu konusunun basında sık sık yer aldığı bilinir. Ama, be- lirli birkültürsürecinden, uzun bir düşün aşamasından geç- tikten sonra bireyın tinsel dün- yasına başka bir anlam getiren mistisizmin soluğunu Hoca Efendi'de bulmak olası mı? Fethullah Gülen'in kitapla- rı ortada, söyleşilerinin depo edildiği kasetler ortada; bun- larda evrensel insan sevgisin- den, doğa sevisinden küçük bir kınntı bulabilir mısıniz? Va- azlarını daha düne kadar TV ekranlannda dinlemedik mi? Saatler boyu süren konuşma- larında, insanlık düşünsel ya- şam tarihinden bir tek tümce, dünyayı kucaklayacak insan sevgisinden bir ipucu, insan- lığın tümüne seslenmiş bir dü- şünürden bir çift söz, hiç ol- mazsa iki dakika süreyle man- tık zincirine uyan bir anlatım, öznesi, yüklemine uyan tek bir tümce -uzatmayalım- duy- duk mu? Bir "takıyye" uzma- nının kovalarla gözyaşı dökme- sinin ne anlamı olabilir ki? Kitap ve kasetterindeki şe- riat özieminden ve bunun ger- Çekleşmesi için yapılmasını istediklerinden söz etmiyoruz; vurgulamak istediğimiz -ne yazık ki- Sayın Ecevit'in düşün- sel ve tinsel boyutta yeni bir "kalkan"\ Fethullah Gülen için hazırlama girişımidir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicak(a turk.net /3 ÇİZGİLİK KÂMtL MASARÂCI ' BULUT BEBEK NURAYÇÎFTÇI OJm-az. Nöbefcteyiz / KEDl LEVO APTÜLIKA ; ACI KAYBIMIZ « Hacıbozanoğlu müessesesinin kuruculanndan EYÜP SABRİ HACIBOZANOĞLU 7.9.2000 Perşembe günü hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 8.9.2000 Cuma günü Laleli Camii'nde kıhnacak öğle namazımn ardından toprağa verilecektir. Merhuma Allah'tan rahmet, yakınlanna ^ ., . başsağhğı dileriz. HACIBOZANOĞLU ÇALIŞANLARI TARtHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 8Eylül ULUSAL CEK MÛZİGL 8ESTECİ ANrOMfM DVtOBAK*DOSOU. ÜN- LÜ BE&TECj SMETANA U.E ULMESININ ULUSAL MÜZ/ĞIMI mRArAH CH/O&AK,ÇOKt YAL/N VEt>UYGU£AL.YAPrTLA8iyLA DÎKKA-\ Ti ÇEKMİŞTİR.HALK MÜZİĞİHDEN V4KAK- LANAKAK V SLAVCrtNSlAZl'll£ SU TÜRÜN ENfri ÖBMEKLERIN&EH BlKİHI VERİYOB., YA ÇAPINOA UN ICA24NIYOePU. ÇAĞRIU O RAK sırriĞiAM£eıfc4'G4 ZENCI VEK RİLİ MUZISİNI İNCELEYEN SESTECı BİR 80- YÛK YAPirVAHA OKTAY/I KOYDU- 'YENİ DÛNy YA "CUW". BU SENFONİD£,_AME&IKAN MELO DkSKİNf HİÇ KULLANMAptem, YALMf2CA gUMJNU »4M£fTri§tNI SÖr/.EM/ŞTT. f ATA TOPBAĞIUĞRUNM (S/OUX-OGIALA) ÜHLÜ ÇEFLEftİNOEfi/ *AZ 'ırme &£HoeH" $ , YENİLStVE USKATAA/ KfZ/L&EK/ULEBN Ş£fZ-EB/NPEN Bİ&yC»'- BU &O2GUNUN IHTİKAMINl ALMAK/STEYEN 8EYA2LA*. KI2/LOER/LİLERI £StCİ YUKTIABINPAN " ArMAK İÇJM EXLEA4E G/Rr$TİLER.U2U 8/4? MÛCADEL£ VEREN AZStN Ar, SO- NUNDA AÇLtgA YENİK DÛŞÛP TESÜM OLÛU.f&eiNSOAIKAL££İNOE,SOHAA/- C*A FİKİR DE&İŞTJKİP *&CM*yA Y£L- TEMIMCE, BİR E* H W j W W SUN6ÜL£NDİU ANKARA...ANKA... MUŞERREF HEKİMOGLU Eylül Günlerinde Eylül ayı doğanın armağanı gibi Körfez kıyılann- da. Sabah başka güzel, akşam başka. Kanncalar su içiyor denizde, balıklar dans ediyor derinlerde, artık iyi yüzemiyorum ama mavi yürüyüşler yapıyo- rum saydam sularda, sessizliğin ötesine yol alıyo- rum. Ama ileıiemek olanağı yok, biri sesleniyor kı- yıdan, 28 Eylül'deki zeytin paneline çağınyor beni. Cunda'daki dostlar selam yollamış, Hekimoğlu'nu getir demişler. Deniz yırtılıyor birden, mavi çarşaf paramparça, Bağlarburnu'nun ötesindeki taş yığınlan dikiliyor karşıma! Zeytin panelini de kara mizah türü bir olay diye düşünüyorum doğrusu. Çünkü çarpıcı bir kı- yım var zeytinliklerde. Ağaçlar kesiliyor, beton yı- ğınlan yerleşiyor köklerine. Nereye gitsem benzer görüntü, zeytinlerin mezar taşına benziyor siteler. Kanser türü solduruyor yeşili. Çirkin yapılaşma gü- zel doğanın tetıkçisi gibi. Sovyet devlet adamı Podgorny ile ilgili bir ola- yı daha önce de yazdım birkaç kez. Hasan Esat Işık'tan dinledim yıllarca önce. Sayın Işık, Mosko- va Büyükelçimizdi o dönem. Podgomy'ye eşlik edi- yor Türkiye yolculuğunda, Ankara'dan sonra Iz- mir'e, Kuşadası'na gidiyor Sovyet konuk. Zeytin ağaçları arasından geçerken gözleri parlıyor, bun- lar ne ağacı, diye soruyor. Zeytin ağacı, diyor Ha- san Işık. Podgorny çok duygulanıyor, arabayı dur- durmasını söylüyor şoföre, kapıyı açıp zeytinlere ko- şuyor bir solukta. Bir dal kopanyor, arabaya dönü- yoryeniden. Zeytin dalını gözleriyle okşayarak mut- lu gülümsüyor, beiki de banş umuduyla. Ancak barış umudu yeşeremiyor dünyamızda. Dahası gri-yeşil zeytin dalları da banşı simgelemi- yor artık. Kıyım böyle sürerse koparacak dal da kalmayacak neredeyse. Yitirdiğimiztüm güzellikler gibi zeytinliklen de ressamların tablolarında göre- cek çocuklanmız! Oysa yeni zeytinlikler üretmek gerekiyor. Doğa- mızla, insanımızla banşmak, çocuklanmıza, torun- larımıza zeytin dalını taşımak koşullannı oluştura- mazsak ne işimiz var bu dünyada? Belli kişiler, bel- li kurum ve kuruluşlar derinden daha derin davra- nışlar ve politikalar üretmekten geri kalmıyor ama siyasal konumlarına karşın güçlü değil onlar. Ger- çeğe ters düşenlerin gücü sürekli değil hiçbir za- man. Siyanürlü altına tepki gösteren Bergamalılar için soruşturma, kovuşturma açıldığını okumuş ola- caksınız gazetemizde. Bu da kara mizah türü bir olay bence. Siyanürlü altının dramatik öyküsü melodra- ma dönüşecek nerdeyse! Siyanürlü altına karşı ey- lemlerin kökeni, örgütü aranıyor! Bergamalılann yü- rüyüşü 1919'larda Samsun'da başlayan yürüyü- şün uzantısı değil mi aslında? Kökeni de cumhuri- yetimizin ilkeleri hiç kuşkusuz. Tarihini, coğrafyası- nı, doğasını, insanını özgürce yaşamak istiyor Ber- gamalılar, siyanürlü altını istemiyor, tepki ve davra- nışlannı yüreklice ortaya koyuyor. Demokratik hak ve özgürlüklerini başka ülkelere örnek olacak dü- zeyde kullanıyor. Bu olayın gerçeği de bir gün açık seçik anlaşılır elbet. Kişiler de, kuruluşlar da ger- çek yerini alır o yapıda. Hoşlanmayanlar da olabi- lir ama sevinecek, övülecek btreytem oluşturuyor, demokratik yaşama okjmlu bir katkıda bulunuyor Bergamalılar. Sivil toplum örgütlerinin gücünü, gi- zemini kanıtlıyor. Dahası çarpıcı bir gerçeği yansı- tıyor. Siyasal yozluğa, yozlaşmaya karşın özünü yi- tinmiyor halkımız. Umudu soldurmuyor, tersine ye- diveren gülü türü olaylar yaşanıyor ülkemizin her kö- şesinde. Acemi, beceriksiz bahçrvanlara aldırma- dan toprağın özünü, insanın dokusunu sergiliyor. Kuşağım sonbaharda, ama eylülde doğmuşum, üstelik Başak burcundayım. Iyimserlikten geri ka- lamıyorum, ama yaşayarak biliyorum, kötümserlik hiçbir şey üretmiyor. • • • Güneşi uğuriuyorum Ören'deki balkonda. Çocuk- luğumdan beri bu saati kaçırmam. Güzel bir şöle- ne katılmanın sevincini yaşarım. Nerden ve kimden kaynaklanıyor bilmıyorum ama içten dileklerim de eşlik eder güneşe. Şimdi hüzünle gülümsüyorum o dileklere, çoğu sevgiden, özlemden yana. Sonra boyutlandı, denizlere açıldı, dağlaratırmandı, gide- rek iki sözcüğe yöneldi tüm istekler. Giden günü değil, gelen günü selamlıyorum Ida'nın ucunda. Güzel sabahlara, yannlara, dryorum. Başta dostum Ida, tüm dağlar, denizler, kıyılar, ağaçlar, kuşlar, balıklar, herkes katılıyor bu dileğe. Evet, yeni bir güne gidiyor güneş. Aydınlık sabahlara... BULMACA SEDAT YAŞAYAH 1 2 3 4 5 SOLDANSAĞA: 1/ Asker olma- yanlannsınıfı. 11 Bir etkınli- ğın geçıci ola- rak durdurul- duğusüre...Bır 4 şeyın çok bu- lunduğu yer. 3/ XIX. yüzyılın 6 sonlannda j Fransa'da orta- ya çıkan ede- 8 biyat akımı. 4/ g Son derece kavgacı olan gözde bır akvaryum balığı... Bır haber ajansının sımge- sı. 5/ Büyük kent ser- serisi... Kadınlann gıy- diği kolsuz üstlük 6/ Radyum elementinın simgesL.Eskidenhar- man ürünlerinden on- da bir oranında alınan 8 veıgı. 7/ En çok..."Sen 9 bır — gıbı dağdan da- ğa kaçsan da yine / Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek" (F. N. Çamlıbel). 8/ Önemsemeden, üstün- körü. 9/ Bademlı kek... Bır gösterme sıfatı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kırpik boyası. II Yapay reçine verniği ve tutkalı üre- timınde kullanılan beyaz toz... "Elif okuduk ötürü / — eyledik götürii / Yaradılmışı hoş gördük / Yara- dandan ötürü" (Yunus Emre). 3/ Bir aydınlatma ara- «... Kanşık renklı. 4/ Süt katılan meyanenin muhal- lebi kıvamına gelınceye dek pişirilmesiyle elde edi- len beyaz sos. 5/ Halojenler grubunun dördüncü ame- tali olan yalın cisim... Güney Amerika'da bir ülke. 6/ Dalkavuk... Öğütülmüş tahıl. 7/ Anadolu'da kurul- muş eski bİT uygarlık. Doğu Anadolu'da bir ırmak. 8/ Osmanlı ordusunda ve donanmasında hafif piya- de asken... Kerestebkbır ağaç cinsi. 9/ Reçine... Kon- ya'nm bir ılçesı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear