25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 EYLÜL2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Alo!Okurumuz Seçkin Armutiu'dan, malum gazetelerden birinin santralındaki telefonlan yönlendirme kaydı: "Selamünaleyküm mücahit gardaş... irticayla ilgili başvurularınız için 1'i... Şeriatla ilgili başvurularınız ,- için 2'yi- ( # ' Asparagas haberve iftiralannız için 3'ü... Kemalist düzeni yıkıcı örgütlerimize üye olmak için 4'ü... Fetva almak için 5'i... At gözlüklerimiz ve şeriat enjektörterimizden almak için 6'yi— Operatör imam efendiye bağlanmak için besmele çektikten sonra O'ı üfleyiniz..." Toplama Deprem için toplanan yardım paralarında, Maliye Bakanlığı bülteniyle Başbakan Bülent Ecevit'in açıklaması arasında 8-10 trilyon lira fark varmış da, fark "merkez hesap"tan kaynaklanıyoımuş da... Ne gerek var bu aynntılara; Ecevit'in "Parayı topladıysam ben topladım" demesi yeter de artar bile! Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronft posta: somwposta.cumhuriyetcom.tr - Cumhuriyet gazetesi satılıyormuş... "Evet her gün bavilerde: 250 bin lira!" „. 5. ütün renkler aynı hızla kirtenirken birincili- ği beyaza vermişti Özdemir Asaf... Dilimiz kirleniyor; kirletenler arasında birinciliği ki- me vereceğiz? Atatürk'ün Türk Dil Kuru- mu'nu Kenan Evren yıkmadan önce dilbilgisi/dil- bilim kolunda büyük ustalann yanında görev yapan Sevgi Özel, "sistem"e veriyor birinciliği: "Dilseverleri eyleme çağınyorum! Eleştiri oklanmı- zı Milli Eğitim Bakanlığı'na, kitle iletişim araçlan ve parlamentoya yöneltmekte çok geç kaldık.. Kuşku- suz dil de 'sistem'in kirinden payını alıyor. Bu yaz- gı değil. Öyleyse haydi savaşıma..." Sevgi Özel, Bilgi Yayınevi'nden çıkan "Dil Kiri El Kiri" kitabında çarpıcı örnekler sıralıyor kirlenme üzerine... Bilinçli ve siyasal bir süreç: "1950'ye değin, milli eğitim bakanlan, Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'nun onursal başkanlığını yürüt- müştür. Demokrat Parti'nin iktidara gelir gelmez ilk işi, Atatürk'ün Türk Dil Kurumu ile çatışmak olur. DP'li Milli Eğitim Bakanı Tevfîk lleri, TDK'ye biryazı gön- derir, kurumun onursal başkanlığını istemediğini, tüzüğünü değiştirmesini bildirir." "1967'de, Adalet Partisi Başkanı Sûleyman De- mirel'in kurduğu hükümetin Milli Eğitim Bakanı ll- hami Ertem, Milli Eğitim Bakanlığı örgütüne gön- derdiği genelgeyle Türkçe sözcüklerin kullanılma- sını yasaklar." "12 Eylülcüler, tüzelkişiliği olan demek yapısında- ki Türk Dil Kurumu'nu, hiçbir yargı kararı olmadan, Atatürk'ün kalıtını görmezden gelerek, bir devlet da- iresine dönüştürürler. Hukukçulara göre bu eylem, eski dille söylersek 'gasp'tır." Sonrası çorap spkü- ğü gibi gelir... Sevgi Özel'in kitabının bir özelliği de konu başlık- larının atasözleri ve deyimlerden oluşması: "Dilyarası, gönülyarası... Iki dinle, birspyle... Baş nereye giderse ayak da oraya gider... Gelen geçer, konan göçer... Insanın eti yenmez derisi giyilmez, tatlı dilinden başka nesi var? Ne verirsen elinle, o gider seninle... Kurttüyünüdeğiştirir, huyunudeğiş- tirmez... Boş fıçı çok langırdar... Karaya sabun, de- liye öğüt neylesin... Elin ağzıyla çorba içilir mi? Gö- ğe direk, denize kapak olmaz... Istediğini söyleyen, istemediğini işitir... Yalnız taş, duvar olmaz... Dün- ya tükenir, yalan tükenmez... Görünen dağın uzağı olmaz... Baykuşun kısmeti ayağına gelir... Dilin ke- miği yok ki... Sofu soğan yemez, bulunca sapını ko- maz... El, elin eşeğini türkü çağırarak arar... Baş dil- le tartılır... Emek olmadan yemek olmaz... Akıllı köp- rü arayıncaya dek deli suyu geçer... Horozu çok olan köyün, sabahı geç olur... Eskisi olmayanın ye- nisi olmaz... Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz... Iki ölç, bir biç... Atanın sanatı oğu- la mirastır..." SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hatta Erdinç UTKU Sabahtan beri cüzdanımla oynuyorum, ama bir türlü şeytan doldurmuyor! DfrAŞ'a MGK raporu verilmiş, ama. Dışişleri kadar denizcilikle de ilgilenen Mümtaz Soysal, gazetedeki köşesinde yazıyor. Yeterli tanker filosu olmayan Türkiye'nin, ham petrol taşımacılığında yakın gelecekte tam anlamıyla dışa bağımlı kalacağını anlatıyor. Türkiye'nin elindeki tankerlerin hurdaya çıkmakta olduğunu, yaşlı gemilerin yabancı limanlara sokulmadığını duyuruyor. "Kamunun gereksinimlerini taşımak üzere DİTAŞ diye bir şirket kurulmuştu; Deniz Nakliyat'ın tankerleri gibi bu kuruluştaki gemilerin de başını yediler" diyor. Tanker fılosundaki zayıflığın ulusal güvenlik konusunda tehlike yarattığını • • gören Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteriiği'nin bir rapor hazırladığını ve DlTAŞ'ın > i canlandırılması karan alındığını açıklıyor. Beri yandan biz de yazıyoruz... DİTAŞ, kendisı yapamadığı için yurtdışından ham petrol taşıma işini ihaleye çıkanyor... ihaleyi, müflis bir armatörün yakınlarının kurduğu şirket alıyor... Şirket, hurdaya çıkması gereken tankerleri sefere sokuyor... Hurda gemilerin, bırakın büyük.bir dalgada, limanda yükleme-boşaltma sırasında bile kırılabileceği söyleniyor... Hem olası bir ulusal zarar hem de çevre felaketi kapıda bekliyor... Kimse umursamıyor... ÇED KÖŞESI OKTAY EKlNCİ Antakya'yı 'üleşen' belediyeler... Yaklaşık 6000 yıldır insan yer- leşimlenne kucak açan ve 10 3. yüzyıldan bu yana da "adını bi- le değiştirmeiden" Anadolu'ya ve dünyaya "kent uygarlığını" armağan eden Antakya zor du- rumda... Ostelik bu "zor" dunun, iki- de bir "kentlerin güvencesi" olarak ilan edilen "demokra- si" adına yaşanıyor... Çünkü Türkiye'de "yerei de- mokrasi" denilince, sadece ve sadece "imar ve yapılaşma öz- gürlüğünü" aklına getiren ege- men rantçı anlayış, Antakya'da da aynı özgürlüğün "yerel ör- gütlenmesini" güçlendirmek için kentı "belediyeler arasın- da" adeta parselleyerek "üleş- tirmiş"... Böylece her biri kentin bir parçasını "ele geçirecek" şe- kilde yan yana su-alanan beledi- yeler, yine her biri kentin iman konusunda "diledikleri özgür- Gelin görün ki şimdiki hükü- metler, adeta "tam tersi" bir davranış içinde ve sanki Antak- ya'nın tarihsel kent bütünlüğü- nü "dağıtarak" yok etmek ıs- tercesine, tam "sekiz" ayn ve "bağımsız" belediyeyi yine bu "kentin içinde" kurarak, elle- rine "yasal imar yetküerini" de verip 2300 yılhk tarihi "yağ- maya" açmışlar. Merkezdeki "tarihsel çekir- dek" ile baş başa kalan Iris Şen- tûrk'ün tüm feryat-fıganlanna rağmen, aynı tarihsel dokunun "devamı" olan kentsel yerleş- me alanlannı göz alabildiğine "apartmanlar denizine" dö- nüştüren bu belediyeler, Antak- ya'yı bakın nasıl parsellemiş- ler: • Kuzeyde: Kentin kuşatıl- masmda "kuzeyi" ele geçiren belediyeler, batıdan doğuya sı- rasıyla; "Aşağı Ekinci", "Oda- başı", "Güzelburç" ve "Kü- Burası, ashnda "Antakya"!.. Kentte dolaşırken "sekiz" kez bu tûr "smırlardan" geçiliyor... Ifik içinde" hareket ederek, yer- yüzünde eşi benzeri olmayan bir tarih ve kültûr hazinesini "par- çalayarak" yok ediyorlar... Bu akıl almaz demokrasi an- layışı ile tam bir "imar kuşat- ması" arasında kalan Antak- ya'nın "merkez" Belediye Baş- kanı Iris Şentürk ise 2300 yıl- lık tarihsel dokunun korunma- sına yönelik gayTetlerinde, ön- ce bu vahşi saldınyı "nasıl püs- kürtebileceğinin" arayışı için- de adeta kıvranıyor... ••• Makedonya Kralı Sele- ukoz'un, babasınm ismini vere- rek "Antiokhia" adıyla kurdu- ğu Antakya'ya ait tarihsel ve kültürel zenginliği buradayine- lemeye gerek yok. Özellikle "inanç turizmi" ile birlikte ye- niden tûm dünyanın dikkatleri- ni üzerinde toplayan Antakya, sözcüğün tam anlamıylabir "ev- rensel miras"... Bu mirasa karşı en fazla du- yarlı olması, gözü gibi bakma- sı ve "imar-inşaat" yerine "ko- nıma-restorasyon" öncelikli bir kentsel planlama ve yöne- tim düzeni kurması gereken ise, ajnı dünya kentini Hatay ilinin de "merkezi" yapma duyarlı- hgını gösteren Tûrkiye Cumhu- riyeti'nin şimdiki "hükümet- l«ri" değil midir?.. çükdalyan" belediyeleri... • Doğuda: Tarihsel dokuyu "doğudan" sıkıştıran "Kuru- yer" belediyesi... • Güneyde: Bu yönden de "Dursunlu" bastınyor... • Batıda: tmar kuşatmasını "Çekmece" ve "Turunçlu" belediyeleri üstlenmiş durum- dalar... Işte bu sekiz belediye. her boş alanı durmadan imara açmala- nyla, mevcut imarlı alanlarda da kat yüksekliklerini ve yoğun- lukları arttıran uygulamalanyla, güzelim Antakya'yı sadece be- tonlaştırmakla da kalmıyorlar. Aynı zamanda tarihsel dokunun daha bir hızla "boşalmasına" ve giderek "metruklaşan" es- ki semtlerin de adeta "ölüme terk edilmesine" de öncülük ediyorlar... ••• Peki, Antakya'daki bu "ya- sal" (!) talan ve tahribat nasıl du- rabiür?.. Birincisi, "kenti üleşen bele- diyeler" düzenine bir an önce son verilerek... Üdncisi de, bu sağlanıncaya kadar, Antakya'nın "tûmünde" geçerii ve yine tûm belediyelerin uymakla yüküm- lü olduklan bir "master koru- ma planı" disipUnı yaratılarak... Tarih, 57. Hükümet'ten bu yönde de "istikrar" bekliyor... HAYVANLAR ISMAILGÜLGEÇ igulgec@yahoo.com KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicakOı turk.net ÇlZGÎLİK KÂMtL MASARACl -<ftf^ HAKBİ SEMİH POROY semihporoy(a yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Eylül UJ ISTANBUİ'OA ATU TRAMMY'/N BASL/UVGfCI.. 11 1869'Q* BU6ÜN, İSTANBUL'DA H-K ATU TRAMVAYlAR HİZMETS BAŞLAOI. BU TARİHE 1 DE&N TOPLU THÇIH AOACI OLMAYAN İSTTtNBüL KENTİNDE, ULAŞIM, ATLA, FAYltıH LA VBYA v*yu AMBAYLA SAĞLANtgpl. KONSTANTİN ~~ KUftULMUŞ OLAN l ^ < < EF£NPI TAIZA&NMbl "/ŞTBHgUL TRAMvAY ŞİRKETl*NİH İLX HATTI A2AP- DAYDI. ÇOK Y£Nİ 8<R 7»fIT OİAN ATLITKAMVAYLAHIN YOUAH- PA İLERLİYEBİLMESİ, ÖKt- OE ICOŞAN VE ELİNOEKİ BORUYLA yAYALAHl UYA- RftN "VAROACI" LARLA SSv V ATU TRAMVAYLAR 19i4-'£ DEĞİU HİZMBT GÖZ£C£XTİR. PANO DENtZ KAVLKÇUOGLU "OH Pembe' ya da Yaşanmış Bir Ombudsman Arosı Yaşamımın en eğlenceli kavgasına kırkyıl önce bir arkadaşımın babasınm sağ çamurluğu ezilmiş "Im- pala "sını göstermeye geldiğımiz Dolapdere'de tanık olmuştum. Yokuşun 0 zamanlar en usta kaportacısı olarak bilinen Muharrem Baba, dışarıdan gelen ka- dın çığlıkları üzerine, "Yine başladılar..."demişti, "üç gündür sürüyor kavga... Isterseniz, gidin bakın!" Iki arkadaş çıkmış, tamırhanenin yanındakı aralıktan ge- çip, seslerin geldiğı sokağa girmiştık. Aslında "sokak" demek pek doğru değildi buraya. Zemini topraktan bir alandı. Karşılıklı dıkilmiş çarpık çurpuk gecekon- duların ortasından akan lağım suyundan, eskiden bir dere yatağı olduğu anlaşılıyordu. Istanbul'un ortasın- da kurulmuş bir Çıngene mahallesıydı burası. Birbi- rine cepheden bakan evlerden ikisinin kapıları açık- tı. Kapıların önüne çeşıtli eşyalar dizilmişti. Vazolar, aynalar, sehpalar, gece lambaları... Ne istersen var- dı! Birbıriyle kavgaya tutuşmuş iki kadın ellerinı kal- çalarına, göğüslerıne vurarak avaz avaz bağrışıyor- lardı... "Bizde bunlar var... Sizde varmı? Kullanma- yız biz onlan anam, bizi açmaz oniari.." Gördüğümüz her şey, 0 zamanların ünlü güldürü sanatçısı Celal Şahin'ın plaklarından dinlediğimiz "Çıngene Parodısı "ndeki gibiydı... Karşısındakinı kıs- kandırmak, çatlatmak, pes ertirmekti kadınların ama- cı. izlemeye doyulamayan, coşkulu, neşeli, eğlence- li bir kavgaydı. Tüm mahalleli dışarı çıkmış, kavgayı izliyordu. Kadınların pes etmeye hiç niyetleri yoktu. Çocukları da çevrelerınde fır dönüyorlar; alkışlarla, ıs- lıklarla, çığlıklarla annelerine destek verip kavgayı kı- zıştırıyorlardı. Bir görevleri de arada bir eve koşup, kavganın o "an"ı için gerekli olan eşyayı bulup getir- mekti çocuklann... "Getir/<uzumyoroanı... Yorgangör- sün gözleri bu Sümüklü Güllü kansının!..." Çocuk- lar hemen bir yorgan getirıyorlardı. "Kocam herak- şam altında sevıyor beni..." Sonra öbür çocuğunun tuttuğu aynanın karşısına geçiyor, süslenir gibi yapı- yordu. "Süslenirim, püslenırim, öyle sever kocam be- ni..." "Koca" sözü sıkça geçmeye başlayınca, çevremi- ze bakınmış, ortada çocuklann dışında hiçbir erkek olmadığını ancak o zaman fark etmiştik. Daha son- ra Muharrem Baba bize, bu tür kavgalara erkeklerin kanşmadığını anlatmıştı. Kadınlar kavga ederlerken erkekler olağan günlük yaşamlarını sürdürüyorlar, sokak aralarında bıleyicılık, kalaycılık, tombalacılık ya- pıyorlardı. Yada ıki sokak yukarıdakı "MüzısyenlerLo- kali"nöe bir yandan çay içıp laflariarken bir yandan da kemanlarını, kanunlarını, klarnetlerini, darbukala- rını elden geçiriyorlar, "akşam ;ş/"ne hazııianıyoriar- dı. Kadınlar da gün boyu dışarıda, akşamları evlerin- de çalışıyorlardı "normal" zamanlarda. Sabahları er- kenden kııiara çıkıyoriar, ebegümeci, radika, -eğer mev- simiyse- margareta toplayıp demetliyorlar; kollann- da sepetleri, sokaklara dağılıyoriardı. Kış günlerinde maşa satarken rastlıyorduk onlara... Peki, neyin ne- si oluyordu bu üç gündür süren kavga? Muharrem Baba'ya göre "olay", şimdılerde sıkça kullandığımız deyimle "stres atmak"\ar\ başka bir şey değildi as- lında! Kavga ederek rahatlıyordu kadınlar... Buna ge- reksinımlerı vardı. Ayların birikimini bu yoldan atıyor- lar, "eski"y\ tüketerek yeni enerjilere yer açıyorlardı. Kavga, kadınların seslerinin kısılmaya yüz tuttuğu, evlerinde gösterebılecekleri, dışarıya taşıyabilecek- leri eşyaların artık tükendiği bir sırada, "tam zama- nında" bitirilmişti. Dere yatağına bakan evlerin kapa- lı duran kapılarından biri açılmış, kapının önünde ba- şı yazmalı, bluzu yeşil kadifeden, şalvan dallı çiçek- li, ayağı takunyah, tombulca bir kadın belirmişti. Ka- dın çatlak bir sesle "Yetti artık!..." diye haykınnca herkes sus pus olmuş, bütün gözler ona çevrılmışti. Çevredekı fısıltılardan, kadının adının "Zilli Pembe" olduğunu öğrenmiştik. Zilli Pembe, ellerıyle ışaret ederek kavgacı kadınları yanına çağırmış, sonra ye- re çömelmıştı. Kadınlar da gidip onun ikı yanına otur- muşlardı. Zilli bir şeyler söylemiş, onlar da başlarını sallamışlardı. Sonra üçü birden birer sigara yakıp de- rin bir muhabbete dalmışlardı... Üç günlük kavga, üç saniyede bitivermişti... "Zilli, eskiden o mahallenin en kavgacı, en yırtık, en belalı kansıydı..." diye anlatmıştı Muharrem Baba, "mahalleliler baktılar ki kannın şirretliğiyle basa çıka- mayacaklar, onuhakemyaptılarbaşlanna... Öylekur- tuldularZilli'den..." llginç birçözümdü doğrusu, 0 yok- sul istanbul Çingenelerıninkı... Belki tuhaf ama, son günlerde ortada dolaşan "ombudsman" hikâyeleri- ni duydukça nedense Zilli Pembe'yi anımsıyorum ben... lyi de nasıl bulacağız şimdi ombudsmanın zil- lisini?.. Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu@tuyap.com) 5 6 7 8 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSVĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kısa boylu, şişman ve gö- bekli kimse... Akmakeylemi 3 ya da biçimi. . 2/Birmeyve... Bir tür yünlü 5 kumaş. 3/ Bir 6 nota... Köyler. _, kentler, ülke- ler arasmda bir 8 yerden bir ye- g re gidiş geliş. 4/ Yankı... Haber top- lama ve yayma işiyle "I uğraşan kuruluş. 5/ 2 Divan edebiyatında. 3 mani gibi dört dize- 4 den oluşan bir şiir tü- 5 rü. 6/ Yakut Türkleri g inaruşında kötü ruh- j lann adı... Karakter. g 7/Kadınbaşsüsleme- sinde kullanılan, ge- nellikle gümüşten yapılmış takı... Karaciğerin sal- gıladığı acı sıvı. 8/ "Kuzgun — " : Heykelcimiz... tri ve boru biçiminde beyaz ya da san renkli çiçe- ği olan bir süs bitkisi. 9/ Danışıklı dövüş... Hisse, pay. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Bir yaşından üç yaşına kadar olan tay... Kâğıt- lan bir arada tutmaya yarayan çengel. 2/ Merkez... Gemilerde ağır yükleri taşımakta kullanılan el ara- bası. 3/ Tavlada iki sayısı... Bitkilerden elde edi- len ilaçlarla bir hastalığı iyileştirmek. 4/ Avustral- ya'da yaşayan bir cins devekuşu... Özsu. 5/ Yakı- şır, uygun. 6/ Maun da denilen büyük bir orman ağacı... Motorlu taşıtlann elektriğini sağlayan ay- gıt. 7/ Hay^vanlan tımar etmekte kullanılan dişli araç... Bir renk. 8/ Şua... Bir elektrik devresindeki akımı, başka bir devreden geçen akımdaki değişiklikler ara- cılığıyla denetleyen aygıt. 9/ Eski dilde güneş... Ad- ları avnı olanlardan her biri.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear