24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 AĞUSTOS 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 İran'dan haberler Tahran Kültürel ve Sanatsal Örgütü Direktörü Hoca Muhammed Ali Zam'ın Tahran Belediye Meclisi'ne sunduğu resmi raporun VVashington Times'a yansıyan bölümlerinden öğreniyoruz ki, Iran'ın başkentindeki ortaokul ve lise öğrencisi kızlar Ç*^ arasında fuhuş almış başını gidiyor... Gençler arasındaki intiharlarda büyük bir artş gözleniyor... Halkın yüzde 75'i, öğrencilerin yüzde 86'sı günlük namazı umursamıyor... Afganistan'da üretilen uyuşturucu Tahran'daki gençler tarafından yaygın olarak tüketiliyor... 60 milyonluk ülkede nüfusun yüzde 20'si varsıllığın yüzde 80'ini elinde tutuyor; 12 milyon kişi sefalet içinde yaşıyor... Bu arada Iran'da ilkokul öğrencisi kızlann akıl sağlığını olumlu yönde etkilediği gerekçesiyle pembe ve sarı renkte çarşaf giymesine izin veriliyor; liselerde ise renkli çarşaf yasağı devam ediyor ve karaçarşaf üniforma olmaya devam ediyor. Elektronik posta: som©posta.cumhuriyetcom.tr Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - DSP'de çalışanlar partiyi dolandırmış... "Aile içinde sorunlu cocuklar var!" aşbakanlık'tan açıklama yapılmamış olsa, kuşku duymak olası... Ama resmen açıklama yapılıyor... Üstelik, sözlü bir açıklama da de- ğil, yazılı... Yartna kalacak bir belge... 118 öğ- retmenin, 69 imamın ve aralannda hâkim, doktor, mü- hendisin de bulunduğu toplam 378 devlet memurunun cumhuriyeti yıkıp dini esaslara dayaiı bir devlet kurmak suçundan tutuklu olduğu açıklanıyor, bazı devlet me- murlannın örgüt adına cinayet işlediğini itiraf ettiği bil- diriliyor. Ve devlet, katilleri memuriyetten uzaklaştıra- madığı için her ay tıkır tıkır maaşlannı ödüyor... Dünyada başka bir devlet yoktur herhalde, kendi- sini yıkmak isteyenlere böylesine cömert davranan ve kendisini korumada böylesine acz içinde olan! Yasalarda boşluk varmış... Disiplin soruşturmasında "devieti yıkmak" gibi bir eylem olmadığı için verilen en ağır ceza, uyarma ve- ya kınama oluyormuş... Boşluğu anlamak olası değil... Şeriatçı katiller karşısında eii kolu bağlı kalan dev- Kararname letin "komünist'ler karşısında elinin armut toplama- dığını biliyoruz... Hükümet bu ayncalığın ayırdına varmış, yıllardır raf- larda bekletilen tasanyı masaya indirmiş; kanun hük- münde bir kararname ile yıkıcı veya bölücü faaliyet- lerde bulunan, cumhuriyetin temel niteliklerinden bi- rini değiştirmeye veya ortadan kaldınmaya kalkışan memurun meslekten veya memuriyetten atılmasına, disiplin kovuşturmalan çerçevesinde ve yargı deneti- mine de açık olmak üzere olanak yaratmak istiyor. Vay sen misin isteyen! Demokrasi, insan haklan... Türkiye'de ne kadarçok demokrasi âşığı, insan hak- lan savunucusu varmış... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, "Irti- ca Ve Bölücülüğe Karşı Miiitan Demokrasi" kitabında Alman şairi Heine'den alıntı yapmıştı: "Şeytanın en iyi dostlan, şeytanın variığına inanma- yan liberaJ aydınlardır." Evet, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük... Herkesin isteği bu... Fakat daha çok demokrasi, demokrasiyi daha ça- buk ortadan kaldırmak ve daha çok özgürlük, özgür- lükleri daha kolay yok etmek için kullanılacaksa! Savaş'ın dediği gibi, hiçbir zaman demokrat olama- mış ve olamayacak olanlarla işbiriiği yapmak, cehen- neme giden yola taş döşemek değil mi? Kanun hükmünde kararname, yargı yolunu açık tut- tuğuna göre, karşı çıkışı anlamak olası değil... Haksızlığa uğrayan gider mahkemeye... Milletvekili seçilip hapse girmiş ya da yurtdışına kaçmış bölücü ve şeriatçılara devletin "emekli maaşı" ödenmesi var ki o da ayn bir konu... Yıkma da yanında yat! NVRlKURTCEBESESSÎZ SEDASIZ (!) Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Gûneş yağı sünneden pazara çıkmaym; fiyatlar el yakıyor! Osman Durmuş'un demokrasi ayıbı Türkiye'deki 25 bin eczacının mer- kezi kuruluşu ve bir kamu kurumu olan Türk Eczacılan Birliği, ilk kez Sağlık Bakanlığı tarafından dene- tim altında tutuluyori Eczacılar, "Bizim için sorun, de- netlenme sorunu değildir. Çünkü biz demokrasinin gereği heryıl mali kong- relerimizde üyelerimize hesap veririz, iki yılda bir olağan seçimli kongrele- rimizde yeni yönetimlerimizi seçeriz" dryor ve sözü ülkücü kadrolaşmadan sorumlu ve başhekim kovmakla ünlü Sağlık Bakanı Osman Durmuş'a ge- tiriyorlar: "Yasayla kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin üze- rinde vesayet hakkı olamaz, olmama- lıdır. 1961 Anayasında durum böyley- di. 1982 Anayasası ile denetleme yetkisi getirildi. Bu demokrasi ayıbı yüzünden hiçbir Bakan ilgili mesiek kuruluşu- nu denetlemedi. Meslek kuruluşu üyelerine olan saygıdan doğan bir teamül, 3 Temmuz'da Osman Dur- muş tarafından siyasi amaçlarla bo- zuldu." Devletten bir kuruş almayan, dev- let bankalarını hortumlamayan, llaç Analiz Merkezi kurarak ilaç sanayici- lerinin yapamadığını yapan ve kamu kurumu olduğu Anayasa'da yazan Türk Eczacıları Birliği'nden Osman Durmuş ne ister? Sağlık hizmetlerinin altında kalan Sağlık Bakanlığı'nı çalışıyor göster- mek istemiş olabilir! GENİŞ AÇI HtKMET BtLA Kiıns'ta Hesap Kıbrıs için hep "batmayan uçak gemısi" denir. Doğu Ak- deniz'de "yolgeçen hanı" ko- numuyla Kıbrıs, yüzyıllarca stratejik birada olmuş... Yük- selme dönemindeki Osmanlı da hem Akdeniz'in, hem Su- riye ve Mısır'a giden yollann güventiği için Kıbrıs'ı toprak- larına katmış. Katış o katıs... 19'uncu yüzyıhn sonunda In- giliz gelip adaya el koyunca- ya kadar Kıbrıs, Türklerde kal- mış. Tarihi uzun uzun tekrar et- meyelım. Adanın Ingiliz sö- mürgesı oluşu, Türklerin ve Rumlann hem Ingilizlerle, hem birbirieriyle çatışmalan, 1960'ta bağınn^ı/ Kıbrıs devletinin ku- ruluşu .. ingilizlerin ikitoplum arasına sürekli çomak sokuş- ları.. 1974 Kıbrıs Harekâtı ve ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşu... Bu tarih artık iyi biliniyor. Bılınmeyen ya da bilindiği haide uzerinde pek durulma- yan konu, Kıbrıs'ın hâlâ stra- tejik biradaolması. Yoksa, In- gilız üsleri her şeye rağmen hâlâ orada olur muydu? Ingilizler bunun farkında, Amerikalılar farkında, Ruslar, Yunanlılar, Kıbrıslı Rumlar far- kında. Ama Türkiye'de ve Ku- zey Kıbns'ta bir kısım Türkler farkında değil. Belki farkında- lar da söylemek işlerine gel- miyor. O zaman da kolayca şu iki sözcüğü dile getirebiliyorlar: "Ver, kurtul." • - Kıbns'ta sorun var. - - Ver. kurtul. - Güneydoğu'da sorun var. - Ver, kurtul. "Ver, kurtul"cu\uW son on beş yıldır aldı başını gidiyor. Açıklamayakalksanız... De- seniz ki: "Kıbns bütün olup bi- tenlere rağmen Türkiye için hâlâ çok önemli bir adadır. Stratejik önemi büyüktür. Ba- kın, Avnıpa Birliği'nin en güç- lü ülkelerinden Ingiltere bile, bu küreselleşme çağında Kıb- ns'taki üslerinden vazgeçmi- yor, Askeri ve ekonomik açıdan Kıbns't kaybetmek, Türkiye'yi Akdeniz ve Ege'de çok güç durumlara düşürür. Türkiye'yi sadece bir Karadeniz ülkesi haline getirir..." Alacağınız yanıt büyük ola- sılıkla şöyle olacaktır "Bunla- nn hepsiparanoya. Bütün dün- yayı kendimize düşman sanı- yoruz. Ver, kurtul!.." .,. • • • Kıbns'ın kilitlendiği doğrudur. Türkiye'de 1980'lerde sahne- ye konulan "kapkaç liberaliz- m/"nin Kıbns'ı kepaze ettiği de doğrudur. Adanın kuzeyi nasıl çetelerin yuvası haline geldi? Çek-senet mafyası na- sıl kök saldı? Kumartıaneler nasıl mantar gibi bitti? Tari- katlar adaya nasıl yerleşti? öğrenci ticareti nasıl sektör haline geldi? Kara paralar Kıb- rıs'a nasıi girdi, nasıl çıktı? Bu soruların yanıtları verilmeden, Kıbrıs'ta yaşanan son krizi de aşmak olanaksız görünüyor. Ve anlaşılan o ki Kuzey Kıbns'ın bu hale gelmesinde önemli payı olan bazı Kıbnslılar, kapa- ğı bir an önce "Rum tarafı"na atıp hem sorumluluktan kur- tulmak hem de "yeni biryaşa- ma" başlamak istiyortar. Bir taşla iki kuş... Bu arkadaşlann Türk med- yasında hemen taraftar ve des- tek bulmasına da şaşmamak gerek... Çünkü Güneydoğu için benzer çözümleri savu- nanlar da aynı desteği bul- makta gecikmemişlerdi. Cenevre'de Kıbrıs'la ilgili çok kritik görüşmeler yapılıyor. Avrupa Birliği adaylığının kar.- şılığında Kıbns cenderesine sokulan Türkiye, tek başına Avrupa'yla karşı karşıya. Tam bu sırada "Avrupa" ga- zetesi... Tam bu sırada "Bu memleket bizim" mitingleri, tam bu sırada imza kampan- yalan, tam bu sırada Türk or- dusunu Kıbns'ta "işgalci" di- ye gösteren, "yabancı güç" diye niteleyen demeçler, açık- lamalar... Tam bu sırada "ver, kurtul" korosu... Kıbns'ta bugün resmen bir savaş hali var. Bu ortamda Türkiye'ye ve Türk ordusuna kafa tutanlann kazanma şan- sı yok. Bunu biliyorlar. Biliyor- lar, amaonlaryatınmlannı bu- güne yapmıyorlar. Çok da uzak olmayan bir tarihe yapıyorlar. örneğin, 2002 yılı sonuna... hikmetb@ntv.com.tr YANAN ORMANLARIN YÜREK ACISINIFİDAN DİKEREK UMUDA DÖNDÜRELİM Fidan Dikim Hattı 283 78 16/185 tema@tema.org.tr TEMA HAYVANLAR ISMAİL CÜLGEÇ mAm 1 »AVA /\IMAJJ i igulgec@yahoo.com ÇtZGtLİK KÂMtL MASÂRACI HARBİ SEMİHPOROY semihporoyCa yahoo.com % • • • . . . . •*•» m BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇI < ; MIRMIRLAR VĞUR DURAK J^t, ^t •- * IM. TARlHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 2 Ağustos Ehliyetımı ve nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. SÜLEYMAN BEYAZ AHMET F£H/M Ef£NDİ İSSO'OA BU6ÜN,ÛUUJ TİYATKO OYUNCUCU AHM£T FG- AMf 73 YAŞtNDA ÖLOU. OSMAtJLI I>£VRİNIU EN YETENSZ- U SANATÇIL/HÜNPAN OLAN AHMETfEHİM ££EA/&, T&t- NACIUK >!M>ARt£EN İ876'PA Tİy^TJeOVM ADfM ATJU/ÇTT. O St&ALAlt GÜLLÛ AGOP'UN YÖA/ETTfSi GEPİK-PAf* Tİ- YAmoSU'NA Gİ8EM OYIMCU, DAHA SONRA PASULYECJ- YAN'tH ÇAĞ&tÇtYLA BU&SA V&ZKPAÇA TimTKOSU TEMSİLLEftİMDS KOL At-PI. PÛKÜ2SÜZ StBSİ, &JB/MÇ Mİ- kmKUEtü VC &ESn£&YL£ KO*A£I>İC£K KAOAK P&*4- 4 4 « A 4 A * BAŞABt SAĞLAYAN AHM£T FEHİM, KUK- DUĞU SKUPlARLA ÇGÇTU n/0VBLe*e İS19 YruNDA ise, 'MüteeeeiYe* VE U *r/ PfLJM »VH&VZ BU YEMİ SAHAr PALIHI O£- NEMİfTİ. SoUmti portrttt için ejtu MümifFtkmV» f*rmd**ı ymrimmfmıçhr:. PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU Hayır, Hayır! Ahmak Değil Bunlar!••• Pazartesi akşamı TRT 3'te izlediğim "KomiserDer- rick" adlı Alman polisiye dizisindeki tüm adların In- gilizceleştirilerek söylenmesine, eskiden olsa "ses- lendirme stüdyosundakilerin bilgisizliği..." 6er, geçer- dim belki. "Ham" okunan "Harry'um Hem, Valteroku- nan "Walter"\n VVoltır, Andi okunan "Andy"nn de Endi olarak okunması, olsa olsa "bilgisizliktendir" di- ye düşünürdüm. Ama işin aslı öyle değildi. TRT'de de, özel televizyonlarda da tüm yabancı adlar Ingi- lizceleştiriliyordu. Ünlü Fransız şarkıcısı Mirelle Mat- hieu'nün "Matyö" olan soyadı "Metyü", Alman oto- mobil tasanmcısı Ferdinand Porsche'nin adı veri- len sporotomobilin "Porşe"okunan markası "Porş" olarak değiştiriliyordu televizyonlarda. Ülkenin Alman- ca konuşulan bölgesinde VVilhelm (okunuşu: Vıl- helm) Tell, Fransızca konuşulan bölgesinde ıse Gu- illaume (okunuş: Güyom) Tell olarak anılan ünlü Is- viçre halk kahramanının adı da yarışma programla- rında Ingiltzce "VVilliam" (okunuşu: Vilyım) olarak ge- çiyordu. Bir halk kahramanının adını, ülkesiyle hiç- bir ilintisi olmayan bir başka dilde söylemek, bılgı- sizliğin de ötesinde bir "şey"dı... Acaba "ahmak" mıydı bu insanlar? öyle ya, Alman ilaç fabrıkası "Bayer"'\r\ yeryüzün- de en tanınan ürünü olan "Aspınn "ın suda erıtilerek içilen türü "Aspirin Plus Cyi olduğu gibi okumak var- ken Ingilizceleştinp "Plas Si" diye okumak, ancak "ah- maW/fc"laaçıklanabilirdi. Otomobıl, saat, temızlikto- zu markaları; politikacılann, sanatçılann, bılim adam- larınınki gibi Nijeryalı, Kamerunlu, Norveçlı, Belçıka- lı futbolculann adlan da Ingilizceleştirıliyordu televız- yonlarımızda. Sankı bırılerı bıze, yeryüzündekı tüm adların Ingilızce olduğunu anlatmak, buna bızı ınan- dırmak istiyordu... Eğer öyleyse ne "bilgısızlık" ne de , "ahmaklık"\a açıklayabilirdık bunu! Çünkü dünyanın hiçbir yerinde "ahmaklar"m böylesine örgutlü çalı- şabildıklerine tanık olunmamıştı. Hayır, hayır! Ah- mak değildi bunlar!.. Ne zamandır öğlenleri "fast food" lokantalarında atıştınyor, havalimanlanmızda kahvemizı "North Shi- elds Pubiarda "alıyor", arkadaşlanmızla "TheMar- mara", "Papermoon" ya da "Sunsef'te buluşuyor- duk. Günlük yaşamımızda seçımlerımızı "ın "den ya- na yapıyor, "out" olanı dışlıyorduk. Çoğu akşamla- rımız "enf/w"nın, "eyçb/b/"nın, "şo^(/w"nın karşısın- da geçiyor, radyomuzu "Kiss FM"e ayarlıyorduk. Dostlarımızla "öye"diye vedalaşıyorduk. Pazarlama- cılarımız "marketing", kadınlarımız "shopıng" yapı- yorlardı. Bakkallanmız, "/Tjarfref"çılığe, mezecılenmız ise "sarifüferi"cılığe soyunmuşlardı. Devlet adamla- rımız karşılarında bir haberci gördüklerınde, ellerını dudaklanna götürüp "no comment" dıyorlardı. Oto- mobıl yarışları "rally", tekne gezintıleri ıse "yach- ting" olmuştu artık. İki katlı evlerde oturanlarımız "duplex", üç katlı evlerde oturanlarımız da "trıplex" villalarda oturuyorlardı. "Avantaj Kartı" mı, yoksa "Advantage Carte" mı sorusuna yanıtımız ikıncısin- den yanaydı. Cankurtaran arabalarımızın üzerınde "ambulance", hastane kapılarında ise "hospital"ya- zıyordu. "Academic Hospital", "Memory Hospital", "Caroussel Hospital", "Intemational Hospital" ne kadar da yakışıyordu bize? Tüm bunlarla "Porsche "yi •fjorş'laştırmak, "MatNeu"yü metyü'leştırmek, "Gu~} fl illaume"u vılyım'laştırmak, "Aspirin"i plassı'leştır- mek arasında mutlaka bir bağ olmalıydı... Vardı da! Düşününce, biraz gerilere gıdince buluyordu insan bu "bağ"ı... "Oh, Susanna, benim için ağlama..." dizesiyle baş- layan Amerikan halk şarkısının dilimize, "Amerikan •' kovboylan aslan cinotri (Gene Autrey)..." diye uyar- lanıp söylenmeye başlandığında ben ilkokula gidi- yor olmalıydım... Erdoğan Çaplı'nın bestesı miydi, bilmiyorum, "Amerika, Amenka..." adlı bir şarkının Istanbul Radyosu'nda "hit" olduğu yıllardı. Zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar, meydanlarda "Türkı- ye'yi küçük Amerika yapacağız..." diye bağırıyordu. "Rus Sa/afas/"nın adının "Amerikan Salatası"na dö- nüşmesi ve genelev kadınlarının "Coni, Coni! Fayf mani tu fak fak!.." diye bağıracak kadar Ingılizceye merak sarmaları ise daha önceki yıllara rastlıyordu. Demek kı Amerıka'nın büyük, güçlü, zengin bir dev- let olduğunu daha o zamanlarda öğrenmıştık. "Ame- rikalı gibi olmak" da o zamanlarda bir "ıdeal" olmuş- tu bizim için. Kimimiz kıçımızdakı pantolonumuzla. kimimiz sırtımızdaki gömleğimizle, kımımızcebımız- deki çakmağımızla "Amerikanlaşıyorduk". Kerhane- sindeki orospusundan başkentteki devlet adamına kadar herkesin "Amerika" diye yanıp tutuştuğu bir ülkede "d/7"in de bir gün gelip Amerıkanlaşması do- ğal değil miydı? Fakat bu, başka dıllerın de ağzımız- da Amerikancalaşmalarına bir açıklama olabilir mıy- di? Niçin olmasın? Yoksa sız, ökuzlerın bile Ingilız- ce konuştuğu bir başka ülke bılıyor musunuz dün- yada? (Faks:0212-723 84 97) (e-posta: dkavukcuoglu@tuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4SOLDANSAĞA: 1/ Uzman. II .. Mezopotam- ya'da kurulmuş 2 en büyük sıte- 3 lerden bin... Hastalıktankur- tulma, iyileşme. 3/Uyma,boyun eğme... Eskı Mısır'da güneş tannsı. 4/ Gü- neyden esen rüzgâr... "Ya 9 bister-i kemha- da ya virânede can ver / Çün — ü gedâ hâke berabergırecektır"(Zi- ya Paşa). 5/ Sosyoloji- 3 de bir kabılenın bölün- düğü ıkı ya da daha çok 5 parçadan her bıri... g Uzakbk işareti. 6/ Cam- lı taraça. 7/ Tanntanı- maz... "Bu akşam gün batarken gel / Sakın geç 9 I kalma — gel" (Ahmet Rasim). 8/ Bir devletin başka bir devlete yaptığı bildiri... Kaynağı mitolojik çağlara da- yanan kirişli bir çalgı. 9/ Bir tür spor ceîcet. YUKARIDAN AŞAĞIYA: V Daha çok parmaklarda olan ve dennlere kadar işle- yen dolama. 2/ Ekvator bölgesinde bir takımyıldız... Kızıl tüylü bir kuş. 3/ Düşmanlık. 4/ Diş etlerinin ilti- haplanması... Evrensel alıcı olan kan grubu. 5/ Batı Anadolu'da ünlü bir antik kent... Bir nota. 6/ Lezzet... Tanma elverişli toprakparçası. II "Behiç —": Çizeri- mız... Denız suyunun donmasıyla kutup bölgelennde olu- şan buz alanı. 8/ Sarhoş ya da külhanbeyı bağırması... Küçük akarsu. 91 Bir adı da Formoza olan Asya ülkesi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear