22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 TEMMUZ 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA LJ1\ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Scftirn Kunsthalle'de genlş boyuttu Man Ray Retrospektifı yer alıyor Tutkununfotoğrafı ülükve sınırsız özgürlük NECMtSÖNMEZ . FRANKFUKT-1921yılında,genç Amerikalı fotoğrafçı Man Ray, Fran- sız gümrüğünde bavulundaki eşyala- n teker teker göstermek zorunda kal- dığında memurlar ne olduğu anlaşıl- mayan yûzlerce fotoğrafin yanı sıra ga- rip nesneleri görünce, tek kelime bi- le Fransızca konuşamayan genç ada- ma sorarlar. "Nedir bunlar" Aldıkla- n yanıt, Ingilizce "Benim en iyi dada- ist objeJerim" olur. O yıllarda ne 'da- daist' ne de 'obje' nitelendırmelerinin bir anlamı vardır zavallı memurlann kafalannda. Oysa genç Amerikalının gönneye can attıgı Paris'te büyûye benzer bir etkisi vardır bu sözcükle- rin. Çünkü 'dadaizm',20. yûzyılın he- men hemen tüm yaratıcı sanat etkin- liklerine damgasuu vuran en verimli akımlardan birini; 'obje' nitelendir- mesi de klasik resim ve heykel olgu- sunun temeline dinamit yerleştiren kavramı kısaca özetlemektedir. 1915'tenberi Marcel Duchamp'ınya- kın arkadaşı olan bu genç Amerikalı kısabirsüredeParis'in'ceniesfennfe' sanat ortamına gjrmeyi başararak 'Ste- kmin'peşindeki sanatçılardan biri olur. Arka planında 1920'lerin çılgın ya- şam ritminin duyumsandığı Schirn Kunsthalle'deki dev boyutlu Man Ray Retrospektifi, tamamı Milano'daki Marcooi koleksiyonundan derlenen 900 çalışmasını içeriyor. 1930'lann bohem dünyası Man Ray, uzun sûren yaşamı (1890- 1976) boyunca farklı yaratı teknikle- rinde deneylere girerek aldığı olum- suz ya da sıradan sonuçlardan yılma- yarak 'gerçeküstücü' dünya bakışını, 'ogaripekktrikakırrunı'. elini değdir- diği her nesneye aktarmayt başarmış bir sanatçt. 20. yûzyılda sanatın aktö- resini bozan birçok yaratıcı gibi, Man Ray de bir otodidakt. Marcel Duc- harsp'la, N,ew York'ta tanıştıktan son- ra onun çekim alanına girerek dada- izmin etkisinde desenler çizmeye baş- layan sanatçı, neredeyse tesadûf sonu- cunda fotoğrafla ilgilenmeye yönelir. Bu tekniği kendisini, yakın çevresini 'deneysd olaraktanınılary^bümek' için kullanır. Frankfurt Retrospektifı, sa- natçıyı 'çokyönlü eğUimleri' çerçeve- sinde büyûteç altına almayı denese de Man Ray'i sadece fotoğrafçı, büyük bir fotoğrafçı olarak tanımlamak yan- lış olmayacak. Sergideki birçoğu son- radan edısyon haline getırilmiş olan ob- jeler ve heykellerden çok, fotograflar izleyicilere sanatçının özgün eğilim- leri hakkında derinlemesine bilgi ve- ren bir özelliğe sahip. Man Ray'in özel bir sunum tarzıy- la gösterilen fotoğraflannda kadın for- munun hem tema hem de gizemi çö- zûlemeyen bir mistik varbk olarak yo- rumlandığı görülüyor. Bu saptamayı doğrulayacak en önemli nedenlerden Fnrankflırt Retrospektifi, sanatçıyı 4 çok yönlü eğilimleri' çerçevesinde büyüteç altına almayı denese de, sergideki birçoğu sonradan edisyon haline getirilmiş olan objeler ve heykellerden çok. fotograflar izleyicilere sanatçının özgün eğilimleri hakkında derinlemesine bilgi veren bir özelliğe sahip. 'Ingres'in Kemanı Kiki', 1924. biri de, sanatçının yaşamtnda birbi- rinden ilginç kadınlann üstlendığı 'yol açıcı' rollerdir. Paris'e yerleşmek için gelen her yabancı sanatçı gibi yan aç yan tok sürünürken Man Ray yüksek Fransız burjuvalannın portrelerini çe- kerek hayatını kazanmaya çalışır. Mar- quise Casan'nın portresini çektikten sonra fılmleri tabederken elinin titre- mesi yûzûnden modelin gözlerinin dört tane olarak çıktığını görür. Ama Marquise ısrarla fotoğraflan görmek ister ve bozuk resimler karşısında çığ- lığı basar: "Siz benim ruhumun res- mini çekmişsiniz!" Bir yanda Marqu- ise'in, öte yanda ise altı yıl beraber ya- şadığı ünlü model Kiki'nin çabalany- la Man Ray kısa bir sürede 'sûrreaKst' çevrenin vazgeçilmez figürlennden biri konumuna gelir. Bu yıllarda ünlü ya da zengin olup da Paris'te Man Ray'in kamerası karşısında poz ver- meyen isim bulmak hemen hemen ım- kânsız gibidir. Sergide de önemli bir yer aynlmış olan bu portrelere bakar- ken, kendisini 1930'larda özgürlüğün peşindeki entelektüellerin, yazar ve ressamlann 'bohem dümaana' yakın hissediyor izleyicı. Yeni baskılar önerrüi bir sorun 1922'de, 'rayografi' ismini verdiği deneysel bir teknıkle fotoğraflannı ta- betmeye başlayan sanatçı, bu yıllarda gerçekleştirdiği deneylerinde siyah beyaz fotoğrafı erotik tutkunun kol gezdiği ayn, aykın bir dünyanın söy- lem aracı konuma yükselterek birbi- rinden ilginç çalışmalar gerçekleştirir. 1930'lara dekgerçekleştirdiği kompo- zisyonlannda birbiri ardına çağdaş fo- toğraf sanatınm en etkileyici örnekle- rini ortaya koyan bu çalışmalannda Man Ray'in esinperisi Kiki olmuştur. 'VıoJondingres' (1924), 'NoireeBlan- ce' (1926), 'Anatomies' (1930) ve bir- birinden ilginç MeretOppenhamPort- reteri( 1926-30), sanatçının oldukça ve- rimli geçen bu dönemini belgelemek- tedir. Frankfurt sergisinin en önemli sorunlanndan biri de, Man Ray'in ne- gatiflerindengenellikle 1980'lerdeah- nan yeni baskılan içermesiydi. Azın- hkta da olsa küçük bir bölümde sanat- çının 1920-30 arasında kendisınin bas- nğı özgün fotograflar ve kontaklaraba- kıldığında onun fotoğraf tekniğini ke- sin olarak kavramadığı için deneyle- re girdiği ve bunlar üzerine ustaca ça- Kendi çektiği fotoğran (1936) veLütfiÖzkök'ûnçahşması (1963) küçûkkare. çaresizlik, desen çizememesi, kompo- zisyon duygusuna, renk duyarlılığına sahip olmaması sanatçının en büyük aç- mazı durumunda. EJuanfdan Breton'a, Tzara'dan Aragon'a yüzydın önemli şa- irlerinin, eleştirmenlerinin yazdığı bü- yük birbölümünün, Man Ray'in resim- İeri değil ustaca sadece fotoğraflannı dadaist esprinın hâkim olduğu objele- rini önplana çıkardıklan görülüyor. Frankfurt sergisi, sanatçının 'basit esp- rBerinin' obje ya da heykele dönüştü- ğünde ilginç, resme aktanldığında ise 'smdanbçtığmm' altıru çiziyor. Hiç kuşkusuz Man Ray de bunun farkın- daydı. Bu yüzden tıpkı Marcel Duc- harnp gibi o da dadaist objelerini 19601ı yıllarda çoğaltarak edisyon haline ge- tirdi. Ancak hiç kuşkusuz Man Ray'in başyapıtlanndan biri olan 'The Enig- ma of Iadore Ducasse' (1920) çalış- masında da açıkça görüldüğü gibi, son- radan edisyonu yapılmış olan işlerin ta- mamının heyecanı kaybolmuştu. Ser- ginin önemli bir bölümünü oluşturan buobjeler, izleyicUerde, Rönesans hey- kelinin kopyalanna bakarken hissedi- len 'boşhık' hissini uyandınyordu. Önemi gün geçtikçe daha da artan çağdaş fotoğraf sanannın önde gelen temsilcilerinden biri olan Man Ray ret- rospektif sergisi, gezüdikten sonrayap- ükları hakkındahayranlıktan çok 'şûp- he' uyandıran birçok 20. yüzyıl sanat- çısı gibi çelişkili bir kimliğe sahip, an- cak tutku yüklü fotoğraflannda yaka- ladığı anlatım, özgürlük arayışı, gü- nümüz sanatı üzerindeki deniz feneri etkisini koruyor. Sergi, Schirn Kunsthalle'de 31 Tem- muz'a dek izlenebilır. Noiree Bl*ncbeM926, lışarak ilginç sonuçlara vardığı göz- lemleniyordu. Ressam olarak tanınmak isterdi Avrupa ve Amerika'da 'gerçekûstü- cû' akımın önemli sergılenne katılan Man Ray'in tüm sanat yaşamı boyun- ca fotoğrafçı olarak değil ressam ola- rak tanınmak istediği, kendisinin ka- leme aldığı biyografide son derece açık olarak kavranmaktadır. Sergide yer alan desen ve yağlıboyalar, onun ken- disiyle olan mücadelesinde garip birpa- radoks içinde olduğunu ortaya çıkan- yor. Paradoks, çünkü Man Ray'in il- ginç fikirleri, esprisi ve karamizahı sa- dece fotoğraflannda ve objelerinde kendisini belli ediyor. Resimlerindeki AIDS VAKFI BİR ARAYA GETİRDİ ÜnlüyazaHardan 'ÇocuJduk Öyküleri'Kültör Servisi-1999 yılında Fransa'da etkinliklerini sürdüren ve dünyadakı AIDS'li çocuklar yaranna çahşan Sol en si (Solidarite enfants Sida) vakfi, günümüzün tanınmış ve yaşayan 16 Fransız yazan ve Breilyalı yazar P»nk> Codho'yu bir araya getirdi. Bu bırleşmenin amacı vakfın çalışmalanna uluslararası düzeyde katkı sağlamaktı. Bu amaçla oluşturulan btaba "Çocuktak Öykûteri" adı verildi. Bukitapta Paulo Coelho basta olmak üzere tam 16 ünlü Fransız yazann çocukluk günlerine, serüvenlenne, büyüsüne ve duyarhlıgına daİT çağnşımlar ve ızler taşıyan öyküleT yeT ahyor.Çoğu ülkemizde de aruk iyıden iyıye tanınan bu yazarlar sırasıyla şöyle: Mısır fıravunlannın romanlanyla dünyada olduğu kadar ülkemizde de çok iyı bilinen Christian Jacq, çağdaş Fransız edebıyatının devıJMGLeCkzk), Ispanyol asıllı ve özelükle lstanbullu okurlann kıtap fuarlanndan tanıdıgı Mkhel dd CastOo, henüz bır-ıkı kitabıyla tanıdığımız PascaJ Brackner, Dan Franck. NancyHnston, Aleıandre Jardm, Yum Oueffekc, Jean Rooand, Pascak Roze... Ülkemizde henüz lataplan olmayan yazarlar ise şunlar: Mare Lambron, MBovanoff, MaıGaDo, Claude Mkbetet Kitabın son iki yazan olan Jean d'Ormesson veDanki Picouly ise, Güncel Yayvncılık'ın yakında kıtaplannı yayunlayacağı ıkı Fransız yazar... 'Çocukluk Öyküleri' hem bir sosyal gırişim hem de edebi bir hareketin aynı sahnede bir araya gelmesi bakımından dünyada geTçekleştınlmış bir iik örnek. Türkçeye Nüket tpekçi'nın duyarlı çevınsiyle kazandrnhnış bu çocukluk öykülerinde okurlar, kendi çocukluklannın ızını, nostaljısini ve güçlü sesini yeniden duyacaklar. Macar Devlet Balesi, 'Zorba'yı İstanbul'da sahneleyecek 'Sirtaki, yaşamın ta kendisidir 9 Kültür Servisi - Ma- car Devlet Balesi. Genç Pamukbank Sanat Et- kinlikleri çerçevesinde 'Zort»'balesini5-9Ey- lül tarihleri arasında İs- tanbul'da sahneleyecek. Dünyada ilk kez Macar Devlet Balesi tarafın- dan geçen kasım aym- da Budapeşte'de sergi- lenenbalede 55 dansçı yer alıyor. Cemil To- puzlu Açıkhava Sahne- si'nde sunulacak bale- ye, mezzo soprano Ber- nadett Wiedemann ile birlikte 45 kişilik Ma- car De\let Korosu ve 6 kişilik Sirtos BuzukiOr- kestrası eşlik edecek. Kazancakis'in ünlü romanı 'Zorba', fılme çekilmiş ve özellikle konusu, Anthony Qu- inn'in inanılmaz per- formansı, Theodora- kis'ın mükemmel müziği ile dünya çapında ün kazanmıştı. 'Zorba'nın bale versiyonu da, her an türlü olumsuzluk ve fe- laketlerle karşı karşıya kalabi- lecek insanoğluna, sirtaki mü- ziği ve dansı aracığılıyla ev- rensel bir mesaj verecek. Birtakım değerlerin gitgide unutuhnaya başladığı, gerçek sevgi ve hümanizmin günden güne yok olduğu dünyamıza, Zorba' 5-9 Eylûl'de Açıkhava rrjatrosu'nda. Girit'te taze bir soluk getire- cekolan Zorbabalesi: çok fark- h kişüiklere sahip olan iki ada- mın, yaşamın doğal akışı için- de her türlü olumsuzluğun üs- tesinden gelmelerini ve "her şeye rağmen" yaşamın mutlu bir biçimde sürmesi gerektiği temasını işliyor. Kazancakıs'in yüreğinde iz bırakan Zorba, yazara göre, eh- nin sağlamhğı, yüreğinin taze- liği, çevresinde her gün gördüğü nesneleri algı- layışmdaki yahnlık ile, insanoğlunun kendisini kurtarması için gereksi- nim duyduğu tüm özel- likleri taşıyor. Zorba, Ka- zancakis'in yaşamı bo- yunca tanıdıgı en rahat ruh, en sağlam vücut, en özgürhaykınş... Theodorakis'i besteci olarak biçimlendiren Av- rupa- Yunan ve Girit mü- ziğinin bir bileşimi olan 'Zorba' bale müziği, bes- tecisi tarafindan, kendi- sini en iyi simgeleyen ya- pıt olarak nitelendirili- yor. Uyarlama ve koreog- rafisini aynı zamanda uluslararası pek çok ödü- le sahip ünlü bir balet olan Macar koreograf Gabor Kevehazi'nin ger- çekleştirdiği bale, The- odorakis'in başyapıtı olan mü- ziği ve danslanyla sirtakinin büyülü dünyasında yolculuk sunacak. Romanın dönüm nok- talannı hedef alarak dramatik sahnelerle bezenen bir bale ya- ratan Gabor Kevehazi, 'Zor- ba'nınyaşam felsefesini, ya- şamkarşısında duyduğu haz- zı sirtakı eşliğinde izleyici- lere aktaracak. Çünkü ki- milerine göre acıyı dındi- ren ve yaşama yeni baştan baş- lama gücü veren sirtaki, haya- tm takendisidir... Gyula Harangozo'nun direk- törlüğünü üstlendiği Macar Devlet Balesi'nin sunacagı, Ni- kos Kazancakis'nin romamn- dan Gabor Kevehazi'nin uyar- ladığı ve koreografısini yaptı- ğı iki perdelik balenin sahne tasanmı Miklos Borsa'ya kostüm tasanmı ise An- a» Borda ve Kalman Varga'ya ait. ODAK NOKTASI AHMF.T TEMAL • •• Sanat Eğitiminde Yeni Dünyalar Apatmak Zamanımızın önde gelen avangard sanatçılann- dan Yunan asıllı italyan ressamı lannıs Kounellıs, başka bazı sanatçılana birlikte, modern çağda sa- natın ve sanatçılann sorunlan üzerine yaptığı soy- leşinin bir yerinde şöyle diyor: "B,r Japonefsane- sinde gûzel bir kıH yalnızca arkasından gören bir prens, saatlerce onun peşinden koştuktan sonra, kızın ansızın dönmesiyle birlikte onun aslında çir- kin olduğunu görür ve dehşete kapılır. Güzel olan- larinsana hep çekıci gelir, ama onlarherzaman (sa- nat anlamında) güzel değildir, bizim yapmak zorun- da olduğumuz şey yeni örnekler, başka sanatçılar, yeni dünyalar keşfetmek. Bizler yalnızca eser üre- tenler, 'sanatçılar' olmakla kalmamalıyız; yaptığımız her iş bağlamında hakiki sanatçılar olmalıyız. Bız, gerçekte varolmayan, uzaktan yönetılenbır sınıt olan kitleyi değil, haikı keşfetmeli, hakiki köken oğ- renmeliyiz.Ancakbuyollabiryenerevarabılınz,ak- si takdirde her şey bir ayna oyununa dönuşur. Çeşitli bakımlardan "yüklü" bir alıntı. Bu sözleriyle Kounellis, her şeyden önce goru- nüşteki güzel'in peşinden koşmanın ve "göze gü- zel görünecek" şeyler üretmenin sanat sayılamaya- cağını dile getiriyor. Gerçi Hegel'ın doğadaki güzeJ- sanattaki güzel aynmından bu yana epey zaman geç- ti. ama yirminci yüzyıl, sanata, tekniğin o zamana değin hiç düşünülmemiş zenginlikteki olanaklannı sunarfcen "salt dekoratif olan" i\e "gerçekanlamda sanat ürünü olan" arasındaki sınır çizgilerinin silin- mesi tehlikesini de beraberinde getirdi. Rönesans düşüncesiyle birlikte kuramsal bağlamda temelle- rine kavuşan renk, çizgi, uzam, denge ve uyum gi- bi öğeler, nasıl bir gerçekliğin yorumu olduklan so- aısundan, kimi yerde çok sakıncalı bir biçimde, ba- ğımsızlaşarak salt süslemeye de dönüşebildi ve bu tarz, kendini sanat diye benimsetmenin yollannı arar oldu. Bu, "sanattakigüzel" kavramını, başka deyişle sa- natta ancak bir yaşam gerçekliğinin -estetik ölçüt- ler dogrultusundaki- yoaımu olabildiği ölçüde "gü- zel" olabileni ve "sanat eseri" niteliğini kazanabile- ni, salt "göze seslenen " bir yüzeysellikle kanştıımak- tan başka bir sonuç vermedi ve Kounellis'in yuka- ndaki alıntının sonunda belirttiği gibi, "birayna oyu- nuna" dönüştü. Kounellis: "Bizler yalnızca eser üretenler, 'sanat- çılar' olmakla kalmamalıyız; yaptığımız her iş bağ- lamında hakikisanatçılar olmalıyız..." derken, aslın- da anlaşılması kolay gibi gözüken bir noktaya, tır- nak içerisindeki sanatçılar iie "hakiki sanatçılar" ay- nmına dikkati çekiyor ve "hakiki" sanatçılığın salt üret- mekle, üretılenlere de "eser" adını yakıştırmakla gerçekteşemeyecegini vurguluyor. Aynı söyleşinin bir başka yerinde, Kounellis'in "hakiki sanatçı" bağlamında en önemli saydığı ni- tetiklerden tmöeinandıncılık. Kounellis, özellikle 20. yüzyıl sanattnın ve sanatçılannın inandıncılık öğesi- nin eksikliğinden ötürü içine düştükleri bunalımdan dasöz ediyor. Bu, Kounellis'e göre sanatçının olan'ı yansıtmakla/süslemekle yetinrnediğine, otan dün- ya'yı aradığı ve buldugu 'yeni bir dünya' aracıltgıy- la yorumladığına ilişkin olan bir inandıncılık. 'Bizim yapmakzorunda olduğumuzşey... yeni dün- yalar keşfetmek" buradakı "yeni dünyalar^, elbette "hiç olmayan" anlamını taşımıyor. Vurgulanan zo- runluluğun içeriği, olan'a, gerçeklige, besinini için- de yaşanılan zamandan alan yeni görme biçimle- riyle bakabilmek ve bu görme biçimlerini eserde somutlaştırmak. O halde sanatçı, her şeyden önce kendine ait bir görme biçiminin bulunduğuna inandırmak zorunda. Veya şöyle de denilebilir: Kendina ait görme biçimi, "hakiki" sanatçının variık koşulu. Ve bu, yalnızca iş- çilikle, teknikle gerçekleştirilebilecek bir koşul de- ğil. Sanatçı hiç kuşkusuz alanmın dilinı/işçiliğini bil- diği ölçüde yeni ufuklara yelken açabilecektir. Ama bu, tekneyle denize açılan birintn o zamana kadar vanlanlardan başka yerlere ulaşma yönetiminde olup olmadığını irdelemek gibi bir şeydir. Bu yolda niye- ti/yeterliliği olmayanı en üstün teknikle yapılmış tek- rveler bile ancak bilinen yerierden birine götürecek- tir. "Yeni dünya/ara" ulaşabilmek ise, yalnızca tek- nenin yeteriiltğineya da niteliğine bağımlı bir konum değildir. O zaman sormamız gerekiyor: Bugünkü sanat eğitimimizde bu bağlamda bir "yeni dünyalar" ara- yışının hakiki sanatçının variık koşulu olduğunu sa- natın öğrencilerine ne ölçüde söyleyebıliyoruz? Ki- mi zaman denize açılacak teknenin nitelikleri üze- rinde, çıkılacak yolculuğun olması gereken hedefi- nin aleyhine olacak kadar fazla mı durmaktayız? Olası yanıtlan haftaya tartışacağız. e-posta:ahmetcemal(a superonline.com acem20fo hotmail.com Kaan Arslanoğlu'nun Kişilikler i I Kültür Servisi - Kaan Arslanoğlu'nun Adam Yayınevi'nden çıkan 'Kişilikler' adlı romanı, Ahnancaya çevrildi. Temmuz ayı içinde Unrast Verlag Yayınevi'nden çıkan romanı, Almancaya çevirmen Sabine Adatepe kazandırdı. 'Charaktere' ismiyle yayımlanan romanın kapağında yazann. 'Türkiye gerçeğinin yaşayan bir mozaiği' oldugundan, gerçekle edebıyatı akıcı biçimde kaynaştırdığmdan söz edılıyor. Aynca Fethi Naci ve Semıh Gümüş'ün yazar hakkındaki değerlendirmelerine de yer veriliyor. Dougkas İngifa dotamhncı roMimte • Kültür Servisi - Michael Douglas, on yıldır Ulusal Sanat Teşkilatı'nı dolandıran bir profesörü canlandıracağı rolü için bir öğretmenden tngiltere tngilizcesinin inceliklerini öğreniyor. 1987'de 'Wall Street' fıhnındeki hilekâr borsacı rolüyle Oscar ödülü kazanan Michael Douglas, kibar ve entelektüel bir hırsızı oynamaya oldukça hevesli görünüyor. BUGUN • DARPHANE-l AMtRE'de yaz etkinlikleri çerçevesinde saat 12.00 ve 14.00'te Gül Büyükbeşe Muyan'ın 'Anadoiu Düskri' adlı belgeseli izlenebilir. (S13 50 82) • ENKA VAKFI'nda kültür programı 2000 çerçevesinde saat 21.15'te Ankara Sanat Tiyatrosu'nun 'Yobaz' adlı oyunu sergüeniyor. (276 2214)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear