22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 TEMMUZ 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA *i 4 17 Sıcağı sıcağına Hava sıcaklığındaki artış hükümetin de desteği ile ülke gündeminin en tepesine oturunca televizyoncular eJlerinde birer derece sokaklarda hava sıcaklığını ölçüyor... Habere "bilimsel" görüntü katmak için ölçümlere "meteoroloji uzman"lan da katılıyor... Bir "uzman" Elektronik posta: somGposta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 06 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Sağlık Bakanı, hastaneden başhekim kovmuş... "Vumadığına sükürt" gûneşın altında durmuş, muhabirin elindeki dereceyi okuyor 49 santigrat derece! Oysa ölçüm kurallanna göre derecenin açık alanda, topraktan belli yükseklikte (sanınm 1 metre kadar) ve bir gölgelik altında bulunması gerekiyor... Fakat beterin beteri olabilirdi; güneşin aftında "ölçüm" yapanlar güneş ışınlarını mercekten geçirip, çalı çırptyı tutuşturabilirdi! Bu arada televizyonculara bir öneri: Şu sıra sıcağı sıcağına en güzel "magazin" sırtiannda yerieri süpüren manto ve başlannda sıkı sıkıya türbanla dolaşan hatun kişilerin duygu ve düşüncelerini öğrenmek olmalıl asankeyf'te kazı yapan Prof. Dr. Oluş Ank'ın Milliyet'ten Tunca Bengin'e yakınmasından öğreniyoruz ki, usulsüz silah alımıyla günde- me gelen dönemin Batman Vaiisi Salih Şar- man'ın talimatıyla 1996 yılında kazı evi ve deposu okul yapılacağı gerekçesiyle boşattılınca birçok tari- hi eser kaybolmuş. Hasankeyf'te halen kazı çalışmalannı sürdüren Oluş Arık'ın suçlamalan karşısında Tunca, "Inanılır gibi de- ğil. Hasankeyf'in su altında kalacak olmasını tartışı- yoruz ama olanlardan haberimiz yok. Buluntular kay- boluyor, ekip tehdit ediliyor, ödenek geciktiriliyor. Ma- alesef bunlann arkasından da devlet çıkıyor" diyor. Kazı başkanı dört yıl boyünca bu "sır"rı kamuoyun- dan saklamış, nedense şimdi konuşuyor; dev kitabe- lerin yöredeki çay bahçelerinde dekor olarak kullanıl- dığını, bazı eseıierin dîlek taşı yapıldığını anlatıyor. Ve bütün bu olumsuzluklann arkasından maalesef "devlet" çıkıyor! Hasankeyf Prof. Dr. Oluş Arık, Hasankeyf kazısında çıkanlan eserlerin envanterinin yapıldığını belirtip, "Şimdi sil baştan envanter yapmaya çalışıyoruz" diyor. Kutlanz... Umanz bu çalışmayı "devlet" adına yapıyordur! Kazıda çıkanlan eserlerin listesinden yöredeki mü- ze müdürlüğünün de haberi olur! Arkeolojik kazılarda iki tür eser çıkarılıyor Müzelik eserier ve etütlük eserler... Devletih kurallanna^öre sergilenebilireserin kazı eki- bi tarafından müzeye teslim edilmesı gerekiyor... Üze- rinde çalışma yapılması gereken eserler ise kazı eki- binin zimmetinde ve yöresinde tutulabiliyor... Hangi eser olursa olsun, her buluntudan müzenin haberdar edilmesi, çıkanlan tüm eserlerin envanterinin müzede de olması gerekiyor... Ola ki, bir eser üzerinde laboratuvar çalışması ya- pılacak fakat kazı bölgesinde bu olanak yok, kazı eki- binin herhangi bir eseri bölge dışına çıkarabilmesi için Ankara'dan izin alması zorunluluğu bulunuyor. Kazı başkanı bir profesör, üniversitenin laboratuva- nnda bilimsel araştırma yapmak için herhangi bir "taş parçası"nı kazı bölgesinden izinsiz çıkarmaya kalkı- şır ve yoldajandarmaya yakalanırsa "eski eser kaçak- çısı" durumuna düşüyor. Aslında "devlet" işi sıkı tu- tuyor... Kazı sonuçlanna ilişkin bilimsel yayın yapma- makta direnen profesörler da acaba işlerini "sıkı" tu- JuyoJixnu2JarihLbirJıitabej;ay bançesine dftkor ola- bildiğine göre bu soruya "evet" yanıtını vermek biraz zor... Kültür Bakanlığı, Oluş Arık'ın yakınmalarını Oluş Arık hakkında ciddi bir ihbar olarak ele almalı... 14 yıldır süren Hasankeyf kazılan, baştan sona de- netimden geçirilmelidir... SESSIZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE -t rt..1 Yüksek Yerilim Hatta Erdinç UTKU Devlet ihalelerinden köşe oldu: Takdir-i Ihale! Anıtkabip'i gölgeleme düşüncesi Başkent Üniversitesi'nin, çevre- sindeki binaJar dört katlıyken Anrt- kabir'i gölgeleyecek şekilde sekiz katlı hastane yapmasına izin ver- J diği için Ankara Büyükşehir Beledi- ye Başkanı I. Melih suçlanıyor... I. Melih, üstlendiği "misyon" gere- ği suçlu değil, kahraman sayılmalı... Dönüp Başkent Üniversitesi Rek- törü Prof. Dr. Mehmet Haberal'a bakmalı... Başbakan Bülent Ecevrt'in sağlık sorunlan ile yakından ilgilendiği için cumhurbaşkanlığına "ön aday" gös- terilen Mehmet Haberal'ın acaba Anıtkabir'i gölgelemekte hiç suçu yok mu? Ortada yasal engel olmasa bile Anıtkabir'in yanına sekiz katlı bina dikmek düşüncesi I. Melih'in mi yoksa Prof. Dr. Mehmet Habe- ral'ın mı? Haberal, Çankaya Belediyesi'nin inşaatı mühürlemesine karşın, üni- versitesine mührü söktürüp inşaata devam etme cesaretini nereden bu- luyor? Doğrusu Türkiye, uçurumun ke- nanndan dönmüş! Ecevit'in doktoru Mehmet Habe- ral, Cumhurbaşkanı seçilseydi kim bi- lirdahanelerolurdu... Not: Haberal geçen pazartesi ya- nına üç-beş bakan alıp Alanya'da Başkent Üniversitesi'nin hastanesi- ni açtı. Açılışa Alanya Belediye Baş- kanı katılmadı. Çünkü, apart otelden apartılan hastanenin ruhsatı yoktu! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCl Fırtına'ya 'rapor' yazmak!.. Akademı'nin (MSÜ) bilge hocalarmdan Prof. Utarit Lz- gi, birkaç yıl önce Bodrum'da düzenlenen panelde demişti ki: "- Mimarlık elbette ki ya- pı tasarlamak \e vapmak- tır. İyfMrnarlıfc'da %\ U- sarlamak ve iyi yapmak de- mektir... Ancak öyle yerler, öyie çevreler olabilir ki ba- Zen en iyi mimarlık işte ora- da hiç yapı yapmamaktır..." Öğrcncılennc mimarlığı, in- saru, toplumu ve çevreyi "bir- likte sevmeyi" öğreten Uta- rit îzgi'nin bu sözünü hemen anımsadığım yerler arasında "Fırtına Vadisi" başta geli- yor... Bu cennetvadiye kurulmak istenen Hidroelektrik Santra- yışını kavramada güçlûk çe- kiyorlar... Peki, şu "devleti" temsil eden, okumuş-yazmış ve hat- ta birkaç yabancı dil de bile- cek kadar yüksek düzeyde eği- tim ve öğrenim görmüş "bü- rokratlara" ne denteİi?'. • •* Benzer şekilde ya "üniver- siteleri" temsil eden ve nere- deysefikraanlatırkenbile "bi- limsel" konuştuklannı ileri süren "uzmanlar" için ne söylemeli?.. Eğer bu bürokratlar ve bu uzmanlar, sözü (Jöndüriip do- laştınp o çevre ve kalkınma arasındaki bağımlı ilişkilerin farkında olmayan yatınmcı- lann dediklerine getiriyorlar- sa; yine aynı bürokratlar ve uzmanlar, herhangi bir siyasi Fırtma deresindeki HES şantiyesi de "raporu" bekJedi... h (HES) için "çevreye zarar verneyecek" şeklinde rapor düzenleyen bilirkişiler, eğer Prof îzgi'nin yukandaki ko- mışrıasını önceden dinlemiş olsaardı, belki de "bilinçle- nir*' ve göruşlerini şöyle ya- zarla-dı: "•lalkınmak için elbette ki eıerji üretmek ve bunun içinde tesis kurmak gere- kir.. Ancak öyle yerler, öy- le ç<vreler olabilir ki bazen en i'i kalkınma kararı işte oraıa hiç tesis yapmamak- ör_. Fırtına, işte böyle bir yerdr..." ••• Aaba, hem Danıştay'ın "iljal" ettigi ÇED Rapo- ru " n hazırlayanlar, hem bu huSdc dışı rapora "onay" ve- refc>en Çevre Bakanlığı yet- kilıeri, hem de son olarak Çaılıhemşin Sulh Hukuk M aıkemesi'nce görevlendi- ril«îk yeni bir "olumlu ra- pc»f düzenleyen "bilirldşi- lemr.. böylesine çağdaş bir "l^ikınma ve çevre bilin- cİKien" neden yoksunlar?.. Uıdı diyelim ki Fırtına'ya gcbdiken "yatmmcılar" için her şeyin önünde ge- ve son yıllarda ender de meye başlanan "çev- ^ duyarlı yatınm" anla- partiye üye olmasalar bile, si- yasetçilerden çok daha "mi- litanca" yatınmcının çıkar- lannı savunan karar ve rapor- lara imza atabiliyorlarsa, butu- tumlannı "Çehaletlerine" bağlamak gerçekçi olabilir mi?.. Üstelik, Türkiye'nin de im- zası olan ve "hiçbir kalkın- ma projesi, doğal ve kûltü- rel çevreyi ve ilgili halklann dileklerini göz ardı edemez" diyen uluslararası sözleşmele- ri de "panel dosyalarmda" hazır bekletirlerken... ••• Fırtına'ya HES kurulması- na "sakınca yoktur" diyen, hatta "faydası da çoktur" di- yerek savunan ÇED Rapo- ru'nu "yüksek yargı" iptal etti. Yüklenici firma da bu hu- kuksal engeli aşabilmek için Trabzon Sulh Hukuk Mahke- mesi'ne başvurarak yeni bir "bilirkişi incelemesi" iste- di. Şimdi vadinin derinliklerin- deki insanlar şaşkuı gözlerle bu bilirkişilerin "Danıştay kararına aykırı" raporuna bakarken kuşlar, sincaplar, ba- lıklar "yaklaşan sarsıntıyı" hissetmişlercesine sağa, sola kaçışıyorlar. "Hukuk devle- tindeki" sarsıntıyı... KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakfg turk.net \\\M\\\u/m\\ı\Ui\\\i)i[\ ÇİZGİLÎK KÂMİL MASARACI BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇI KEDl LEVO APTÜLİKA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 16 Temmuz GINGER ROGERS VB DANS.. 19İİ 'PS BUGÜN, ÜHLÜ AMe&t&Lt SİHEMA OYütJ- CUSU £IM6E& K06ERS(CıNCl£ BOC/ieS) POĞPU. İ933'T£, F/zeo Asmtee(Feee> esre&yiLE gre- UKTB "FLflUG OOIVM 7O /S/O" FiCMMOe/Cİ SA S/&- 8ÖUİMDE PAA/S EDe&BK. S/MfAAA fç &YS/etA/e SAşıryAcucrrg. D#MS7A*:/ SÜYÜK ÜA/ÜMÜ, yiNB ONUÜLA YAPACAĞI SHS Dı'Zf FİLME BoRÇLU OLAM GtAJGSe &OG&&S, PA- UA SoNISA OYUNCULUĞUYLA DA DKJCATtE- Ri ÇEKecetcrr. 1940'™ /soc ALPIĞ/ "kmy f=OYC€"OA/A OSCAK ÖPULÜ KAZAHDIISACAK Tt. ÜA/LÛ OYUKJCU, AY&C/I Se.oADWAY SAH RE 1 ŞAfS &)ZAHACAKTr/e in bir CAK the. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Neyi Tartışacağız? Gazetede okuduğumda inanamamıştım. I mak istememiştim belki de. Nasıl olurdu bu? Bur- j dur'da, cezaevinde yatan genç bir hükümlünüri,,* kolu kopmuş, kopan kol çok uzaklarda, çok baş-"'J ka biryerde, sokakta bir köpeğin ağzında bulun- -, muştu! Tamam, "Burası Türkiye!" idi. Buna rağ--^ men, yani burasının "Türkiye"olmasına rağmenr--' yine de nasıl olurdu böyle bir şey? Kapalı bir yer-r- de, bir cezaevinde nasıl kopardı bir insanın ko-^ lu? "Çatışma çıktı!" deniyordu. Demek ki, kopma^' mıştı, kopartılmıştı o kol! Çıkan bir çatışmada ta->j raf olanlardan birinin kolu, karşı taraftakilerden bk, ri tarafından kopartılmıştı... Nasıl kıyasıya bir ça-j) tışmaysa bu çatışma, insanlar birbirlerinin kolla-|O nnı kopartacak kadar öfkelenmişlerdi birbirlerine..^ (Biliyorum, güneşli, sıcak, keyifli bir yaz günü^ için uygun bir soru, uygun bir konu değil bu)^fI ama sormadan da edemiyordum... O kolu kopar-m tanlar, o kolun koptuğunu görenler, bir an olsun,; irkilmemişler miydi, bir an olsun duraksamamış7^ lar mıydı? Çünkü hiçbir kol, sahibi acı içinde hay-.. kırmadan, feryat etmeden, açık kalan damarla^ nndan kanlar fışkırmadan, çevreye kanlar sıçra-.^ madan kopmazdı! Kopartılamazdı! O hükümliT" gencin acısı, feryatları, kanı, bir an için de olsajc çatışanların durmalanna, düşünmelerineyetme*'! mişti anlaşılan... Nasıl olabilirdi, nasıl olabiliyorv du bu? Bir insanın kolunun koptuğunu gören^ buna tanık olan insanlar oluyordu da, "O kola, o^ kopan kola ne oldu?" diye merak etmeyebiliyor-*) lardı? O kopan kol çok uzaklarda, bir sokakta, I kak köpeğinin ağzında bulunmuştu çok sonra..^ O kol, karpuz kabuklarının, boş şişelerin, tenektP kutulannın yanına mı atılmıştı bir çöp gibi? Insa-, nın beynini, aklını, mantığını zoriayan bu "iş "i na-V sıl yapmışlardı? Nasıl yaparlardı? Nasıl yapabilM yoriardı? Kopan, kopartılan bir insan kolunu çöp*<- lüğe atmak bildiğimiz, kullandığımız kavramlar-tr! dan hangisiyle açıklanabilirdi? Açıklanabilir miy-*' di gerçekten? ,j Kim olursa olsun, ne yapmış olursa olsun, su- çu ne kadar büyük, ne kadar bağışlanamaz olur- t sa olsun, cezaevinde yatan bir hükümlünün ko- lu kopartılıyor, çöpe atılıyor, sokak köpeklerinin? ağzına düşüyorsa, yani duyduklanmız, okuduk-" lanmız gerçekse, doğruysa, neyi tartışacaktık vardığımız bu noktada? Demokrasinin, insan hak- lannın, çağdaşlığın neresinden girecektık tartış- maya, neresıni, nesını tartışacaktık? Bu ülkede ya- şayan insanlar olarak ne diyecektik kendimize? önce kendimizle, kendi vicdanımızla hesaplaş- madan; okuduklanmızı, duyduklanmızı, tanık ol- duklanmızı kendi beynimizde sorgulamadan, tar- tışmadan ne söyleyebilirdik birbirimize? Bir cezaevinde kopan, kopartılan insan kolunu tartışmadan, bu tartışmayı bir sonuca bağlama- dan, diğer gördüklerimiz, diğertanıkolduklanmız, o görkemli gökdelenlerimiz, büyük barajlarımız,' devleşen bankalanmız, sanayi tesislerimiz, ihra>- catımız, gelişen turizmimiz, üniversitelerde okır* ; yan ögrencisayımız, cennet kıyılanmız, yaoiövün* düklerimiz, övünmeye değer bujduğumuz bütün. bu "şeyler" ne ifade edebilirdi bulunduğumu'z) noktada? Cezaevlerinde yatan insanlann kopan,- > kopartılan kollannın sokak köpeklerinin ağzındş,, dolaştığı bir ülkede bu "şey/er"le övünmeye hakV, kımız olabilir miydi bizim? Bu noktada, bu "fey-»,; ter"le övünmek, bu "şey/er"i övünmeye değer, bulmak, kendimizi aşağılamak olmayacak mıydıî^ Burdur'da yaşananlan, daha önce de başka yer^ lerde benzerlerine tanık olduklanmızı sorunlaştırr/î madan, bu sorunu tartışmadan, bu sorunun üs- tesinden gelmeden, bu sorunu aşmadan, bu ük; kede yaşayan bireyler olarak ortak "insani" so-~ runlanmızı çözmeden, maddi hayatın olabiliriikî-» leriyle övünmek, toplum olarak içimizde yeşe- ren, var olan, tanık olduklarımızla daha da yoğuri.' hissettiğimiz aşağılık duygulanmızı bastırmaya, çalışmaktan başka hangi anlama gelebilirdi ki? / Geldiğimiz noktada Turkcell'in New York Bor-,' sası'nda satışa sunulan hisse senetlerini, Bülent Ersoy'un Bodrum'daki çıplaklığını, Galatasaray'nv transfer ettiği Jardel'i, sosyetemızde kimin kimt düdüklediğini, eğer bir cezaevinde kopan, ko> partılan, sonra da birsokak köpeğinin ağzında bu*-» lunan insan kolundan daha fazla önemsiyorsakvr işimiz gerçekten zordu bizim... Geldiğimiz notoı ta, bir başlangıç noktası olmaktan bile uzaktı..u Neyi tartışacaktık? Neyi tartışmalıydık öyleyse?. 1 ;^ Faks:0212-723 84 97 o (e-posta: dkavukcuoglu(« tuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLDANSAĞA: 1/ Dumanren- . gi...Birkimse- nin davranışla- 2 nnatemelolan 3 ahlak ılkeleri- nin tümü. 2/ 4 Doğu Anado- lu'da bir ır- mak...Genelev isletenkadın.3/ XVn.yüzydda yaşamış ünlü bırdivanşairi... tki tarla arasın- daki sınıt 4/ Din adam- lannın simgesi sayılan ^ başlık... Uluslararası 2 Çalışma Örgütü'nün 3 simgesi. 5/Bir Avrupa 4 ülkesininparabirimı.6/ 5 Kuyruksokumu kenu- g ği... Birkaç renklı ip- ? likten yapümış doku- ma. 7/ Bir nota... Ter- ° lemekten ya da sıcak- 9 tan vücutta görülen kûçük pembe kabartılar. 8/ Saf- ran, amber ve misk kanştınlarak yapılan güzel bir ko- ku... Kilıme benzer, renkli ve motıfli uzun yolluk. 9/ Meleke... Pulluğun toprakta açtığı iz. "" YUKARIDAN AŞAGIYA: * f ' ; 1/ Öhımlü. Dil devriminin ilk yıllarındabelediye an- lamında kullanılan sözcük. II Faiz... Zırh ya da silahL 3/ Bağ, bahçe gibi yerlerde ekilmek için aynlmış kü- çük toprak parçası... Köpek. 4/ îsimler... Olağandan daha büyük olan. 5/ Bir yapının damında çevresi ve üstü açık yer. 61 Bir tembih sözü... Vücuttkki AIDS virüsünü saptamakta kullanılan test. II Uzaklık ışare- ti... Üstten sağa doğru eğık olan basun harfi. 8/ Ya- pım... Yurdumuzda yüksek bir dağ. 9/ Kürekle yürü- tülen dar, uzun ve hafif tekne... Yankı. - - « B O K S E R L E R E Ğ E | S U A R E Y U L A R | T E F 1 Z •P A S •N O N 1E S R I K 1R G E B \E iT A A |M ö T E | T E R F i ç O R B A R Z ü T M A T O M
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear