23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 HAZİRAN 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA JvLJl-iJ. LJJtl. kultur@cumhuriyetcom.tr 15 Mîna Urgan için asıl marifet küçük mutluluklarlayetinmek ve tat alabilmekti Sosyalizm inancıylayaşadıKühûrServisi - "Bu kadar acı görü- yorsun, hâlâ yaşıyorsun. Kişisel acılar- la basedebfliyonım. Ama toplumsal fe- laketfer. depremler, sav-aşlar, etnik ça- bşmalar, polisimizin tutumu... Bunlar beni mahvediyor. Yaşamaktan bıktım ve ırtanıyorum. Biraz ayıp oldu bu ka- dar çok yaşamak-" 84 yaşında yitırdiğımız Ingili2 Ede- biyatı profesörü, yazar, çevirmen Mîna Urgan, yaşama keyfi ve felaketlerle artık 'başa çıkaımyordu'. Artık kendi için kitap okumak ıstıyordu. Anlatmâ- dıklan için hiç pişman değildi. Çok az vakti vardı ve bu vakti de klasikleri tekrar okuyarak geçirmek ıstiyordu. 'Detikanlı babam' dediğı babasını iki yaşındayken yitırdı Mîna Urgan. Babası Tahsin Nahh, edebiyatınuzın Fecr-i Ati adh kuşağından şair ve ya- zardı. Çok ilginç bir kişilıği olan an- nesi Şefika Hanım hıç okula gitme- miş. Kitabında son derece zarif, alım- h, karizmatik bır kadın olarak tanım- lar annesini: "Çok güçlü bir kişiliği var- dL Annem bir fenomendL Şefika solcu değidi amafleridydi.Gerçekten Kema- Kst'ti. Devrimleri içtenlilde benimse- mişti, hiçbir solcu yanı yoktu. İnanmış bir Müslümandı. ama ilerichdi. Bir gûn demedi ki, namaz kıL, ibadet et Ama beninı ateist ofanama üzülürdü. Bu kadar baskın bir karakterin yamn- da hiç ezilıneden büyüyebilmemi, Şe- fika'ya bağh bir mucize olarak görü- yonım." öflretmenllk bir tutkuydu Kocasını kaybeden anne, Mîna Ur- gan dört yaşındayken ıkinci evliliğinı ünlü yazar Falih Rıfkı Atay ile yapar. Falih Rıfkı, küçük Mîna'ya baba yok- lulugunu hissettirmez, 15 yaşına dek büyütür. Bir süre Notre Dame de Si- on'da, yani Fransız Kız Lisesi'nde oku- yan yazan, üvey babası oradan alır, Arnavutköy'deki Amerikan Kız Kole- ji'ne yazdırır. Mîna Urgan bu okulu bıtirdikten sonra tngiliz Edebıyatı bölümü he- nüz kurulmadığı için tstanbul Üniver- sitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Bö- lümü ne cırer 1935 ten sonrakı on yu Istanbul Unı- versitesi'nde öğrenim görmek büyük bir şanstı. Hocalar Almanya ve Avus- turya'dan gelip Türkiye'ye sığınan ün- lü profesörlerdi, "bütün öğretim kad- rosu mükemmeldi." Edebiyat alanında çığır açmış ünlü profesörierden önce Alman Leo Sph- zer, sonra Eric Auerbach hocası olur. "SpHzer'in bana yapüğı asıl büyükiyi- lik, öğretmenlik konusunda verdiği ipuçlamdı. Ders vermek için kürsüye çıkmamn, biraz da sahne\e çıkmaya benzediğimondanöğrendim.Buhoca- 'eni ayakta tutan asıl inanç, sosyalizm inancı. Bence bu felaketlere onun için göğüs gerebildim. Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım. tnsanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım. Sosyalizmden, sevgiden, . kardeşlikten, '••' aydınlıktan yanayım. 'u toplumda büyük mutluluklar . , yok. Kişisel mutluluklann peşinden koşmak ayıp. Böyle bir toplumda ben mutluyum demek için küçük mutluluklardan tat almak gerekiyor. nın öğrencisi olmak, her bakımdan muduluktu." Spitzer'in sayesmde gudiği öğret- menlik mesleğini tutkuyla sürdüren Mîna Urgan için "ögretmenlikten vaz- geçmekyaşamdanvazgeçmektr. Anı- lan daöğretmenlığinin birdevamıydı. ^.Am^kilabmda sevdi^i sâydığı dostla- nnın yanı sıra"sevmedîkleruıden"9e söz eder: Ahmet Haşim. Yahya Ke- mal, Hab'de Edip, Necıp Fazıl, Cevat Şakir, Abıdın Dino, Sabahattin Eyu- boğhı, Vedat Günyol. Hakt Çambel. Güzin Dino, Mehmet Ali Aybar, Be- hice Boran, Aliye Berger, Cevat Şakir, Füreya. Cahıt Sıtkı. Orhan VeK, Me- lihCevdet, Oktay Rifat, Aziz Nesın Abi- din Dino, Neyzen Tevfik, Sabahattin Eyuboğhı, Akşit Göktürk, Oğuz Atay, Ece Ayhan... 1939'da Ingiliz edebıyatı doktorası yapması ıçın Fransadan hükümet bur- su verilir. 9 ay sonra savaştan dolayı Is- tanbul'a döner. 1940 yılında Edebiyat Fakültesrnın yeni kurulan Ingiliz Ede- bıyatı Bölümü'nde asıstan olur. Bölü- mün başına getırilen Halide Edip Adı- var ile uyumlu bir işbirlıği içinde ça- lışamaz. "Halide Hanım, akhn alma- r yacağı kadar bümiyordu, çünkü oku- îriazdı. Dediğt dedîkti. Yani hayaüm, onun asistanryken 10 yd. zehir oldu. Bu ara Fransa'ya ghtim." 'Sosyalizmden yanayım' Solcu olduğunu her zaman açıkca söyleyen Mîna Urgan, polıtik eylem- lerin içinde de bulunur. Kitabında 27 Mayıs 1960 Devrimi'nın ilk günlenn- de görüp yaşadıklannı anlatırken "ilk otuz gün bir ihtilal havası içinde öyle coşku dolu günler yaşadık ki, mutiuy- duk" der. 12 Mart 1971 ve 12 Eyl'ül 1980 darbeleri günlerinde'yaşadığı olaylara da yer verir kitabında, yorum- lar ve eleştirilerle. "EKzabeth DevriTıyatrosundaSo\- tanlar" konulu teziyle 1947 "de doçent oldu. Aktör ve şair Cahit Irgat ile ev- lenir, iki çocugu oldu. Genç yaşta yi- tirdiği oğlu şair Mustafa Irgat ve oyun- cu Zeynep Irgat. Evlenmek üwıt de-' ğıl, çalışmak ıçın yetıştınlen Mîna Ur- gan, özel yaşamını 'teşhir etmeyi' hiç doğru bulmadı. 1962'de Türkiye lşçi Partisi'ne üye oldu. Demokrat Parti hükümetince pro- fesörlüğü engellendi. 27 Mayıs'tan he- men sonra profesör olan Urgan, üç ay sonra 147'lerle birlikte 'komünist' ol- duğu gerekçesıyle üniversıteden atıl- dı. Daha sonra yeniden tstanbul Üni- versitesı Edebiyat Fakültesrne giren Ur- gan, 1977'ye kadar Ingiliz Dıli ve Ede- biyatı bölümünde öğretim üyelığinı 'KeşUeyazflr olabilseydim'• Belleksiz bir toplum olmamızı önlemek için, herkesin anılannı yaz- masmı yararlı buluyorum. • Gençliğimde de yaşlıhğımda da küçük çocuklan özellikle bebekleri tutkulu bir sevgiyle sevdim. Otuzu- na doğru, bu sevgi fena halde yoğun- laştı. Çocuk istiyordum. Ama evlen- meden çocuk istediğım ıçın. ortada bir sorun vardı. Evüliğe kesıniıkle ya- naşamryoıdum. Evliligin bana çok zor gelmesinin nedeni, yalnız yaşamak- tan hoşlanmamdı. Monogam bir in- sandım, yani tekeşliliğe inanıyor- dum, ama o tek eşle aynı evde otur- maya gönlüm razı değildi. • Kendini öldürmek kolaydır. An- lık bir cesaret meselesidir sadece. Asıl zor olan yaşamaktır. Bunca fe- laket arasmda, fâkat rezil olmadan ya- şamak gücünü bulmaktır asıl zor olan. Bu gücü artık bulamayan ihtı- yarlann ya da umarsız hastalann öl- melerine yardun ermeli. Hıpokrat yemini doktorlann elini kolunu bağ- lıyor. Bu yemin sorgulanmah. • Ötenaziye inanan ender hekim- lerden biri olan yakın dostum Pro- fesör Gencay Güirsoy'a çoktan vası- yet ettim bunu. • Dil bilenlerin çeviri yapmalan aynca yerinde olur. Ben de çok çe- viri yaptım; ama ihtiyarlığımda de- ^ ğyl, genç ve orta yaşlıyken. Çunkü an- neme, dadıma ve daha sonralan iki çocuguma bakmak durumunda oldu- ğumdan, üniversiteden aldığun ma- aş dışında biraz para kazanmam ge- rekıyordii. Çevınierle kazanıyordum bu parayı. Emekli olmadan önce, an- cak çeviri yapabiliyordum. Canımm istediği kitaplan yazmak için gerek- "Andanmm niye beğenildiğini anlamıyonım. Çünkü kişiiiğim,inançlanm, politik bakışlanm bu topluma çoktersT li aıa^üıutdlara verecek ~tu. Derslen hazırlarrrak, smavkâgrt- nımın istediği gıbı çalışabümek. ıh- tiyarlığımın nımetlerinden bin oldu. Sevgıum Thomas Moore ustüne kü- çük bir kitap, Shakespeare ve Ham- let üstüne kalın bir kitap, beş ciltlik bır tngiliz Edebıyatı Tarihı, VTrgi- nia Woolfve D. H. Lawrence üstüne iki ınceleme yazmaya vakit buldum ihtiyarhğımda. irrz edebiyatıyla ilgili larmı ve tezleri okumak, idaıi işleı- le ügüi çeşitli toplantüara gitmek zorundaydım. Ancak kitapsız pro- fesör olmak suçlamasından kurtul- mak için, üç dört kitap yayımlamış- tun. Emekliye aynldıktan sonra ca- sız kitaplar yayınlayan bîr kocâkan, seksenınüc.ı Mnnt ortaya çıkıyor 'Ben mumuz^ın damanna basacak laûar ediyor boyuna. Buna karşılık, kadın ya da erkek, genç ya da yaşlı. çok ki- tap okumuş ya da çok az kitap oku- muş bir yığm insan, o kocakanya te- lefon ediyor, mektuplar göndenyor. Kendilerini onunla özdeşleştirip 'Biz de üpkı sizin gibiyiz' dıyorlar.'Yolu- muzu aydmlattınız" div orlar 'Bunla- ' nya/d^uıı/k'insfeEteşekkurederiz* diyorlar. Daha çok yaşayıp daha çok . bırşey olduğu, yazarlann ne kadar acılar çekerek yazdığı biliniyor. Keş- ke öğretmen ya da edebiyat uzmanı olacağıma yazar olabilseydim. Genç- ken çaba gösterip yazar olacağıma, ye- nıldim ve edebiyat öğretmeru oldum. • Birçok gazeteci köşelerinde ki- tabı anlattı. Ama salt edebiyatla meş- gul olanlar hiç söz etmeyip görmez- iikten geidiförrÇoir s^nyöînftyeiHr" gördüler. Belki yazarlarimızçok sa- sürdürdü. ÖDP'nin, Sosyalist Birlik Partisi'nin kurucu üyesi olan Mîna Ur- gan, ÖDP'den milletvekili adayı da ol- du. 1974'te bir kongre için gittiği Ame- rika'da soğutmadan dolayı rahatsızla- nıp, sesini yitırir, ders veremez duru- ma gelir. Geçirdiği ameliyattan sesine yeniden kavuştuğunda ders verme tut- kusunun bıçımi değişir, sözlü tutkudan yazılı tutkuya dönüşür. 1977 de emek- li olunca Shakespeare, sonra da 5 cilt edebiyat tarihi yazar. 1993 'te'Vırgina Wooir ile Altın Ki- tap Ödülü, 1995'te Sedat Simavi Vak- fı Onur Ödülü, 1996da Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü aldı. 1998'de yayımladığı 'Bir Dinozo- run AnılarT ile en çok okunan yazar- lar arasına girdi. AyşegülYüksel' in ta- nnnıyla, "Bir Dinozorun Anılan" if- lah olmaz bir hümanistin, inanmış bir toplumcunun, ele avuca sığmaz bir ya- şamseverin gözlüklerinden, insana, topluma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 75 ydlık öyküsüne ışık tutar. "Yobaz- hğa karşıyım, ırkçılığa karşryım, geri- ciKğe karşıyım. Insanlann sömürül- mesine ve savaşa karşryım. Sosyalizm- den,sevgiden, kardeşlikten, aydmhktan yanayım." Denlz. şllr ve yemek 'Komünist, tanntanımaz' bir bilim ınsanı ve Türk aydnıı olarak Atatürk Türkiyesi'nde yetişmiş olmanın mut- luluğunu, hep umuda taşıdı. "Umu- dum,Cumhuriy ı etinilkkuruluşgünle- rini yaşamaktan gefiyor. Cumhuriyet flan edMği valdtbenyediyaşmdaydnn, çocuktum ama kavnyordum. Ben ab- hmlar sırasında anladım ki ütopyalar gerçekleşebiliyor. O günler çok umut- lu günlerdi. Yıkümış, ekonomik açı- dan perişan ounuş, işgal altında hiba- nnı yitirmiş bir devletten Cumhuri- yet'e ulaşbk. Bir mucize oldu. Türki- ye, o zaman bağunsız ve onurlu bir memkketti. Ben bunu yaşadun. Onun içm budüşüncelereher zamaninandnn." 1999da 'Bir Dinozorun Gezileri' nde ise doğa, denız tutkusunu, oku- mak ve yazmak tutkusu, Anadolu'yu, 'Mavî Yolculuk'u, Bodrum'u, Avrupa ve Amerika gezilerini, damak zevki- ni, sigara tiryakiliğini, rakıya sempa- tisıni anlattı. "Bir tekiyi şiir yazmayı buncacilt kitaba tercih ederdim" dıyen Mina Urgan, şıır ve yemeğe tutkundu. Thomas Maktry, Henry Fielding, Balzac, Aldous Hıuley, Graham Gre- ne, VVHKam Gokhng, JohnGalsHorthy, Herman MeKille ve Shakespeareden çevinler_yapan Mîna Urgan'ın, "Ede- bryatta Ütopya Kavramı ve Thomas Moore", 'Shakespeare veHamlet', în- giüz Edebiyatı Tanhı (5 Cilt),'Virgi- nia Woolf, 'DJLLawrence' isimli in- celeme kitaplan bulunuyor. Çeviri ki- taplan arasında ise 'Tom Jones' (H.Fi- elding), 'Sineklerin Tannsı' (W.Gol- ding), 'Ses Sese Karşı' (A.Huxley), 'OtuzYaşındaki Kadın' (H.Balzac) ve 'Troflos ile Kressida' (Shakespeare) yer alıyor. Yaşlıhk mutlu bir dönem' Anılannuı ikinci cildi "Bir Dinozo- run Gezüeri"nde son söz olarak "Bu dinozor, öyle bir yaşa geldi ki arûk, bunca genç, bunca çocuk ölürken, da- ha fâzlayaşamak birazayıp gefaneye baş- ladı ona. lsteği, çevresine ve kendisine bir başbelası haline geimeden, bu dün- yadangöçüp gitmek. Kalanlara sonsuz sevgDer" dıyen Mına Urgan, küçük mutluluklann doğru dürüst değerlen- dinlirse, aslında büyük, hem de çok bü- yük mutluluklar olduğunu yazdı bu kitabında. Yaslılık mutlu, gençlik ise mutsuz dönemdi onun ıçin."Gençler, köpekkr gibi mutsuz!" "Ey okuyucu!... Mutsuz ounak bir marifet değüdir. Çektiğin acılan göz- ler önüne sermek, büyük kişisel mut- mhıklannpeşinden koşmak ayıbmdan vazgeçip, küçük mutluluklara sığm- mak. onlaria yetinmektir asıl marifet" Yaşamına dönüp baktığında ise hep bu küçük mutluluklara sanlmıştı. "Be- nim büyük felaketJerim oldu.Annebir kardeşimm, HahTin akühastahgL Çün- kü o benim oğlumdu bir bakuna. On- dan yedi yaş daha büyüktüm. Oglu- mun ölümü. Mutsuz ev lilik yaşamım. Başka birtakım fetakederim oldu. Ama mesleğimdeçokrmrthTydum,\r anisev- diğimişiyapiyordum. Çünküçokazin- san sevdiği işten para kazanabih'yor. Beni ayakta tutan asıl inanç, sosyalizm inancL Bence bu felakedere onun için göğüs gerebiktim. Butoplumda büyük muttuluklar yok. Böyle bir toplumda ben mutluyıım demekiçin küçük mut- hıhıklardan tat almak geı ekıyoı.: selagec£çoküzüntülüyken,Gökova'da^^ ya2ması ıçın dua ediyorlar dinsize... tan kitabı pek sevmıyorlar. Bu kadar • Ne roman ne de öykü yazabılir- dim, çünkü ben yazar değilim. Yazar yaratıcıdu". Ben ise anılannı anlatan bir öğretmenim. Asıl istediğim, ya- raücı bir yazar olmakn. Ne kadar güç bir köyde uyuyamıybrdum. Bunaktan." Bir ka\al sesi du\ dum. lnşaatlarda ça- uşanbirişçisabaiundördündekavalça- byor. Sanki umutvermek, sen yaşama- ya, umutlu olmaya devam et demek için çahyor. Küçük muüuhıklar dedi- ğîm bunlar»" KEDÎGOZU VECDt SAYAR SonÇağn Geçen hafta Bodrum'daydık. Uluslararası Çevre Filmleri Festivali'nin dördüncüsünü gerçekleştirmek adına. Sivil toplum kunjluşları ile özel sektör işbirliği- nin güzel verimlerinden biri bu festival. TÜRSAK Vak- fı ile Garanti Bankası'nın el ele vermesi sonucu dün- yanın en iddialı çevre fümleri şenliği yaplıyor Bodrum'da "En iddialı" demem boşuna değıl, başka ülkelerde- ki çevre filmleri festivalleri belgesellerie yetinir, uzun metrajh kurmaca film dalında bır yanşmaya cesaret edemezler, çünkü bu alanda çok az film yapılmakta- dır. Bu yılın anateması "Hayvan Haklan"\d\. Bu baş- lık altında düzenlenen açık oturumda yer alan konuş- macılann bir bölümünün -özellikle hayvan haklan ile ilgili dernek temsilcilefinin- karamsarltğını TBMM Çev- re Komisyonu Başkanı Ediz Hun gidermeye çalıştı. Hayvan haklan yasa tasansının en geç haziran ayı so- nuna kadar Meclis'ten geçeceğine söz verdi. Bekli- yoruz... Festivalin bir başka açık oturumu da "Çevre Feta- ketleri ve İnsan" başlığmı taşıyordu. Deprem gibi gün- cel bir sorundan hareketle, çevreye ilişkin çok yönlü sorunlar bir bir dile getirildi bu oturumda. Depremin kendisinin değil, depreme karşı önlern almamanın felaket olduğunu anlattı, Istanbul Jeofizik Mühendis- leri Odası Başkanı Oğuz Gündoğdu. Galatasaray Üni- versitesi öğretim üyesi Prof. Tolga Yarman, nükteer santrallann hiç de kaçınılmaz olmadığını yurguladı. Mi- marlar Odası Başkanı Oktay Ekinci, imar planlan- nın, yapıların denetim sorumluluğunun kamu yetkilh lerince nasıl savsaklandığını anlattı. Konuşrnalardan sonra dinleyicilerden biri, günün en özlü sözünü söy- leyiverdi: "Galiba oturumun adı yanlış konmuş. 'IrV- san Felaketleri ve Çevre' olmalıymış..." Bodrum'dan döner dönmez, "İnsan Felaketleri'nto yeni birörneğı ile karşılaştık. Sevgıli Oktay Ekinci'nin çağnsı ile 14 Haziran Çarşamba günü Mimarlar Oda- sı Istanbul Büyükkent Şubesi'nin Yıldız Sarayı'nda- ki mekânında düzenlenen forumu izlerken dehşet' içinde kaimamak olanaklı değildi. "Zeugma İçin Sü- re Tanınsın; HasankeyfZeugma Olmasın" başlıklı fo- rumda, GAP kapsamında yapımı tamamlanan (yap- işlet-devret modeli ile bir özel şirkete yaptınlan) Bi- recik Barajı sulan altında kalmaya başlayan Zeugma (Belkıs) antik kentindeki kurtarma kazılan için arke- ologlara bir miktar daha süre tanınması ve ilave ekip- man sağlanmasının ve henüz inşaat aşamasında olan llısu Barajı'nın da Hasankeyf i boğmayacak bıçimde yeniden projelendirilmesinin gereği vurgulandı. Oktay Ekinci, açılış konuşmasında "Tarih boyun- ca büyük uygahıklar akarsu boylannda doğdu, ge- lışti; bugünlere görkemli bir miras bıraktı. Şimdi ay- nı akarsu boylannı, üstelikyine uygarlık adına su al- tında bırakmaya hakkımız var mû Buna biz evet de- sekbile, gelecekkuşaklarhayırdiyeceklerdir. Iştebiz, onlan beklemeden hayır diyoruz ve GAP'ın kültüre duyarsız projesini sorguluyoruz" diyordu. Ekinci'nin konuşmastnda değindiği gibi, hayatımız tesadüflere bırakılmıştı. Kısa bir süre önce bir köylü, Fırat kıyısındaki toprağından paha biçilmez değerde antik bir heykel çıkarmasaydı, belki de Zeugma çok- tan sular altında kalmış olacaktı. Yabancı basıntn ve i.Ouwıhurbaşkan(mıan bu konuda gösterdiği duyarlık on günlük bir süre kazanılmasına neden oldu. Ama bu yeterli bir süre değil. Yıllann aymazlığı birkaç gün- de nasıl tamir edilebilir? Forumda konuşan Bırecık şir- keti genel müdürü acı gerçekleri yüzümüze çarpt. önü- müzdeki pazartesi, sular yükselmeye başlayacak ve Zeugma'nın yüzde 15'i kısa bir sürede sular altında kalacak. Birkaç ay içinde de yüzde 40'a yakın bir bö- lümü. Kültür Bakanlığı ise orada bir kriz masası oluştu- rup tüm dünyadan yardım isteyeceğine, gelen ekip- lerin bir bölümünü geri çeviriyor. Hepsini denetleme- ye yetecek elemanlan yokmuş! Bunlan, forumda ko- nuşan yetkililer anlattı. Nasıl? Sizin de tüyleriniz di- ken diken oldu değil mi? Zaten yıllar boyu pek çok araştırmacıyı, aynı nedenlerle durduran aynı kurum değil mi? Nasıl kaçacaklar bu sorumluluktan? Zeugma'daki zengin uygarlık 1992'den bu yana ya- pılan kazılardan biliniyor. Epeyce de yayın var bu ko- nuda. Gaziantep Müzesi'nin eski müdürü Rifat Er- geç elinden geldiğince kamuoyunu ilgilendirmeye çalışmış (Bakanlık rutin işlerinden, sürgünlerden va- kit bulup da eski uygarlıklarla uğraşacak değil ya). Ne ki medyamız ilgilenmemiş. Nereye kadar? Dünya ba- sını yaygarayı kopartana kadar... Onlar biliyorlardı da neden son ana kadar sustular, o da ayn mesele... Kuşkusuz, Zeugma bir ilk değil, son da olmayacak. Bölgede yapılan barajlar nedeniyle büyük birzengin- lik sular altında kalmış. Yalnızca bir tek örnek vere- yim: Kommagene Krallığı'nın merkezinin bulunduğu Samsat Höyüğü'nün şimdi Atatürk Barajı'nın sulan altında olduğunu biliyor muydunuz? Evet, deprem- de tanıştığımız "insan felaketleri" bir kez daha karşı- mızda... Cumhurbaşkanımızdan bu konudaki duyar- lığmı sürdürmesini, verilen sürenin uzatılmasını sağ- layarak, bu zengin mirasın hiç olmazsa bir bölümü- nün daha kurtanlmasına katkıda bulunmasını bek- liyoruz. DUZELTME ^ IUL Füsun Akam*nın dün sayfamızda yayunlanan 'Di- no'lara keyifli yofcııluk' başlıklı yazısmda dizgiden kaynaklanan satu: atlamalan ohnuştur. Akath'nın yazısında eksik yayunlanan paragra- fin tamamı şöyle olacaktrr. Düzeltir, özür dileriz: "68 olaylannın anlatıldığı dokuz-on sayfalık bö- lümü alıntılayabilsem keşke.. ya da Nâzan'ın Çif- tehavuz'lardaki eve gelişini, Paris'e gelişlerini an- latan bölümlen.. ya da Rue de la Huchette'in çatı- lanndan birinde, bir akşamüstü Vhaldi'nin mando- lin konçertosunu çalan adamı...Abdülhamit istibdâ- dınm dokuz yıl San'a zindanlannda sürgüne mah- kûm ettiği Büyükbabayı güyâ mâbeyinden çağırdık- lan o Büyükada sabahının telâşım... Bu olacak şey değil ya, ben başka bır şey yapacağım. Yünus Em- re'nrn, Nâzm Hflonet'm. MefflıCevdet'm, YaşarKe- ^ mal'in, daha birçok Türk şair ve yazanmn sesini- sözünü Fransızcada duyuran, edebiyat ve dilbilim konulanndaki uzmanlığıyla akademik yayrnlar ya- pan, öğrenci yetiştıren Güzin Dino, Gel Zaman G3t ^ _ _ Zaman'da üçüncü şahıs olarak konumlamış hep — — kendini. Hiç öne çıkmıyor, merkeze yürümüyor. «r»« diye «GüzuT diye geçiyor, tüller içinde, bir impntnfigıiriigibi. Ta kitabın sonunda, tek-bir "O" -yorde "Bcn" giriyorışmiçine.lştetanTda o dömF şû aktaracağım sizlere. Gerisini kendiııiz getirin." ~ y bir komünistim1 dıyor, 'ben tannta- oımazıni' diyor; 'ben zenginkri sev- mem' diyor, 'yapoğı \ş ne ohırsa ol- son, herkesin ehne aynı miktarda pa- ra geçmeii' diyor. Kocakan. toplulu- satması onlann gözünde sanki bir 'ayq>' oldu. Edebiyat eleştirmenlermkı kitabımı eleştirmesini istiyorum. Çünkü bence bu kitapta eleştirilecek çok şey var. ISTANBUL MÜZfc RSTÎVALfI«E BUGÜN • AYAtRtNtMt-ZESİ'nde saat 19.30'da Philarmonia Orkestrası ve Philarmonia Korosu'nun vereceğı konser izlenebilir. (292 08 46)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear