14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURfYET 16 HAZİRAN 2000 CUMA 14 J. U K kultur@cumhuriyet.com.tr Sultana 'nın 'Çerkez Kızı' adlı ilk albümündeki şarkıların sözleri kendisine ait yâşam külturu• "Sadece toplumdaki gerçekleri, erkeklerin kadınlara bakış açılannı göstermek istedim. Albümümdeki şarkılarda protest, sosyal bilinç taşıyan konular yer alıyor. Zaten, hip-hop'un özelliği de bu." YEŞİMAKYÜZ Son yıllarda dünya mûzik kültürii içinde ağırlık- lıbir yer kazanan hip-hop tarzında yeni bir isım 'Sul- tana'nın (SongülAktürk) hip-hopritunlıve etnik mo- tiflerle birleştırilen, Türicçe şarkılann yer aldıgı 'Çer- kez Kca' adlı ılk albümü Doublemoon etıketiyle, Rh Pozitif Müzik Yapım tarafindan 20 Haziran'da çıkacak. On yıldır Amerika'da yaşayan ve asıl mes- leğı ıç mimarhk olan Sultana, dört yıl önce şarkı sö- zü yazmaya başlamış. Amerika'daİri aıkadaşlannın kendisine Sultana adını taktığını söyleyen şarkıcı, Ah- met Ertegön'ün tavsiyesi ûzerine 1998 yılında Tür- lüye'ye gelmiş ve Rh Pozitif Mûzik Yapım ile gö- rüşmüş, 1999'da da anlaşma yapılmış. Bu arada Sultana Pozitif in Burhan ÖçaTın 'Januudadeen Tacuma' ile yaptığı 'Groove AÜaTurca' albümünün 9)98 Parlıament Jazz Festivali 'ndekı konserinde üd şarkı seslendirdi. 'Çerkez Km' underground müzik dünyasuun ta- nınmış prodüktörlerinden N&ativeSun, BVViz. Mk- hael Ladd. Donakl Grant ve Orient Espress'ten And- rtas Advocado ile Turgay Ayavdmh'run katkılanyla ğerçekleşti. ~l Aynca, albümde Laço Tayfa'nın taksimleri ve Se- ijşn Aksu'nun 'Masum Değfliz' şarkısı, Sultana'nın yeniden yazdığı sözleri ve Khromozomes'in muzı- ğıyle 'Pek Yaman' adıyla yer alıyor. Laço Tayfa'nın taksimleri dışında tüm kayıtlann Amerika'da yapıl- dığı albümdekı parçalann müzıklennı B. Wiz, N&ati- veSun, Mike Ladd, Andreas Advocado, Turgay Ayay- dınh ve Khromozomes gerçekleştirdi. Bütün parça- lann sözleri ise Sultana'ya ait. 'Annem ve aMamın da katlolan oldu, ama onlar isimlerinin yazılmasuu istemedikr' dıyen şarkıcı Cem Yegül'ün yönetmen yapımcüığuıı gerçekleştirdiğı albümünde yardımcı yapımcılığı da üstlenmıs. 'Çerkez Kıa\ 'Big Chy\ FUo Sepet', Kaymak", Hadi Hadi Git tşine', 'Ku- şu KalkmazVHumaıüzmyHaariaeimnuyPekY* Albûmün tanrtnn kooseri 20 Haziran'da Babyton'da gerçeldeşecek. (Fotoğraf: TAMER YILMAZ) man' ve 'Patnm' adlı toplumsal konulann esprili bir dılle yansınldığı şarkılann yer aldığı albümün ta- nıtım konseri 20 Haziran'da saat 21.30'da Baby- lon'da gerçekleşecek. - Albûm ve Burhan Öçal konserinin dışmda mü- zikk Ugili başka çahşmalarmız okhı mu? SULTANA - Amerika'da değışik performanslara katüdım. New York City'dekı \VetJands, CBGBGal- lery, IzzyBar ve Brovraies adlı yerlerde sahneye çık- tım. Hepsinde de Amenkalı izleyicilere Türkçe gös- teri sundum. - Mfiz& eğHmd aktamz mı? SULTANA-Müzik egıümi almadım. Ashnda kon- servatuvara girmek ıstemıştim, ama sosyal çevrem nedeniyle başka dalda eğıtim gördüm. Bana kalsay- dı mûzıkle ilgılenmeye ortaokuldan başlardım. Ha- yatımda bırtakım şeyler yerleştıkten sonra da kendi istediğimi gerçekleştirdirn. Mûzik yapabiknek için de San Francisco'dan aynlıp NevvYork'a yerleştim. - Şarkı sözfi yazmaya basladığmızda hip-hop mn vanü kafamzda, yoksa sonradan mı karar verdiniz? SULTANA-Arük bütün dûnyadaherkes hip-hop dinliyor ve yapıyor. Bu müziği çok seviyorum. tlk yazdığım şarkı 'Kuşu KaDanaz'dı. Ama özeilikle hip- hop olsun diye hiç dûşûnmedim. Belki de çok hip- hop dinlememden dolayı, doğal olarak böyle çıkû. 'Hip-hop dfli mfizflde bağdaşnnyor' - Hip-hop'un gençler tarafindan bu kadar çok se- vünıesini neye bağhyorsunuz? SULTANA - Insanı hayvandan ayıran dil faktörü hip-hop'ta çok önem taşıyor. Hip-hop dili müzikle bağdaşürdığı için bence en iyi mûzik türü. Gençler seviyor... Çünkü, dille çok gûzel oynanabiliyor. Ye- ni bir kelime üretebiliyorsun, çok keyifli bir şey. Ay- nca, insanlann espri yapmasına, mizahı kullanma- sına çok uygun. Bazı müzıklerde örneğin teknoda sa- dece dans edebiürsin. Ama hip-hop'ta şarkıyı da dın- liyorsun. En önemlisi de klasik müziği de, operayı da, Tûrk müziğini de uygulayabiliyorsun. Tüm bu özellikleriyle de dûnya gençlerini bir araya getiren bir mûzik türü... Sadece bir mûzik değil, bir yaşam kûltürü aynı zamanda. -'Kuşu Kalkmaz' ik dikkatkri üzerinize çekece- ğinizi dûşfinüyor musunuz? SULTANA-Bazı kişiler 'Kuşu Kalkmaz' için 'Ne terbiyesizşarkj' dıyorlar. Aslında çok terbiyeh bir şar- kı, insanlann ahlaki değerlerini sorguluyor. Evli bir adamın, kansı ve metresine karşı olan tutumunun fark- lılıklannı gösteriyor. Sevgisi, parası her şeyini met- resine venyor. Ama evde kansına dayak bile atıyor. Bu şarkıda kesınlikle alay da yok... Dünyada yaşa- nan sosyal bir aile dramını ele alıyor. Sadece top- lumdaki gerçekleri, erkeklerin kadınlara bakış açı- lannı göstermek istedim. Albümümdeki şarkılarda protest, sosyal bilinç taşıyan konular yer alıyor. Za- ten, hip-hop'un özelliği de bu. - Laço Tayfa üe çahşma fıkri nasıl oiuştu? SULTANA-New York'ta kayıtlanm bıttikten son- ra Tûrkiye'ye geldim. Albûmûmde Taksim olması- nı istemiştim, ama vaktimiz olmamışü. Burda Laço Tayfa ile taksimleri kaydettik. Gruptan, Hüsnü Şen- lendirici (klarnet), Murat Gezgin (darbuka), Nuri Lekesizgöz (kanun) ve ErgunHepbildik (keman) yer aldılar. ISTA ve tiyatro antropolojisi AYŞEEMELMESÇt t IGfecenlerde TRT 2'de yayımlanan "Çöw- meDoğru" programındaTürkıye'de bılımm du- nımu tartışıldı Toplantıya katılan Prof. Dr. Celal Şengör'ün bılım insanıru "merakmıile de toplumsal yararla inşkilendir'' diye zorla- manın bır anlamı olmadığına, bilim insanla- rmın merak güdûlennı özgurce yaşayabilme- lennın bılımsel gelişmenin vazgeçümez koşu- lu sayılmasına ilişkin sözleri yer etti zihnim- de. Bu yaklaşım kanımca sanat ve özelde ti- yatro açısından da geçerlıdir. Latince laborare (çalışmak) kökünden türe- tilmış laboratuvar sözcüğü, tiyatro tarihinde ilk kez ne zaman kullamlmaya başlandı, tam bi- lemiyorum. Ama ömeğin 20. yûzyıl tiyatro- sunda kahcı ızler bırakmış MeyerhokLVahtan- go\, bıraz daha geriye gidersek Stanistavski gibı ustalann elinde şekillenmiş 1920'lerin sahne sanatının arkasında, 19. yûzyıl sonun- dan itibarenyürütülen ve özelhkle 1905-1914 arasuıda yoğunlaşan deneysel çalışmalann önemli bir payı vardır. Ban'dan bir öraek ge- rekırse Edward Gordon Craig'in büyûk sava- şın başlaması nedeniyle sadece ıki yıl açık ka- labilen (1913-1914) Floransa'da, Arena Gol- doni'dekı okulu gösterilebilir. 2. Dünya Savaşı'nda yaşananbüyük felaket- lerin ardından, '^ygardünj'a'' özellikle aydrn- lan ve sanatçılan tarafindan sorgulanırken hem yenı bır düşünsel kıpırdanma dönemi ya- şandı hem de tiyatroda yeni arayışlar bir kez daha deneysel çalışmalar üzerinde temellen- di. Grotowsld'nin Laboratuvar Tiyatrosu'yla (1962), "bilimsel deneylerin ve araşürmab- nn jrâütüldüğü yer" anlamına gelen labora- tuvar sözcüğü yanılmıyorsam ilk kez bu ka- dar güçlü bır şekılde tiyatro terminolojisine yer- leşti. A>TU dönemde Avrupa ve ABD'de pıt- rak gjbi laboratuvar-tiyatrolar, stüdyolar kunıl- du, pek çok yeni deneme yapüdı. 60'lann ortasında, Odın Teatret'le başlayıp 1979'da ISTA'nın (Uluslararası Tiyatro Ant- ropolojisi Okulu) kunıluşuyla yeni bir çerçe- veye oturan ve oradan da gûnümûze uzanan Eugenio Barba'nın deneyi laboratuvar-stüdyo çahşmalannın en uzun soluklusu... 1927de İtalya'da doğan Barba, çok genç yaşında geldığı Oslo'da edebiyat ve din tarihi öğrenımı gördü. 1960-63 arasında Polonya'da Grotowski"nın öğrencısi olarak calıştı (bugûn bile Grotowskı"den "hocam" diye söz eder). 1964'teOslodakurduguOdm Teatret'le 1965'te Danımarka'da, Holstebro'ya yerleştı ve "La- boraruvar rıyaöD" statüsünü aldı. Sahneledik- kri çeşitli oyunlann yanında, ağırukh olarak oyunculuk, tiyatro eğitimi ve tiyatroda ileuşim konulannda yogunlaştılar. Bu çalışmalarda J^aşlıca referans noktalan Grotowskı, Stanis- J^ıvskı ve Meyerhold'un yanı sıra Çin Opera- ş ve Doğu tiyatrosu geleneklenydi. 1979'da ISTA'nm kunıluşuyla Odin Teatrefte 'oaşlatılmış çalışmalar yeru bir düzeye sıçradı. "feTA'nın 1980-1985 arasındayürüttüğü çalış- malann bir ürûnü olan ve Barba ile Nkola Sa- iarese'ninbırlikte kaleme aldıklan "Aktörûn Anatomisi" adlı kıtabın gınşınde, Oyatro ant- - 7opOİO|1St tCIUIU, off tetBSa utm ]dtısanm,yanifizikselverihinseJvartğmıgün- ddikyajamı>ODCtcniBttterdeflfarkh itketere göre kuDanan insanın biyoiojikvekûltürel dav- ranışiannın incelenmesi" olarak açıklanır. ISTA çalışmalaruıda Doğulu geleneksel sahne sanatı ustalanyla yûrütülen araştırma- lar çok önemli biryertutar. Barba, Doğulu oyun- cu> r a özgü "sahıiesel >-arohış'' (presence) gü- cünün kendısım buyülediğini ve "kötürierüs- tfi bir yaktaşnn"la hem Batılı hem Doğulu ak- törün eğıtıminde ortak bir zemin oluşturabi- lecek bazı temel ilkeler aradığım söyler. Barba'yla tanışmam, tiyatro deneyımim açı- sından ilginç bir döneme denk düştû. 1990'da Halk Oyunculan topluluğuyla Gûngör Di- men'ın "Kurban" adlı oyununu, Fransızca olarak sahneye koymuştum. Türk, Fransız, Tu- nuslu, Italyan ve Penıhı oyunculann rol aldı- ğı oyun ilk olarak 1990 Avıgnon Festrvali'nde sergilenmışti. Kendı tiyatro kökenlerimıze bir yolculuk olarak da algüadığım bu çahşma, ba- na çeşitli kültûrlerden gelen oyunculan Ana- dolu fonu önünde tüm farklıhklan içinde bu- luşturma gibi ilginç bir deney yaşama şansı da vermişti. Ortak konusma dili (tüm aksan renk- lilikleriyle) Fransızcaydı; ama ortakbır beden diline ulaşma daha büyük sorunlara yol açmış, neyse ki bu konuda da imdadımıza şaman n- tüeli ve stılıze halk danslan çalışmalan yeüş- mişti. Grotowskı'ye göre oyunculuğun öncü- lerinın içinde yer aldığı ve oyuncuhığu farklı bir biçimde kavramaya yarduncı olan, ritüel zemıninde oluşan ortak enerji uzamının, kül- türierûstü bır ortak kodlamaya ulaşümasında ne kadar etkiü olabilecegını yaşarruşüm. 1992"de Galler'in Cardıffşehnnde ISTA ve Center for Performence Research tarafindan düzenlenen, Eugenio Barba'nın yönetiminde- ki "Doğuve BatiPerfbrmanslan'' başhkh atöl- ye çahşmalanna katüdım. Atöryenin hedefı, Barba'nın "ön-ifadehai" (pre-ejq>ressivity) ola- rak tanımladığı sahnesel varoluş biçiminin, Doğuve Ban geleneklerindeki farkh kodlama- lanmn ortaya çıkanlmasıydı. Büyük bir sa- londa Hint Odissi dansçılan (içlerinde bir sü- re önce kaybettiğimiz, engin gönûllü büyük sa- natçı Sanjukta Panigrahide vardı), Bali dans- çılan, Japon Kabukı tiyatrosu oyunculan ve Odin Teatret oyunculanndan oluşan Doğu- Baü karması grubu ızlıyorduk. Ellenndeki se- naryolan beşer kışilik gruplar halinde biz ka- tüımcdar hazırlamıştık. Onlar da senaryolan hep birlikte, aynı anda oynayacaklardı. Çahş- ma başladı ve birden sahnede ınamlmaz birzıt- lık yaşanmaya başlandı. Batılı oyunculann (üstehk Odin Teatret oyunculan olmalanna rağmen) psikolojizmi, Doğulu geleneksel sa- natçılann gücünü beden dihnden ve "öo-ifa- de" halınden alan sahnesel varohışlan yanın- da bir anda marjtnalleşmiş, neredeyse günde- lık alan sınırlan içıne itılmıştı. Aslında sorun, bıryanıyla Meyerhold'dan ben Batı tiyatrosu- nu meşgul eden, gündelik yaşamı sahnedenkov- maknoktasında düğumleniyordu. Bunuyapa- bilmek için bir denge kurma-bozma-yeniden kurma teknığinin yanı sıra Meyerhold'un "M- yomekaniği'' içinde önemli bir yer tutan kar- şıt-hareketleri, bedensel gerilimleri yaratma- yı ve sahnede en küçük bir hareketi bile bü- tün bedeni katarak yapmayı öğrenmek gere- Jdyordu. Dığerbirönemli unsur ise enerjiyi me- kâna yaymadan, yanı sahnede yer değışurme- den, önce aynı enerjıyı kendı ıç dairesınde yo- ğunlaştınp tutabdmeyi (yani onu zaman düz- leminde kullanmayı) bilmektı. Bu da, "ön-ifo- de baü" denen o sahnesel varoluş gücünü ya- ranyordu. Barba ve ISTA deneyi kendı alanındatek de- ney değıl, ama üyatronun yenilenmesi yolun- da stüdyo-laboratuvarafaştemalana» ve btt süreçteDoğu öyatrokaynaklarmın tutabuece ği yeri göstermesi bakımından anlamh ve ög- 20. yüzyılda tiyatroyu yenilemiş yaratımların arkasında stüdyo-laboratuvar deneyleri vardır R O G R A MKÛUOR SANAT YAY1NCUK SAJAAJ İ <£m Temmuz'da hüzün ve coşkunun aynasından iki topluluk ENDÜLÜS FLAMENKO DANS TOPLULUĞU Ole... Zapateados... Jaleo... Ramenkonun kalp atışlan Endülûs Fiamenko Dara Toptuluğu'yla İstanbul'da... Ramenkonun vurucu ve derınden sarsıcı gücünü, geleneksel ve modern yorumlarıyla ızlömek için kaçınlmayacak ıkı gece... Yerinızı şımdıden alın, hüzün ve coşkunun aynasında yaşamı kucaklayın. 1-2 Temmuz 2000 Cumartesi, Pazar Saat: 21.30 Cemil Topuzlu (Harbiye) Açıkhava Tiyatrosu HW Ryatton: I. Kademe 15.000.000 TL. II. Kademe 10.000.000 Tl, III. Kademe 7 500.000 TL, Ögrena -III. Kademe- 6.000.000 TL. Yapı Kredi Sanat Festivali 2000 Temmuz ayı gösterileriyle sanatseverlerle buluşuyor. Türkiye'de festival anlayışını değiştiren, belirti bir zaman arauğıyla kmtlı kalmayıp bûtûn yıla yayrtan retici bir ömek. Çağımızda her şey gibi sanat da büyûk ölçüde "pazarlama"run boyunduru- ğuna girdi. Ama unutmamak gerekır ki, pazar- lama piyasa kurallannı, pıyasa da genelükle sıradanlığı ödüllendinyor "Siradqı otanak" önemli bir risk anlamına geliyor Oysa gerçek sanatsal yaratım, tıpkj bılımde olduğu gibi, bu tür kaygüardan özgür davranabüdiği orandayol ve çığır açıcı olabilir. Yapı Kredi Sanat Festivali. nitelikli ve zengin programıyla sanatseverleri bir araya getirmeyi sürdürüyor. YAPI KREDİ DEE DEE BRIDGEVYATER & TRIO Cazın tüm renkleri için tek ses... Caz dünyasının göz kamaştıncı solısti Dee Dee Brldgewat«r, topluluğuyla birlikte İstanbul'da... Bır yaz gecesınde cazın büyûlü renklerıyte yaşamı yenıden yorumluyor... Unutulmayacak bir gece yaratıyor. Bu yorumda siz de yerinizi alın, caz dünyasından büyülü bır gece çalın... Hüzün ve coşkunun aynasından bakmak için. 16 Temmuz 2000 Pazar Saat: 21.30 Cemil Topuzlu (Harbiye) Açıkhava Tiyatrosu HMRyatfan: I. Kademe 15.000.000 TL. II Kademe 10.000.000 TL, = Br*a<teme7 500000Tl Öicencı-MI Kademe-6.000000TL. aieflentua 15 Haaran 2000 Perşembe gûnûnden ıtıbaren aşagıdakı satış noktalanndan alatnlırsınız. • Yapı Kredi Yaymlan Galatasaray Kıtabevı (0212) 252 47 00/501 • Taksmn Vakkorama (0212) 25115 71 • AKmertıez Vakkofama (0212)282 09 65 • Suadtsıevakkoranra (0218) 350 87 42 • D&RBaloTfcöy (0212)660 38 70 »rıARFtıl« (O212) 263 29 14-15 • TeJefönla nservasyon yapömıak ıçm (0212) 252 47 00/471« 479'u arayabılırsmız. • Rezeıvasyonunu jepbrd^nız MetfMt, 48 saat içinde, Yap Ktedı Yayınlan Gaiatasaray Kıtabevi, Istıkla) Caddesı No:285 Kat 4 Beyogu adresmden almanız gerekmektedır. ısyofsAnnuoâ krcdı kflrtı • Aynlan bdederjn tûnnioârt atoma» kd• D&R Erenköy (0216) 467 54 13 Dûnya AKtûel Kitabevten •Bebek •Beyo|lu • Borsa/Maslak • Caprtol • Hıtton • Holıday Inn/Ataköy • Kadıköy • Mecıdıyeköv (0212) 265 7103 (0212) 249 10 06 (0532) 263 01 35 (0216) 39118 80 (0212) 233 00 94 (0212) 559 11 95 (0216) 347 79 06 (0212) 216 39 82 aNunkıdur. • Satılan btlet gen alınmaz. • Kufumumuz, Han edHen bdet satış noktalanndan sabn atnmannş Meterden sofumlu degHdir. • Gösten mekânındakı gışe. gösten gûnlen saat 17 OO'den başlama saabne kadar açık olacaktif YAZIODASI SEIİMtLERİ Eczaneler Çocukluğumda gördüğüm eczaneleri bir daha görmedim. Ne zaman nasıl kaybolduklannı bilmi- yorum. Fakat o eczaneleri bir rüyada gördüğümü sanryorum. Zaten bütün çocukluğumu bir rüyadan ayırt edemiyoaım. Bu bir Istanbul rüyası"yö\. O zamanlar Kadıköyü'nde otururken belli bir ec- zaneye mi gidiyorduk, yalnızca semtimizin ecza- nesinden mi alışveriş ediyorduk? Belleğin sisleri örtmüş... Vapur iskeleye yanaşıp biz de Beyoğlu yakasın- dan Kadıköyü'ne döndüğümüzde, iskeledeki, Rıh- tım Caddesi'ndeki eczanenin önünden ille geçer- dik. Adı belki Iskele Eczanesi, belki Rıhtım Ecza- nesi'ydi. Belki de başka bir adı vardı. Camekânı koyu ahşap çerçeveliydi. Camekânm- da madalyon şekiinde üç büyük cam kavanoz bü- tün günler biz çocukların hayallerini süslesin diye dururdu sanki. En baştakinde zümrüt yeşili, orta- dakinde topaz sansı, üçüncüsünde yakut kırmızı- sı srvılar birdenbire renkli birdüş dünyasına alıp çe- kerdi. Mevsimlerden mevsimlere geçilir, yazlı günteri kış- lı günler takip eder, güneşin aydınlığı solar, ne var ki kavanozlu eczanenin kavanozlanndaki ışırtılı renkler hep aynı kalırdı, hep ışık ışık, yaldız yaldız... Bu sıvılann renkleri hep şuruplu, baygın, hep zehirii, acımtıraktı. Evet, onlanntadını hisseder gi- bi olurdum. Bazen de renklerinde bir dünya yüz- düğüne inanırdım. Yakut kırmızısında, topaz san- sında, zümrüt yeşilinde yüzen dünyalar. Kurdu- ğum hayali pek harikulade bulurdum. Böyle cam kavanozlu birçok eczane hatıriryonjm. Çocukluğumun eczaneleri, ola ki, hep renkli sıvı- lann dolup taştığı kavanozlaria bezeliydi. Safir ma- visini de hatıriryorum. Kavanozlann kimileri yeryu- vartak gibi küremsi, şişmandı. Şuruplu, baygın, ya da zehirii, acımtırak renkle- rin bir başka özelliği daha vardı benim için. Renk- ler, o günkü ruh durumunuzla koşutluk kurarak anlam kazanırdı: Mutlu günlerde karanfil kokan lohusa şerbetinin, azıcıkyudumlayabildiğiniz muz ve nane likörünün tadını, rayihasını hissediyorgibi olurdunuz. Yok, ma- vi renkli sıvryla baş başaysanız, hep sıcak yaz gün- leri, hep Istanbul pilajlan yaşardınız, hatta bir di- lim karpuz, bir dilim beyaz peynir yemiş gibi olur- dunuz... Mutsuz günlerinizde o boyalı sular mutsuzluğu- nuzu gidermek için paha biçilmez intikam içkile- riydi. Nitekim Pardayanlaı J \ -yıllar sonra- okurken, her zehir sahnesinde, çocukluğumun eczaneleri- ni, şu cam kavanozlan ille gözümün önüne geti- recektim. Eczanelere ilişkin böylesi tuhaf çağnşımlanm var. Eski eczanelerin ahşap gişelerini Beyoğlu sine- malannın, Kadıköyü'ndekı Opera'nın, Süreyya'nın gişelerine benzettiğimden, nıce zamanlar sinema- laria eczaneler arasında, söze dökemediğim bir öz- deşlik kurmuşumdur. Kimbillr belki de ilaçlann yapıldığı arka bölme- de hiç iztemediğimiz filmler beyazperdeye... gizli, gizemli beyazperdeye yansıyordu. Kimbilir, yan doktor bildiğimiz eski eczacılar gizli birer sinema- crydılar... Tabii bu düşüncelerimi ne büyüklerime, ne ya- şrtlanma söylerdim. Işte yıllar sonra size söylüyo- rum. Eski eczacılar müşterilerini birer tanış, dost gibi karşılardı. Herkesin kullandığı ilaçlar bilinir, filanca hanımın "mavikutu'su, filanca beyin "kırmızı hap"\ hemen, kolaylıkla, yanıkjıya düşmeden ratlardan alınır, geçmiş olsun dileklenyle verilirdi. Cihangir'de bir eczacı hanım vardı ki, eczane- sine girdiğimizde onu konu komşusuna fal bakar- ken bulurduk. Elinde fincan, üç vakitli birtakım sa- adetler söylerdi, ama hep saadetler. Biz de dinler- dik. Ancak fal bittikten sora Gripin'imizi, Pirima- don'umuzu alırdık. (Pirimadon nasıl yazılıyordu? Bel- ki ilk V'yoktu, Primadon... Moryazılı beyaz kutu...) (Şimdi teyzem eczacı Sârâ Akdağ'dan aslını öğrendim: Pyramidon'muş. Zavallı belleğim.) Takvimde lz Bırakan: "Ana, baba, evlât, bütün kaybolanlar... I Ebedf bir sabahta buluşmemız bir daha." Ziya Osman Saba, "Bütün Saadetler Mümkündür". Arykanda Hyatrosu'nda konser M KûKür Servisi - Yüz altmış ikı sene önce gezgin Charles Fellovvs tarafindan keşfedilen, geçmişi MÖ 2000 yıllanna kadar giden antik kent Arykanda, bu kez mûziğin evrensel tınısıyla sanatseverlerle buluşuyor. Yann Antalya Valiliği himayelerinde, Finike Kaymakamlığı tl Kültür Müdürû, îl Turizm Müdürlüğü, Altm Portakal Kültûr ve Sanat Vakfi, Antalya Filannoni Derneği ve Kadir Dursun Production işbirliği ile Antalya Devlet Senfoni Orkestrası'mn Vivaldi'nin 'Mevsimler' adlı eserinin seslendirileceği konseri Gürer Aykal yönetiyor. K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M l L M A S A R A C I sbop superoniıne com/)*yh
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear