25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14MAYIS2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Çay mesaisi Geçen Şubat Istanbul'da, bir gece yansı BEDAŞ yani Boğaziçi Elektrik Dağıtm Şirketi'nin genel müdürü Mustafa Kavlı, arkadaşlanyla kurumun Etiler'deki sosyal tesislerine geliyor. Oyun oynayıp günün yorgunluğunu atacak! Müdür Bey, çay istiyor. Çay ocağı çoktan kapanmış, garsonlar gitmiş. Resepsiyonda bir kişi görevli. Resepsiyonist Kenan Şahin'den çay hazııiaması ve servis yapması isteniyor. Şahin, görevinin çay yapmak olmadığını ve aynca tesisin güvenliği açısından görev yerini terkedemeyeceğini söylüyor. Ertesi gün BEDAŞ'ın bir işletmesine üç aylığına sürgüne gönderiliyor. Üç ay bitiyor, geçici görevi üç ay daha uzatılıyor. Ve o geceden sonra her gece Etiler'deki sosyal tesislerde sabaha kadar birkaç kişi görevlendiriliyor. Tabii ki, fazla mesai ücreti ile ve tabii ki genel müdür oyun oynamaya gelirse çay servisinin aksamaması için! D E N İ Z S O M Bektronik posta: som9posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Bugün Anneler Günü'ymüş... "Tansu Çiller'in son Gün'ü olabilir... Iki gün sonra Baba. Cankava'dan inivor!" oğumunun 100. yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı Samsum'da "llk Adım" anıtı yapılması ka- rarlaştırılıyor. Jüri seçimini yapıyor; hey- kettraş Hakkı Atamulu'nun yontusu 1983 yılında açı- lıyor. Dönemin Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Türk gençliğini simgeleyen kız ve erkek fi- gürlerini "çıplak" bulup kaldırtıyor... Bu yıl, Samsun'da 19 Mayıs hazırfıklanna ilişkin birtoplantıda Samsun Garnizon Komutanı Tümge- neral Doğu Silahçıoğlu, kaldınlan figürlerin anıtta- ki yerine konmasını öneriyor; Samsun Valisi Metin llyas Aksoy, figürlerin halkın tepkisini çekeceğini söy- leyerek öneriyi geri çeviriyor. VaJinin "haJk" dediğinin Nurcular, Fethullahçılar, Nak- şibendiler, Hizbullahçılar ve bilumum yobaz takımı olduğunu herkes biliyor! Gelişmelerden haberi olan Kültür Bakanı Istemi- han Talay, Vali Aksoy'a telefon açıyor ve llk Adım Bir Vali anıtının, sanatçının elinden çıktığı gibi orijinal hali- ne getirilmesini istiyor. Vali, hiçbir şey yapmıyor. Bu arada eserın sahibı Atamulu, Başbakanlığa bir dilekçe yazıp General Evren'in verdiği tahribatın gi- derilmesini ve figürlerin yerine konmasını istiyor. Başbakanlık, dilekçeyi gereği için Kültür Bakanlığı'na ve bilgi için Içişleri Bakanlığı'na iletiyor. Kültür Bakanı adına müsteşar yardımcısı Kemal Fahir Genç, Samsun Valiliği'ne resmi bir yazı yazı- yor; anıttan sökülen parçaların aynı yere yerleştiril- mesi hususunda gereğini rica ediyor. Vali, yazıyı al- madığını söylüyor. Kültür Bakanlığı'nın yazısı bir kez daha gönderiliyor. Vali sessizliğini yine koruyor. Vali figürlerle ilgili olarak Bakan talimatını yerine getirmemek ve en azından anıtın 19 Mayıs'a yetiş- mesini engellemek konusunda kendine göre yollar arıyor. Samsun Valisi'ne gereği neyse onu yapma- sı ve sonuçtan Kültür Bakanlığı'na bilgi vermesi ge- rektiği ısrarla hatırlatılınca, önündeki yazıyı gereği için Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na gön- dereceğini söylüyor. Vali'nin bu tavrı, figürleri yerine koyan kişi olma- mak ve dolayısıyla "halk" dediği yobaz takımını ra- hatsız etmemek için bir yandan konuyu yokuşa sür- meye devam etme bir yandan da sorumluluğu üze- rinden atma çabası olarak yorumlanıyor. Sökülüp bir kenara atılan figürler, Samsun'da CHP'Iİ Atakum Belediye Başkanı Metin Burma ta- rafından korunuyor. Çağdaş kimliği iletanınan Sam- sun Büyükşehir Belediye Başkanı ANAP'lı Yusuf Ziya Yılmaz'a da bu aşamada büyük görev düşü- yor. 19 Mayıs 2000'e dek figürler yerine konmazsa Vali'nin kanatları altındaki yobazların Samsun'da bir adım daha ileri gideceği biliniyor! SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Çıkmadık CANiden UMUT operasyonu kesilmez! Devlet yapmadı; yapanı devlet buldu (K)Umut operasyonundan kamu- oyuna yansıyan bilgiler doğru ise Uğur Mumcu suikastı sonrası ortaya atılan ve yaklaşık yedi yıldır yinelenen iki sav giderek açıklık kazanıyor. llk sav "devlet yaptfnın doğru ol- madığı, eğer suikastın arkasında bir "devlet" varsa bunun "yabancı dev- let" olduğu görülüyor. Yine kamu- oyuna yansıyan bilgiler ışığında, ikin- ci sav "devlet isterse katilleri bulur"un doğru bir sav olduğu anlaşılıyor. Bu arada, suikast zanlılarının bir kısmının, şeriatçı şiddet eylemleri ne- deniyle polis tarafından tanındığı ve hatta 2.5 yıl önce gözaltına alındığı be- lirleniyor. Fakat Aralık 1997'de Istan- bul'daki gözaltılar sırasında polis Ocak 1993'teki suikastla bağlantı kurma a gereği duymuyor. 1997'de Türkiye, Necmettin Erba- kan ve Tansu Çiller ortaklığının sıkın- tılarını yaşıyor. Necmettin Erbakan, kerhen de olsa haziran ayında başba- kanlık koltuğunu bırakıyor. Temmuz- da Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında Anasol-D koalisyon hükümeti kuru- luyor; Bülent Ecevit ve Ismet Sez- gin başbakan yardımcısı oluyor. Ara- lık ayındaki gözaltılar sırasında Içiş- leri Bakanlığı'nda ANAP'lı Murat Ba- şeskioğlu. Emniyet Genel Müdürlü- ğü'nde Necati Bilican bulunuyor. Ha- san Özdemiryine istanbul'da Emni- yet Müdürlüğü yapıyor. Kadrolar, siyaseten aynı olsa da, suikastın üzerine gidecek yeni bir isim gerekiyor: Sadettin Tantan. ÇED KÖŞESt OKTAY EKİNCt 'Ruhsat Baba'yla vedalaşma Cumhurbaşkanlığı görevini dev- retmeye hazırlanan Süleyman De- mirel. cebinden ve görüşme ma- sasının üzerinden Anayasa kıtap- çığını hiç eksik etmedi... Ahmet Necdet Sezer de TBMM'de seçildiği gün, ilk deme- cinde, "...işlem ve eylemlerin baş- ta Anayasa olmak üzere yasala- ra uygun olması gerektiğini" vurguladı. (Cumhuriyet, 6.5.2000) Çünkü Tûıkiye için cumhuıbaş- kanlanna düşen en önemli görev, "hukuk devleti" ilkesinın "ön- deri" olmak... Demirel bunu "Idtabıyla" gös- terirken Sezer de "mesleğiyle" simgeliyor... ••• Peki, Demirel cebindeki Anaya- sa'nın önderi olabildi mi?.. Kimi zaman "evet"... Ama, "çoğu zaman" da ne yazık ki "hayır". rerken" Demirel'uı katıldığı tö- renlerle yapıldı. Benzer şekilde, Büyükçekmece Gölü "koruma kuşağındaki" özel serbest bölge de yine Demirel'ın attığı temelle "imar yasağını" aşarak yüksel- di... Denebilir ki özellikte bu tûr "hukuka aykın" yatınmlara kar- şı gösterdiği "himayeci" tavn yü- zünden, siyasal tarihe geçen "ba- ba" unvanı, imar tarihimizde de "ruhsat baba"şeklinde yer ala- cak... Çünkü yasalara uygun ruh- sat ahnamayan birçok yatınma. Demirel sayesinde "cumhurbaş- kanı katılımıyla" temel atıldı. Böyle olunca da hiçbir belediye ya da valilik, "İmar Yasası"nı uygu- lama cesaretını ve "saygısızlığı- m" göstermedi... • • • Aslında Demirel'in yargı karar- lannı "önemsemeyen" tavrını ilk Boğaziçi'ndeki Sabancı Lisesi inşaatına da ruhsat kesileme- di ama "kurdela" kesildi... Ömeğin, "ender" de olsa, ka- muoyunda yoğun tepki gören "kı- yak emeklilik" ya da "çetelere af " vb. gıbi bazı yasalan "veto" ederken, yukarıdaki sorunun "evet" yanıtını da hak etmişti... Ancaİc, özellikle "ulusal çıkar- lara duyarlı kamuoyunda" yo- ğun tepki gören "uluslararası tahkim"le ilgili düzenlemelerde- ki destekleyici ve hatta "teşvik edici" tutumlan için aynı şey söy- lenebilir miydi?.. Üstelik, Türkiye'nin kamu ve çevre çıkarlannı konunada "ana- yasal güvence" olan "Danıştay "ın bile (yabancı yatınmcılara "öz- gürce yer seçimi ve kural belir- leme" olanağı sağlama adına) "iş- levsiz" kılındığı değışikliğin, yi- ae "cebindeki Anayasa'da ya- pılmasına" önderlik ederek... ••• Demirel'in. yukandaki soruya •*çoğu zaman da hayır" yanıtını vermemize neden olan tutumlan- ıı ise o "çok sevdiği" ve hemen îiçbirisini kaçırmak istemediğı ''temel atma" ya da "açılış tören- i seıgilediği çarpıcı örnek, 19701er- deki Ismail Cem olayıdır. TRT genel müdürüyken görevın- den alınan Cem. Danıştay'da aç- tığı davalan tam "5 kez" kazan- masınarağmen,beşinde de "Baş- bakan Demirel" tarafından göre- vine ıade edilmemişti. Çünkü De- mirel. "Ben siyasetçiyim, istedi- ğimle çalışınm" diyordu. Buanlayışın 1990'lardaki "te- zahürû" ise, Gölcük'teki deniz kıyısında SEKA fıdanhğının Koç- Ford ortaklığına "fabrika yeri" olarak verihnesini eleştirenlere karşı verilen yanıt oldu: "Böyle- si büyük bir yatınma Çanka- ya'nın bahçesini bile veririm..." Benzer şekilde, Trakya'daki ta- nm topraklannı zehirleyen fabri- kalannda "ruhsatsız" olduklann- dan yakınan devletin valisi, Cum- hurbaşkanı Demirel'den şu "nasi- hatı" alıyordu: "Bunlar, gerek- siz formaliteleri aşma başarısı- nı gösterenlerdir—" Koç Üniversıtesi, Cavit Çağ- lar'ın Bursa'daki Yeşil Şehir'i. Adnpazan'ndaki'Fbyotasa... "İmar ada — yasaklanna" rağmen Demırei'h —•'içtiğiniz snda bik bcn vanm" törcnlcrloyapılan tesislerin I diyen Demirel'in, Burdur Gö- ^-Jâ'ndekı su kirlenmesınde. Bfi- yükçekmece Gölü'ndeki içme su- /unu tehdit eden tesislerde de yi- ae kendisinin "var" olduğunu =«ıutmak mümkün değil... Çünkü Burdur Gölü kıyısında- ci "Isparta Sanayi Bölgesi" ve 'Isparta Havaalam" inşaatlan. ıleyhlerinde açılmış davalar "sü- si uzayıpgidiyor... Bundaahöyle bıılısteye mek isteyenler, yaldızlı davetiye- lerini ruhsat babaya değil, bir "hu- kukçu"yagönderecekler... Demi- rel'e sağlıklı ve yine güleç yüzlü uzun bir yaşam dilerken, Sezer'e de "aman dikkat" dıyoruz; ne olur, davetiyelerin ekinde "ruhsat- lan" da isteyiverin... HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ HA6I KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(u turk.net ÇİZGİLİK KÂMÎL MASARİCI H A R B İ SEMİH POROY semihporoynyahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAH 14 Mayıs "T£K RAYU TREN" DENENİYOR 1S52'PB BlieÜN, ALMAAJXA'CA, "t£K BAYU YAPJL.pi. COLqSA/£je£Atrr YAKINLARIUA BeTONABME k Ü A ÜÜZ£&A/£ fCUeut-AM TEK RAYOA YueÜTtJL£eJ TTSEN SAŞABJU OLMUÇTU. YOLCU İ BU YENI ARAÇ SAATTS' 2SO KILDMETRE M/Z Yfi- PABıUYOR., 8A2./ V/BAJ- LARJ 4B° EG/MLS PÖ- '.M&MT/Çİ _ , DA KULLA- NtLMAS! DÜŞÜMÛLEAJ A/ZAClfJ, KALASAUIC H4E/S- CAĞı TeJc PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Katil Çıplak!.. Televizyon ekranında, Uğur Mumcu'nun katil- lerinin "mahalde tatbikat" görüntülerini izlerken düşünüyordum... Ne tuhaf bir ülke olmuştu bura- sı... Ne tuhaf insanlar olmuştuk biz... Yıllardır ya- kalanmalarını beklediğimiz, istediğimiz katiller iş-" teyakalanmıştı. Gözaltındaydılar. Başbakan, lçişT leri Bakanı, güvenlik yetkilileri açıklamalaryapıyor-;"s ' lar, "Yakaladık!", "Yakalandılar!" diyorlardı. Katil- lerin yalnızca görüntülerini izlemiyor, seslerini de^ , duyuyorduk ekranda. Cinayeti nasıl planladıkları-*'* nı, bombayı kimin, nereye nasıl koyduğunu anla<,ı tıyorlardı birer birer. Bütün bunlara rağmen gördük-" ' lerimize, duyduklarımıza, söylenenlere inanmalc^ istemiyor gibiydik... Adam, "Bizöldürdük!" diyor-. •*• du. Neredeyse karşısına geçip, "Hadioradan" d\-j •#. yecektik adama, "bize yalan söy/eme"!.. Dünyada belki başka hiçbir ülkede insanlannJ,< adalete olan inançları buradaki gibi, bizdeki gibi. , sarsılmamıştı. Haklıydı insanlar. Hakiıydık. Suçlu- '.. lar için bir cennete döndürülmüştü Türkiye. Taş-i. , ların bağlanıp köpeklerin salıverildiği bir ülke ol- '.' muştu burası. En azılı katiller bile cezaevlerinde tu-;.' tulamamıştı. Bankaları soyan, belediyeleri talan ^ eden, devlet hazinesini yağmalayan en büyük hır-'. sızlar, en büyük soyguncularyüz otuz altı bin lira-'f lık vergi borcu nedeniyle "sade yurttaş"\n takılıp'. | kaldığı sınır kapılanndan ellerini kollarını sallaya—''' rak çıkıp gitmişlerdi. Şimdi dünyanın dört bir ya-"~; nında, refah içinde gönül eğlendiriyorlardı. -u Şairlere, yazarlara, gazetecilere, aydınlara kar-"-1 şı işletilen "adalet", katillere, hırsızlara, soyguncu- lara karşı işletilmiyordu nedense. Insan haklarının, evrensel hukuk kurallarının, adaletin göz göre gö- ' re çiğnendiği, irili ufaklı devlet görevlilerinin yargı- •' landığı davalar ise şehir şehir, mahkeme mahke-««j me dolaşıyor, dolaştırılıyor, yıllarca bitmek bilmi- '. yordu. Trafik kazalarından "bir başka" ürker ol-^ ' muştuk. Çarpılan, devrilen otomobillerden hiç um- madığımız, hiç beklemediğimiz insanlar çıkıyordu.T Silahın, paranın, vurguncunun, siyasetçinin, hukuk- " çunun, çetecinin sarmaş dolaş ortalığa döküldü-J ğü bu kazalar karşısında ne diyeceğimizi, ne söy- ' leyeceğimizi, ne düşüneceğimizi bilemiyorduk., - Akşam, karanlık basınca elektrik düğmelerini açıp kapamaktan başka bir şey gelmiyordu elimizden. __, Aiay konusu bile olmuştuk. Necmettin Erbakan, "Gulu gulu dansıyapıyortar..." diye alay ediyordıi' .' bizlerle. Uğur Mumcu'nun katillerinin "nerede aranma- sı" gerektiğini daha ilk günden biliyorduk. Bizim bildiğimizi, bilmesi gerekenler de biliyorlardı kuş- ^ kusuz!.. Uğur Mumcu, önsezileri güçlü biraraştır-' 1 *- macıydı. Yazılarını dikkatli okuyan herkes onu "ki--. min", "kimlerin", "neden"öldürebileceğini, katil-"' terinin "nerede" aranması gerektiğini kolayca öğ--ı renebilirdi istese!.. Hikmet Çetinkaya da yıllardır . yazıyordu katillerin aranacağı yerleri. Yalnız Uğur> ' Mumcu'nun değil, Muammer Aksoy, Bahriye ı, Üçok, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı'nın- kileri de... Ama bir Allah'ın kulu da çıkıp "Ge/ ar- u kadaş... Bir de seni dinleyelim!" dememişti bugü-" ne kadar. Neden dememişlerdi acaba? Faik Bu- • lut'un kitaplarında da vardı tüm bu karanlık bağ- lantılar. Ona da sormamışlardı, "Sen ne biliyor- '' sun?" diye... Dedim ya, tuhaf bir ülkeydi burası; adaleti de tu- ?'• haf olacaktı doğal olarak bu ülkenin... Bir 28 Şu-" bat günü rüzgâr "oa^/cayer"den esmeye başlayın- '. : . cabirşeyler "dank" etmişti birilerinin kafalannaan- laşılan. Esas tuhaflık da buydu zaten. Adaletin, hu- kukun "dankla, "dunk"\a işlemesi tuhaflığın ken- * disiydi bizzat... Sonra Sincan, türban, Hizbullah... Derken arkası çorap söküğü gibi gelmişti. Bir de, yıllardır tanık olmadığımız kişilikte bir içişleri ba- kanı çıkmıştı ortaya... Uğur Mumcu on yedi yıl ön- ce bir yazısında Sayın Sadettin Tantan için, "AI-- lah bu polisin yardımcısı olsun!" diye boşuna yaz-^ mamıştı. Katillerini yakalamak da sonunda bu "po~* //s"gibi polise, bu "IçişleriBakanı"gibi Içişleri Ba-^ kanı'na düştü. Bizler de bu arada yürekliliğin, ça-I lışkanlığın, meslek ahlakının ille de sağcılığa, sol-* culuğa bağlı olmadığını anlar gibi olduk... l Ama sesimiz, çıkması gerektiği gibi gür çıkamı-* yorhâlâ... Katiller karşımızda, ama hâlâ "Katil çıp-t lak!" diye bağıramıyoruz. Namussuza namussuz, • hırsıza hırsız, katile katil demeye demeye, deme- \ yi unutmuşuz. Yeniden öğreneceğiz. Inanmayı* da... ^ Faks: 0212 - 723 84 97 V B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA: 1/ Anlan ince- leyen zooloji dalı. 2/Kumar 2 oynanan yere 3 bırakılan pa- . ra... Nâzım Hikmet'in bir 5 oyunu. 3/ Iste- 5 nilen nitelilde- ritaşıyan... Bi- nicilikte atın 8 bayağı yürüyü- g şüne verilen ad. 4/ Eski Mısır'da güneş tannsı... Avru- 1 [S pa'da bir başkent. 5/ 2 tçine küçük çakıl taş- 3 ları gibi taneler konan 4 ve vurmalı çalgı ola- 5 rak kullanılan boş ve kuru kabak. 6/ Orta Z Asya'da bir çöl... Uzaklık işareti. 7/Üç kişiyle oynanan bir kâ- ğıt oyunu... Bir meyve. 8/ îstanbul'un bir semti... Bir devletin başka bir devlete yaptığı bildiri. 9/ Bo- yu yüz metreyi aşabilen bir ağaç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Buyurucu... Yapısına girdiği sözcûge "için, açıT sinrian nedeniyle." anlamı katan yabancı önek. V- Halk dilinde hademe^yerilen_ad ^Ozerine yazı ya- zılan tabaklanmış ceylan derisi. 3/ Küçük erkek kardeş... Bir cins kertenkele. 4/ Birjıota... Yâ görünüş. 5/ " Yağız atlar kişnedi meşin kırbaç şak- ladı / Bir dakika — yerinde durakladı" (F.N. Çam- lıbel). 6/ Çipuranın boyu on cm'ye kadar olan genç- lerine verilen ad... Neptünyum elementinin simge- si. II Avrupa'nın. Ladoga'dan sonra ikinci büyük gölü... Kısa yazı. 8/ Tepkilı uçak... Toplum içinde, bir kimsenin durumu ya da kazandığı saygınlık. 92"* Yapma, etme... Doğu Anadolu'da bir ırmak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear