22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 0 ŞUBAT 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DIZI Turtdye potamu sürdürecek' • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Cumb.urbaşkanı Süleyman Demirel, soğuk savaşın sona ermesinin ardından NATO'nun da değişikliğe uğradığını, ancak Türkiye'nin, Avrupa güvenlik mimarisinin baş aktörlerinden biri olmayı sürdüreceğinı bıldırdi. Cumhurbaşkanı Demirel, Türidye'nin NATO'ya üye oluşunun 48. yıldönümü nedeniyle yapüğı yazıh açıklamada, ittıfakın Avnıpa-Atlantik bölgesınde önemını arturarak sürdürdüğünü belirtti. Haflcevleıf 88 yaşnda • ANKARA (AA)- Halkevleri Genel Başkanı Rıza llıman, kunımun 68. kunıluş yıldönümü nedeniyle genel mericezde düzenlediği toplantıda "halkın demokratık iradesinin ve devrimcı ulus bilinçlenmesınin karargâhı olan halkevleruun, çağdaş ve aydmlık bır toplum yarattığını" söyledi. Yakın zamanda, hazırladıklan " 1932 Yüından Günümüze Halkevleri Belgeseh"nın göstenme sunulacagını bildıren llıman, 12 Eylül döneminde 'yağmalanan' belge ve kitaplann büyük bır kısmına yenıden ulaşarak arşiv-kütüphane oluşturduklaruu belirtti. Himan, "Cumhuriyetin en önemli örgütlerinden biri vleri'nd h şpy : bır ülke ve demokrasi uğraşında görev alacak herkesi halkevlerine çağınyoruz" dıye konuştu. Kurban kesim kampanyası • ANKARA (AA)- Diyanet Işleri BaşkanlığVnın Türkiye Diyanet Vakfi aracılığıyla gerçekleştıreceği "Vekâlet Yohıyla Kurban Kesim Kampanyası" başladı. Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü Mehmet Kervancı, 2000 yılı ıçin 1 kurbanın tüm masraflar dahil obnak ûzere kesim bedelinin 70 mılyon lira olarak belirlendığinı kaydetti. Kurbanlannı vekâlet yoluyla kestınnek isteyenler, kurban bedellerini en geç 15 Mart Çarşamba günü mesaı bıtımıne kadar Türkiye Vakıflar Bankası'nın bütün şubelerinde özel tahsilat hesabı olarak açüan "Türkiye Diyanet Vakfi Kurban Hesabı"na veya il ve ilçe müftülüklerine yaürabilecek. Vatandaşlar, Türkiye Diyanet Vakfi'na ait (417 12 35), (425 08 31) numaralı telefonlardan kampanyaya ilişkin olarak bilgı alabilecek. BAV yöneticiterine dava • İstanbul Haber Servisi - Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı, Bılım Araştırma Vakfi (BAV) Başkam Tarkan Yavaş ile eski başkam Altuğ Berker hakkında, haklannda gıyabi tutuklama karan bulunan Uğur Örnek ıle Mustafa Kemal Gül'ü, Ataköy'dekı evlerinde sakladıklan gerekçesiyle 2 yıla kadar hapıs istemiyle davaaçtı. Çarşamba Toplantıları • İstanbul Haber Servisi - Porf. Dr. Tank Zafer - Tımaya'nın anısına diizenlenen Çarşamba Toplantısfna bu ay gszetemiz yazan Mustafa Balbay konuk olacak. 23 Şubat Çarşamba günü saat 1 ^.30'da Tank Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde düzenlenecek toplantının lconusu "Medya ve Sryaset" olacak. Kışlaya gelen gazetecilerle konuşma izni verilmemesi Davutpaşa sakinlerini kızdırdı 'Burasıhayvanatbahçesideğil' B inbaşıya çok çok teşekkürlerle telefonu kapadık. Bu sırada binbaşı evinden gelen sefertasındaki yaprak dolmasını benım önüme koyuyordu. "Sabahtan beri bir şeykr yememişsinizdir_" diye söyleniyordu. Basbayağı utanmaya başladım. Israr edıyordu. Birkaç tane dolmadan aldun. Bu arada, "Suçuınun ne olduğunu bizinı hanun soruyor; ben de size sorayım binbaşım; parricflikten mi?" dedim. Gülerek başını salladı "Yok Samim Bey, particilikten değtt." 'Peki vazılanmdan mı? Son aylarda hiçbir politik yazı yazmanuşöm?" . • "O da değü" karşılığını verdi. "Devri sabıkta Anadohı'da vüayeöerden birinde bir vaK paşa vanmş_." dıye başladım. Bu sırada bıraz önce dışarda gördüğüm albay ıçeriye girdı; sustum. Binbaşı, şöyle bir doğruldu, "Buyurun anlatın Samim Bey, albayım da dinler-." dedı. Devam ettim: Heybet-i devlet zahir olsun! fikrasını anlattım. (Fıkrayı yazımın başmda anlatmıştım) Bu fıkraya albay da binbaşı da uzun uzun güldüler. Binbaşı "Akunnayın Samim Bey, Davutpaşa'da iyi vakit geçirirsiniz, Yaşar Kemal Bey bfle orada. Şu Yanudi konsolosun işi vaaşsın, sia btnüarlar.-" dedı. Bu sırada polıs memuru girdı içenye, "Efendun, evrak tamam, götüreceğim!'' diye mınldandı. Binbaşı, ona biraz çıkışu* gibi "Görüvorsun, Samim Bey'le konuşuyoruz; bekle dışanda!" emnni verdı. Adam süklüm buklum dışanya cıktı. Binbaşı, "Şimdi yollar kalabahk, Davutpaşa da bir hayii uzak_" dıye bır başka telefona uzandı. Bıraz sonra bir çavuş girdi ıçeriye 'Haar komutanım!' dedı. •""^avuşla büiikte kapıya dek yürüdük, I komutanlann elını sıktık, polis ^^/ardımızdan ardımızdan geliyordu. Bem arkaya, polisi şoforün yanına oturttu çavuş, yürüdük. Komutanlar bana özel bir cip ayırmışlardı. Gerek bu gerekse öncekı ışlemlerden polıs çarpılmışa dönmüştü. Araba yürüyünce, küçük bir radyoyu şoför cebinden çıkardı. Açıp, yanına, mindere koydu. Radyo, 19 haberlerini veriyordu. Demek akşamı bulmuştuk. Cip, iskeleden araba vapuruna girdi. Polis, ezıle büzüle "Burada karşıya geçene dek sıkıhrsuuz, buyunm isterseniz salona cıkaum_" dedi. Salona yolculann arasına çıknk oturduk. Birer çay içelun dedım, kahveciye seslendim. Mermer merdivenleri çıkuk. JJaha öjnce anlatnğım koridoru ayıran tahta Akşam yemeğine oturuldu, masanın başında herkes yemeğe başlamadan çatalı elinden bıraktı. Muammer Aksoy, bir duaya başladı bismillah çekip. Şaşırmıştım. Sonra gülmekten kendimi alamadım: Muammer Hoca, Israil Konsolosu'nun sağlığı, selameti için birtakım dualar okuyordu. Bu, herkesin Koçaş'la alayıydı. bölmenin dış yakasına gelen masanın önüne geldik. Polis, beni teslim edip astsubaya, imza aldı. Tahta kapınm öte yakasında bir kaynaşma, konuşmalar vardı. Kapı açılıp öte yakaya geçince "Vay anam!" diye Yaşar Kemal boynuma sanldı. Ohooo! Selimiye'deki binbaşı hakhymış; dediğı gibi bütün dostlan bir arada buldum. tsmet Sungurbey, Tank Zafer Tunaya, Muammer Aksoy, Kemal Sfilker, Kemal Törkler, Şinasi Kaya; Doğan Avcıoğlu'nu galıba benden sonra getirdiler. Daha birçok tanıdık arkadaş vardı ya da bırbınmızı adımızdan bılıyorduk. Hepsi başıma toplandılar. "Anlat bakahm" dediler. Ben de bir gün öncesinden başlayıp onlar gibi o ana değin başundan geçenleri anlattım. Bir arkadaş -şuııdi adını anımsayamadım, herkes konuşuyordu- "DeH misin yahu! EDç gidip polise teslim olunıır mu? Niye kapağı doğrudan doğnıya Selimrye KışlâsTna atmadm?*' ded] Doğrusu ben de tzmir'de doğru askerlere gıtmıştım. Sonradan işler kanştı. O sıralar herkes, hani gözaltına alınanlar, askerlerden memnun görünüyordu. Bu konuya biraz sonra değineceğim. Elrom duası Akşam yemeğine oturuldu, masanın başında herkes yemeğe başlamadan çatalı elinden bıraktı Muammer Aksoy, bir duaya başladı bismillah çekip. Şaşırmıştım. Sonra gülmekten kendimi alamadım: Muammer Hoca, Israil Konsolosu'nun sağlığı, selameti için birtakım dualar okuyor; kaçıranlann elinden sağsalim kurtulması için Tann'ya yalvanyor; kaçıranlann bizlere Elrom'dan önce acımasını, yüreklenne merhamet ıhsan eylemesini Tann'dan niyaz ediyordu. Baktım, herkes boynunu bükmüş dinliyor, sonunda amın çekip yemeye başlandı. Bu herkesin -hani uzaktan yakından gençleri etkileyenlerin, gözaltındakilerin- Koçaş'la alayıydı. Prof. Aksoy'u bir akşam vakti alıp Ankara'ya götürdüler. Özgürlüğüne kavuşmuştu. Ne var ki Ankara'da sonradan çeşitli (!) suçlamalarla çeşitli mahkemelere verildi. Aksoy, koğuş kıdemlimızdı. Bizimle yönetım arasmdaki ılişkiden sorumluydu. O gıdince, ertesı sabah arkadaşlarla hep birükte çay içerken nöbetçi astsubay yammıza geldi; bana "Hocam" dedi, "yukandan emir geldi, bundan böyle koğuş smet Sungurbey aklımızı başımıza getirdi; "Ne demek olacak arkadaşlar, denetleme gazeteciler tarafından l ! " Bi k l k i d i g yapılıyor!" Bir şaşkınlık geçirdi herkes; habenmiz l d l i i i/ y p y g habenmiz olmadan nasıl resmimizi çekerlerdi? Her kafadan bir ses çıkıyordu. Bir arkadaş "Resim ne demek, şimdi konuşmaya da gelirler" diye söylendi. Yaşar, isyan etti: "Burası Davutpaşa Hayvanat Bahçesi değil" diye bağırdı. 1 - Bahri Sava, 2 - Muammer Aksoy, 3 - Tank Zafer Tunaya, 4 - tsmet Sungurbey, 5 - Kemal Türkler, 6 - Doğan Avaoğhı, 7 - Yaşar Kemal ktdemüsi siz oldıınuz." Bu atanmaya en çok bızım Yaşar Kemal şaşu gibime gelir. Ben de şaşmadım değil. Yaşar'tn şaşkuüığını gidermek için "Içinizde en yaşh benim, herhalde bu yûzden başuııza çavuş oldum" diye söylendim. Bu* yaş tartışmasıdu- başladı. Hani benim çavuşluğmn ıçın değil, vakit öldürmek ıçuı herkes bırbınnin yaşuıı merak ediyordu. Koğuş kıdemlısının ödevi, yöneticilerle ıhşladen başka, geceleri nöbet cetveh düzenlemek, hesap ışlenne bakmak, koğuştan sorumlu olmaktı. Ben de hemen kendime üniversitede asıstanken yedek subay okulundan Davutpaşa'ya getirilen Erdoğan Güçbihnez'ı yardımcı atadırn. Hesap işlerine aklı çok eriyordu. Üstelik levazrm sınıfındanmış yedek subay okulunun. Bakkaldan alınacaklara, kahve ocağına zaten o bakıyordu. Bu- de her akşam hazırlanan, benim imzamla yukanya gıdip üstegmenin onayladığı gece koğuşta tutulacak nöbet cetvelini düzenleme işi vardı. Hepimlz bir buket çlçcfliz' Güçbilmez, bu cetveli de kımseye sormadan düzenhyor, bana imzalatıyor, sonra nöbetçi astsubaya veriyordu onaylanması ıçın. Nöbet cetveü gidıp geliyor, koğuşun iç yakasındaki tahtaya asıhyor. Herkes de -cetvelde o gece olanlar- yatarken adının yanma bir imza atıyordu. Kimi işi cıddiye alanlar, kendilerinin saat yirmi bir nöbetıne konmalanm istiyorlardı. Zaten millet yatmcaya değin saat yirmi ikiyi buluyordu... Gerek yatma kalkma sırasında gerekse yatakhanedeki dinlenme sıralannda, kimi zaman da koıidorlardakı sohbetlerde bir tartışmadır çıkıveriyordu. Bu tartışmalan da yatışürmak koğuş kıdemlisınin görevi oluyordu kendılığınden. Bunun en güzel örneğini, gitmeden önce bir gün, Muammer Aksoy vermişti: Tartışmayı bastıran bır sesle kendısıne özgüjestleriyle "Arkadaşlar'' diye bağırmıştı,''burada hepimiz bir buket halindeyiz, çeşitli çiçelderden me> dana gelen- rica ederim burada birbirunizi kmnayalım_" Aksoy, bana kalırsa, bu sözlerle en az beş yüdan beri, o güne değin süregelen sol yelpazedeki çekişmeleri tammlamıştı. Bu tarüşmalar konusunda Rasih N'uri Üeri, kammca çoğumuzu tedirgiiı edıyordu. Örneğin ikide bir bana geliyor, sankı gizli kapaklı bir iş yapmışız «^ertcizt? ıt: "/\ı.lMt:ı \PTAU:A u\ii C göntterüıyur ıs KT,, k t ELRDMUN CESEDİ BULUNDU A ™ aya ş^^gH£ş?EHS£=~ş- asker katıl 17 Mayıs 1971% kaçınlan tsrafl Başkonsolosu Efraim Elrom'un cesedi 22 Mayıs 1971'de buhındu. Türün: Komünisüere kızarsam Bulgaristan\ alınm Bizkr, Israil Konsolosu'na karşı rehinevdik Iste hûkûmetin bu imkuk mu desem, ceza mı desem, ders mi desem, neyse, anlayışı çe sapa gdmhordu. Selimiye'deki binbasıdan albaya, bizi gözaitma alanlann da hûkûmetin bu tutunıunu anla>amadıklan anlaşüıyordu. Sadece bu tuttıma I. Ordu Komutanu Sıkryönetim Komutanı Orgenerai Faik Türünün kaoidığuıı sonradan Sğrendik. Birtakım oiavlan. ta emektive aynldıktan sonra bSe, generalin. hûkûmetin bu versiz işfemini onaviadığını gösterdi. 1974lerde -bu saorian yazdiğun sırada- gazeteier saym generatden geçmişteki poBs işkenceteri konusunda sorular sormaya başjam. Bizim Davutpaşa'da buiunduğumuz günlerde de orgeneraMn şiddetten yana olduğunu beürieyien olaviar oldu. Bütfin tstanbul'u bir gece ev ev aratan Faik Türün, tsrafl Konsolosu Elrom'un ötüsunü bulunca diyesi\nıiş ki "Komünistler kafamı tazdırmasın. emrimde 32 tümen var; Bulgaristan'ın bir yakasuıdan gjrer, öte yakasından çıkanm!" Bu sozleri söyleyecegme ldmsekr inanmadı. Ne var ki halk, gençler arasmda zorba tanman kişiler için zaman zaman böyle alay konusu olan sözier cıkanhyordu. "Demiş yahu bu sözleri" diye inat eden safiaria, biz de alay etük.* Bulgaristan'ı yanp geçtikten sonra saym orgenerai nereye gidecekmis" diye sorduk. Osmanhlann fetih çağfanna mı dönüyorduk? Sozûn böylesi tevatürdü gayn_. Ne ki hükûmet ve orgenerai. biz gözaltına alınan yazariar ve profesörter için Baö ülkelerinde yapdan yayunlardan çok tedirgmdL Yazarlarm, bizterin adı Le Monde'da sık sık anınyordu. Avrupa basuu bötûn aydmlarm baskı amnda olduğunu, Türidye'nin Yunanistan'a döndüğünü yazıyordu. O su-alar, karikatürcü Turhan Sdçuk'un, kardeşi yazar ühan Selçuk samhpjki« de gözalandaydi, potis tarafindan dovûlmesi bardağı tasmü. Polis, arok önüne geleni dövmeye, her sorguya çekflene işkence yapmaya başlamışo. Parmak izinı aluurken sözûnü ettiğinı demir cervelle benden sonra Davutpaşa'ya getirilen çevirmen, yayma, yazar Muzaffer Erdost'un avucuna bö-vıınnıışlaıthUpannaklankökündensökûleyazmışa. gibi sorguya çekilirsem ne diyeceğimi soruyordu. Birkaç kez sesımi çıkarmadım. Sonunda öfkelendim:" Ne soracaklanm bilmhorum ki vereceğim karşıhklanm hazır olsun" dedim. Çok mızmız bir arkadaştı. Y abancı basınm biz gözaltındakıler ıçin yayınlan yoğunlaştığı bir suada, teftiş varmış diye koğuşlarda, yemek yediğimiz koridorlarda bir temızlik, hazırlıktır başladı. Yataklanmızı çok dikkatli örtmemiz istemyor, yerler süpurülüp süüıiyordu. Hani dünyanın her yerindeki askeri kışlalarda teftişten önce gösterilen ycrğun bir hazırUk vardı. Biz de bizi kimın teftiş edeceğini merak edıyorduk. Ortalıkta bir teftiş bır denetim sözcüğüdür dönüyordu. Üsteğmen birkaç kez şöyle bir dolaşıp gitti. Yarbay, bu- gün önceden tuvaletlerden koğuşa değin her yen ınceledı. Sonra bizimle oturup çay ıçti. "Ne denetlemesi bu? Kim deneüeyecek" diye soruluyordu yarbaya; ınandnn ki o da bır şey bılmıyordu. Birisi, Faik Paşa gelir mi ola dıye sordu. Yarbay "Paşa keyfi bilir, isterlerse buyursunlar™" karşılığını vçrdL Penetlml klm yapıyor? O gece yataklanmıza örtüleri, battaniyeleri bozmaktan korkarak girdik. Ertesi sabah, gelen berber içm herkes sıraya girdi. Zaten berber, her sabah geliyordu. Çünkü hraş makınelerimizi bize vermiyorlardı. Asker berberin asıl mesleğınin berberlik olduğunu, terhisine de pek az kaldığını o gün tıraş olurken öğrenmiştim. Okur yazar bir delikanlıydı. Bir gün bir kâğıda yazılmış memleketindeki adresini utana sıkıla bana uzatmış, mümkün olursa imzalı bır kıtabımı gördermemi nca etmişti. Bütün hazırlıklar bıtmış, denetimi beklıyorduk. DtSK Genel Başkanı Kemal Türkler "Böyle ev halryle dolaşmamız doğru mu? Giyinip kravat filan taksak»" dıye şaka edıyordu Böylece saat on biri bulduk. Gelen giden yok. Her günkü ' hakkımız, bahçeye hava almaya çakınldık. İç bahçede akasyalar açmışü. Yemyeşil otlar büyümüştü. Kimisi güneşlenmek için gömleğinı çıkanyor, kunisı süngülü nöbetçilenn ötesine geçmemek koşuluyla yürüyüş yapıyor, kımımiz de sui üstü çayıra, ota uzamyorduk. Ben de sırtum bir akasyaya vermiş oturmuştum. Yeşilköy A ksoy'u bir akşam vakti alıp Ankara'ya götürdüler. Aksoy, koğuş kıdemlimizdi. Bizimle yönetim arasındaki ilişkiden sorumluydu. O gidince, ertesi sabah arkadaşlarla hep birlikte çay içerken nöbetçi astsubay yammıza geldi; bana "Hocam" dedi, "yukandan emir geldi, bundan böyle koğuş kıdemlisi siz oldunuz." hava alanı yakınımızda olacaktı. Sık sık dev uçaklar üstümüzden, alçaktan geçıyordu. Böyle bir uçağı gözlerimle izliyordum kı gözüm, kışlamn öte yakasındaki bir pencereye ilişti: Voleybol sahasuun çevresinde yan bellerine dek soyunmuş yürüyüş yapan Yaşar Kemal'le Doğan Avcıoğlu'nun resmini çekiyorlanh pencereden. Şaştım. Yaşar'a seslendim: "Yanşı yitirdin. Doğan senden bir adım ilerideydi; resmüüzi çektiler pencereden—" dedim. Duyurmak ıçın yükseltmıştim sesımi. Bütün arkadaşlar da duymuştu. Hepsi başıma toplandılar: Bu ne demek diye birbirimize sormaya başladık. tsmet Sungurbey aklımızı başımıza getirdi; "Ne demek olacak arkadaşlar, denetleme gazeteciler tarafindan yapıhyor!" Bir şaşkınlık geçırdı herkes; haberimiz ohnadan nasıl resmimizi çekerlerdi? Her kafadan bır ses çıkıyordu. Bir arkadaş "Resim ne demek, şimdi konuşmaya da gehrler" dıye söylendi. Yaşar, isyan etti: "Burası Davutpaşa Hayvanat Bahçesi değil" diye bağırdı. 'önce konuş sonra reslm çefc* Kim olursa olsun, resmimizi çekrnek isterlerse, hele >abancı gazetecilerse, önce konuşacak sonra resmimizi çekmelerine izin verecektik. Polıste olanlan anlatmak gerekri. Biz bu karara vanrken bizim bahçeye girip çıktığımız kapıda general, arkasında büyük bir kalabalıkla göründü. Bizim albaydan başka yanında iki albay daha ve bızım yarbay vardı. Onlann arkasuıda elleri fotoğraf makıneli, kalemli defterh' ona yakın sivil vardı. General sivüleri duvann dibinde bu-aktı. Sonra bana- seslendi: "Samim Bey, biraz gehr misiniz?" Yürüdüm, yaklaştım. "Buyurun generafim!" dedim. General, çok efendi bir kişiydı. İki yakasında albaylar, yarbaylar; şöyle bir yüzüme baktı: "Şu gördükleriniz" dıye kışlarun duvan dıbındeki kalabalığı ışaret etti, "yabana gazeteciler. Sıkryönetimin iznhle sizferin buradald durumunuzu inceliyorlar. Resim çekecekler. Arkadaşlarmıza biidirir nüsiniz?" Doğrusu askerlık askerlikti. Önce koğuş kıdemlisi olduğum içm söz bana düşüyordu. Sürecek
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear