23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20ŞUBAT2000PAZAR 12 PAZAR KONUGU Prof. Dr. Ergun Türkcan ile büyük acılara ve ölüme neden olan depremleri, yeni teknolojileri ve bilimi konuştuk üretmeye Yumurtayı kırmadan omlet olmaz' Teknolojipolitikalarında karar verirken hangi kriterlerin bulunması gerekir? - Teknolojıyi üretırken onun üretine maliyetiyle dışandan alınması arasındaki kıyaslamayı yapa- bilmeniz için bazı teknolojilerinizin kaça maJ ol- duğunu bılmeniz lazım. Bakın, ABD'de 1960'Iar- dan 1990'lara kadar Office of Technological As- sessment (Teknolojık Değerlendinne Bürosu) ad- lı bir kuruluş vardı. Bu kuruluş AvTupa yapunı sü- personik Concorde uçağınınABD'ye uçuşunu en- gellemıştı Büyük sistemler, büyük projelere dev- letin rasyonel bakış açısına sahıp bır politika orga- nı bulunması lazım Devietin bu tür bir orgaıu bulunmayınca ne oiuyor? -Çevreciler bağınp çağmyor. Globalizme karşı olanlarsermayeye karşı tavırlannı başka bir biçim- de ifade edıyorlar vs. Tabıı ki herbiri kendıne gö- re bakli bır noktadan hareket edıyor. Burada, duy- gusal değil, teknoloji ve bilımın gerektirdiği ger- çek anlamda tercibJen değerlendırip çok fazla ıti- raza açık olmayan kararlar verebilecek yapılar oluşturmamız gerekiyor. Bakın her şeyi frenJedi- ğıniz zaman hiçbir şey yapamazsınız. Yani, örnek- lemek gerekirse, yumurtayı kırmadan omleti pişi- remezsiniz. Biz her konuda hemen duygusallaşı- yor, ya tamamıyla bır şeye karşı çıkıyor ya da ta- mamıyla onun yanında oJuyoruz. Bu duygusallı- ğımız, bızım bır aydınlanma çağı yaşamamamızın toplumdakj eksikJiğidir. Bilim adamınuzda tepki- sini böyle veriyor. Nükleer santrala karşı çıkanla onu savunanın tepkısi neredeyse birbirinin kafası- na bir şeyler atma bıçiminde ortaya çıkıyor. Her- kes Yeşil Banşçı (Greenpeace) olmaz. Ama Yeşil Banş da olmalı. Bütün bunlara rağmen Türkiye'de bir takım kararlar da alınmalı Ama padişah usulü "Ben emir verrfim. Bu böyie olacak" da yanlış bir yakJaşım. Bilim politikasmı, sadece teknoloji üret- mek değil, teknoloji tercihlerini rasyonel yapabi- lecek sistemler kurmak olarak da algılamamız ge- rekiyor. Belki çok önemli bilünsel ve teknolojık düzeylere ulaşmadan önce biz çok uzun zaman ve çok büyük miktarlarda teknoloji transfer ettiğimi- zı aJcıldan çıkarmamalıyız. Bu globaileşme sûre- cinde de ülkemize pek çok, tekaolop girecektir. • BunJann etkilenni çok jyi hesaplamamız lazım. f Günümüzde teknoiojik hedefler koyma konusun- da pek çok arkadaşımız konuşuyor. Ben bu tekno- lojık tercihlerin Türkiye'de önemli bir rol oynadı- ğını ve bu tercihlerin de yasa mekanızmaJannda- ki o esneklıği bozmadan, hiç olmazsa, büyük stra- tejik kararlarda bılım politıkalan sıstemi içinde de- ğerlendırme yapılması gerektiğı konusunda bir uyanda bulunmak istedim. Bu teknoloji tercihleri her gün yapüğımız bir iş olduğu ıçin sanki kendiliğinden işleyen basıt bir mekanizma gibı geliyor. Bunun bir başka boyutu, faturalan farkına varmadan ödememiz. Faturalara biraz daha dikkat edebiliriz. Modernleşme devietin hedefi Cumhuriyetin kurulduğu dönemden bu- güne kadar geçen süre içinde sizce rtasıl bi- limselpolitikalar uygulandı? - Türkıye Cumhuriyeti, kurulduğu tarihten itibaren modemleşmeyi, çağdaşlaşmayı. da- ha özel bir terimle, Batıhlaşmayı yeni devie- tin ternel hedefi halıne getirdiği için sanayi- leşmek, modern bilim ve teknolojiyi özümse- mek için birçok politika uyguladı. Eğitim ve bilim alanındaki politikalar, bir ölçüde, im- kânlara göre kapsamlı ve tutarlı olmakla bir- likte, teknoloji tarnsferleri, çeşitli iktisadi ka- rarlann yan ürünleri biçiminde ya da siyasi ve askeri kararlann etkileriyle, çok kere de rast- lantısal bir karakter sergiledi. Böylece pek çok uygun ve dogru teknoloji seçimi yanın- da büyük yanlışlar da yapüdı. Bazen stratejik tercihler dogru, uygulamalar çok yanlış; ba- zen de stratejik yanlışın içinde kalınarak çok etkin teknoloji seçimleri yapıldı. Bunlann bir kısmında parasal imkânsızlıklar, kredi koşul- lan veya günün iç ve dış siyaset dengeleri rol oynadı. LEYLA TAVŞANOGLU Ülkemizde büyük acılara, can-mal kaybına neden olan iki şiddetli deprem yaşadık. Bu depremlerden sonradır ki halkımız, deyim yerindeyse, bilim ve teknolojiyiyeniden keşfetti ve buna sıkı sıkıya sarılmaya çalıştı. Oysa daha önceki yıllarda bu tür doğal afetler yaşadığımızda hemen Tanrı 'ya sığınır, başımıza gelenleri PORTRE/ Prof. Dr. ERGUN TÜRKCAN YükseköğreniminiA. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat veMaliye Bölümü 'nde tamamladu TÜBİTAK'ın kuruluşundan itibaren bu kuruluşta 10yübilim politikası konusunda çalıştı. Enerji ve TabiiKaynaklar Bakanlığı 'nda, VedatDalokay'ın belediye başkanlığı dönemindeAnkara Belediyesi'nde çeşitligörevler yaptu Daha sonra üniversiteyegeçti Şimdiki halde A. Ü. SiyasalBilgilerFakültesiİktisat Bölümü 'nde öğretim üyesL alınyazısına bağlardık. Yoksa toplumumuz, dünyanın girdiği bilgi çağında, hyısından köşesinden bilgisayara da merak sardığı için teknoloji ve bilimle ilgilenmeye mi başhyordu? Türkiye de hükümetler, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana dogru dürüst bilim politikaları oluşturabilmişler miydi? Ülkemiz neden hâlâ teknoloji üretme yerine teknolojiyi transfer eden bir ülke konumundaydı? Bütün bu noktaları, TÜBİTAK ın kuruluş aşamasında ve 10 yıl süreyle kuruluşun bilim politikası üzerinde çalışan Prof. Dr. Ergun Türkcan 'la konuştuk. Siz, uzun yıllar Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikası üzerinde çahştmız, Bilim ve teknolojipolitikası nedir? L'lkemizde bupolitika- lan gereğince hayata geçirmek mümkün mü? - Biz her gün bilim ve teknolojınin ıçındeyiz. Her gün bununla ilgi- li bilerek ya da bilmeyerek teknoloji tercihlen yapıyoruz; teknoloji it- hal edıyoruz. Biz de yavaş yavaş teknoloji üretmeye başladık. Dünya teknolojisıne kıyısından köşesinden bir şeyler katıyoruz. Bu konudakı politikayı şöyle tarif edebiliriz. Bilimsel ve teknolojık faaliyetlerin belli amaçlar için kamu taraftn- dan yönlendirilmesidir. Politika dediğinüz zaman kamunun alanına gı- riyoruz. Bunun da başlıca araçlan para, fonlar, insan gücü yetıştırmek ve daha da önemlisi, makro hedefler koyabilmektir Bilim politikası kavramt çok da eski bir kavram değil. Bu da tıpkı 200 yıl önce doğan iktisat bılimi gibi. Ama ondan önce iktisadi faali- yet hep vardı. Bilim politikası, tkinci Dünya Savaşı öncesi, özellikle de sonrasuı- da ortaya çıkan bır politika alanıdır. Neden tkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkıyor? Bunun So- ğuk Savaş'la ilgisi var mı? - Bunu doğuran etkenlerin başında önce sıcak savaş, sonra Soğuk Savaş gelir. Yani devletlerin birtakım askeri, stratejik amaçlan gerçek- leştinnek için bilim ve teknolojiyi yönlendirmelen, hızlandırmalan esasor. Ama daha sonra bunun insani amaçlar doğrultusunda kullanı- lıp kullanılamayacağı üzerinde tartışmalar yogunlaştı. Böylece de mo- dern bilim politikası, onun organlan, teknikleri, kavramlan ortaya çık- tı. Türkiye'de ise, Birinci Plan'uı ilk üç yüından itibaren bilim ve tekno- loji düzenlemenın gerekliliği ania- şıldı. Çünkü iktisadi ve sosyal haya- h düzenleme kavramı kabul edildi- ği andan başlayarak bunun bir türe- vı olan bilimsel ve teknoiojik faali- yetleri de iktisadi ve sosyal hedef- ' lere paralel biçimde düzenlemek ve yönlendirmek düşüncesi de kendi- liğinden doğdu. Birinci Plan'ın ilk yıhnda TÜBl- TAK kurulmuştur. Bizim bilim po- litikası tarihimiz 40 yıla dayanıyor. Planlamayla, planlı yaşamla bırlik- te bir bilim politikası tarihimiz var. O zamanlar TÜBlTAK'ın içinde- kiler çok iyi hatırlarlar. Bu kavram- lar, bırakın bilim politikasuıı, araş- nrma ve geliştirme kavramı bile çok yabancıydı. O zamanlar kime sorsanız herkes araştırma yaptığını söylerdi. O dö- nemde araştırma kavTamı gazete okumak. kitaplara bakmak, perso- nel alırken geçmişiyle ılgili bilgiler edinmekten ibaretti. Bihmsel araş- tırma üniversitedeki bazı çevTelerle sınırlıydı. Bilim politikası daha da bilinmeyen bır kavramdı. Hatta bu- nu kendi alanlannda tanınmış öğretim üyeleriyle konuştuğumuz za- man, "Frftikayı her şeye soktunuz. Bifanse de poiitika sokup onu da baOnn" karşılığını alırdınız. Türkiye o zamandan beri çok yol aldı. Bugün artık bilim politikası- nın gerekliliği, araştırma, teknolojinin iktisada, sosyal alana uygulan- masıyla ilgili faah'yetlerin geliştirilmesını kabul etmeyen taşra sanayı- cisi bile kalmadı Teknoloji transferl Türkiye kendisine gerekli olan teknolojilerin ne kadannı üretebi- tiyor? -Türkiye'nin, dünya teknoloji stokunun ya dakendisine gerekli tek- nolojilerin ne kadaruu ürettigı konusu bir soru işaretidir. Türkiye'de yenilikçi faalıyetleri teşvik etmek, onlara yol göstermek, yardım et- mek önemli olduğu kadar bizim gibi bir ülkedeki en önemİi konu şu: Biz teknolojiyi üretmeden büyük bır sanayicı gücü olmaya soyun- duğumuz için teknolojiyi transfer ediyoruz, yani dışandan alıyoruz. Teknoloji transferi çok geniş bir alanı kapsar. Bir fabrikanın teknolo- jisinden herhangi bir ürünün teknolojisıne, Boğaz' ın tüpgeçıdinden ka- rayoUannın nasu1 yapılacağı. enerji sektöründe enerjinin hangi kaynak- tan üretileceğnıe kadar stratejik tercihler ve teknoloji transferleridir. Bunlar iç içe girmıştir. Böyle bir ülkede en önemli bilim politikası elemanlanndan birisı, teknoloji transferini bilinçli yapabilmektır. Bununla iç içe gırmiş olan teknoloji tercihlerini de bilınçü olarak yapabilmek çok önemlidir. Pefa, bu tercihleriyaparken sizcesiyasitercihlerde rol oynuyor mu? -Burada siyasi tercihler de rol oynar. Ama hangi konuda tercıh yap- mak ıstedığınıze. hangi konuda teknolûjı transfer etmek istediğinize bağhdır Bır kere. bunun bır polıtikaya gırmeyen, hatta hiçbir politıkaya gir- meyen, kendiliğinden işleyen bır mekanızması vardır. Bizde serbest pı- yasa ekonomısı olduğuna göre, yabancı yatırımcılar kendj teknolojı- İerini birşekilde buraya getirirler. Bu, ıki tarafın anlaşmasına bağlıdır. Planlı ekonomi döneminde Devlet Planlama Teşkılatı'nda (DPT) Ya- bancı Sermaye Başkanlığı'nda bır şekli kontrol mekanızması çalıştı- nlırdı. Ama devlet bu ışe doğrudan müdahale etmezdi. Böylece devietin teknoloji alanı, büyük yatınm projelerinde, strate- jik sıstemlen, sılah sistemlennı seçmesınde büyük stratejik tercihlen vardır. Eğer NATO standartlannı uyguluyorsanız bunu tamamıyla uy- gularsınız, araya başka bir şey sokamazsımz. Ama üretim alanında. belediye ış makıneleri tercihinde ise ihale mekanızmalan çalışır. Bu ihale mekanizmalan çok önemli rol oynar. Türkiye'de araştınp da bulamadığımız pek çok şey vardır. Teknoloji- yi isteyen ınsanlar gerçekten kendi ıradelenyle bühîn alternatifleri bi- lerek kendilenne en iyi, en uygun, en ucuz teknolojiyi mi seçerler, yok- sa bu tamamıyla rastlannsal bırtercih midir? Bunlar monopol fiyatm- dan mi satılır, yoksa tam rekabet şartlan mı hâkımdir? Birtakun tek- nolojıler serbest mal niteliğindedir. Bu serbest mala aynca, üste para mı \ erirsıniz? Bunun tersı de var. Birtakım teknolojiler başkalannın mülkıyetı al- tındadır. Sız bunu kopya eder, yani çalarsınız. Türkiye'de bu çok yay- gın. Hatta azgelışmış ülkelerde çok yaygın bir olgudur. Bu teknolojilen mülkıyetleri altında bulunduraniar, çok önemli tek- noiojik hırsızhk olmadığı sürece çok fazla ıtıraz etmezler. Ama çok yeni teknolojilen kop>a etmenıze ızın de verseler siz bunu pek yapa- mazsınız. Siz onun sadece ürününü satın alabıhrsiniz. Ortaya bununla ilgili o kadar çok soru çıkıyor ki, Türkiye gibi he- nüz teknolojiyi kendısuıe yetecek biçimde, belh' miktarda üretmeye baş- lamamış, işin başlangıcındakı ülkeler için hâlâ teknoloji transferlerini bilınçü, akıllıca yapmak çok önemlidir. Bugün dünyadaki teknolojık akımlara bakarak "Bütün bu uçtekno- lojileregireüm" dıyemezsinız. Sizin belli bir kapasıteniz var. Hatta, di- yehm ki kapasiteniz var, teknoloji o kadar hızlı değişmektedir ki bel- li teknoiojik hedefler koymak giderek güçleşmektedir. Kırk yıl önce belli teknoiojik hedefler koymak, bunlara ulaşmak için yatınmlar yapmak, ınsan yetiştırmek, bilim politikası içinde doğrusal modellerdı. Bu modeller artık günümüzde uygulanamıyor. Neden? - Demin de dedığim gibi teknoloji çok hızlı değişiyor. Bugün kul- landığınız teknolojinin bır yıl sonra eskidiğinı görüyorsunuz. Şimdi tek- noiojik eskime (technologıc obsolence) kavramı ortaya çıktı. Teknoiojiktaleplerin sürekli arttınlmasıgerçekteyapay taleplermi yaratıyor? Bu işin üzerinden birtakımları çok çokparalar mı kazanı- yor? -Tabii. Bu çok açık. Globalleşmenin temelınde de bu yatmaktadır. 2000yılınagirmeden bilgisayarsistemlerinde Y2Ksendromuya da 2000yılı sendromuyaşanacağı korkusu dünyayı sarmış. onlarca mil- yar dolarpara ödenerek bilgisayar sistemleri değiştirilmiştL. - En güzel örnek bu ışte. Belkı bızim deprem sektörü de bundan bü- yük para kazanacak. Önce. *Binanızı bir mua>ene edetim" diyecekler. Sonra da şöyle bir tanıyla karşımıza gelecelder: "Sizin eveüçmiharük bir harcamayaparsak şu kadar şiddetteki dep- reme dayanddı haie gdecek." Peki, bunu kontrol etmenin biryoluyok mu? - Bilımın uygulanması, bilimin anlaşılması, kullanılması ya da kö- tüye kullanılması bılıncme fazla varamadık. Çünkü bizhenüz bilim top- lumu olamadık. Bilim bizim için hâlâ uzakta bir alan olarak görüldü- ğü için bunlan son derece kanşnnyoruz. Ama depremle birlikte bizim halk en azından Richter ölçeğini, 7.4 şiddetini öğrendi. Ama halk bu arada bazı bilimlerin tam doğruyu tes- pit edemediklerini de öğrendi. Yani bilim, bır depremin, belli bir şid- dette, belli bir zamanda ve belü bir yerde olacağım söyleyemiyor. Her- kes bunu ıstedı, bekledı. Sonra anlaşıldı ki böyle bir ihtimal yok. Işte o noktadabüimden kop- maya başlıyorsunuz. Herkes, bir yerde bır gün deprem olacağım artık kabul etti. Bu bağlamda bılım adamlan şunu söylediler: "Her an deprem obbihr. BmaJannıa, yerieşme aianlannızı bundan sonra bu ihtimale göre tasariayın, ona göre inşa edin. Mevcut binalan- nıa da buna göre onann." Bu noktada artık bilimle ilgili bir şey kalmıyor. Bilim adamlan ge- lip de binalan düzeltemez. Deprem, buradan sonra arük bilim adam- lannın değil, belediyenin işi. Sizcejeologlarjeofizikçiler, sismologlar bu konuyu çokfazla dal- landınp çokfazla çelişki, tartışma ûretmediler mi? - Kendi aralannda yapmalan gereken tartışmalann bir kısmını hal- kın önünde yapmalan hata olabılir. Ama kötü niyetle yaptıklanm san- mıyonım. Bu tarüşmalarla halk da bir şeyler öğrendi. Jeoloji, sismoloji demek ki belli bir güvenilirlik çizgisinde bilgi verebüi- yor. Fazlasını veremiyor. Intemet olgusu Bunlar Türk değil de Amenkalı ya da Ingılız bilim adamlan grubu olsa- lardı onlardan da bundan fazla bilgi alamayacaktmız. Ama burada şu ya- pılmalıdır Türkiye'nin jeolojik yapısını çok aynnnsıyla bilmeniz lazırndır. Buko- nuda gerçekten girişimler başladı. Herhalde üç-beş yıla kadar bilim adamlan bu yapılan çok iyi analiz edeceklerdir. Califoraia'daki St. And- reas fay hatü hakkında bugün ne ka- dar çok şey bilimyorsa Marmara De- nızı'ndeki yapı hakkındaki bılgılen- miz de o düzeye gelecektir. Belki da- ha ciddi, olasılık oranı daha yüksek bir tahmın modelıne ulaşılabiiir. Belki burada bilim politikası, top- lumla bilim adamı arasındaki sınırla- nn belırlenmesi için ügınç bir örnek verdi. Peki, bu noktada bir şey sormak istiyorum. İnşaat mühendisleri- miz ne şiddette bir depreme dayanıkh nasıl binayapılması gerektiği- ni çok iyi bUiyorlar. Ama o binalan kim kontrol edecek? -Bu ne sismoloğun ne de inşaat mühendısının ışı Orası artık yöne- tımın meselesidir. Belediye başkaru, "tmar haritasmı açtun. Orada fay hatb dîye bir şey görmednn" diyor. Ama ımar hantasuıda fay hattı gö- rünmez kı. Belediye başkanı onun başka bır kavram olduğunun far- kmda değil. Biz, böylece, bilimle, teknolojiyle, kamu yönetimi ve politikalarm uygulanması arasındaki modern teknolojinin yarattığı sorunlan kate- gorik çerçeveden değil, deneyerek-yanılarak öğrenmeye başladık. Ger- çek anlamda bilim politikasıyla ilgili deneyimlerimiz güncel hayat- mıza gırmeye başladı. Girmeye mecbur da... 20. yüzyılın ıkmcı yansmdan sonra teknoiojik ilerlemeler son dere- ce hızlandı. O kadar hızlandı ki bunlan izlemek, etkilerini ölçmek, bil- mek, yönlendirmek zorlaştı. Bazı şeyleri yönlendirmeniz de mümkün olmayabilu1 . Ama en azından önlem alırsuıız Bir tnternet olgusu var. "Ben bunu reddedrvorum, Bunun dtşmda kabtcağan" diyemezsiniz. Bundan yararlanmanın, kötüye kullanımı- nı önlemenın yollanm aramalısuıız. 1960 'lı, 1970'li yıllarda bilgisayar elektronik beyin adıyla anılan, üç beş yerde, üç beş kişinin çalıştırdığı, hızlı hesap yapan, kımsenın de ne olduğunu pek anlamadığı bir makineydi. Bugün neredeyse bilgisa- yar her eve, her odaya girdi. Bunu göz ardı edemezsiniz. Bunca otomobil üretiyorsunuz, ama bunlan neyapacağınızı bilemi- yorsunuz. Teknoloji, tıpb mal ve hizmet gibi ürettiğiniz bir şey. O ne- denle bunu kim üretiyor, bu karan kim veriyor; bunun yanıtını bilme- lisiniz. Teknolojiyi üretmediğiniz zaman bunu birileri üretiyor ve size satıyor. Burada piyasa ekonomileri, bu kararlan tüketici ya da yaünm- cılanna bırakmış oiuyor. Çok azına da devlet karar veriyor. Dünya kamuoyunun gözü Iran'daki seçimlenje. Suudiler gibi yalnız dinci değil, tutucu rejimler bile ve kuşkusuz Amerika'nın başını çektiği Batı dünya- sı, oylama sonucu bir açılım bekliyor. 'Reformcu- lar' kazansa da, bu seçeneğin (şimdilik) sınırları var. Bu sınırı kim saptadı? Humeyni mi, Hamaney mi, Rafsancani mi, Hatemî mi?.. Bunlardan çok, bir bakıma, Amerikan yönetimi! Diplomatlannı, CIA gi- bi gizli servislerini ve sermaye çevrelerini işin içine yıllar önce katarak. Halkın, dinci kesim ve Humey- ni kanalıyla Iran Şahı'nın kanlı diktatoryasına tepki- si aslında Amerika'ya karşı da bir tepkiydi. M.Rıza Şah'ın otokrasisini (din çevreteri dışında tüm mu- halefeti acımasızca yok ederek) kuran ve Başbakan Musaddık'ı CIA marifetiyle deviren oydu. Şimdi, ektiğini biçiyor. 1979'a dek siyaset dışında bilinçli olarak tutulan iran halkını yıllarca kısırlığa iten de o- dur. 20. yüzyılda 1905-11 Anayasa Devrimi, 1951-53 petrolün millileştirilmesi ve 1979'da dinci başkaldır- manın iktidara gelişi gibi üç büyük çalkantı yaşa- yan Iran, bir uçtan ötekine Amerika'nın itmesiyle na- sıl geldi? 1925'te darbeyle iktidara oturan ve o yıl- arda güçlü görünen Rıza Pehlevî'yi, 1941'deln- giltere neredeyse kulağından tutup tahttan yuvar- lamıştı. 1953'te de, onun oğ- lu Muhammed Rıza Şah'ı ___ kaçmaya zorlayan Başbakan ~~~ Musaddık'ı da CIA halkın gö- zünde alaşağı edip tutuklat- mıştı. Bu müdahaleler halkta (Osmanlıların deyişiyle) bir 'düvel-i muazzama' (büyük devletler) korkusu ya- rattı. Kısaca, güçlü yabancının yapamayacağı yok- tu. Veliaht Muhammed, yabancı desteğiyle babası- ntn yerine oturduğunda henüz 21 yaşındaydı. So- ğuk Savaş döneminin 'demokrasi bloku' önderi Amerika, yanına, geçmişinde parlamentonun üs- tünlüğünü perçinleyen 1688 Devrimi de bulunan ve sık sık 'dünyanın en eski demokrasisi' diye anılan Ingiltere'yi de katarak, Iran'da 'güçlü biryöneticiya- ratma' ve bu ülkeyi o kısa yoldan denetleme siya- setini uyguladı. Bu amaç uğruna Iran'daki Meclis geleneğini de çiğnedi. Bu gerçek, bugün artık açık- lanmış olan Amerikan ve ingiliz resmi yazışmalann- dadır. 1905 Anayasa ve Meclis deneyimi de gene yabancılarca yok edilmiş, Iran o zaman da Rus ve İngiliz etki alanlanna bölünmüştü. 1941 'de yürütme erki, çoğu tutucu variıklılarolan ORUŞ IProf. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV İran'da Seçenek Meclis'teydi. Ama Tahran'la birkaç büyük kentten seçilmiş olan Aydınlar Meclisi'ni birhalk kürsüsü du- rumuna sokmuşlardı. Halk, doğrulan söylemeye çalışan bu ufak azınlığı dinliyordu. Özellikle 14'ün- cü bileşim, yirmi yıldan bu yana ilk kez açık ve sağ- lıklı göruşmelere sahne olmuştu. Yasalar açıkça tar- tışılıyor, nispeten özgür basın bunlara geniş yer ve- riyordu. Savaş bittiğinde 70 yaşında olan deneyim- li Kavam başbakandı. Tüm siyasal yapı demokra- tik değil, ama hiç değilse çoğulcuydu. Amerika-in- giltere ikilisi, Iran'da bir diktatör kanalıyla egemen ve petrolünde söz sahıbi olmak istiyorlardı. Şah'la Kavam arasında bir seçim yaptılar. Kavam bir Mec- lis oyunuyla, Iran'ın kuzeybatı topraklarındaki Sov- yet askerlerini çıkaracak bir beceri sergilemişti. İlk adım olarak, başbakanı düşürdüler. Hem de kabi- nesinde (yelpazenin en solundaki) Tudeh Parti- si'nden de önemsiz bakanlıklarda üç üye bulun- durdu diye. Oysa Kavam, Sovyet- __ ler'in birlikte petrol üretme öneri- ™" lerinin İngiliz uygulamasından çok daha kazançlı olmasına karşın, kuzey komşunun etkisini sınırdışı etmişti. ABD Büyükelçisi I. Morris'in yerine gelen G.V^MIen, resmi raporlannda, "Iranlı- lann ona gelip Amerika 'nın ülkenin iç işlerine daha aktif katıtması için" ricalarda bulunduklannı yazı- yordu. Kimdi bu Iranlılar? Bir avuç tutucu toprak ağasj ve variıklı tüccar! Eğer Mecliste bunlann ço- ğunluğu istenmiyorsa, seçim sistemi değiştirilip parlamento daha temsili, daha demokratik olabilir- di. Büyükelçiye, "Iranlılar Şah'ı yalnızca bir simge gibi görecek aşamada değiller" diyen Muhammed Rıza, Amerika'ya en uygun koşullarda petrol vaat ederek karşıhğında, ilerdeki diktatoryasının destek- lenmesini jstedi. İngiliz Büyükelçisi J.l. Rougetef de Kavam'ın düşürülmesini Şah'a söyledi. Yeni Mec- lis tahta bağlandı; Şah'a bir suikast girişimi, otok- rasiye bir fırsat daha verdi. Anayasa degiştirildi. Meclis, mahkemelerin, basının, siyasi partilerin, sendikalann, üniversitelerin, meslek kuruluşlannın, giderek ticaret odalarının bile bağımsızlıklan kısa sürede elterinden alındı. 'özgür dünyanın önderle- ri' Amerika ve Ingiltere bu değişimin öncüleri ve destekçileri oldu. Gitgide acımasıziaşan bu gidişe Musaddık adlı bir başbakan, 1952 ortasında 'dur' demek istemişse de, o da CIA'nın harekete geçirdiği bir generaller zümresince tutuklandı. Oysa Musaddık, Şah'ın zim- metine geçirdiği topraklan devlete geri vermiş, sa- rayın çok kabank bütçesini sağlık bakanlığma dev- retmiş, petrolü millileştirmiş, toprak reformu öner- miş, kadınlara oy hakkı tanımış. Adalet ve eğitim ba- kanlıklanna mollalar dışındakileri atamıştı. Şah ai- lesiyle kaçtı. Giderken geçtiği yabancı havaalanın- da kendine görünmeyen Iran elçisi, dönüşünde ayaklanna kapanmıştı. 1953-77 yıllan daha da bas- kıcıydı. Kimseden ses çıkmıyor, ama zindanlar ge- ne de dduyor, insanlar kayboluyordu. Şah ve Ame- rika yalnız camileri kapatamadı. Her kesimde cılız- laşan ve tabanla bağını kaybeden muhalefet alanı- nı yalnız din çevrelerinin ileri gelenleri doldurdu. Ik- tidar da onlann oldu. O iktidann seçenekleri de bel- lidir. Bundan memnun olmayanlar biraz da bu olu- şuma katkılannı anımsasınlar. Bu seçenekleri daha da çoğulcu yapmak, son tahlilde akılcı önderierin başını çekeceği halkın elindedir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear