25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16ARAUK 2000 CUMARTESİ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr Siyaset Türban Prof. Dr. Mustafa ALTUYL4 G azetelerden okumuş- tîr. îşin^îr'başka ilginç noktası arka sunuzdur, ANAP, bahçe yaratmaya yönelik çaba ve uğ- imam-hatip liselerin- raşİann, mücahit ve mücahide derle- dekızöğrencileretür- yen arka bahçe sabipleri tarafindan ban (cilbab) serbesti- degil de, bu bahçeden oy çalmaya öze- si tamnmasını, hükü- nen ve kendilerini "muhafa7akâr-Bbe- sunuzdur, ANAP, , imam-hatip liselerin- de kız öğrencilere tür- ban (cilbab) serbesti- si tamnmasını, hükü- met ortaklanna öneri götürme karan- na varmış. Sığınılan gerekçe, 13 ya- şındaki kız çocuklannın türban nede- ni ile bunalıma girmeleri ve bu okul- lann meslek okulu olması imiş. Mes- lek okullannda kıyafet konusunda to- leransb davranılması gerekırmiş. tl- gmçlik bununla bitmiyor. Özgürlük- lerden çok yana(!) olan ANAP, türban takıp takmamayı öğrencilerin inisiya- tifine bırakmak istiyormuş. Önce bır ikı gerçeğin, yeniden anım- satılmasında yarar var. tmam-hatip okullannın meslek lisesi olarak ka- bulüne, öncelikle bu okullara giden- ler karşı çıkmakta. tkincisi, Islamda "ruhbanhksuufi" olmadığından, "ra- hibetik" de geçerlı bır meslek değil. Dıyanet Işleri Başkanlığı tarafindan imam-hatip okulu ya da ilahiyat fakül- tesinden mezun olmuş bayanlann ca- mi ve müftülûklerde istihdamı da söz konusu değil. tmam-hatip okullan- nın, laık eğitim kurumlanna karşıt, ikinci bir kanal ve kimi şeriatçı bir düzenden yana olanlann "arka bah- çeleri" olduğu, kamuoyuna yapılan açıklamalarla ortaya çıkrnış bir gerçek- ral" olarak tarumlayan siyasal parti- lerden gelmekte oluşudur. Dinci giysiyi (cilbabı) meşrulaştır- ma ve kamusal düzenleme konusu yapmak ısteyenlerin sığınmak iste- dikleri "raeslek okulu" safsatasına, önce bu okullarda okuyanlar ve bu okullara sahip çıkanlar karşı çıkmak- tadırlar. ÖSS'de yapılan ve alanın öne çıkartıldığı uygulamaya karşı çıkışlar bile, tek başına, bu okullann meslek okulu olarak tanunlanmasının olanak- sızlığını gözlere sokmamakta mıdır? Meslek okulu ise mezun olsalar bile cami ve müftülüklerde çalıştınlma- yan kız öğrencilerin varlığı (1999- 2000 öğretim yılında 604 imam-hatip lısesındekı 134.224 ögrencinın yan- sından fazlası, 67.448'i kız öğrenci- dir) ve sayuun bu denli yüksek tutul- masının nedeni ne? Neden gerçekle- ri saklayıp takıyyeye sığınıyoruz? La- ik öğretim kurumlannave laik kadro- lara karşı, altematif öğretım kurum- lan ve kadrolan oluşturmuyor mu- yuz? Sonralan peşine düştügümüz dinci mülki amirleri, adliye görevlile- ri, öğretmenler, öğretim elemanlan, sağlık çalışanlan nerelerde yetiştirilip hanagi amaç için desteklenmekte? Cilbabı, meslek okulu üniforması bi- çiminde nitelemek de olası değil. Sık- mabaşh, çarşaflı, gözleri kara gözlük- lü ve elleri eldivenli olanlara sorarsa- nız, bunlan meslek giysisi olarak de- ğil de, belletüdikleri inançlan nedeni ile giyindiklerini size söyleyecekler- dir. Kamusal alanda geçerli kılınma- sı istenilen örtünmenin ne anlama gel- diği, Danıştay 8. Dairesi'nin 1984/1574 sayılı karannda "_sırflaik Cumhuri- yet ilkelerine karşı çık&rak dine daya- h bir devlet düzenini benimsedikleri- nibefirtmesiamaailebaşiannıörttuk- leri bflinmekledir" yargısı ile tescil edilmiş bulunmaktadır. tnançlara göre kamusal alanın dü- zenlenmesi ise Anayasa Mahkemesi tarafindan 1989/12 sayılı karar ile Anayasa'nm Başlangıç Bölümü'ne, cumhuriyetin niteliklerini açıklayan 2 'nci, yasa önünde eşitliğı düzenleyen 10'uncu, din ve duyunç (vicdan) öz- gürlüğûnü düzenleyen 24'üncü, dev- rim yasalannın korunmasını düzenle- yen 174'üncü maddesine aykınlıktan mahkûm edilmiş bulunmaktadır. Bu nedenle, inanca dayalı örtünmeyi, la- ik Cumhuriyet, dinci bir dönüşüme uğratılmadan, kamusal alanda geçer- li kılmanın olanağı bulunmamakta- dır. tnancı, kamusal alanın düzenlen- mesinde bir kez temel aldınız mı, bu- nu, yalnızca imam-hatip okullan ile ya da türban denilen sıkmabaş ile de sı- nırlayamazsuuz. tnancın kimilerince öne sürülen öteki gereklerini, cuma gü- nünün dınlence günü kabul edilmesi, ders ve çalışma saatlerinin tapınma- ya göre düzenlenmesi, harem-selam- lık aynmının yapıhnası istemlerine, "Bizhn inanca özgürtük tammamız, başlann örtûnmesi ile smırhdır'' mı diyeceksiniz? Bu okullan bîtiren kimselere, inan- cınızın gereğını ünıversite kapılanna kadar yapabilir, ondan sonra ve kamu kurumlannda çalışma aşamasında inancuıızdan vazgeçmek zorundası- nız mı denecektir? Yoksa, şimdilik bu ödünü ımam-hatıpler için sağlayalım, öteki alanlan dinsel kurallara dayan- dırmayı daha sonra gerçekleştiririz hesabında mısınız? "Az şeriatçıhk, az laikfik", şimdilik oynayacağınız oyun için yetmekte midir? Toplumu da, ülkenin kaynaklannı da ve de özellikle kız-erkek çocuklan- mızı da kendi elimiz ile yaratüğımız "bunalımdan" kurtarmamız gerek- mektedir. Bunun temel koşulu ise, böyle siyası çıkar sağlamak amacı ile dini ya da din duygulannı kötûye kul- lanmak için takıyye yapmalardan vaz- geçip cumhuriyetinnitehklerine uyum göstermektir. "Azhamfldik" garabe- ti benzen, "birazak şeriatçüık, biraz- akbûkik'' tutarsızhklan, gerçekten ço- cuklanmızı kararsızhğa, bunalıma sü- rüklemektedir. Bu konuda gösterile- cek kararlıhk ve tutarlılık, çocuklan- mızuı kafalannın kanşmasını, bazı- larınuı oyuncağı ve maşası olmayı da önleyecektir. Bir anımı aktarmak is- terim. Dekanlık yaptığım sırada, ka- palı yerlere başın açık girilmesinin kurala dönüştürülmesi sonrasında, iki kız öğrend tarafindan yöneltilen "Baş- lann açık obnası konusunda kararfa davranacakmısınız'' sorusunu neden sorduklannı öğrenmek istediğımde, "Eğer kararfa beniz, biz de bizi örtün- meye zoriayanlan,yönkndirenleri ik- na edebiüriz'' yanıtım vermişlerdi. Türkiye eğitim-öğretim sistemini, Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyi- nin üstüne çıkarma ve Türkiye Cum- huriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacı güden 430 Sayılı Öğrenim Bir- liği Yasası hükümlerine göre düzen- lemelıdır. imam-hatip okullan ile ilahiyat fa- kültelerinin sayısı ve kontenjanı, dini hizmetlerin gerektirdiği memur ve yüksek din uzmanı gereksinimi ile sı- nırh tutulmalıdır. Yasalara uyulur ve saygı gösterilir ise ne takıyye yapma- nıza, ne çocuklanmızı bunaluna dü- şürmenize, ne de kurumlan ve yöne- ticilerini kargaşa ve karmaşaya sürük- lemeye gerek kalmayacaktır. ANAP, yarayı kazıma, yeniden kanatma ye- rine, anayasa ve yasalara uyumu gö- zetmeli, eğer özgürlüklerden yana bir siyasal parti ise öncelikle laiklik ilke- sine herkesten fazla sahip çıkmahdır. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Düğmeye Basan Kim? "Böyle giderse birisi düdüğü çalar" demişti, 10 Eylül 1980'de CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit... Şimdi de buna benzer bir söz söyledi: "Biri dûğ- meye mi basfc?" Yirmi yıl sonra yeniden bir çıkmazdayız. Toplu- mun heryanında isyan, öfke, kavga... TBMM'den tüm demektere, partilere, çalışanlardan devlet güç- lerine vanncaya kadar herkes bir şeyler istiyor, bekliyor, anyor. Bulamayınca sokaklara, meydan- lara akıyor. Ecevit 'Böyle giderse birisi düdüğü çalar" de- dikten sonra eklemişti, "ve demokrasi biter"... Şu- nun şurasında elli yıllık bir "demokrasi" deneyimi- mız var. Kınk dökük, düşe kalka ikibinli yıllara ka- dar geldik. Yeni binyılda güzellikler, iyilikler bekler- ken yeniden al baştan mı yapacağız? Bu kez işlereskısinden daha beter! Meclis'te bir eski ülkücü çıkıp Başbakan hakkında, "Vatan ha- inlerini affetmek onun eski alışkanlığıdır" gibi bir söz söylüyor. Başka biri Başbakan'ın sağhğını so- ruşturuyor. Bütün bu ağır hakaretleri Meclis'te al- kışlayanlar var. Hepimiz gördük, başta DYP Ge- nel Başkanı ve öteki üyeler ellerini sevinçle çırpa- rak alkışladılar, hiçbir sıkıntı, bir utanç duymadan... Çok daha tehlikelısı, günlerdirtüm ülkedeyaşa- nan polis başkaldınsı... Ne vali dinliyorlar, ne mü- dür, ne bakan! Halkın güvenliğini korumakla gö- revli insanlar yasalara karşı direnişteler! Haklı ol- duklan yerler var, ama hak böyle mi aranır? Hele sen yasalann en baş koruyucusu isen!.. Cezaevlerinde ölüm oruçlarıntn kaçınılmaz so- nucu şu günlerde patlak verecek... Genç insanlar ölüme giti gidıyor! Halkımız da bölünmüştür, kimi 'af diyor, kimi 'afyapılmasın'. Bölünme işte böy- le olur! Birtoplum böyle kanştınlır! Ecevit'in dedi- ği yanlış mı, 'Bir düğmeye basan var'... Yirmi yıl önce "Biri çıkıp düdük çalacak ve demokrasi bi- tecek" demesinin ardından 12 Eylül olayı ile kar- şılaşmamış mıydık? Demokrasi, ona layık olanla- nn işidir. Hem demokrasi olsun hem de ona kar- şıt ne varsa o, bu akla, sağduyuya aykındır. Pompei'nin Son Günleri'nde miyiz? Bir yanda Sa- varona'lardatrilyonlukdüğünler, on günlükdinlen- celerde yurtdışına key-f sürmeye giden insanlan- mız!.. Nasıl içlerinden geliyor bencilce mutluluk anlan yaşamak özlemlerı... Binlerce kolluk görevlisi sel gibi akıyor yurt so- kaklannda... E2ip geçiyor amirlerini! Kan dökme, şeriat isteme, öç alma sözleri havalara yükseli- yor... Bütün dünya bizi izliyor. "Umut fakirin ekmeği" mi şairin dediği gibi? Hangi ümut? O umudu bulsak da sıkı sıkı yapış- sak!.. KÎT'lerin Özelleştirilmesi ve Sümerholding Uygulaması M. Celalettİn O Z G E N £sfa Sümerbank Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı K urtuluş Savaşı zaferi ile birlik- te Cumhuriyetin kuruluşu ve Atatürkdevnmlerinın ardı ardı- na uygulamaya konulması, Türk devrim tarihine alün sayfalarla geçen mutlu olaylardn-. Ekonomik ve sosyal kalkınma atılımına başlanması, Türk sınai iş- leüneciliğine girişümesi de aynı döneme rast- lamaktadır. Sümerbank'ın 1933 yılında kurul- ması, Türk sınai hayatma yeni bir canhlık ge- tirmiş. Anadolu'nun çeşitli yörelerinde kuru- lan işletmelerin ekonomimize yaptığı katkı- lar kadar oralarda sağladığı sosyal düzenle- meler, genel ülke kalkınmasında büyük rol oy- namışnr. Sanayıde devlet slogam uzun yıllar Türk ekonomisıne damgasını vurmuş ve ge- lişmemizde etken duruma gecmiştir. 1950 yılı seçimleri ile demokrasi alanında ortaya çıkan görüşler, ekonomik hayatımızı da etkilemış, özellikle SO'lı yülann son çeyreğin- de öbür devlet kuruluşlan gibi ekonomik ha- yaün en büyük öğelerinden olan KTT kuruluş- lan da siyasal müdahale ve yönetim hatala- nndan gerekli nasibini alarak bunlan yozlaş- tırma yönünde ılk adımlar atılmıştır. 3460 sa- yıh kanun gibi KlT'lerin yönetimmde devrim sayılan bir uygulama sırf siyasal müdahale- lere neden oluyor gerekçesiyle yûrürlükten kaldınlmış ve 27 Mayıs devrimi sırasında 440 sayılı kanun uygulamaya konmuştur. Daha sonraki dönemlerde de KÎT'lerin po- ütikacılar eündeki yönetimi ve bunun kötü so- nuçlan alınmaya devam etmiş ve her seferin- de yönetimin düzeltilmesi, politikacılann KÎT'lerdenelininayağuıınçekılerekbunlann özerk bir y&ıetime kavuşturulması ümit ve bek- lentisı hayata geçirilememiştir. Iktidan elin- de tutan tüm siyasal kadrolar KİT'leri parti- lerin bırer 'istihdam odağı,menfaatkavnağT gibi görmüş ve bu amaçla bunlann yönetimi- ne ehil ve yakışır kişiler yerine sadece siya- sal amaçlanna hizmet edeceklerine inandık- lan kişileri getirmek yolunu seçmişlerdir. KÎT'lerle ilgili son uygulama ise öncelikle bunlann özerideştirilmesi yerine özelleştiril- mesi tercihinin_ seçimi yöntemi olmuştur. 1980'li yülarda Ozalhükümetlerince başlanan ve 199O'lı yıllarda sürüp giden özelleştirme politikalan ve uygulamalan ise KlT'ler için bardağı daha da taşıran damlalar niteliğine bürünmüştür. Şöyle ki; özelleştirihnesine ka- rar verilen KlT'lerin yönetimi bu amaçla ku- rulan Özelleştirme Başkanlığı'na devredil- miştir. özelleştirme Idaresi, bakanlar ve üst düzey bürokratlardan oluşan bir kurul yanın- da uzman düzeyinde oluşturulmuş bir kadro ile yönetihnektedir. Karar vermekle yetkili üst kurul kadar teknisyen uzmanlar da yeter- li ehliyet ve deneyime sahip olmadığı gibi si- yasal etkilerden uzak tutulamamış ve KlT'le- rin geçmışteki ^politikaalarm oyuDca^" d- ma durumu bir ölçüde aynen devam ettirilmiş- tir. Hatta olay KlT'terin eski yönetimlerin- den çok daha kötü boyutlara dönüşmüştür. Özelleştirme îdaresi, özelleştirme kapsamı içerisindeki kuruluşlara hiçbir katkı sağlaya- mamış, tersine bunlann yatmm ve üretim ol- sun, satışlar, kârhlık ve verimlüik olsun tama- men geri gitmesine, eskiyi aratır duruma gel- mesine neden olmuştur. Özelleştirme, Süt Ku- rumu, Yem Sanayiı AŞ gibi esasen kârh ve ve- rimli çalışan birkaç küçük KTT kuruluşu ya- nında Sümerholding'e bağlı saüş mağazala- n ile yıllar önce siyasal amaçla hiçbir iktisa- di, teknik ve pazar araştırması ilkesine uyul- madan kurulan ve çahşmadan atü durumda bek- leyen birkaç işletmenin sanlması dışında önem- li hiçbir kuruluşu kapsamamışnr. Bugün özelleştirme kapsamına alınıp özel- leştirme Îdaresi Başkanlığı'na bağlanan KlT'lere ait işletmelerde tam bir başıboşluk ve umursamazlık hüküm sürmektedir. Ne ola- cağı beürsiz bir ortamda pek çok kuruluş ve işletme adeta sonunu bekler bir duruma itil- miştir. Ne beklenmektedir? Hükümet politi- kalan, özelleştirme Îdaresi Başkanlığı karar- lan, KlT yönetim kurullan ve genel müdür- lük talimatlan beklenmektedir. Çözüm nedir? öncelikle KlT'lerin özelleş- tinne yerine özerideştirilmesi gündeme gel- melidir. Bunlar en kısa sürede ehil ellere terk edilmeli, siyasal müdahaleye maruz kalmaya- cak bir statüye kavuşturuhnalı ve işletmele- rin çalışır durumda tutulması sağlanmalıdır. KlT'lerin üst düzey yönetiminde ehliyet ve li- yakath elemanlara görev verilmeli, bunlara ta- nınacak mutlak yetkiler yanında sorumluluk da istenmelidir. Ahşılagelmiş bir ifadeyle, bunlann da elıni taşm altına koyması sağlan- malıdır. Bu konuda ivedı yasal düzenlemeler yapılarak uygulamaya başlanmahdır. Belki de böyle bir uygulama KlT'lerin özelleştiril- mesi tercıhini de, ikinci plana atıhnası gerçe- ğmi de ortaya çtkarabilecektir. Bu satırlann yazan, Sümerbank'uı geçmiş- te yönetim kurulu başkanlığı ve genel müdür- lük görevlerini üstlendiği bir dönemde bağlı bulunduğu.bakana bu önerileri getirmiştir. Her türlü sorumluluğu üzerine alma pahası- na tüm yetkilerin kendisine devredihnesi (ta- bii hiçbir siyasal müdahale olmadan) durumun- da ek bir yatınm yapıhnaksızın sadece mev- cut atıl kapasitelerini devreye sokarak 50 bi- ne yakın çahşanı bulunan bu kuruluşun üre- timinin, satışlannın, ihracatının ve kârhlığı- nın belli bir süre zarfinda ikiye katlanabile- ceği taahhüdünde bulunmuştur. Sayın baka- nın da bunu benimsemesine karşuı o zama- nın siyasal ortam ve koşullan zamanın baş- bakanı olan bugünkü başbakan Saym Ece- vit'e konunun Uetilme şansını verememiş ve esasen kısa bir süre sonra yapılan seçimler so- nucu saym başbakan istifa ederek görevin- den aynlmış, böyle bir şansın uygulamaya geçirilmesi mümkün olamamıştır. Sayın Ece- vit'in istifasmı takiben kurulan yeni hükümet ve ilgili bakan, bir hafta içinde bu satırlann yazannı sorgu sual etmeden, görüşme dahi yap- amadan sırfsiyasal amaçlan doğrultusunda gö- revden alarak öbürleri gibi danışmanlar ordu- suna bir yenisini katma yolunu tercih etmiş- tir. Aradan 20 yıl geçti, hâlâ değişen hiçbir şey yok. KlT'ler, işletmeler aynı siyasal ortamda, kaderlerine terk edilmiş bir durumda sonlan- nı bekleyip durmaktadır. Yasalar însan Haklarını Çiğnerken... Araiık Paznr i}'arm) at:17.00-19.30 Çok sesli 30. halk müziği dinletisi istiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksım Tel: 252 38 81/32 Av. Turgut İNAL • nsanhaklanndan sorumlu Devlet Bakan- I hğı, il ve ilçelerde insan haklan kurul- lannm kurulmasmı istemiş ve Anka- ra'da İnsan Haklan Koordinatör Üst Ku- nılu'nu oluşturmuştur. Her ilde olduğu gibi Bahkesir'de de Vali'nin (Vali Yardımcı- sı) başkanlığında Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, tl Jandarma Komutanı, Baro temsil- cisi ve bazı meslek odalan temsilcileri, İnsan Haklan Demeği ya da Vakfı temsücilerinden oluşmuştur. Böyle bir kuruluşa, daha kurulur kurulmaz, işin başında tu kaka demeyi, bu örgütlenme biçimiyle neyin açığa çıkanlabilineceğini, ne- yin önlenecegini sorarak konuya gırmeyi uy- gun bulmuyorum. Ortada bir yasak savma mı vardır? Ortada, Bah'ya karşı: "Bakm biz in- san haklan konusunda ne kadar duyarh ha- reketediyoruz. MecBstetnsanHaklanBakan- hgımi7rian sonra İnsan Haklan Komisyonu kurduk. Bununla yetmmedik, İnsan Haklan Bakanhğı olarak il ve üçetere yayüan örgûtkr ohışrurduk" diyerek, göz boyama vardır, de- mek istemiyoruz. Olaya olumlu bakıp olum- lu sonuçlar çıkmasını dıliyoruz. Ama bu di- leğiınizle biz sadece dilekte bulunmuş ohnak- tan öteye zor geçeriz. Diyarbakır'da yapılan toplantı sırasuıda, Diyarbakır Valisi ve eski emmyetçi Cemil Serhadh, "tnsan haklannı beffi bir alanda, sa- dece güvenük güçlerini Dgflendiren konu gibi görmekson derece yanhşür" derken çok doğ- rusöylemektedir. Yıllardırjandarmada, kara- kolda, emniyette dizboyu insan haklan çiğnen- meleri oluyor da adliyede, cumhuriyet savcı- lıklannda sürdürülen tahkikatlarda, devam eden davalarda, öteden beri yaşanan çok çe- şitli nedenlerie düşen dava, zamanaşımınauğ- rayan dava, eskiyen ve bitmeyen dava, deger kaybeden dava, bitip de işe yaramayan dava- lar dolayısıyla, bu ülkenin insanlannın hak- lan çiğnenmiş oknuyor mu? Bu durumlarda bu ülkenin adliyesi, bu ülkenin Adalet Ba- kanhğı hangi gün işe yaramayan, derde deva ohnayan, konusu kaknayan, düşen, zamana- şımına uğrayan dava dolayısıyla mağdur olan yurttaşa karşı ne zaman ve hangi olayda eli- ni uzatmış veya açmışör? Sız hiç bu saydığı- mız durumlardamağdur olan, hakkı çiğnenen ve adli mekanizma yüzünden zarara uğrayan yurttaşa, adliyenin "Kusura bakma, özür di- leriz" dediğine tanık oldunuz mu? O adliye ki, cezaevinde yanrdığı ve sonradan da beraat ettirdigi yurttaşlanna ve yine o adliye ki, do- kuz, on ay cezaevinde yatırdığı Manisalı öğ- rencilere beraat ettiklerinde her ay içm verdi- ği 15-20 milyon değerinde, ancak hâlâ öde- mediği tazminat karşısında kılı dahi kıpu"da- mamaktadır. Peki bu gibi binlerce durumda, insan haklan kurullanna başvurulacak mıdır? Vurulmayacaksa adli mekanizmadaki yasal çalışmalar içinde her gün rastlanan binlerce, on binlerce insan haklan kayıplan ve insan hak- lannın gaspına varan olaylar karşısında ne ya- pacağız? Bu olaya sadece adliye açısından bakmayahra Türiaye'de Osmanh'dan galat, 3 zaptiye zihniyeti içerisinde sayamayacağı- BUZ kadar insan haklan ihlalleri vardır. Bun- lann birincisi de anayasadan ve yasalardan kay- naklanan insanhaklan çignenmeleridir. Bu du- rumda yurttaşın yapacağı hiçbir iş, başvura- cağı hiçbir merci ve makam yoktur. Kendisi- nin hakkını çiğneyen yasanın bile anayasaya aykınhğını yurttaş öne süremez ve bunu Ana- yasa Mahkemesf ne götüremez. Bu konu çok geniştir. Başka yazılanmızda bunagirmeye ça- lışacağız. Pasaportum çaknmıştır. Hükûmsûzdür. HÜSEYİN YAVUZ tSTANBUL10.tCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN GAYRtMENKUL SATIŞ DÜZELTMEtLANI 10.12.2000 tarihli gazetenizin 10 no'lu sayfasında (73999) no'lu basın ile yayınlanan Müdürlüğümüz 2000/60 Esas sayılı dosyasma yapüacak gaynmenkul- lerin satışına ilişkin sanş ilanındâ ılanın 2. satış günü sehven(10.00"dan 10.15'ekadaryazılmışolup)doğru- su, 09.02.2001 Cuma günü saat 10.30'dan 12.15'eka- dardır, ilan olunur. Basın: 76123 KAKEAL 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000/30 Davacılar Mustafa Atiktürk vârisleri tarafindan, davalı Nuri Ziya Aydın aleyhıne açılan tazminat davasmda verilen axa karar uyannca, Davalı Nuri Ziya Aydın'ın Gümüşpınaı Mahallesı, Aydın Apartmanı, No:l/10 Soğan- hk-Kartal adresıne çıkartılan dava dilekçesı bu adreste tanınmadığından iade edildıği an- laşıldıgından mahkememizin 14.11.2000 tarihli ara karan gereğince ılanen teblıgat yapıl- masına karar venlnuş olmakla, davalı Nuri Ziya Aydın'ın duruşma günü olan 21.2.2001 günü saat 10.30'da mahkememizin duruşma salonunda hazır bulunması veya kendisini vekille temsil ettirmesı, gelmedığı veya kendisini vekille temsil ettinnedıği takdırde tah- kikata yokluğunda devam edıleceği ve karar verileceği 2701 sayılı Teblıgat Kanunu'nun, HMUK'un degişik 213 ve 377. maddeleri gereğince adı geçen davalı Nuri Ziya Aydın'a ilanen teblığ ohmur. 14.11.2000 Basın: 75472 PENCERE Düğme, Fermuar, Kopça, Çıtçıt. Düğme edebiyatı medyada aldı yürüdü; gazete- lerin bütün başlıklan düğme üzerine... Başbakan, yaşadığımız son kargaşa ve bunalı- mı "Sanki biri düğmeye bast" diye açıklamaya kal- kınca, olacağı buydu. Basılacak düğmesi olan btr deviette kim güven duygusuyla yaşayabilir?.. Ben de dün düğme ve fermuar üzerine bir yazı yazdım; ama, ruhbilime meraklı bir dostum aradı: - Yazıda, dedi, cinselliğe yönelik birgüdülenme ağırbasıyor. Tepki gösterdim: - Yok daha neler?.. Feminist arkadaşım dedi ki: - Yasnda düğmeden söz açarken pantolonun önünü, fermuardan söz açarken kadının çıplak sırtını ele alıyorsun; bunun anlamı ne olabilir?.. Apışip kaldım. Feminist dostuma düğmeyle fermuar bir yana, çıtçrtla kopçayı da anımsatarak dedim ki: - Çıtçıt ve kopçada dişi ile erkek vardır, düğme ilikten geçer; fermuar düzeneği de aynıdtr, ama, daha eşitlikçidir, çünkü kadın haklannın yükseldi- ği 20'nciyûzyılda yaşama geçmiştir. Yaztdaki cin- sellik dürtüsü benden kaynaklanmıyor, hayattan kaynaklanıyor. ,r .r . . j . Bizim feminist dudak büktü: - Yazar kurgusu bu!.. \'.y ; , * Kızdım: - Haydi oradan kadıncı!. Bozuldu: ; - Ağzını bozmal.. '] - Sen feminist değil misin?.. - Elbette.. - Feministi Türkçeye nasıl çevirirsin?.. Sütoyman Nazif, Türkçü'\ere kızdığı zaman atıp tutarmış: "- Ûzümcü üzüm satar, karpuzcu karpuz satar, siz de Türk mü satıyorsunuz?.." Sosyalist = Toplumcu.. Kapitalist = SermayecL Rasist = Irkçı.. Marksist = Marksçı.. Feminist = Kadıncı.. Dostum kızdı: - Yok, erkekçi mi olacaktım?.. Ben damanna basıp üsteledim: - Süleyman Nazif ne demiş: Ûzümcü üzüm sa- tar, kavuncu kavun satar, karpuzcu karpuz satar, kadıncı da kadın mı satar?.. Bizimki köpürdü. • ' * Feminizm, kökenini 1789 Devrimi'nde bulan bir akım; başlangıcı insanlığın en saygın dönemeçle- rinden birini vurguluyor, kadın haklannı savunuyor, ben de cinsel aynmcılığa temelden karşıyım; hem çrtçrtın veya kopçanın yalnız bir yanı ne işe yarar; iliksiz düğmeyi ben ne yapayım?.. İnsan haklannı savunmak, bildiğimiz birtekerie- menin çağımızda yinelenmesidir Bunu yapan iki kişi.. Biri erkek biri dişi. Eh, bu yazıda da bizim femlnist dost, bir cinsel dürtü bulursa suç benim değil; cinsellikte eşitlik iki cinsin aynı olması değildir. Değil mi?.. > •- r •> .-.1» IMZAGUNU TAKSİM SERGİ SALONU NDA Araltk Cumartesi (Bugün) "21 .Yûzyılda Gençlik Kültürü Nasıl Degişiyor" konusunda söyleşecek ve kitaplannı imzalayacak istıkla! Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksım Tel: 252 38 81 '82 SELÇUKHRAN'I YİTtRDİKMtŞÎMDt "BU DÜNYAYA KENDÎ ISTEĞlMLE GELMEDÎM BEN ŞAŞKINLIKTAN BAŞKA BÎR ÎSTEĞÎM ARTMADIYAŞARKEN KENDt ÎSTEĞÎMLE DE GÎDÎYOR . DEĞİLÎM ŞtMDr' SELÇUK KIRAN'I YÎTÎRDİK Mİ ŞtMDl ACDvflZ ANLATTLAMAZ... YAŞAMA BAKIŞINLA, SEVGtNLE ÇEVRENE KATKILARTNLA SENÎ YlTtRMEDÎĞÎMlZl ANLIYORUZ GÜN GÜN... SENİ SEVİYORUZ.. AİLEN
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear