23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 ARALIK 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Yarış antrenmam sokağı Her ölümcül kazadan sonra gerekli önlemlerin alındığı açıklanan Bağdat Caddesi ile Sahil Yolu'nun yanş pisti olmaya devam ettiğini ve bu arada yanşlar için yeni antrenman pistlerinin açıldığını anlatıyor bir okurumuz... Iki yanş pisti Bağdat Caddesi ile Sahil Yolu'nu birbirine bağlayan Caddebostan Plaj Yolu'nda yapılan aşın hız denemelerinden söz ediyor, "Torunumla yolda el ele yürürken kıl payı kurtulduk; daha dün kırtasiyecinin önünde bir hanıma çarptılar, arabanın aynası koptu diye de kıyameti kopardılar" diyor. Yani hem suçlular, hem de babalannın çok parası var, güçlüler... Okurumuz, çocuklar için, anne-babalar için, yaşlılar için bu yolun bir kâbusa dönüştüğünü söylüyor... Yol, kan gölüne dönmeden önlem alınmasını istiyor... Istediği önlem de, iki yanş pistini birbirine bağlayan Plaj Yolu'nun birkaç yerine hız kesme tümsekleri konması. Etektronik posta: deni2som©cumrwriyetcom.tr Tsfc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Bir Ingiliz kadın, maymununa 40 trilyon lira miras bırakmış... "Insanlardan intikam alıvori* Kazlar ve insanlara hisseler nkara'dan Dr. Ayşegül Tokatlı, bir internet ortamında dolaşan bir iletiyi bizimle payla- şıyor... Bilim insanlan yaban kazlannın göç ederken neden "V şeklinde bir düzende uç- tuklannı araştırmış... Sonuçlar ve kıssadan hisseler... 1. "V" şeklinde uçulduğunda, her kaz, kanat çırp- tığında arkasındaki kaz için, onu kaldıran bir hava akımı yaratıyor. Böylece kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava akımını kullanarak uçuş menzillerini yüzde 70 oranında uzatıyor. Kazlar, tek başına gidebilecekleri yolu grup halinde neredeyse ikiye katlıyor. Kıssadan Hisse: Bir hedefi olan ve buna ulaşmak için bir araya gelen insanlar, hedeflerine daha kolay ve çabuk erişirler. 2- Bir kaz, "V" grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor. Çünkü diğer kazlann yarattığı hava akımının dışında kalıyor. Bunun sonucunda, genel- likle gruba geri dönüyor ve yoluna bu şekilde de- vam ediyor. Kıssadan Hisse: Eğer kafamız bir kaz kadar ça- lışıyorsa, bizimle aynı yöne gidenierle bilgi alışveri- şini ve işbirliğini sürekli kılmalıyız. 3- "V" grubunun başında giden kaz, hava akımın- dan yararlanamıyor. Bu yüzden diğerierine oranla da- ha çabuk yoruluyor. Bu durumda en arkaya geçiyor ve bu defa hemen arkasındaki kaz, lider konumu- nu alıyor. Bu değişim sürekli yapılıyor; böylece her kaz, grubun her noktasında yer alıyor. Kıssadan Hisse: Yaptığınız her işi, yeri ve zama- nı geldiğinde başkasına bırakmak gerekir. 4- Uçuş hızı yavaşladığında gerideki kazlar, daha hızlı gitmek üzere öndekileri bağırarak uyanyor. Kıssadan Hisse: lleıiemek ve yol almak için ba- zen başkaJannın uyanlanna gereksinim duyanz. Bun- dan alınmamalıyız; tam aksine, böyle uyarıları se- vinç ve takdirie karşılamalıyız. 5- Gruptaki bir kaz hastalanırsa ya da bir avcı ta- rafından vurulup uçamayacak duruma gelirse; dü- şen kaza yardım etmek üzere gruptan iki kaz ayn- lıyor ve korumak üzere yanına gidiyor. Tekrar uça- bilene ya da ölümüne kadar başında bekliyor. Da- ha sonra kendilerine başka bir kaz grubu buluyor- lar. Hiçbir kaz grubu, kendilerine bu şekilde katılmak isteyen kazlan reddetmiyor. Kıssadan Hisse: Insan olmak sadece insanlara özgü değildir. SESSIZSEDASIZm Yüksek Yerilim Hattı erdincutku<ayahoo.com Soldan sağa yedi harf: lçınden en çok mesıh çıkan ülke? TEAŞ'ta MR eğlencesi ve bir cenaze Ankara'da TEAŞ Genel Müdürü Muzaffer SeJvi'nin himayesinde Sürmelı Otelı'nde bir gece düzenleniyor... Gecede Muazzez Ersoy şarkılar söylüyor; vur patlasın çal oynasın, TEAŞ Sağlık Müdürlüğü'nde açılan MR Merkezi kutlanıyor. TEAŞ'ta Manyetik Rezonans sonuçlannı okuyacak uzman yoksa da MR cihazlan satın alınryor. Beş gün sonra... Yine Ankara'da... TEAŞ'ın Gölbaşı'ndaki yaklaşık bin konutluk lojmanlanndan birinde... Saat 20.30 sulannda... ömrünü Türkiye Elektrik Kurumu'na vermiş bir ailenin 22 yaşındaki üniversite öğrencisi kızı banyodan çıkmıyor... Şofbenden zehirlenmiş yatıyor ve yaşıyor... TEAŞ Gölbaşı Sosyal Tesisleri Işletme Müdürlüğü'nün sağlık ünitesinde cankurtaran, doktor, sağlık personeli var... Telefon ediliyor, "yetişin" deniyor... Lojmanın içindeki cankurtaran 15 dakika sonra geliyor... Bir cankurtaran ve bir de şoför... Şoför kapıda bekliyor... Baygın genç kız, komşulann yardımıyla battaniyeye sanlıp indiriliyor... Cankurtaranda, acil yardım için hiçbir malzeme yok; hani bir tüp olsa bilenler oksijen vermeye çalışacak... Genç kız yaşamını yitiriyor. ÇED KOŞESİ OKTAY EKtNCİ Elveda GökbeL încekemer... Aslında bu "yeni yoldan" ilk kez geçmıyoruz... Geçen yı- lın güz aylannda da Çine'den sonra Gökbel Vadisi'ne giren yolun "kapatılmış" olduğunu görüp yeni açılan yoldan dağ- lara, tepelere tırmanarak Yata- ğan'ainmiştik... Efsanevitarih ve doğa vadisinden "saygıy- la" süzülen eski yolla Kafa- ca'daki kamyoncular kahvesi önünde yeniden buluştuğumuz- da ıse Muğla'ya sadece 30 km. kalmış. olmasının sevincini unu- tup denn bir "hüzne" kapılmış- tık... Ancak bu kez içimizi aynı hüzünle birlikte sanki artık "is- yan duygusu" da kaplıyor... Çünkü o "kaçınılmaz" de- nilen "son" başladı başlaya- cak... Haberlere bakılırsa, yakında Çine Barajı'nı da tıpkı Zeug- ma'yı ve Halfeti'yi yutan Bi- recek Barajı gibi "su tuta- cak"... Başta antik "tnceke- mer" Köprüsü olmak üzere vaktiylc Halikarnas Balıkçı- döneminden kalma bu kemer- li, köprülü su yollannda yatı- yor... Şimdi bu "zarif " ve "kot- sal" mirası, kendisini yaratan antik ve doğal değerlerin ara- sından "söküp" götürmek, ger- çekten tarihe, kültüre "say- 1 gı"(!) kabul edilebilir mi?.. DSt'nin "kendi kurumsal ta- rihine" karşı bu vefasızlığı, "Ne yapalım kalkınacağız" denerek bağışlanabılır mi?.. 'Gelingeçmez' köprûsfi... Söylenceye göre Karya Kra- ü, tann Apollon'un öldürttüğü çoban Marsyas'ın adıyla anı- lan Çine Çayı'mn her yıl "is- yan eden sularına" dayana- bilecek bir köprü yapılmasını ister. Bunu başaracak mimara da "kızını vereceğini" söy- ler... Incekemer'i suya dayanacak bir kesitte 3 gözlü kemerle ya- parak ödülü hak eden "meçhul mimar", kralın sözünü tutma- ması üzerine kendisini azgın tncekemer Köprûsfi "kûp" değil ki taşıyasın!.. s'nın "Picasso bile görse şa- şınr" dediği eşsiz "gizemli peyzaj" gitgide sulara gömü- lecek... DSİ'nin 'vefasızlığı' Radikal'de İbrahim Gü- nel'in haberinde okumuştum. DSt, Încekemer Köprüsü'nü "taşıyarak kurtara- cak"(!)mış... (15.7.2000). Ne DSI, ne de Türkiye'yi bu •uygarlık bilincinden yok- iun" baraj projelerine tutsak tden diğer yetkili kişi ve kurum- ar kavTayabiliyorlar: Her tarihi köprü gibi, înce- cemer de "üzerine kuruldu- »B ırmak" boyunda, çağlar çinde kucaklaştığı doğal ve cültürel çevre ile bir "bü- *n"dür... Kaldı ki özelhkle de Inceke- ner, Yatağan Termik Santra- ı'na "nekropolünü" kurban -eren zavallı Stratonikeia ile tydm ilindeki Alabanda ara- ında uzanan "antik su yolu- ıun" bir parçası ve sımgesıdir. Yani bir bakıma "DSİ'nin" JU topraklardaki "uygarlık ta- •ihi" de IÖ 160'lardaki Roma sulara bırakır. Köprüden atla- madan önce söyledikleri de ku- şaktan kuşağa günümüze dek geldiği için, yörenin köylü ka- dınlan hâlâ bu köprünün üze- rinden yürümezler: "- Kralın kızı bu köprüden geçerse, ömrü boyunca çocu- ğu olmasın..." tşte bu söylenceyle halk ara- sındaki adı da "Gelingeçmez köprüsü" olan 2200 yaşında- ki încekemer'in eğer dili ol- saydı, eminim ki şöyle söyler- di: "Bırakın vadideki diğer dostlarımla birlikte ben de sulara gömüleyim... Gün ge- lir, uygarlık yeniden anımsa- nır; benim yerime barajın ta- şınması erdemine varılır: yi- ne hep beraber insanlıkla bu- luşmuş oluruz..." Yolunuz düşer de bugünler- de Çine-Yatağan yolundan ge- çerseniz, ne yapıp edin "eski yola" girin, Gökbel Vadisi'ne ve kaya mezarlanna son kez baktıktan sonra "Gelingeçmez köprüsü"ne kulak verin... Al- tından akıp giden sulann sesi arasında sız de bu fısıltıyı du- yabilirsiniz... KIMKİME DUM i DUMA c cd N - v ^ • - —^^v ' - Af 1 ( > A* r-Cr [îr—* ^* c V ^ J behicak@turk.net •-• . " • • ÇtZGİLlK KÂMİLMASARACI HARBÎ SEMtH POROY semihporoytnyahoo.com KEDl LEVO APTÜLtKA TARlHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN lOAroJık TDyLAMD Süny Ç-in Dtıûzi SUtMTKA 19*1 'P£ BU6ÛN, İKİ İN6İUZ SAVAf6EMİSİ, ^ FINDAN GÛUEY ÇtN Dehll&'MOE HAncrLDt. M- PÛNYA SAI//C- Şl İİ Ğ Ğl DOÇ&U İNEM J74PON KUVVerLEKİ, Si/UGAPU/Ç ADASINA PAmNtMp-f. St/NUM Û££&NE, BÖCSEOeKİ SAVUNMAYA •mBCUMC/ OLA4ı*£f İÇ/AI, /İ Gj WALES "(PKİMS Of ( ) , s/UGAPvfg'A GÖN MİÇTİ. MİZ KUWETL£Kİ'flt/A/ £ALJ>t/t/£fAİI SBKLEyBH €B- MİLER, JHPO*/ SAVAÇ UÇA*StAK/HIM <4M' SOA4- PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU En Sonuna Kadar... Çarşamba günkü yazısının ilk satırlanna takılıp kalmıştım HikmetÇetinkaya'nın. "...Duvarlaraya- zıyazdıklan için TCK'nin 168. maddesinden hapis cezası alan 17-18 yaşında çocuklar aftan yararta- namıyor..." diyordu. "Bu afyasasına göre pankart asmak, yazılama yapmak suçundan 12 yıl 6 ay ha- pis cezası alan Izmirli Banş Yıldınm, Umrt Kanlı ve arkadaşlan demir parmaklıklar arasında kala- caklar..." Sonra soruyordu: "Bir toplum, gençleri- ne karşı neden bu denli acımasızdır?" Bu toplumda yaşayan herkesin üzerinde durup, düşünmesi gereken bir soruydu Hikmet Çetinka- ya'nın sorusu... Bu çocuklar, pankart astıklan, du- varlara yazı yazdıklan için tutuklanmışlar, yargılan- mışlar, sonunda da tam 12 yıl 6'şar ay hapis ceza- sına çarptınlmışlardı. 4 bin 567 gün cezaevinde, de- mir parmaklıklar arkasında kalacaklardı. insan sor- madanedemiyordu... Böylesiağırbircezayaçarp- tınlmalarını vicdanlarımızda haklı kılabilecek ne yazmış olabilirlerdi? Isyan çağnları mı? Duvarlan hakaretlerle, küfürlerie mi doldurmuşlardı? Yazdı- lar varsayalım, hangi "isyan çağnsı"nm, kime kar- şı hangi "hakaretİn, kimlere karşı hangi "küfürter"\r\ bedeli bu kadar ağır olabilirdi? Parçası olduğunu iddia ettiğimiz, başbakanımızın, dışişleri bakanımı- zın birlikte "aile fotoğrafı" çektirmekle övündükle- ri o başbakanların, dışişleri bakanlarının ülkelerin- de de benzer suçlann bedeli bu kadar yüksek miy- di? Sormak, kıyaslamak, sorgulamak gerekmiyor muydu? "Terör", "silahlı eylem" suçlannın kendileri gibi, bu suçlan övmek de suçtu Batı demokrasilerinde. Bunu kimse yadırgamıyordu. Ama Türkiye'den baş- ka hiçbir yerde bu suçlan övenler bir cinayet suç- lusundan daha ağır cezalara çarptırılmıyordu. Bu, yazılı ya da sözlü olarak dillendirilmiş, ama sonuç- ta "düşüncede kalmış", eyleme dönüşmemiş te- rör suçlan için de geçerliydi o toplumlarda. Bizde ise masum insanlann kanına giren caniler bile, bin bir "hafıfletici nedenle 3 yıllık, 5 yıllık cezalarla kurtuluyorlar, ama "devlete karşı suç" içeren bir pan- kart asmanın, duvara yazı yazmanın bedeli "12yıl 6ay" hapisle ödetiliyordu insanlara!... Buna, "adalet" diyorduk bizler!.. Kavranması pek kolay olmayan bu, bize özgü "adalet", hazırlanan "Af Yasası" tasansına da yansımıştı. Devlet, yurt- taşlann birbirlerine karşı işlemiş olduklan suçlar- da, kimi suçlulann lehine "tarar oluyor, kendisine karşı işlenmiş olan suçlarda ise büyük çoğunluğu genç olan tutuklu ve hükümlülere karşı takınılabi- lecek en katı tavn takınıyordu... Dünyanın başka hiçbir yerinde benzerine rastlanmayan bir tanım- la, "/raderma/7/(ûmu"denilen katiller özgüriükleri- ne kavuşuriarken, pankart asan, duvarlara yazı ya- zan çocuklar içerde kalıyorlardı. Haksızlığın tava- na vurduğu bu noktada o pankartlarda ne yazdı- ğı, o duvarlara ne yazıldığı sağduyulu, vicdan sa- hibi insanları hiç, ama hiç ilgilendirmiyordu artık. Evrensel hukuk değerlerinin geçerli olduğu de- mokratik ülkelerdeki "af" uygulamalannda temel öl- çüt, affın, o ülkelerde var olan "sistşmş^kajş£jş- ledikleri suçlardan yargılanıp, hüküm giymiş -tüm mahkûmlarauygulanmasıydı. Bu uygulamayla "af", toplumsal farklılıklann ve çatışmaların ortadan kal- dınlmasını hedefleyen bir barış ortamının hazırlan- masına hizmet ediyordu. Bizde ıse siyasi irade, Iz- mir Barosu Başkanı Noyan Özkan'ın sözleriyle, "ya- şanan süreçte tam aksiyönde birçaba içerisinde" idi. Afla birlikte karmanyolacılar, dızdızcılar, dolan- dıncılar, yankesiciler, hırsızlar, soyguncular, gasp- çılar, şantajcılar, sahtekârlar, kalpazanlar, peze- venkler, rüşvetçiler, katiller aramıza karışıyorlar, Iz- mirli çocuklar ise demir parmaklıklar ardında bıra- kılıyorlardı... Oysa onlar da gece karanlıklarında pusuya ya- tıp adam soyabilirlerdi... Para basıp piyasaya sü- rebilirler, sahte evrakla birilerini dolandırabilirlerdi... Otel odalannda telekulak-telegöz düzenekleri ku- rup, zengin zamparalara şantaj yapabilirlerdi... Hat- ta "namus cinayeti" bile işleyebilirierdi... Ama hiç- birini yapmamışlardı onlar. Yalnızca pankart as- mışlar, duvarlara yazı yazmışlardı... Soygunculuk, dolandıncılık, kalpazanlık, şantajcılık yapmadıkla- n, cinayet işlemedikleri için sonuna kadar çekecek- ierdi cezalarını... En sonuna kadar... Bizlere ise öı- güıiüğümüzden utanmak düşecekti... Acımasız- lıklanmızdan, çaresizliklerimizden, yapamadıklan- mızdan, yanlış seçimlerimizden utanacaktık... Do- ğal ki, utanacak kadar ayakta kalabilmişsek eğer... Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu@tuyap.com) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAH 1 2 3 4 5SOLDA.NSAĞA: 1/Bırçokkonu- da bılgısı olan kimse. II "Bü- lent---":Bes- tecımız...Pem- berenklışarap. 3/ Sayılan gös- termekiçinkul- lanılan ışaret- lerdenherbin... Güneş doğma- dan öncekı ala- ca karanlık. 4/ Cennetle ce- hennem arasında oldu- ğuna ınanılan yerin adı... Bir nota. 5/ Yap- 2 tırma ya da yasak etme 3 gücü. 6/ " Kızı": Orhan Kemal'in ro- 5 manı...Bırkışitarafın- dan söylenen ya da ça- luıanmüzikparçası. 7/ ' Donukrenkli...Evlüik 8 ışlemı. 8/ Eski dilde as- lan... Bir yen kazma işi. 9/ Geviş getiren hayvanlaruı dört gözlü olan mıdelehnin üçüncü gözü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir yağış şekli... Emile Zola'nın birromanı. 2/ Ka- rakter... Görünüşe göre olacağı sanılan. 3/ Namaz iba- dennın birimı... Deriden sızan sıvı. 4/ Izmir'ın Men- deres ilçesinde ünlü bir antik kent... Danimarka'nın plaka ışareti. 5/ Kestanerengi. 6/ Tıpta en gehşmiş gö- rüntüleme tekniğinin kısa yazıhşı... Gemilerde bulun- durulan sandal. 7/Uzun konçlubir ayakkabı... Maca- nstan'da üretılen ünlü bir şarap. 8/ "Çocuk gönlüm kay- gılardan — " (Orhan VeÛ)... Ağzımızdaki dışlerin bir bölümüne verilen ad. 9/ ABD'de, boşanmanın kolay oluşuyla ünlü kent... Kavga, dalaş.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear