22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 KASIM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA hjJvOJ^I O J T L İ / ekonomi(gcumhuriyet.com.tr 13 Bakan Onal Japonya'da • TOKYO(AA)- Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal, Hazine bürokratlan ve diğer yetkililerin de aralannda bulunduğu beraberindeki heyetle, Türk-Japon tş Konseyi'nin 12. Ortak Toplantısı'na katılmak ve Japon yetkililerle görüşmelerde bulunmak üzere dün Tokyo'ya gitti. Resmi temaslanna bugün başlayacak olan Önal ve beraberindekiler, ilk olarak Sakura Bankası yetkilileri ile bir araya gelecek. E-ticapet Anadolu'da • GAZİANTEP (AA) - Gaziantep'te kurulan ticaret portah "tianet.net", iş çevrelerine, 125 ülkede bin 500'den fazla oda ile internet üzerinden doğrudan bağlantı kuruyor. "http://www.tianet.net" adresinde hizmet veren ticaret portalını, "Türk işadamlannın ticaret portah" olarak değerlendiren Gaziantep'te yerleşik Tianet Hizmetleri'nin Genel Müdürü Berrin Göktekin, bilginin güç olduğu gerçeğinin tartışılmaz derecede kanıtlandığını ve internet üzerinden bilgiye ulaşmanın hayal bile edilemeyecek kadar kolaylaştığını söyledi. KlT'lerde en• • • • • • • • m duşuk ucret • ANKARA(ANKA)- Devlet Personel Başkanlığı, KlT'ler ve özelleştirme kapsamındaki kuruluşlarda çalışan sözleşmeli personelin aylık ortalama ücretinin 223 milyon 119 bin liranın altında olamayacağını bildirdi. Yüksek Planlama Kurulu karanna göre aylık ücret, her tûrlü sosyaî yardımlar, zam, tazminat, ödenek veya diğer adlar altında yapılan ödemelerin aylık ortalamasının hiçbir biçimde223milyonll9 bin liradan düşük olamayacağı bildirildi. Irak'a ihracat artış gösterdi Ekonomi Servisi - Irak, son dönemde sürdürülen yoğun çabalar netıcesınde ocak-ekım döneminde Türkiye'nin ihracatının en fazla arttığı üçüncü ülke olurken bu ülkeye yapılan ihracatta93.2milyon dolarlık artış kaydedildi. thracatçı Birlikleri kayıt rakamlanndan yapılan hesaplamaya göre, Türkiye'nin ihracatının en fazla arttığı ülke ise bu yıhn ocak-ekim döneminde, 480.6 milyon dolarlık arhşla ABD oldu. Bu ülkeye 10 ayda yapılan ihracat 2 milyar 455.3 milyon dolara ulaştı. TKB 25 yaşında • ANKARA(AA)- Türkiye Kalkınmâ Bankası'nın 25. kuruluş yıldönümü, bugün yapılacak çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Türkiye Kalkınmâ Bankası, 1975 yılında "Devlet Sanayi ve Işçi Yatırım Bankası" adıyla kurulurken, unvanı 1988 yılında "Türkiye Kalkınmâ Bankası" olarak değiştirilmişti. 1989yılında, "T.C. Turizm Bankası A.Ş."yi de bünyesıne alan banka, turizm sektöründeki yatınmlara da fınansman desteği sağlayan bir banka haline gelmişti. Gelişmiş ülkelerde yüzde 50 civanndaki kamu harcamalannın payı Türkiye'de yüzde 15.7 Itısana değîl faize paraFATMA KOŞAR Temel sorunlanm büyük oranda çözen gelişmiş ülkelerde kamu harcamalanna büyük pay aynlırken altyapı, eğitim, sağlık ve istihdam gibı alanlarda büyük yatınmlara gereksinımı olan Türkiye'nin kamusal hizmet alanlanna ayırdığı para çok düşük kalıyor. Gayn safi milli hasıla içinde kamu harcamalannın payı gelişmiş ülkelerde yüzde 39.5 ile yüzde 50.1 arasında değişirken bu oran Türkiye'de yüzde 28.5 olarak görülüyor. Reel kamu harcamalan ele alındığında ise söz konusu oran yüzde 15.7'yeiniyor. OECD ülkelerinde kamu Gelişmiş 7'lerde GSYİH'ye oranla toplam kamu harcamalan (1975-1993) Faiz Ödemeleri Hariç ve Dahil Olarak 1975 Ülkeler Faiz Dahil Faiz Hariç 1985 Faiz Dahil Faiz Hariç 1993 Faiz Dahil Faiz Hariç ABD Japonya Almanya(1) Fransa Italya Ingiltere 33,5 26,8 48,8 44,2 38,6 45,2 31,1 25,6 47,2 43 n.d 41,3 33,2 31,6 48,1 32J5 51,4 44,6 28,3 27,2 45,1 49,6 43,4 39,7 34,5 34,3 50,4 55 57,2 44,1 30,1 30,5 47,1 51,3 45,2 41,2 Kanada 39,9 36,1 38,4 (1) 1989'a kadarBatı Almanya, 1989 sonrasında Bıheşık Almanya verileridir. Kaynak: Wohd Econornıc Outlook data base • IMF'ye verilen sözler doğrultusunda, bütçe görüşmeleri 'kamu yatınm ve harcamalanndan nasıl kısabiliriz' zihniyeti ile sürerken gelişmiş ülkelerin kamu harcamalannın milli gelire oranının Türkiye'nin üç katına yaklaştığı istatistiklerle bir kez daha anımsatıldı. harcamalannın ulusal gelire oranı ortalama yüzde 40.8, G-7'lerde yüzde 39.5, AB ülkelerinde yüzde 50.1 iken Türkiye'de faiz harcamalannın artmasına paralcl olarak yatınmlara aynlan pay giderek azaldı. Gayri safi milli hasıla içinde reel kamu harcamalan payının 1977-1980 döneminde yüzde 21 olduğu Türkiye'de bu oran 1981- 1983'te yüzde 19.8, 1984- 1988 arasında 17.6, 1989 ile 1993 arasındaki tarihlerde yüzde 20.2 ve 1994- 1996 döneminde ise yüzde 15.7 olarak gerçekleşti. BütçedenKİT'lerel975- 1980 yıllan içinde yüzde 12 harcama yapıhrken 1999 bütçesinde bu oran yüzde 11 'lere kadar düşürüldü. Kişi başma gelirde 1990'dan bu yana yaşanan artış, bekleneni veremedi lOyıkla 350 dolarlıkbüyüdük • Türkiye'nin, 1990'da 152.3 milyar dolar olan net olmayan ulusal geliri, gerçekleşme tahminlerine göre 2000 yılında 199.8 milyar dolara çıkacak. Bu dönemde nüfus yaklaşık 9 milyon arttığı için kişi başına ulusal gelir 2710 dolardan ancak 3060 dolara çıkmış olacak. ANKARA (AA) - Cumhuriyet döne- minde yüzde 5'lik büyüme hızını yakala- yan Türk ekonomisi, 1990'larda pek de iyi bir performans gösteremedi. Iç ve dış etkenler sonucu 1990'h yıllarda 1994 ve 1999 'da iki büyük kriz yaşayan Türk ekonomisi, kişi başına ulusal gelirini 10 yılda sade- ce 350 dolar arttırabildi. 2001 yıh programı verile- rinden yapılan hesaplamala- ragöre,Türkiyfe 1 nin, 1990'da 152.3 milyar dolar olan nefolmayan ulusal geliri, gerçekleşme tahminlerine göre 2000 yılında 199.8 milyar dolara çı- kacak. Bu dönemde nüfus yaklaşık 9 milyon arttığı için kişi başına ulusal gelir 2710 dolardan 2000 yıh tahminlerine göre an- cak 3060 dolara çıkmış olacak. Programda, 2001 yılı için yıl ortası nüfusu 66 milyon 275 bin, GSMH (gay- n safi milli hasıla) 214.9 milyar dolar, kişi başına GSMH de 3.242 dolar olarak öngörüldü. Eğer bu öngörü gerçekle- şirse, 1998'de ilk kez 200 milyar dolar eşiğini geçmiş olan ulusal gelir, yeniden 200 milyar dolann üzerine çıkacak. - Dış tiearet yine sorun îhracat, gerçekleşme tahminlerine gö- re, 1990-2000 döneminde 13 milyar do- lardan 28 milyar dolara yükseldi. Bu dö- nemde 22.3 milyar dolardan 52 milyar dolara yükselen ithalat ise 54.5 milyar do- larla 2001 yılında da rekor kıracak. Dış ti- caret açığı bavul ticareti hariç 1990 yılın- da 9.3 milyar dolardı. 2000 yıh tahmin- lerine göre bavul ticareti dahil sırasıyla 19.6 milyar dolar olacak. Bûtçe3,faiz6katarttı 1990-2000 döneminde konsolide büt- çe gelirleri 21.2 milyar dolardan 55.9 mil- yar dolara, vergi gelirleri 17.4 milyar do- lardan 42.6 milyar dolara, konsolide büt- çe giderleri ise 25.7 milyar dolardan 74.5 milyar dolara yükseldi. 1990 yılında 5.3 milyar dolar olan faiz ödemeleri ise 2000 gerçekleşme tahminlerine göre 32.6 mil- yar dolan bulacak. Enflasyon Enflasyonda 1990-2000* âönemîıfde yıllık ortalama açısından önemli bir ge- lişme sağlanamadı. 1990'da tüketıci fî- yatlan endeksinde (TÜFE) yüzde 60.3 olan yıluk ortalama enflasyonun, 2000 yılında yüzde 54 olarak gerçekleşeceği tahmin eüiliyor. Buna karşın 1975- 1980yıllannda yüzde 2.7 olan faiz harcamalan 1999'a gelindiğinde yüzde 46. l'e ulaştı. GSMH'ye oranı açısından Türkiye, 1970-1999 döneminde, kamu tüketimini ancak yüzde 3.9 oranında arttırabildi. Kamu çıkarlannı göz ardı eden özelleştirme uygulamalannın hızla sürdüğü Türkiye'de temel sorunlann çözülmediği ve nüfusun sürekli arttığı dikkate almdığmda bu oranın düşük kaldığı görülüyor. Özelleştirme uygulamalanna paralel olarak Türkiye'de kamu yatınmlanndan imalat sanayiine aynlan pay da giderek azalıyor. 1977-1980 döneminde yüzde 24.3 oranında olan imalat sanayii yatınmlan 1994-1997 arasında yüzde 3.5'e düştü. 80"lerin armağanı: Faiz Bütçeden sağhğa, sosyal güvenliğe ve altyapı yatınmlanna transferler giderek azahrken bunun yerini faiz ödemeleri aldı. Geçen yıl vergi gelirlerinin de yansını alan faiz ödemeleri, bütçenin de yüzde 50'sini alıp götürüyor. Bugün faiz sorunuyla boğuşan Türkiye, bu çıkmaza 1980'li yıllardan sonra uygulanan ekonomi politıkalan sonucunda girdi. 1975-1980 döneminde bütçenin yüzde 2.7'sini alan faiz ödemeleri bu dönemden. sonra kat kat artarak büyüdü. 1981-1983 döneminde bütçenin yüzde 6.2'sini, 1984- 1988 döneminde yüzde 16.4'ünü, 1989-1993 tarihleri arasında 20.6'sını, 1994- 1995'te yüzde 33.4'ünü, 1996'da yüzde 38.1'ini alan faiz ödemelerinin bütçedeki payı 1998'e gelindiğinde yüzde 43'e ulaştı. DÜNYA EKONOMİStNE BAKIŞ /ERGİNYILDIZOĞLUIOM)^ ergin.yildizoglu@btintemet.com Malı pıyasalar geçen hafta orta çapta bir deprem yaşadı. Medyanın fantezi üretme makinesi de, bu depremin, yıllar- dır kölece uygulanan IMF programlannın iflasının yeni bir göstergesinden başka bir şey olmadığını gizlemek için çift var- diya çalıştı. Çift vardiya diyorum, çünkü bildik ütücülerin yanı sıra ekonominin iş- leyiş kurallanndan haberi bile olmayan sözde yorumcular da kulaktan dolma bil- gileıie konuya tepetaklak daldılar. Bu kri- zin sorumtulan hemen tesprt edildi:, "ABD'deki şükran günü tatili", "ABD ekonomisinin başkanlık seçimlerinden kaynaklanan durgunluğu" (ekonomik analizin keskinliğine dikkat!), "Arjan- tin'deki mali kriz", "dedikoducular", hat- ta banka soygunculannı yakalamaya ça- lışan yargı sistemi... Her fantezinin, bu fantezi ne kadar uçuk olursa olsun, içinde mutlaka birger- çek bulunur. Arjantin'deki krizle, Türki- ye'deki kriz arasında kurulan bağlantı tam da böyle birfanteziydi. Arjantin'e gü- veni kaybolan uluslararası yatınmcılar Türkiye'den de çıkmışlar. Kimileri yılın ilk yansında borsa 20.000'den 10.000'e doğru yol alırken (medyanın ütücülerinin orta ve küçük ta- sarrufçuyu borsaya göndermeye uğraş- tığı sırada) çıkanlan hatırlayarak, şimdı çıkanlann hang't uluslararası yatınmcılar olduğunu araştıradursun, biz Arjantin'e biraz daha yakından bakalım. Göreceğiz ki Arjantin'deki krizle Türkiye'deki kriz arasında gerçekten bir ilişki var. Var ama bu, medyada pazarlanandan biraz farklı bir ilişki. Orta sınıf katliamı, atış serbest! Arjantin ekonomisi geçen yıl yüzde 3 daraldı. Bu yıl en fazla yüzde 0.5 büyü- mesi bekleniyor (The Econonomist 18/11). Işsizlik yüzde 15'in üstünde, hal- kın yüzde 50'sinden fazlasının şu veya bu biçimde işsizlik sorunu var. Nüfusun yüzde 33.6'sı yoksulluk sının altında yaşıyor. Sosyolog Artemio Lo- pez'e göre, "Bu yoksulluğun (önemli bir kısmının E.Y), pek görülmeyen, ka- palı kapılar ardında yaşanan bir özel- liği var: Buenos Aires'teki her 10 yok- suldan altısı orta sınrftan" (Liberation 24/11). Cumartesi günü bir Intemati- onal Herald Tribune araştırması da, Ar- jantin'de orta sınıflann nasıl bir moral çö- küntü içinde olduğunu, II. Dünya Sava- şı'ndan sonra, Avrupa'dan bu ülkeye göç edenlerin çocuklannın vetorunlannın, bu ülkede bir gelecek göremedikleri için kendi ülkelerine dönmeye başladığını ya- zıyordu (25/11). 'Ya Vatan Ya IMF' Arjantin parası peso dolara bağlı. Yıl başından bu yana ülke rüşvet skandalla- nyla çalkalanıyor. Işçiler, halk ve hatta ki- lise IMF politikalanna karşı sokaklarda. İki genel grev yaşandı. Arjantin hükümetinin gelecek yıl yaklaşık 20 milyar dolar borç ödemesi gerekiyor. Arjantin'in bu borcu- nu ödeyemeyeceğine ilişkin dedikodular giderek artıyordu. Bu sırada IMF, "Ben 20 milyar dolar yardım sağlanm ama..." di- yerek Arjantin hükümetine bir "reform programım" dayatıyor. İki yıldır resesyon yaşayan Arjantin'e dayatılan program, hükümet harcamalannın beş yri boyun- ti, Arjantin hükümetine değil alacaklılara yardım etmeyi amaçlıyor. Çünkü IMF programı, hükümet harcamalannı don- durarak hatta 700 milyon dolarlık ek bir kesinti dayatarak gelecek paranın ülke ekonomisine harcanmasının önünü kesi- yor ve yardımın tümüyle borç ödemeye harcanmasını sağlama alıyor; yardımın uzun dönemli yükünü de halka yıkıyor. IMF bu sırada, Arjantin ekonomisinde, özellikle hizmet sektöründe halen özel- leştirilmemiş ne kaldıysa onlann da satı- şa çıkanlmasını, hatta vergilerin toplan- masının da özel sektöre devredilmesini Arjantin'de yıllardır uygulanan IMF politikası halkın sabrını taşırdı. Geçen hafta yapılan greve katılım büyüktü. cadondurulmasını, vergilerin arttınlması- nı, emeklilik yaşının 65'e yükseltilmesini, emeklilik ve sosyal güvenlik sisteminin tümüyle, vergi toplama sisteminin de kıs- men özelleştirilmesini içeriyor. Kaba bir ekonomi bilgisi bile resesyon- daolan birekonomiye, (The Economist yazannın da kabul ettiğı gibı) ya devalü- asyon ya da mali gevşeme ugulanması gerektiğini söylüyor. IMF neden ısrar ediyor? Ekonomi bilgisinden yoksunluk gibi bir durum söz konusu olmadığına göre IMF, neden bu politikalan dayatıyor diye sor- duğumuzda ise cevap olarak aklımıza şu geliyor. IMF'nin 20 milyar dolarlık pake- garanti etmek için yardımı şantaj aracı olarak kullanıyor. Şantajın etkisini arttır- mak için olsa gerek, görüşmelerin tam or- ta yerinde Moodey's, Arjanti'nin kredi notunu "istikrariı"dan negatife düşürü- veriyor. IMF programı uygulandiğı takdirde, ekonominin daha da daralması, yoksul- laşmanın, işsizliğin daha da artması ka- çınılmaz. Vergilerdeki artışa, iç pazarda yaşanan daralmaya ve özelleştirmenin getireceği etkilere bakınca, Arjantin'de işçiler ve köylüler iyice soyulduktan son- ra, bir süredir sıranın orta sınıfın serveti- nin elinden alınarak uluslararası mali pi- yasalara transfer edilmesine geldiğini söylemek hiç de abartılı olmaz. Arjantin toplumunun dokusunun bu yı- kıma dayanması olanaklı değil. Bu gidiş- le yakında Arjantin'de iki temel sınıf ka- lacak, oligarşi ve yoksullar (ikisinin ara- sında da ordu ve güvenlik güçleri!). Işte bu yüzden olacak, hafta sonunda Arjan- tin'de yaşamı felç eden genel grev "Ya vatan ya IMF" sloganıyla açıldı. Bu sırada Türkiye '__ Evet, Türkiye ile Arjantin arasında bir ilişki var. Var ama bu, krizin Arjantin'den Türkiye'ye sıçraması değil! İlişki, her iki ül- keyi de kıskacına almış olan IMF-ulusla- rarası mali sermaye denkleminden ve iki ülkede de bir süredir "katliamda" sıramn orta sınıflara gelmiş olmasınden kaynak- lanıyor. Türkiye'de bu yıl katiiamın birin- ci perdesi yıl başında borsada oynandı. Batan bankalann 10 miryar dolannın yü- kü, yeni vergilerie ve banka sisteminde yaşanacak olan konsolidasyonla halka yüklenmesiyle devam edecek. Krizin basıncı kamu bankalannın özel- leştirilmesi ve tanmın yeniden yapılandı- nlması için şantaj olarak kullanılıyor! IMF programının dış dengeyi daha da boza- cağı, aniden düşürülen faizlerin banka sistemini sıkıştıracağı başından belliydi. Umutlar yabancı sermaye girişine bağ- lanmıştı ama aklı başında ekonomistler, yabancı sermayenin gelmeyeceğini, bu yüzden de bir likidite sıkışıklığı yaşana- cağını zaten biliyordu. Geçen ay Wall Street Joumal'da ya- yımlanan bir yorum "Citibank, HSBC Holdings, ABNAmro ve Deutsche Bank gibi bankalar, yıllardır Türkiye'yi güney- doğu Avnıpa'nın ve Ortadoğu'nun en önemli piyasası olarak gördüklerini, an- cak Türkiye'deki bankalann ve mali ku- ruluşlann fiyatlannın aşın yüksek olma- sından dolayı etkinliklerinigeliştirmedik- lerini" yazıyor. "Ama koşullann artık de- ğişmekte olduğunu" yazıyordu (24/10). Anlaşılan toz duman yatıştığında, ülke- nin tüm hizmet sektörünun bu bankala- nn ve bunlarta ortaklık kurabilen birkaç bankanın aracılığıyla uluslarası mali ser- mayenin eline geçmiş olacağını görece- ğiz. Klasik sömürgecilik döneminde tanm arazileri ve yeraltı kaynaklan ete geçirili- yordu. "Yeni sömürgecilik" döneminde, ülke- lerin sınai üretim yapısı ve iç pazan, ço- kuluslu şirketlerin hâkimiyeti altına giri- yordu. Küreselleşme mali sermaye ege- menliği altında yaşandığından, bu kez mali hizmetler sektörü ana hedef olarak öne çıktı. Türkiye de bu süreçten payını alıyor. Sanınm Arjantin'de atılan "Ya va- tan ya IMF" sloganı Türkiye için de ge- çerii. İki ülke arasındaki ilişkinin merke- zinde işte bu var! ANKABAPAZARI YAKUP KEPENEK . •Tüpedî'Bmklmln Sonumu? Geçen hafta ekonomi daigatandı; para piyasaJar aynı gün (22 Kasım Çarşamba) bûyük injş-çıkışjar ya- şadı. Parasal sarsmörıtn başbca nedeni oterak batık bankalar ve özeilikie cte bu konuda çdonlan dadt- kodular gosterildi. Oysa sorun çok daha derkKfir. Ekonomi, para kazanrna V& &* senmaye bbildmi 8ü- reçlerinde bir değiş/nin ilk tşaretterini vermektedir. Geçen hafta, sermaye bkHdmi konusunda birbi- rine tümüyle ters ito açıMama yapıldı. Bunlardan bi- rincisi, şimdiye dek yaşanan ienginteşme biçtmleri- din ikincisi de bundan sonra egemen olması umu- lan ve gereken birikım yoHandw. Eski Cumhurbaşkanı Demiral, Samsun'da 20 Ka- sım günü Ticaret OdasTnın topiantısnda yapögı ko- nuşmada, geçmişte yaşanan semıaye kazanma yol- lannın özlemini dile gennyor "... hem serbest piya- sa ekonomisi diyeceksiniz, pazar ekonomisi diye- ceksiniz, liberal ekonomi cüyocekslniz, sonra da bu ülkenin adamlannı tuttuğu işiyapnvş oimayapişman edeceksiniz. Bu olmaz.". Demirel kendi deyişiyie, geçmişin servet düşrnartfcına dayab kfeoiojfc kav- rek konuşmasını sürtJürûyoıclu: "Bu Otkenin insan- lan kendilerinin dûzgûn insanlar okkığunu ispatia- mak gibi bir sorumhJİukJa karşı karştya isefer, bu ûh kede güven filan olmaz.'. iş hayapnda ûrkûntû var.. daha da derinleşeceğinden endişe edtyofum.' Eski CumhurbaşkarM'nm sermaye btfkimi anteyt- şını en somut bir biçimde açıktamak için, oniarcaa içinde bir olayın aramMUnum yeterfi otecaktr. Bu satıriann yazıldtğı saaoerde sözüm orta öğrabnan- ter Günû kutianıyor. Bir dolann TL karştbğırun 10 bin lira dolayında olduğu 1993 yrtnm »dbahannda, o gû- nün Başbakanı Demirel, »cokut ööretmenterinin bi- rikim ve yardımlaşma sanckgı İLKSAN'm 310 milyar lirasını, yani bugün, bir doten 690 binttraahrsantz, 69x310=21.390 milyar (yaaylayJnnlblrtrtyonöç yüz doksan milyar) Hrasmı bir yaymta aH*y* v- rip sonra da tam bir vurdumduymazMd* verdkn- severt«mdiyebitmiştk:BurKav*kdenevimine kar- şın, aynı kişi, bugün yargKte bukman konuiar üze- rinde konuşabiliyor; ürküntûden ve bunun derinleşe- ceğinden söz edebiliyor. Gözdağı veriyor; korkut- mak istiyor. Bu anlayış, Türkiye'ye 1950'den sonra" giderek büyüyen oranda egemen oian bir sermaye birikimi anlayışıdır. Siyaset, önceteri başta basm-ya- yın olmak üzere yandaş kazanma amacıyla çıkar sağlamanın aracı oldu; sonra buna siyasetçinin ya- kınlannı ve giderek aieaini zengMeştirmeaine uza- nan boyutlara ulaştı. Vbtsuzfuk ve rursıztık, hda pa- ra biriktirmenin baştoca yotu okJu. • • • Sermaye birikimine yeni yaklasımı Cumhurbaşka- nı Sezer özetlryor. Aym gün Cumhurbaşkam istan- bul'da bakınız ne dıyor 'BeürsizJHderden armdmknş, tüm kurallanyta işleyen, yolsuzkjğu yaparun yanm- da kâr bırakmayan, saydam bir ekonomik yaptnm oluşturulması temel hedefhvzdk... Der bir çevreye kamu kaynaktanndan bûyûk çıkariar sağtanmasma olanak veren.. tüm styasai, yönetsel ve ekonomto yotsuzluklarta savasım, ûzerinde önemle dutvf- ması ve sonuna kadar gk&meai gereken bk boyut kazanmıştır. Yolsuzluğun tûredl lenglnlerlnln û*ce ekonomisine egemen dmalanna izh verifmemelkttr' (koyu yazıyla vurguiamalar benim. YK). Sezer yalnız değil, kamuoyu yokJarnalarn j göre sağladığı olaganüstü halk desteginfli yanmda, dü- rüst sermaye kesimlerindende -şimdiHkçok snrt da kalsa- destek buluyor. ömeğin, yine aynı gün (20 Ka- sım), Ankara Ticaret Odası Başkanı Skian AygOn, "Yolsuzluk Kıskacında Tûrkfye" konuiu topianOda, yolsuzluklann saytsal boyunanm sergiyor, topiumu bu konuda çok daha duyark oimaya çağnyor ve: Eğer biz, devletin ve kjşüerin zaaftermı sömüren, organize suçlann en önemli sitahı durumundaki y \ i U b ş , suzluk mfeyonerterrn/, l e ş kargalan"rv, masum insanlann arasından "ctmbnla ayMamazsak", bu ülkenin güvenliğinin tehSkede otacağmı herkesin bü- mesi gerekir (vurgulamater konuşmaanın) diyor. Gerçekten de Türkiye, yoisuzluk yohjyla yaraöian tûredi zenginlerin egemen otduğu bir özettik taşt- yordu. Kısaca, çete-srya—tçl-bOrokrat ya da çe- te-siyasetçi- işadarm şeytan üçgenterinbi yaratbgı boğucukıskaç bbr türtO kmiamryordu. Son hafta- larda, siyasetçiye yatanMctan kaynaklanan para W- riktirme yollannın giderek ortadan kalkacagı karası güçleniyor. Türkiye, sermaye birikimi konusunda, karanhk bir ortamdan alacakaranbga geçmeye ug- raşıyor. Son günlerde yaşanan parasal bunafcmm asıi nedeni bu geçiş sürBcitfr. Son haftalarda, bankacıttk atanmda gorüten geiiş- meier ile Cumhurbaşkaru Sezer, IçişJeri Bakanı Tan- tan, BDDK Başkanı Temtnl ve Wmi yürekfi savcıte- nn büyük çabalan ve ATO Başkanı Aygün'ün sözte- ri, sermaye birikimi sürecine yeni ve saghkb bir yö- neliş sağlayabilir. Daha doğrusu saûlarnabdjr. Çün- kü ekonominin de toptumun da sagUdı geMşme»! nin ön koşulu budur. Gerçekdemokrasiden ve sag- lıklı işleyen bir ekonomiden yana oianiarm, öncettt- le yoJsuzluklardan uzafc bir sermaye birikimi süre- ci için uğraş vermesi gerekiyor. e-posta: yakup(ametu.edu.tr DTÖ'ye giriş rekabeti arttıracak Çinli şirketlerin yaşam savaşı PEKtN (AA) -Çin Halk Cumhüriyeti'nde Dünya Ticaret örgû- tü'ne(DTÖ)üyelikön- cesinde perakende saüş sektöründe yeniden ya- pılanma ve birleşmeler hızlandı. Yabancı şirket- lerle rekabetin yoğuö- laşması beklentisi karşı- • sında, Çin'deki mağaza- lar, süpermarketler or- taklık yoluna gidiyor. Pekin'in alışveriş merkezi Wangfujing'un eskiden birbirlennin ra- kibi olan iki büyük ma- ğazacılık zinciri Beıjing Department Store ve New Dong'an Store bir- leşip Beijing Wangfu- jing Dong'an Group şir- ketini oluşturdu. . Ekonomi Günlüğü ga- zetesinin incelemesine göre, Çin'in perakende- ciiik sektöründe gerek- siz, anl inşaat, yapılaror- tak sorun, ancak yaünm- cüar ve hükümet yetkili- lerinin çogu, bu sorunun, ülkenin perakendecilik sistemine olumsuz etki- lerfiıi, bu magazalar son yıllarda zarar edinceye kadar anlayamadı. Çok sayıda alışveriş merkezi açıunca, büyük mağazalarda perakende satışlar azaldı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear