25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2000 CUMARTESİ DIHYAZI Hücre terimi, yasa ve tüzükte ceza olarak arulmakta ve disiplin kurulu karan ile uygulanmaktadır BM standartlan647 Sayılı Yasa'da tek ya da üç kişilik oda deyimi, bir barınma tabiri olarak değil, özel durumlar için özel bir iyileştirme yöntemi olarak önerilmektedir. 3713 Sayılı Yasa, tüm huicuk kurallamu ve mevcut yasalan çiğneyerek, siyasi tutuklu ve hükümlüleri sürekli bir hücre cezasına mahkûm etmektedir. 1995 istatistiklerine göre 185 cezaevin- de tabip, 51 cezaevinde diş tabibi", 44 cezaevinde sosyal hizmet uzma- nı,'41 cezaevinde de psikolog bulunmaktadır. B irleşmiş MiOetkr Standartlan ve 647 Sayıh Yasa hücre sistemi önermiyor. BM standartlan'nın "Barmma" başlıklı 9. maddesinin 1. fik- rasında; "Tek hücreierde ya da odabrda bann- damahalinde. her tutuklu gecekyin ken- «M başuıa bir hücrede ya da odada kala- cakbr. Geçki sdaşıkhk gibi özel neden- lerie, bir kurahn dışına çıkmak zorunda kahndığmda, merkez cezaevi yönetiıni- nin. iki tutukhıyu bir hücrede buhındur- ması arzu ediür bir dunım değfldir" de- nilmektedir. 2. fikrasında ise; "Koğuş olarak kuHanılan yerler" açıklamalan yer almaktadır. Bu açıkla- malar, standartlann " Ö D gözkmler" başlıklı; "Dünyadaki yasal, tophımsal, ekono- mflt ve coğrafi koşuilann her zaman ve herverde ırygulanmasının mümkün ota- mayacağı açıkbr" hükmünü ıçeren 2. maddesi ile birlik- te düşünüldüğünde, cezaevlerinde; 1. Geceleyin tek hücre ve odalarda barındırma. 2. Koğuşta banndırma biçiminde iki tûr bannmanın uygu- landığııu, birinci türiin kesinlikle "hüc- re cezasT niteliği taşımayan, yalnızca Avrupa ve Atnerikan anlayışlanna uy- gun "özel yaşamı koruma", "kendine ait bir odaya sahip otana" ısteklenni karşı- layan, aynca cinsel problemlerin aykın yöntemlerle çözülmeye çalışılmasını engelleyen, gece kullanılan bir oda öner- mesi olduğu kolayca anlaşılabilecektir. Nitekim 647 Sayılı Yasa'da tek ya da üç kişilik oda deyimi, bir barınma tabi- ri olarak değıl, özel durumlar için özel bir iyileştirme yöntemi olarak öneril- mektedir. Ceza Infaz Kurumlan İle Tev- kifevlerinin Yönetimine, Cezalann ln- fazına Dair Tüzük'ün 78/B maddesinde: - İyileştirme çalışmalanna karşı ko- yan, - Dûzelme olanağını yitirmiş, - İki yıl içınde üçten çok hücre hapsi almış ya da katıksız hapis türunden ce- za almış hükümlülerin, idari kurul kara- n ve Adalet Bakanlığı'run onayı ile "bi- rcysd ryfleştinne uygulanaıT cezaevle- rine göndenlebıleceğı ıfade edilmekte- dir. Anarşi ve terör suçlulannın dunımu ise 78/B maddesinde hûkme bağlan- maktadır. Bu tür suçlulann; "Toplu ryi- leştirme ve eğitim uygulanan özel ceza- evfcrinde_''banndınlacağı belirtilmek- tedir. Yasa ve tüzük bu konuda çok açık bir düzenleme taşırken, yasa koyucu, yepyeni ve siyasi tutuklulann tümüyle "tecıkiııi" amaçlayan bir infaz anlayışı getinnekte ve aynı durumda olan hü- kümlülere ayn yaptınmlarla infazı, ikin- çi bir cezaya dönüştürmektedir. Gerçekten de "hücre 1 " terimi, yasa ve tüzükte "hücrehapsi" cezası olarak anıl- makta ve özel koşullarla ve bir disiplin kurulu karan ile uygulanmaktadır. (Md: 161) 3713 Sayılı Yasa, tüm hukuk kuralla- nnı ve mevcut yasalan çiğneyerek, siya- si tutuklu ve hükümlüleri sürekli bir hücre cezasına mahkûm etmektedir. Danıştay karan ile iptal edilen 1 Ağus- tos Genelgesi yasa ile diriltildi. 647 Sayılı Yasa"da ve Tüzük'te tutuk- lu ve hükümlülerin birbirleriyle irtiba- trnı ve haberleşmesini engelleyen bir hü- küm yoktur. Fakat, 3713 Sayıb Yasa kapsamına alınanlann, tek ve üç kişilik odalara alınması planı, doğal olarak, on- ların. birbirlenyle irtibatını da kesecek ve "insansızlaşürma'". "kişiüği yok et- me" gibi infaz siyaseti ile en ufak bir il- gisi olmayan uygulamamn önü açıla- caktır. Geçen on yıl ıçinde siyasi tutuklu ve hükümlülere uygulanmak istenilen bu plan, 1 Ağustos Genelgesi ile hayatage- çirihniş, dava konusu edilen genelgenin 14. maddesi yasaya ve hukuka aykjn bu- lunarak Danıştay 10. Dairesi'nce 23. 10.1990 tarihli 88/2904 Esas, 90/2303 sayılı kararla iptal edilmiştir. Bukez ya- sa yoluyla Danıştay'a karşı çıkılmakta- dır. BM Standart Kurallan'nın "Ehş Dün- ya ile Temas" başlıklı 37. maddesinde; "Tutuklular,gerekti gözkm altındaai- leleri ve yakın dostlan ile düzenli arahk- lar le, mektupla ve zryaretci kabul et- mek sureti ile fletişimde buhınacaktır" denilmektedir. Yasa, bu kurala da tüzüğün "Hüküm- lü ve Tutuklulann Dışan ile İlişkfleri" başlıkh 145-155. maddelerine de aykı- ndır. Cezaevi adll yargılanma hakkının güvencesl olmalıdır 6 2.500.000 nüfusu olan ülkemizde 605 cezaevi bulunuyor. 124.000. 000 nüfuslu Japonya'da bu oran yüzde 58"dir. 60.000.000 nüfuslu Fran- sa'da ise 182'dir. Adli suçlardan tutuklu ve hükümlü sayısı 37.172, siyasi suçlar- dan ise 8.400"dür. 1995 istatistiklerine göre 185 ceza- evinde tabip, 51 cezaevinde diş tabibi, 44 cezaevinde sosyal hizmet uzmaru, 41 cezaevinde de psikolog bulunmaktadır. Cezaevi sayısı çok fazla iken, cezaevle- rindeki standartlar son derece düşüktür. Bugün, 1/10/1999 tarihi itibanyla ce- zaevlerinde 43.281 hükümlü, 25.923 tu- tuklu bulunmaktadır. Toplam 69.234 tu- tuklu ve hükümlünün arasmda 10.035'i terör suçlusudur. 59.165'i ise adli suç- ludur. 3812 hükümlü açık cezaevlerin- de, 379'u da Çocuk Islahevi'ndedir. Tu- tuklu ve hükümlü sayısı, her yıl yakla- şık 5.000 kişilik artış göstennektedir. Bu sayı dahı kendi başına sorunun ne denli büyük olduğunu göstennektedir. Adıl yargılanma haklnnın kullanılma- sındaki birinci basamak cezaevidir. Tu- tuklu, savunma hakkını en iyı biçimde kullanabilmelidir. Savunma hakkının kullanılabihnesi, ınsanca yaşanabilecek bir ortamın sağlanması ile olanaklıdır. Bugün hâlâ beslenme, sağlık, öğrenme- den başlayarak tutuklu ve hükümlülere gereken her tür çağdaş koşulun yaratıl- ması idarenın görevleri arasındadır. An- cak pek çok cezaevinde sağlığa uygun bir mekân ve sağlıklı beslenme olanak- lan yoktur. Bugün cezaevlerinde kişi ba- şına iaşe bedeli 500.000 TDdır. Toplu suçlardan yargılananlara ortak savunma olanaklan yaratılmamıştır. Yaşama alanlan, standartlann altın- dadır. Avukat görüşme yerleri, aile gö- rüş merkezleri çoğunlukla insani olmak- tan uzaktır. Personel, tutuklu ve hüküm- lü Uişkileri genel olarak olumsuzdur. Tu- tuklu ve hükümlüler arasmda, maddi güç ya da siyasal arkalılığa bağh ege- menlik ilişkileri vardır. Çete, mafya, ta- rikat ilişkileri özellikle büyük kentlerde, devlet otoritesini yok etmiştir. Bu koşullar altında, cezaevleri olum- suzluk üretmeye devam etmektedir. Ne yapmalıyız? Insanlık onuru, cezaevlerinin bina olarak düzenlenmesinden başlayarak bannma, kişisel sağlık, beslenme, giyim, yatak, yiyecek, içme suyu, spor, tıbbi hizmetler, disiplin ve ceza, şikâyet haklan, diş dünya ile temas, mallannın korunması, hastalık ve nakil işlemleri, personelle ve avukatla ilişkilere dek uzayan geniş bir alanı içermektedir. Problem, haklan tanımlayarak ve genişleterek mi, yoksa daraltarak mı çözülecektir? asgari staodartlara uygun biçimde yeni- den inşası sonınudur. Bugün var olan cezaevi yapılanyla, asgari kurallann uy- gulanması adeta mümkün değıldır. Hem ekonomik koşullar hem de siyasi irade- nin Ceza İnfaz Hukuku'na duyarsızlığı, cezaevlerinin kısa sürede insan haklan- na uygun bir biçimde inşasına da olanak vermeyecektir. Cezaevlerinin mimari projesi konu- sunda henüz, ilgüiler arasında bir fikir birlıği yoktur. öncelikle, insani olan mo- delde uzlaşma, sonra da bu tür cezaev- lerinin aynı anda tamamlanması için, ce- zaevlerinin yapıldığı tüm il ve ilçelerde eşgüdüm gerekmektedir. Aksı halde, tek tek hizmete açüacak cezaevleri, koşul- lan yönünden yeni bir eşitsizhğe neden olacaktır. Bugün, mimari projede anlaşmak, te- mel bir sorun halındedır. Lineer sistem ya da modüler sistem tartışması, "Naai bir iefiu hakukn" sorusunun yamtı ile anlam kazanacaktır. Cezaevi sorunlan- nın çözümünü bina yapımı ve oda siste- mine endekslemek, bu sorunlan hiçbir zaman çözmemek anlamma gelebüir. Bilindiği gibi bugün, cezaevlerinde koğuş sistemi kullanıbnaktadır. Henüz tek ya da üç kişilik oda sistemine geçil- memiştir. Buna karşın, cezaevlerinde ağor sorunlar yaşanmaktadır. Özelükle Istanbul Bayrampaşa, Ankara Merkez kapalı cezaevleri, yapı olarak daha yeni olan Ümraniye ve çok sayıda özel tip cezaevinde ağır hak ihlalleri görülmek- tedir. Problem, haklan tanımlayarak ve ge- nişleterek mi, yoksa daraltarak mı çözü- lecektir? Taruşmaya, binadan başlamak, bina ohnadıkça hiçbir şeyi çözmemek tavncbr. Bugün bina yapısı tutuklu ve hüküm- lüyü ayn mekânlarda tutmayı sağlaya- bilecek durumdadır. Fakat idare, hü- kümlü ve tutuklu statüsûnü bilmesine karşın, bu iki ayn statüyü yan yana ba- nndırmaktan kaçınmamaktadu". Böyle- ce, çoğunlukla dengesiz olan tutuklu, is- ter adi, ister siyasi suçlu olsun, daha bi- linçli olanlabirlikte kalabümekte ve ko- layca etkilenebilmektedir. Koğuş sistemi hâlum olan cezaevle- rinde olaylann ürmanması, tamamen si- yasal iradenin siyasi tercihleri ve infaz politikalanna koşuttur. Ömeğin, SUB- gurfaı, Ağar ve Kazan dönemleri, yoğun cezaevleri sorunlanmn yaşandığı dö- nemler olmuştur. Ağar, tutuklulan, da- valannm görüldüğü yerlerden alıp saat- lerce uzaklıktaki cezaevlerine taşımayı amaçlayan genelgelenyle, ölümlerle bi- ten cezaevi isyanlanna neden olmuştur. Türkiye'de idare, haklan "tanımlay»- hm vetanryahm" anlayışı yerine, "abıı- Jandaraltahın,irtibafjsıııırlavalım"de- mektetir. Cezaevi olaylan, bugüne dek önemlı ölçüde diş konımadan sorumlu jandar- manın baskıcı tutumuna bir tepki olarak ortaya çıkmışUr. Kısa vadede yapılacak işler arasında öncelikli düzenleme, ce- zaevi idaresindeki çift başhlığı önle- mektir. H epimizin bıldiği gibi, suç her za- man bireyin suçluluğunun so- nucu değildir. Bir toplumda, haksızlık olağanüstü yaygınsa, tepki de olağanüstü yaygmdır. Bu nedenle haDan vicdam, çoğu kez, cezaevini meşru gör- mez. Cezaevleri bir çözüm değildir. Ancak cezaevleri olduğu sürece, bu kurumla- nn mümkün olduğunca adil hale getiril- mesinin ya da göreceli olarak adil kılın- Cezaevlerindeki çift başbfak çözüfaneli B ilindiği gibi cezaevlerinin diş korumasından Içişleri Bakan- hğı sonımludur. Tutuklu ve hükümlülerin duruşmalara, hastane- ye, adli mercilere, cezaevlerine geti- rilip götüTüimelerinejandarma neza- ret etmektedir. Cezaevine gelen zi- yaretçilerin denetimine dek uzayan bu yetki, infaz hukukundan bihaber jandarma erlerince kullanıbnaktadır. özellikle siyasi tutukluyu düşman olarak gören ve kendisini savaş ko- şullanna göre hazırlamış, üst yetkılı ve erlerin tutuklu ve hükümlülere davranışı, genel olarak insani olmak- tan uzaktır. Bu tutum, avukata ve tu- tuklu yakınına karşı da aynıdır. İnfaz uygulaması, infaz hukukunu bilen- lerce yapümalıdır. Içişleri Bakanlı- ğı, infaz eğitimine sahip kadrolardan yoksundur. Bugüne dek ölümle biten hemen her olayda,jandarma uygula- malarmm yoğun etkisi ohrıuştur. Cezaevlerindeki çift başlıhğın kal- drnlması için ilk önemli girişim, es- ki Adalet Bakam Seyfî Oktav döne- minde ohnuştur (17.9.93 KHK/524). Ne yazık ki bu kanun hükmündeki karamame, Anayasa Mahkemesi ka- ranyla işlersiz hale gelmıştir. masuun çareleri araştınlmak zorunda- dır. Hukukçular olarak, sanlacagımız sı- lahlar, yine hukuk belgeleri olmak du- rumundadır. Cezaevlerindeki sorunun çözülmesi için temel aJınacak esaslar, önceUkle şunlar olmalıdır: - İnsaniık onuru, - Eşitlik, - Masumluk karinesi, - Savunma hakkının korunması, - Yargısal denetim. Insanlık onuru, cezaevlerinin bina olarak düzenlenmesinden başlayarak bannma, kişisel sağlık, beslenme, gi- yim, yatak, yiyecek, içme suyu, spor, tıbbi bizmetler, disiplin ve ceza, şikâyet haklan, diş dünya ile temas, mallannın korunması, hastalık ve nakil işlemleri, personelle ve avukatla ilişkilere dek uza- yan geniş bir alanı içermektedir. Eşitlik, suçun dışanda, suçlunun içe- ride kalması ilkesidir. İnfaz hukuku, su- çun çeşitliliğine göre suçluya farklı mu- amele yapamaz. Temel haklann kullanı- mı yönünden, ırk, dil, din, cinsiyet, ulu- sal ya da toplumsal köken, mülkiyet, do- ğum ya da sosyal statüler bakımmdan herkese eşit davranılma zorunluluğu vardn-. Bireyler ancak disiplin hukuku gereği, o da temel haklara dokunuhna- dan farklı uygulamaya muhatap olabüir. Masumluk karinesi, tutuklu ve hü- kümlü statüsünün kesinlikle aynknası- memreder. - Savunma hakkının korunması, tu- tuklu ve hükümlünün, kendini savuna- bilmek için gereli tüm olanaklara kavuş- turulması anlammdadır. Yargısal denetim, tutukevi ya da ceza- evlerinde hukuka uygunluğun, tarafsız kurullarca denetlenebilmesi ve yargı önüne taşmabiunesinin olanaklannı ya- ratmaktadır. Denetleme işi, salt hukuksal bir süre- ci ifade etmemelidir. İnfaz sorunu bir yasa sorunu olduğu ölçüde, eğitimin, sosyal hizmet dalının, sosyolojinin, üp biMminin, mimarlık alanının da sorunu- dur. O halde denetlemelerin bu alanlar- dan oluşmuş kurullarla gerçekleştinl- mesi gerekmektedir. Şımu bir kez daha ifade etmek isterim ki 647 Sayılı Yasa, tümüyle olumsuz olarak nitelenemez. Asıl sorun, yasal düzenleme ile uygulamamn çelişmesin- dedir. Yeni bir infaz yasasınm yapılma- sı uzun vadeli bir iştir. Ancak tutuklu ve hükümlü haklanmn yeniden yazrmı ve bu haklann yasaya eîc bir madde ile ya- sa hükmü haline getirilmesi acil bir so- rundur. Dığer önemli sorun ise cezaeviermin, SÜRECEK Siyasi tutuklulara lıüküııılü statüsü BM standartlannda tutuklu ve hükümlülerin aynı yerlerde ba- nndınlacaklan ifade edilmekte- dir. 647 Sayıh Yasa'nın 13. mad- desinde de; "Tatuklulann, hü- kânyfflerden ayn müesseselenle mah*t»Ta edSeceğJ" hükmü bu- lunmaktadır. Fakat 3713 Sayılı Yasa, bu hükümleri aşarak anaya- samn 38. maddesinin 4. fıkrasm- da yer alan; "Suçtuhığu hökmen sabit ohıncaya kadar künse suçlu saydamaz" Ukesini tersyüz et- mekte, siyasi tutuklulan, peşinen hükümlü ilan etmektedir. Bir usul hükmünün, yeni bir yasa ile yü- rürlükten çıkanlması anlaşılabihr bir uygulama iken, yeni bir usul hükmü ile bütün hukuksal kav- ramlann altüst edilmesi, var olan yasalara aym hukuksal terimin farkJı tammlarla yerleştirihnesi ancak hukuksuzluk olarak kavra- nabilir. Böylesi bir tutumla, ana- yasanm 2. maddesinde belirtilen: "tDphım huzunı", "adalet" gibi kavramlann korunması olanak- sızdır. CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU SSK Düşmanlığı Daha önce de sözünü etmiş olabileceğim bir görüntüyü unutamıyorum. Birkaç yıl önceydi. Sa- baha karşı yataklı kompartımanının penceresin- den baktığım tren Ankara'ya yaklaşıyor; küçük yerieşim birimlerinin birinden, sanıyorum ki Sin- can'dan geçiyordu. Demiryolu hattının hemen yakınındaki birSSK dispanseri önünde, sabah si- si içinde, gölgeleri andıran bir kuyruk uzayıp grt- medeydi... Çoğunluk, kucaklannda bebekleriyle kadınlar ve yaşlı kimselerdi... Üzerimde sabah mahmurluğu, yataklı kompartımanın penceresin- den ve gözlerimin önünden geçip giden bu bir an- lık görüntüyü unutamıyorum... Onlar yaşamlan- nı yoksulluk sınırında sürdürdükleri için özel has- tanelerdetedavi olanaklan bulunmayan, özel mu- ayenehane ya da sağlık kurumlanna gidemeyen, ayaklanna doktor çağırmanın hayalini bile kura- mayacak olan, ancak SSK'ye bağlı sağlık kurum- lannda sağlık hizmetinden yararlanabilen, bunun için de kucaklannda bebekleriyle ve kimileri hiç kuşkusuz ayakta duramayacak kadar hasta, bu kurumlar önünde gece yanlan kuyruğa girmek zorunda olan insanlanmız, yani bu toplumun bü- yük çoğunluğuydu... ••• Yakın sayılabilecekzamanlardaki ilk işaret, SSK konulu birTVprogramı nedeniyle "Aydınlık" der- gisinin 5 Nisan 1998 tarihli sayısındaki bir yayın- lagekJi... Kurumun ozamanki Genel Müdürü Ke- mal Kılıçdaroğtu bu TV programını eleştirerek şöyle demekteydi: "SSK'nin eleştirilebilecekyan- lan var. Bunlan biz de biliyoruz. Ama eleştirinin dozu SSK'nin hizmet üretmediği, hastanelerin SSK'nin elinden çıkanlması ve özelleştirilmesi noktasına gelince iş değişiyor. Biz iddia ediyo- ruz, özel sektörün hareket alanındaki serbestliği SSK yönetimine tanısınlar, o zaman görsünler SSK neteryapıyor." 1945 yılında kurulan ve bu- gün 32 milyon TC yurttaşına sağlık ve sigorta hiz- meti sunan Sosyal Sigortalar Kurumu'na ilişkin olarak o zamanki Genel Müdür şöyle sürdürmek- teydi sözlerini: "SSK polikliniklerine biryılda 45 milyon kişigirip çıkıyor. Milyonlarca ameliyatya- pılıyor... Istanbul'da yalnız bir hastanemizdeki ameliyat sayısı, tüm özel hastanelerdekinin top- lamı kadardır. Kansehi olup da özel sigortadan tedaviolan kaç hasta var? Kaç diyalizhastası özel sigortada? (özelsigorta yoluyla) Organ nakliyap- tıran kaç kişi var? Bugün Türkiye'de diyalizhas- talannın yüzde 86'sı sigortalıdır. By-pass ameii- yatlannınyüzde 50'den fazlasını SSKyapar." Sa- yın Kılıçdaroğlu bürokratlarda pek alışık olrnadı- ğımız bu açık, net, dobra sözlerini yine şu çok net saptamalarla noktalıyordu: "SSK'nin sağlık hiz- metini çok iyi verebilmesi için 21 bin kadroya ih- tiyaç var. 30 yatağa bir hemşire düşerse sistem işlemez.. YeniyabnmlaryapmamızgerBkir. Bunun için deyeteri kadarödenek verilmesi lazım. Ver- miyorlar. 1998 bütçe kanununda, SSKgelirierin- den faiz elde edilmesini de yasakladılar." Döne- min Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan'ın 21 bin kişilik personel talebiyle ilgili bir kanun tasansını Başbakanlığa gönderdiği de KH lıçdaroğlu'nun verdiği bilgiler arasındaydı... ••• "Aydınlık"\n yayınını, konunun yeniden günce)- leşeceğini öngörüp dosyamda saklamakla yanıl- mamışım... Nitekim bir süre önce günümüzün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Oku- yan, işbitirici TV programcısı pozlanyla ve bakan konumunda bir kişiye yakışmayacak bir üslup ve sözcüklerie, SSK'ye karşı yeni birhaçlı seferi baş- latmaya yeltendi... Hayatlannda bir SSK sağlık kurumunun kapısından tedavi olmak amacıyla girmemiş birtakım TV yorumcu ve sunuculan bu SSK düşmanlığına "mal bulmuş mağribi" gibi sarıldılar. Karşısında emekçi örgütlerini, medya- nın dürüst kalemlerini, CHP'yi, Çalışma Bakanln ğı yapmış Hakan Tartan gibi DSP milletvekille- rinin sert açıklamalannı bulan günümüzün Çalış- ma Bakanı, asıl amaca ulaşmanın, yani SSK'yi özelleştirmenin pek de kolay olmayacağını uma- nm ki anlamış oldu... SSK düşmanlığına karşı ku- rumu savunanlar arasında namuslu ve açık söz- lü birbürokrat, kurumun bu kez "esA/'Genel Mü- dürü Sayın Kılıçdaroğlu yine yer almaktaydı. KH lıçdaroğlu "Cumr7unyef"teyayımlanan açıklama- sında "asıl amacın, kurumun gözden çıkanlma- sıyönünde kamuoyuna mesaj vermek" olduğu- nu belirtiyor, SSK'nin, karşılanmadığı için daha da ağırlaşan kadro, araç vb. sorunlannı bir kez da- ha dile getiriyordu... • • • Sevgili Cumhuriyet okuru! Bu ülkede halkı bi- raz daha kazıklamak için çevrilen dolaplann han- gi birinden söz etsek altından 1982 Anayasası ve sonrasındaki Özal yönetimi çıkıyor... Gazetemi- zin 9 Ocak 2000 tarihli Pazar günkü saytsında Trakya Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı ve Atatürkçü Düşünce Derneği Edirne Şubesi Baş- kanı Prof. Ahmet Saltk'ın arkadaşımız Leyta Tavşanoğlu'yla yaptığı söyieşide söyledikleri, SSK konusunda kopartılan yaygaranın kökeni ve anlamıyla ülkemizde halk sağlığının sorunlannı yeterince aydınlatıyor... Prof. Saltık'ın saptama- lannın hangi birinden söz etmeli? 82 Anayasa- sı'nın 56. maddesiyle (61 Anayasası'ndan geri adım atılarak) "devletin sağlıkhizmetterinden çe- kilebilmesine ilişkin bir üst hukuk kuralı" kılıfının oluşturulmasından mı? YDD (Yeni Dünya Düze- ni) buyruklan doğrultusunda 84-93 yıllan arasın- daki 10 yılda "kamu sağlık harcamalannın son derece önemli biçimde azaltılması"ndan mı? Ulusal bütçelerden sağlık hizmetlerine devtetçe ve genel olarak aynlan pay bakımmdan ülkemi- zin sadece ABD ve Batı ülkelerinin değil Mozam- bik, Uganda gibi Afrika ülkelerinin de gerisinde olduğundan mı? SSK güçlendirileceğine sağlık hizmetlerinin tümüyle özelleştirilmesine yönel- menin ülkemiz koşullannda özellikle yaratacağı (bebek ölümlerinin artması, yoksul halk kesimle- rinin ve bölgelerin tümüyle korunmasız kalması vb.) felaketlerin çeşrtlerinden mi? SSK'nin, kaçak isçi çalıştınp prim ödemeyerek işverence, birik- miş fonlanna el konularak devletçe soyulmasın- dan, güçsüz düşürülmesinden mi? Ve son birso- ru da SSK'yi "özelleştirip" fiilen yok etmek iste- yenlerle yardakçılanna: SSK düşmanlığının ken- di ülkenizin halkına düşmanlık olduğunun farkın- da değil misiniz gerçekten?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear