14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
pSAYFA CUMHURİYET 24EYLUL1999CUMA HABERLER Hizbullah davası .sürüyor • DİYARBAKIR(AA)- -Diyarbakır'da yasadişı Hizbullah örgütü adına »faalivetlerde bulunarak. pçeşıtli tanhlerde adam öldürme eylemlerine ykatıldıklan iddiasıyla ^20'si tutuklu 26 sanığın .^yargılanmasına devam -çedildi. Diyarbakır 2 No'lu .jDGM'de diin yapılan duruşmada tutuklu -ısanıklardan 12'si hazır bulunurken. 8 tutuklu ^•sanık ile tutuksuz 6 sanık -,-katılmadı. Sanık iravukatları, --.müvekkillerinin üzerlerine atılı suçlan -r işlemediklerini ve suçsuz -tolduklannı ileri sürerek. f»'tahliyelerine karar -Kverilmesinı talep ettıler. -fMahkeme heyeti. n-avukatlann tahlive 9'taleplerini reddederken, *J bazı tanıklann dinlenmesi "Mçin duruşmanın ileri bir "' tanhe bırakılmasına karar " "verdi Buca Cezaevi eylemi • İZMİR (Cumhuriyet ^ EgeBürosu)- Buca "; Kapalı Ceza ve ^Tutukevi'nde, siyasi -idavalarda yargılanan 68 ''tutuklu ve hükümlünün 9 "sayım vermeme" r eylemi, 49. güne girdi. ır Sorunun çözümü için Ankara'ya giden •jeylemcilerin aileleri, "• Adalet Bakanlığı. Ceza ve "Tevkif Evleri Genel " ! Müdürlüğü yetkilileriyle 'yaptıklan görüşmelerden " olumlu sonuçlar '' alamadıklannı belirttiler. ^Aileler. yetkililerden ". yakınlarının kaldıkları '.'koğuşlarda işleyişin ^normale döndürülmesini, . fhükûmlülerin istedikleri ,cezaevine sevklerinin jyapılmasını istediklerini. iancak bu ıstemlerine l' olumlu yanıt , alamadıklannı belirttiler. jiğpetmenlerin becayiş ilara ™Jk ANKARA (AA) - Milli "'Eğitim Bakanlığf nın BI (MEB) becayişi kabul etmemesine karşın, )#tandıklan illerde görev yapmak istemeyen pjöğretmenler, yer değiştirmek için ilanlar nasıyor. Özellikle doğu illerine atanan nögretmenler, batı, kuzey ,,.veya güneydeki iİleri pJercih ediyorlar. tlanlara -tgöre. yer değiştirmek isteyenlerin çoğunluğu i>a$ta tngilizce olmak -rtizere branş ögretmeni. iaMilli Eğitim Bakanlığı -ryetkilileri ise becayışın hi>irkaç yıldır >uygulanmadığinı. becayiş -iyapmak isteyen eöğretmenlere izin verilmeyeceğini -ıbildirdiler. üse müdürleri uyarıldı o B ANKARA (AA) - CjAnkara Milli Eğitim >ÎMüdürü Mustnfa !>Oemirkan. eğıtim-öğretim -lyıhnın huzur ıçınde -sgeçmesi için lıse -jnüdürlerine çeşitlı -ıkonularda uyanda >!bulundu. Okullarda öğretmenlerin kılık- -Ucıyafet kurallanna f»üymalannın sağlannıasını >*|»erektiğini belirten Demırkan. öğretmenlerin bu konuda ikna edilmesini .Jstedı. Demirkan, müdürlerden eğitim- kültür faali>etlerine önem vermelerini de istedi. -Öğrencilerin bilgi hamalı yapılmaması gerektiğini söyleyen Demirkan. öğrenim ve üretim merkezli eğitim yapma amacını taşıdıklanm kaydetti. Üniversiteler eğitime başlıyor oB ANKARA (AA)- •Deprem bölgesindeki -ıSakarya ve Kocaeli üniversiteleri hariç. diğer -üniversitelerin büyuk -dcısmı gelecek haftadan -itibaren eğıtim-öğretime -fcaşlıyor. Deprem •bölgesındeki Kocaeli nüniversitesi 1 Kasım'da, (Sakarya Üniversitesi de 8 i Kasım'da eğitim-öğretıme -iaçılacak Bu üniversiteler, -Sncelikle öğretim iiyelen .''ve öğrencılerinin bannma -Sorunlannı çözmeye -ıçalışıyor. -t. Marmara depremi binlerce insanımızı alıp giderken geride de on binlercesini acıh, evsiz ve çaresiz bıraktı HATİCE TUNCER Marmara depremi binlerce insanımızı alıp giderken geride de onbinlercesini acılı. evsız ve çaresiz bıraktı. "Depremzede" dedik onlara. Deprem kuşağında yaşayıp depremden doğrudan doğruya za'rar göımeyenlerin yüreğine de acı değilse bile korku doldu. Deprem kuşağında yaşayanlar, bir gün TV'lerde, gazetelerde gördüklerinin kendi başlanna gelebileceğıni düşündüler. Hiçbır ön çalışma yapılmadan, zemin etüdü yapılmadan denetimden geçmeden dikilen binalann nasıl bir anda insanm kapanı olabileğini fark ettiler. Yaşamlan boyunca belki de hiç ilgilenmedıkleri **fay hatian, yumuşak zemin. sert zemin, kolon, kiriş" gibi konularda bılgi sahibi oldular. Yetkili ağızlar. depremden korkmamalan, hazırlıklı olmalan ve bilime güvenmelerini öğütlediler. Ama tstanbul'da yaşayanlann büyük bir kısmı binalanna güvenmiyor. Kimi uzmanlara başvurarak oturduğu, çalıştığı binalann depreme dayanıkhlığını kontrol ettirtti, kimi kaderciliği öne çıkarıp "ölüm geldiyse geri dönmez" deyip normal hayatma döndü. Bilim adamlannın "tstanbul'da eninde sonunda büyük bir deprem" olacak saptamalan ve söylentiler karşısında, binalanna güvenemeyenler hâlâ dışanda yaşıyor. tstanbul'da Aksaray. Bağcılar. Güneşli, Halkalı, Avcılar'da yol kenarlan. parklar korkunun çadırlanyla dolu. Urfalı Balarhan ailesi Vatan Caddesi'nin kenanna kurduklan çadırlannda yaşıyor. Iki oğulan, gelinlerutorunlan ve kızlanyla kalabalık bir aile. ailesıyle birlikte, köyleri yakıldığı için kaçıp Istanbul'a gelmiş. Çocuklanyla çadınnın önünde otururken söyleniyor: "Ev çatlak, dünya nasıl olacak?" Deprem olursa altı çocukla birlikte kaçamayacağı için çadıra yerleşmeye karar vermiş. "Kaçını alıp kacabUirim. Beşinci kat, altı nüfiıs" diye dertlenirken oğlu atılıyor: "Annem geçen depremde ikiınizi evde unuttu". Remziye Aslan da köylen yandığı için 5 çocuğuyla birlikte Siirt'ten göç etmiş. Eşi inşaatlarda çalışıyor. "Daha beter olduk. Kalabilsek V'allah aynlmazdık köyümüzden" diyor. Kazlıçeşme'deki büyük boş alan da sıra sıra korkulu Istanbullulann çadırlanyla dolu. Kotel ailesinin çadırı oldukça geniş ve modern. Eşinin patronu çadır ve jeneratör alıp, çalışantanyla birlikte 6 çadırlık mini IstanbuTdan deprem matızarası Tramvayın gürültüsünden korKmak Altlanndan geçen tramvayın titreşimlerini önceleri deprem sanarak tedirgin oluyorlarmış ama artık alışmışlar. Torunlan Selin 27 günlük, büyük depremden sonra doğmuş. Henüz evde hazırlanan yatağma hiç yatıramamışlar. Büyük depremin ardından 6 gün dışanda yaşadıktan sonra evlerine girmişler ama şu 5.8'lik artçı depremin ardından artık eve girmiyorlar. Evlen Fatıh'te ve ciddi bir hasar olmamasına karşın içeri girmeye tereddüt ediyorlar. Ama iki güne kadar evlenne dönmeyi düşünüyorlar. Hem minik Selin'in sağlığının bozulacağı korkusu, hem havaların soğuması artık onları bezdirmiş. "Allah ne derse olur" deyip iki güne kadar eve dönmeyi düşündüklerini söyleseler de pek niyetli görünmüyorlar. Altı çocuklu Midyatîı Azize Akbulut aşamları boyunca belki de hiç - ilgilenmedikleri "fay hatları, umuşak zemin, sert zemin, kolon kiriş " gibi konularda bilgi sahibi 'oldular. Yetkili ağızlar, depremden rkmamalan, hazırlıklı olmalan ve bilime güvenmelerini öğütlediler. Ama tstanbuVda yaşayanlann büyük bir kısmı binalanna üvenmiyor. bir çadırkent kurmuş. Koteller Zeytinburnu'nda oturuyor. Evsahibinin çağırdığı mühendisin raporunu bekliyorlar. Banyo için evlerine gidıyorlar. tuvalet ihtiyaçlannı yakindaki camide gideriyorlar. Güvenlik için geceleri her aileden bir kişi nöbet tutuyor. Arife Kotel korkusunu şöyle anlatıyor: "Ev iiç katlı. Aslında çok hasar yok ama korkuyoruz işte..." Havalar soğuduğu için cumartesi günü gitmeye karar vermışler. Cumartesinin bir özelliği yok ama "Birkaç gün daha geçirelim bari, ne yapahm" diyor. Biraz ileriye Zeytinburnu'ndan aynı apartmandan üç komşu aile yerleşmiş. 17 Agustos'takı depremin ardından bir süre dışanda kaldıktan sonra evde oturmaya başlamışlar. Ancak 5.8'lik artçı depremin ardından 35 milyona çadır alıp buraya yerleşmişler. 14 yaşındaki Seda ve 11 yaşındaki Haydar'm annelen hastanede çalışıyor. Anneleri komşulara emanet edip işe gitmiş. Seda eve girebileceğini. az korktuğunu söylüyor ama Haydar hiç eve gitmek istemiyor. Miyase Barbaros da 3 aylık bebeği ve 3 yaşındaki kızıyla kalıyor. "5jriik"te çıİctıklan eve ne zaman döneceklerini bilmiyor. Havva Kıran 59 yaşmda. Bincik oğlu deride çalışıyor. Havva Hanım, diğerlerinin aksine banyo için veya herhangi bir şey almak için bile eve giremiyormuş. "Yaşnlann canı daha tatiı oluyor" diyor. Evde uyuyamıyoruz Aygül Hamarat. 17 Ağustos'tan bu yana kendi ailesiyle birlikte Marmara Bölgesi'ndeki kentlerde yaşananlan özetliyor: "Birden hayatımız değişti işte. Ya tstanbul'dan gideceğiz. Ya da daha sağlam çadır alıp çadırda >'aşayacağLc Cece evde u\ ku yok, hiç değilse az da olsa uyuyoruz." Talip Hamarat, Hıpodrom'dan emekli. 10 yaşındaki kızlan Merve eve girmeyi asla kabul etmiyormuş. Annesi. geçenlerde zorla eve götürüp banyo yaptırdığını anlatıyor. Aygül Hamarat "Televizjonda enkazdan çıkanlan o çocuklan gördü korktu. Keşke seyretrirmesevdik. O ikinci deprem olduğunda balkonda zor yakaladım. Atiayacaktı neredeyse" diye konuşurken küçük Merve gözlerini indirmiş sessizce dinliyor. Talip Bey. ne zamana kadar burada yaşayacaklan sonısunu "Deprem ne zaman durursa o zaman döneceğiz" diye yanıtlıyor, ama bıraz düşündükten sonra yine devam ediyor "Okullar açıhnca döneceğiz, ne yapacağız dönmeyip de". IRMIK /AYDIN ENGtN aengin(â doruk.net.tr. Aslında bu yazı, bir anlamda benım deprem günlüğüm. Defalarca nokta koymaya karar verip bir türlü bitireme- diğim deprem günlüğüm... Ben mi depremin peşindeyim, yok- sa deprem mi beni kovalıyor bilemiyo- rum. 17 Ağustos sallantısında Istanbul dışındaydım. Neredeyse farkına bile varmayacaktım. Şöyle bir sallandık, sonra da vurup kafayı yeniden yattık. Ama gazete yönetimi, "Gaz/a bakalım deprem bölgesine" buyurunca, sekiz katlı bınanın alt katında sıkışıp kalmış depremzedeye döndüm. Arabada uyuyup, ceset kokulanna bogulmuş yıkıntılar arasında turtayıp, koruyucu maskeyi bedenimin doğal bir uzantı- sına dönüştürüp, enkazdan enkaza koşmak günlük yaşama dönüştü. Tam alıştım derken... Tam alıştım derken, bir duş yapıp, bir gece de olsa çarşaf serilmiş yatakta uyumak için kaçamak yaptığım Istan- bul'da ünlü "Işıkara gecesi"ne tosla- dım. Koca kent uslu uslu evlerini terk edip sokaklarda sabahiadı. Bana da yıkıntılar yerine sağlam binalar arasın- da dolanıp, tıpkı yıkılmış kentlerde ol- duğu gibi sokaklarda, açık alanlarda sabahlayan insanlarta röportajlar yap- mak düştu. Yeniden deprem bölgesine döndük. Şey... Merkez Üssündeydim de... Canlı kalmamış, kaldıysa da umut kal- mamış enkazları bırakıp çadırkentleri, çadırkondulan mesken tuttuk. Canını kurtarmış ama yaşamı sürdürmekte aşın ölçülerde zorlanan insanlann ara- sında günler geçirmeye başladık... Tam alıştım derken... Tam alıştım derken, gazete yöneti- mi insafageldi, istanbul'a döndük. Eh, nihayet hayat normale döndü, gene siyaset miyaset yazıp, övgü-sövgü sarmalında normal meslek yaşamını sürdüreceğiz diye umarken alttan ge- len "5.8'lik" dürttü. Gazetede, bizim odada "mavra" kaynatırken Cumhuri- yet'in görmüş geçirmiş binası önce uğuldadı, sonra çatırdadı, ardından sil- kelendi. Ağlayanlarla, şaşkınlıktan ka- çacağına birbirine sarılanlarla, yüzü sapsarı kesilip konuşma yetisini geçi- ci olarak yitirenlerle birlikte cümbür ce- maat gazetenin bahçesine çıktık. Bizim gazetede bahçeye genellikle maaşlar gecikince, toplusözleşme gö- rüşmeleri uzayıncatatlı-sert protesto- lar için inilir. Bu kez yönetici takımı da bahçeye doluştuğuna göre anlaşılan bu kez, yiğınsal olarak depremi protes- to ettik. Ardından Adapazarı-Yalova şeridinde direksiyon sallamadan gene deprem yazılan döktürmeye başladık. "Bu sondur, artık deprem yazısı yaz- mayacağız" diye umutlar yeşertmeye başladık. Hatta "Deprem günlüğü" tuttuğumuz defteri bile kapatıp çek- meceye kaldırdık. Tam alıştım der- ken... Tam alıştım derken, 17 Ağustos'ta yanm kalan yıllık izni, gazete yöneti- minden hiç olmazsa taksit taksit tah- sil etmek üzere kaçamaklar planladık. Sonra planlan uygulamaya sokup Marmara'nın tam ortasındaki Marma- ra Adası'na demirledik. Ada dediğin zeytin. balık, adaçayı, kediler ve deniz demek. Hem tadını çıkarıp, hem keyif- li Tırmıklar döktürme umuduyla bilgi- sayan okşadık. Geceydi. Gök ayının 11 'iydi. Ay, dört gün sonraki dolunay gösterisine hazırlanırcasına denizin içinde gümüş ışıklar saçıyordu. Rakı bardağı buğulu. tuzlu balık rakıya uyumluydu. Tam alıştım derken... Tam alıştım derken dipten bu kez 5.0'lık dürttü. Bildik öykü: Önce uğul- dadı, sonra çatırdadı, ardından silke- ledi. Kaçıştığımız bahçeden yeniden eve döndüğümüzde, çok lazımmış gibi aç- tığımız televizyon haberi verdi: "...Te- kirdağ açıklarında, salı günü saat 00.28 'de meydana gelen 5.0 şiddetin- deki depremin, artçı deprem olmadı- ğı, yeni bir hareketlenme olduğu..." Haydaaaa... Tekirdağ açıkları dedi- ğin Marmara Adası ayol. Yani biz dep- remin nerkez üssüymüşüz de haberi- miz olmamış. Vay be! Nitekim kimsenin acele etmediği, koşmadığı, yaşamı yaşanması gerek- tiği gibi sürdüren küçücük adada bir hareket bir hareket. Zeytin-balık mu- habbetleri bir yana itilmiş, adaçaylan bardağında soğumaya terk edilmiş; varsa deprem, yoksa deprem. Adanın durağan yaşamında neredeyse "Niha- yet bızım de bir depremimiz oldu" he- yecanı. Artçı deprem, öncü deprem, depremin yükseklıği, şiddeti, büyüklü- ğü, fay hattı, fay kırığı, kınk fay, Mar- mara'nın dibinin sismografik özellikle- ri, Marmara'nın dibinin dün akşamdan bu yana değişen sismografik yapısı, magma hareketleri, jeoloji, sismogra- fi, magmaloji... ••• Sizi bilmem, öteki meslektaşları hiç bilmem. Ama bu Tırmık, deprem gün- lüğündeki sonuncu yazı olsun. Tabii yine sallanmazsak... BÎRBAKMA SERVER TANİLLİ İslam'da Reform Üstüne... Batı'da, temehnde kapıtalızmle burjuvazının yük- selışinin yer aldığı, bılımsel ve akılcı düşuncenın ge- lişmesi, laık anlayışın palazlanması, dinde reform ha- reketiyle de -aşağı yukan- aynı zamana rastlarnıştır. O sıralarda Osmanlı Imparatorluğu'nda aynı doğrul- tuda birgelışme görulmüyorsa, başta iktisadî ve sos- yal nedenleri yoktu da ondandır. Ama 19. yüzyıl bi- zim için bir başlangıç yüzyılıdır: Ayakta kalmak, de- ğişmeye ve yenıleşmeye bağlıydı; bu ıse, Batı'nın vaktiyle geçirdiğı birevrimi ve onun gereklerıni bize de dayatmıştır. Laikleşmenin kaynaklannı -belki- tâ II. Mahmut'a değın uzatabiliriz. Ne var ki ımparator- luk, eskiyle yeniyi, en başta da eğitimde, son günü- ne kadar yan yana sürdürür. Altı yüzyıliık yapı, bu kozmopolıt ve bir dayanağı da Islam olan yapı çö- künce. birölüm-kahm savaşından doğan ulusal dev- let ister ıstemez Cumhurıyetçi, demokratik ve laik olacaktı. Bunlann hiçbıri, öyle çokça söylendiği gibi tepeden ınme, zorla dayatılmış degıldır; hepsi de özünde yaşamın zorunluluklanndan doğmuştur, "ha- yatın çağnsı"na uyulmuştur. Dınle devleti bırbirinden ayıran yeni sistem, devlet yönetiminde, bu arada özellikle eğitimde. referansı- nı akıldan, bilimden, sosyal gereklerden alırken, dini de bireylenn vicdanına emanet eder. Bir Müsluman ülke için gerçekten "devrim "dir bu! Büyük bir gecıkmışlıği gidermenin de radıkal çö- zümüdür. Diyanet işlerı Başkanlığı gibi bir kuruma devtet örgütü ıçınde yer venlmesi. olsa olsa "pratık mulâhazalar"\aö\r. Bu "mülâhazalar" bugün de sürü- yor: Söz konusu kurumu devletm yapısından çtkar- mak. din ışlerinı cemaatlere terketmek, bunun için de Batı'yı, özellikle de Anglosakson ülkelenni ömek gös- termek, bugün için bir özentıden ılen gıtmez. Bir re- form düşünülüyorsa, o kurumu eskı halıne getırmek, başta da "fetvacı" havasmdan kurtarmaktır. Günümüzdeki rahatsızlığın asıl kaynağı ıse başka- dır. • Cumhuriyet'in demokrasi için de birtemel olan la- ik yaptsı sorun halıne gelmışse, özünden kaynaklan- mıyor bu: Çok partıli yaşamda ufuksuz polıtıkacı, hal- kın oyunu çalmak ıçin. onu da malzeme olarak kul- lanmıştır ve bugünlere gelınmiştır. Bugün ise, aslın- da laık sıstemın gızlı-açık düşmanlan. kendi gözle- nndekı merteği görmeden sorunu saptınyoriar. Oy- sa sorun, islam'ın laik bir düzende yer alabilecek bi- çimde kendme çekıdüzen vermesidır. Bu da elbette devletin değil, başta ılahıyatçıların ışıdır. Buyuk kız- gınhklara yol açma pahasma böy le ılahıyatçılar da or- taya çıkıyorlar. Prof. Ethem Ruhi Fığlalı onlardan bırıdir. Onun, Sayın Sedat Ergin'in 12 Eylül günlü Hürri- yet'teki yazısında aktardığı duşünceleri pek önemli- dir: Sayın Profesör Kuran'dakı ayetlerı ıçerik olarak, inanç, ibadet ve muamelat diye üçe ayınrken, pek hakh olarak ınanç ve ibadette değişiklığe giditeme- yeceğini söylüyor. Ama "muamelat"a ilişkın hüküm- lerin böyle bir dokunulmazlığı olmamak gerekir; po- zitif hukuka gıren bir alandır bu. Nitekim Cumhuri- yet'in pozıtif hukuku da bu alanı istediği gibi düzen- lemiştir, düzenliyor. Gözetilecek tek şey, söz konusu düzenlemenin Kuran'a değıl, çağdaş hukuk ve de- mokrasiye uyupuymamasıdır, özellikle kadm hakla- nnda böyledir. Öyle de olsa, "muamelat" alanının da değişmez- lığinı savunanlar var. Böylece "İslam'da reform"ur\ asıl konusu, bu savunmanın geçersizliğini gözlerönü- ne sermek, gıderek anlamsız bir direnişe, dahası fi- kir kanşıklıgına son vermektir. Üzerime düşmese de hatırlatacağım; Peygam- ber'ın pek önemlı bir hadısınde söylediklennin, böy- lesı bır reforma daha da geniş boyutlar kazandıraca- ğı kanısındayım: Bızzat dinin "Resu!"ü, "Ben, ahlakı tamamlamak üzere gönderıldım" der. Nedir bu "ah- lakı tamamlayanlar"? Dıni, "Kuran'da var" diye ay- rıntılara boğup biçımselliklerin kavgasıyla toplumun huzurunu bozanlar, bunun üzennde de düşunmeli- dirler. Ne o? Ahlak ıçin dinden medet mi umuyorum? Asla! Hiçbir dinin ahlakı onarmada başta gelen bir rolü yoktur. Ahlakı bozan da onaran da başka kay- naklardır toplumda; bır bakıma, "Insan "\ yapan da yı- kan da onlardır. Şımdi, nasıl hatırlamaz oluruz, 700 yıl önceki o bü- yük Anadolu ulusu Hacı Bektaş Veli'nın söyledikle- rini? Her ne arar isen insanda ara Kudüs'te, Mekke'de, hacda değildir. O gerçeği, 16. yüzyılda bir büyük ilahıyatçı olan Thomas Münzer de şu çarpıcı sözlerıyle dile getırecektır: "Insan olunuz, Tanrı da Tann olacaktır!" Türkiye'de kullanımı az Organ nakli yaşam kurtanyor tstanbul Haber Sersisi - Vv'isconsin Cnhersitesi Karaciğer Transplantas- yonu Bölüm Başkanı Prof. Dr. Münci Kalayoğ- lu organ naklinin hayat kurtaran en önemli faktör olduğunu v urgulayarak, ABD'de bu konudaki eği- timin ilkokulda başladığı- nı belirtti. Türkiye'de or- gan nakillerinin çok az ol- duğuna dikkat çeken Ak- deniz Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Da- lı'ndan Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğhı ıse "ABD'de 1 yılda 12 bin 900 böbrek nakli yapıhrken biz 25 yü- da 3 bin 900 nakil gerçek- lestirdik" dedi. Organ naklindeki yeni gelişmelerin tartışıldıgı toplantı Çırağan Sara- vı'nda gerçekleştirildi. Eczacıbaşı Firması tara- fından düzenlenen toplan- tıda. "Tacrolimus" etken maddelı bir ilacın organ reddini önlemedeki etkin- lıği tartışıldı. Prof. Dr. Müncı Kalayoğlu. ilacın ABD'de 10 yıldır kullanıl- dığını ve takılan organla- nn reddini önledığinı be- lirterek ilacın diğer ilaçla- ra göre 100 kat daha etki- lı olduğunu söyledi. Türkiye'deki asıl prob- lemin. organ nakli yapa- bilecek uzman sayısmda- ki yetersizliğe bağlayan Kalayoğlu, halkın da bi- linçlendinlmesiyle insan hayatının daha da uzaya- cağına dikkat çekti. Kala- yoğlu. "Insanlara transp- lantasyonun önemi anlao- lı>or. Türkive'de vapılma- sı gereken bu" dedi. Transplantasyonu ülke- mizde ilk olarak uygula- yanlardan bıri olan Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu da ülkemizde bu alanm daha da gelıştirilmesinin öne- mine dikkat çekti. 1998 yılı içinde ABD'de 12 bin 900 böbrek nakli yapıldı- ğına dikkat çeken Karpu- zoğlu, ülkemizdeki ra- kamları ise şöyle sıraladı: "25 vıl içinde 3 bin 900 böbrek nakli>apıldı. Son 8 yıl içinde37 kalp. 1S0 civa- nnda karaciğer nakli ya- pıldı. Bir ülke amaçlannı bü\üktutınalı_"
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear