Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
pSAYFA CUMHURİYET 24EYLUL1999CUMA
HABERLER
Hizbullah davası
.sürüyor
• DİYARBAKIR(AA)-
-Diyarbakır'da yasadişı
Hizbullah örgütü adına
»faalivetlerde bulunarak.
pçeşıtli tanhlerde adam
öldürme eylemlerine
ykatıldıklan iddiasıyla
^20'si tutuklu 26 sanığın
.^yargılanmasına devam
-çedildi. Diyarbakır 2 No'lu
.jDGM'de diin yapılan
duruşmada tutuklu
-ısanıklardan 12'si hazır
bulunurken. 8 tutuklu
^•sanık ile tutuksuz 6 sanık
-,-katılmadı. Sanık
iravukatları,
--.müvekkillerinin
üzerlerine atılı suçlan
-r işlemediklerini ve suçsuz
-tolduklannı ileri sürerek.
f»'tahliyelerine karar
-Kverilmesinı talep ettıler.
-fMahkeme heyeti.
n-avukatlann tahlive
9'taleplerini reddederken,
*J bazı tanıklann dinlenmesi
"Mçin duruşmanın ileri bir
"' tanhe bırakılmasına karar
" "verdi
Buca Cezaevi
eylemi
• İZMİR (Cumhuriyet
^ EgeBürosu)- Buca
";
Kapalı Ceza ve
^Tutukevi'nde, siyasi
-idavalarda yargılanan 68
''tutuklu ve hükümlünün
9
"sayım vermeme"
r
eylemi, 49. güne girdi.
ır
Sorunun çözümü için
Ankara'ya giden
•jeylemcilerin aileleri,
"• Adalet Bakanlığı. Ceza ve
"Tevkif Evleri Genel
"
!
Müdürlüğü yetkilileriyle
'yaptıklan görüşmelerden
" olumlu sonuçlar
'' alamadıklannı belirttiler.
^Aileler. yetkililerden
". yakınlarının kaldıkları
'.'koğuşlarda işleyişin
^normale döndürülmesini,
. fhükûmlülerin istedikleri
,cezaevine sevklerinin
jyapılmasını istediklerini.
iancak bu ıstemlerine
l' olumlu yanıt
, alamadıklannı belirttiler.
jiğpetmenlerin
becayiş ilara
™Jk ANKARA (AA) - Milli
"'Eğitim Bakanlığf nın
BI
(MEB) becayişi kabul
etmemesine karşın,
)#tandıklan illerde görev
yapmak istemeyen
pjöğretmenler, yer
değiştirmek için ilanlar
nasıyor. Özellikle doğu
illerine atanan
nögretmenler, batı, kuzey
,,.veya güneydeki iİleri
pJercih ediyorlar. tlanlara
-tgöre. yer değiştirmek
isteyenlerin çoğunluğu
i>a$ta tngilizce olmak
-rtizere branş ögretmeni.
iaMilli Eğitim Bakanlığı
-ryetkilileri ise becayışın
hi>irkaç yıldır
>uygulanmadığinı. becayiş
-iyapmak isteyen
eöğretmenlere izin
verilmeyeceğini
-ıbildirdiler.
üse müdürleri
uyarıldı
o B ANKARA (AA) -
CjAnkara Milli Eğitim
>ÎMüdürü Mustnfa
!>Oemirkan. eğıtim-öğretim
-lyıhnın huzur ıçınde
-sgeçmesi için lıse
-jnüdürlerine çeşitlı
-ıkonularda uyanda
>!bulundu. Okullarda
öğretmenlerin kılık-
-Ucıyafet kurallanna
f»üymalannın sağlannıasını
>*|»erektiğini belirten
Demırkan. öğretmenlerin
bu konuda ikna edilmesini
.Jstedı. Demirkan,
müdürlerden eğitim-
kültür faali>etlerine önem
vermelerini de istedi.
-Öğrencilerin bilgi hamalı
yapılmaması gerektiğini
söyleyen Demirkan.
öğrenim ve üretim
merkezli eğitim yapma
amacını taşıdıklanm
kaydetti.
Üniversiteler
eğitime başlıyor
oB ANKARA (AA)-
•Deprem bölgesindeki
-ıSakarya ve Kocaeli
üniversiteleri hariç. diğer
-üniversitelerin büyuk
-dcısmı gelecek haftadan
-itibaren eğıtim-öğretime
-fcaşlıyor. Deprem
•bölgesındeki Kocaeli
nüniversitesi 1 Kasım'da,
(Sakarya Üniversitesi de 8
i Kasım'da eğitim-öğretıme
-iaçılacak Bu üniversiteler,
-Sncelikle öğretim iiyelen
.''ve öğrencılerinin bannma
-Sorunlannı çözmeye
-ıçalışıyor.
-t.
Marmara depremi binlerce insanımızı alıp giderken
geride de on binlercesini acıh, evsiz ve çaresiz bıraktı
HATİCE TUNCER
Marmara depremi binlerce insanımızı
alıp giderken geride de onbinlercesini
acılı. evsız ve çaresiz bıraktı.
"Depremzede" dedik onlara. Deprem
kuşağında yaşayıp depremden
doğrudan doğruya za'rar
göımeyenlerin yüreğine de acı değilse
bile korku doldu. Deprem kuşağında
yaşayanlar, bir gün TV'lerde,
gazetelerde gördüklerinin kendi
başlanna gelebileceğıni düşündüler.
Hiçbır ön çalışma yapılmadan, zemin
etüdü yapılmadan denetimden
geçmeden dikilen binalann nasıl bir
anda insanm kapanı olabileğini fark
ettiler. Yaşamlan boyunca belki de hiç
ilgilenmedıkleri **fay
hatian, yumuşak
zemin. sert zemin,
kolon, kiriş" gibi
konularda bılgi
sahibi oldular. Yetkili
ağızlar. depremden
korkmamalan,
hazırlıklı olmalan ve
bilime güvenmelerini öğütlediler.
Ama tstanbul'da yaşayanlann büyük
bir kısmı binalanna güvenmiyor. Kimi
uzmanlara başvurarak oturduğu,
çalıştığı binalann depreme
dayanıkhlığını kontrol ettirtti, kimi
kaderciliği öne çıkarıp "ölüm geldiyse
geri dönmez" deyip normal hayatma
döndü. Bilim adamlannın
"tstanbul'da eninde sonunda büyük
bir deprem" olacak saptamalan ve
söylentiler karşısında, binalanna
güvenemeyenler hâlâ dışanda yaşıyor.
tstanbul'da Aksaray. Bağcılar.
Güneşli, Halkalı, Avcılar'da yol
kenarlan. parklar korkunun
çadırlanyla dolu.
Urfalı Balarhan ailesi Vatan
Caddesi'nin kenanna kurduklan
çadırlannda yaşıyor. Iki oğulan,
gelinlerutorunlan ve kızlanyla
kalabalık bir aile.
ailesıyle birlikte, köyleri yakıldığı için
kaçıp Istanbul'a gelmiş. Çocuklanyla
çadınnın önünde otururken
söyleniyor: "Ev çatlak, dünya nasıl
olacak?"
Deprem olursa altı çocukla birlikte
kaçamayacağı için çadıra yerleşmeye
karar vermiş. "Kaçını alıp kacabUirim.
Beşinci kat, altı nüfiıs" diye
dertlenirken oğlu atılıyor: "Annem
geçen depremde ikiınizi evde unuttu".
Remziye Aslan da köylen yandığı için
5 çocuğuyla birlikte Siirt'ten göç
etmiş. Eşi inşaatlarda çalışıyor. "Daha
beter olduk. Kalabilsek V'allah
aynlmazdık köyümüzden" diyor.
Kazlıçeşme'deki büyük boş alan da
sıra sıra korkulu Istanbullulann
çadırlanyla dolu. Kotel ailesinin çadırı
oldukça geniş ve modern. Eşinin
patronu çadır ve jeneratör alıp,
çalışantanyla birlikte 6 çadırlık mini
IstanbuTdan
deprem matızarası
Tramvayın
gürültüsünden korKmak
Altlanndan geçen tramvayın
titreşimlerini önceleri deprem sanarak
tedirgin oluyorlarmış ama artık
alışmışlar. Torunlan Selin 27 günlük,
büyük depremden sonra doğmuş.
Henüz evde hazırlanan yatağma hiç
yatıramamışlar. Büyük depremin
ardından 6 gün dışanda yaşadıktan
sonra evlerine girmişler ama şu 5.8'lik
artçı depremin ardından artık eve
girmiyorlar. Evlen Fatıh'te ve ciddi bir
hasar olmamasına karşın içeri girmeye
tereddüt ediyorlar. Ama iki güne kadar
evlenne dönmeyi düşünüyorlar. Hem
minik Selin'in sağlığının bozulacağı
korkusu, hem havaların soğuması
artık onları bezdirmiş. "Allah ne derse
olur" deyip iki güne kadar eve
dönmeyi düşündüklerini söyleseler de
pek niyetli görünmüyorlar.
Altı çocuklu Midyatîı Azize Akbulut
aşamları boyunca belki de hiç -
ilgilenmedikleri "fay hatları,
umuşak zemin, sert zemin, kolon
kiriş " gibi konularda bilgi sahibi
'oldular. Yetkili ağızlar, depremden
rkmamalan, hazırlıklı olmalan ve
bilime güvenmelerini
öğütlediler. Ama
tstanbuVda
yaşayanlann büyük
bir kısmı binalanna
üvenmiyor.
bir çadırkent kurmuş. Koteller
Zeytinburnu'nda oturuyor.
Evsahibinin çağırdığı mühendisin
raporunu bekliyorlar. Banyo için
evlerine gidıyorlar. tuvalet
ihtiyaçlannı yakindaki camide
gideriyorlar. Güvenlik için geceleri
her aileden bir kişi nöbet tutuyor.
Arife Kotel korkusunu şöyle anlatıyor:
"Ev iiç katlı. Aslında çok hasar yok
ama korkuyoruz işte..."
Havalar soğuduğu için cumartesi günü
gitmeye karar vermışler.
Cumartesinin bir özelliği yok ama
"Birkaç gün daha geçirelim bari, ne
yapahm" diyor.
Biraz ileriye Zeytinburnu'ndan aynı
apartmandan üç komşu aile yerleşmiş.
17 Agustos'takı
depremin ardından bir
süre dışanda
kaldıktan sonra evde
oturmaya başlamışlar.
Ancak 5.8'lik artçı
depremin ardından 35
milyona çadır alıp
buraya yerleşmişler.
14 yaşındaki Seda ve 11 yaşındaki
Haydar'm annelen hastanede
çalışıyor. Anneleri komşulara emanet
edip işe gitmiş. Seda eve
girebileceğini. az korktuğunu söylüyor
ama Haydar hiç eve gitmek istemiyor.
Miyase Barbaros da 3 aylık bebeği ve
3 yaşındaki kızıyla kalıyor. "5jriik"te
çıİctıklan eve ne zaman döneceklerini
bilmiyor.
Havva Kıran 59 yaşmda. Bincik oğlu
deride çalışıyor. Havva Hanım,
diğerlerinin aksine banyo için veya
herhangi bir şey almak için bile eve
giremiyormuş. "Yaşnlann canı daha
tatiı oluyor" diyor.
Evde uyuyamıyoruz
Aygül Hamarat. 17 Ağustos'tan bu
yana kendi ailesiyle birlikte Marmara
Bölgesi'ndeki kentlerde yaşananlan
özetliyor: "Birden hayatımız değişti
işte. Ya tstanbul'dan gideceğiz. Ya da
daha sağlam çadır alıp çadırda
>'aşayacağLc Cece evde u\ ku yok, hiç
değilse az da olsa uyuyoruz."
Talip Hamarat, Hıpodrom'dan emekli.
10 yaşındaki kızlan Merve eve
girmeyi asla kabul etmiyormuş.
Annesi. geçenlerde
zorla eve götürüp banyo yaptırdığını
anlatıyor.
Aygül Hamarat "Televizjonda
enkazdan çıkanlan o çocuklan gördü
korktu. Keşke seyretrirmesevdik. O
ikinci deprem olduğunda balkonda zor
yakaladım. Atiayacaktı neredeyse"
diye konuşurken küçük Merve
gözlerini indirmiş sessizce dinliyor.
Talip Bey. ne zamana kadar burada
yaşayacaklan sonısunu "Deprem ne
zaman durursa o zaman döneceğiz"
diye yanıtlıyor, ama bıraz
düşündükten sonra yine devam ediyor
"Okullar açıhnca döneceğiz, ne
yapacağız dönmeyip de".
IRMIK /AYDIN ENGtN aengin(â doruk.net.tr.
Aslında bu yazı, bir anlamda benım
deprem günlüğüm. Defalarca nokta
koymaya karar verip bir türlü bitireme-
diğim deprem günlüğüm...
Ben mi depremin peşindeyim, yok-
sa deprem mi beni kovalıyor bilemiyo-
rum. 17 Ağustos sallantısında Istanbul
dışındaydım. Neredeyse farkına bile
varmayacaktım. Şöyle bir sallandık,
sonra da vurup kafayı yeniden yattık.
Ama gazete yönetimi, "Gaz/a bakalım
deprem bölgesine" buyurunca, sekiz
katlı bınanın alt katında sıkışıp kalmış
depremzedeye döndüm. Arabada
uyuyup, ceset kokulanna bogulmuş
yıkıntılar arasında turtayıp, koruyucu
maskeyi bedenimin doğal bir uzantı-
sına dönüştürüp, enkazdan enkaza
koşmak günlük yaşama dönüştü. Tam
alıştım derken...
Tam alıştım derken, bir duş yapıp, bir
gece de olsa çarşaf serilmiş yatakta
uyumak için kaçamak yaptığım Istan-
bul'da ünlü "Işıkara gecesi"ne tosla-
dım. Koca kent uslu uslu evlerini terk
edip sokaklarda sabahiadı. Bana da
yıkıntılar yerine sağlam binalar arasın-
da dolanıp, tıpkı yıkılmış kentlerde ol-
duğu gibi sokaklarda, açık alanlarda
sabahlayan insanlarta röportajlar yap-
mak düştu.
Yeniden deprem bölgesine döndük.
Şey... Merkez Üssündeydim de...
Canlı kalmamış, kaldıysa da umut kal-
mamış enkazları bırakıp çadırkentleri,
çadırkondulan mesken tuttuk. Canını
kurtarmış ama yaşamı sürdürmekte
aşın ölçülerde zorlanan insanlann ara-
sında günler geçirmeye başladık...
Tam alıştım derken...
Tam alıştım derken, gazete yöneti-
mi insafageldi, istanbul'a döndük. Eh,
nihayet hayat normale döndü, gene
siyaset miyaset yazıp, övgü-sövgü
sarmalında normal meslek yaşamını
sürdüreceğiz diye umarken alttan ge-
len "5.8'lik" dürttü. Gazetede, bizim
odada "mavra" kaynatırken Cumhuri-
yet'in görmüş geçirmiş binası önce
uğuldadı, sonra çatırdadı, ardından sil-
kelendi. Ağlayanlarla, şaşkınlıktan ka-
çacağına birbirine sarılanlarla, yüzü
sapsarı kesilip konuşma yetisini geçi-
ci olarak yitirenlerle birlikte cümbür ce-
maat gazetenin bahçesine çıktık.
Bizim gazetede bahçeye genellikle
maaşlar gecikince, toplusözleşme gö-
rüşmeleri uzayıncatatlı-sert protesto-
lar için inilir. Bu kez yönetici takımı da
bahçeye doluştuğuna göre anlaşılan
bu kez, yiğınsal olarak depremi protes-
to ettik. Ardından Adapazarı-Yalova
şeridinde direksiyon sallamadan gene
deprem yazılan döktürmeye başladık.
"Bu sondur, artık deprem yazısı yaz-
mayacağız" diye umutlar yeşertmeye
başladık. Hatta "Deprem günlüğü"
tuttuğumuz defteri bile kapatıp çek-
meceye kaldırdık. Tam alıştım der-
ken...
Tam alıştım derken, 17 Ağustos'ta
yanm kalan yıllık izni, gazete yöneti-
minden hiç olmazsa taksit taksit tah-
sil etmek üzere kaçamaklar planladık.
Sonra planlan uygulamaya sokup
Marmara'nın tam ortasındaki Marma-
ra Adası'na demirledik. Ada dediğin
zeytin. balık, adaçayı, kediler ve deniz
demek. Hem tadını çıkarıp, hem keyif-
li Tırmıklar döktürme umuduyla bilgi-
sayan okşadık. Geceydi. Gök ayının
11 'iydi. Ay, dört gün sonraki dolunay
gösterisine hazırlanırcasına denizin
içinde gümüş ışıklar saçıyordu. Rakı
bardağı buğulu. tuzlu balık rakıya
uyumluydu. Tam alıştım derken...
Tam alıştım derken dipten bu kez
5.0'lık dürttü. Bildik öykü: Önce uğul-
dadı, sonra çatırdadı, ardından silke-
ledi.
Kaçıştığımız bahçeden yeniden eve
döndüğümüzde, çok lazımmış gibi aç-
tığımız televizyon haberi verdi: "...Te-
kirdağ açıklarında, salı günü saat
00.28 'de meydana gelen 5.0 şiddetin-
deki depremin, artçı deprem olmadı-
ğı, yeni bir hareketlenme olduğu..."
Haydaaaa... Tekirdağ açıkları dedi-
ğin Marmara Adası ayol. Yani biz dep-
remin nerkez üssüymüşüz de haberi-
miz olmamış. Vay be!
Nitekim kimsenin acele etmediği,
koşmadığı, yaşamı yaşanması gerek-
tiği gibi sürdüren küçücük adada bir
hareket bir hareket. Zeytin-balık mu-
habbetleri bir yana itilmiş, adaçaylan
bardağında soğumaya terk edilmiş;
varsa deprem, yoksa deprem. Adanın
durağan yaşamında neredeyse "Niha-
yet bızım de bir depremimiz oldu" he-
yecanı. Artçı deprem, öncü deprem,
depremin yükseklıği, şiddeti, büyüklü-
ğü, fay hattı, fay kırığı, kınk fay, Mar-
mara'nın dibinin sismografik özellikle-
ri, Marmara'nın dibinin dün akşamdan
bu yana değişen sismografik yapısı,
magma hareketleri, jeoloji, sismogra-
fi, magmaloji...
•••
Sizi bilmem, öteki meslektaşları hiç
bilmem. Ama bu Tırmık, deprem gün-
lüğündeki sonuncu yazı olsun. Tabii
yine sallanmazsak...
BÎRBAKMA
SERVER TANİLLİ
İslam'da Reform Üstüne...
Batı'da, temehnde kapıtalızmle burjuvazının yük-
selışinin yer aldığı, bılımsel ve akılcı düşuncenın ge-
lişmesi, laık anlayışın palazlanması, dinde reform ha-
reketiyle de -aşağı yukan- aynı zamana rastlarnıştır.
O sıralarda Osmanlı Imparatorluğu'nda aynı doğrul-
tuda birgelışme görulmüyorsa, başta iktisadî ve sos-
yal nedenleri yoktu da ondandır. Ama 19. yüzyıl bi-
zim için bir başlangıç yüzyılıdır: Ayakta kalmak, de-
ğişmeye ve yenıleşmeye bağlıydı; bu ıse, Batı'nın
vaktiyle geçirdiğı birevrimi ve onun gereklerıni bize
de dayatmıştır. Laikleşmenin kaynaklannı -belki- tâ
II. Mahmut'a değın uzatabiliriz. Ne var ki ımparator-
luk, eskiyle yeniyi, en başta da eğitimde, son günü-
ne kadar yan yana sürdürür. Altı yüzyıliık yapı, bu
kozmopolıt ve bir dayanağı da Islam olan yapı çö-
künce. birölüm-kahm savaşından doğan ulusal dev-
let ister ıstemez Cumhurıyetçi, demokratik ve laik
olacaktı. Bunlann hiçbıri, öyle çokça söylendiği gibi
tepeden ınme, zorla dayatılmış degıldır; hepsi de
özünde yaşamın zorunluluklanndan doğmuştur, "ha-
yatın çağnsı"na uyulmuştur.
Dınle devleti bırbirinden ayıran yeni sistem, devlet
yönetiminde, bu arada özellikle eğitimde. referansı-
nı akıldan, bilimden, sosyal gereklerden alırken, dini
de bireylenn vicdanına emanet eder.
Bir Müsluman ülke için gerçekten "devrim "dir bu!
Büyük bir gecıkmışlıği gidermenin de radıkal çö-
zümüdür. Diyanet işlerı Başkanlığı gibi bir kuruma
devtet örgütü ıçınde yer venlmesi. olsa olsa "pratık
mulâhazalar"\aö\r. Bu "mülâhazalar" bugün de sürü-
yor: Söz konusu kurumu devletm yapısından çtkar-
mak. din ışlerinı cemaatlere terketmek, bunun için de
Batı'yı, özellikle de Anglosakson ülkelenni ömek gös-
termek, bugün için bir özentıden ılen gıtmez. Bir re-
form düşünülüyorsa, o kurumu eskı halıne getırmek,
başta da "fetvacı" havasmdan kurtarmaktır.
Günümüzdeki rahatsızlığın asıl kaynağı ıse başka-
dır.
•
Cumhuriyet'in demokrasi için de birtemel olan la-
ik yaptsı sorun halıne gelmışse, özünden kaynaklan-
mıyor bu: Çok partıli yaşamda ufuksuz polıtıkacı, hal-
kın oyunu çalmak ıçin. onu da malzeme olarak kul-
lanmıştır ve bugünlere gelınmiştır. Bugün ise, aslın-
da laık sıstemın gızlı-açık düşmanlan. kendi gözle-
nndekı merteği görmeden sorunu saptınyoriar. Oy-
sa sorun, islam'ın laik bir düzende yer alabilecek bi-
çimde kendme çekıdüzen vermesidır. Bu da elbette
devletin değil, başta ılahıyatçıların ışıdır. Buyuk kız-
gınhklara yol açma pahasma böy le ılahıyatçılar da or-
taya çıkıyorlar.
Prof. Ethem Ruhi Fığlalı onlardan bırıdir.
Onun, Sayın Sedat Ergin'in 12 Eylül günlü Hürri-
yet'teki yazısında aktardığı duşünceleri pek önemli-
dir: Sayın Profesör Kuran'dakı ayetlerı ıçerik olarak,
inanç, ibadet ve muamelat diye üçe ayınrken, pek
hakh olarak ınanç ve ibadette değişiklığe giditeme-
yeceğini söylüyor. Ama "muamelat"a ilişkın hüküm-
lerin böyle bir dokunulmazlığı olmamak gerekir; po-
zitif hukuka gıren bir alandır bu. Nitekim Cumhuri-
yet'in pozıtif hukuku da bu alanı istediği gibi düzen-
lemiştir, düzenliyor. Gözetilecek tek şey, söz konusu
düzenlemenin Kuran'a değıl, çağdaş hukuk ve de-
mokrasiye uyupuymamasıdır, özellikle kadm hakla-
nnda böyledir.
Öyle de olsa, "muamelat" alanının da değişmez-
lığinı savunanlar var. Böylece "İslam'da reform"ur\
asıl konusu, bu savunmanın geçersizliğini gözlerönü-
ne sermek, gıderek anlamsız bir direnişe, dahası fi-
kir kanşıklıgına son vermektir.
Üzerime düşmese de hatırlatacağım; Peygam-
ber'ın pek önemlı bir hadısınde söylediklennin, böy-
lesı bır reforma daha da geniş boyutlar kazandıraca-
ğı kanısındayım: Bızzat dinin "Resu!"ü, "Ben, ahlakı
tamamlamak üzere gönderıldım" der. Nedir bu "ah-
lakı tamamlayanlar"? Dıni, "Kuran'da var" diye ay-
rıntılara boğup biçımselliklerin kavgasıyla toplumun
huzurunu bozanlar, bunun üzennde de düşunmeli-
dirler.
Ne o? Ahlak ıçin dinden medet mi umuyorum?
Asla! Hiçbir dinin ahlakı onarmada başta gelen bir
rolü yoktur. Ahlakı bozan da onaran da başka kay-
naklardır toplumda; bır bakıma, "Insan "\ yapan da yı-
kan da onlardır.
Şımdi, nasıl hatırlamaz oluruz, 700 yıl önceki o bü-
yük Anadolu ulusu Hacı Bektaş Veli'nın söyledikle-
rini?
Her ne arar isen insanda ara
Kudüs'te, Mekke'de, hacda değildir.
O gerçeği, 16. yüzyılda bir büyük ilahıyatçı olan
Thomas Münzer de şu çarpıcı sözlerıyle dile
getırecektır: "Insan olunuz, Tanrı da Tann olacaktır!"
Türkiye'de kullanımı az
Organ nakli
yaşam kurtanyor
tstanbul Haber Sersisi -
Vv'isconsin Cnhersitesi
Karaciğer Transplantas-
yonu Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Münci Kalayoğ-
lu organ naklinin hayat
kurtaran en önemli faktör
olduğunu v urgulayarak,
ABD'de bu konudaki eği-
timin ilkokulda başladığı-
nı belirtti. Türkiye'de or-
gan nakillerinin çok az ol-
duğuna dikkat çeken Ak-
deniz Üniversitesi Genel
Cerrahi Anabilim Da-
lı'ndan Prof. Dr. Tuncer
Karpuzoğhı ıse "ABD'de
1 yılda 12 bin 900 böbrek
nakli yapıhrken biz 25 yü-
da 3 bin 900 nakil gerçek-
lestirdik" dedi.
Organ naklindeki yeni
gelişmelerin tartışıldıgı
toplantı Çırağan Sara-
vı'nda gerçekleştirildi.
Eczacıbaşı Firması tara-
fından düzenlenen toplan-
tıda. "Tacrolimus" etken
maddelı bir ilacın organ
reddini önlemedeki etkin-
lıği tartışıldı. Prof. Dr.
Müncı Kalayoğlu. ilacın
ABD'de 10 yıldır kullanıl-
dığını ve takılan organla-
nn reddini önledığinı be-
lirterek ilacın diğer ilaçla-
ra göre 100 kat daha etki-
lı olduğunu söyledi.
Türkiye'deki asıl prob-
lemin. organ nakli yapa-
bilecek uzman sayısmda-
ki yetersizliğe bağlayan
Kalayoğlu, halkın da bi-
linçlendinlmesiyle insan
hayatının daha da uzaya-
cağına dikkat çekti. Kala-
yoğlu. "Insanlara transp-
lantasyonun önemi anlao-
lı>or. Türkive'de vapılma-
sı gereken bu" dedi.
Transplantasyonu ülke-
mizde ilk olarak uygula-
yanlardan bıri olan Prof.
Dr. Tuncer Karpuzoğlu da
ülkemizde bu alanm daha
da gelıştirilmesinin öne-
mine dikkat çekti. 1998
yılı içinde ABD'de 12 bin
900 böbrek nakli yapıldı-
ğına dikkat çeken Karpu-
zoğlu, ülkemizdeki ra-
kamları ise şöyle sıraladı:
"25 vıl içinde 3 bin 900
böbrek nakli>apıldı. Son 8
yıl içinde37 kalp. 1S0 civa-
nnda karaciğer nakli ya-
pıldı. Bir ülke amaçlannı
bü\üktutınalı_"