14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19EYLÜL1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Boşokul Ankara'nın Polatlı ilçe- sine 21 kilometre uzak- taki Şabanözü kö- yünde, Milli Eği- ytim Bakanlığı, yatılı bölge oku- lu yaptırmış. in- şaat brtmiş. Sınrflar, ya- takhaneler, salonlar dayanmış döşenmiş. 240 kız, 240 erkek öğ- renci kapasiteli okulda her şey tamamlanmış. Hiçbir eksik kalmamış. Tek eksik, öğrenci kal- mış. Körfez'deki dep- remden sonra okul, depremde ailesini yi- tiren öğrencilere talip olmuş. 480 öğrenciye hem barınma hem de eğitim olanağı doğ- muş. Gölcük'teki kriz masasına da durum bildirilmiş. Dilekçe ma- sada kaybolmuş olma- lı ki ne ses çıkmış ne seda! 200konut Istanbul'dan Fehim Durak dryor ki: "Dala- man'da 850 konutlu in- cebel Tatil Sitesi'ni ya- pan şirket iflas edip kredi bor- _, cunu ödeye- meyince Vakıf- lar Bankası 200 konu- ta el koydu. Konutlar 10 yıldır boş duruyor. Bu konutlar deprem- de evini yitiren ve Da- laman'a yerleşmeyi düşünen emeklilere uygun koşullarda veri- lemez mi?" Etektronik postac som©posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Ecevrt, resmiABD gezisinin masraflannı ödeyecekmiş. "Yoksa başbakan olduğunu da mı unuttu!" ürk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği In- şaat Mühendisleri Odası'nın yayın organı türkiye Mühendislik Haberleri'ndeki "Tur- kiye Deprem Bölgeleri Haritası Değişmeli midir?" başlıklı yazıdan öğreniyoruz ki Birleşmiş Mil- letler 1990-2000 yılları araşını "IDNDR" ilan etmiş... Yazıyı kaleme alan ODTÜ Afet Yönetimi Uygula- ma ve Araştırma Merkezi ve Inşaat Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Polat Gülkan, Prof. Dr. M. Semih Yücemen ve araştırma görevlisi Nesrin Ba- şöz -ki Türkiye Deprem Bölgeleri haritasını hazırfa- mışlar- şöyle diyorlar: "Artık sonlarına geldiğimiz 1990-2000 yılları ara- sını içine alan 10 yıllık süre, Birleşmiş Milletler teş- kilatınca 'Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Ulus- lararası Onyılı', Ingilizce ifadesinin baş harfleriyle IDNDR olarak ilan edilmiştir." Ve öğreniyoruz ki, doğal afet zararlarının üçte iki- si depremden meydana gelen ülkemizde 1990 yı- lında Türkiye IDNDR Milli Komitesi kurulmuş: Bayındırlık ve Iskân Bakanlığı'ndan Isa Kalkan, Sayhan Bayoğlu, Orhan Baltan, Oktay Ergünay, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü'nden Yüksel Ay- han, Yücel Özgün, DSl'den Ozden Bilen,.Sağlık Bakanlığı'ndan Nilüfer Ünver, Kubilay Örten, MTA'dan Turan Çakmak, Kızılay'dan Tekin Sevil, İTÜ'den Nahit Kumbasar. ODTÜ'den Polat Gül- kan, Dogan Atbnbilek, Ankara Üniversrtesı'nden Nu- rettin Sonel. Deprem Mühendisliği Türk Milli Komi- tesi'nden Rifat Yarar, Mühendislik Jeolojisi Türk Milli Komitesı'nden Kemal Erguvanlı, Kandilli Ra- sathanesi'nden Muammer Dizer. Yanı sıra, Türkiye IDNDR Milli Komitesi'ne bağlı Deprem Çalışma Grubu oluşturulmuş. Deprem Çalışma Grubu ile ortak çalışma yapmak üzere Afet Işleri Genel Müdürlüğü aynca İTÜ Rek- törlüğü'ne, ODTÜ Rektörlüğü'ne, Boğaziçi Üniver- sitesi Rektörlüğü'ne, Istanbul Üniversitesi Rektör- lüğü'ne, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü'ne, MTA Genel Müdürlüğü'ne çağrı yapmış. Sıra Türkiye'nin deprem haritasını hazırlamaya gelince görev ODTÜ'ye verilmiş ve hazırlanan nihai rapor değerlendirilip eleştirilmesi için ilgili 13 kurum ve kuruluşlara gönderilmiş. Sadece dört kuruluştan yanıt gelmiş: Istanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliöi Bölü- mü, TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası fstanbul Şubesi, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, MTA Genel Müdürlüğü. IDNDR: Doğal Afet Zararlannırr Azaltılması Ulus- lararası Onyılı... 1990'da başladı, 2000'de bitiyor. 2000'e bir kaldı... Acaba Birleşmiş Milletler'den uzatma mı istesek! SESSÎZ SEDASIZ (!) NVÜİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Bedelli askerlik çıkınca: Bir Türk 15 bin Alman Markı'na bedeldir! Prof. Duru, Uoç' Selçuk'a soruyor Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ismail Hak- kı Duru'nun Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'a bazı soruları var 1) 1930'lara saplanıp kalmak, ne demek? O yılların ilkelerinin hangisi bugün geçersiz? Hangisi gerçek de- mokrasiye aykırı? öneğin artık en ha- kiki mürşit ilim değil mi? Şeyhler, der- vişler, meczuplar ile mücadele etmek artık gerekmiyor mu? 2) Cumhuriyetin emrinde demokra- si nedir? Iki kavram birbirine karşı mı? Yoksa çoğulcu demokrasi aldatma- casıyla 1950'den beri neredeyse sü- rekli olarak cumhuriyetin temellerini oymak özgürlük mü? Halkımızın iste- diği demokrasi bu mu? Deprem son- rası bilimin iflas ettiği noktadayız di- yen seçilmiş kişiler, cumuhriyetimizin laik, üniter niteliklerini korumanın so- mut örneklerini gösteren Milli Güven- lik Kurulu'ndan daha mı demokrat? 3) Dini çıkarları için kullanan kişi ve örgütleri niteleyen 'dinci' sözcüğüne karşı şeriatçı ve bölücüler tarafından icatedilen 'laikçi' deyimi Yargıtay Baş- kanı'nın ağzına yakışıyor mu? Aynı zamanda Türkiye Bilimler Aka- demisi'nin asli üyesi de olan teorik fi- zik profesörü Duru'nun sorulan böy- le... Üniversite ortamı dışında "Doç. Dr." unvanını kullanabilmesi için yasa gereği hangi üniversitede iki yıl fiilen doçent- lik yaptığını bilemediğimiz Sami Sel- çuk, sorulara yanıt vermek isterse köşemizaçık... Bekliyoruz. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Depremde '12 Eylül Felaketi' Bu yıl 12 Eylül, depremle sar- sıldığımız günlere rastladı. 17 Ağustos 1999'daki "jeolojik dar- benin" acıları henüz doruklar- dayken, 19 yıl öncekı "ideolojik darbenin" yıldönümü elbette ki gündemin başına geçemezdi... Oysa, onbınlerce bınanınyerle bir olarak, binlerce msanımızın ölümüne yol açan "rantçı ve de- netimsiz" imar düzeninin en son ve "en gelişkin" yasal kurallan bi- le aslında "12 Eylül ideolojisi- nin" bir ürünüydü... 1980'de "anarşiyiönleme" adı- na yönetime el koyanlar, darbe- nin hemen ardından ülkeyi tam bir "imar anarşisi" içine ibnek üzere de eilerinden gelen her şe- yi yaptılar. Çünkü asıl hedefleri, planlı kalkınma yerine "yağmay- İa zenginleşmeyi" temel alan rant ekonomisine geçişi sağlamaktı. Bunun ancak "darbeyle" olabi- lecek ön koşuJu ise heralanda pla- nı ve kamu yarannı savunan "27 Mayıs Anayasasrnı* ortadan kal- dırrnak ve aynı Anayasa'da toplum- sal haklann güvencesi sayılan öz- gürlükleri de yok etmekti... Nitekim, darbenin bu "yağma- cı" yüzü, daha ilk yasal düzenle- melerinde hemen ortaya çıktı. Mil- MGK/nin 2 Hazıran 1981 tarihli bildirisine kadar subasmanlan ya- pılmış tüm kaçak bınalara ve "in- şaatlara" da "af" getiriyordu. Hemen bir yıl sonra, 1984'ün şu- bat ayında kabul edilen ve aynı yılın mart ayındaki yerel seçimler- den "önce" yürüt(fig'e"Sö*ûlan' 2981 sayılı yasa ile de aflfedilmiş kaçak yapılann ruhsata ve tapuya bağlanarak "ödüllendirilmesi" sağlanıyordu... Bu "hızlandırılmış" imaryağ- ması hukukunun aynı dönemde kentlere indirilen di|erbir "vuru- cu darbesi" de 1986'daki 3290 sayılı yasayla gerçekleştirildi. Ay- nı zamanda şu son depremin de fe- lakete dönüşmesine neden olan •'bilim dışı imar planı kararla- rıvla yer seçimleri belirlenen bi- naları" yaratan 3290 sayılı yasa; "kaçak yapılann ıslahı planı yöntemiyle çok katlı apartman- İara dönüşmesi" sürecinı başla- tıyordu... ... ve diğerleri 12 Eylül anlayışı, aslında sade- ce bu "açık SDÇ kanıtı" niteliğin- deki yasalanyla değil, örneğin; "bölge ve nâzım planlama bü- Yağma mevzuatınm sonucu: "12 Eylülzede" yapılar... li Güvenlik Konseyi'nin (MGK) kanun gücündekı ünlü bildirileri arasında "kanun dışı yapüann af- fedildiğine" dairkararlann dayer alması, 12 Eylül'ün aslında 24 Ocak 1980'de baslatılan talan eko- nomisinin zora dayalı "siyasal önlemi" olduğunu bilenler için hiç de şaşırtıcı değildi... Talan yasalan MGK'nin 2 Haziran 1981 ta- rihli "imar affi" bildirisi. 1950'ler- den itibaren arazi yağmasını kö- rükleyen politikalann, sadece "si- vil siyasetçileri" değil, hani şu "oy kaygüan olmadığı'' söylenen "üniformalı ve bürokratik siya- setçileri" de yönlendirdiğini gös- termesi bakımından aynca önem taşıyor. Özellıkle 12 Eylül sonrası ise ay- nı politikalan güvenceye alan ya- sal önlemlerin, önce "silah gü- cüyle", ardından da "sivil giysi- li seçilmiş yöneticiler" eliyle sis- temli bir şeklide yürürlüğe konul- duğu dönem olarak taribe geçi- yor... Orneğin 1983 yılı martında yü- rürlüğe giren 2805 sayılı yasa, rolannın kapatılması": tunzmi teşvik adına koruma alanlannın ve kıyılann "turizm merkezi" ilan edilerek yağmaya açılması; yasa dışı işgal edilen ormanlann "orman alanı dışına çıkartılma- sını" öngören anayasal düzenle- meleri ve planlamadan uygulama- ya dek tüm imar sürecinde "bilim- sel denefimi dışlayan" bir başı- boşluğu loırumsallaştınnası gibi politikalanyla da Körfez Depre- mi'nin felakete dönüşmesinde "baş sorumlu" anlayıştır... Ülke bu "gözü kara" yagrna- cı dönernin bilim dışı hukuk ve siyasetinden yakasını kurtarama- dığı sürece, "depremle birlikte yaşama'" bir yana, depremsiz de uygarca yaşamanm ne demek ol- duğunu asla göremeyecek... Çünkü aynı yasalar yünirlük- teyken, bundan yıne hep arazi spe- külatörlerinin, arsa mafyasının ve imar rantçılannın beklentilerine uygun bir yapılaşma ve yağma kültürü doğacak... Tıpkı 12 Eylül gibi "çirkin" ve "insanı ezen" bir kent dokusunu da yaratmayâ devam ederek... KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak'a turk.net ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACl H A R B İ SEMİH POROY > «f- £Cr j& ••- a ' cfe BULUT BEBEK MJRAYÇIFTÇÎ y yp Artık hayatta yapmak isteyeceğim TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Eylül 1960 YIUMN KARAOA 196O'7M gUGUAJ, AMBRİKA't* A54CJ AKZ RBCOKU KIKOJf- t/TMtt'TM*:/ SMLT UVCB PfSTfAJOe rAPlLAN PBNeMBOe, MArt KENKÜ, 'CHALLeHGBK T * APLI YA&IÇ OrOAAOBİLİ, SÜ/OJCÛSÛ MICÂCEY THOMPSOA/ yÖM£7İ- MİA/OB BÜrÛK Bf& HtZA UIAÇMIÇTI. SAATTB 6S4 KJLCMeTKE *»- PAAI ABAÇ, BUMU 1,5 K/LOMETieE KAMR SÛ&OÜBA1ÜÇ, SOMSA YAVAŞLAMAVA BAŞLAMIÇri. ONYEPİ KJLOM£me itZUMUjgcjA/DAKj PfSTİM SOHUMDA, CH4U£N€££ I , ANCAK ÖZ£L /=AGAŞÜTÜAJÜ AÇA&VC Dt/&ISİLMffIİ'.. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 'BiP Daha Çal, Bill!..' Biçimi, keskin bir bıçakla boyuna kesilmiş katı bir yumurtanın yüzeyini andıran büyük salonun açık kapısının önünde durduklarında, gözleri elin- de olmadan içerideki halıya kaymıştı... "Demek, her şey burada, bu halının ûzerinde olup bitmiş..." di- ye düşündü. Yanında eşi, ev sahipleriyle birlikte ka- meralara poz verirken, aklı halıdaydı... "Gülümse- sene biraz!" Her zaman en doğruyu düşündüğü- ne inandığı karısının uyarısryla karşısındaki kame- ralara zoraki zoraki gülümsedi. Fotoğrafçılar ney- se, amatelevizyoncularabirtürlü ısınamamıştı. Ne zaman kamera karşısına geçse tiki tutuyor. kendi görüntüsü de olsa, televizyonlann akşam haber- lerinde yine ikide bir yanağını oynatan "biradam" görmek düşüncesi sinirlerini bozuyordu... Yanın- da dikilen, uzun boylu, yakışıklı genç adam ise kendinden emin, hiç durmadan gülümsüyor, bireli pantolonunun cebinde karşılannda itişip kakışan gençmuhabirlerteşakalaşıyordu. "Eliniver..." Adam her elini uzartığında o da uzatmak zorunda kalıyor- du. Sahte gulücükler, yapay tokalaşmalar bir tür- lü bitmek bilmiyor, zaman akıp gidiyordu. Neredeyse bir saattir ayaktaydı. Içeri girip otur- duklarında ne kadar yorulduğunu anladı. Çevresi- ne belli etmek istemese de bu koşuşturmalara ar- tık eskisi gibi dayanamıyordu. Yanındaki yumuşak koltuğa kaykılır gibi yerleşmiş adamın anlattıklan- nı dinlerken, gözü yineyerdeki halıya takılmış, da- lıp gitmişti... Adamı, basından, televizyonlardan tanıdığı dudakları et et, kocaman gözlü, büyük ağızlı o tombulca kızla bu yumuşak halının üzerin- de yuvarlanırken düşünüyordu. "Iğrenç bir $ey bu..." diye geçirdi aklından. Kendisinin "mazbut" bir yaşamı, uzun yıllar süren mutlu bir evliliği var- dı. Kansını, kedileri, ince belli cam bardakta çay.iç? meyi ve politikayı sevmiş, hiçbirinden vazgeçmç? mişti. Onun yaşadıklannın, deneyimlerinin, göryp geçirdiklerinin yanında bu adamınkilerin sözü rptj olurdu? Ama işte bugün burada, bu yumurtayı afl- dıran odada, onunla birlikte olmak zorundayöT.» "Kaderin cilvesi işte..." Her şey bu "küstah" adW mın dudakları arasından dökülecek bir iki sözcûk c te bitiyordu. "Bir şey mi aradın dostum?.." Gözle*- rini halıdan çekti. Bir an ne diyeceğini bilememiş 1 - ti. Kafasını toparlamaya çalıştı. "No, no... BİII!.." Ada 1 - mın gülümsemesi onu rahatlatmıştı. Bu gülümse- melerin gerçek mi, sahte mi olduğunu sorgulama^ yı bırakmaya karar verdi. • •< Son zamanlarda moda olan bu "senli benli" ko- nuşmalan doğrusu önceleri çok yadırgamıştı. Ko- ca birömrü "Sayın"la geçirip, birden "sen"e atla- mak hiç de kolay olmamıştı. ingiltere'deki öğren-. cilik yıllannı anımsadı. Orada da öyle değil miydi? Bu anglo-saksonların "hukuklan" da, "dilleri" de, "dostluklan" da bir başkaydı! Ya aradan geçefl Q uzun yıllar? "Adam sen de..." dedi. Insan, "deği- şen" bir variıktı. O da değişecekti. Gözlerinin önti- ne kansı geldi. Son davette uzun eteği hafif yınV, maçlı, janjanlı, kendinden desenli sıyah abiye el- bisesi, aftındaki alçak topuklu siyah nubuk ayak= kabılan, kolunda aynı renkten minik gece çanta- sıyla, görenleri nasıl da şaşırtmıştı? O bile değiş* tikten sonra... ^ ^ Genç adamın anlattıkları bildiği, beklediği şey- 1 lerdi. Bu tür görüşmelerde kimin ne söyleyececji, ne anlatacağı zaten daha önce belirlenir, notlar hâ- linde bir iki gün önceden ellerine verilirdi. Adafn,' "zamparaydı, mamparaydı", ama dersini iyi çalış- mıştı. Söz sırası kendisine geldiğinde, adam onu, dinlediklerini sanki ilk kez duyan, duyduklannı o ana kadar hiç aklına getirmemiş insanlann jestleriyle, mımikleriyle onaylamıştı. Bunlar bir "devlet adamı" için gerçekten rahatlatıcı şeylerdi. Yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı adama. "Thankyou, Bill!.." Biraz sonra eşleri de salona alınmışlardı. Ada- mın kansı, karısının kolunda, güle oynaya bir şey- leranlatıyordu. Kahvelerini yanlarlarken genç adam yerinden kalktı, "Dinlemek ister misiniz" diye sor- du. Yanıtı beklemeden salonun köşesinde, metal bir sehpaya asılı duran saksofonunu aldı, çalma- ya başladı... "Stan Getz..." Kan koca başlannı sal- ladılar, "Yes, please!" Ah, gözünü sevdiğimin genç- liği... Şimdi New York'ta, Central Park'ta olmak, el ele tutuşup koşmak, beyaz güvercinleri kovala- mak vardı... Adam güzel çalıyordu. Stan Getz'ten Joshua Redman'e geçti. "Make sure you're su- re..."Gözlerini kapatmış, dinliyordu, "Boşveralla- haşkına..." diye geçirdi aklından, "ne isterse yap- sın kerata!..." Öyle ya, dünyaya bir kere geliyordu insan. Birden tenorsaksofonun sustuğunu fark et- ti. Kansıyla bakıştılar. Sonra adama döndü, içten bir sesle, "Birdaha çal, Bill..." dedi, "Lûtfen, bir da- ha çal..." i Faks:0216-418 8410 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Balıkesir'in Edremit ilçesi- ne bağlı, kaplı- casıyla ünlü bir belde...Görüle- 3 bilen en uzak nokta. 2/ Yar- dım istendiğinı anlatan bir söz- cük... Doğu ve • Güneydoğu Anadolu'dako- nar-göçerlerin 8 kıl çadırların- g dan olusan yay- la yerleşmesi. 3/ Çipu- ranın, boyu on cm'ye kadar olan gençlerine verilen ad... Şöhret. 4/ 2 Hediye, armağan, bah- 3 şiş... Bir hayvan. 5/ Yi- 4 yecek. içecek ve erzajın saklandıjğı dolap ya da oda. 6/ Üstün bir yetki- nin gücünü simgeleyen değnek... Aruzölçüsün- g de kısa okunması gere- q ken bir heceyi, kalıba uydurmak için uzatma. II Asker... Yunan mitolojisineg^- re uçmayı başaran ilk insan. 8/ Kedi ya da köpek yajirui su... Istanbul'un bir semti. 9/ Trabzon'un Akçaabat n- çesinde birgöl... Yemişlerin yenilen bölümü. £ « YUKARIDAN AŞAĞIYA: ifi£ 1/ Trak>r a'da Meriç Irmağı ağzı yakmındaki sığ göl... Os- manlılarda gece bekçisi. 2/ Afrika'nm güney ^ i burnun adı... Ekinlere zararlı bir böcek. 3/ K ^ nın sebze olarak yenen yapraklan... Iran'ın plaka işare- tı. 4/ Fazla bön, avanak... Yapma. etme. 5/ Eski ayafcka» bı. 6/ Israil yapımı bir tabanca... Ipucu. 7/ "Dario -j-'5 Nobel ödüllü ıtalyan oyun yazarı... Ağn Dagı'na ver^ len birbaşka ad. 8/ Eskı Türklerde çocuklan koruyan tap-i nça... Togo'nun başkenti. 9/ Şeriat mahkemesi yargıtı* lçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu. '
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear