Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 28 AĞUSTOS 1999 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Doğumunun 250. Yıldönümünde Goethe
Prof. Dr. Vural ÜLKU Me
A
lman kültürü ve ede-
biyatı denince adı ilk
akla gelen Johann
Wolfgang Goethe as-
lında ülkemizde de
çok iyi tanınan bir ya-
zar değildir. Eserlerinin bir bölümü
Türkçeye çevrilmişse de, gerek bu çe-
virilerin sistemsizliği gerekse "Faust"
başta olmajc üzere birçok eserinin kap-
samlı açıklamalar olmadan anlaşılma-
sında karşılaşılan güçlük, birçok ülke-
de olduğu gibi, Türkiye'de de, Goet-
he'nin adı iyi bilinen, fakat eserlen pek
okunmayan birisi olarak kalmasına ne-
den ofmuştur. Bir "Faust"u, Alman-
ya'da öğrenciler de eserle neredeyse ay-
nı boyutta "açıklamalar" eşliğınde oku-
yup anlamaya çalışır; çünkü içinde, es-
ki çağlara ve kültürlere olduğu kadar.
Goethe'nin yaşadığı döneme de ilişkin
sayısız gönderme ve bilgi yer alır. Bu
yüzden, Goethe'nin "Faust" başta ol-
mak üzere bütün eserleri, kendileriyle
ciddi ve yoğun bir "uğraşnıa" gerekti-
rir, onlar öyle bir çırpıda, hele bir kez
okumayla geçiştirilecekkitaplar değü-
dir.
Yine bu nedenle, Goethe hiçbir za-
man gerçek anlamda "çok satan" bir ya-
zar olamamıştır. KJasik Alman edebi-
yatmın en önemli örneklerinden sayı-
lan "tphigenie"si, ancak 200 adet bası-
hp satılabilmişken, aynı yıllann yığın
edebiyatı ömekleri "pembe kttaptar" 20-
30 bin okuyucuya ulaşıyordu. Ama ne
ÜniVersitesi Öğretim Üyesi
onlardan, ne yazarlanndan bir iz bile kal-
madığı halde, Goethe ve eserleri. Alman
kûltürünün temel taşlan olmayı sürdür-
mektedir.
Peki Goethe'nin temel özellikleri ne-
lerdir? En kısa tanımlamayla, Goethe'yi,
aydınlanma dönemiyle insanlık tarihin-
de bir çıgır açan "Yeni Avrupa"nın kûl-
türünün en önemli oluşturuculanndan
ve temsilcilerinden birisi, bıkıp usan-
madan "yeni"yi arayan, araştıncı. akıl-
cı, bilimci, elde ettiği ile asla yetinme-
yen "hozursuz" gerçek çağdaş insan
olarak niteleyebiliriz. Başka yazarlarca
pek çok kez işlenmiş, ancak onun elle-
rinde yepyeni bir kimlik kazanmış olan
"Faust" bir anlamda Goethe'nin de ken-
disidir. Şu ünlü sözcüklerle başlar bu
tragedya: "Yoğun çabalaria fekefe, hu-
kuk veüp okudum. bir de ne yaak \â (bü-
yük bekİentilerle) ilahiyat.. Şimdiyse du-
ruyorum burada, bir ahmak gibi, hiçbir
biçimde akıllanmış da değilim. Yüksek
unvanım. doktoram bilevar,(._) ama bü-
tün şevkim de kırıldı -ne bir şey bildiği-
me inanıyorum, ne bir şey öğretebüdiği-
me ve insanlann düşüncelerini değiştirip
onlara doğru yohı gösterebileceğime"
("Gece", dize 1 vd.) Gördüğü öğrenim
ve sonraki öğretim üyeliği, Faust'a ma-
nen hiçbir kazanç sağlamamıştır. Bun-
dan sonra Faust, Mephisto'nun (şeyta-
nın) yardrmıyla gençleşir, aşkı yaşar, pa-
ra, güç, iktidar sahibi olur, dünyanın gel-
miş geçmiş en güzel kadınıyla (Helena
ile) evlenir - fakat gerçek mutluhığa hiç-
bir zaman ulaşamaz. Bu mutluluğu. an-
cak ömrünün sonunda, kıraç ve verim-
siz, işe yaramaz bir toprak parçasının
tanma açılmasını. barajlarla, yollarla
canlandınlmasmı, insanlann orada öz-
gürlük içinde üretime geçmesini sağla-
dığı zaman, başka bir deyişle, başka in-
sanlara yardımcı olduğu zaman yaşaya-
caktır. Eserin temel kavTamlanndan bi-
risi "Streben"dir (çaba gösterme). Go-
ethe, bütün eserlerinde bu "çaba"nın
çeşitli yönlerini işler. ömrü boyunca ay-
dınlanma, hümanizm, banş, özgürlük,
kardeşlik mesajlan verir.
28 Ağustos 1749'da Frankfurt'ta var-
lıklı bir ailenin çocuğu olarak doğan Go-
ethe, şair, yazar, hukukçu. (anatomi, mi-
neraloji, botanik. fizik renkler bilgisi,
müzik gibi pek çok alânda çalışmalar yap-
mış) bir bilim adamı. Saksonya-Weimar-
Eisenach Dükahğının devlet görevlisi-
dir (savaş komiseri, maliye bakanı, yol
yapımı sorumlusu vb.). Peyzaj mimar-
lığından diksiyona, tiyatro yönetmenli-
ğinden anatomiye, Sırp-Bohemya-tran
edebiyatlanndan ("Divan"ı vardir!) din-
ler tarihıne, arkeolojiden masonluğa ka-
dar ciddi ve derinlemesine incelemedi-
ği, meşgul olmadığı konu yoktur, dene-
bilir. Dünya edebiyatmın söz dağan en
büyük yazarlanndan birisi olan Goet-
he, binlerce yeni sözcük üretmiş ve hak-
kında bir "Goethe Sözlüğü
" hazırlanmasına yol açmıştır. "Göre-
rek öğrenme" tutkusuyla kırk kadar bü-
yük gezi yapmış, çağın ilkel arabalann-
da 30 bin km. yol aşmış, yapılan hesap-
lara göre tam 14 yılım yolculuklarda ge-
çirmiştir. Bunlardan en önemlisi, geli-
şiminde gerçek bir dönüm noktası olan
Italya gezisidir ve üç yıla yakm sürmüş-
tür. Yunanca, Latince, Fransızca, tngi-
lizce, Italyanca, tbranice bilen Goethe,
"yeni" ve "yabana" olan her şeye ina-
nılmaz derecede açıktır. Ömrünün 57
yılını 6000 nüfuslu ufacık bir kasabada
("başkent" YV'eimar'da) geçirdiği halde,
"dünya edebiyatı" kavramını ve bütün
insanlann kardeşliği düşüncesini geliş-
tırmiş, kendisini de her zaman, insanı esas
alan "bitimler ve sanatlar dünyasının
dünyavatandaşT ("\Yeltbürger"j olarak
görmüştür.
"Dünya vatandaşhğT, onun en büyük
hayallennden biridır. Bu "idea" ile bü-
tün sınırlann aşılacağını düşünüyor, bü-
tün insanlann aydınlanması sağlandığı
takdirde, uluslann banş içinde bir ara-
da yaşayabileceğini umuyordu. Bunun
örneği, Goethe'ye göre eski Yunan ve Ro-
ma kültürlerinin yarattığı ve bütün sınır-
lan aşan güzel sanatlardı.
Her alanda ilerieme için, uluslar ve in-
sanlar arası iletişimin geliştirilmesini,
fıkir akışının, görüş alışverişinin arttı-
nlmasmı, karşılıklı düşünsel ve sanatsal
etkileşimi, vazgeçilmez önkoşullar ola-
rak görüyordu. Her çeşit bağnazhğa ve
dogmaya şiddetle karşı çıkan Goethe,
sürekli, ortak ve ön yargısız çabalaria hü-
manizm ideahnin gerçekleşeceğine ina-
nıyordu.
Ancak bu çabalarda "devrim*m bir ro-
lü söz konusudegildi. Evrenin oluşumu
tartışmalannda evrimci bir görüş geliş-
tirdiği gibi, Fransız Ihtilâli'ni de şiddet-
le kınamıştı - bir bakan olarak Goethe,
hep düzen ve yumuşak reform yanlısı ola-
rak kalmıştır. Uzun ömrü boyunca (22
Mart 1832'de 82 yaşında ölmüştür),
"Stunn und Drang" (Fırtına ve Coş-
kunluk), Aydınlanma, Klasisizm, Ro-
mantizm, Realizm akımlanna bilinçli
(zaman zaman teorisyen, zaman zaman
eleştirici) olarak kanlmış, ancak sonun-
da bütün akımlan benliğinde özümseye-
rek bütünleştirmiştir. Altmış yılda ta-
mamladığı "Faust" bu anlamda tam bir
bireşimdir (sentez); ancak dağınık mal-
zemenin özensizce bir araya getirildiği
düzensiz bir yığın değil, adeta mimari
bir bütünlüğe sahip bir başyapıthr. Ölü-
münden çok kısabir süre önce şöyle de-
miştir bu hususta: "Aitmış yıl önce bir
gençken, kafamda 'Faust'un ana çizgi-
teri açık bir biçimde beürginleşınişti; sa-
dece akıştaki aynntıiar üzerinde durul-
ması gerekhordu."
Goethe ömrü boyunca hiçbir akıma
saplanıp kalmamış, sürekli bir değişim
ve gelişim süreci yaşamıştır. Ancak bu,
asla, yüzeysellik ve ilkesizlik olarak
anlaşılmamalıdır. Onun değişmeyen il-
keleri, akılcılık, bilimcilik, hümanizm,
özgürlük, ilerieme çabası ve başkalan-
na yardımcı olmaktır. İnsan çaba gös-
terdikçe hata da yapabilir, ama bu yüz-
den çaba göstermekten asla vazgeçme-
melidir. Çünkü insanı insan yapan, yü-
celme çabasıdır, değişerek gelişmesidir,
eski cağlann asla değişmez denilen dog-
malanna ve kurallanna yapışarak aklını
dondurması. dünyaya kapılannı
kapaması değildi.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Kördüğümleri Çözmek!
Yaşam her zaman ağırlığını duyurur. Aidouse Hux-
ley'in bir denemesini anımsıyorum. Homeros'un
"Ulysis'öen bir olayı anlatır? Gemi batmıştır, insan-
lar boğulmuştur, zorlukla kurtulanlar kıyıya çıkarlar.
Bitkindirter, acılıdırtar, yakınlannı, sevdiklerini yitirmiş-
lerdir. Biraz ağlarlar, dövünürter. Sonra yiyecek bir-
şeyleraramaya başlarlar. Yaşamaktutkusu, acılan bir
anda kendilerinden uzaklaştırmıştır. Kannlannı doyur-
duktan sonra ağlamayı dövünmeyi sürdürecekler-
dir!..
Korkunç bir gerçek yaşandı. Onbinlerce insanımız
öldü. Onbinlercesi yaralandı, sakat kaldı. Güçlükte can-
lannı kurtaranlar yaşam boyu unutamayacaklar, kor-
kulannı acılannı!.. Ama yaşam ağırbasar her 2aman...
Kurtulmak gereklidir, yağmurdan, açlıktan, susuz-
luktan, hastahklardan... Giden gitmiştir, kurtulanlar ça-
resiz kendilerini düşünmek zorundadır. Böyie gelmiş
böyle gidecek!
Şimdi yeni bir evre başlryor Kalanlan korumak,
kurtarmak, bir eve, bir işe yerleştırmek, yaşama ka-
zandırmak... Bunu kim yapacak, bugünkü yönetci kad-
rosu mu? Hem de pek çoğu hiçbir deneyimden geç-
meden bakanlıklara kurulmuş acemi politikacılar mı?
Daha facianın ilk gününde bile abuk sabuk konuşan-
lar mı? Bugün yaptıklan yapamadıkları, gelecek gün-
lerde ne yapıp yapamayacaklarının kanrtı değil mi?
Şu acılı, sıkıntılı, umut kıncıgünlerde kitaplıktan çe-
kip aldım sevgili arkadaşım Ozdemir Asaf'ın bir ki-
tabını: "ÇA" yani "Özdemir Asaf'ça". Ötümünden
sonra eski defterlerinden çıkardıkları şiirli, anlamlı
düzyazı parçacıklan...
Bugünü, bugünün şaşkın, beceriksiz, deneyimsiz
yöneticilerini anımsatan bir parçayı okusak mı?
"Bir gün Ankara'ya giderken yan yolda bir köy
kahvesinde dinlenmiştik. Kalkacakken ilerimizdeki
bir ilin ne kadar çekeceğını sorduk bir köylüden...
Verdiği cevabı hiç unuta-
mayacağım:
- Yürüyüşünüzü görme-
den bir şey diyemem.
Bozulduğumuzu belli et-
memeye çalışarak:
- Otomobilleyiz, dedik.
- Yanm saat sürer dedi.
Şimdi yürüyüşünü gör-
dûklerimize, sen oraya söy-
lediğin zamanda gidemez-
sin diyoruz.
Da, dinleyen yok! Hem
de kaç defa!
Develerie, kağnılarta yü-
/#yen yürüyene."
Özdemir Asafın kitabın-
dan bir parça daha:
"Match dergisinde Ray-
mond Cartier başyazısın-
da 'Fransa bu işin içinden
nasıl çıkacak' diyeson top-
lum daylannı inceliyor. Dert-
leri ne de çok adamlann.
Bir işe girmişler. Nasıl çö-
zeceğiz diye kafa patiatı-
yoriar? Ne gırersiniz o çet-
refil işlere! Bakın biz giriyor
muyuz? İşin yok da!.. Son-
ra birde oturup içinden çık-
masını mı düşüneceksin?"
Işbaşındaki DSP, MHR
ANAP hükümeti, büyük bir
sorunla, sorumlulukla baş
başadır. Son büyük deprem
sanki bu kişileri de yerle bir
etmtş! TBMM'de yapdan ko-
nuşmalan dinliyorum, ba-
kanlann çoğu, milletvekil-
lerinin nerdeyse tümü işin
uzağında, karşılaştklan oia-
yın nasıl çözülebileceğinin
bilincinden uzak... Evet, iş
zor, iş büyük, bu gücü sırt-
layacak, halkı kurtuluşa çı-
karacak o beyin, o direnç,
o bilim var mı bugünküler-
de?..
Onbinlerce insana mes-
ken bulunacak; aş, ekmek,
iş bulunacak; kentler, kasa-
balar yeni yerleşim bölgele-
rine taşınacak, yaralar san-
lacak, daha neler neler!..
Ama baştaki yönetim kad-
rosu bu kördüğümleri çö-
zecek güçte mi?
özdemir Asaf'ı okurken
ister istemez böyle şeyler
düşündüm işte!..
Yaşamımızdan İlginç Gerçekler
TunaBALTAOOĞLU
B
u yazıda, yaşamımızm bir par-
çasını oluşturan bazı gerçekler-
den söz etmek istiyorum. Ço-
ğumuzun tanık olduğu ve ya-
kındığı ban insan davranışlan ya-
şamımızda sık sık karşılaştığı-
mız gerçeklerdir. Bunlan teker teker ele alırsak
sayfalar yetmez. Ben burada bazı ilginç ve ba-
sit örnekleri vermekle yetineceğim. Siz bu ör-
neklere yüzlercesini ekleyebilirsiniz.
llkörneğimdoktorlanmızlailgili. 1972 yıhy-
dı. Eşim belkemiği rahatsızlığı nedeniylebiray
yataktan kalkamamıştı. Ingiltere'de yaşayan ba-
zı dostlanm, Iskoçyalı birortopediste gösterme-
mi önerdiler. Kalktık gittik. Sempatik doktor, eşi-
mi muayene etti ve kendine özgü bir tedavi uy-
guladı. Eşim çok yarar gördü ve düzelmiş ola-
rak lstanbul'a döndü. Şimdi gelelim çok ilginç
bir olguya. Iskoç doktor, birkaç gün sonra bana
tki sayfaftk bir rapor gönderdi. Bu raporda eşi-
min yaşam boyu geçirdiği rahatsızhklan özet-
liyor, muayene sonrası belkemiği rahatsızhğına
koyduğu tanıyı açıklıyor, uyguladığı tedaviyi
anlatıyor, bundan sonra ne yapması gerektiği
konusunda aynntıh bilgi veriyordu.
Böyle bir olaya ilk kez tanık oluyordum. Bi-
zim doktorlann büyük bir çoğunluğunun hasta-
lanna. yazılıyı bir yana bırakın, sözlü olarak ne
kadar açıklama yaptıklan hepimizin çok iyi bil-
diği bir konudur. tskoç doktorun raporunu hâlâ
saklanm. Bu, eşimin her zaman için geçerli olan
bir sağlık belgesidir. Tanıdığım bazı doktorlara
bu belgeyi gösterdim. Belki örnek alırlar diye
düşündüm. Bir kısmı "Ügnç" dedi, bir kısmı "Ro-
man yazmış" dedi, ama o kadarla kaldı.
tkinci ömeğim, verilen sözlere ne kadar önem
verildigi ve ne kadar uyulduğu gerçeğiyle ilgi-
lidir. Başkanlığını yaptığım Altınyurt Spor Ku-
lübü"nde bir yönetim kurulu üyemiz vardı. Top-
lantılara hep gecikmeli olarak gelirdi. Bir akşam
21 OO'deki toplantıya 21.45'te geldi. Neden ge-
ciktiğini sorduğumda yanıtı şu oldu: "Eee an-
cak." Özürü bu kadar basitti ve bu durumu ola-
ğan karşılıyordu.
Bu tür davranış da insanlanmızda çok rastla-
dığjmız bir yöndür. Yanhştır, ama gerçektir.
Uçüncü örnek, düzenin bozulmasını önemse-
meyen ve kurallara pek değer vermeyen insan-
lanmızla ilgilidir. Uzun yıllarönce "YeniAdam"
gazetesinde "Bu da Bir Tip" köşesinde bir ya-
zı yazmış, bu tür insanımızdan bir örnek vermiş-
tim. Konu özetle şuydu: Her şeyin düzenli ol-
masını vu kurallara uyulmasını isteyen ve öğût-
leyen bir insan bir gün bilet gişesine jgelir ve gi-
şenin önûnde kuyruk oluşmamış olduğunu gö-
rerek "bir kez de şu gişeye ters yönden gireyim
r
der ve öyle yapar. Bu tür insanlanmız çoktur. "Bir
şejounaz
71
diyerek arabasıyla girilmez işareti olan
yola girer, kırmızı ışıkta geçer, sollanmaz işare-
ti olan yerde önündeki aracı sollar vb. Bu tip in-
sanın en ilginç örneği de, tüm ulusa örnek ol-
ması gereken bir cumhurbaşkanımızın, "Ana>«-
sa bir defa dettnse ne olur" sözüy le ortaya koy-
duğu yaklaşımdır.
Bu tür olumsuz örnekler yaşamımızda çok-
tur. Ama ben tüm bu olumsuzluklara karşın ya-
şantımızdan bir iki olumlu örnek de vermek is-
tiyorum.
Eşim bir özel hastanede yatıyordu. Kendisiy-
le ılgilenen hemşirelere, bakıcılara, temizleyi-
cilere, âdet olduğu üzere biraz bahşiş vermiştim.
Bir hemşire vardı ki eşime çok yakm ilgi gös-
termiş, her türlü sorunumuzu çözmeye çalış-
mıştı. Bu içten ve candan davramşına karşıhk
ona da bir şey vermek istedim. Kesin bir ifade
ile reddetti. "Sizlere olan sevgi ve sayguna gölge
düşürmeyin lütfen" dedi. Görevinin bilincinde
olan ve yaptıklannı bir çıkar bekkmeden yapan
bu onurlu insanı unutamam.
Bir başka olumlu örnekten daha söz etmek is-
tiyorum. On yıl kadar önce, tzmir yakınlannda
kullandığım araçla bir kaza geçirmiştim. Karşı
yönden gelen bir banka aracı, sollama yapıla-
maz çizgisi ve işareti olan bir rampada önünde-
ki kamyonu sollayarak benim şeridime girmiş
ve beni şarampole düşürmüştü. Kazadan sonra
kazaya neden olan aracı kaçarken polis yakala-
mış, jandarma da bir zabıt tutarak mahkemeye
vermişti.
Kazadan kısa bir süre sonra tzmir'în îiçele-
rinden birinde görev yapan hiç tanımadığım bir
ınsandan, bir ziraat mühendisinden bir mektup
aldım. "Adresinizi jandarmadan buldum. Ben
kazaya tanık oldum. Suçlu, karşıdan gelen ban-
ka aracıdır. Dflerseniz beni mahkemede tanık
olarak gösterebinrsiniz" diyordu. Böylece bir
dürüstlük ömeği veriyor, "neme lazınL, bana ne"
demiyordu. Bu özverili insana, her zaman yine-
lediğim bir sözle yanıt verdim: "Eğer bu ülke
ayakta duruyorsa sizin gjbL adını bile duymadı-
ğımız diirüst insanlann >arlığı sayesinde duru-
yor."
Bu basit gibi görünen olumlu davranışlan ser-
gileyen, adı bilinmeyen, ülkenin şurasında bu-
rasında çeşitli görevleri yerine getiren dürüst, bi-
linçli, güvenilir insanlanmızın olması ülkemiz
için büyük bir şanstır.
PENCERE
Akla Sığar mı?..
Üç şeyi birbirinden ayırmak, içinde yaşadı-
ğımız kafa karmaşasından kurtulmak için ge-
rekli:
1) Yakınma..
2) Eleştiri..
3) Çözüm...
'Yakınma' hoşnutsuzluğu dile getirir, şikâye-
ti içerir, tepkinin bir tür dışavurumudur.
'Eleştiri'ye eskiden 'tenkit' denirdi, bir şe-
yin dogrusunu eğrisini yansız, akılcı, bilimsel
yöntemle ortaya çıkarmayı amaçlar.
'Çözüm' ise yakınma ve eleştirinin ardından
gelir; içinde yaşadığımız sorunu ortadan kal-
dırmakla eşanlamlıdır.
•
Son depremde yakınma doruğa çıktı.
Kimi ağlıyor, kimi dua ediyor, kimi küfredi-
yor, kimi çaresizliğin tepkisini dile getiriyor.
Ölüler, yaralılar, enkaz altında kurtanlmayı bek-
leyenler, evsiz barksız kalanlar, felâketten çı-
kar sağlamaya bakanlar, iletişimsizlik, ulaşım
yoksunluğu, karmaşa, kargaşa, gözyaşları,
acı...
Ülkede düzensizlik egemendi; deprem bu-
nu beşe, ona, yirmiye katladı...
Herkes durumundan yakınıyor.
•
Ya eleştiri?..
Eleştiri de beşe ona katlandı, herkes Han-
ya'yı Konya'yı gördü, palavra iflas etti.
İşte hükümet!..
İşte devlet örgütleriL İşte belediyeler!.. İşte
kentlerimiz!.. Önce çuvaldızı kendimize batı-
ralım: Oturduğumuz ev depreme dayanıklı ol-
saydı, bu lelâket başımıza gelmeyecekti. Ya
57'nci Hükümet'e nedemeli?.. Cumhuriyet'in
askerine karşı duyduğu kuşku, korku, tepki yü-
zünden Ordu'yu devreye sokmayıp yurttaş
ölümlerinin artmasını yegleyen bir hükümete
ne demeli?.. Uzun yıllardan bu yana sanayi-
leşmeyi deprem kuşağına oturtan siyasal ik-
tidarlara ne söytenebilir?.. Hırsız müteahhit, suç
ortağı belediye başkanı, oy düşkünü politika-
cıya dek yayılan eleştiri yelpazesiyle rüzgâr-
lanarak öfkemizi yatıştırmak kolay mı?..
Gerçekte eleştiriyi doğa yaptı..
Koskoca bir iflası yaşadık..
Depremde, yapılarla birlikte, bozukdüzen yer-
le bir olmadı mı?..
•
Akıl ve bilim devreye girdiği zaman sorunun
nasıl çözülecegi belli...
Peki, ama hangi güç bunu yapacak?..
Demokrasilerde böyle sorunlan seçimle ge-
len iktidarlarçözer. Çünkü halk, sorunlan çöz-
sün diye siyasal iktidan belirier. Oysa bizde se-
çimle gelen iktidarlar bu sorunu yaratmışlar.
Yanm yüzyıldan beri seçim yapıyoruz; seç-
tiğimiz pojitikacılarta ortaklaşa arazi mi yağ-
malıyoruz?., Rüşvetçiler, hırsızlar, uğursuzlar,
haramzadeler, çeteciler, yüzsüzleri biz nasıl
seç'ryoruz?..
Meclis'te sıraları dolduranlar, seçilmişler
mi?..
Yoksa parti liderlerince atanmışlar mı?..
•
Ecevit, Bahçeli, Çiller, Yılmaz, Kutan mı
bu sorunu çözecek?..
Yakınmak kişiyi rahatlatır, eleştiri aklın
gereğidir; ama sorunu yaratandan sorunun
çözümünü beklemek akla sığar mı?..
Her zaman yeni... I
Her ay 20 yeni film, en popüler diziler, futbol, basketbol, belgeseller, konserler, çizgi filmler, talk shovv'lar...
Haftanın her günü, günde 20 saat yayında. 3 ay, 6 ay veya 12 ay üyeliklerden birine çok uygun TL taksitleriyle sahip olabilirsiniz.
Unutmayın, CINE5'in günlüğü 275.000 TL'ye geliyor. Üstelik dekoder bedava.
ciNesHemen arayın (0212) 225 55 55
w w w . c i n e 5 . c o m . t r