25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 AĞUSTOS 1999 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Soyuttan somuta Yıkıntılardan yükselen kızgınlık, somut gibi gözüken ancak soyut bir hedefe yöneliyor: "Sorvmlular çürük yapılan inşa eden müteahhitlerdir. Onlardan he- sap sorulmalıdır." Yıkjmın sorumlusu olarak, piya- sa kurnazı Veli Göçer tek örnek gibi gösteriliyor. Oysa araştırdığı- nızda, biricik örnegin Veli Göçer olmadığı ortaya çıkıyor. Söz gelimi Yalova'da çoğu yerle bir olan "Ay- dın" sitelerinin ilkokul mezunu mü- teahhidinin Cevdet Aydın olduğu- nu öğreniyorsunuz. Kimdir Cevdet Aydın? Cevdet Aydın, Süleyman De- mirel'in siyaset yasağının sürdüğü, "BirBilen" diye anıldığı dönemde, onun onayıyla örgütlenen Büyük Türkiye Partisi'nin 'kunıcusu". Cev- det Aydın, Büyük Türkiye Partisi kapatılınca yerine kurulan Doğru Yol Partisi'nin de (DYP) kurucu üyesi oluyor. Cevdet Aydın. Tansu Çiller DYP Genel Başkanlığı'na ge- tirildikten sonra da 1995 seçimle- rinde DYP'den Yalova Milletvekili seçiliyor. Son 18 Nisan seçimlen ön- cesi yine Yalova'dan adaylığını ko- yuyor, ancak seçimden az önce vefat ediyor. Yine Yalova'da, Yüksel Inşaatta- rafından yapılan yazlıklar da yıkılı- yor... Bakıyorsunuz, 18 Nisan se- çimlerine kadar Yüksel Inşaat'ın Yönetim Kurulu Başkanlığ'ını Sü- leyman Sazak üstlenmiş. 1982 yı- lında babasının kurduğu Yüksel In- şaat'a giren Süleyman Sazak, 1994 yılında şirketin başkanlığına getiril- miş. 18 Nisan 1999 seçimlerinde MHP'den Eskişehir Milletvekili se- çilen Süleyman Sazak, Yüksel In- şaat'daki aktif görevinden istifa et- miş. Şu anda yalnızca şirketin or- tağı konumunda. Sorunun özü tek tek kişilerde de- ğil, çarpık yapılaşrnanın sorumlu- larını ülke yönetimine taşıyan sis- temde. Öncelikle sorgulanması, hesap sorulması gereken de o. Deprem vergisi rantiyeye gitmesin!Çoğunluk eleştiriyor "Depremde görev alacak ku- ruluşların bütçesi çok az." Çoğunluk ateş püskürüyor: "Depremzedelere kamu ku- ruluşları yeterince eluzatmadı." Işin görünen yüzüyle ilgileni- liyor, geri planına bakılmıyor. Neden depremde görev alacak kuruluşların bütçesi azalmış? Neden bu kuruluşlara yeterince kaynak aynlmıyor? Bunlann ya- nıtı aranmıyor. Bir ay önce özel- likle rant kesiminin vergilendiril- mesini, dolayısıyla kamu gelir- lerinin güçlendirilmesini öngö- ren vergi reformunun rafa kal- dırıldığı hiç akla gelmiyor. 1996 yılı kân 73 trityon 800 mil- yar lira, 1998 yılı kâr hedefi ise 14 milyar 700 milyon dolar olan kamuya ait 25 elektrik dağıtım şirketinin 2 milyar 625 milyon dolar karşılığında aralannda medya holdinglerinin de bulunduğu özel sektöre devri ile devletin önem- li bir gelir kaynağının sekteye uğra- yacağından söz edilmiyor. Gelelim iktidarın uygu- lamaya koyacağı deprem vergisine. Liberal ekono- mi âşığı siyasetçilerin ve yöneticilerin bugüne de- ğin uyguladıkları politika- lara bakınca, bu vergile- rin gerçekten deprem fe- laketine uğrayan onbin- lerce yurttaşımızın gerek- sinimleri ya da aymazlık nedeniyle cayır cayır ya- nan TÜPRAŞ izmit Rafi- nerisi'nin onarımı için kullanıhp kul- lanılamayacağı konusunda insan is- ter istemez kuşkuya düşüyor. Prof. Dr. Oğuz Oyan ve Yrd. Doç. Masal Bir varmış bir yokmuş, doğal afete uğrayan bir düşsel ülkede bir yardımsever afetzedelere gönlünden geçeni göndermiş. Aynı günlerde bir kamu bankası boşa koymuş dolmamış, doluya koymuş almamış, "Bari gecelik faizi yükseltip para satın alayım" demiş. Yardımsever, az gitmiş uz gitmiş arpa boyu yol gitmiş, o kamu bankasına para satıp arkasına bir bakmış ki, gönlünden geçeni geri almış... Masalım masal olsun, inanan taş olsun... Dr. Aziz Konukman, geçen yıl yaptıklan bir araştırmada şu so- nuçlara ulaşmışlardı: "1991'de bütçe vergi gelirierinin yüzde 317 faize aktarılmış. Buoran 1993'te yüzde 44 'e, 1994 'te yüzde 51'e çıkmış. 1995'te ise vergilerin yüz- de 53'ü, 1996'da da yüzde 66.6'sı, yani tam üçte ikisi faiz- cilere aktanlmış bulunmaktadır. Bu gidişle, birkaç yıl içinde tüm vergi gelirierinin faiz ödemeleri- ne tahsis edilmesi söz konusu olacaktır." Türkiye Maden-lş Sendika- sı'nın 1999 yılına ilişkin inceleme- si de şu gerçeği ortaya koymuş- tu: "Devlet, 1999 'un ilk dört ayın- da 3.28 katrilyon liralık vergi ge- liri elde etti. Aynı dönemde faiz ödemeleri 3.3 katrilyona ulaştı. Yani faiz ödemesi, vergi gelirini aştı." Bilindiği üzere rant kesimi, depre- min hemen sonrasında fırsattan is- trfade çeşitli oyunlarla iç borçlanma faizlerinin 8-10 puan yükselmesini sağlayıp devleti daha fazla çarpma amacına ulaşmıştı. Yukandaki veriler gözönü- ne alındığında, deprem ver- gisi adı altında yurttaşlardan toplanacak trilyonlarca lira, yine rantiyeye, para spekü- latörlerine, üretmeden ka- zananlara mı aktarılacak, yoksa yaşamları altüst ol- muş onbinlerce depremze- deye mi? Can alıcı soru bu!...' P-a-p-a-n-o-y-a-k Enerji Bakanı Cumhur Er- sümer, uluslararası tahkimin tartışıldığı birtelevizyon prog- ramında ulusal bağımsızlık- tan, özelleştirmelerin halkın yararına olmadığından söz eden, kamusal hizmetlerin kâr ile ilişkilendirilmemesi ve sos- yal devletin yıpratılmaması ge- rektiğini vurgulayan TMMOB Başkanı Yavuz Onen'i, dola- yısıyla onun gibi düşünenleri "paranoyak" olmakla suçla- mıştı. Kaynaklar, "paranoyak"ın hezeyanını şöyle tanımlıyor: "Zulme uğrama düşûncesi- ni kolaylaştıran güvensizlik, aşın şüphecilik." Deprem sonrası iktidann uy- gulamalarını eleştirenlerde, dolayısıyla "paranoyak" sayı- sında büyük bir artış oldu. Eh bu durumda, olup bitenlere, ölümlere bakakalanlara da 'paranoyak" sözcüğündenye- ni sözcükler türetmek kaldı. Yurttaşlar, küçültülen devlet yükümlülüğünü yerine getire- mediği için para karşılığı en- kaz kaldırmayı iş edinen "özel girişimciler"öen yakındılar. Ba- kakalanlar omuz silkti: "A! Paran yok..." Yurttaşlar, TÜPRAŞ'taki yan- gını seyredenlere kızdılar. Ba- kakalanlar dedi ki: "Yak, onar..." Yurttaşlar, rant tesisleri yap- tıran, vartık içinde yüzen Kızı- lay'ın yardımlarının yetersizli- ğini dile getirdiler. Bakakalan- lar, vergi saldı: "Parakoy..." Artık yurttaşlann bu oyuna katılma sırasıdır: Oynak ar, On para / Kanar, Yara / Ara, Oy ara / Yok, Anoy, Yok/ANAP'a, Ak'a, Kara'ya. ISSIZ ODA YAZILARI VEDAT ÖZDEMİROĞLU 'Marksistler' Deprem sonrasında izleye- bildiğim kadarıyla, Marksistle- re iki ayn kesimden eleştiri gel- di. Birincisi, tahmin edeceğiniz gibi dönek Marksistler! Liboş- lardan biri, üstelik "Bakın, be- ğenmediğiniz liboşlar haklı çık- tı" diyerek, sosyalist solu ve ba- ğımsızlıkçılantopatuttu. "Zama- nında 6. Filo 'yu denize dökmüş- tünüz, şimdi yardıma gelsin di- ye bekliyorsunuz" diyen bu ki- şiliksiz zihniyete acıyorum. Iş- gal başkadır, yardım başka. Deprem, ideolojiyi yıkamaz. Yar- dım amacıyla biz de her yere gi- delim, herkes de bize gelsin. Ki geldiler de. Ama depremi fırsat bilip sömürgeci ruhu harlandır- mak ne onursuzluk! Dün oldu- ğu gibi bugün de Amerikan em- peryalizmine ve üslerine karşı çıkmanin onurunu siz bilemez- su\iz."Bağımsız Türkiye"'anla- yışî sizip kafanızdaki gibi sap- lantı değil, insanlaşma hedefi- dir. Gerçekten 'bağımsız' Tür- kiye bu felaketi bu kadar ağır ya- şamazdı. Ikincisi ise "Bakan Durmuş 'u eleştirenler Marksis- f/rdiyen MHP'liler. Ne olsaydı.. herkes sizin gibi faşist mi? İyilik-sağlık bakanı! Sağlık Bakanı Osman Dur- muş, Genel Başkanı Bahçeti ve Başbakan Ecevlt'in savunma- lanna bakmadan istifa etmeli- dir. Henüz geç kalmış değildir. Çünkü, her şeyden önce bir ba- kanın konuşmayı bilmesi ve se- rinkanlı olması gerekir. "Herkes enkaz bölgesini ra- hatça gezerken, karantina lafı nereden çıkıyor? Bu şu demek- tir, bu ülkenin kaynakiannı dışa- nya jurnallemek, birbakıma ül- kenin seyahat özgühüğünü kı- sıtlamak anlamına gelir" söz- lerini sarfeden bakan bir dü- t ı şünmeli, bu sözler ona ne ka- zandırdı? Demeçlerinde yaptı- ğı ırkçı göndermeler yani sıra, "Yağmur, havadaki kiriiliği indi- recek. Gölçük'te oturanlar, mümkünse bir başka yere git- sinler" diyerek, 'depremzede- lere yol gösteren kurt' olarak tarihe geçti! Bakan en zor günlerde ger- ginlikyaratmıştır. "Olmayanbir şeyle bize ikinci bir felaket dar- besi vurma hakkını ne basın ne de bakan kendinde bulamaz" di- yen kendi olduğuna göre istifa için ne bekliyor? Ah şu yeryüzü, şu insan! Her ikisiyle neler yapılabilirdi!" (*) Geçen haftaki köşemde "Deprem mağduru Avcılar'ın Kürt halkına devlet yardım et- miyor" haberini yapan italyan medyasına sadece "pes" de- miştim. Şeriatçı kesimden ge- len şu aşağıdaki yoruma ise "pes" bile diyemiyorum: "M- çin bu tür felaketler hep Müs- lüman ülkelerde oluyor da, Hı- risityan ülkelerde olmuyor. Çün- kü Allah bizteri yaşarken ceza- landırıyor. ölen Müslümanlar cennete gidecek. Kâfiherin ise yaşarken cezalandırılmalarına gerekyok. Onlarsonsuza kadar cehennemde acı çekecek!" işte bu kafaya, insanoğlunun hayatı değiştirme ve güzelleş- tirme gücünü elinde tuttuğunu anlatmak, depremin sonuçlan- nın 'doğal' değil, 'sosyal' afet olduğunu kavratmak olanak- sız. Çünkü onlar, bu depremin 'türbanın intikamı' olduğuna inanıyor ve deprem sırasında 'açıksaçık'sokağa fırlayan ka- dınlan bile eleştiriyor! Daha ölmeden cehennemi yaşıyorsak, bu kafanın sorum- luluğu, herkesten daha çok! Çocuklarımızı kazanalım Jülide Sevim ve Hıncal Uluç'un çağnlanna katılıyorum. Her yardım paketine, her mal- zeme sandığına bir tane de oyuncak koyalım. Deprem böl- gelerinde, öğretmenlergözeti- minde çocukJarı bir araya geti- recek ve depremin somut acı- larından uzaklaştıracak oyun çadırlan kurulsun. Tabii ki bir tuğla koyalım. Yanına da bir oyuncak atalım! (*) Sait Faik Abasıyanık'ın "Havada Bulut" adlı kitabından. "Bir şeyi kuk kere söylersen olurmuş" kampanyası - 40 Susurluk Çetesi cezalandınlsın! 40 haftadır süren kampanyanın sonuna geldik. Değişen hiç- buir şey yok. Zaten bir değişiklik olabileceğine inancım da yoktu. Sadece koskoca ülkenin ve yurttaşlarının hayatını ka- rartan faşist çeteyi unutmayalım istedim elimden geldiğin- ce. Susurluk'la hesaplaşmadan özgür ve demokratik bir Tür- kiye kurulamaz. Susurluk'u unutamamanın yeni yollannı mut- iaka bulmaJıyiz. 40 hafta sonunda bırakın cezalandırmayı, hü- kümet, af tasansıyla işkencecilere ve çetecilere ceza indiri- rni getiriyor. Bakalım zaman geçtikçe çetenin 'ağır' şefleri, daha yüce makamlara getirilerek ödüllendirilecekler mi? Susurtuk Cumhuriyeti'nde her şey olur! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicakdı turk.net ÇİZGİLİK KÂMtL MASAK\Cl ' V ''"•••••'••• " • • " • • HARBİ SEMtH POROY TARİHTE BUGUN MIJMTAZ ARIKAN 28 Ağustos 'SAVAŞ VEBAR/ŞİN YAZARI 1823'OB BUBÜN, ÜNLÛ RUS V42ARI, KOA/T LBV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOYDOĞOU.ARİS- TDKBAT ŞiK AİLENİN ÇOCUĞU OLABAK İYİ £§İTİM &ÖR&J. TOLSTOY'UN YAŞAUI, ASKERLİK, ZEN&İN KENTARİSTOK&ISİSİ V£ YALIN KÖY YAŞANTISI GİBİZITUKIAR İÇİHPE GEÇEC£K,8UNmH PA ONUNSA- NATÇ1 KİŞİÜĞİNİ BİÇİMLEHDİRECEKTİ. . ' 7DLS7VY, BÜYÜK ROMANI 'SAVAŞ t/E BARlÇ"/ TMU ALTI YILPA YA2O1. KOUU- SU, NAPOLEON'UN RUSYA SEFEKt S/#A- SIND* &BÇJYOHPU. SUNU, 18?3'TE ÜN- LÜ YAPIT1 "ANNA KVZENIIM" İZLEPİ.Oi KİŞİLİK BETÎMLEMELERİAÇ/S/HPAN £R/Ş/LM£2 YAPfTt... KOVA.NCILAR KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1998/6 Davacılar Süleyman Arslan, Şadiye Yağcı müdahil davacılar Bego Arslan, Bahri Yıldınm davalılar Hazine ve Zöhre aleyhine açmış olduklan tespite itiraz ve tescil davasıntn yapılan yargılama ara karan gereğince: Elazığ ili Kovancılar ilçesi Karabörk köyü nüfusuna kayıtlı bulunan müdahil davacılar Bahri Yıldınm ve davalı Hüseyin kızı Zöhre Aydın'ın adresine yapılan tebligatın bila tebliğ iade edildiği, yapılan zabıta tahkikatı ile adresi tespit edilememiş olduğundan ilanen teb- liğ yapılmasma karar verilmiş olmakla; Bahri Yıldınm ve davalı Hüseyin kızı Zöhre Aydın'ın duruşma günü olan 13.09.1999 günü saat 9.30'da Kovancılar Kadastro Mah- kemesi'nde hazır bulunması veya kendisını vekil ile temsil ettirmesi aksi takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunarak, karar ve- rileceği hususu davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 6.8.1999 Basın: 39631 GÖRÜŞ Prof. Dr. SITKI M. ERİNÇ İnsanlarÇş ve Çağcıl Kafalar Tüketmekte olduğumuz Yirminci Yüzyılın bize öğ- rettiği, öğretmesi gerektiği ilkdeğer "insan"d\r, insan olmalıdır. Bu öğreti, hiçbir koşula, hiçbir koşuta bağ- lı değildir. Salt insan, bir var olan olarak kendi başına değerdir. Başka hiçbir değer yoktur ki insanın önün- de olsun. üzerinde olsun. Çağdaş olmak, çağcıl olmak anlamına gelmiyor ne yazık ki. Ulkemizin yaşadığı, vatandaşlanmızın yaşa- makta olduğu bu korkunç felaketin nefes kesen acı- sının yani sıra, bütün benliğimizi saran isyanın altın- da da bu yatıyor olsa gerek: Insana verdiğimiz değer, insana gösterdiğimiz saygı... Tarih, çağımızın en büyük felaketlerinden biri, bel- ki de ilk sıradakilerden biri olarak bu trajediyi yazar- ken bizler bu olayı sadece ekranlardan değil (ki onla- nn da pek çoğu), içinde yaşayanlar, ömürleri boyun- ca bu yaşantılarının şokunu atlatamayacaklardır şüp- hesiz. Yıtirdiğimiz insanlanmızın acısı, nesnel kayıpların, karşılaştHilamayacak kadar üzerindedir. İlk günlerin bi- linçsiz ürküsü ve duygusal sabuklamaları yerlerini suçlu aramaya bıraktı şimdi. Oysa hepimiz suçluyuz. Bizler ve bizden önceki (benden öncekO nesil tümden suçludur. Suçun azı, çoğu olmaz. Bunun aynmına va- ramadıkça, bilincine eremedıkçe, yakınmalann, yerin- melerin sonu gelmez, gelmeyecektır de. Bu büyük trajedinin karşısında üç tür tutum çıktı ka- baca. İlk tutum, kimilerinin, yapılan gereği birtürlü kav- rayamadıklan, anlayamadıklan tutumdur ki bu, her- halde en çağcıl kafayı yansrtmaktadır: Tarihsel kırgın- lıklan, güncel çıkarlan, siyasal hesaplaşmalan, din, dil, ırk gibi aynmlan ivedilikle bir kenara itip, yitirilen- lere, salt insan olduklan için yardıma koşan kafa. Ör- neğin Yunanlıların, Italyanların, hatta Güney Kıbrıslı- ların hem birey olarak hem de toplum olarak eyledik- leri ve bu eyleme öncülük eden kafa... Ders olmalı, ib- ret alınmalı. İkinci kafa ise, kimilerinin kendilerini, halkımızı ve ül- kemizi peşkeş çektikleri belli toplumlann kafalandır ki bunlar böylesine bir felaket karşısında bile, adeta sa- dist bir haz duyup, ellerini göğüslerine birleştirek "da- ha beter olsunlar" dercesine seyre dalanlardır. Ne ta- rihsel, ne dinsel ne de bunlara benzer değerlere say- gı duyan bu tür güruhlar, salt kişisel ya da toplumsal Çikarlan adına diğer insanlan hiçe sayabilen kafaları imlerler ki zaman içinde, bu kafaların kendilerine bile zararlan dokunur, dokunmaktadır, dokunacaktır. Üçüncü kafa ise, ne yazık ki bizlerin; senin, benim, içimizde yaşayan kimilerinin kafasını imler. Bunlerce- haletlerini, kulak kültürleri ile örtmeye çalışan va ba- şanlı olduklarını sanan kafalardır. Bunlar, kimi art dü- şünceleriyle dünyayı yönlendirebileceğine inanan ka- falardır. Bunlar, kendi küçüklüklerini gizlemek için bü- yükleri yok etmek isteyen ve eden kafalardır. Bunlar kendilerince değer saydıklannı insanın değeri üzeri- ne çıkaran ve değer dedikleri adına insanı araç gibi kullanabilen kafalardır. Bunlar, din, iman gibi manevi değerierie insanlan ayıran, bölen, hatta "Katli vacip- tir" diyen kafalardır. Bunlar, salt kendi çıkarlan için, salt kendi erklerini kullanabilmek için, kendilerinden da- ha yetersizleri emir eri gibi kullanan ve bunlara yetki vermeye kalkan kafalardır. Yetkinliklerini koltuğa otur- makla, bir masa başına geçmekle kullandıklarını sa- nan kafalardır. Bunlar, kendi doğrularını tek doğru sa- nan ve herkesin de bu doğrulara inanmasını isteyen kafalardır. Ve nihayet bu kafalan "kafa" zanneden ka- falardır. . . Hâlâ suçlu mu aranıyor? Cumhuriyetin yetmiş beşinci yılını kutladığımız ay- nı dönemde demokrasi, özgürlük ve eşitlik gibi kav- ramları ne denli içimize sindirebildiğimizi, ne denli doğru kavrayabildiğimizi bir kez daha irdelersek, bu felaketin yaralarını sarma sırasında, kültürümüzün ve etik değerlerimizin de yaralarını bir ölçüde sarmış ola- biliriz belki de. Özgüriük, belli hakları, kendi irademiz- le başkasına devretmektir. Yoksa, başkalannm kullan- dığı hakları bizim de kullanmamız değil. Ama bu de- vir sırasında kimlere ne yükümlülük verdiğimızı, bun- lann bu yükümlülüğü üstlenip üstlenemeyeceğini kes- tirebilmemiz de demokrasinin birtemel ögesidir. Eşit- lik, insana bağlı değerler içindeki eşitliktir, yoksa ap- talla akıllının, bılenle bilmeyenin, bencille özverilinin eşit- liği değil. Cumhuriyet, kendi başına buyruk at koştur- mak demek değil. İşte bu gibi bir çırpıda söylenive- ren kavram karmaşalan yaşandıkça hepimiz suçlu ol- maktan kurtulamayız. Dünyanın en büyük facialarının birinde canlannı yi- tiren evladımızın, anamızın, babamızın, kardeşimizin ardından "e/ fatiha" demekle ve üç beş kuruşluk mad- di katkıda bulunmakla onlara olan borcumuzu ödeyebileceğimizi zannediyorsak, ya da zanneden- ler varsa çok yanıldıklannı söylemek isterim. Ancak maddi yaraların yani sıra kültürel ve etik yaralarımızın, irinlerimizin detemizlenmesi ile bu borçtan bir ölçüde kurtulabiliriz diye düşünüyorum. Başımıza ne geliyorsa, yan cahillerden, akıl yerine kumazlık kullanan şarlatanlardan ve ne yazık ki bun- lara inanmak safdilliğini gösterenlerden gelmektedir. O halde hepimiz suçluyuz. Gözyaşlarımızı tutamadığımız, sinirlerimize hâkim olamadığımız, kızgınlıklanmızı engelleyernedığimiz bu trajik görüntü karşısında, her şey yitirilmiş dediğimiz anda, bize gurur veren tek şey, yine de isimsiz kah- ramanlanmızın olmasıdır, o güzel halkımızın, insanımızın sevecen ruhu, kahraman yüreğidir. Bu felaketten on- lar sayesinde kurtulmaktayız, kurtulacağız. Bunu bil- meyenler de bile, göremeyenler de göre ve utanması gerekenler de utana. BULMACA SEDAT YAŞAYAS 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOUHNSACA: 1 2 3 4 1/ Igdır ilinde. Türkiye ile Nah- civan arasmdaki gümrük kapısı... Çıplakvücutres- mi. 2/ Büyük ve süslüçadır... "Bir garipölmüşdiye- ler / Oç günden 6 sonra duyalar / Soğuk -- ile yu- ' yalar / Şöyle ga- g rip bencileyin" (Yunus Emre). 3/ 9 Takma saç... Şenlikk caddelere kurulan süslü kemer. 4/Balık yakalama 1 aracı...Üzerineyazıyazı- 2 lantabaklanmışceylande- 3 risi... Asker.S/lncevruzun A metal çubuk... Geniş, en- gin. 6/ Sarma tekniğiyle ^ yapılan bir tür işleme. 7/ 6 Kaba, hoyrat görgüsüz.. 7 Yenecek kadar olgun ol- 3 I mayan. 8/Yangın çıkarma saplantısı. 9/"— Yücel": Şairimiz... Savaşta kazanılan başan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eksikliği parkmson hastalığına yol açan. azotlu organik bileşik. II Un elerken dökülmemesi için yere serilen örtü... Konya ilinde bir baraj. 3/ Bir çoğul eki... Kerestesi ve reçi- nesi çok beğenılen bir orman ağacı. 4/ " — Mumcu": Ga- zeteci ve yazanmız... Bir meyve. 5/ Bir tür cam kap. 6/ Akıl... Şarap mahzeni... Fas'ın plaka işareti. II Bir çalgı... Eski kitap satan kitapçı. 8/ Istanbul'un eski adlanndan bi- ri. 9/ Panik... Buyurucu. Bj E N D IR | S I A D A | L A T IN N E Z L E | U L A D | L A •O R U N O B A | A K N E • N A 1T R | U T A E R | L A O S •R O D A K •T O R S N A N E O L L A
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear