22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6TEMMUZ1999SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Türkiye'de Alman Vakıflaıinın Marifetleri! B A C I N O Ğ L U DogubiUmci (Şarkiyatçı) F ederal Almanya'da Tiir- kiye'ye yönelik "kültür hizmederi" büyük ölçü- de vakıflar aracihğı ile gerçekleştirilir. Söz ko- nusu hizmetler, "Türk halkına ve politikacılanna demok- ratik tartışma kültürünü öğret- mek"ten "Elmalı kereste sanayisini teşvik T1 e, "özelkştirme veserbest pi- yasa ekonotnisi dersleri"nden "gaze- teci eğitimi"ne kadar çok renklı bır programı içerir. Türkiye'de "araş- tırnıa kurumu" kısvesi altında ça- lışmalannı sürdüren Alman vakıfla- rının hemen hemen tamamı parti \akfıdır. Aşın sağcı CSU ve sözde solcu PDS dışında Alman Parlamento- su'nda grubu bulunan dört partinin tamamının Türkiye'de vakıflan var- dır. Ülkemiz ile ilk ilgilenen, Al- manya'nınen büyûk partisi CDU'nun Konrad Adenauer V'akfı olmuştur. 1984'te şubesinı açmıştır. SPD'nın Friedrich Ebert Vakfi'nın Istanbul'a gelişi I988'de olmuştur. Bunu, 1991 de FDP'nm Friedrich Naumann Vakfi izlemıştır. Birlik 90/Yeşiller' ın Heinrich Böll Vakfi da doksanlı yıl- ların ortasında Istanbufda faaliyete geçer. Alman Parlamentosu'nda grubu bulunan partilerin vakıflannm tü- mü, federal hükümetin 'Politik Eği- tim Fonu'ndan finanse edılmekte- dir. Yurtdışı etkinlikleri de yine yüz- de yüz federal hükümetçe karşılanır. Konunun uzmanlanndan sosyolog Ute Paschner'e göre Alman parti va- kıflan, devlet fınansmanh çok özel NGO'lardır ve Alman dış politika- sının önemli bir aracı durumuna gel- mişlerdir. Alman Dışişlen Bakanlığı'nın eli- mıze geçen bir yayınında, ülkelerin ıçişlerine sorun yaratmadan kanşa- bilmek için ne tür "kamuflaj proje- leri" kullanabileceği ûzerine bir di- zı "pratikörnek" verilmektedir. u Po- litik vakıflar"ın bu bağlamda "diya- log programlan ile yapıcı bir rol oy- nayacaklan" en yetkilı ağızlardan itıraf edilmektedir. Ankara ve istanbul'da şubeleri bu- lunan tüm Alman parti vakıflannın programlan kabaca şu üç maddeden oluşur: Birinci maddedeki etkinlik- ler, Kemalizmin iflas ettiğini ve so- runun geçici btr hükümet sorunu de- ğıl. "yapay ve uyduruk Türk ulusu- nu tepeden inme vöntemlerle yaşat- maya çalışan Türk devleti" olduğu- nu kanıtlamayı amaçlar. Bu çerçevede üçlü bir strateji ız- lenir: A- "Toplumun değişik kat- manlaruu Kürt sorunu ûzerine tar- tışmaya ve çözüm üretmeye alışör- mak" \ e buna paralel olarak "Kürt- çû gruplar" ile Almanya arasında köprü kurmak. B- "Toplumun deği- şik katmanları ile siyasal İslamcıla- n bir araya getirmek" ve buna pa- ralel olarak "tslamcüar" ile Alman devletı arasında köprü kurmak. C- "Alevilerin aşın tslama karşı oluşla- nnı dikkate alarak, Alevüer ile özel görüşmek ve konuyu gerektiğinde Kürt sorununa kaydırmak." tkincı maddedeki etkınlıkler, ''Tür- kiye'de yerel yönetimlere işleriik ka- zandırmak" amacıyla, Almanya'da adı var, kendi yok "federal sistem"i Türkiye'ye tanıtmayı hedefler. FDP'nın Friedrich Naumann Vakfi "federalizmitanıtma" çabalannı ge- nelde Batı Anadolu'da yürütürken, Yeşiller'in Heinrich Böll Vakfi "fe- deral yönetimin nimetleri"ni Doğu Anadolu konusunda gündeme getır- mektedir. Yeşiller'in bu vakfi şu sıralar, Tür- kiye'nin etnik çetelesıni tutmakla meşgul ve hem Alman Dışişlen Ba- kanı ile hem de aynı bakanlığa bağ- h Alman resmi "araş,tırma r 'enstitü- leri ile ortak çahşmakta. SPD'nin Friedrich Ebert Vakfi da, daha "glo- bal" bır yaklaşımla "Türkiye'de si- vil toplumun kumlabilmesi" içın ça- ba gösterirken. daha çok "ekonomi ağuiıkb diyalog arayışı"nda olduğu izlenimini vermek ıstıyor. Türkı- ye'de "tslamı demokrasiyie barıştır- mak" yolunda en kapsamlı projeler ise CDU'nun Konrad Adenauer Vak- fi'nca yaşama geçiriliyor. Vakıf ajandasının üçüncü madde- si "yerü köpriibaşlan oluşturmayı" öngörür. Almanya'ya davet edilen Türk akademisyenleri, ayduılar, burs verilen doktora öğrencileri, vakıf şu- belerine alınan Türk elemanlar için ödenen Alman "kalkındırmayardı- mı", bazı duyumlara göre yıldan yı- la katlanarak arttınlmaktadır. Etkinlik alanlannın farklıhğı, par- ti programlannın farkhlığından de- ğil, aralanndaki görev dağılımından kaynaklanır. Vakıflann tek merkezden yönetil- diğine, birbirleriyle oldukça kanşık ilişkiler içınde olduklan ûzerine bir örnek verelim. Konrad Adenauer Vakfi'nın Türkıye şefi, Alman ordu- su kökenlı Dr. Wulf Schönbohm, vakfın aylık dergısinın Ağustos 1997 sayısmda, sekiz yıllık eğitım refor* muna "Türk ordusunun tslam düş- manhğr" derken Türkiye Cumhuri- yeti'nı de, "kuruluşundangünümü- ze tslanun inanç esaslannı ve dini duygulann belirtilmesini ezmek" ile suçlamıştır. Konrad Adenauer Vakfi'nın Tür- kiye danışmanı, Alman Dışişleri Ba- kanlığı'nın finanse ettiği Alman Do- ğu Enstitüsü'nün Müdürii Udo Ste- inbach'tır. Daha önce Almanya'nın Paris'te- ki büyükelçiliğinde askeri ataşe ola- rak görev yapmıştır. 1971-1975 yıl- lannda "Ortadoğu masası" şefi ol- duğu Ebenhausen Vakfi'nın Alman dış ıstihbarat örgütü BND'ye yakın- lığt bilinir. Ülkemizdekı Alman vakıflannın programmı en özlü ifade eden kişi sanınm Steinbach'tır. 15 Eylül 1998 günü Katohk kilısesıne bağh Lıngen Akademisi'nin çağnsı ûzerine ver- diği "Islamın Avrupa için önemi" konferansında şöyle demiştır. "So- run, Atatürk'ün bir paşa fermanıy- la yarattığı yapay ürün Türk devle- ti ve Türk ulusudur. Sorun, Kema- lizm ve Kemalizmin ulusçuluk ve la- iklik Uketeridir. Sorun, uyduruk,zor- lama ve yapay Türk ulusudur. Böy- le bir ulus yoktur. Olmadığmı, Tür- kiye'de yaşanan Kürt/Türk, Müslü- man/laik, Akvi/devlet çatışmalann- da görmekteyiz. Bu uvduruk ulusu Atatürk nasıl kurdu? Önce Ermeni- leri yok ettiler, sonra da Rumlan. Kürtlerişugüne kadar neden yok et- mediler, bilinemez-." Alman devle- tinın finanse ettiği Steinbach'ın ens- titüsünün Türkiye'de bağlantısı olma- dığı Alman vakfi ya da "araşbrma kurumu" yoktur. Örneğin Steinbach'ın elemanla- nndan "AlevuikveKürtlükuzmanı" Heidi WedeL hem SPD'nin Fried- rich Ebert Vakfi ile yakın ilişkide- dır, hem de Amnesty lnternational adma Türkiye raporlan hazırlar. Al- man Doğu Enstitüsü'nün Istanbul şubesi bünyesinde "Gazi Mahallesi araşnrması*'nı da yapmıştır. Bu ens- tıtü, Türkiye'de çalışan tüm Alman vakıflanna "bİHmsel" yol gösterici- lik görevini üstlenmiştir. CDU'nun Konrad Adenauer Vak- fi, "Türk gençlerinde dini yaşanb yoğunluğunu" ele alan son "bilinv seP araştırmasında, Türk gençleri- nin "ezici çoğunluğunun, devletin Müslüman kadınlann giyinüne ka- nşmasına karşı oWuğu**nu kanıtla- mış. Araştırmada, "gerçeklaiküğin türbana devlet dairelerinde, parla- mentoda da izin vermesi gerektigi" savunuluyor. Frankfurter Allgeme- ine gazetesinin Ankara muhabiri Horst Bacia da bu araştırmaya gön- derme yaparak Merve'yi savunur- ken, u Kemalistfosilkr"e de veryan- sın ediyor. Aynı gazetenın Istanbul muhabiri Rainer Hermann da, Al- man Doğu Enstitüsü'nün dergisi "Orienfte, kimi hoca efendileri "ar- ük eskimiş Kemalizminyerinialma- sı gereken umut işaretİeri" olarak övmektedir. Merkezı Bonn'da olan ve kurucu- lan arasında Alman Federal Parla- mento üyelerinin de bulunduğu Şeyh Said Vakfi'nın da (1996) çahşmala- n doğrudan ülkemiz ile ilgilidir. Şu anda Türkiye'de şubesi olmayan va- kıf, amaçlannı şöyle açıklamaktadır. "Almanya'da yaşayan tüm Müslü- manlara dini, sosyal ve kültürel hiz- metler sağlamak... Kürttaallaile Al- man ve Avrupalı halklar arasmda di\ ak>ğu geüştirmek— Kürdistan'da- ki savaş kurbanlanna destek sağla- mak~. Almanya'da yaşayan Kürtle- rin yaşam standarduun yükselmesi için çaba harcamak... Kürt çocukla- n vegençleri içingençlikörgütleri kur- mak.»'' Vakfın Başkanı Ali Homam GhazL "Apo'nun Bonn temsUcisi" olarak tanınır. Daha önce sözü ge- çen Udo Steinbach'la da çok yakın ilişki içınde olduğu bilinir. Kurucu üyelerden Heinrich Lummer ise Al- man Parlamentosu'nda CDU mil- letvekılliği ve Beriin Içişleri senatör- lüğü görevlerinde bulunmuştur. Şeyh Said Vakfi kurulmadan önce, 1995 yılında, Abdullah Öcalan ile ikili görüşmeler yapmıştır. Almanya İcökenli vakıflar, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ni dıştan ve içeriden kuşatmaya alma çabasmda. Tümü de, "biz NGO'yuz" diyor. Ancak "sivfl toplum", "küresel eko- nomi" ve "insanhaklan n için uğra- şı verdiklerini iddia ederken, "Türk devtetininvarhğısorundur,Türkulu- su uyduruk bir yapKur" da diyebi- lıyorlar. Hepsi de "dost ve müttefik Almanya" hesabına çalışıyor. Söy- lev'deki "HertaraftaecnebizabHve memurian ve hususi adamlan faali- yette-." sözlerini hep anımsamalı- yız. Son olarak birkaç ay önce yine Istanbul'da Robert Bosch Vakfi'nın şubesi kuruldu. Bu son gelişmeden daha hiç kimsenın haberi yok. "Çıktık açık alınla I On yılda her savaştan I On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan." Başta kim vardı? "Başfa bütün dünyanın saydığı başkumandan..." Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk. Ne mutluymuşum o güzel, o mutlu on beşyth, çocuk çağ- lanmdayaşadığımiçin... ' " ' - "" Bolluk içinde miydik? Hayır! Bugünkü zengin olanaklar var mıydı? Hayır! Ama huzurluyduk, gururiuyduk, onurluyduk. Kimseden borç dilenmiyorduk. Eski Osmanlı borçlarını son kuruşuna kadar ödüyorduk. Başımız dikti, kendimizi dün- yanın en güçlü bır devletinin yurttaşı sayıyorduk. Ki, öyley- dikde... IMF denen canavar yoktu o günlerde! Ama başkalan var- dı... Tetikte bekliyorlardı. Kendilerine gidip yalvarmamızı is- tiyoriardı. Lozan'da Ismet Paşa'ya ne demişti Ingiliz Dışişlen Baka- nı Lord Curzon: "Isteklerimizi geri çeviriyorsunuz. Bütün bunlan cebimi- ze atıyoruz. Bir gün gelecek, ülkenizi onarmak isteyecek- siniz, paraya gereksemeniz olacak. Bize geleceksiniz, pa- ra isteyeceksiniz. Para kimde var, bir bizde, bir de Ameri- kalılarda, o zaman şimdi reddettiğiniz bütün dileklerimizi bir bir kabul ettireceğiz size." EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bir Düş müydü 0 Günler? Uzak görüşlüdür Ingiliz pohtikacılan, Amerikahlara benze- mez! Ne de olsa yıllar boyu, üstünde güneş batmayan bir imparatoriuğu tüıiü oyunlaria yönetenler, onlar... Amerika da- ha dünün çocuğu! Deneyimsiz, bilgisiz, ama buyurgan! Ya- nnı göremeyen, ama bugünleri de iyı değeriendiremeyen ace- mi politikacılann elinde bir ülke... O 30'lu yılları anımsıyorum. Onuncu Yıl Marşı'nı ezberie- diğimiz; mahallede, okulda herkese ezberiettiğimiz günler... Bugün de yer yer söyleniyor bu marş. Ama gerçek bir inan- la mi, gerçek bir içtenlikle mi!.. Bir hazin özlemle, bir arayış- la, bir umutla mı? Borç almayan, borç ödeyen bir ülke!.. Böyle bir ülke, bil- mem ne zaman olabiliriz? Başımızdaki yöneticilerle, bunla- ra benzer yöneticilerle! Hiçbir zaman!.. Bir kez kendini her şeyden, herkesten üstürt gören, halkının acılanna, özlemle- rine sırt çeviren, en yüksek koşullarda yaşamayı hedefleyen, düğünlerde havaya dolartar fıriatan, akıl almaz zenginlikle- re ulaşmayı tek amaç bilen kadrolarla değil!.. Bir zamanlar Türk Urası'nın Amerikan Dolan'ndan daha degerli olduğunu söylesem inanır mısınız? Elbette duymuş- sunuzdur, ama sizlere bir masal gibi gelmiştir; hiç olur mu, dolar TL'den daha aşağı duruma hiç düşer mi, demişsiniz- - Nadir Nadi Bey anlatmtştı. Cebine beş yüz tira koymuş, Balkanlar'da, Orta Avrupa'da on beş gün gezmiş dolaşmış. Geri döndüğünde cebinlde yine parası kalmış. öyle dövız al- maya gerek yok, Atatürk lirası her paranın üstünde!.. Bizler bir masalda yaşamışız! Türkiye'nin on beş milyon nüfusu, savaşlardan yanmış, yıkılmış çıkmış halimizle yine de önemli bir devlet sayıldığımız günler!.. Tarihten bir şeyler öğrenemezsek bugünleri gereği gibi değerlendiremeyiz. Nereden, nasıl bugünlere geldik? O gün- lerde niye güçlüydük? Niye o zamanki dış güçlere boyun eğ- medik?.. Niye şimdi iki-üç milyar dolar için işçimizi, memu- rumuzu zorluklara sokmayı göze alıyoruz? Niye her gün zam üstüne zamlarla insanlanmızı umutsuzluklara sürüklüyoruz? Atatürk döneminin insanlan mı daha başkaydı? O yıllann yönetici kadrolannda gerçek ulus sevgisi vardı da şimdiki- lerde mi yok? Çözümlenmesi gereken bir şeyler var! Ama düşünen kim? PENCERE Liberal Demokrasi Nasıl ve Ne Zaman?.. Küreselleşme yeni bir şey mi?.. Bir bakıma değil... Geçmışte sömürgeci, el koyduğu topraklaratelg- rafını, telefonunu, demiryolunu da taşıdığı için uy- gariığın araçlan küreye yayılmıyor muydu?.. Internet ağının yeryuvariağında ilmik ilmik örül- mesiyle iletişimın küresel yoğunluk kazanması bir gerçektir ama, bu gerçeğin içeriğine yuvalanan eko- nomik düzen eninde sonunda kaprtalizmin doku- sudur. Çağdaş kaprtalizmin iç mantığında da sömürü düzeninin gelişmışı yuvalanıyor. Kanıt?.. Küreselleşme, teknolojik devrimle hczlandığından bu yana, yeryüzünde zengin ile yoksul arasındaki ekonomik uçurum dennleşti. Kapitalizmin doruğunda yaşayanlar bile bu olum- suz gelişmeden kaygılanıyorlar. • Küresellesme'nin vardtğı aşamada 'sosyal' ve 'uhj- sal' devlet dışlanıyor. Model ne: Siyasada 'liberal demokrasi.." Ekonomıde 'kapitalizm.' Ancak sorun büyük!.. 'Liberal demokrasi'rnn geçerii olduğu ülkeler, kapitalizmin doruklannda yaşayan zenginlerdir. Peki demokrasi zengin işi mi?.. Evet!.. Tarihsel çıkışında, siyasal demokrasi, palazlanan sanayi burjuvazisinin başını çektiği bir düzendir, en- düstrileşme sürecindeki gelişmeyle, protetarya, parlamentodaki iktidar dengesine ağıriığını koyun- ca sosyal demokrasi oluştu. Yoksul ülkeler demokrasinin yaşayabileceği ik- limden yoksunlar!.. Çünkü demokrasinin ekono- mik özü, yaratılan ulusal gelırin çeşitli kesimler ara- sında parlamenter tartışmayla paylaşılmasından başka bır şey değildir. Yoksulluğun nesini paylaşacaksın?. • - Yoksul coğrafyalarda ya zengin kesim fakir kit- leleri baskı attına alarak susturur ya da dinci ve et- nik tartışmalann kavgalanyla demokrasi geriye iti- lir. • 21'inci yüzyıl eşiğinde, kaprtalizmin doruğunda- ki elli şirketın gücü devletlen aşıyor; bunlann da- yattıklan 'ideoloji' Yeni Dünya Düzeni'ni oluşturu- yor. Yeni Dünya Düzeni, ulus devletlere amaçlanna ters düşen bir görev veriyor. Devlet sermayeye sı- nııiannı alabildığine açacak, emekçi kittelerini de ulusal sınııiar içinde zapturapt attına alacak!.. Ka- pitalizmin doruktaki egemeni, sermayeye özgür- lük istiyor; ama, sosyal devlete karşı olduğundan emeğe bukağiyi vuruyor. Doruktaki egemen. dünyanın doğal kaynaklan- nı da denetlemek zorundadır. Yeryuvarlağının ener- ji deposu, Avrasya'da bulunuyor. Bu coğrafya ka- pitalizmin patronlan için yaşamsal bir önem taşı- yor... Türkiye bu cOğraiyanıri merkezinde... 1 '" ' ' l i S '^ Insanlık hızta derinleşen bir çelişkinin uçurumu- na doğru çekiliyor. 'Venı Dönya Oüzenı'nin tartışılması bu bakımdan kaçınılmazdır. Yoksul ülkelere kaprtalizmin doruk- lanndan dayatılan ekonomik modet fakirleri daha da fakirleştiriyorsa, bu tür toplumlar liberal demok- rasiye nasıl ve ne zaman ulaşabilecekler?.. Türkiye bu çelişkinin yarattığı sancılar içinde kıv- ranıyor. 21 'inci yüzyılın eşiğine varan dünyamızda in- sanlık kapitalizmin doruğundan dayatılan tek ide- olojiye körü körüne boyun mu egecek?.. Soru ve sorun bu!.. En çekici ıtuU Kaneft, Drscn: So . *• ' 3 Bellona'dŞimdi Bellona'da dilediğiniz her şey p«şin fiyatına i % taksitle, | V aya varan vadelerle. Ostelik peşin ödeme indirimi ve a< teslim kolaylığıyla. Bu kampanya sizi de Bellona'ya çekecek. ' "•»' ' '- - • "" ' Pando. T\ f Koliuğu, Deicn: Doğan k Bu kamponyo, TC Sanoyı Bakaniığj nın 25 05 1994 tarıfı ve 21940 wyıh tebhğ hükumlenne uygun oiarok yapıîmakladır 2 0 05 1999 tonVit ıhborıy^« ba^ayon kampanya, utehm ve stoV tmkânlorryta sınırtıdır Boytas A Ş O S B B C d N o l 4 38070 Kay^n wvvw beüona com rr Dtsen: Samanyolu BeÜona Boytaî A J'f>*n T5E ISO 9001 Tannm, Strvıtu Kjfiu Go**oc» BELLONA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear