Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 1999 CUMA
DIZIYAZI
Tarikatlaraödün
üstüne ödün verildiFethullah Efendi'nin okullannda kaliteli eğitim veriliyormuş.
Kaliteli eğitim veriliyor diye adamın cumhuriyet, laiklik ve
Atatürk düşmanlığını görmezden mi geleceğiz?.. Bir
düşünceye en büyük zarar, o düşüncenin yanında yer alınarak
verilir. Takıyyeci Fethullah da öyle yapıyor.
ethullah Gülen cemaatinin Orta
Asy a cumhuriyetlerindeki
okullannda neleroluyor. Bugün
bu konuya gireceğim. Öğretmen
Secaattin Elikçi yıllar önce
Fethullahçı okullan anlatıyor.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulaşmak
istediği hedefi çağdaş uygarlık olarak
göstermiştir. Çağdaş uygarlığa ulaşmadaysa
akla ve bilıme öncelik tanımıştır. Büyük önder
gelişmenin önündeki en büyük engelin gericilik
olduğunu açıkça belirtmiştir.
Gericiliğin yuvalanma, büyüme, gelişme ve
güçlenme yerleri, hiç kuşkusuz, çeşitli
tarikatlara bağlı tekke ve zavıyelerdi.
Cumhuriyetin bu karanlık yuvalanyla bir
olamayacağını bilen ve anlayan büyük dâhi.
birer miskinlik ve tembellik yuvasından başka
işlevi olmayan bu ortaçağ kurumlannı ikileme
bile düşmeden kararlı bir şekılde kapatmış,
tarikatlarla ilgıli olarak da şu özdeyişsel sözleri
söylemıştir:
"Efendikr ve e>r
ulus, bttiniz kL Türkiye
Cumhuriyeti şeyhler; denişler ve mensuıplar
memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat
uygarük tarikaûdır. l ygarlığın buyruğunu ve
istediğini >apmak insan olmak için yeteıüdir."
Şimdi. birtakım politikacılar, devlet yöneticileri
Atatürk'ün Gençlığe Hitabesi'ndeki aymazlık
ve sapkınlık uyansına aldırmadan tarikat
şeyhlerine ödün üstüne ödün veriyorlar. Devleti
ele geçirme savını sık sık yineleyen bir tarikatı
ılımlı(!) olarak tanımlıyorlar. Oysa ki Sıyasal
Islam'ın ılımlısı olmaz. Hertürlü tarikatın nihai
ereği devleti ele geçırmek ve ortaçağ yasalannı,
yaşam biçiminı topluma dayatmaktır. Bu
tarikatlardan herhangi birisinin başanlı eğitim
vermesi, onun yasadışı emellerinın
görmezlikten gelinmesini zorunlu kılmadığı
gibi, onu meşru da kıltnaz.
Devletin en önemli can damarlanna sızmasını
bilen tarikatın liden. müntlenne acele ,tam **
edilmeden ve zayiat verilmeden hedefe . . -
ulaşmaktan söz ediyor. Saym Başbakan da
kendisine bu durumla ilgili sorulan soruya
"ttham edilen tarafın yamüna göre tavır
alınacağını" söylüyor. Hayret doğrusu!.. Ne
ithamı? Adam her şeyi açık seçik söylüyor,
ortada tiyatro oynatılmıyor. Dublör de yok.
Olayı çarpıtmaya, ulusun gözünden kaçırmaya
çalışanlar âlemi aptal, kendilenni de dahi mi
zannediyorlar'1
..
Neymiş efendım? Fethullah Efendi'nin
okullannda kaliteli eğitim venliyormuş. Kaliteli
eğitim veriliyor diye adamın cumhuriyet, laiklik
ve Atatürk düşmanlığını görmezden mi
geleceğiz?.. Bir düşünceye en büyük zarar, o
düşüncenin yanında yer alınarak verilir.
Takiyyeci Fethullah da öyle yapıyor. Birtakım
politikacılan, devlet adamlannı aldatarak en
büyük emellerini yurtdışında, özellikle de Orta
Asya'da gerçekleştiriyorlar. Bu okullarda
Atatürk vitrin. bayrağımız, düşüncelerinin
ambalajı, marşımız ve dilimiz de araç olarak
kullanılıyor. Oralarda şeriat Arapçayla
öğretildiğinde körü, Türkçeyle verildiğinde iyi
\ Fethullah'la Türk cumhuriyetlerinde şeriat, îran şeriatı
önlenemez; zira Fethullah'ın kendisi bizzat Iran yanhsı ve
Iran'ın yapmak istediğinin aynısını yapıyor. Okullara
Türkiye'den bol miktarda gerici yayın götürülmüş. öğrenciler ;
bu yayınlarla koşullandınlıp yetiştiriliyorlar.
Yıl 1971. Nurcuların saldırısı sonucu yaralanan öğretmen Nurtar Atılmış, Hikmet Çetinkaya ile birlikte.
mi olacak? Böyle sahte kuramlarla göz
boyayıcıhğın cambazlığını yapanlar gerçek
Atatürkçülere dinozor diye saldırmıyorlar mı?
Fethullah ekolünün Kırgızıstan'dakı fırmasının
adı Sebat. Kırgızistan'da bulunduğum süre
içinde bu okullarla ilgili tanık olduğum birçok
olay var. Bu olaylar onlann gerçek yüzlerinin
anlaşılması açısından önem arz ediyor:
I995'in Eylül ayında Bişkek'teki Panfirya
Parkı'nda bir arkadaşla dolaşıyorduk. Zaman
gazetesı okuyan 3 genç gördük, yanlanna
yaklaşıp tanıştık ve söyleştik. Bu arada
kendılerine Atatürk'le ilgili düşüncelerini
sorduk. Biri aynen şöyle dedi:
•Dln dtişmam...'
- Atatürk din düşmanı biriymiş. Din adamlannı
öldürmüş. Türkiye'de pek sevilmiyormuş. Ona
ateistler değer veriyorlarmış. Bişkek'teki
MEB'ye bağlı Türk - Kırgız Anadolu Kız
Meslek Lisesi'nde Türkçe kursu veriyordum.
Sebat firmasının Ay Çörek KJZ Lisesi'nden
aynlan Tahmina adlı bir kız da katılmıştı kursa.
Atatürk'le ilgili bir metin üzerinde dilbilgisi
çahşması yapıyorduk. Tahmina ayağa kalkarak:
- Sebat firmasının okullannda Atatürk için çok
kötü sözler söylendiğini, hatta küfredildiğini
söyledi.
Fethullah'ın Işık Göl'deki okulundan mezun
olan iki öğrenci Moskovskaya - Belinski
köşesindeki 4. Mektep'in üstünde bulunan
ekonomi enstitüsünde okuyorlar. Bu öğrenciler,
yanıma gelip bana Arap tipi selam verirler, bol
bol tslamiyeti överlerdi. Bir defasında biri
aynen şöyle dedi:
- Akdeniz'in suyunun Atlas Okyanusu'nkinden
farklı olduğunu Islamiyet yıllar önce keşfetmiş,
Custo bunun farkına yeni vanyor NeiD
Armstrong uzayda ezan sesı duymuş. Bu da
lslamiyet'in Allah indinde ayncalıklı bir din
olduğunu gösterir.
Sosyal etkinhklerde öğrencileri ustaca
koşullandıran firma ögretmenleri, modern
giyimliler. Eşleri türbanlı ve yazın da manto
giyiyorlar. Oradan evlendikleri kızlan da hemen
kapatıyorlar. Okullann yatılı öğrencilerine namaz
kılmak ve oruç tutmak zorunlu. "Bu okullarla
İran şeriaünın önünü alıyonızr
diyenlere ne
buyurulur? Fethullah'la oralarda şeriat. İran
şeriatı önlenemez; zira Fethullah'ın kendisi
bizzat İran yanhsı ve Iran'm yapmak istediğinin
Ü n i v e r s i t e l e r
Tarikat, ticaret ve siyaset ilişkilerinin "akraba yönetid"
işbirliğiyle yürütüldüğü Anadolu üniversitelerinde
yaşanan karaniık, giderek ûlke geneline yayıhrken bir
kandırmaca da sürekli olarak gündemde kahyor:
"Anadolu ünrv ersitelerinde çoksesliük ve hoşgörii egeraen."
Kim "dur" diyecek bu gidişe, karayobaz çetelerinin
örgütlenmesine?
Öğretim Üyeleri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr.
Mustafa Altmtaş bize gönderdiği üç sayfalık mektubunda
şöyle diyor:
"Türkhe'deld gericiliğe ve yobazlığa, bunlaruı devlet
olanaklanndan yararlanarak hem toplum içinde ve bem de
devlet kurumlannda örgütlenmelerine yönelik olarak
yürütegeldiğiniz sürekli ve durma-dinlenme bilmez
savaşunınızı büyük bir takdirle, bazen, üzerimize düşen
göre\ lerimizi yapamamanın verdiği utanç duygusu ile
izlemekteyiz. Türkiye'de laik, demokratik ve sosyal hukuk
devletine (Bu alaodaki yetersizliklerimizi ve eksikliklerimizi
bilmemize karşm, bunun bilincinde obnamıza karşm)
yönelik eylenüi ve sistemli saknnlann gerisinde uiusal
bağımsıziığımızm, uiusal egemenliğimizin buhınduğu
gerçeğini bilmekteyiz.
Bu nedenle, sizin yüreklice ortaya koyduğunuz direnme ve
yarasalann gizlendikkri karanlık odaklara yönelttiğiniz
ışık, salt üç beş meczuba, üç beş şaşkına, üç beş nanköre ya
da üç beş yobaza yönelik olmayıp uiusal bağımsızlığımıza,
üısanımızın özgürieşmesine yönelik saldınları hedef
aldığından, daha bir aniamlıhk, daha bir değertöik
taşunaktadır.
Siyasetin ticaret ve tarikat ile örtüştürübnek istenmesinin
yanı su*a uluslararası sömürünün, seksenH \illardan
başlayarak araa küman "mıkro-milliyetçilik' buiduğu
donme, dönek ve liboşlar ile büyük bir ivme kazanarak
kendisine taban oluşturmuştur."
aynısını yapıyor. Okullara Türkiye'den bol
miktarda gerici yayın götürülmüş. T,ürkiye'nin
gerçek yüzünü göremeyen öğrenciler bu
yayınlarla koşullandınlıp yetiştiriliyorlar. Bunun
sonu ne olur? Bu sorunun yanıtını IÖ 1000
yıllarında yaşayan Kuan Tzu şöyle \enyor. "Bir
yıl sonrasını düşünü\orsan tohum ek, Ağaç dik
on yıl sonrasıysa tasarladığın
Ama yfiz yıl sonrasıysa tasarladığın halkı
eğit."
Gülen \e cemaatinin oralarda ne yapmak
istediğini Yurtdışı Eğitimi Genel Müdürü Aysal
Aytaç herkesten daha iyi biliyor.
Genel Müdür Aysal Aytaç geçen yıl, 1
Haziran'da dev lete ait ikı okulun öğretmenlerini
Fethullah'ın öğretmenleriyle şeriatçı fırmanın
Bişkek Erkek Lisesi'nde topladı ve bir
konferans verdi. Konferansın sonunu şöyle
bağladı Aysal Aytaç:
Corevinlz çok büyük1
- Arkadaşlar, siz yaptığınız görevin önemini ve
büyüklüğünü henüz bilemezsiniz. Emeğinizin
karşıhğını on, yirmi yıl sonra göreceksiniz.
Azerbaycan'ı ziyaretimde bir Azeri şair bana
şöyle bir fıkra anlattı:
"Hırsan biri akşam karanhğuıda bir dükkinm
Idlidinin kulpunu kesiyormuş eğe ik. YoJdan
geçen biri adama ne yaptığını sormuş. O da:
- Keman çalıvorum, demiş. Adam:
- Bu nasıl keman hiç ses \ermiyor, der.
Hırsız:
- Sabah oisun da siz görün. Buradan ne keman
sesleri gekcek."
Arkadaşlar, hele bir on yıl, evet hele bir on yıl
geçsin de görün.. Ortamı...
Evet, Orta Asya'da yeni Afganistanlar
yaratılıyor. Fethullah"ın devlet içindeki adamlan
da buna büyük destek veriyor. Galiba Orta
Asya'ya şeriat İran yoluyla girerse kötü,
Türkiye yoluyla girerse iyi oluyor(!).
Bu konuda tarih bir gün yanılanlan
affetmeyecektir. Felaket önlenmeye çalışıldığı
gün vakit çok geç olacaktır.
Telefonlann açış ve kapanışlannı
selamünaleyküm. esseİamünaleyküm
sözcüklenyle japıyorlar. Bütün dünyada "akt"
olan açılış sözcüğüne bu adamlann düşmanhği
nereden kaynaklanıyor? Bu konuşma biçimiyle
Atatürk ne güzel tanıtılıyor. değil mi?
SÜRECEK
Jfc TlRMIK
BIRBAKIMA
SERVER TANÎLLİ
BanşmIri BeyazGüeri...
Imralı'daki dava sonuçlandı; Abdullah Öca-
lan idama mahkûm edildi.
Karar, hemen hemen hiç kimseyi şaşırtmamış-
tır; yargılamaya konu olan olayların çapı göz
önünde tutulduğunda, hüküm yasaya da uygun-
dur. Bu içeriğiyle, giderek bu sertliğiyle, karar bin-
lerce kurbanın acısıyla kıvranan yürekleri bir öl-
çüde avutmuştur da. Işin bu duygusal görünü-
şünün yanında, Kürt sorunu gibi, pek karmaşık,
öyle olunca da çözümü alabildiğine titizlik ve
dikkat isteyen bir konuda, elleri düşüncesizce si-
laha uzatmanın, yurt çapında bir yangın çıkanp
maddi ve manevi onca kayıp ve acılara yol aç-
manın, gün gelip hukuk terazisine vurulduğun-
da nasıl sendeletici bir sonuca götüreceğini de
gözler önüne sermiştir.
Ancak, tek yanlı konuşmuş olmamak için ek-
lemiş olalım: Apo silaha sanldığında, 12 Eylül fa-
şizminin zulmü esiyordu ülkede. Beş kişilik bir
eşkıyaçetesi, devleti basıp iktidan ele geçirmtş-
ti. Anayasa adına bir kışla talimnamesini, üste-
lik "ikrah"yoluyla, yani korku salarak millete ka-
bul ettirip yürürlüğe sokmuştu. Siyasal yaşamı
tasfiye edip kendi seçtiği uşaklarla hükümet
ederken, yurt çapında işkenceden geçiriyordu ay-
dınlan ve karakuşî kararlaria gençleri ipe çeki-
yordu. Türke bu zulmü reva görenler, acaba do-
ğuda ne yapmışlardır da insanlar sonunda sila-
ha sanlmışlardır? Apo'nun yaptığı "ihanet", ta-
mam; ama bütün cumhuriyet kurum ve ilkeleri-
ni tersyüz edip iktidan da cumhuriyet düşmanı
gericiliğe teslim edenlerin yaptığına ne ad vere-
ceksiniz? Apo'nun davası karara bağlanmıştır;
ama 12 Eylül'ün davası ne zaman açılacak? Bu-
güne değin açılmamışsa niçin?
•
ImraJı'daki dava, hukuk sürecini başlatıyordu
ve onun bir parçasıydı. O süreç bitmemiştir; önü-
müzde Yargıtay aşaması var; görünen odur ki,
Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi yolu da açıla-
cak. Sonunda da, siyasal süreç başlayacak, ko-
nu TBMM'nin önüne getirilecek ve onun karan-
na sunulacak. Böylece, belki de uzun sürecek
bir zamanın sonunda kesin sonuca ulaşılacak.
Böyle olduğu da iyidir; konunun üzerinde enine
boyuna durma fırsatını elde etmiş olacağız.
En başta, şu ölüm cezası üzerinde bir karara
varmak gerekir. Apo hak ettiydi, etmediydi; onun
çok ötesinde önem taşıyan bir sorun bu. Idam,
özellikle alsınlar diye kapısında bekleştiğimiz Av-
rupa camiasında artık yüz bulmayan bir ceza bi-
çimi; istisna olarak ABD'de var, doğru, ama onun
dışında da -Çin'i bir yana bırakırsanız- Iran'da ve
Suudî Arabistan'da revaçta. Denecek odur ki, uy-
gar dünyadaki hukuk gelişmelerinden kendimi-
zi soyutlayamayız. Üstelik, o geUşmelerden ço-
ğunun attında devlet olarak imzamız var. Avru-
pa'nın kimi şamatacı çevrelerinin her söylediği-
ne kulak kabartacak değiliz elbette; ama insan
haklan adına katedilmiş mesafeleri biz kendi hu-
kukumuzda da görmek isteriz. Cumhuriyet, uy-
gardünyanın bir parçasıdır, onun değerlerinin dı-
şında kalamaz.
Kuşkusuz bu duyarlığın da etkisiyle, ülkemiz-
de, son yıllarda, kesinleşmiş ölüm cezalannın
yerine getirilmemesi konusunda neredeyse bir
gelenek oluşmuştur. Ama en iyisi, bu geleneği
bir yasal ilkeye dönüştürmek; ve ölüm cezası
yerine "müebbet hapsi" kabul etmektir. Bunu he-
men yapmalıyız ve bize uluslararası camiada
büyük bir saygınlık kazandıracaktır bu. DGM'le-
ri sivilleştirmede attığımız son adım göstermiş-
tir ki, istersek bir şeyler yapabiliyoruz: Daha ço-
ğunu yapalım; hukukumuzu, anayasadan baş-
layarak demokratikleştirelim, insanileştirelim, tek
kelimeyie çağdaşlaştıralım!
Konuyu yeniden Abdullah öcalan'a getirerek
diyeceğiz ki, Kürt sorunu, onunla başlamadı ve
o ortadan kaldırıldığında da çözülmüş olacak
değil. O ortadan kaldınldığında, belki daha da çe-
tinleşecek işlerimiz. Çünkü hoşumuza grtsin ya
dagitmesin, Kürt insanının gözünde bir "simge"
olup çıkmıştır Apo. Bunda bizim de dahlimiz var:
Zira, bu sorunun çözümünü biz geciktirdik, ya
da oluruna bıraktık işleri.
Ne var ki daha da geciktiremeyiz, geciktirme-
meliyiz de.
Bu sorun, aslında Türkiye'nin bütününü içine
alacak büyük sosyal reformun bir parçasıdır; ay-
rıca kendine özgü iktisadî ve kültürel yanlan da
vardır. Bütün bunları, Kürt insanından soyutla-
narak yapamayız. Onların yüreklerinde en ufak
bir burukluğun yer etmemesine de dikkat etme-
liyiz.
Başta Türkiye'nin geleceği adınadır söyledik-
lerimiz! Ülkemiz, bugüne değin gördüklerini bir
daha görmesin, banş içinde yaşasın; hele Kürt
ve Türk analan, hele onlar, evlat acısıyla yeniden
yanmasın diyedir. Ya şimdi yanıp kavrulanlar?..
Onlann bu acısını, ölünceye kadar paylaşacağız
onlarla; banşın iri beyaz gülleri de bu acının top-
rağında boy atacak...
/AYDIN ENGİN aenginfc doruk.net.tr.
Yıl 1925.
"Basın" terimi henüz kullanılmıyor.
"Medya" ise daha duyulmamış bile.
Kitle iletişim araçları gazetelerden iba-
ret ve "matbuat" deniyor.
Yıl 1925. Aylardan haziran. 13 Şu-
bat'ta patlak veren Şeyh Said isyanı
bastınldı; sanıklar yakalanmış; Istiklal
Mahkemesi'nin önüne çıkarıldı ve 46
sanık idama mahkûm edildi. idam ce-
zalannın infazı, 28 Haziran'ı 29 Hazi-
ran'a bağlayan gece Diyarbakır'daya-
pıldı.
Toplumsal Tarih dergisinin temmuz
sayısında yer alan çok ilginç belgeler-
den birinde, idam gecesini aktaran ga-
zetelerden alıntılar var. Örneğin 30 Ha-
ziran 1925 tarihli Vatan gazetesinde
idam gecesi anlatılıyor:
"... Seyre gelen halk, ilmiği birşey-
hin boynuna geçirmek için birbirieriy-
le cenkleşiyor, müsabaka ediyortardı.
Aslan birnefer, Şeyh Ali'n/n boynuna
bizzat ilmiği geçirdi ve ipini çekti
Bundan sonra matbuat tayyareciler,
muhabereciler, şoförler namına, bu
grvba mensup biri tarafından bir şeyh
ipe çekildi. 'İpe çeken var ol' nidalan,
kadınların 'Yaşa' sesleriyle alkışlan-
dı..."
•••
Yıl 1999. Şeyh Said'in idamının üs-
tünden 74 yıl geçti. Artık "matbuat"
denmiyor. "Bas/n"ın bile modası geç-
ti. Şimdi "medya "mız var. Yazılı (gaze-
teter), görsel (televizyon kanallan) ve işit-
sel (radyolar) medyamız!..
1925'te idamlıkların ipini çekmek
Matbuat Astı, Medya da Asacak mı?
üzere itişip kakışanlar arasında "mat-
buat" da sıraya girmiş; sırası gelmiş,
bir matbuat mensubu (Kimdi acaba; adı
neydi; hangi gazetede çalışırdı?) dara-
ğacına çıkmış, idamlıklardan birinin il-
miğini takmış, iskemlesini tekmelemiş.
İdam etmiş. Alkışlanmış...
74 yıl geçti aradan. Türkiye daha
"modern" bir ülke artık. "Medya"lığa
terfi etmiş matbuat da modernleşti el-
bet. Artık idam mahkûmunun ipini çek-
mek için darağacına tırmanıp, ilmiği
mahkûmun boynuna geçirip, iskemle-
ye tekme vurulmuyor.
infaz artık ekranlarda, gazete köşe-
lerinde, radyo mikrofonlannda gerçek-
leştiriliyor. Imralı yargıcı "idam" dedi-
ği andan ttibaren Fethullah Gülen ka-
setleri bir yana itildi; günlerce ekranla-
rı, birinci sayfalan kaplayan Merve Ka-
vakçı çoktan unutuldu. Susurluk'un
son sanığının da tahliye edilmesi ço-
ğu gazetede tek sütunluk haber oldu;
televizyonlarda haber bile olmadı.
Medya güncelin peşinde. Pek çok
medya stan da "modern ce//af"lığa
soyundu.
Eh, idam hükmü duyulur duyulmaz,
Mudanya kıyısında, °rn/7//"giysilere bü-
rünmüş folklor ekipleriyle birlikte göbek
atanların; idam hükmü haber olup
TBMM'ye ulaşır ulaşmaz alkış tutan
milletvekillerinin ülkesinde medyaya
yakışan da budur.
• • •
Haksızlık mı ediyoruz? Çekincesiz,
duraksamasız "Asalım" diyenlerin ya-
nı sıra, "Yahu durun, sakin olun; biraz
düşünüp taşınalım" diyenler yok mu?
Olmaz olur mu? Hem de çok!
En çok yürek acıtan, utandıran da on-
lar zaten. İdama ilke olarak karşı de-
ğiller. Hukuk anlayışları idamı reddet-
miyor. öcalan'ın idamına ilişkin söyle-
dikleri, soruna "milli menfaatlar açı-
sından bakmak" ortak paydasında bu-
luşuyor.
Apo'yu asmak Türkiye'nin çıkanna
uygun olacak mı, olmayacak mı?
Apo'yu asarsa (ya da asmazsa) Türki-
ye ne kazanır, ne yitirir?..
Yani "Bir koyup kaç alınz"7
Sahi, Öcalan'ı asmazsak kaç kilo ah-
lak, kaç metre hukuk, kaç litre çağ-
daşlık alınz?
Yani sağlayacağımız "avanta"yade-
ğerse asmayalım, değmezse asalım
gitsin...
• • •
Tırmık, erken öten horoz olmayı gö-
ze alıp, daha Imralı duruşması başla-
dığı gün idam cezasına karşı olduğu-
nu açık açık yazdı.
Hukuk devleti anlayışımızla da, ah-
laki (etik) nedenlerle de, siyasal gerek- •
çelerle de idam cezasına "amaaa "siz,
"ancaaaak"s\z karşıyız.
Horoz bugün de öttü.
Yarın da ötecek.
Ta ki...