22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9MAYIS1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Eleştirmen Max Tessier, Türk sinemasının yeni bir dalgalanma yaşadığını vurguluyor 4 Sinemanız yeniden yükseliyor'• Yeni kuşak, Türk sinemasını sanat ve yaratıcılık açısmdan etkiliyor. Küçük bütçelerle iyi işlef yapmaya çalışan sinemacılannız var. Önceki yıllara baktığımızda sinemanız popüler bir yola girmiş görünüyor bana. Bir de sanat değeri yüksek özgün filmler yapmayı amaçlayan yönetmenleriniz var. Sinemanızda yeni bir dalgalanma yaşanıyor, inişe geçmişken yeniden yükselmeye başladı. ASLI SELÇUK Pozitif ve Cinemaya sinema dergile- nne ve Le Monde Diplomatique gaze- tesine sinema yazıları yazan sinema eleştirmeni Max Tessier, Cannes Film Festivali için dünyayı dolaşıp fılm se- çiyor. Festivalin Uluslararası Yanşma ve "UnCeıtainRegard"(BelırliBirBa- kış) bölümüne film seçen Tessier uzun yıllardan ben Istanbul Film Festıva- lfnın en eski yabancı konuklanndan. - Cannes FUm Festivali"nde bu sene Türk filmleri de programda \er alıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Birkaç Türk filmi seyrettık. "Beürii bir Bakış" bölümü için ttalyan - Fran- sız - Türk ortak yapımı olanFerzan Öz- petek'in " Harem Suare" fılmmı seçtık. Filmde bir Fransız oyuncunun oyna- ması da seçimimizı etkıledi: MariaGü- lain. Aynca bir Italyan oyuncu . Lucia Bese de vardı. filmin sonlanna doğru çıkıyor, çok uzun bir rolü yok. Film, Os- manlı padişahhgının ve haremın son gecesıni anlatıyor. Maria Gilliain de Fransız cariyelerden binnin kızını oy- nuyor. Tümüyle Harem'in içinde geçen entrikalarla dolu bir öykü. Batı dünya- sı için elbette egzotik bir film, aynca kaliteli de bir fılm. Bu film Hamam'dan daha ıyi çekilmiş bence. Harem Suare, Belirli Bir Bakış bölümünün kapanış fil- mi olarak gösterilecek. - Cannes için izteyip de almadığınız Türk filmleri hangiİeri? Gördüklenmız ilginç çahşmalardı. Fakat Cannes için çok az film seçiyo- ruz, bir Berlin ve Montreal festıvalleri gibi değilız, bu festivallerdeki gibi 300- 400 film göstermiyoruz. Şu veya bu ne- denlerden dolayi eleme yapıyoruz, hep- sini almamız olanaksız. Örneğin Zeki Demirkubuz'un "Üçüncii Sayfa" fil- mini sevdım. - Cannes için film seçerken filmleri hangi ölçüleıie değerlendiriyorsunuz? Bız doğrudan doğru>a filmin içen- ğıne bakıyoruz. Türk filmı diye bir ayı- nm yapmıyoruz. Sınemacının kışısel ye- teneği önemlı bizim için. ülkesi, fil- min nereden geldiği hiç önemli değil. Filmin özgün ve yaratıcı olması önem- lı. Bizim seçımlerimizde tüm filmler için bu noktalar geçerlı, yalnız Türk film- leri için değil. Kuşkusuz ki Türk fılm- lennde olumlu veya olumsuz özellik- leri var. Son yıllarda ülkenizde birkaç yönetmen ilginç çalışmalar yaptı, ya- pıyor. Bu yeni kuşak. Türk sinemasını sanat \ e yaratıcılık açısından etkiliyor. Son yıllardakı çahşmalara böyle bakı- yorum. Örneğin küçük bir bütçeyle çe- kilmiş olan "Kasaba" ilginç bir film- di. Kasaba eğer Berlın'de oynamasay- dı Cannes'ın Belirli Bir Bakış veya Eleştirmenler Haftası bölümünde gös- terilme şansı olurdu. Çünkü "Kasaba" filmi Türk toplumuna yeni bir bakış getiriyordu. Çalışma çok etkili olmah -l luslararası Yanşma bölümüne bu- güne dek sadece tek bir Türk filmi. Yd- mazGüney'in Yol'u katılabüdi. Başka bir film giremedi, değil mi? - Tevfîk Başer'in "40 m2 Almanva"sı da göstenldı, fakat o Almanya adına ka- tıldı. Ne yazık ki uluslararası yanşma- ya çok az Türk filmi gırebiliyor. Çok ıyi bir Türk filmi geldiğinde hemen alınz. nıçın almayalım ki. Sinema açı- sından bız Türkiye'den daha önemsiz olan ülkelenn filmlerini bile aldık. Bizim için yeter ki çok etkili bir ça- lışma olsun. - l luslararası yanşmaya secilen filmlerin yönetmenlerine bakbğım- da hep tanınmış isimlere rastlıyo- rum. Çok az yeni adlar var._ Uluslararası yanşmada her yıl bir ya da ikı tane ilk film oluyor. Orne- Cannes FUm Festivali'ne katılan Türk filmlerinden örnekler: • 1982 - Yol - Yılmaz Güney - Şerif Gören - Altın Palmiye •1987 - Gece Yokuluğu - Ömer Kavur • 1988 - Herşeye Rağmen - Orhan Oğuz • 1990 - Benim Sinemalanm - Füruzan, Gülsûn Karamustafa •1991 - Robert's Movie - Canan Gerede • 1997 - Akrebin Yoktıhığu - Ömer Kavur • 1997 - Hamam - Ferzan Özpetek •1999- Harem Suare- Ferzan Özpetek •1999- Gemide- Serdar Akar ğin şu sıralar Asya filmlerine çok ilgi var. Oysa bu yıl Cannes'de daha çok Av- rüpa filmı yer alıyor. Birkaç Amerikan filmi var, ama fazla değil. Asya film- leri çoğunlukta. Bu değişebilir, Doğu A\Tupa, Latin Amerika filmlerine dö- nüş olabılir. Yıllara göre değışiyor bu seçimler, çünkü yıl boyunca yapılan filmlerin sayısı her ülkede eşit olmu- yor. Türk sinemasına baktığımızda üre- tim az olsa da krizde demek doğru de- ğil bence. Bu yılki Cannes Film Festi- vali'nde hem Belirli Bir Bakış Bölü- mü'nde hem de Eleştirmenler Hafta- sı'nda Türk filmlerinin yer alması iyi bir dunım. Japonya'yı ele ahrsak üret- tiği film açısından çok önemli bir ül- ke, fakat Cannes'da yıllardır Japon fil- mi gösterilemedi. Oysa bu yıl Can- nes'a Japonya'dan beş fılm katılıyor. Ge- lecek yılı şimdıden kestiremeyiz. Yıl bo- yunca biz belli bir kahteyi taşıyan çok sayıda filmi izliyoruz. seçim yapmak- ta zorlanıyoruz. Uluslararası Yanş- ma'ya yirmı. Belirli Bir Bakış Bölü- mü'ne yirmi film seçıyoruz. Seçimle- ri yaparken 800 film izlemek duru- mundayız. Sanat değeri yüksek filmler - Çağdaş Türk sineması hakkuıda ne düşünüyorsunuz? Küçük bütçelerle ıyi işler yapmaya çalışan sinemacılannız var. Her yıl bir- kaç ticari filminiz oluyor. Ûrneklersek "Propaganda" ve "Eşkıya" gibi. tşa- retettiğim filmler Cannes için aradığı- mız kalitelen taşıyan filmler değil. Ön- ceki yıllara baktığımızda sinemanız po- püler bir yola girmiş görünüyor bana. Türk halkı durmadan Amerikan fil- mi ızleyeceğine arada kendi si- nemasının popüler örnekleri- ne de ilgi gösteriyor, bu da iyi bir şey. Yirmi yıl önce- sine dönersek Türk sine- masında büyük bir endüs- tri vardı diyebilirim, yılda 150 film çekiliyordu, Atıf Yıimaz peş peşe fılm yapı- yordu. Bugünkü popüler si- nema üretenler de iyi bir şey yapıyorlar. Bir de sa- nat değeri yüksek özgün filmler yapmayı amaçla- yan yönetmenleriniz var. Nuri Bilge Ceylan ve Zeld Demirkubuzgibi. Almanya'da yetişmiş olan bir yönetmen ku- şağınız da var. "Yara* filmi ilginç bir bakış taşı- yordu. Sinemanızda yeni bir dalgalan- ma yaşanıyor, inişe geçmişken yeni- den yükselmeye başladı. - tstanbul Film Festivali hakkmda ne düşünüyorsunuz? Gayet iyi bir festival, iyi bir organi- zasyon. Türkiye'de Dünya sinemasının tanınması açısından önemli bir işlev görüy or. Yabancı konuklara büyük fes- tivallerden daha nazik davranılıyor, iyi bir hizmet veriliyor. Biz Türk filmleri görmeye geliyoruz ama bunun dışında da bir Jerry Schatzberg veya Alfred Hitchcockgibi toplu gösteriler belli bir zamanı hatırlattığı için önemli. Ben bir klişeyi yineleyeceğim, tstan- bul, Doğu ile Batı arasında bir köprü, bu önemli. Doğu ıle Batı'nın bağlan- nı sağlayan stratejik bir noktada. Yakın Doğu'nun ve Doğu Avrupa'nın en önemli festivali... 'Yürekparalayıcı ve cesurbtyorum' 21 yıl aradan sonra yeniden sahnelenen Plenty'de başrol Cate Blanchett'ın Cate Blanchett, oyuna yeni bir renk getiriyor. Kültür Senisi - David Hare. "Plenty'yi yazıp yönettığinde henüz 31 yaşındaydı. Oyun ilk ola- rak lngiltere'de National Theater'da sahnelen- di, kısa sürede Broadvvay'e transfer oldu. Yedı yıl sonra da beyazperdeye aktanldı Plenty. Baş- rolünde unutulmaz yorumuyla Merly Streep yer alıyordu. 1978"dekiilksahnelenişinin21 yılar- dından bu kez Albery Tıyatrosu"nda Jonathan Kent'ın yorumuyla sahneye konuyor Plenty Oyunun başrolünde ise Kraliçe ElizabetrTde- ki yorumuyla En tyı Kadın Oyuncu dalında Os- car'a aday göstenlen. lngıltere'de Bafta ödülü- nün sahibı olan Cate Blanchett yer alıyor. Blanc- hett, pek çok sinema yıldızı gibi tıyatronun bü- yülü cazibesine karşı koyamayarak şansını (ye- teneğini) birde sahnede deniyor. 1970'lerin tngiliz Tiyatrosu'nda önemli bir yer rutan oyun, günümüzde modern bir klasık ola- rak nıtelendiriliyor. Umut. gerçeklerle yüzleş- me \ e güç üzerine bir oyun Plenty. Henüz yir- mi yaşına bile gelmemiş olan Susan, 1943 yı- lında işgal altındaki Fransa'da gizli bir birimin kuryeliğinı üstlenir. Savaştan sonra uzun yıllar o günlerin heyecamnı, o kaçamak dostluklan- nı, iyi ve güzel günlerin geleceği yönündekı beklentisıni arar. Ancak savaştan sonraki yirmi yıl ona sadece güvenli, sıkıcı bir mal varlığı ve ihanet sanatı konusunda uzmanlık getirmiştir. Bu bağlamda yenilgi üzerine kuruludur Su- san'ın yaşamı. David Hare, oyunu Ikinci Dünya Savaşı sıra- sında düşman tarafma geçerek bilgı toplayan kadmlann yüzde yetmış beşinin savaştan sonra Bafta ödüllü sanatçı tiyatroyu da deniyor. eşlerinden aynldıklannı ortaya koyan bir ista- tıstığı inceledikten sonra yazmış. Susan. oyun boyunca 1943 yılında Fransa'da, 1947 yılında Brüksel'de, 1950"lerde ve 1960'lann başında da Londra'da çıkıyor izleyicinin karşma. Düzen- li bir kronoloji izlemeden bu yirmi yıllık süre- ci anlatan öyküde Susan düşman bölgesinde ül- kesıne hizmet ettikten sonra devletten daha adil, daha ilerici bir yönetim bekliyor. Hare'ın pek çok oyununda olduğu gibi Plenty'de de kadın- lar insancıl toplumculuğu. erkekler de vahşi ka- pitalizmi temsil ediyorlar. Oyun Susan'ın öyküsü aracılığıyla savaş son- rası Londra'nın toplumsal yaşamına da ışık tu- tuyor. Dekorun kasveti, sahnelerin siyah ışıkla kapatılması da oyunun mesajmı güçlendiriyor. Özellikle Blachett'in yorumu ve makyajı izle- yicıyi 1950'lerin lngilteresi'ne büyük bir başa- nyla taşıyor. Cate Blanchett" in oyundaki performansı ise 'yürek parala>ıcı' ve 'cesur' bir yorum olarak nitelendirilıyor. Eleştirmenler. Blanchett'ın ken- di tiyatro yeteneğini açığa çıkartırken oyuna 21 yıl aradan sonra yeni bir renk getirdiğini vurgu- luyorlar. Tiyatroya sinemadaki yıldızlan görmek için gıden ve sahne oyunculuğunun hiçbir zaman sınemanın doğallığını yakalayamadıgını düşü- nen izleyicilenn de Plenty ile bırlikte bu görüş- lerini bırakacaklan savunuluyor lngiltere'de. Blanchett'ın yanı sıra diplomat eşini canlandı- ran Julian VVadham ıle büyükelçiyi canlandıran RichardJohnson'ınyorumlandaeleştirmenle- rin övgüsünü topluyor. Oyun 21 yıl önce National Theater'da sahne- lenirken Susan rolünü Kate ÎN'elligan üstlenmiş- ti. Nelligan, Cate Blanchett'la karşılaştınldığın- da çok daha soğuk, daha uzak ve daha ciddi bir Susan olarak çıkıyordu izleyicinin karşına. Ba- zı kesimler o günlerde Hare'ın, sahneye yazdı-. ğı metindekinden daha sert bir Susan çıkartmış olmasmı kendi yazdığı metni yanlış okuduğu şek- lınde yorumlamışlardı. Cate Blanchett 10 Temmuz'a kadar sürecek olan oyunun yanı sıra beyazperdede 'An Ideal Husband' adlı fılmiyle çıİcıyor izleyicilerin kar- şısına. Film yakında ülkemizde de gösterime girecek. 'Dört Nikâh Bir Cenaze' filminin yö- netmeni MikeNeweD'ın yeni komedi filmi 'Pus- hingTin'de de Blanchett'i izleyebileceğiz. Ralph Steadman'a göre karikatür hem muhalif güç hem de kitle iletişim aracı olarak önemini yitirdi ''Karikatür ciddi bir iştir' AHSEN ERDOĞAN Istanbul'un yeni çağdaş sanat galerisi Schneidertempel Sanat Merkezi 'nde açı- lan 'Yeni Binyılın Eşiğinde İnançlar" baş- lıklı karikatür sergisi, 38 ülkeden toplam 83 karikatüristin yapıtını bir araya geti- riyor. Serginin açılışına. kendi deyişiyle 'bugüne kadar çizdiği tek iyimser karika- tür'üyle Ingılız kankatürünün dünyaca ün- lü ismi Ralph Steadman da katıldı London College'ın Baskı ve Grafik Sanatlan Bölümü'nden mezun olan Ste- adman, 'geri kafalT bulduğu Ingiliz ba- sınında bir karikatürist olarak çalışabıl- mek için çok çabalamış. ancak ünlü ka- rikatür dergisı Punch'a gönderdigi çi- zimler bir kere bile yayımlanmayınca ve kendi çalıştığı gazetede de birtakım an- laşmazlıklar çıkınca soluğu ABD'de al- mış. Kendini ıspatlayanadek Woolworth"te yer süpürmek, bahçıvanlık, yüzme ha- \-uzunda memurluk, havacıhkla ilgili tek- nikçizimleryapmak, fareyakalayıcılığı. tatil kampı danışmanlığı. gezgin teknis- yenlık ve araba temizleyiciliği gibi işler- de çalışmış. Tüm bunlann sanatmda yep- yeni açıhmlara yol açtığını söylüyor sa- natçı. "Çünkü diğerlerinin gazetelerde okuduğu, tele\izyonda izlediği \a da ora- dan buradan duyduğu sayısız tuhaflığı ben bizzat yaşadım. Karikatür de bir çe- şit 'tuhaflıklann eleştirisi" okhığuna gö- re, yaşamöykümün bana yarar sağlama- sı kaçınılmazdL" Her cumartesi günü ünlü tngiliz gaze- tesi The Independent'ta karikarürleri ya- yımlanan Steadman'ın konu sınırlaması yok. Sanatçı, msana ve yaşama dair her konuyu ele alıyor. Ancak şıddet. kan. ölüm. açlık, baskı ve sömürünün bollu- ğu. onu daha çok bu olgulara eğilmeye itiyor. Karikatürlerinin politik boyutuda olmasına karşın Steadman polıtikadan köşe bucak kaçıyor. Çünkü ona göre. "Politika bir oyun, oysa karikatür ciddi bir iş". Düşündüklerini asık suratlı bir ifadeyle çızerse ya da yazarsa daha inan- dıncı olacağı görüşünde. Steadman'a göre artık karikatürlerçok daha naıf, sevimli ve 'hafiT: pek suya sa- buna dokunmuyorlar. "Oysa karikatüres- kiden bir silahö" diyor sanatçı. "Ama bomba gibi, ma> ın gibi değil elbette. Güç- lerin karşısında çok önemli bir diğer güç- rü karikatür. Bugün bu tşlevtni \ itirmişdu- nımda. Örneğin, Yugosla>ya'da yaşanan- lara bir bakın._ Bütün bu \ahşeti karika- türe insanlan yalnızca acı acı güldürecek şekilde mi yaasıhnak gerekir,yoksa surat- lanna kocaman bir tokat atarak mı?" Steadman 'a göre karikatür yalnızca bir muhalifgüç olarak değil, kıtle iletişim ara- cı olarak da önemini yitirmiş durumda. Sanatçı, kımsenin karikatüre bakıp kafa- sını çahştırmaya yanaşmadığını düşünü- yor. "Bunun için karikatürde yan,insan- İara daha pratik geli>or. Karikatür kitap- lannıda > azı\ ı kullanarak çeşitli konum- landırmalaryapıyorum ki birazolsun in- sanlann iigisini cekebUsin." Bugüne kadar birçok kitabı yayımla- nan Steadman'ın yazı ve kankatürün iç içe geçtiğı kitaplanndan bazılan ise şöy- le: Sigmund Freud. I Leonardo (Ben Le- - _„,.*.. onardo), The Big I am: The Story of God (En Büyük Benim: Tann'nın Öyküsü). 1936'da tspanyol tç Savaşı'nın çıktığı gun doğan Steadman, yaşamını bütün sa- vaşlan dehşet içinde izleyerek geçırmış "Yaşamunın ilk yirmi beş yıhnda dünya- yı değiştirme ateşiyle yaruyordum. Şimdi ise yalnızca umut ediyorum" diyen sa- natçı. bütün gelirini Medical Foundation'a bırakmak üzere, tnsan Haklan Beyanna- mesı'ni kendi çizimleriyle süslediği bir kitapçık hazırlamayı tasarlıyor. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Beş Dakika Ara Elimde yirmi üçüncü basımını geçen yıl yapmış bir kitap var. Fizik Yasasının Karakteri. 1964 yılın- da Cornell Üniversitesı bir dizi konferans için Pro- fesör Richard Feynman'ı davet etmiş. O da seç- kin bir topluluğun önünde fizik kanunlan üstüne (bu kanunlann bütünselliği üstüne) olağanüstü bir ber- raklıkla ve mizah duygusuyla konuşmuş. Bütün söy- ledikleri, bir kilit noktasının açılımına doğru yol alı- yor Feynman'm. 'Bilimsel Kanunlar'm hepsi hari- kulade güzel ve basittir!' Bu başyapıtta Feynman'm birincil örneği ve çı- kış noktası, Newton'un Yerçekimi Yasası'dır. Te- orik fıziğin en büyük ustalanndan biri, bilgi biriki- mini/aklını ve evrenin gizlerini açmaktadır dinleyen- lere. Daha birinci konferansta, konuşmaya başlar başlamaz seviyorsunuz bu adamı. Bilimin en önem- li özelliklenni çocuksu bir bilge tavnyla sunuyor si- ze. Yaşamsal, evrensel. fizıksel, düşünsel ve aksi söylenemez birçok olgu anlaşılır bir dille konulu- yor dinleyici / okur'un önüne. Feynman'ı Cornell Üniversitesi'ndeki topluluğa sunan kişi, profesörün 'aynı zamanda' bongo/düm- belek çaldığını da belirtmiş. 'Yerçekimi Yasası, Fizik Yasası'nın Bir örneği' başlıklı ilk konuşmasına şöyle başlıyor Richard Feynman: "Gariptir, ama ne zaman bongo çalma- mı isteseler, hiç kimse benim aynı zamanda teorik fızikle uğraştığımı aklına getirmez. Oysa ne za- man fizik yasaları üstünde konuşsam 'aynı za- manda' bongo çaldığım söyleniyor. Sanmm sana- ta bilimden daha çok saygı göstehyoruz. Aydınlanma çağının sanatçıları insanın asıl uğ- raşının insanlık olması gerektiğini söyiüyordu. öte yandan dünyada ilgilenecek başka şeyler de ol- duğu muhakkak. Sanatçılann bile iigisini çeken gün- batımlan, okyanus dalgalan, gökyüzünde yer de- ğiştiren, gezinen yıldıziar vardır örneğin. Başka şeylerden söz etmek için yeterli hakkımız ve ne- denimiz vardır öyleysekimizaman. Bu 'başka' ol- gulara eğilirken, onlan gözlemekten kaynaklanan estetik bir haz duyanz. Doğa dediğimiz fenome- nin gözle görülmeyen, ancak analiz yoluyla anla- şılabilirbir kalıbı ve ritmi vardır. Iştebu yinelenme- lere ve kalıplara fizik kanunlan diyoruz." • • • Feynman'ı okumayaçalışırken bir baktım, Lale- li'de Bir Azize'yi seyrediyorum! On birinci Ankara Uluslararası Film Festivali'nin jürisindeyim. Ulusal Uzun Film Yarışması'na katılan on film arasından en iyi filmı seçecegiz. Beş dakika ara! Doğup büyüdüğüm bu cumhuriyet başkentinin olanaksızlıklara rağmen başanyla yürütülen film festivaline ucundan kıyısından da olsa yardımcı ol- mak onurlu bir iş. Sayın Mahmut Tali Öngören ve sevgili Oğuz Onaran ve genç çalışma arkadaş- lannın yıllardır büyük bir özveri ve özgüvenle yü- rüttükleri film festıvalini keyifle izlemeye başladık. Iyi, orta halli ve düpedüz kötü birçok film. Onların üstüne önümüzdeki hafta yazacağım. Sinemadan çıktım ki bahar gelmiş Ankara'ya, genç bir kalabalık, her köşe başında bir kitapçı, bir plakçı, bir birahane, bir müzik, bir sinema muhab- betidir gidiyor! Ülkenin üstüne çöken "ırkçı, milli- yetçi, dinci, karanlık, şişman, kara gözlükîü, süz- me gözlü, badem bıyıklı, türbanlı, çağdışı" bulu- tun üstüne çıkmış, cıvıl cıvıl, külyutmaz bir genç kalabalık. Nâzım Hikmet adında büyük bir şairin dediği gibi: Umutsuz yaşanmıyor. 11. ANKARA FÎLM FESTİVALt 'Güneşe Yolculuk' iütı ödül aldı Kültür Servisi-11.Ulus- lararası Ankara Fılm Fes- tıvali'nde Yeşün Ustaoğ- hı'nun 'Güneşe VoJculuk' adlı filmi. altı ödül kazan- dı. En lyı Film seçılen 'Gü- neşe YoJculuk" ile Yeşım Ustaoğlu En Iyi Yönet- men, En İyi Senaryo Ya- zan ve Onat Kutlar En îyi Senaryo Ödülü'nü; Jocek Potrycld En tyi Görüntü Yönetmeni Ödülü'nü, Mirzin Kapazan ise Umut Veren Kadın Oj'uncu Ödü- lü'nü aldı. 49. Berlin Film Festiva- li'nde Mavi Melek ve Ba- nş Ödülü ıle dönen 'Gü- neşe Yokuluk'. 18 Ulus- lararası tstanbul Fılm Fes- tivali'nde de En tyi Yö- netmen, En tyi Film, Onat Kutlar Ödülü ve Halk Jü- risi'nin de sahibi olmuştu. Memet Baydur, Ayla Kutiu. Cameron Pearson, Agâh Ozgüç ve Necmet- tinVarh'dan oluşan Ulusal Uzun Film Yanşması seçi- ci kurulunun değerlendir- mesine göre 11. Uluslara- rası .Ankara Film Festıva- li'nde diğer sonuçlar ise şöyle: Umut Veren Erkek Oyuncu: Olgun Şimşek (Kanşık Pızza) Umut Veren Yeni Yö- netmen: Serdar,\kar( Ge- mide) Umut Veren Senaryo Yazan: Serdar Akar (Ge- mide) En tyi Kurgu: Nevzat Dişiaçık (Kaçıklık Diplo- ması) En tyi Özgün Müzik: Nedim Otyam (Kaçıklık Diploması) En tyi Sanat Yönetme- ni: Suna Çiftçi (Kaçıklık Diploması) En Iyi Işık: ErcanDur- muş (Kaçıklık Diploma- sı) En tyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Haldun Boysan (Gemide) En Iyi Yardımcı Kadın Oyuncu: GülerÖkten (Ka- çıklık Diploması) En İyi Erkek Oyuncu: ErkanCan (Gemide) En Iyi Kadın Oyuncu: Ayda Aksd (Kaçıklık Dip- loması) Seçiciler Kurulu Özel Ödülü: Gemide (Yön.Ser- dar Akar). BUGUN • 2. ULUSLARARASI KUKLA FESTtVALİ çerçevesinde 11.00'de Afıfe Jale Sahnesi'nde Tiyatro Tempo" nun 'Cadüar ve Hint Fakiri', 12.00'de Banş Manço Kültür Merkezi'nde İzmit Şehir Tıyatrosu'nun 'Nasrettin Hoca' adlı gösterileri yer alıyor. (246 35 89)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear