Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 1999 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
7 Mayıs 1924 günü yayımladığımız tarihsel belgeyi 75 yıl sonra yineliyoruz
Yunus Nadi'ninMustafa Kemal Paşa'yla söyleşisi
Ankara ..'"*'
Cumhutiyeti
MRER UĞIRLU
"Ben Ankara'yı coğrafya kitabından ziyade
tarihte öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak
öğrendim. Hakikaten Selçukî idaresinin inkısa-
'mı üzerineAnadolu 'da teşekkül eden küçük hü-
kümetlerin isimlerini okurken birtakım beylikler
meyanında bir de Ankara Cumhuhyeti'ni gör-
müştüm. Tarih sahıfelerinin hana bir cumhuri-
yet merkezi olarak tanıttığı Ankara'ya ilk defa
geldiğim ogün de gördüm ki, orada geçen asır-
lara rağmen Ankara'da hâlâ o cumhuriyet kabi-
liyeti devam ediyor. Türkiye'nin hemen bûtün
menatkı (bölgelerini) gezdiğim ve gördüğüm
için hükmettim ki, o zaman isimleri cumhuriyet
olmayan diğeryerferin bugünkü halkı da aynı ka-
biliyetten asla uzak değildir."
Mustafa Kemal
(Mustafa Kemal'in, gazetemizin kurucusu Yu-
nus Nadi'ye verdiği 7 Mayıs 1924 tarihli müla-
kattan)
Biz bu yazımızda, yukarıda Mustafa Kemal
(Atatürk)'in de tarihsel bir gerçek olarak vurgu-
ladığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nden önce, ilk
kez başkenti Ankara olmak üzere 1290-1354
yıllan arasında kurulan ve bugün Türkiye Cum-
huriyeti ile aynı merkezi seçmiş bufunan, özün
özü Türk Ankara Cumhuriyeti'nden kısaca söz
etmek isteriz.
Ankara Cumhuriyeti'nin, merkezi Ankara ol-
mak üzere. kent ve çevresinde Osmanlı Beyli-
ği'nden önce kurulduğu (1290) tarihsel bir ger-
çek olarak bilinmektedir. Bir derviş esnaf devle-
ti olan bu cumhuriyet, kimi tarihçiler tarafından
Venedik, Cenova, Napoli gibi ortaçağ Italya
cumhuriyetlerine benzetilırse de, tarihsel belge
ve araştırmalara lyice bakıldığında, yapı, yöne-
tim ve gelişme ofarak, özün özü bir Türk kuru-
mu olan Ahîlik temellerine dayanmaktadır. Dev-
let, butemeller üzerinde Po/af//, EskişehirveKır-
şehir'e kadar yayılmıştır. Yine tarihsel kanıtlara
göre, devletin cumhurbaşkanlan arasında Ahî
Şemseddin Yusuf Efendi, oğullan Ahî Hüse-
yin Efendi ıle Ahî Kemaleddin Hasan Efendi,
Hüseyin Efendi den sonra oğlu Ahî Mehmet
Efendi, sonra onun oğlu Ahî Hüseyin Efendi y-
er almışlardır.
Ankara Cumhuriyeti'nin Anadolu Selçuklu
Devleti'nin dağılmasından sonra llhanlt, Eratna
gibi devletlere ve daha sonra da Karamanoğul-
lan'na bağlı yaşadıklan ileri sürülürse de. gerçek-
te devlet Ahîlik örgütünün töre, gelenek ve gö-
reneklerine göre düzenlenen Fütüvvetnâmelere
dayanılarakyönetilmiş, özgür ve bağımsız yaşa-
mıştır. Ankara Cumhuriyeti, yine kimi tarihçile-
rin söz konusu ettikleri gibi Osmanoğlu Gazi
Süleyman Pasa tarafından 1354 yılında değil,
Padişah I. Murat döneminde Osmanlı ülkesine
katılmıştır(1362).
Ahîlik, XIII. yüzyıl ortalanndan XX. yüzyıi baş-
lanna kadar Anadolu'dakı Türk derviş-esnaf ve
zanaatkârlanna verilen addır. Ahî sözcüğünün
terim ve örgüt olarak çeşitli anlamlan vardır.
Ahî sözcüğü Arapça'dır. Sözcüğün anlamı
'kardeşim' demektır. XIII. yüzyıl ortalannda Türk-
ler tarafından kurulmuş olan Ahîlik örgütü, bu
Arapçasözcükten çok, adınıTürkçe'de 'cömert,
eli açık' anlamına gelen 'akı' sözcüğünün terim-
leşmiş biçiminden almıştır.
Terim olarak Ahîlik, XIII. yüzyıl ortalanndan
başlayarak XX. yüzyıia kadar Anadolu kent, ka-
saba ve köylerindeki esnaf ve zanaatkâr kuru-
luşlanna çırak, kalfa ve usta yetiştirme,/ çalış-
ma, işleme dönetimlerini düzenleyen bir kuruluş
olarak bilinir. Dünyada bir başka benzeri olma-
yan Ahîlik örgütü, Doğulu ve Batılı birçok bilim
adamının belirttiği gibi yaJnız Türklere özgü ve
yalnız onlar tarafından kurulan ve geliştirilen bir
Türk kuruluşudur.
Ahîlik, ortaçağ Anadolu'sunun toplumsal ve
ekonomik yaşamının düzenlenmesinde çok et-
kilı olmuştur. Türk gençlerine iş bulmak, aynı za-
manda o dönemlerdeki Türk devletlerinin çok
gereksinme duyduklan becerili askeri güce kat-
kıda bulunmak için düzenlenmiş Ahîlik örgütü,
çok yönlü bir toplumsal yapı içermektedir.
Nasırüddin Ahî Evran'ın kurduğu, önce ken-
di zanaatı olan deri işçiliğinde başlattığı Ahîlik,
belli süre içinde bir kademede kalarak yetiştiri-
len çırak, kalfa ve usta basamaklarını kurmak,
bunu baba-oğul gibi candan bağlarla bağlamak,
zanaatta sağlamlık, güven ve iyi ahlak, güzel iş
temelleri üzerine kurulmuştur. Bu örgüte bağlı
esnaf vezanaatkârlann ilişkileri, iyi ve kaliteli mal
yapmaları ve üretmeleri, birbirleriyie bir anlaş-
mazlığa düşmeyecek bir biçimde düzentenmiş-
tir. Ahîler, kentlerden kasabalara, kasabalardan
köylere, köylerden Anadolu'nun en uç yerierine
ve dağ başlanna kadar uzanan ve yayılan bir za-
viye (toplantı) zinciri kurmuşlardır. Ahîlerin, Ana-
dolu'nun kimi kent ve kasabalarının yönetimin-
de Selçuklulara ve Osmanlılara yardımcı olduk-
ları da bilinmektedir. (Prof. Dr. Neşet Çağatay,
Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik, Ankara Üniversite-
si llahiyat Fakültesi Yayınlan, Ankara 1974).
Cumhurbaşkanlığı Forsu'ndaki Türkiye Cum-
huriyeti'ni simgeleyen 'Gûneş'in çevresinde
sıralanan 'onaltı Türk devleti' arasında yer alan
Avar, Altrnordu, Tımuriulargibı Türk olmayan, a-
ma nedense bugüne kadar Türk sayılan devlet-
lerden daha çok Türk olan Ankara Cum-
huriyeti'nin, Büyük Ûnder Mustafa Kemal'in de
tarihsel bir gerçek olarak anımsattığı gibi, unutul-
muş öteki Türk devletieriy\e birlikte gündeme
gelmesi, tarih ve bilimsellik adına, devlet, bilim,
kültür ve sanat adamlanmızca üzerinde önem-
le durulması ve ele alınması gerekmektedir. Çün-
kü tarih. iyisi-kötüsüyle, eğrisi-doğrusuyla bir
bütündür. Türk ınsanı, Türkiye tarihinin uzun geç-
mişinin çok sert inişli-çıkışlı yollanndan geçerek
günümüze gelmiştir. Onun için ulusaJ geç-
mişimizi ve değerlerimizi çağdaş dünya
görüşüyle algılamak, yerli yerine koymak zorun-
dayız. Bu bizim, bugüne ve yanna olan tarihsel
sorumluluğumuzdur.
QTJiyj/Ç Gazetemizin 75yaşına girdiği 7 Mayıs 'ı izleyen ilkpazar gününün konuğu, aynı zamanda gazetemizin de adını koyan Mustafa Kemal Atatürk.
^> 'Pazar Konuğu' köşesinin geleneksel îanıtım bölümüne, büyük kurtarıcı Atatürk 'ün portresiniyazmak gereksinimini duymuyoruz. Bu haftaki
köşemizin ikinci özelliği, Mustafa Kemal Atatürk le karşıhklı konuşmasını kaleme alanın, gazetemizin kurucusu ve başyazarı Yunus Nadi oluşu. Üçüncü özelliği
ise konuşmanın, gazetemizin yayın yaşamına
başladığı 7 Mayıs 1924 günü yayımlanmış olması. O
günlerdeki adıyla Mustafa Kemal Paşa,
konuşmasında, hem Ulusal Kurtuluş Savaşı hem de
Türkiye Cumhuriyeti nin kurulması aşamalarına
ilişkin önemli bilgiler veriyor. Konuşmasından,
Anadolu Selçukluları tarihi konusunda da derinliğine
araştırmaları olduğunu ve Ankara 'nin, Anadolu daki
beylikler döneminde bir süre baskentlikyaptığını
bildiğini de öğreniyoruz. Sö'ylev 'ini hazırlama
çalışmalarına daha o günlerde başladığı da yine
kendi açıklamalarından anlaşıhyor. Böyle bir görevi
gelecek kuşakları bilgilendirme sorumluluğu
nedeniyle yerine getireceğini belirtmesi de,
Söylev inde gençlere verdiği değeri vurgulayan
'Gençliğe Hitabe' bölümünü koyma ve Cumhuriyeti
gençlere emanet etme düşüncesini daha o günlerde
taşıdığını ortaya koyuyor.
Ben Ankara 'dan htanbul 'a gitmekte olduğum için ilk sözler dört
sene evvelgeldiğimiz Ankara ile dört sene evvel bıraktığımız htan-
bul üzerinde ve bu ikişehrin şimdilik vaziyetleri üzerinde cereyan et-
miştir. Bu bahiste Gazi 'nin sözlerini aslına çok mutabık olabilmesi-
ne bilhassa itina ederek işte kaydediyorum:
• Doğrudur, az zamanda çok merhale (aşama). Şüphe yok. Istan-
bulumuz güzeldır. fakat Ankaramız bütün noksanlanna rağmen. da-
ha az güzel değildir. Onu bilhassa bızler bılınz. değil mi? Hususıyle
fazla olarak şımdı Ankara, devletımızın merkezıdırde. Fılhakika(ger-
çekten) Ankara, vazıyeti ıtibarıyle memleketimızde merkez-i ıdare ol-
mak nokta-i nazanndan çok cazip \ e emniyetbahş (güv enJıkJı) bir nok-
tadır. Bu sebeple benim kararlanm, harekât ve teşebbüsatım üzerin-
de tabiı olarak tesirlerinı gösteımıştır Hakikaten ışe memleketin şar-
kında. şark hududunda başladım. Sonra daha garbe gelmek zaruretı-
ni hıssettim. Nıhayet Ankara'da durdum \e memleket ıslennı. mtlle-
tin arzusu veçhile sevk ve idare etmek için başka yere gıtmeye lüzum
hissetmedim. Türkiye'nin ve Türk milletinın ve Türk milletı mena-
fıinin (çıkarlannın) en emin müdafaası da ancak Ankara"dan olabile-
ceği hadiselerle sabit olmuştur. En müşkül şerait (koşullar) içinde. en
az hazırlıklı olduğumuz halde en büyük darbelerin heraks yapılabıl-
mesinin en kuvvetli âmilleri meyanında (etkenleri arasında) Anka-
ra'nın mevki-i coğrafısi dahildir.
Ankaralıların inancı hlç sarsılmadı
Ankara'nın mevkj-ı tabiî doğal konumu ve coğrafisine kıymet ilâ-
vc eden bir cihet daha vardır: Ankaralılar en acı ve felaketli günler-
de millet her taraftan muhtelif vasıtalarla tesmim olunurken (ze-
hirlenirken) Ankaralılar. memleket ve milletin halâs-ı hakikisine mü-
teveccih teşebbüs (gerçek kurtuluşuna yönelik girişim) hakkındaki i-
man ve ıtimadlannı bir an dahı sarsmamışlardır.
Ankara'ya ilk kabul olunduğum gün sadece bir vatandaş. bir ferd-
i millet ıdim. Hiçbir stfatım, salahıyetim ve unvanım yoktu. Böyle olr.
makla beraber Ankara ve havalısi (çevresi) kâmilen çocuklanyla, ka-
dınlanyla. ihtiyarlanyla beraber Ankara şehrinden Dikmen tepesine
kadar bütün sahrayı doldurmuş ve
beni istıkbal etmıştir(karşılamıştır).
Istasyondan hükûmet dairesine ka-
dar uzayan caddenin ıki tarafi eskı
Türk kıyafetine girmiş, bıçaklan ve
tabancalan ellerinde Ankara genç-
leriyle dolmuştu. Bu gençler ve on-
larla beraber bütün halk: "Vatanıve
miUeti düşmandan kurtarmak için
hepimiz ölmeye hazınz. emrinizi
beklivoruz" diye bağınyorlardı.
O zaman Ankara istasyonu ecne-
bî zabit ve askerlerinm taht-ı işga-
linde (yabancı subay ve askerlennin
işgalı altında) bulunuyordu. O güne
kadar Ankaralılarıölüve.Ajıkara"yı
bir harabe zanneden bu ecnebıler,
bu ulvi tezahür kaşısmda ilk endi-
şelerinı izhardan men'i nefs(göster-
mekten kendilenni men) edeme-
mışlerdır.
Ben Ankara'yı coğrafya kitabın-
dan ziyade tanhte öğrendim ve
cumhuriyet merkezi olarak öğren-
dim. Hakikaten Selçukî idaresinin
inkısamı (parçalanması) üzerine
Anadolu'da teşekkül eden küçük
hükümetlerin isimlerini okurken
birtakım beylikler meyanında
(arasında) bir de Ankara Cumhuri-
yetini görmüştüm. Tarih sahıfeleri-
nin bana bir cumhuriyet merkezi
olarak tanıttığı Ankara'ya ilk defa
geldığim o gün de gördüm ki orada
geçen asırlara rağmen Ankara'da
hâlâ o cumhunyet kabıliyeti devam
ediyor. Türkiye'nin hemen bütün
menatıkını (bölgelennı) gezdiğim
ve gördüğüm için hükmettim kı o
zaman isimleri cumhuriyet olmayan
diger yerlerin bugünkü halkı da ay-
nı kabıliyetten asla uzak değildir.
Beni. Türkıye've en münasip
merkez Ankara olabileceğinı dü-
şünmeye sev keden ılkvesıleçokes-
kidir ve fennidir (bılımseldir). Bu noktaya ait mülâhazatım her İstan-
bul'da bulunduğum defalar -hayatımın pek az günlen lstanbul 'da geç-
miştır- tevakkuzetmiştır Bilhassa Harbi Umumiden sonra girdığimız
mütareke günlerinde lstanbul sokaklannı dolduran ecnebi süngüleri,
Boğazıçı'nin sulannı karartan düşman zırhlılan bumülâhazatımı fîk-
risabit hahne getirdi ve artık hiçbir şahsa. hiçbir fikre ve hiçbir prog-
rama zerre kadar iltifat etmeksizin bu boğucu havadan çıkmak husu-
sundaki cihanca malûm karanmı verdim.
Beni lstanbul'dan Samsun'a götüren vapur Boğazıçi'nı terkederek
Karadeniz'e girerken lstanbul afakına (ufuklanna) baktım. Orada her
türlü müdafaadan menedilmiş. kalp ve vicdanlan kan ağlayan. dimağ-
lan yanan lstanbul halkı için ağladım. gözlerim yaşardı. Fakat bu sev-
gili kardeşlenn behemehal kurtulacağına o kadar emindim ki bu em-
nıyet benım için medar-ı teslivet (avunma nedeni) oldu.
Bundan sonraki teşebbüsat ve vekayı hemen hemen cümlenizce ma-
lûm olmuştur zannediyorum. Maahaza lstanbul'uterkettıgım güne te-
kaddüm eden vazıyetlen ayrı bir safha olmak üzere, o günden bu gü-
ne kadar cereyan eden vakay iin mazbut ve mahfuz olan vesaikını tas-
nıf etmek (olay lann v azılmış v e saklanmış olan vesikalannı sıraya koy-
mak) suretiyle hatıratımı yazmak nıyetındeyım. Bunu yapmayı nesl-
i ati için, Türk Cumhunyeti tarihi için bir vazife de telakkı ediyorum.
Bihrsıniz ki. herhangı bir tanhi elınize aldığınız zaman onun muta-
bık-ı hakikat (gerçeğe uygun) olup olmadığınaemniyet için istinat et-
tığı menabî ve vesaıki araştınlır. Bizim şımdıye kadar doğru bir ta-
rih-i milliye malik olamayışımızın sebebi tarıhlerimızin. hakiki kari-
lenn vesaıka istinat etmekten ziyade. ya birtakım meddahlann veya
birtakım hodgâmlann (bencıllerin) hakikat ve mantıktan âri sözlerin-
den başka memba (kaynak) bulamamak bedbahtlığıdır.
Mütarekenin kara günlerinde Paşa ile tstanbul'da defalarla ko-
nuşmuştuk. Anadolu 'ya intikalleri harikanümun teşkilat ile teakup
etmeye (geçişleri harikalar gösteren örgüt araaltğı ile birbirini izle-
meye) başlamıştı. Onlardan bahsettik, ezcümle kongrelerden konuş-
tuk. Bu bahislerde buyurdular ki:
Samsun'a milletle bütünleşmek İçin gtttim
- Istanbul'u terketmek zarureti lstanbul'da hâsıl olan şeraıt-i elim-
den (üzücü koşullardan) ıdi. Anadolu'ya geçmekteki maksadım, Ana-
dolu'nun ortasında ve Türk milletinın kütle-i azimesi içinde Türk
milletinın yüksek seciyesine ve sarsılmaz azım ve imanına istinat et-
mektı (dayanmaktı). Bundan başka hiçbir tedbinn memleket ve mil-
letin derin yarasına devasaz olamayacağına kanaat-i katiyye hâsıl et-
mıştım. Onun içfn Samsun'a ayak bastığım dakikada aldığım ilk ted-
bır. Samsun ve havalisine dair maiyetimde bulunanlara icabeden eva-
mir ve talimatı vererek hemen cenuba yürümek oldu. Fakat maatte-
essüf o günlerdeki ahval-ı sıhhiyem beni on beş yırmi gün Havza ban-
yolanndan ıstıfadeye mecbur kıldı. Bu esnada ıdi ki Istanbul'a davet
olundum. Artık temdid-ı tedavıye maha! (tedav ıyı sürdürmeve zaman)
kalmadı. tlk merhale olmak üzere Amasya'ya hareket ettim. Bugüne
kadar geçen zaman zarfinda Erzurum ve Trabzonlulann teşebbüsle-
riyle akditasmim (yapılmasıdüşünülen)olunan Erzurum Kongresi
hakkında Erzurum "la muhabere edilmiş ve orada hazır bulunmak üze-
re Erzurum'a hareketim mukarrer bulunmuş idı (kararlaştınlmıştı).
Vakaa ben Sivas'ta umumi bir kongre yapmaya karar vermiştim. Fa-
kat evvela Erzurum Kongresi'nde bulunmayı ve bade (sonra) Sivas
Umumi Kongresi'ni yapmayı faydalı ve müreccah (tercihe değeT)
buldum. Amasya'da da birkaç gün kalmak lüzumu hasıl oldu. Hav-
za'dan Istanbul'a dav etim sebebiyle alelacele hareket etmiştim. Sam-
şun ve havalisi kumandanına uzun zaman ıçin talimat vermek üzere
kendisinin bana mülaki olmasmı (gelmesmi) emretmiştim. Bundan
başka Ankara'da Kolordu kumandanına da tebdil-i nam ve kıyafet ede-
rek (adını ve kıyafetini değiştirerek) gelmesini rica etmiştim. Bu ku-
mandan resmen. doğrudan doğruya taht-ı emnmde değildi. Buna rağ-
men davetime kemal-i necabet ve fedakâri ile icabet etti. bir yüzbaşı
üniforması ıle müşkılatlı bir seyahat yaptı ve beni buldu.
Türkiye nin merkezlerlne çağrı
Ankara Kolordu Kumandanı, bana keşide ettiği bir şifrede beni se-
ven bir arkadaşın refakatinde birkaç kişi daha oldugu halde lstan-
bul'dan Ankara'ya geldığini ve muvasalatının bana bildirilmesini ar-
zu ettığini yazmıştı. Şifrede ismi zikredilmemiş olmakla beraber bu
arkadaşın kım olabileceğini tahmin ettim ve onu da beraber getirme-
sinı \azdim. Bekledığim zevat Amasya'ya geldiler. İcabeden husu-
satı kendıleriyle görüştüm. Samsun ve Ankara kumandanlan geldik-
lerı yerlere avdet ettıler. Ben karargâhımla ve karargâhımda kalan ar-
kadaşlarla beraber mukarrer olan seyahatime devam ettim. Sivas
Umumi Kongresi'ne ait beyannameyi burada Erkân-ı Harbiye Reisi-
me dıkte ettim ve bunun müsveddesi altına bir hatıra-i tarihiye (tarih-
sel anı) olmak üzere hazır bulunanlara vaz' ı imza ettirdım. Buna vaz'ı
imza etmekte tereddüt gösteren olduğunu söylersem istigrap etmeyi-
niz (garipsemeyınız). Yazılan beyanname Türkiye merkezlerine gön-
derdığim bir davetnameden (çağndan) ibarettir.
Sivas mesaisi hassaten haiz-i ehemmiyet idi (özellikle önem taşıy-
ordu). Çünkü Damat Ferit hükümeti oradan tskat edilmiş ve lstan-
bul oradan Meclis-i Mebusan intihabatına icbar kdınmıştL Paşa 'nin
bu bahisteki sözlerini bervechi ati kaydediyorum:
- Tokat, Sivas, Erzurum temaslan gönlümde büyük inşirahlar (ra-
hatlamalar) uyandırdı, Anadolu'nun bu temiz halkı ile fakat halkı ile
diyorum, dikkat buyurunuz. temas ettikçe teşebbüsümün isabetine da-
ir kanaatim her gün daha çok artıyordu. Erzurum'dan tekrar Sivas'a
umumi kongreyi küşat etmek (açmak) üzere geldiğim zaman ve bü-
tün Kongre esnasında biraz sıkıntı çektık kı. bunlar artık malum ol-
muş şeylerdir. Fakat her şeye rağmen memnun idik, çünkü Istanbul'u
mebusan intıhabına (milletvekilleri seçımine) mecbur etmış ıdi. Yal-
nız benim unutamıyacağım hazin bir mazhariyetsızlik vaki olmuştur.
Tabıi malumunuz olmuştur ki Sivas'ta bulunduğum sıralarda lstan-
bul'dan gönderilen lstanbul hükümetinin Bahriye Nazın ile Amas-
ya'da bir protokol imza ettik. O protokolün muhteviyah meyanında
esaslı olarak şu vardı:
"Meclisi Mebusan'ın tstanbul'da inikadının mucib-ifelaket (toplan-
masuıın felaketlere neden) olacağı hakikatini İstanbul Bahrive Nazı-
n teslim etmiştir. Mecüs'in Anadolu'da münasip bir rnahaMe temin-i
içtinuna (toplanmasuu sağlamaya) çahşacaktır. Buna muvaffak olama-
dığı takdirde kendisi behemehal nezaretten istifa edecek ve bütün
Kabinenin istifasını temine ga>TCt edeccktir."
İşte bu olmamıştır. Bu noktai nazannın ısabetini maatteessüf he-
men hiç kimseye tasdik ettiremedim. Insanlar gariptir. Bazan en akıl-
lılannın bile, hakikatlerin besateti (basitliği) karşısında nazarlan bu-
tlana gider.'"
lstanbul 'un 16 Mart işgalinitakiben Kocaelişibiceziresi (yartma-
dası) içindeAnadolu 'yageçerken Kuşçalı mevkiinde tesadüfettiğim
seyyar bir telgraf merkezi vasıtasıyla o zaman Ankara'da bulunan
Paşa ile muhabere etmiş, kendilerine bazt sualler sorarak inşirah-
bahş cevaplar aimıştım. Altı gün sonra Ankara 'ya vardığımda vazi-
yeti bu teminatla müterafik bulmamakla beraber Paşa 'nin en kati
ve herkese emniyet veren bir huzur içinde olduğunu görmüştünu Bu
hatıralan yad ettik. Onlart Paşa da hatırladı ve izah etti:
- Evet, Kuşçah'dan çektiğiniz telgrafi hatırladım. Bana
1
bazı sual-
ler soruyordunuz. Mesela cihanla telsiz telgraf muhaberesi temin edi-
lip edilmediğinden, cephane ve mühimmatın kâfi olup olmadığından,
Yunan ordusunun vaziyetine nazar-ı
dıkkati celpten ibaretti zannederim.
Suallerinizi cevapsız bırakmadım de-
ğil mi? Fakat bittabi Ankara'ya muva-
salatınızda bütün hakayikı anladınız.
Bugün de tekrar edeyim ki suallerini-
zin yalnız üçüncüsüne tam cevap ver-
miştim. Birinci ve ikinci sualinizi de
cevapsız bırakamazdım. Erzurum
merkezındeki telsizimizin faaliyete
başladığını ve her şeyin düşmanı mağ-
lup etmeye kifayet edeceğini söyle-
mek suretiyle de hakikat haricinde ce-
vap vermiş olmadığımı artık şimdi tas-
dik buyurursunuz. Hakikat-i halde si-
zin bana sorduğunuz telsiz telgraf
merkezi mevcut değildi. Fakat bunun
mevcut olmaması benim nazanmda
zat-ı maksat için ikinci derecede idı.
Mühimmat ve cephane de yoktu ve
çok zamanlar tedarik dahi edileme-
mişti. Sizburayagelmeden kendi ken-
dintze mutlaka bunu tahmin edebilir-
dinız. Fakat böyle olmakla beraber
çok mühim ve hayatı telakki ettiğiniz
bu noktayı bana sormaktan bir zarar
gelmezdi. Benım ise düşmanı mağlup
etmek için aslolan azim ve ıman-ı mil-
lınin mevcudiyetini gördükten sonra
cephane vesairenin evvel ve âhır ve
herhalde kabil-i tedarik olacağına itı-
madım vardı. Size müsbet cevap ver-
mekte haklı idim.
Düşmanı behemehal denize döke-
ceğimize dair olan itminanım (güven-
cim) ise hakikaten gayr-i kabil-i te-
zelzül (hiçbir biçimde sarsılmaz) idi,
daima o salâbeti muhafaza etti. Çün-
kü hissiyat ve tahayyülata değil, mü-
şahede, tetkik ve hesaba müstenid te-
dabirin kahraman milletimiz tarafın-
dan tatbikatı büyük bir feragat ve em-
niyetle deruhte edilmiş bulunuyordu.
Paşaya Sakarya zaferinden dönü-
şûnde daha ayağımn tozu ile hissiyatım "Bu Türk milleti çok büyük
millettir, ona lâyık kumandan lâzım " demiş olduğunu hatırlattım.
Bütün o melhameler (savaşlar) ve milletin o zamanki çûş-u huruşu
ve azm-ibülendi (coşkunluğu veyüksek azmi) safha safhagöz 5nün-
dengeçmeyebasladıGözleriufkamüteveccihbirmüddetdalgındur-
duktan sonra Paşa anlattı:
- Hakikaten öyledir. Afyon, kat'ı neticeyi teminde çok hesaplı ve
belki bu itibar ile daha büyük harekâta sahne olmuş ise de Sakarya'nın
kıymet ve azameti hiçbir zaman eksilmez. Gerçi Sakarya da hesap-
sız bir meydan muharebesi değildi. Fakat bunun hesabı yalmz muaz-
zam milletimizin hamiyet ve ulviyetine bına edilmiş idi. Millet, ken-
disinde mevcudiyetine emin bulunduğumuz bu hamiyet ve ulviyeti
fazlasıyla izhar etti. Büyük Millet Meclisi'nin tevdi ettiği salâhiyet-
lerle mücehhez Başkumandan bir iki beyanname ile millete vaziyeti
ve vazifeleri ihtar etti. Bu hitap bütün bir milleti. bütün bir hükümet
teşkılatını ayaklandırmaya kırayet etti. O zaman her taraftan koşuldu
ve ancak böylelikledir ki Sakarya 'da Türk tarihinin harikası tahakkuk
etti.
Pasa'ya, Sakarya'dan evvel millete hitaben: "Düşman vatanın
harim-i ismetinde (mukaddes ocağında) boğulacaktır" demiş ol-
duğunu hatırlatak.
- Evet öyle demiştik. Çünkü öyle olacaktı. Bunun başka türlüsünü
hatta tasavvur etmek bıle bizlere göre ve Türk milletine göre imkân-
sızdı.
Cumhunyet, 7 Mayıs 1924. s. 1