22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 1999 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Uzakdoğu'nun yüreğine yolculukUzakdoğu her zaman uzak ve büyülüdür. Japonya ise daha da uzak ve daha da büyûlü. Yüzlerce yıl kendisini dünyadan ayn tutan Japonya artık uluslararası topluluğun içınde hak ettiği yeri bulmak ıstiyor. Işte tam da ekonomik bunalımın en yoğun oldugu günlerde aslında hiç de kötü durumda olmadığını, başta Üçüncü Dünya ülkeleri olmak üzere dünyaya kredı dağıttığını göstermek ıçin 3 haftalık bir seminer düzenledi. Her biri birer sanat eseri kimonolanru geride bırakmış siyah ve gri takım elbiseleriyle Tokyo caddelerini ve raetrolannı dolduran aşın çahşkan, aşın kibar Japonlar"la bu sayede tanışma fırsatı buldum. Japon erkeklerinin sigara içmek konusunda Tûrkler'le yanştığını (sokaklarda gördüğüm her üç erkekten biri sigara tüttürüyordu), Tokyo'da artık genç geyşa kalmadığını (başkentte çalışan geyşalann en genci 68 yaşındaymış) ağabeylerinin ablalannın siyah vegrilerine başkaldıran Japon gençliğinin her renk ve her boydaki saclanyla, rengârenk kıyafetleriyle isyan konusunda dûnyadaki yaşıtlannı aratmadığını hatta belki bir adım ileride olduğunu bu yolculuk sırasında öğrendim. Katılacağım semineri ODA diye bir yer düzenliyordu. 12 saatlik (korktuğum gibi geçmeyen) bir uçak yolculugundan sonra kendimi TOKYO Tokyo Havaalanı'nda buldum. Beni davet eden Foreign Press Center'dan (Yabancı Basın Ajansı) çıtı pıtı tipik bir Japon genç b z elindeki kartonda adım yazılı bir halde (hani filmlerde olur ya) beni bekliyordu. Heyecanlı bir tanışma faslından sonra bana Japonya ile ilgili ilk öğrenilmesi gereken iki gerceği art arda sıraladı: 1- Korkunç bir grip salgını var. Dikkatli ol. (Demek o yüzden havaalanında bile bır sürü insan ağızlanna burunlanna maske geçırrmş biçimde dolaşıyordu. Daha bunlardan çok görecektim.) 2- Japonya'da asla ve asla bahşiş verilmez. (Bu şahsen çok daha fazla ilgimı çekti.) Lokantalarda asla yemeğini bitirdikten sonra "garson hesap" deyip masada beklemek yok. Masaya bırakılan fışinizi alıp efendi efendi kasaya gidiyorsunuz. Rehberim öğütlerini sıralamayı bitirdikten sonra sıra bana geldi. Cehaletimden dolayı biraz utanarak ODA'nın ne olduğunu sordum ona. Ama AZE MARŞAN bu soru rehberimi benden çok utandırdı. Bir anda pembeleşen yanaklannı aşağıya doğru indirerek ve beni kırmamaya çalışarak "Çok geüşmemiş ülkdere yardım saglavan bir kunıluş," dedi. Işte ondan sonra öğrendim gezi arkadaşlanmın, El Salvadorlu, Mısırlı, Ganalı. Kenyalı, Bolivyalı, Brezilyalı, Endonezyalı, Nepalli, Filistinli, Vietnamlı, Papua Yeni Gıneli, Taylandlı ve Özbekistanlı olduğunu. Benım gibi bir dış haberci için bundan daha iyi ne olabilirdi ki. tnanın bana biz Japonya'yı ne kadar ilginç bulduysak, Japonya da her renk, her dil ve her dinden bu 15 kişilik gnıbu o kadar ilginç buldu. Kim bunlar, nereden geldiler ve en önemlisi de nasıl bir araya geldiler. Japonya zıtlıklar ülkesi, • " ^ " • " bu havasına da vurmuş. O güzelim bahar havalannda dinlediğimiz tüm seminerlerin. konferanslann, gittiğimiz bakanlıklann arasmda bize Tokyo'yu gezdirmek için tek bir gün kaldı. Çok zevkli bir tekne yolculuğunun sonunda Tokyo'nun en büyük ve en güzel tapmağına vardık. Tapınağa giden uzun ve dar yolun her iki tarafında hediyelik eşya satan irili ufaklı dükkânlar vardı. Kapalı binalarda geçen yoğun programm ardından "Yaşasm" dememıze kalmadan gökyüzünden önce yavaş sonra hızlı hızlı, beyaz bir şeyler dökülmeye başladı. Mart ortasmda kar yağmasına alışmış bir lstanbullu olarak konuyu sogukkanlılıkla karşılar, günün tadını yeterince çıkartamayacağımız için hayıflanırken bir bakttm sevgili grubum çığlıklar atarak havaya zıplayıp duruyor. Arada bir bana da gelip heyecanla "Sen daha önce görmüş müydün" dryorlar. O zaman olayı kavradım. Tabii ki benim "Uçüncü Dünyah" arkadaşlanm yaşamlannda ilk kez kar görüyorlardı. Kıpkırmızıyken artık bembeyaz olmuş, dûnyanın belki de görüp görebilecekleri en güzel tapınağına sırtlannı çevirip, çıglık çıglığa kartopu oynamaya çalışıyor, kendilerinin kar altındaki "tarihi" fotoğraflannı çektiriyorlardı. Beyazlara bürünmüş Asakusa Tapınagı bana kalmıştı. Japonya zıtlıklardan oluşan bir huzur ülkesi diyorum ya. Tokyo'nun bu en büyük tapınagı hem Budistlere, hem de Şintolara hizmet ediyor. Buraya yolu düşecekler için uyan: Budistleri Şintolardan ayırmaran yolu, Budistler sessiz sedasız tannlannın önünde dua ederken Şintolar dua etmeden önce tannlannın dikkatini çekebilmek için yanı başlannda çan çalıp el çırpmak zorunda. Mülteci Osmanlı'dan Kelkitli sığınmacıya... LONDRA MUSTAFA ERDEMOL Londra'ya ayak bastığım 8O'li yıllann başında. evülik yapanlar ya da öğrenci olanlan saymazsak, Türklerin önemlice bir bölümü kaçak statüsündeydi. O yıllarda Türkiye vatandaşlanndan vize de istenmediğinden ülkeye girmenın bir yolurıu bulanlar, daha sonraki yaşamlannı yıllarca kaçak olarak sürdürürlerdi. İlk geldiğim yıllarda yeni yenı sökmeye başladığım Ingilizcemle, bu durumda olup da zaman zaman polısle başı belaya gıren kaçaklara yardımcı olurdum. Kahkahalarla güldüğüm ya da üzüntüden kahrolduğum nice olaya tanık olmuşumdur o dönemlerde. Sonra birdenbire bir mültecıleşme süreci başlayıverdı. Solculukla ılgisi olmayan ne kadar kaçak kişi varsa hepsi bir sol örgüt üyesi olduğu iddiasıyla siyasi sığınma başvurusunda bulunup oturum aldı. Çok yakın bir arkadaşımın ricası üzenne, bunlardan birinin Içişleri Bakanlığı'ndaki görüşmesıne tercüman olarak gittim. Vatandaş aslen Karadenizliydi ve bir solcu olarak Türkiye'de baskı gördüğünden (!) iltica talebinde bulunmuştu. Görüşme bununla ilgiliydi. Yetkili, benim aracılığımla başvuru sahibine sorular soracak, ben de yanıtlan çevirecektım. Söz konusu kışi, lngiltere"de tam beş yıldır kaçak yaşıyordu. Bu yüzden yolda bir ara, "Adamlar sana, beş yıl sonra mı akiına gekü baskı gördüğün, derierse nc cevap vereceksin? Benden yardım bekleme, senin yerine yalan söylemeye niyetim yok" diye uyardım onu. Çünkü görüşme sırasında yanımıza Türkçe bilen birisini de koyabilırlerdı ve benim vereceğım yanıtla başvuru sahibinin söyledıklennin aynı olup olmadığını kontrol etmek isteyebılirlerdi. Bu görüşmeden, daha çok da benim yüzümden rezil kepaze olup çıktık. Görüşme vaktı geldiğinde bızi bir odaya aldılar. Yetkili kişı mutat sorulardan sonra bizim vatandaşa neden Ingıltere'ye iltica etmek istediğini sordu. Kıyamet de bu sorudan sonra koptu zaten. Yani ben kopardım. Daha önce adamı uyarmıştım uyarmasma, ama nereden bileyim. ben sanıyordum ki kalkıp ben falan örgütün üyesiydim diyecek, bunun üzerine kurguladığı masalı anlatacak. Çevirmem için bana verdiği yanıt. üstelik Laz şivesiyle aynen şu oldu: "Biz Kürduz, baskı göreyruk." Ben, bu kendimi tutamayıp gülmem yüzünden, canım memleketimin -ilgilisinin ve tarih meraklılannın dışında-1823 ve 1876 yıllan arasmda da çok sayıda Osmanlı vatandaşının bu ülkeye sığındığından haberli değıl pek. Olsalardı, bu bir şeyi değiştirmezdi belki, ama hangi gerekçeyle olursa olsun burada mülteci olarak yaşamak zorunda olanlar, kendilerinden önceki zaman diliminde yaşamış olan "mülted atalannuı" varlığı sayesinde, tanımlamada, yani mülteci olmakta birleşmeleri az şey mi? Bugünün mültecisi şöyle bir geriye baksa, sadece Narrak Kemal'ı değil, onunla birlikte dönemlerinin en tanınmış adlan olan AB Suavi, Ziya Paşa ve Şinasi'yi de görebilecek Londra'da. Bugünün politik inançlannda samimi olan mültecisi nasıl gazeteler, dergiler çıkanyorsa öncekiler de çıkanyorlardı. Sömürüye karşı çıplak protesto Avustrarya'nın Melbourne kentindeki bir giyim mağazası ilginç bir protesto gösterisine sahneoldu. Mağazanıru çocuk işçi çahşürarak ve asgari ücretin alünda maaş\ererekiş \asasını çiğnediğini söyleyen eylemciler, mağazamn ortasmda soyundular. Çıplak protestocular, emek sömürüsüyle üretilmiş gjysileri grvmektense çıplak gezmeyi yeğlediklerini betirttiler. Nike, Swiss Models, Apple Apparel ve Motto şirketieri, iş yasasmı çiğnedikkri gerekçesiyle federal mahkemede yargüanıyor. tFotoğraf: REUTERS) karakollannda epeyi hırpalanmışımdır. Aynı şey bu görüşme sırasında da oldu. Nasıl bir kahkaha attıysam artık, görüşme tamamlanamadan bizi kapı dışan ettiler. Bunu sadece hoşluk olsun diye yazdım. Asıl amacım şu: Londra'da, mülteci Türkiyeliler deyince, çoğunluğun akiına bugünkü yığılmanın başladıgı yıl olan 1988 ve sonrası geliyor nedense. Biraz daha geriye gidebilenler. Abdiilhamkfin baskıcı rejimınden kaçanlann da bu ülkeye sığındıgını bilebilirler belki. Sonrası yok. Büyük çoğunluk bu ülkeyle kendileri arasmda tarihi bir bağ kurabilirlerdi hiç değilse. Bunun, durumlannı etkileyen pratik bir yaran olmasa da bu. mülteci insanlanmızın en azından "Biz buralann yabanası değfliz" demelerine gerekçe olurdu. Sürekli sürgünler dofuran bir toprak parçasının temsilcileri olarak günümüz mültecisi. birbirini takip eden zaman dilimlerinde farklı ülkelerde yaşamış olan ilticacılarla aynı "statüyü" paylaşmak durumunda olursa yabana atılmamalı. Namık Kemal'le günümüzün Kelkitlisinin ortak bir Benim de uzun yıllar çalıştığım Hürriyet gazetesinin Kuzey Londra ofısinin bulunduğu Green Lanes'de yaşayan bir tngiliz, kendi toplumunun geçmişine baksa, kuşkusuz bugünkünden çok farklı amaçlarla 1876'da Türkçe yayımlanan bir başka Hürriyet gazetesinin varlığından haberdar olabilir. Green Lanes'dekı lngilizinki kadar olmasa da ı ürkiyeli mültecinin de bu ülkede bir tarihi var demektir bu. Birkaç yıl önce Asfl Nadir davasının îngiltere'deki yankılanna tanıklık eden bugünün mültecisi. yüzyıl öncesinin Londrası'na gidebilmiş olsa, o dönemin -Nadir'inkinden çok farklı- önemli bir davasına da tanık olacaktı. Osmanlı hükümetinin tngiltere'ye baskısı sonucu, politik çalışmalanndan ötürü mahkemeye verilen o dönemin mültecisi Ziya Paşa'nın yargılandığı davaya yani. tki büyük savaşı kapsayan 1910 ve 1945 yıllaraıda Ingiltere'ye göç edenlerin her milletten ilticacılar olduğu biliniyor. Ama bizim Ingilizlerle u hukukurmız"un öncesi bu tarihlerden eski. 1670'te Oxford Oniversitesi'nce, üstelik Latince olarak bir Osmanlı gramerinin basıldığını biliyoruz. Gerçek anlamını yitirip seks literatüründe "fiıhuşhane'' karşılığı kullanılan Türk hamamını Ingilizler Londra'da ilk açıldığı 1679'dan beri biliyorlar. O da mülteci miydi bilmiyorum, ama HaHI Efendi adlı bir Osmanlı aydını 1906 yılında Ingilizlere Türkçe öğretiyordu hem de Cambridge Üniversitesi'nde. Bugünün mültecileri içinde Ingiliz siyasi partilerinde faaliyet gösterenler olduğu gibi, dün de aynı çabayı gösterenler vardı. Mülteci değillerdi, ama birçok Osmanlı amirali Labour Party'nin üyesiydi. Bugün mülteci dummundaki çok sayıda insan işte böylesine bir geçmişin üzerinde duruyor. Ama eskilerle bugünkülerin arasmda çok önemli bir fark olduğunu da unutmayahm. 1823'lerin sığınmacılan inandıklan görüşlerde samimiydiler. Günümüzdekilerin çoğunluğu ise iltica dilekçesinde ait olduğunu iddia ettiği dünya görüşünün tam karşısmda görüşlere sahip. Birçok radikal Islamcı ve faşist kişi, solcu olarak bu ülkeye sığınmış durumda. Namık Kemal ve arkadaşlannın zamanında belki bir-iki istisna vardır, ama inanmadığı değerleri kullanarak başka bir ülkeye sığınan çok kişi sanınm yoktu. Koskoca Osmanlı Sadrazamı Kamil Paşa'nın kızının Paris'te garsonluk yaparak yaşamını sürdürdüğünü bilmekte fayda var. İşte, Îngiltere'deki bu geçmişimiz yüzünden, son günlerde bombalama eylemlerine hız veren Ingiliz faşistinın hedefleri arasında biz Türkiyeliler de bulunuyoruz. Elin ırkçısı. homoseksüeller gidiyor diye kendi vatandaşının birahanesini bombalıyor, yüzyıldır geçmişini "işgal" eden Türkiyelilere mi acıyacak? Havanalı Fernandez'in şarkısı Buzullu kış, tüm ürkünçlüğünü yavaş yavaş bırakır gibiydı. Havada ilkyazın buralara özgü belirsiz kıpırtısı, ısınan rüzgârla gün ışığını muşruluyordu. Aylardır duymadığımız kuş seslerinin yankılandığı çıplak dallarda bile, yeşilı bekleyen çağn, yanıtlanır gibiydi. Bozbulanık gökyüzü, hemen gözünü açıp kapayan Kanada ilkyazının gelişini haber verircesine, iyice aralanmış, uzaysal ötelerde gece mavisine hoş geldin diyordu. Upuzun Toronto Kulesı' nin tepe bölümündeki gece kulübünde, nostalji nin kanatlanna takılıp duran bir şarkı duydum sonra. Düşlerden, ta Caddebostan'dakı anılardan sayfalar açıyordu. Daha dün gibiydi diye mınldandım. "Guantanamera" sözcüğünü tekrarlayıp duran Kiibalı şarkıcı Daniel Huezo, Havana'dan tüm evrene uzananbir sevda ve dedim/BUdiğin gibi/ Anlıyordu. Değişen mekânlann, belki de yazgı diye andığımız bir yaşam senaryosunun umarsız kuytusundan, acıyı getiriyordu bu şarkı. Küba'yı yıllarca önce bırakan ve uzaklara yelken açan opera şarkıcısı tanımsız güzellikteki bir genç kadını ve geride bıraktığı gitarist sevgilisini anlatıyordu. Küba'nın güneyindeki "Guantanamo" adlı ebemkuşağı bir kentte efsane olmuş bir yaşamın gerçek öyküsüydü. 40 yıllık aradan sonra, "GÎıantanamo" kentine dönen sevgili, onu utkuyla bekleyen yaşlı sevgilisiyle havaalanında kucaklaştı. "Senibep bekledim" diyordu yaşlı sevgili. Onlan çemberleyen tüm dostlan gözyaşlan içindeydiler. llerlemiş yıllara karşın, zarafeti ve görkemli çekiciliği hâlâ süren opera şarkıcısı kadın, kendisini kollanna alan yaşlı adamın TORONTO ENGİN AŞKIN özlem öyküsünü anlatıyordu. Uzaklıklara zorlanan yaşamlann, mutlu sonla bitmeyen yaşantılann özetiydi bu şarkı. Daniel Huezo, gitannın virtüöz ustalığıyla. çoğu kez yenilginin düşüverdiğrmiz melankolinın portresini tanımlıyordu. Ayakkabıcı çırağı {J '"'- J " Havanah Joseito yüzûnü yaratmıştı Guantanamera'yı. Los Sirios adlı yoksullar mahallesinden çıkıp 1930'larda "Raimundo pia*nin toplulugunda efsane bir ad olan müzisyen Joseito, şimdi Küba'da hâlâ dillerden düşmeyen "Junto al palmar del bohio - Palmiye Ağaanın Yanıbaşu)da r> adlı bir başka sevda şarkısını da yazmıştı. Masamıza uğrayan şarkıcı Daniel Huezo'ya, şimdilerde 90 yaşında olan Joseito'nun, kendisinin bilmediği öyküsünü anlatmca şaşırdı kaldı. Bir iç sızısının dayanılmaz aynntılannı içeren Guantanamera, yıllarca önce yitirilmiş bir sevgilinın, "ıpini kopardığuıuz yıllann" envantenydi. "Hani bir sev'gÛn vardı" diye başlayan Necattgil i anımsatıyordu."Seni sordu/ Hiç değişmedi okşarken. ansızın yıkılıp kalıverdi; yüreğı, yıllardır yolunu gözleyen sevgilisinin kollan arasmda duruvermişti. 1995 yıhnda. Küba'nın büyük sinema ustası Tomas Guiterrez Alea, kendisine Oscar kazandıran "Guantanamera- adlı filminde, bu sevda öyküsünü, özgün bir duyarlılıkl^anlatmışo. .j ^^a^nıza ikinci kez ,.,jj uğrayan Daniel Huezo, Ha\'ana'da izlediği Fılmlerin etkisiyle, tüm az gelişmiş ülke gençleri gibi, dışarlardaki yaşamının çok kolay olacağını, hemen para yapacağıru düşlemışti. Kanada'nın taşının toprağının altın olduğu yanılgısıyla çıkmıştı yollara. Güneşsiz gökyüzünden, süregen iş bulamamaktan ve karakıştan yakmdı hep. Geride köprüleri attığını söylüyordu. Ona, "Direnirsen, gerçekçi olursan, buranın dilini iyi öğrenirsen, bu dhann da taüı sürprizkrini yaşayacaksuı'' dedik. Daniel'in Kanada'yı bir gün çok se\'eceğinden kuşkumuz yoktu. Henüz 20 yaşında olan Daniel Huezo, az sonra mikrofonu aldı. Tüm gece kulübü ondan yine "Guantanamera"yı söylemesinı istiyordu. Çağdaş Türkîye'nîn annelerine, en anlamlı hediye "Çağdaş El" ürünleri Tarihi Türk işlemelerinden seçkin uyarlamalar Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin 1994 yılında başlattığı Kadın Eğitimi, El Becerisi Kazandırma ve Ürünlerini Değerlendirme Projesi, bugün pek çok ev kadınına, el becerilerini üretime, ürettiklerini ise parasal kazanca çevirme fırsatını sunuyor. Sizler de, bu projeye en güzel desteği, biricik varlığınız olan annelerinize, "Çağdaş El" ürünlerinden birini hediye ederek katılabilirsiniz. Unutmayın, çağdaş Türkiye'nin temelinde daima annelerimiz vardı, bundan sonra da hep annelerimiz olacak. Çağdaş El Ev Tekttil Ürûnlwi Mağazatı Zafer Sok No- 24 Nışantaş. / Istanöul Tei (212) 224 78 63 Atölye: (212) 220 98 75 Çağdaş Türkiye'nin GeUcek Gûvencesi 1 0 Y I L Eğitimli bir anne çok şey değiştirebilir Getecegımızın t^ıği çocuktann en yakın egractsı anneleıi. Kadının anne olarak egiacı rolünun gOflenmesı ve bırey olarak kendını gellştirmeji için ona denek vermek ise bize düsüyor. PEYMAN YORGANCI TAYLANTUĞUT Evlendiler. 8M«yısl9W-lSTANBUL Kozyatağı'nda 140 m", doğalgazlı, asansörlü daire 30.000.000.000 TL. Tel: 346 70 11 FATİH 3. ASLİYE HUKUK HAKİMLİĞİ'NDEN İLAN 1998/563 Davacı Gülsüm Güneyoğlu tarafından davalı Ali Güneyoğlu aleyhine açılan boşanma davasında: Balıkesir, Edremit, Teke Mah. Ahmet Kızıldağ yanında Havran'da mukim davalı Ali Güneyoglu'na tebligat yapılamadığı, zabıta marifeti ile de adresinin tahkiki mümkün olmadığından adına ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olup, duruşma- nın bırakıldığı 3.6.1999 günü saat 10.30'da ibraz etmek istediğiniz vesikalarla birlikte mahkemeye gelmeniz veya vekil göndermeniz, aksi takdirde gıyap karan tebliğ edilme- yerek duruşmaya gıyapta devam edileceği HUMK'nun 509 ve 510. maddeleri gereğin- ce davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 6.5.1999. Basın: 20796 MAYIS 1999 DENİZDE EMNİYET KURALLAR1 RAOARINI2 NE KADAR TEKNEDE HAYATI TEHLİKELİ? TEKNEDE BULUNMASI GEREKEN ALET ÇANTASI Demıralet Sitesı, 8. Cadde, No. 71 Zeytınbumu-İSTANBUL Tel. (0212) 664 16 94 - 510 28 71 • Faks. (0212) 558 67 85 açe v 0 2 1 2 2 2 S 0 0 6 3 / 6 4 SATILIK CITROEN SAXO 1998 model 1.4 i 29.000'de temiz. Tel: (212) 513 84 60-61 BAMRKÖY 2. SULH HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN 1998İ162 Mahkememizde görütoıekte olan vası tayini davaa sebe- biyle, Mahkememızce verilen 998/1162 Es. 999/117 Ka. sa- yüı ilam ile Sıvas, Merkez, Eskikale Mah. C: 014/2, s: 62, t 111 'de nüfusa kayıtlı Tuğ Şavul ve Necla'dan olma 1979 Alu Onur Özdamar'ın vesayet altına alınarak, kendisine annesi Necla Özdamar vasi olarak tayın edjlmıştir. ltirazı olanlann, kanuni süresi içerisinde mahkememiz dosyasına mûracaat et- meleri, aksi halde kesinleşeceği hususu ilan olunur Basın: 19479 BAMRKÖY 2. SULH HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN 1992/427 Mahkememizde göriilmekte olan vası tayını davası sebebıyle, Bakırköy 6. Sulh Hukuk Mah 'nin 992/427 Es. ve 992/%2 Ka. sayılı ilamı ile mahcur Vangel ve Hariklıya'dan olma 1961 d.lu tstılyanos Panu'ya akıl rahatsızlığı nedeni ile babası Vangel Panu velı tayın edilmış olup. ancak velının 12.1./ 1999 ta- nhmde vefat ettığı anlaşılmakla, mahcur lstılyanos Panu'nun ve- layetı ortada kaldığmdan. kendisine bu defa annesi Hankliya Pa- nu veli tayin edılmiştır. İş bu karara ıtırazı olanlann kanuni sûresı içınde mahkememıze mûracaat etmelen, aksi halde kesmleşecegı hususu ilan olunur. 27.4.1999 Basın: 19553
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear