Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 1999 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Uzakdoğu'nun yüreğine yolculukUzakdoğu her zaman uzak ve büyülüdür. Japonya
ise daha da uzak ve daha da büyûlü. Yüzlerce yıl
kendisini dünyadan ayn tutan Japonya artık
uluslararası topluluğun içınde hak ettiği yeri
bulmak ıstiyor. Işte tam da ekonomik bunalımın en
yoğun oldugu günlerde aslında hiç de kötü
durumda olmadığını, başta Üçüncü Dünya ülkeleri
olmak üzere dünyaya kredı dağıttığını göstermek
ıçin 3 haftalık bir seminer düzenledi. Her biri birer
sanat eseri kimonolanru geride bırakmış siyah ve
gri takım elbiseleriyle Tokyo caddelerini ve
raetrolannı dolduran aşın çahşkan, aşın kibar
Japonlar"la bu sayede tanışma fırsatı buldum.
Japon erkeklerinin sigara içmek konusunda
Tûrkler'le yanştığını (sokaklarda gördüğüm her üç
erkekten biri sigara tüttürüyordu), Tokyo'da artık
genç geyşa kalmadığını (başkentte çalışan
geyşalann en genci 68 yaşındaymış) ağabeylerinin
ablalannın siyah vegrilerine başkaldıran Japon
gençliğinin her renk ve her boydaki saclanyla,
rengârenk kıyafetleriyle isyan konusunda
dûnyadaki yaşıtlannı aratmadığını hatta belki
bir adım ileride olduğunu bu yolculuk sırasında
öğrendim. Katılacağım semineri ODA diye bir
yer düzenliyordu. 12 saatlik (korktuğum gibi
geçmeyen) bir uçak yolculugundan sonra kendimi
TOKYO
Tokyo Havaalanı'nda buldum. Beni davet eden
Foreign Press Center'dan (Yabancı Basın Ajansı)
çıtı pıtı tipik bir Japon genç b z elindeki kartonda
adım yazılı bir halde (hani filmlerde olur ya) beni
bekliyordu. Heyecanlı bir tanışma faslından sonra
bana Japonya ile ilgili ilk öğrenilmesi gereken iki
gerceği art arda sıraladı:
1- Korkunç bir grip salgını var. Dikkatli ol.
(Demek o yüzden
havaalanında bile bır sürü
insan ağızlanna
burunlanna maske
geçırrmş biçimde
dolaşıyordu. Daha
bunlardan çok
görecektim.)
2- Japonya'da asla ve asla
bahşiş verilmez. (Bu
şahsen çok daha fazla
ilgimı çekti.) Lokantalarda asla yemeğini
bitirdikten sonra "garson hesap" deyip masada
beklemek yok. Masaya bırakılan fışinizi alıp
efendi efendi kasaya gidiyorsunuz.
Rehberim öğütlerini sıralamayı bitirdikten sonra
sıra bana geldi. Cehaletimden dolayı biraz
utanarak ODA'nın ne olduğunu sordum ona. Ama
AZE
MARŞAN
bu soru rehberimi benden çok utandırdı. Bir anda
pembeleşen yanaklannı aşağıya doğru indirerek ve
beni kırmamaya çalışarak "Çok geüşmemiş
ülkdere yardım saglavan bir kunıluş," dedi.
Işte ondan sonra öğrendim gezi arkadaşlanmın, El
Salvadorlu, Mısırlı, Ganalı. Kenyalı, Bolivyalı,
Brezilyalı, Endonezyalı, Nepalli, Filistinli,
Vietnamlı, Papua Yeni Gıneli, Taylandlı ve
Özbekistanlı olduğunu. Benım gibi bir dış
haberci için bundan daha iyi ne
olabilirdi ki. tnanın bana biz
Japonya'yı ne kadar ilginç bulduysak,
Japonya da her renk, her dil ve her
dinden bu 15 kişilik gnıbu o kadar
ilginç buldu. Kim bunlar, nereden
geldiler ve en önemlisi de nasıl bir
araya geldiler. Japonya zıtlıklar ülkesi,
• " ^ " • " bu havasına da vurmuş. O güzelim
bahar havalannda dinlediğimiz tüm
seminerlerin. konferanslann, gittiğimiz
bakanlıklann arasmda bize Tokyo'yu gezdirmek
için tek bir gün kaldı. Çok zevkli bir tekne
yolculuğunun sonunda Tokyo'nun en büyük ve en
güzel tapmağına vardık. Tapınağa giden uzun ve
dar yolun her iki tarafında hediyelik eşya satan irili
ufaklı dükkânlar vardı. Kapalı binalarda geçen
yoğun programm ardından "Yaşasm" dememıze
kalmadan gökyüzünden önce yavaş sonra hızlı
hızlı, beyaz bir şeyler dökülmeye başladı. Mart
ortasmda kar yağmasına alışmış bir lstanbullu
olarak konuyu sogukkanlılıkla karşılar, günün
tadını yeterince çıkartamayacağımız için
hayıflanırken bir bakttm sevgili grubum çığlıklar
atarak havaya zıplayıp duruyor. Arada bir bana da
gelip heyecanla "Sen daha önce görmüş müydün"
dryorlar. O zaman olayı kavradım. Tabii ki benim
"Uçüncü Dünyah" arkadaşlanm yaşamlannda ilk
kez kar görüyorlardı. Kıpkırmızıyken artık
bembeyaz olmuş, dûnyanın belki de görüp
görebilecekleri en güzel tapınağına sırtlannı
çevirip, çıglık çıglığa kartopu oynamaya çalışıyor,
kendilerinin kar altındaki "tarihi" fotoğraflannı
çektiriyorlardı. Beyazlara bürünmüş Asakusa
Tapınagı bana kalmıştı. Japonya zıtlıklardan
oluşan bir huzur ülkesi diyorum ya. Tokyo'nun bu
en büyük tapınagı hem Budistlere, hem de
Şintolara hizmet ediyor. Buraya yolu düşecekler
için uyan: Budistleri Şintolardan ayırmaran yolu,
Budistler sessiz sedasız tannlannın önünde dua
ederken Şintolar dua etmeden önce tannlannın
dikkatini çekebilmek için yanı başlannda çan çalıp
el çırpmak zorunda.
Mülteci Osmanlı'dan Kelkitli sığınmacıya...
LONDRA
MUSTAFA
ERDEMOL
Londra'ya ayak bastığım 8O'li yıllann
başında. evülik yapanlar ya da öğrenci
olanlan saymazsak, Türklerin önemlice
bir bölümü kaçak statüsündeydi. O
yıllarda Türkiye vatandaşlanndan vize
de istenmediğinden ülkeye girmenın
bir yolurıu bulanlar, daha sonraki
yaşamlannı yıllarca kaçak olarak
sürdürürlerdi. İlk geldiğim yıllarda
yeni yenı sökmeye başladığım
Ingilizcemle, bu durumda olup da
zaman zaman polısle başı belaya gıren
kaçaklara yardımcı olurdum.
Kahkahalarla güldüğüm ya da
üzüntüden kahrolduğum nice olaya
tanık olmuşumdur o dönemlerde.
Sonra birdenbire bir mültecıleşme
süreci başlayıverdı.
Solculukla ılgisi olmayan ne kadar
kaçak kişi varsa hepsi bir sol örgüt
üyesi olduğu iddiasıyla siyasi sığınma
başvurusunda bulunup oturum aldı.
Çok yakın bir arkadaşımın ricası
üzenne, bunlardan birinin Içişleri
Bakanlığı'ndaki görüşmesıne tercüman
olarak gittim. Vatandaş aslen
Karadenizliydi ve bir solcu olarak
Türkiye'de baskı gördüğünden (!) iltica
talebinde bulunmuştu.
Görüşme bununla ilgiliydi. Yetkili,
benim aracılığımla başvuru sahibine
sorular soracak, ben de yanıtlan
çevirecektım. Söz konusu kışi,
lngiltere"de tam beş yıldır kaçak
yaşıyordu. Bu yüzden yolda bir ara,
"Adamlar sana, beş yıl sonra mı akiına
gekü baskı gördüğün, derierse nc cevap
vereceksin? Benden yardım bekleme,
senin yerine yalan söylemeye niyetim
yok" diye uyardım onu. Çünkü
görüşme sırasında yanımıza Türkçe
bilen birisini de koyabilırlerdı ve benim
vereceğım yanıtla başvuru sahibinin
söyledıklennin aynı olup olmadığını
kontrol etmek isteyebılirlerdi. Bu
görüşmeden, daha çok da benim
yüzümden rezil kepaze olup çıktık.
Görüşme vaktı geldiğinde bızi bir
odaya aldılar. Yetkili kişı mutat
sorulardan sonra bizim vatandaşa
neden Ingıltere'ye iltica etmek
istediğini sordu. Kıyamet de bu
sorudan sonra koptu zaten. Yani ben
kopardım. Daha önce adamı
uyarmıştım uyarmasma, ama nereden
bileyim. ben sanıyordum ki kalkıp ben
falan örgütün üyesiydim diyecek,
bunun üzerine kurguladığı masalı
anlatacak. Çevirmem için bana verdiği
yanıt. üstelik Laz şivesiyle aynen şu
oldu: "Biz Kürduz, baskı göreyruk."
Ben, bu kendimi tutamayıp gülmem
yüzünden, canım memleketimin
-ilgilisinin ve tarih meraklılannın
dışında-1823 ve 1876 yıllan arasmda
da çok sayıda Osmanlı vatandaşının bu
ülkeye sığındığından haberli değıl pek.
Olsalardı, bu bir şeyi değiştirmezdi
belki, ama hangi gerekçeyle olursa
olsun burada mülteci olarak yaşamak
zorunda olanlar, kendilerinden önceki
zaman diliminde yaşamış olan
"mülted atalannuı" varlığı sayesinde,
tanımlamada, yani mülteci olmakta
birleşmeleri az şey mi? Bugünün
mültecisi şöyle bir geriye baksa, sadece
Narrak Kemal'ı değil, onunla birlikte
dönemlerinin en tanınmış adlan olan
AB Suavi, Ziya Paşa ve Şinasi'yi de
görebilecek Londra'da. Bugünün
politik inançlannda samimi olan
mültecisi nasıl gazeteler, dergiler
çıkanyorsa öncekiler de çıkanyorlardı.
Sömürüye
karşı çıplak
protesto
Avustrarya'nın
Melbourne
kentindeki bir giyim
mağazası ilginç bir
protesto gösterisine
sahneoldu.
Mağazanıru çocuk
işçi çahşürarak ve
asgari ücretin alünda
maaş\ererekiş
\asasını çiğnediğini
söyleyen eylemciler,
mağazamn ortasmda
soyundular. Çıplak
protestocular, emek
sömürüsüyle
üretilmiş gjysileri
grvmektense çıplak
gezmeyi yeğlediklerini
betirttiler. Nike, Swiss
Models, Apple
Apparel ve Motto
şirketieri, iş yasasmı
çiğnedikkri
gerekçesiyle federal
mahkemede
yargüanıyor.
tFotoğraf: REUTERS)
karakollannda epeyi hırpalanmışımdır.
Aynı şey bu görüşme sırasında da oldu.
Nasıl bir kahkaha attıysam artık,
görüşme tamamlanamadan bizi kapı
dışan ettiler. Bunu sadece hoşluk olsun
diye yazdım. Asıl amacım şu:
Londra'da, mülteci Türkiyeliler
deyince, çoğunluğun akiına bugünkü
yığılmanın başladıgı yıl olan 1988 ve
sonrası geliyor nedense. Biraz daha
geriye gidebilenler. Abdiilhamkfin
baskıcı rejimınden kaçanlann da bu
ülkeye sığındıgını bilebilirler belki.
Sonrası yok. Büyük çoğunluk
bu ülkeyle kendileri arasmda tarihi bir
bağ kurabilirlerdi hiç değilse. Bunun,
durumlannı etkileyen pratik bir yaran
olmasa da bu. mülteci insanlanmızın
en azından "Biz buralann yabanası
değfliz" demelerine gerekçe olurdu.
Sürekli sürgünler dofuran bir toprak
parçasının temsilcileri olarak günümüz
mültecisi. birbirini takip eden zaman
dilimlerinde farklı ülkelerde yaşamış
olan ilticacılarla aynı "statüyü"
paylaşmak durumunda olursa yabana
atılmamalı. Namık Kemal'le
günümüzün Kelkitlisinin ortak bir
Benim de uzun yıllar çalıştığım
Hürriyet gazetesinin Kuzey Londra
ofısinin bulunduğu Green Lanes'de
yaşayan bir tngiliz, kendi toplumunun
geçmişine baksa, kuşkusuz
bugünkünden çok farklı amaçlarla
1876'da Türkçe yayımlanan bir başka
Hürriyet gazetesinin varlığından
haberdar olabilir. Green Lanes'dekı
lngilizinki kadar olmasa da ı ürkiyeli
mültecinin de bu ülkede bir tarihi var
demektir bu. Birkaç yıl önce Asfl Nadir
davasının îngiltere'deki yankılanna
tanıklık eden bugünün mültecisi.
yüzyıl öncesinin Londrası'na
gidebilmiş olsa, o dönemin
-Nadir'inkinden çok farklı- önemli bir
davasına da tanık olacaktı.
Osmanlı hükümetinin tngiltere'ye
baskısı sonucu, politik çalışmalanndan
ötürü mahkemeye verilen o dönemin
mültecisi Ziya Paşa'nın yargılandığı
davaya yani.
tki büyük savaşı kapsayan 1910 ve
1945 yıllaraıda Ingiltere'ye göç
edenlerin her milletten ilticacılar
olduğu biliniyor. Ama bizim
Ingilizlerle
u
hukukurmız"un öncesi bu
tarihlerden eski. 1670'te Oxford
Oniversitesi'nce, üstelik Latince olarak
bir Osmanlı gramerinin basıldığını
biliyoruz. Gerçek anlamını yitirip seks
literatüründe "fiıhuşhane'' karşılığı
kullanılan Türk hamamını Ingilizler
Londra'da ilk açıldığı 1679'dan beri
biliyorlar. O da mülteci miydi
bilmiyorum, ama HaHI Efendi adlı bir
Osmanlı aydını 1906 yılında Ingilizlere
Türkçe öğretiyordu hem de
Cambridge Üniversitesi'nde.
Bugünün mültecileri içinde Ingiliz
siyasi partilerinde faaliyet gösterenler
olduğu gibi, dün de aynı çabayı
gösterenler vardı. Mülteci değillerdi,
ama birçok Osmanlı amirali Labour
Party'nin üyesiydi. Bugün mülteci
dummundaki çok sayıda insan işte
böylesine bir geçmişin üzerinde
duruyor. Ama eskilerle bugünkülerin
arasmda çok önemli bir fark olduğunu
da unutmayahm. 1823'lerin
sığınmacılan inandıklan görüşlerde
samimiydiler. Günümüzdekilerin
çoğunluğu ise iltica dilekçesinde ait
olduğunu iddia ettiği dünya görüşünün
tam karşısmda görüşlere sahip.
Birçok radikal Islamcı ve faşist kişi,
solcu olarak bu ülkeye sığınmış
durumda. Namık Kemal ve
arkadaşlannın zamanında belki bir-iki
istisna vardır, ama inanmadığı değerleri
kullanarak başka bir ülkeye sığınan çok
kişi sanınm yoktu.
Koskoca Osmanlı Sadrazamı Kamil
Paşa'nın kızının Paris'te garsonluk
yaparak yaşamını sürdürdüğünü
bilmekte fayda var. İşte, Îngiltere'deki
bu geçmişimiz yüzünden, son günlerde
bombalama eylemlerine hız veren
Ingiliz faşistinın hedefleri arasında biz
Türkiyeliler de bulunuyoruz.
Elin ırkçısı. homoseksüeller gidiyor
diye kendi vatandaşının birahanesini
bombalıyor, yüzyıldır geçmişini
"işgal" eden Türkiyelilere mi
acıyacak?
Havanalı
Fernandez'in
şarkısı
Buzullu kış, tüm
ürkünçlüğünü yavaş
yavaş bırakır gibiydı.
Havada ilkyazın buralara
özgü belirsiz kıpırtısı,
ısınan rüzgârla gün
ışığını muşruluyordu.
Aylardır duymadığımız
kuş seslerinin
yankılandığı çıplak
dallarda bile, yeşilı
bekleyen
çağn, yanıtlanır gibiydi.
Bozbulanık gökyüzü,
hemen gözünü açıp
kapayan Kanada
ilkyazının gelişini haber
verircesine, iyice
aralanmış, uzaysal
ötelerde gece mavisine
hoş geldin diyordu.
Upuzun Toronto Kulesı'
nin tepe bölümündeki
gece kulübünde, nostalji
nin kanatlanna takılıp
duran bir şarkı duydum
sonra. Düşlerden, ta
Caddebostan'dakı
anılardan sayfalar
açıyordu.
Daha dün gibiydi diye
mınldandım.
"Guantanamera"
sözcüğünü tekrarlayıp
duran
Kiibalı
şarkıcı
Daniel
Huezo,
Havana'dan
tüm evrene
uzananbir
sevda ve
dedim/BUdiğin gibi/
Anlıyordu. Değişen
mekânlann, belki de
yazgı diye andığımız bir
yaşam senaryosunun
umarsız kuytusundan,
acıyı getiriyordu bu
şarkı. Küba'yı yıllarca
önce bırakan ve uzaklara
yelken açan opera
şarkıcısı tanımsız
güzellikteki bir genç
kadını ve geride bıraktığı
gitarist sevgilisini
anlatıyordu. Küba'nın
güneyindeki
"Guantanamo" adlı
ebemkuşağı bir kentte
efsane olmuş bir
yaşamın gerçek
öyküsüydü.
40 yıllık aradan sonra,
"GÎıantanamo" kentine
dönen sevgili, onu
utkuyla bekleyen yaşlı
sevgilisiyle havaalanında
kucaklaştı. "Senibep
bekledim" diyordu yaşlı
sevgili. Onlan
çemberleyen tüm
dostlan gözyaşlan
içindeydiler. llerlemiş
yıllara karşın, zarafeti ve
görkemli çekiciliği hâlâ
süren
opera
şarkıcısı
kadın,
kendisini
kollanna
alan yaşlı
adamın
TORONTO
ENGİN
AŞKIN
özlem öyküsünü
anlatıyordu. Uzaklıklara
zorlanan yaşamlann,
mutlu sonla bitmeyen
yaşantılann özetiydi bu
şarkı. Daniel Huezo,
gitannın virtüöz
ustalığıyla. çoğu kez
yenilginin
düşüverdiğrmiz
melankolinın portresini
tanımlıyordu.
Ayakkabıcı çırağı
{J
'"'-
J
" Havanah Joseito
yüzûnü
yaratmıştı
Guantanamera'yı. Los
Sirios adlı yoksullar
mahallesinden çıkıp
1930'larda "Raimundo
pia*nin toplulugunda
efsane bir ad olan
müzisyen Joseito, şimdi
Küba'da hâlâ dillerden
düşmeyen "Junto al
palmar del bohio -
Palmiye Ağaanın
Yanıbaşu)da
r>
adlı bir
başka sevda şarkısını da
yazmıştı. Masamıza
uğrayan şarkıcı Daniel
Huezo'ya, şimdilerde 90
yaşında olan
Joseito'nun, kendisinin
bilmediği öyküsünü
anlatmca şaşırdı kaldı.
Bir iç sızısının
dayanılmaz aynntılannı
içeren Guantanamera,
yıllarca önce yitirilmiş
bir sevgilinın, "ıpini
kopardığuıuz yıllann"
envantenydi. "Hani bir
sev'gÛn vardı" diye
başlayan Necattgil i
anımsatıyordu."Seni
sordu/ Hiç değişmedi
okşarken. ansızın yıkılıp
kalıverdi; yüreğı,
yıllardır yolunu gözleyen
sevgilisinin kollan
arasmda duruvermişti.
1995 yıhnda. Küba'nın
büyük sinema ustası
Tomas Guiterrez Alea,
kendisine Oscar
kazandıran
"Guantanamera- adlı
filminde, bu sevda
öyküsünü, özgün bir
duyarlılıkl^anlatmışo. .j
^^a^nıza ikinci kez ,.,jj
uğrayan Daniel Huezo,
Ha\'ana'da izlediği
Fılmlerin etkisiyle, tüm
az gelişmiş ülke
gençleri gibi,
dışarlardaki yaşamının
çok kolay olacağını,
hemen para yapacağıru
düşlemışti. Kanada'nın
taşının toprağının altın
olduğu yanılgısıyla
çıkmıştı yollara.
Güneşsiz gökyüzünden,
süregen iş
bulamamaktan ve
karakıştan yakmdı hep.
Geride köprüleri attığını
söylüyordu. Ona,
"Direnirsen, gerçekçi
olursan, buranın dilini iyi
öğrenirsen, bu dhann da
taüı sürprizkrini
yaşayacaksuı'' dedik.
Daniel'in Kanada'yı bir
gün çok se\'eceğinden
kuşkumuz yoktu.
Henüz 20 yaşında olan
Daniel Huezo, az sonra
mikrofonu aldı. Tüm
gece kulübü ondan yine
"Guantanamera"yı
söylemesinı istiyordu.
Çağdaş Türkîye'nîn
annelerine, en anlamlı hediye
"Çağdaş El" ürünleri
Tarihi Türk işlemelerinden seçkin uyarlamalar
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin 1994 yılında başlattığı Kadın Eğitimi, El Becerisi
Kazandırma ve Ürünlerini Değerlendirme Projesi, bugün pek çok ev kadınına, el becerilerini
üretime, ürettiklerini ise parasal kazanca çevirme fırsatını sunuyor.
Sizler de, bu projeye en güzel desteği, biricik varlığınız olan annelerinize,
"Çağdaş El" ürünlerinden birini hediye ederek katılabilirsiniz.
Unutmayın, çağdaş Türkiye'nin temelinde daima annelerimiz
vardı, bundan sonra da hep annelerimiz olacak.
Çağdaş El Ev Tekttil Ürûnlwi Mağazatı
Zafer Sok No- 24 Nışantaş. / Istanöul
Tei (212) 224 78 63 Atölye: (212) 220 98 75 Çağdaş Türkiye'nin GeUcek Gûvencesi
1 0 Y I L
Eğitimli bir anne
çok şey değiştirebilir
Getecegımızın t^ıği çocuktann en yakın egractsı anneleıi.
Kadının anne olarak egiacı rolünun gOflenmesı ve bırey olarak
kendını gellştirmeji için ona denek vermek ise bize düsüyor.
PEYMAN YORGANCI
TAYLANTUĞUT
Evlendiler.
8M«yısl9W-lSTANBUL
Kozyatağı'nda 140 m", doğalgazlı, asansörlü daire
30.000.000.000 TL. Tel: 346 70 11
FATİH 3. ASLİYE HUKUK HAKİMLİĞİ'NDEN İLAN
1998/563
Davacı Gülsüm Güneyoğlu tarafından davalı Ali Güneyoğlu aleyhine açılan boşanma
davasında: Balıkesir, Edremit, Teke Mah. Ahmet Kızıldağ yanında Havran'da mukim
davalı Ali Güneyoglu'na tebligat yapılamadığı, zabıta marifeti ile de adresinin tahkiki
mümkün olmadığından adına ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olup, duruşma-
nın bırakıldığı 3.6.1999 günü saat 10.30'da ibraz etmek istediğiniz vesikalarla birlikte
mahkemeye gelmeniz veya vekil göndermeniz, aksi takdirde gıyap karan tebliğ edilme-
yerek duruşmaya gıyapta devam edileceği HUMK'nun 509 ve 510. maddeleri gereğin-
ce davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 6.5.1999. Basın: 20796
MAYIS 1999
DENİZDE
EMNİYET
KURALLAR1
RAOARINI2
NE KADAR
TEKNEDE
HAYATI
TEHLİKELİ?
TEKNEDE BULUNMASI GEREKEN ALET ÇANTASI
Demıralet Sitesı, 8. Cadde, No. 71 Zeytınbumu-İSTANBUL
Tel. (0212) 664 16 94 - 510 28 71 • Faks. (0212) 558 67 85
açe v
0 2 1 2 2 2 S 0 0 6 3 / 6 4
SATILIK
CITROEN
SAXO
1998 model 1.4
i 29.000'de
temiz.
Tel: (212)
513 84 60-61
BAMRKÖY 2. SULH HUKUK
HÂKİMLİĞt'NDEN
1998İ162
Mahkememizde görütoıekte olan vası tayini davaa sebe-
biyle, Mahkememızce verilen 998/1162 Es. 999/117 Ka. sa-
yüı ilam ile Sıvas, Merkez, Eskikale Mah. C: 014/2, s: 62, t
111 'de nüfusa kayıtlı Tuğ Şavul ve Necla'dan olma 1979 Alu
Onur Özdamar'ın vesayet altına alınarak, kendisine annesi
Necla Özdamar vasi olarak tayın edjlmıştir. ltirazı olanlann,
kanuni süresi içerisinde mahkememiz dosyasına mûracaat et-
meleri, aksi halde kesinleşeceği hususu ilan olunur
Basın: 19479
BAMRKÖY 2. SULH HUKUK
HÂKtMLİĞİ'NDEN
1992/427 Mahkememizde göriilmekte olan vası tayını davası
sebebıyle, Bakırköy 6. Sulh Hukuk Mah 'nin 992/427 Es. ve
992/%2 Ka. sayılı ilamı ile mahcur Vangel ve Hariklıya'dan olma
1961 d.lu tstılyanos Panu'ya akıl rahatsızlığı nedeni ile babası
Vangel Panu velı tayın edilmış olup. ancak velının 12.1./ 1999 ta-
nhmde vefat ettığı anlaşılmakla, mahcur lstılyanos Panu'nun ve-
layetı ortada kaldığmdan. kendisine bu defa annesi Hankliya Pa-
nu veli tayin edılmiştır. İş bu karara ıtırazı olanlann kanuni sûresı
içınde mahkememıze mûracaat etmelen, aksi halde kesmleşecegı
hususu ilan olunur. 27.4.1999 Basın: 19553