25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2AMflS1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 liipban teşkilatı Aiapazan'nda evlere dağrtılan "Sakarya Chiversitesi Müslüman Öğrenci inisiyatifi" imzalı bfdiriden: "blamcıların ağırlıkta oduğu bir partiden defalarca yardım talep edilmesine rağmen hçbir karşılık alınmadı. Seçimlerden sonra ise düşen oy oranlarının telafisi için yapılan göstermelik destekleri samimi bulmuyoruz. Zulme uğrayanlara destek olmamak zalime destek anlamına gelmez mi? Eğer üniversitede hiçbir . başörtülü ve sakallı öğrenci bırakmadıkları günler gelirse bundan bütün Müslümanlar sorumlu olur ve bunun cevabını Allah'a veremezler. Bu yazının amacı bu günler gelmeden Müslümanlara sorumluluklarını hatırlatmaktır. Allah bizleri sistem aracılığı ile tabi tuttuğu imtihanı kazananlardan eylesin." Ö M Ü R İ L İ K Kırmızı başlıklı güvercin ile kurt masalı başlıyor! Ömür E. Kurum Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektronik posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr - Sendikal haklar gerilemiş... "Sömürü hakkı gerilevecek deâildi va!" u yılın batık turizmi için çıkış yolları arana- dursun 2000 yılına sayılı günler kaldı. 2000 yılı dünya turizmine Isa peygamberin 2000'inci yaşı olarak ayrı bir canlılık geti- recek ve tabii ki aklını kullanan ülkeler için de bere- ket kaynağı olacak! Türkiye'nin. Hırıstiyanlığın gelişmesinde önemli bir yere sahip olan Anadolu'yu dünya pazariarına na- sıl sunacağı henüz belli değil. Büyüklerımız mutlaka hazırhklannı yapmış, paza- rı şimdiden kapmıştır! Fransa'dan turist getireceklerine Topkapı Sarayı Müzesı'ndeki eserleri Fransa'ya götürdükleri gibı onarımı bir tüıiü bitmeyen Ayasofya Müzesi'ni de tuğ- la tuğla söküp dünya turuna çıkartırlarsa hiç şaşma- malı! Işin şakası bir yana, Türkiye'nin elinde 2000 yılı için olağanüstü bir fırsat var: Vaftizci Yahya. Büyüklerimiz Vaftizci Yahya'nın farkındadır ama bız yine de Ercümend Melih Ozbay'ın 20 yıl önceki bir Vaftizci Yahya gazete yazısından Yahya peygamberi taniyalim: "Zekeriya peygamberin oğlu Yahya, önceleri Tev- rat'ın şartlarına uygun yaşamış ve Israiloğullanna gü- nahtan sakınmaları için öğütler vermiş, Tann Israil kavminin yola gelmesi için Isa'yı peygamber olarak gönderince, ona ilk inananlardan olmuş, karşısında vecde gelmiş ve onun Mesih olduğunu söylemiştir. Isa'y Ürdün ırmağında özel bir törenle yıkamış, ya- ni vaftiz etmiş ve bundan sonra kendisine 'Vaftizci Yahya' denmiştir." Filistin Kralı'nın başını kestirdiği Vaftizci Yah- ya'nın 2000 yılında Türkiye'nin turizmine ne katkı sağ- layacağına gelince... Ozbay'ın yazısından: "Bizans Imparatoru I. Konstantinos un annesi Heiena, Kutsal Toprakları ziyaret ettiğinde, Hazre- ti Yahya'nın kemiklerini Kudüs'ten Istanbul'a getir- miştir. Kemikler, Samatya'da özel olarak yaptırılan Hagios lonnes Prodromos Bazilikası'na konmuş- tur. Özenle saklanan kutsal kemikler, Istanbul'un fethinden sonra Osmanlı Hazine'sine girmiştir. Hazreti Yahya'nın art kafa kemiği, degerli taşlar- la süslenmiş cam feneri andfran bir mahfazanın; el kemiği ve el tarağı arka eklem bağları ise takdis eder şekilde hazırlanmış altından bir kol şeklindeki kabın içinde korunmuştur." Yine 20 yıl öncesindeki yazıdan: "Hazreti Yahya'nın kafatası ve el kemikleri Topka- pı Sarayı Müzesi'nin Hazine Bölümü'nde ocağın içinde sergilenmektedir." Kemikler bugün de aynı yerde duruyor mu bilin- mez ama Kültür Bakanlığı'nın geçenlerde, Hazine Dairesi'nin bakım ve onarımını bir mücevher şirke- tine verdiği biliniyor! Umanz kemiklerin kıymetini bilirter! SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Dün, lşçi Bayramı'ydı; bugün, Üniversitelere Öğrenci Kurban Bayramı! Bir Gemici, hastaneye gidecekolursa DSP Zonguldak Milletvekili ve Dev- let Bakanı Hasan Gemici'nin kalp spaz- mı geçirip Zonguldak Devlet Hastane- si'ne kaldınlan kardeşi Levent Gemi- ci'yi acil servis kapısında beklemeyen doktor ve hemşirenin açığa alındığını yazmıştık... Posta'dan arkadaşımızTur- han Salman anlartı... Efendim, geçen yıl Gemici'nin yakı- nı bir genç kızfenalaşmış. Gazi Hasta- nesi'ne kaldınlmış. Acildeki doktorlar ge- rekli ilk müdahaleyi yapmışlar ve to- mografi çekilmesine karar vermişler. Tam o sıradatelefon çalmış: "Devlet Ba- kanımız Sayın Hasan Gemici az sonra hastanenizin acil servisine gelecektir." Beş dakıka sonra bir telefon daha: "Sayın Bakanımız yoldalar." Bir daha: "Sayın Bakanımız ve eşle- ri hastaneye gelmek üzereler." Sayın Bakan, Sayın eşi, Sayın koru- ması, Sayın şoförü geldikten sonra "ba- kanın hastası ihmal edildiği" gerekçe- siyle hastanede kızılca kıyamet kop- muş! Gemici'nin eşi, nöbetçi doktorun adını almış ve hastaneye çağırdıkları Sağlık Bakanlığı Müsteşarına v miş... Turhan Salman bütün bunla-/ n yazmış, Bakan Gemici de açıkla-1 ma gönderip yalanlamış. Bize gön- I derdiği gibi. Yerimiz bttti, Gemici'nin açıklaması salı gününe! PALAS PANDIRAS Sessiz çoğunluğun sesiydi, sesli azınhğın suskunu oldu! Müfrt Bozacı CED KÖŞESt OKTAY EKtNCİ Tekirdağ milletvekillerine 'ilk görev' Tekirdağ'dan Kamuoyu 18 Nisan seçimleri- nin sonuçlanyla ilgilenirken Te- kirdağ'daki duyarlı yurttaşlar da yaşadıklan kıyı kentinin 'denize göz diken' insan ve çevre s#vgı- sınden yoksun bir özelleştirme projesine karşı seslerinı duyurma- ya çalışıyorlar. 24 Nisan 1999 Cumartesi günii Yeni Pazar Yeri Köprübaşı'ndan Tuğlalı Park'a kadar bir de yürü- yüş yapan Tekırdağlılar 'Limana evet, dolguya hayır' sloganıyla direnişe geçtıler. Bırkaç ay önce 'Yerel Gün- dem' adıvla bir araya gelen bd- de sakinleri ile demokratik kuru- luşlar ve meslek odalan temsılcı- lerinin başlattıklan bu direnışin amacı ise. kentın tam önünde de- nıze doğru 500 metre yayılan ve '140 dönümlfik' bir kesimde 'dol- gu alan' yaratacak şekilde inşa edılen 'konteyner limanının' baş- ka bir yere kaydırılmasını sağla- mak. Nitekim aynı amaç için Edir- nizin tam 140 bin metrekarelik dev bir 'beton yarımada' şeklin- de doldurulmasını öngören imar planını 18.12.1998'de 're'sen' orayteyartfcyürürlöğe sok». Böy-' lece Akport ÂŞ. yerel yönetime ka- bul ettiremediği deniz ve kıyı düş- manı projesine 'iktidar desteği- ni' sağlayarakTekirdağlılarıçile- den çıkartan dolgu inşaatına hız- labaşlar... ''Deniz sömürüsü" Yerel Gündem sözcülerinden ve davalılardan mımar Hakan Dölgen. limanın doldumlmasıy- la oluşacak 'deniz ve kıyı katli- amı" dışındakı dığer sorunlan şöy- le özetlıvor: 1 - Proje. kentin denizini çalıyor. ancak karşıhğında verdiği de sa- dece tahnbat. Çünkü tüm parayı Akport AŞ toplavacak. 2- Nâzım Plan çığnenerek kent merkezine büv ükbir yükleme-bo- şaltma işlev ı getinliyor. Bu yapı- lırken de mevcut kent ıçi sahıl yo- Millefvekilleri mazbatalarını alırken Tekirdağlılar da ">ü- rüyüşe" geçtiler. ne İdare Mahkemesi'nde dava da açan Yerel Gündem temsılcı- leri yargıya verdikleri dilekçede de •Liman projesine değil, kent mer- kezinin tam önünde denizin dol- durulmasına karşı olduklarını' açıkça vurguluyorlar. Sekız Te- kirdağlının 'tüm kent halkı adı- na* davacı olduğu ve Tekirdağ Barosu'ndan çok sayıda avukatın da 'davacı vekilleri' olarak ortak dilekçe hazırladıklan davada, il- gilı 5 yasaya da aykın olan 'deni- zi yok etme' ışlemlerinin ıptal edilmesi istenıyor. Belediyeden ret Ankara'dan onay Tekirdağ'dadenizin üzerine 'ka- ra bulut' gibi çöken 'dolgu-li- man' projesinin temelinde, Özel- leştirme Yüksek Kuruluşu'nun Tekirdağ limanının işletme hakkı- nı 30 yıl süreyle 'Akport' adlı şır- kete 'devretme' karan var. 1997'de verilen bu kararla li- manı ele geçiren şırket. aynı yıl 'denizi doldurrnak' amacıyla dü- zenledıği plan ve projelennı 'va- lilik eliyle' Tekirdağ Beledıye- si'nin onayına sunar. Belediye Mecüsi 1998yılmdabuproje\ı 'iki kez' reddedınce valilik aynı pro- jeyi Bayındırlık BakanlığVna ile- tir. Bakanlıkdabelediyenin •ken- tin sahibi' olduğunu unutarak de- lu kullanılarak altyapı sömürûlü- yor. 3- Hastane ve yerleşim bölge- lerinin tam ortasma dev bir gü- rültü kavtıağı getinliyor. Bütün bunların yanında. Tekir- dağ'ın kendisi de 'kıyısız' ve 'de- nizsiz' bırakıhyor. 'Kıyı kültü- rü' tarihe gömülüyor. Çevre Bakanı da 'Tekirdağh' (!) Peki. böylesine 'kente karşı düşman" bir proje Çevre Baka- nı'nın da 'Tekirdağb' olduğu bir dönemde, hükümetten nasıl des- tek bulabiliyor? Çevre Bakanı Fev- zi Aytekjn, üstelik aynı partiden olan Bay mdırlık Bakanı'nı ve 'ta- rafsız' Ulaştırma Bakanı'nı aca- ba neden uyarmıyor? Bu sorulann yamtını veremese- ler bile hiç değilse 'sorgulaması- nı' yapma görev ı de 18 Nisan'da halkın güven oylanyla seçilen 'ye- ni Tekirdağ milletvekillerine' düşüyor. DSP'den Fevzi Ayte- kin'le birlıkte seçilen Bayram Dayanıklı ve Ahmet Zamantılı. AN.AP'tan Enis Sülün ve DYP'den Nihan tlgün. memleketlen ve se- çım bölgelerine karşı bu ilk 'par- lamenterlik görevlerini' baka- lım nasıl venne getırecekler? Tekirdağlılar da bekliyor, biz de beklıvoruz. HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK ^ ^ behicakia turk.net bi fct &/*** S»«I+ c/o$rv ^ ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMtH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Mayıs MC CAR7Y KARABASAN/!. f95?'PE 8U6ÜH, AMERİKAU SEMATÖR JOSEPH AACCAETHY (MAtCA/m) 49 YApNDA ÖLDÜ. Öf/CEL£eı AVUK4TUK. VE yAeSIÇLIlC YAPMIÇ OiAM MCCAgTUV, 1946'DA SENATO- VA SEÇ.ILM/ÇTİ. 19SO '&£ SAÇLATT/Sı KOMUAJiSTLERİ TEMi'ZL£ME ICAMPANyASt, TVM AMBRJ&İYI ETKJLE- MA HEDEN OLMUfTTJ. OAHASI, DeVLETtM £A/ YÜK- SEK YÖMET/M BASAMAKlARlNPA BİRÇOK KOMÛ- /V/ST'A/ SUIMMOueuNU SAVUNABAK SÜYÛK ÇALKAN- TILftHA yOL AÇM/f77. SuÇLAkAALARlMl ORDUrA peĞ/M UZATAKİ A/IC CAeruY, Su SON PAVSA- MlŞlYLA POÜTİK yAŞAMINlN BÎTMES/AJ£ N6- __. OeN OLMüŞ, SENATOCHN UZAKLAÇTIRH.MIÇTI. <OMÜHİSrLERE KAKŞI gıR TÜR. HAÇLI Set=EfZ.İ AÇMIŞ OLAN{ MC CARrnY gU AMAÇLA TELEVİZ.YONU PA KULLAfJA^fT/'. PANO DEMZ KAVUKÇUOGLU ÇemoMVrüsü,l«yetç« ve Çay içen Adam Pazartesi gecesi, Radyo Cumhuriyet'teki hafta- lık "caz" programımı bitirmiş, eve dönmüştüm. Sa- bah erkenden kalkacak, çarşamba yazımı son bir kez gözden geçirip gazeteye gönderecektim... "Cumhuriyet tarihimiz, bir yönûyle, evrenselliğe ulaşmak isteyen 'ulusalcılar'/a, kendisinden daha güçlü olana heran teslim olmaya hazır 'ulusçular' arasındaki mücadelelerin tarihidir..." Yolda aklıma takılmıştı. Bir iki değişiklik bu cümleyi belki daha anlaşılır hale getirebilirdi... Bilgisayarımın başına geçtim. Çalıştırdım. Ek- randa, herzamankisimgelerbelirdi... Yazımınsak- lı durduğu "dosya"yı açtım. "Fare'yi oynatarak, komutaokunu, üzerinde "be/ge/erim"yazan küçük, mavi dikdörtgenin üzerine getirip tıkladım. Birden simgeler kayboldu, ekran karardı... Acaba yanlış bir şey mi yapmıştım? Bir daha denedim. Yine açıl- madı. Bir daha, bir daha... Olmuyordu... Korktu- ğum başıma gelmiş, yazılanm, notlanm, adresle- rim, biranda uçup gitmişlerdi... Panik içindeydim. Sırtımdan soğuk terler boşanıyordu... "Çernobil virüsü" benim bilgisayanma da girmiş, belleğini kemirip içini boşaltmıştı... Masama oturdum. Yazımı yeni baştan, elle yaz- mayakoyuldum... Ansiklopedi, "milliyetçilik'l, ken- di ulusuna bağlılığın uluslararası ilkelere bağlılıktan ya da bireysel çıkariardan daha önemli olduğunu öne süren görüş" olarak tanımlıyordu... Şükrü Ka- ya ise "btnm" milliyetçiliğimizi anlatırken "bütün dün- yanın refah ve saadet içinde yaşamasına matufbir milliyetçiliktir" demişti. Hangisi doğruydu? Yoksa bu söylenenler "aynı" şeyler miydi? Dışarıda gün ağarıyordu. Bir ilkbahar sabahı için gerçekten zor sorulardı bunlar!.. Penceremi açtım... Odama kuş sesleri doldu... "Çernobil virüsü" kimin buluşuydu acaba? Mut- laka üstün zekâlı biri olmalıydı, bu "mucit"... 19- 20 yaşlannda uçuk bir delikanlı da olabilirdi, şakak- lanna ak düşmüş bir bilim adamı da... Her kimse, virüslerini dünyaya salmış, onbinlerce, yüzbinler- ce, milyonlarca bilgisayarı aynı günde teslim alıp çökertmişti. Kimbilir şimdi neredeydi ve neler dü- şünüyordu? Ne tuhaf? Beni yazı masamda sabah- latan, tanımadığım, bilmediğim bu insana karşı hiç öfke duymuyordum... "Katil" virüse "Çernobil" adını vermesi bilebaşlı başına bir "espri"ydi... Hın- zır herif, oturmuş, dünyayla dalga geçiyordu... Biz ise burada başka şeylerle uğraşıyorduk? Ba- sında, günlerdir "milliyetçiliğin zaferi" irdeleniyor- du. Ülkücüler seçim öncesinde, "merkezi talimaf'a uyup beyaz çoraplarını çıkartmışlardı. "Seçmen eğilimlerinin belli siyasi partilerde yoğunlaşmasın- da, parti yandaşlarının giydikleh çorabın renginin belirleyiciliği" medyada uzun uzun tartışıltyordu... "Merkezsağ" seçimlerde yaya kalmıştı... Büyük ga- zeteler, "Yeterartıkl", "Çekilin gidin!" diye çarpıcı manşetler atıyoriar, MesutYılmaz'ın Tansu Çilter'in istifasını istiyorlardı. Milliyetçi Hareket kurmaylan- nın aklına gelenler, onların aklına gelmemişti. Tür- kiye toplumundaki degışımleri doğru saptayıp, yan- daşlanna, "Siz de çıkartın çoraplarınızı!" deyiver- seler, belki de başlanna bütün bunlar gelmeye- cekti. MilliyetçiTürkseçmeni artık "magandalığa" prim vermiyordu. Fena halde atlamışlar, fena hal- de yanılmışlardı... Kazanan, zarafete dayalı "esfe- tik milliyetçilik" olmuştu... İlk çayımı içerken, aklıma gelenlere gülüyordum... "Çemobil virüsü'nü dünyanın başına salan kera- ta, acaba Kenan Evren adını duymuş muydu? O da büyük bir 'milliyetçi"yd\ ve ansiklopedideki ta- rifetıpatıp uyuyordu. Bize, "ulusa bağlılığın, ulus- lararası ilkelere bağlılıktan önemli olduğunu" kafa- mıza vura vura öğretmişti! Çernobil faciası sonra- sı, yayılan ölümcül radyasyon dalgaları Karade- niz'in fındık bahçelerine, çay bahçelerine çökerken, fotoğrafçılara, elındeki çay bardağı ile "Bize birşey olmaz!" pozu veren de o değil miydi? Evet, aynı za- manda, dünyanın ilk "anti-radyoaktifmilliyetçisi"y(i\ o!.. Virüsçü dostum onutanımış olsa, bilgisayar ek- ranlarını karartacağı yerde büsbütün aydınlatır, oyununu, pariak bir güneşin içinden doğan, "çay iç&n adam portresi" ile tamamlardı... Çernobil virüsü, milliyetçilik, çay içen adam... Derken her şey birbirine kanşmıştı... Yazdıklarımı yırtıp yeniden yazdım. Bilmem okumuş muydu- nuz? Banyoya giderken, kedilerimle göz göze geldik... Bana gülüyor gibiydiler... Ben de onlara güldüm. Gülmekten başka ne geliyordu ki elimizden? Faks:0216-418 8410 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2SOLDANSAĞA: 1/ XVIII. yüz- yıldalran'dahü- küm sürmüş bir Afgan haneda- nı. II Kanun... Saklambaç. koşmaca gibi çocuk oyunla- nnda kullanılan bir sözcük. 3/ Erkekliğini gi- derme, iğdış et- 8 me...Kumada- Q cığı.4/"--olu- 9 yor halimı takrire hica- bım" (Nigâr Hanım)... Bir nota. 5/ Yumuşak ve yüzü ince havlı bir tür deri...Eşkenardörtgene 3 eskıden verilen ad. 6/ 4 Ilaç... tkı şeyın birbiri- ne uyması, karşıhkh uy- gunluk. 7/ Evde soba yerine kullanılan, top- rak ya da tuğladan ya- 8 pılmış ocak... Güney- 9 doğu Asya'da yetişen birpalmiye cinsi. 8/ Döl verme yetkinliğıne eren; baliğ... Maden eşya üzenne vurulan bir cins cila. 9/ Hastaneler- de, yatacak hastalann kayıt ve kabul edildikleri yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Herhangi bir topluluğu oluşturan bireylerden her bi- ri... Degırmen taşının ekseni. 2/ Bir ilimiz... "Emirler, beyler" anlamında kullanılan sözcük. 3/ Mantık... Mey- ve kurusu. 4/ Japonya'mn eski adı... Olumsuzluk belir- ten bir önek. 5/ Hayvanlara vurulan damga... Eski Mı- sır'da güneş tannsı. 6/ Duman lekesi... Yoksullara yiye- cek dağıtan hayır kurumu. 7/ Gemıleri, farklı iki su dü- zeyınin birinden öbürüne aşırmak için yapılmış ara ha- vuz... Kansızhk. 8/ Sonsuz, ölümsüz... "— ağlasm iki gözüm/Ölünce sevmezsem seni" (Karacaoğlan). 9/ Bir mağazanın yalnız bir tür eşya satılan bölümü... Avuç ıçi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear