14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2MAYIS1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 'Müzesini Düşleyen Sergi' Diyarbakır, Van, Erzurum ve Bayburt'a gidiyor Sanat-TIK Anadohı yolımda ESRA ALİÇAVUŞOGLU Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi yollarda... Mü- zesini Düşleyen SergL Eczacıba- şı - Vıtra'nın sağladığı bir TIR'- la Diyarbakır'a cuma günü yola çıktı. 'Sanat-TIR' başlığıyla ön- ce Diyarbakır'a sonra Van. Erzu- rum ve Bayburt'a gidecek olan T1R, bu kez Anadolu insanımn ayağına götürüyor sanatı. Kûltür Bakanlığı. Marmara Üniversite- si Güzel Sanatlar Fakültesi ve Ec- zaabaşı tarafından organıze edı- len etkinlik üç ayn program ola- rak planlanıyor. llk programda. kalkınmanın öncelıkli olduğu yerlerde, üniver- site şehirlerinde bir ay gezecek olan Sanat-TIR. daha sonra îs- tanbul 'a dönecek. Istanbul 'da ve- rilen aradan sonra ikincı turun Ege ve Akdeniz bölgelerine ya- pilması planlanıyor. Üçiincü prog- ramda ise Iç Anadolu Böigesi var. Böylece üç turla Türkıye'dekı üni- versite kentleri ve ara istasyon kentlere ulaşacak sergi. Müzesini Düşleyen Sergi, Mar- mara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nın 250 yapıtlık özgün baskı koleksiyonunu içeriyor. Ko- leksiyonu Anadolu'ya taşıyacak olan TIR. sergi ıçın öze! olarak ha- zırlandı. Serginin özgün baskı- lardan oluşuyor olması da aslın- da sanatçılann amaçlannı da des- tekleyici nitelikte. Özgün baskı üreten sanatçılann sanatı toplum- sallaştırmak amacı taşıdıklan göz önüne alınırsa böyle bir etkinlik bu noktada daha da önem kazanıyor. Bir ilke imza aülıyor Sergide yer alan yapıtlar, daha önce Marmara Üniversitesi Gü- zel Sanatlar Fakültesi'nde aynı adla açılan sergi ile IstanbulluTa- ra sunulmuştu. Ancak tınn kapa- sitesi nedeniyle koleksiyonun an- cak bir kısmı götürülebilecek Ana- dolu'ya. Bunun yanı sıra TIR'ın içine yerleştirilen bir televizyon, koleksiyonun tümünü görme im- kânı sunacak izleyicilere. Etkinlik sadece sergiyle de sı- nırfîatğil. Etkinliğinflkdurağın- da-Müstâfa Asher, Sffievman Sa- Xrojenin miman MSÜ GSF Dekanı Hüsamettin Koçan, sanatın yaygınlaşmasını herkesin istediğini, ancak proje üretip halkın önüne koymanın daha önemli olduğunu düşünüyor. Koçan, özellikle gençlerin beyinlerinde 'hoş anılar' bırakmayı istediklerini Proje,KûftürBakanIığ^MannaraÜıüversitesiGüzdSaııat]^ beliftiyor. im Tekcan ve Fevzi Karakoç kent- lerde söyleşi gerçekleşrirecekler. Öteki kentlerde bu konferanslar genişleyecek ve izleyiciler daha çok sanatçıyı tanıma olanağı bu- lacak. Sanat-TIR ile birlikte Mar- mara Ünıversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bö- Iümü'nden bir grup öğrenci de yola çıkarak ve her aynntıyı kay- dederek bir belgesel hazırlaya- cak. Sanat-TIR. 3-10 Mayıs arasın- da Diyarbakır Dıcle Üniversite- sı'nde, 13-18 Mayıs'ta Van Yü- züncü Yıl Üniversitesi'nde, 19-25 Mayıs'ta Erzurum Atatürk Üni- versitesi'nde 26 Mayıs -1 Hazı- ran'da ise Bayburt'ta olacak. Projenın başında bulunan Mar- mara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Hüsamettin Ko- çan yine bir ilke imza atmanın heyecanını taşıyor. -Geçen yıl trenle dolaşmayı dü- şünüyordunuz bütün Anado- to'yn... Şimdi Sanat-TIR yoffc'ç^ kıyor.» Tren projesi maalesef gerçek- leşmedi, ama tamamen ortadan kalkmışdeğil. TIR'la Anadolu'yu dolaşmak gerçekten çok önemli bir deneyim olacak. Ilginç olan TIR'm bir galeri haline getiril- mesi. Toplumun her an bulundu- gu yerlere ulaşabilmek serginin en anlamlı tarafı. Cagdaş sanatımı- zı Anadolu'ya taşıyoruz. TIR, ilk kez bir sanat yapıtı için kullanı- lacak. Sanayi kunıluşlan açısm- dan da örnek bir davranış Ecza- cıbaşı'nın yaptığı. Bir sanayi ku- ruluşu sanatın topluma iletilme- si konusunda kendisine bir mis- yon yüklüyor ve bunu yerine ge- tiriyor. Bunu çok önemsıyorum. Merkezı kentlerde hedef kıtle de- diğimiz bir kitle var. Ama bura- da belirli bir hedef kitle yok. Top- lumun kültürel yapılanmasında kuruluşlann önemi çok büyük. -Projeyi gelenek haline getir- meyi düşünüyor musunuz? Ba könuda işbirlikleri çok önemli. Bunun bir gelenek hali- ne gelmesi için çalışacagız. Git- tiğimiz kentlerde üniversite kam- puslannda askerleri. öğrencileri birarada toplamayı amaçlıyoruz. Sanann yaygınlaşmasını heikes is- tiyor, önemli olan proje üretmek ve halkm önüne koymak diye dü- şünüyorum. Hedef çocuklar ve gençler -Siz, üniversitelerin halka açd- ması için büyük çaba sarfediyor- sunuz. Peki toplum nasd tepki ve- riyor? Heyecanlanıyorlar, coşkuyla bekliyorlar bu etkinlıği. Kurum- lan birbirine bağlamayı amaçlı- yoruz. Üniversite içinden toplu- ma gidebilmeliyiz. Ancak böyle amacımıza ulaşabiliriz. Yakını- mızdakiler de önemli ancak en uzakta olana da aynı önemi ver- mek gerekiyor. Uzaktan merke- ze doğru gelmeyi daha anlamlı bu- luyorum. Türkiye'de sanat artık planh bir döneme girmek zorun- da. -Sinema, tiyatro, müzik gibi sa- natın diğer dallannın topluma ulaşması daha kolayken plastik sanatiann daha dar bir kesime hitap ettiği göz önüne almırsa, önemli bir misyonu ardadığınızı söyleyebiliriz— Siyasal partıler bile müziği top- luma ulaşmak için araç olarak gördüler. Sembolik de olsa diğer sanat alanlan buradaki insanlara ulaşabiliyor. Ancak plastik sanat- larda böyle bir durum oluşmadı ne yazık ki. Görsel dünyanın pay- laşım alanına katılması gereki- yor mutlaka. Bu plastik alanlar- da çok ertelendi. Devlet galerile- ri var ama yerel kalıyor. -Sanat-TIRöncelikle hangi ke- simi hedefliyor? Ögrencileri ve çocuklan çok önemsiyorum. Türkiye'nin gele- ceğini gençler ve çocuklar üzeri- ne kurmalıyız. Çünkü onlar bu birikimlerle büyüyecek. Onlar, dünyayı reddetmek tçin degil, al- gılamak için uğraşıyorlar. Yetiş- kinlerin alışkanhklan var, bunla- n yıkmak daha zor. Ancak genç- lerin beyinlerinde hoş anılar bı- rakabilirsek ne mutlu bize. -Kendi doğduğunuzşehre, Bay- burt'adagideceksanatnr. Bunun' da özel bir anlamı olmalı sizin için- Yollann hep ince ve uzun oldu- ğunu düşündüm bu proje sırasın- da. Yollar hem geçmiş hem de gelecek... Kendi doğduğum şeh- re gitmek çok özel bir duygu be- nim için. Oradan geliyorum çün- kü. Doğduğumuz yerden uzak- laşmamalıyız, unutmamalıyız. Onlardan uzak kalıyoruz ama bu- günü oraya taşımak çok önemli. Bireysel tarihimizi unutarak ken- dimizi varedemeyeceğimize ina- nıyorum. Anadolu'nun potansiyeti -BUkent Anadolu Müzik Festi- vaK denpkı sizin gibi müziği Ana- dolu'ya taşıdı. CMumlu eieştirile- rin yanı sıra, Güneydoğu Anado- lu'ya müzik götürmenin \erinde bir karar olmadığı gibi birtalam eleştiriler de aldılar. Bu gibi eleş- tiriler korkutuyor mu sfarf? Korkmuyorum. Sonuçta insan- lar bu dünyaya birikimleriy le ba- kıyorlar. Insanlann bırikimlerini baştan kabul ederseniz. sorun ol- maz. Görsel sanatlar en az yay- gın alan olmasına karşın toplumun algılamasına en açık alanlardan bi- ri aynı zamanda. Anadolu'nun görsel bir dünyası var. Uzak ol- malan bunu kullanmıyorlar anla- mına gelmiyor. Anadolu'da bir semboller dünyası var. Ve bu sem- boller toplumsal bellek tarafın- dan anımsanır ve jlişki kunılur- sa amacımız da yerine ulaşmış olur. Figüratif resmin kapağını aralamak, insan olduğu için kuş- kusuz daha kolay ama soyut re- sim için çaba gerekiyor. Sorulan sorulan yalın bir dille cevapla- mak gerekiyor. Görsel dünyanın algılanması son derece kolay, önemli olan insanlann algı dün- yasmı aralamak. Sanat-TIR'ınen önemli amacı da bu kapıyı arala- mak. Anadolu'nun yenilik potan- siyelini ve yeni bir yüzyılı iyi de- ğerlendirmemiz gerekiyor. DAVIES, ANKARA'DA FESTİVALtN AÇILIŞ KONSERM YÖNETTİ Yeniçağın sesini duyuran şef EVİN İLYASOGLU Ankara Müzik Festivali'nin bu yılki açılışı gerçekten de gör- kemli idi. Günümüzün ünlü şef- lerinden Amerikalı DennisRus- sel Davies, Fransa Ulusal Orkest- rası'nı yönetti. Aslında Charles Dutoit'nın sanat yönetmenliğini üstlendiği orkestrayı Russel ilk kez yönetiyordu. Konserin so- listi piyanist Fazıl Say idi. Ilginç bir buluşmaydı doğrusu. Bir Amerikalı şef, köklübirFransız orkestrasını Türk dinleyicisi önünde ve bir Türk pıyanisti so- listliğınde yönetiyordu. Program çoğunlukla Fransız bestecilerin- den seçilmişti. LJszt'in Prelüd- ler'ınden sonra SaintSaens'in 2. piyano konçertosu ve Berlioz'un Fantastik Senfonısi. Ardından da bis olarak Bizet'nin Carmen' i çalmdı. Bu açılışa ait izlenim- leri çarşamba yazımıza sakla- yarak şef Davies ile yaptığımız söyleşiyi aktarahm: Dennıs Rus- sel Davies. 1944 yılında Ohio ev aletinde dünyaya gelmiş. Ön- ce piyanist olarak Toledo ken- tinde kendisini kanıtlamış. ardın- dan Julliard Müzik Okulu'nda şeflık eğitimine gitmiş. 1968- 71 arasında bu kurumda öğret- menlik yapmış ve ünlü besteci Berio ile birlikte Jul- liard Topluluğu'nu kurmuş. Aynı zamanda toplulu- ğun uzun süre (1968-74) şefliğini yapmış. Davies'in en ünlü yönü birçok çağdaş bestecinin yapınnı ilk yöneten şef olması. Önce 1970'te Berio'nun bir operasmın ilk seslendirisini Santa Fe'de yönetmiş. Norvvalk ve St. Paul orkestralannın sanat yönetmen- liğini üstlenmiş. 1978'de BayTeuth Festivali'nde Wıg- ner'in Uçan Hollandalı operasını yöneterek Avrupa'ya adım atmış. Hem de şöyle böyle bir noktaya degil, koskoca Bayreuth Festivali'ne seçilmesi Davies için önemli bir donüm noktası olmuş. Ardından yedi yıl Stuttgart'ta VVürttemberg Devlet Operası'nm müzik direktörlüğünü ve 1987'de Bonn Operası'nm müzik direktörlüğünü üstlenmiş. Berg'in Lulu Operası'nı yöneterek Chicago Operası'na adım atmış. 1991'den bu yana Brooklyn Senfoni Orkestrası'nın şefi ola- rak Cage,Carter,Fekiman. Berio, Cnımb,Henze,Glass ve Bolcom gibi çağın ikinci yansındaki ünlü beste- cılerin nice yapıtını ilk kez dirtleyici önüne çıkannış. Philipp Glass'ın büyük ses getiren Akhnaten ve Tro- jan's IV. Heinrich adlı operalannı da ilk kez Davies yönetmiş. Bir Amerikalı şefin geleneksel Avrupa orkestra- lannda kabul görmesi, yakın zamana kadar alışılmı- şın dışında sayılırdı. Davies öylesine kabul görmüş ki yalnız BayTeuth Festivali'yle başlaması bir yana nice Alman opera evinin baş konuğu olduğu gibi Salzburg'a da sürekli çagnlan konuk şeflerden biri haline gelmiş. Aynca yine çagımızın ünlü Alman besteci si, Auschvvitz kampında ölen Viktor Ull- mann'ın son operası olan Atlantis'in Kralı (1943) baş- • "Her konserime ilk kez seslendirdiğim bir çağdaş yapıt koyanm. Bunu klasikleşmiş yapıtlann arasında bir sandviç olarak sunmam, programın sonuna en parlak yapıt olarak yerleştiririm." lıklı operasının ilk seslendirisi- ni de 1987'de Stuttgart'ta ger- çekleştirmiş. Halen Viyana Radyo Senfo- ni Orkestrasf nın baş şefi olan Davies'in bir ayağı yine Ame- rika'da: Brooklyn Müzik Aka- demisi yönetmenliğini, Bro- oklyn Filarmoni Orkestrası'nın baş şefliğini ve Amerikan Bes- teciler Orkestrasf nın danışman- lığını da yürütüyor. Bu neden- le New York'ta ve Stuttgart'ta da- yalı döşeli iki ayn evi olduğu- nu söylüyor. "Aslında hangi kentte konser yapıyorsam ora- sı ogece benim evim sayılır. Bu gece de Ankara benim evim" diyor. Yirminci yüzyıl müziğının zorluklannı konuşuyoruz: ti Öa- ce bu müziğe inanmalısınız ve çevrenize dayatmalısınız. Benim pek çok besteci arkadaşım var. Sürekli onlaria işbirligi içinde- yim. Bu akşamld konser benim için çok yabancı bir olay! Tü- müyle geleneksel yapıtlar çal- dık.Zira ben her konserime mut- laka ilk kez seslendirdiğim bir çağdaş yapıt koyanm. Ve bunu bugüne kadar yapüdığı şekliyle klasikleşmiş yapıtlann arasın- da bir sandviç olarak sunmam. Tam tersine programın sonuna en parlak yapıt ola- rak yerleştiririın." Orkestralara bunca yeni çalışmayı kabul ettirme- si büyük başan. Ya dinleyici?.. "Dinleyici sizin dü- ştindüğunüzden çok daha ötede. Çok daha yeniliğe açık, ileriye dönük. Yeni seyleri denemek için onlara firsat vermeliyiz." Müziğin kahplaşmış değerlerine başkaldırma ge- reğini savunurken "Arük ölü beyaz adamdan kurtul- mahyız'' şeklinde bir Amerikan tabiri ile bunun al- tını çiziyor Davies. "Kadmlann da beste yaptığuu, her çeşjt ülkeden bestecinin klasik müzikyazchgını gö- rüyoruz. Bütün bu çeşitliliği tanımamız gerekiyor. Örnegin Türk bestecilerini deçok merak etmekteyim." Bu arada günümüz müziğinin nereye yönlendiği- ni konuşuyoruz; yeni yüzyıla nasıl bir sesle girece- ğimizi... "Tonal müziğe doğru bir yönlenme var. Yeni-Ro- mantizm adım verebiliriz buna. Aynca folklordan, et- nik müzikten, halk rrrimkrinden yararlanan beste- ciler de çoğunlukta. Daha az gerilimli bir anlanm ama daha yoğun bir doku söz konusu. Bestecilik zor iş. Aslında şanslmm besteci olmadığım için." Fazıl Say'ı ilk kez tanımış ohnaktan mutlu. Bir pi- yanist olarak son derece etkileyici bulmuş. 16. An- kara Festivali'nin açılış konserindeki dinleyicinin sı- cacık havasından da bir başka etkilenmiş. Böylesi, tüm bedeniyle ve ruhuyla kendini müzi- ğe veren bir şefi konuk ettiğimiz için bizler de mut- luyduk Ankara Festivali'nin açılışında. e-mail: evinj@boun.edu.tr Yeşlmustaoğlu'nun CüneşeYolculukunaüçödül Altın Lale Arjantin filmi 'Geçti Gibi Rüzgâr'ın VECDİ SAYAR 17Nisan'dabaşlayan"18. Uluslararası Istanbul Film Festivaü"nin dün gece Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda yapılan ödül törenı, genç bir yönetmenimizin zaferi ile sonuçlandı. YeşimIstaoglu "GüneşeYokuhık" adlı flmi ile ulusal yanşmanm iki bü- yük ödülü olan "En tyi Fflm" ve "En İyiYönetmen" ödül- lerini almakla kalmadı, Ulus- lararası Sinema Yazarlan- FİPRESCI Jürisi'nin yılın en iyi Türk filmine verdiği' "Onat KutiarÖdülü"nün de sahibi oldu. Sanat ve sanatçıyı konu alan uzun metrajlı filmler arasında yapılan Uluslararası Yanş- ma'nın büyük ödülünü kazanan film ise Arjan- tinli ünlü yönetmen Alejandro Agresti'nuı "Geç- ti Gibi Rüzgâr'"! oldu. Film, Buenos Airesli bir kadın taksi şoförü- nün, Patagonya'da geçirdiği bir kaza sonucu en yakın kasabadan yardım istemesini, bu ıssız yörede yaşayan insanlann dünyalannı konu alıyor. Törenden sonra, festivalin kapanışfilmiola- rak Claude Lelouch'un birbölümünü Türkiye'de çektiği son filmi "Tafih v'eya Tesadüfler" gösterildi. Güneşe Yolculuk 18. Festivalin en önemli fil- mi hiç kuşkusuz Yeşim Usta- oğlu'nun yönettiği "Güneşe Yokuhık"idı. "Bir AnıYaka- lamak". "Magnafantagna", "Düet", "OteT adlı kısa filmleri ile parlak bir sinema serüveninin ipuçlannı veren Yeşim Us- taoğlu, ilk uzun metrajlı filmi "tz"de sinema- tografik anlatım yeteneğinin boyutlannı sergi- liyor, özellikle mekân kullanımı açısından, kırk yıllık sinemacılan kıskandıracak bir başan el- de ediyordu. Kuşkusuz, bu alandaki duyarlığı- nın bu denli gelişmiş olmasını, mimarhk for- masyonuna bağlamak mümkün. 1960 doğumlu Yeşim Ustaoğlu "GüneşeYol- culuk"da, önceki filmlerinde edindiği deneyi- mi ustaca değerlendiriyor. Mekân kullanımı açısından olduğu kadar karakter yaratma, öy- kü anlatma becerisi açısından sinemasını çok geliştirdiğini gösteriyor. Belli ki titizlikle ha- zırlanmış bir senaryo, uzun süreli bir ön çalış- manın sonucu "Güneşe Yokuluk." JocekPotryc- ki'nin görüntüleri, VTatkoSte\"anovski'nin mü- zik çalışması da son derece başanlı. Tabii, sinematografik başan kadar önemli bir öğe de. yönetmenin Türkiye'ninde en temel En İyi Film, En tyi Yönetmen ve Onat Kutiar Ödülü'nü alcn. sorunlanndan birine ilişkin tavnnı ortaya koy- ma cesareti. Ve bunu sloganlann tuzağına düş- meden yapabihnesi. Ülkemizin güneydoğu- sunda yaşananlan anlatmak için yola çıkan Us- taoğlu, lstanbul'u bir mikrokozmos olarak ele alıyor. Orada yaşayan iki "gariban" genci bu- luşturarak onlar arasında gelişen dostluğu, da- yanışma duygusunu anlatıyor. Gençlerden bi- rinin adı Mehmet,diğennin Berzan. Sınıfsal açı- dan aynı dünyanın insanlan olan -biri seyyar kaset satıcısı, diğeri Sular Idaresi'nde çalışan bir işçi- bu iki gencin ayn etnik kökenlerden gelmesi. ikisinin de dünyalannı altüst ediyor. Rastlantılar onlan hayata kar- şı verdikleri savaşta yan yana getiriyor. Yaşadıklan âcılı sü- reci anlatırken ülkenin için- den geçmekte olduğu zor gün- lere ilişkin çarpıcı ipuçlan ve- riyor Ustaoğlu. Son derece ekonomik, ama o denli etkile- yici görüntülerle. Kimi zaman arşiv görûntü- lerine de başvuruyor ve gerçekle kurmaca ara- smdaki hassas dengeyi büyük birustalıkla kul- lanıyor. "Güneşe Yolculuk" militan bir politik film degil, ama belki de nice militan filmden daha etkileyici. Çünkü kahramanlan son derece ger- çekçi, inandıncı. Nevruz Şahin ve Nazmi Kı- nk'ın başan ile canlandırdığı iki gencin ya- şamlannda aşk büyük bir yer tutuyor. Meh- met'in sevdiği kız Arzu, Berzan'ın köydeki ya- vuklusu Şivan'a bağlılıklannı olağanüstü bir du- yarlılıkla, incelikle anlatıyor Ustaoğlu ve bu gençlerin dünyasından yola çıkarak günümüz Türkiyesine ışık tutmaya çalışıyor. Kimileri filmi fazla "karanük" bulabilir. Onlara, fılmin içindeki umut ışığını görmele- rini önermek istiyorum. "%T nasıl 1980"ler Tür- kiyesini anlatan birbaşyapıtsa "Güneşe Yoku- luk"da 90'lan anlatan bir film olarak geçecek sinema tarihimize. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Dünyayı Merak Etmek Kimi insanlar için en önemli şey Fenerbahçe'nin ya da Elazığspor'un şampiyon olmasıdır. Kimileri Tayyip Erdoğan sever, kimileri Devlet Bahçeli. Ca- nı isteyen, Zürfü Livaneli nın 'rapsodısini' dinler. canı çeken Orhan Gencebay'ı. Günde yedi saat kadar televizyon seyreden insanlar için Çarkıfelek önemlidir. Parayla ilgiliyseniz, ne bileyim bir ban- kada filan çalışıyorsanız çapraz döviz kurları filan çok önem kazanır. Yeni Dünya Düzeni, globalleş- me terimlerine bayılanlar vardır. Birçok yuvariak hat- lı hatuna ya da bıyıklı adama "sanatçı" diyenleri- miz çoğunluktadır. Televizyon haberlerıni, futbolu ve günlük siyaseti hayatımızdan çıkarırsanız orta- lığı büyük, derin ve kalın bir sessızlik kaplar. Üs- tünde konuşabileceğimiz hiçbir şey kalmamıştır san- ki. Eh, üstünde konuşamayacağımız şeyler hak- kında sessiz kalmalıyız demektir. Buna benzer bir öneri okuduğumu hatıriıyorum yıllar önce bir kitap- ta. Hangisiydi unuttum! • • • Aylardır üç bilim insanı dostumla oturup gece- nin geç saatlerine kadar bilim, matematik, fizık ve kuantum fiziği üstüne konuşuyoruz. Ongun, Öz- lem ve Mehmet büyük bir sabır ve hoşgörüyle be- nim bu konulardaki büyük cehaletime katlanıyor- lar. Toplanmamızın nedeni de bu zaten: Kuantum fiziği, fiziği kültür/fizik zanneden kendi halınde bir oyun yazanna izah edilebilir mi? Fizik nedır soru- suna girmeden önce daha karmaşık ve temel bir soru çıktı karşıma. Bilim nedir? Son iki-üç yüzyıl- dır bu soruyla uğraşılıyor. Yani böyle "küçük" me- selelerie uğraşan güzel insanlar da var. Bilimin işe soru sormakla başladığı söylenebilir. Soru sor- makla başladığına göre bilim epistemolojik bir di- siplindir. Ote yandan, estetik epistemolojinin bili- me uygulanmayacağını da anımsamak gerekır. Evrenin ve olup bitenlerin bir bölümünü konu edi- nip, deney yollanyla ve gerçekliğe dayanarak ya- sa durumuna yükseltmeye çalışan bilgi disiplini. ilim. Deneysel olmakve gerçekliğe dayanmakzo- rundadır bilim. ••• Bu düşünce dİ2gesinde, örneğin matematik de- nilen naneyi nereye koyacağız? Sıhirli, büyülü bir uğraştır matematik, ama insan, gözünü kapayıp divana uzanarak da matematik yapabilir. Oysa bi- lim hep ve sürekli gözünü açık tutmak, kafasını kal- dınp evrene bakmak ve sağlam bir mantıksal ör- gü kurarak sorular ve yanıtlar üretmek zorunda- dır. Bu mantıksal örgü kurmazorunluluğu, takip edi- lebilir bir mantık örgüsü kurmak mecburiyeti, bili- min değişmez niteliğidir. Bilim sınayarak adım atar. olgularla örtüşmek zorundadır. Doğa yasalarına ve giderek doğanın tek (yek) yasasına ulaşma is- teği belirler bilimin karakterini. Bu bakımdan ma- tematik pozitif bir bilim değildir. • • • Her güzel ya da yarartı olan şey bilim ya da sa- nat olmak zonjnda değildir elbette. Bu açıdan ba- kjnca bilimi 'entelektüel girişimlerden' ayırmak ge- rekiyor. Bilfm dünyevîdir. Doganın saçmaladığını dü- şünürüz ya kimi zaman. Bilim bu saçmalığı iyiye kullanır ve giderek "saçmanın" saçmalıktan ann- dınlmasını sağlar. Doğanın kendi rttmi ve işaretleri var. Bazı insan- lar (bilim adamlan) bu işaretlere, olgulara bakma- ya ve daha da önemlisi, onlan kaydetmeye baş- lamışlar yıllarca önce. Bilim gözünü kapatmıyor, tam tersi, kafasını pencereden çıkanp "dışarıya" bakı- yor. Olup bitenin gözleminden bir başka teorik yo- ruma ulaşmak için. Büyüklerimizin med/cezir, kü- çüklerimizin gel/git dediği fenomenin anlamı, ne- deni ve önemi nedir? Bunu önemsemıyorsanız Doğru Yol Partisi'nin gelecek liderini önemsemek- te haklısınızdır. öte yandan, ınsanlann Kopernik'le. Galileo'yla. Kepler'le ilgilenmesi Nevvton'ın kafasına düşen elmadan çok daha yaşamsal bir önemi olduğunu bilmesi fena bir şey değildir. ••• 1965 yılında fizik dalında Nobel ödülü verilmiş bir bilim adamı var. Richard P. Feynman. Kuan- tum Elektrodinamik alanında yaptığı çalışma ne- deniyle Sin-ltero Tomanaga (güzel isim!) ve Ju- lian Schvvinger'le beraber Nobel ödülü almış Feynman. Bongo çaltyor, zamparanın önde gide- ni, radyo tamircisi, Maya yazıtlannı çözmeye çalı- şıyor, kilitli kasaları da açıyor, dans etmeyı seven büyük bir bilim adamı. Yalnızca denemeye ve gör- güye yaslanmış, hayatı boyunca dünyayı ve çev- resini "merak etmiş" bir bilim adamı. 1988 yılında yetmiş yaşında ölmüş. Kuşbakışı kö- şesinde bilim, ilim ve kuantum fiziği üstüne söy- leşirken sık sık karşımıza çıkacak Richard Feyn- man. Einstein'ın Görecelik kuramı olsun, simetri kavramı olsun, uzay-zamanı meselesi olsun, adı- nı duymaya alışacağımız bir insan. Hayatın çerçevesini çizen meseleler üstüne ba- na benzer cahilleri biraz olsun aydınlatmaya çalı- şan bu yazılar, üç-beş okuyucuyu da aynı aydın- lık kuyuya çekerse "bir şey" adına merak denen bir şeyin önemi doğrulanmış olacak. Yoksa... bu yazının başında saydığım hoşluklarla yetineceksi- niz kaçınılmaz olarak.. Quark, doğal olarak yabancı bir kavramdır. Şim- dilik... Roxy Müzik Günleri'nde 12 finalist • Kültür Servisi - 4. Roxy Müzik Günleri'nde finale kalan grup ve solistler belli oldu. 136 aday arasından finalde yanşmaya hak kazanan 12 isim Roxy'de dört gece sahneye çıkarak yapıtlannı canlı yonimlayacak. Final programı şöyle: 12 Mayıs: Blackjack (Bursa), Gri (Istanbul), Horizon (Horizon), 13 Mayis: Accuracy (tstanbul), Flu (Istanbul), Alt Geçit (Istanbul). 18 Mayıs: Sonay Akçen (Istanbul), Naturel (Istanbul), Nillie (Istanbul), 19 Mayıs: Gece Gece (Ankara). Voyage (Almanya), Gülüş Gülcügil (Belçika), 20 Mayıs: Cold House (geçen yılın 1 .'si) ile eski adı Weed olan Climb (geçen yılın 2.'si) konserleri ve ödül töreni. Aıtjum Sungur'dan müzayede • Kühür Servisi - ,\rtıum Sungur Sanat Evi'nin bugün Hilton Oteli'nin Balo Salonu'nda gerçekleştireceği geleneksel Bahar Müzayedesi'nde klasik ve çağdaş Türk resim sanatınm seçkin ömekleri satışa sunulacak. Müzayedede ilk Türk kadın ressamlardan Mihri Müşfik'in otoportresi teklif usulüyle arttırmaya çıkanlacak. Nuri lyem. Abidin Dino, Turgut Atalay, Selim Turan ve Nejad Devrim'in tablolan da müzayedenin ilgi çekecek parçalannı oluşturuyor. (22 7 75 93)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear