25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 NİSAN 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Chicago Film Festivali'nin kurucusu Michael J. Kutza'ya göre dünyarun en güçlü sanatı sinema ^Festivaflerin işlevi çok önendi' GÜL ERÇETtN Uluslararası Istanbul Film Festiva- li'nin Uluslararası Yanşma Jürisi 'nde bu yıl 35 yılı aşkın süredir yapımcı. eleştir- men ve grafik tasanmcısı olarak sinema- nm içınde yer alan, Chicago Film Festi- vali'nin kurucusu ve sanat yönetmeni Michael J. Kutza da yer alıyor. Bugüne kadar pek çok festıval jürisine katılan. pek çok festivalın danışma kurulunda yer alan, Cannes ve Venedik Film festival- lerinden Onur Ödülü kazanan Kutza ile söyleştik: - Chicago Film Festhali gibi önemli bir festivalin kurucusu ve sanat \önetmeni- siniz. Film fcstivallerinin sorumlulukla- n ve işle\ leri nelerdir sizce? Festivallerin sinema dünyasmda çok önemli işlevleri var. Dünyanın dört ya- nında fîlm yapan özgün, yeni yönetmen- ler festivaller sayesinde izleyici karşısı- na çıkıyor. Festivallerin bir işlevi de zor ve nitelikli filmlerin gösterilmesi. Nor- mal zamanlarda bu tür filmlerin göste- rileceğı salonlar bulunamıyor. Bu ne- denle nitelikli filmler özel mekânlara, özel organizasyonlara ihtiyaç duyuyor- lar. Festivaller bu işlev i üstleniyor. Ço- ğu kez incelikli, özenle yapılmış, özgün filmlerin gösterildiği tek yer festivaller oluyor. Istanbul Film Festivali'nebaka- cak olursak programda yer alan pek çok filmi normalde görme şansımız yok. Bu da festivalleri özel kılıyor. Chicago Fes- tivali'ne dönecek olursak en önemli iş- levimizin yeni yetenekler keşfedip onla- n sinemaya kazandırmak olduğunu dü- şünüyorum. - Bugün dünyanın dört bir yanında iz- leyicüer,Amerikanfilmleriniizliyor. Ame- rikahlar hangi fılmleri izliyor? Dunyanın en popüler ve en güçlü sanatı sinema. Teknolojiyle birlikte gelişimini de sürdürecek. Ekranlar büyüyecek, görüntülerin boyutlan artacak, gösterimlerin çoğu laserdisc'lerden yapılacak. Efektlerin kalitesi ve gerçekliği artacak. Amerikalılar da smema salonlannda yalnızca Amerikan filmlerini izliyor. Bu nedenle festivaller Amerika'da daha bü- yük birönem taşıyor. Izleyiciler başka hıç- bir yerde göremeyecekleri filmler görü- yor, hıç tanımadıklan sinemacılarla ta- nışıyorlar. Çok hareketli geçiyor festival- ler. ' - Sinemalarda sadece kendi nimkrini izleyen Amerikalılar festivallere biiyük ilgi gösteriyorlarsa, bu festivallerin sine- malarda gösterime girememesi bir dagı- nm sorunu mu? Kesinlıkle. Sinemaseverlerbu fılmle- ri görmek istiyor ama festivallere gele- ne kadar varlıklanndan bile haberdarol- muyorlar. Dağıtımcılar bu filmlerepara yatırmak istemiyorlar. Tamam. izleyici- lerivaramamilyonlarcadolarlıkhasılat yapamayacaklan da ortada. Bazı istisna- lar oluyor elbette. Roberto Benigni'nin 'HayatGüzeldir' fılmi Amerika için bir sürpnzdi. Dağıtımcılar risk aldılar ve şanslanna kazandılar. - Filmin başansında Yahudi lobisinin de katkısı olduğu sö>leniyor... Pek çok etmen vardı. Duyarlı bir ko- nuya değiniyor film. lyi bir dağıtımcı firması vardı ve pek çok festıvalde elde ettiği başan gişeyi etkiledi. -Aynı zamanda eleştirmenlik yapıyor- sunuz. Eleştirmeni yönlendiren koşuDar neler? Eleştiri özünde beğeniye dayanan bir konu. Eğitiminiz, geçmişiniz, zevkleri- niz. dünya görüşünüz etkili bu konuda. Bu nedenle tam bir nesnellikten söz et- mek neredeyse imkânsız. - İzleyiciler bu kadar öznel bir beğeû- nin etkisinde kabyoıiar mı? Çoğu etkıleniyor. Sinemaya gitmek Amerika'da çok pahalı bir eğlence. Bu nedenle beğeneceklerine emin oldukla- n filmlen yeğliyorlar. Filmi beğenmez- lerse verdikleri para üzülmelerine değe- cek bir miktar çünkü. Ben bir eleştirmen olmama karşın hiçbir etkide kalmadan kendi beğenilerini oluşturmalannı, sine- maya kendi kararlan doğrultusunda git- melerini yeğlerdim. - Festival sırasında uluslararası yanş- ma böliimündeki jiiri ü>eligi görevinizin yanı sıra ChicagoFilm Festivati için Türk filmleri seçeceğinizi duyduk. Bu konuda bilgi verir misiniz? - Evet önümüzdeki festıvalde beş altı Türk filmine yer vermek istiyoruz. Da- ha önce de Türk filmlerine yer verdik ve pişman olmadık. Bu yıl için de umutlu- yum. Henüz ızlemedim ama Berlin'de gösterilen "Lola & Bakffldd"in iyi bir film olduğunu duydum. Îstanbul-Chicago ara- smda günlük uçak seferleri başladı artık. Bu nedenle Türk sinemasıyla bağlan- mızı güçlendirmemiz gerektiğinı düşü- nüyorum. - Yaklaşık otuz beş yıldır sinemanın irindesiniz. Sinemanın iletişim olanakla- nnın gelişimini ve geleceğini nasıl değer- lendiriyorsunuz? Dünyanın en popüler ve en güçlü sa- natı sinema. Teknolojiyle birlikte gelişi- mini de sürdürecek. Ekranlar büyüye- cek, görüntülerin boyutlan artacak, gös- terimlerin çoğu laserdisc'lerden yapıla- cak. Efektlerin kalitesi ve gerçekliği ar- tacak ve emin olun bu gelişimlerin hep- si bizim yaşam süremiz içinde tamam- lanmış olacak. -Jfiri ûyesi olarak seçilecek fümde ara- dığınız öncelikler neler? Verilecek bir tek ödül var ve en özgün, en duyarlı filmi seçmeye çalışacağız. Çok büyük bir sorumluluk elbette, çün- kü vereceğimiz ödül. filmin dünyadaki başansmı etkileyecek yönetmenine bir sonraki fıbnini yapma olanagını getirecek. ( Mayıs Kadını 'filminin yönetmeni Rakshan Bani-Etemad, Iran da gölgedeki kadınları anlatıyor 'Aşk, tiim konuşulamayanlann süngesV GÖNÜL DÖNMEZrCOLtN Rakhshan Bani-Etemad. tran sinemasında ender rastlanan bir yönetmen. Bir kere kadın, ikin- cisı<ocuk filmlen yapmıyor. Ka- drrt- erkek ilişkilerini tabulara meydan okurcasına irdelefneyi bir tür görev sayıyor. 18. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde Iran'da modern ya- şamı ve toplum içinde kadınla- nn degişik konumlannı yansı- tan 'Mayıs Kadını' adlı son fil- miyle Altın Lale için yanşıyor Bani- Etemad. 'Nargess Nergis' \ e *Mavi Yaşmakir'nın ardından son filmi 'Mayıs Kadını'. koca- sından boşanmış 42 yaşında mo- dern, kentli bir kadının sevgiye susamış kadınlığı ile kendisine aşın bağlı oğluna karşı analık görevi arasında günlük yaşamı- nı sürdürme çabalanni anlatıyor. Belgesel film yönetmeni olan kahramanın adı Frough. lran'ın Sytvia Plath'ı sayılan, ünlü ozan Frough Farrokzhad"ı arumsatıyor. Soyadı Kia ise filmlerinin belge- sel niteliği iie tanınan Kiarosta- mi'ye gönderme yapıyor. Rakhshan Bani-Etemad. 1984'tenbuyanatoplumsal içe- rikli belgesellerin yanı sıra son on yıldır da altı uzun konulu fil- me ımza atmış bir yönetmen Uzun konulu filmlerinin son üçü kadın konuannı ırdeleyen ya- pıtlar. Son filmınde, belgesel filmlerin uzak ve nesnel bakış açısı dikkat çekse de filmin en başanlı yan. şıırsel akışı ve kah- ramanının k monologlan. İran'da modern yaşam 'tyi bir e$. iyi bir ana\ bugü- nün iran sinsması için çok popü- ler bir konu Bani-Etemad, ger- çekle ilgisi jlmayan model ka- dınlar yaranp izleyıciye ahlak dersı yerme<ten kaçınıyor ama onun kahrananı için bile oğul, sevgıliye onnla daha ağır bası- yor. Fümin aıa mesajı, 'kadınla- nn tiim çeltikleri erkekler yü- zündendir\dergibi Kahrama- nın belgese' filmlerinden binn- de tran'ın e>ki Cumhurbaşkanı RafsuKanTıın kızı, 'Bizim ülke- muuJe soruı. yasalar... Yargıçla- nn tümü entek, kadınlann so- runlınnı anamıyortar' diyor. KLsacası Smınıstteoridenyo- la çtkan biı filme soyunurken politik birf im kotarmış Rakhs- han Bani-Eemad. Bir yandan kadn-erkel ilişkileri gibi İran sineması içiı nskli konulan san- süre akılmaan anlatabilmiş ama öbiiı yandai da apaçık ödünler verrriş. Y»Tîtmenle 'tartışabile- ceğiniz' konlan tartıştık - Iie>Tİnı onrası İran sinema- sındı genellUe çocuk filmleri ya- pılı>>r. Olgın insanlan anJatan filnner >t>k. lenecek kadar az. 3rçok trjı filminin. özellik- le fS&tivallede göstenlen film- leri Tçoculcln ele aldığı doğru- dur^ ıma tiur İran filmlerinin ço- :uk_kr üzene olduğunu söyle- yemem. Ömeğin ben hiç çocuk filmi yapmadım. Son filmım. İran 'da modern yaşamı ve toplum içinde kadınlann değişik konum- lannı yansıtıyor. - Boşanma, bugün için önem- li bir sonın mu tran'da? Kadın erkek ilişkileri evliliğe dayanıyor. İran toplumu boşan- mayı kabul etmiyor. boşanmış kadınlann ve onlann çocuklan- nın birçok sorunu var. Fılmle- • İran sineması bir evrimden geçiyor. Toplumsal ya da başka açılardan olsun, insan ilişkileri en önemli nokta filmlerimizde. Halk ve eleştirmenler, sanat sinemasını kabul etmeye başladılar. Sinemamızın dünya sinemasındaki yeri başka ülkelere bağlı. rimde toplumsal konulan ele al- maktansa özel sorunlara eğili- yorum. -Kadın kahraman Frough Kia ilesevdiğierkek arasındaki siir do- lu ilişkhi Frough'un e\k ilgili sı- radan işlerini ve de çekmekte ol- duğu belgeselin katıgerçeklerini nasıl bagdaştırabikuniz? En güç yanı senaryoyu yaz- maktı. Okumuş, modern bir ka- dının yaşamını, evin içinde ve dışında karşılaştığı toplumsal du- rumlan ve aynı zamanda duygu- sal yanını verebilmek zorladı be- nı. Önemli olan tüm bunlar ara- sında bir dengebulabilmektı. Ne yazık ki, bu gibi konular tran si- nemasında gerçekçi bir açıdan tartışılmıyor. -Bdgesdfflm\apanlarhepbir ikilcm yaşarlar. Bir yanda yaşa- mı olduğu gibi vermek duygusu, öbüryanda başkalannın yaşam- lannın çok özel yanlanna kanş- mak. Kahramanınız için böyle bir iküem söz konusu değD gibi. Yönermenin baş sorunu bir olayı kendi kışisel görüşü ve ide- olojisine göre ele ahrken aynı zamanda duygulan da denetim al- tında tutabilmektir. Her şey yö- netmenin görüş açısına bağlıdır. Belgesel yönetmen olarak dene- yimlerim katılaştırdı beni. Bu nedenle bir denge bulabildim. Kirazın 'anlık tadı' CUMHUR CANBAZOĞLU Festivalin sondan dördüncü gü- nüne geldik; bu yılkı programın, Doksanlar'm en güçlü ve renkhsı olduğu herkesin ortak kanısı. Bu sa- lonlara da yanşıyor ve Istiklal Cad- desı'ndeki canlılık sürüyor. Emek, Kiarostami'nin Kirazın Tadı yapıtıyla başlıyor güne. fki yıl önce tranlı yöneticıler, Abbas Ki- arostami'ye Kirazın Tadı'nı Can- nes'a götürmesi için son anda izin vermişlerdi ve o da gıdip Altin Pal- miye'yi ülkesine taşımıştı. Ancak ödüle rağmen film, lran'da bu yılın 21 Marttarihine kadar gösterime gi- rememişti. Savlara göre yönetim, ıntıhar temasını se\Tnemişti. Sonun- da, Cumhurbaşkanı Hatemi'nin es- tirdiği yenilikçi havanın Kjrazın Tadfna öz- gürlüğünü verdiği yazıldı Batı basınında. Kirazın Tadı, bir adamın rahatsız eden ses- sizliğinı beyazperdeye getiriyor. Adam. in- tihar etmesi için ona yardımcı olacak birini anyor. Tahran'da ara\ ışını sürdürürken kar- şılaştığı insanlar ona bir kirazın verdiği ta- dabenzerminik sevinçleri anımsatmayı ba- şanyor... Emek'teki Altın Lale yanşmacılanndan Rus yönetmen Alexei Balabanm, 19. yüzyı- lın en yaygın cezalandırma yöntemi kırbaç- lamadan ve bunlann fotoğraflamasından yo- la çıkarak bıröykü anlatıyor. Uluslararası ya- nşmanın diğer filmi Mayıs Kadını, belgesel- lerle ünlenmiş Rakshan Bani-Etemad'ın ya- pıtı... AÖas'ın ılk filmi tküıai, refah toplumla- nnın önüne koyduğu yapay hedeflere ulaşa- maymca yaşama küsen, umutsuzluğa düşen insanlann duygulanyla örülmüş bir çalış- ma. Film. birlikte ölüme gitmeye niyetlı bir düzine ınsan ve onlan yaşama döndürmeye çabalayan genç kızm öyküsü. lnsanı mutlu 1I.ItBSUIflARASI ISTANBul FİUMRSTİIHU.! Abbas Kiarostami'nin Alün Pahnrv«'K fümi 'Kirazın Tadı etmenin kolay olmadığı bir kez daha Ikinai ile beyazperdede... Atlas'm ikinci filmi. Da- mon Galgut'un romanından Marion Hansel tarafindan sinemaya aktanlmış TaşOcagLÖy- kü. küçük bir Güney Afrika kasabasında ra- hibın öldürüimesı. hapisten firaretmiş bin- nin onun giysilerini giyerek kasabada dolaş- masıylagelişiyor... Alkazar'm bugünkü Hitehcock filmi tti- raf Ediyorum'un, Taş Ocağı'na benzer bir senaryosu var. 'Usta'nın. "Paul .Anthdme'nın piyesinden yararlanarak çektiği filmde kili- senin bekçisi Keller. Peder Logan'ın elbise- siyle bir avukatı öldüriiyor. O an nerede ol- duğunu kanıtlayamayan Peder. cinayetin bir numaralı sanığı haline geliyor... Ingiliz yö- nermenin gölgede kalmış yapıtlanndan bıri olan Itiraf Ediyorum, bireyin Tanrı. toplum, devlet ve kilise karşısındaki konumunu sor- guluyor. Filmde Hitehcock bir merdivende gözüküyor... Dün Emek'te gösterilen Altın Lale filmle- ri bugün Alkazar'da tekrar ediliyor. Bunlar, Kutluğ Ataman'a son olarak Torino Eşcin- seller Festivali'nden ödül getiren Lola& Bifidikit ile Italyan yönetmen MarioMartone'nin Saraybosna'da sahnelenmek üzere Napoli'de bir oyununun provalaruu yapan tiya- torculan anlattığı Savaş Tİyatrosu. Beyoğlu sineması bugün yine yerlı sinemaya açıyor kapılannı; ulusal yanşma filmlerinden, Biket Ühan'ın Çeşmeli balıkçı ile Sakız Adası'nda yaşayan Evdokia'mn zor aşkını anlattığı Kavıkçı ve Tunç Başaran'ın kentsoylu bir kadının ruhsal çöküntüsünü işlediği Ka- çıklık Diploması var programda. Yönetmeni Ertera Göreç ile se- naristi VedatTürkali'nin bu yıl fes- tival tarafindan ödüllendirildiği Kanuıhkta Uv'ananlar, yoğun programın son günlerine kaldı. Yeşilçam tanhinde ilk kez belirgin olarak işçilerin sorunlanra beyazperdeye ak- tarmaya çalışan. otuz beş yıl önce gerçekçi dıliyle minı bir devrim yaratan Karanlıkta Uyananlar, boya fabrikasında az ücretle ça- lıştınlan işçilerin örgütlenip idareye karşı gelmesini anlatıyor... Moda sinemasının ilk filmi, Fransız Yeni Dalgası'nın öncüsü Agnes Varda'nın Altın Arslan'lı YersizYurtsuz'u. Birçukurdadon- muş cesedi bulunan Mona'nm son günleri- ni yan-belgese! birdille yansıtıyor Varda. Te- levizyon dünyasmdan gelen Japon yönet- men Takahashi'nın (liseli üç genç arasında- ki ganp aşk trafığini anlattığı, Selanik'ten Al- tın lskender ödüllü Ağustosta Balıklar'ı. Schatzberg'in bir top modelin dünyasını yan- sıttığı Şöhretin Bedeü ve Ed Wood'un. ken- di süper ırkını yaratmaya çabalayan profe- sör Vornoff'un etrafinda gelişenler üzerine kurduğu 'komik' korku çahşması Canavs- nn Getini Moda'nın diğer filmleri... Duygulan denetim altmda tutu- yorum ama gerçekte fazla duy- gusal bir insan da değilim. - Frough, sevdiği adama karşı duygulannı sakiamaya çalışOğın- dan kişiliğinin yansı karanlıkta. tvi bir ana obnak isthvr v« kadın- lıgını basOnyor. Öte yandan of- lu da kişiliğinin ancak ana yanı- nı görebiliyor. Görünmeyen öbür yan, aşk yaşamı ile sınırlanmışdeğil. Ger- çekte aşktan söz edemeyen di- ger tüm kadınJan simgelıyor. Ki- şisel aşk ile sınırlı değil, tüm ko- nuşulamayan şeylerin simgesi. - Sevdiği erkeği neden hiç gör- müyoruz? Sanki bir gölge. O karaktenn perdede görünme- sinden çok, kadının yaşamında- ki yeri önemli. Sonra bildiğiniz sınırlamalardan kadın-erkek ara- sında doğal bir ilişki göstereme- yeceğime göre erkeğin varlığını mektuplarla, telesekreterdeki ses- le smırlama yönteminı seçtim. - Kahramanınız modern bir kaduı ama ne oğlu ile ne de sev- gilisi ile u>nmlu bir ilişki yaşıyor. İş \aşamında da öyle. Bu karışık du\ gular tran'ın şu anda bulun- dugu, eski değerlerden yeniye ge- çiş devresiyle mi ilgili? Bir açıdan doğru bu. Geçiş devrinin sorunlan kadınlar için olduğu gibi erkekler için de or- tada. Durum durağanlaşmadık- ça bu kargaşa sürecektir. - Son seçimlerden bu yana ne- ler degişri İran sineması için? Cumhurbaşkanı seçimlerin- den sonra bir tür özgürlük yaşı- yoruz. Gerçi biraz zor bu, ama bizim için çok değerli. Toplu- mumuz ve özellikle yönetmen- ler için demokrasi deneyimi çok önemli ve olumlu bir durum. Mitolojik kişiler yarattık - İran'da kadınlar üzerine fdm yapan erkekler de var. Kadın öv- küleri anlatan erkek yönetmen- ler gerçek kahramanlar yarata- biliyor mu sizce? Yoksa erişilme- si güç, idealize edilmiş karakter- ler mi onlannkiler? Yönetmenlerimiz kımi gerçek kadın kişilikleri yerine mitoloji yaratıyorlar. Portresini çizmek istedikleri kadın. bir ömek işle- vi göriiyor. Kadın yönetmenler için de aynı şey söz konusu. Ben bile, bu filmimden önce gerçek karakterler yerine görmek iste- diğim karakterleri yaratıyor- dum. Yargılanabilecek bir karak- ter yaratmak daha önemli. - Kadının, İran sinemasında konumu üzerine ne düşünüyor- sunuz? Kadın imgesi ve bunun nasıl yansıdığına tarihsel iki devreden bakılabilır: Devrimden önce ka- dınlar ya fahişeydi ya da erkek- ler için bir sorundu. Devrimden sonra başka bir tuzağa düştük. Çok olumlu kadın portreleri çiz- meye çalışrık, mitolojik kişiler yaratnk. Sorun şu: Kadına ana gö- züyle bakıp kişiliğini de bir ana- nın nasıl olması gerekiyorsa ona göre tanımlayıp yargılıyoruz. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Tutarlı Yaşamak... Sevgili Erdal Öz, nicedir: "Deneme tarzıyazıla- nndan bir seçme yap, hemen yayınlayayım", di- yordu, bu isteği gerçekleşti. Kitaplaşmış ve kitap- laşmamış yazılarımdan bir seçme yaptım sonun- da. Adını da Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor koy- dum; epey öncesıne ait, en sevdığim yazılarımdan bıri. Ikisi de arkadaşım olan iki kardeşin babasıy- dı Şeref Bey. Ama tanışmamızın ardından, asıl dostum o oldu. Yaşamım boyunca en sevdıklerım- den biri. Tıpkı Kâmran Cemal gibi. Yanı Kâmran Hala. Babamın ikızi. Benım gözümde hep sihirli bir prenses olarak kaldı. Necdet'in Romanı'nöa ikisi de var, hem Şeref, hem de Kâmran. Evet, bir de roman yazıyorum. Üstelik çok hızlı da gidiyor. Selim, belkı yırmi yıl- dır söY.ler durur: "Bana anlattıklannı romanlaştır- sana! Üstelik bu kara mizah duygun varken." Şim- di yazıyorum işte. Onu da yazıyorum. Roman ya da değil. Şimdilik o metnın yazıcısıyım. Bittikten sonra bakanz ne olduğuna. Necdet, babamdı. Ölümünden ancak yıllar sonra gerçek anlamda tanışabildiğim babam. Yaşadığı yıllar, çocukluk ve ilk gençlik dönemlerime rastlamıştı. Bu yüzden babama daha çok -belki biraz da bizden ayrı ol- duğu için- başkalannın gözlüklerıyle bakabildim. (Gerçekte o mu bizden ayrıydı, yoksa ben mi ona giden yolları yeterince aramamıştım?) Her neyse, yıllar sonra onu tanıdım. Yıllar sonra benim de bir babam oldu. Gerçi yaşamıyordu artık. Ama olsun. Şimdi romanını yazıyorum ya! Galıba denemelerden geldik buraya. Evet. Er- dal'ın istediği kitap tamamlandı. İçinde, çok uzun zamandır varlığını bile unuttuğum birkaç yazı da var. Kimbilir kaç yıl önce ya da kaç hüzün önce ya- zılmış. Sonra bir kenara atmışım. Şimdi dirildiler. Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor'a giren yazı- lan seçmek, sonunda bir baktım, kendi yaşamım- la da hesaplaşmak gibi bir şey olup çıkmış. (Bu ara- da sanınm söylemeyi unuttum, Şeref Bey de yıl- lardır yaşamıyor. Ama ölümü pek bir şey değiştir- medi. llişkimiz sürüyor). Evet, kendi yaşamımlada hesaplaşmak. Sonra düşündüm de, doğal geldı böy- le olması. Çünkü eski yazılar arasından seçme yapmak, içlerinden hangileri şimdi daha bir "ben- dendir", böyle bir karar vermekle eşanlamlı değil mi? "Ben" dediğimiz her an ise istesek ya da is- temesek, bir hesaplaşmayı da içerıyor. Elbette Necdet'in Romanı da bir hesaplaşma. Çünkü yalnız onlan yazmıyorum. Bendeki onları yazıyorum. "Ben" varsa, hesaplaşma da var. Ya- şamımın bana göre dökümü de var. O romanda- ki geçmiş, elbet asıl geçmişim değil, fakat kurgu- ladığım geçmiş. Belki de bu yüzden. bana daha bir özgün gibi geldi. Her neyse, asıl önemlisı, hesaplaşmanın sonun- da bir de baktım, ben aslında tutarlı yaşamışım. Bana sadık kalmışım. Bunu anladıktan sonra, ya- şamım boyunca beni iyi anlamış kimilerinin bana neden hep: "Sen, kendinle alay edebiliyorsun, ne güzel!" demiş olduklannı da çok iyi kavradım. Çün- kü insanın kendisiyle alay edebilmesi, kendisiniyac/- sımamasıyla eşanlamlı değil mi? Yadsımadığım biröen olduysa eğer, o zaman hep sadık kaldığım bir ben de oldu demektir. Çok mu önemli böyle bir tutarlılık? Bana göre, evet. Çünkü geriye dönüp baktığımda hiçbir ben'i görmezlikten gelmeye, tanımıyormuş gibi yapma- ya kalkışmıyorum. Bu, geçmişteki bütün benleri- mi onayladığım anlamına gelmiyor. Ama onayla- sam da, onaylamasam da, bu da bir ben'dı diye- biliyorum. Hem onaylamadığım benlerime artık öl- müş gözuyte bakıyor da değilim. Olumlu ya da olum- suz, geçmişteki bütün benlerimin koluna bugün ya da gelecekte de girebilirim. Çünkü onlann hep- si, bugünkü banauzanan yollardı veyaşamayıgö- ze almak diye bir şey varsa eğer, bu ancak geç- mişteki bütün yolları kabullenmekle üstesinden gelinebilecek bir şey. Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor'a kapak res- mi olarak bir Gaugin manzarası seçtık. Bir sırta ya- yılmış bir kasaba. Kapakta o resımden birkaç evi ve bir avuç gökyüzünü içeren bir kesit var. Şeref Bey o evlerde de yaşamadı. Ne de Kâm- ran ya da Necdet yaşadılar. Ama yaşamış olabi- lirlerdı. Bugün bende, hâlâ bunca dipdiri yaşadık- larına göre oralarda da yaşayabilirlerdi. Birlikte de yaşayabilirdik. Hatta belki de yaşıyoruzdur, kimbilir! BUGLN • BORUSAIS KULTLH VE SANAT MERKEZİ'nde saat 18.30-20.00 arası John Cook'un katılacağı 'Gecmişten Günümüze Dans ve Müzik' konulu söyleşi izlenebilir. (292 06 55) • BABYLON'da Wax Poetic dinlenebilir. (292 73 68) • MtMAR StVVN ÜNTVERSİTESİ Oditoryumu'nda '21.Yüzyıl Karşısında Çocuk ve Genç' başlıklı etkinlik kapsamında saat 10.00-10.30 arası Prof. Dr. Esin Küntay'ın "İstanburda Sokak Çocuklan Sorunu: Genel Değerlendirme'. saat 10.30-11.00 arası Yrd. Doç. Dr. Güliz Erginsoy'un 'İstanbul'da Onsekiz Yaşından Küçük Seks İşçisi Olarak Çalışan Genç Kızlar ve Genç İnsanlann Toplumsal Konumlan'. saat 11.15-11 45 arası Doç. Dr. Müze\yen Güler'ın 'Kentleşme Sürecinde İşçi Gençlik: Ğıda, Metal ve Tekstil Sektöründe Çalışan tşçüer', saat 11.45-12.15 arası Yrd. Doç. Dr. Aylin Dikmen'in katılacağı 'Çalışan Çocuklann Haklan: Bugünkü Durumlan ve Kendilerinin Görüşleri' başlıklı konuşmalan izlenebilir. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN • EMEKSİNEMASI'nda saat 12.00 ve 18.30'da Kirazın Tadı, saat 15.00'te Mayıs Kadını. saat 21.30'da Mahluklar ve İnsanlar Hakkmda adlı filmler izlenebilir. (295 84 39) • ATLASSLNEMASI'nda saat 12.00 \e 18.30'da tkinai, saat 15.00 ve 21.30'da Taş Ocağı adlı filmler gösterilecek. (252 85 76) • ALKAZARSİNEMASrnda saat I2.00'de Lola&Bilidikid. saat 15.00 ve 21 30'da İtiraf Ediyorum. saat 18.30'da Sa\BŞ Tİyatrosu adlı filmler izlenebilecek. (293 24 66) • BEYOĞLU SİNEMASI nda saat 12.00'de Kayıkçı, saat 15.00 ve 21.30'da Karanlıkta Uyananlar, saat 18.30'da Kaçıklık Diploması adlı filmler gösterilecek. (251 32 40) • MODA SİNEMASI'nda saat 12.00'de Yersiz Yurtsuz, saat 15.00'te Ağustosta Bauklar. saat 18.30'da Şöhretin Bedeü, saat 21.30'da Canavann Gefini adh filmler izlenebilir. (337 01 28)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear