Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 NİSAN 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Kanser
Ankara Onkoloji
Hastanesi'nden
radyasyon onkolojisi
uzmanı Dr. Ali Rıza
Üçer, 27 Nisan -1
Mayıs arasında Ulusal
Kanser Kongresi'nin
toplanacağını
anımsatıp anlatıyor:
"Kongre, Antalya
Belek'teki beş yıldızlı
Sirene Oteli'nde
yapılıyor. Kongreye
katıtım için kayıt
ücreti, konaklama ve
ulaşım giderleriyle
birlikte bir hekimin
tnasrafı 200-250
milyon lirayı
buluyor.
Vamuda
çalışan bir
~" hekimin maaşı
kongre masrafına
yetmiyor. Her
kongrede olduğu gibi
hekimlerin büyük
bölümünün
harcamaları ilaç
şirketleri tarafından
karşılanacaktır; ilaç
şirketleri 500 bin
dolann üzerinde para
harcayacaktır."
Dr. Üçer soruyor
"llaç fırmalannın bu
cömertliği, hekimlerin
ilaç ve tıbbi
tercihlerini
yönlendirme ve pazar
paylannı artırma
çabası değil midir? Bu
kongreler beş yıldızlı
turistik tesisler yerine
kamunun 'egitim ve
dinlenme' tesislerinde
yapılsa
bilimselliğinden
bir şey mi yitirir?"
EJektronik posta: someposta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- MHP, temel eğitimde 6+3
modeli istiyormuş...
"Yani 9... Ya da 9 Isık!"
uvarlak ekmek anlamtna geliyor çörek. Tür-
lü şekillerde yapılıyor. Bir tür bisküvi. Ha-
mur, börekteki gibi yufka şeklinde açılmı-
yor. Yufa açılmayıp da hamur olduğu gibi
bırakılınca çörekleniyor. Şekillendirilip pişirilince çö-
rek oluyor...
Çöreklenmek ise çörekten türemiş... Çöreklen-
mek, kıvnlıp oturmak demek... Genellikle yılan için
kullanılıyor; yılanlar çöreklenip yatıyor...
Bir de yerteşmek anlamına geliyor çöreklenmek.
Ancak pek olumlu anlamlarda kullanılmıyor; örne-
ğin kin yüreklerde çörekleniyor...
Deniz Baykal, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanlığı'ndan istifa edince koltuğunda çöreklen-
memiş mi oluyor?
Cumhuriyet Halk Partisi1
ni seçimde barajın altın-
da btrakan Baykal'ın çalışma arkadaşlan parti yö-
netiminde çöreklenmeye neden devam ediyor?
Mayısın sonuna doğru yapılacak olağanüstü ku-
Çörekrultaya parti yönetiminde çöreklenmiş kadrosu ile
gidilmesi ne anlama geliyor?
Yönetim aynı, delegeler aynı olunca kurultayın
sonucunu kestirmek zor olmuyor...
Oysa, Cumhuriyet Halk Partisi'nde hamuru yeni
baştan yoğurmak gerekiyor.
Baştan aşağıya yeniden...
Tepede, Baykal'ın bir dediğini iki etmeyip, sonra
istifasını isteyip ama kendisi parti yönetiminden is-
tifa etmeyen araştırmacı-şarkıcılardan ve bilumum
araştırmacılardan, genel başkanlık koltuğu hayali
ile piyasaya çıkan tüm yanşmacılardan kurtulması
gerekiyor partinin.
Tabanda ise tüm üyeliklerin silinmesi...
önce sahte üyelerin ve dolayısıyla sahte delege-
lerin ayıklanması gerekiyor...
Geçen seçimlerden birinde Istanbul Küçükçekme-
ce'nin Inönü Mahallesi'nde partiye kayıtlı bin 1200
üye vardı.
Mahalledeki sandıklardan partiye 600 oy çıktı.
Çünkü, üyeler sahte idi... Kimilerinin delege se-
çilmesi için üye gösterilmişti Cumhuriyet Halk Par-
tisi ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan kişiler...
Cumhuriyet Halk Partisi'nde yeniden yapılanma
için var olan yapının tepeden tırnağa yenilenmesin-
den başka çare kalmıyor.
Halk kanmıyor artık...
Çöreğin üstüne süs için çöreotu tohumu konur...
Çöreotunun tohumu, susam gibi küçük taneler-
den oluşur ama siyahtır... Böcek gibi... Ola ki çöre-
ğin üstüne böcek yapışsa mide bulandınr...
Halk çörekteki bocekleri görüyor...
Çöreklenenleri de...
Halk, ustasının elinden çıkmış çörek arıyor.
NVRİKURTCEBE Bodrum, Devrek'e turist kazandırdı
Doğup büyüdüğü Almanya'da ya-
şıyor 22 yaşındaki Erdal Dereli. Ken-
dini, "ölesiye Atatürkçü, devrimci ve
yurtsever" olarak tanımlıyor.
Her yaz olduğu gibi bu yıl da Tür-
kiye'ye tatile gelmeye hazırtanıyor.
"Geçen yıl Almanya ve Hollan-
da'dan kızlı erkekli bir grup arka-
daşla Bodrum'daydım. Bir disko-
teğe gitmiştik. Kız arkadaşım dans
ederken garson gelip 'kız arkadaşın
var mı' dedi. Türkçe yanıt verdim ve
espri olsun diye 'yok' dedim. Kendi-
mi kapı önünde buldum. Türkler dam-
sız giremezmiş.
Ertesi gün başka bir diskotekteydik.
Dışanya hava almaya çıktım fakat içe-
ri giremedim. Çünkü kapıda 'damsız
girilmez' yazıyordu. Yanlannda kız ar-
kadaşlan olmayan yabancı erkek tu-
ristler ise ellerini kollannı sallayarak ya-
nımdan geçip gidiyordu. Kapıdaki gö-
revliyle Almanca konuşsaydım, belki
içeri alınacaktım ama ben birTürktüm
ve kimliğimi saklama gereğini hiç bir
zaman duymadım. Kısacası tek su-
çum Türk olmaktı. Çaresiz bir şe-
kilde otele geri döndüm. Yolda ağ-
ladım bile.
Şimdi Türkiye'deki turizmciler ağ-
lıyormuş. Ağlasınlar. Bırakın yabancı-
yı yerli turisti de mumla arayacaklar.
En azından beni...
Bodrum, Marmaris, Akdeniz onla-
rın olsun ben bu yıl babamın memle-
keti Devrek'e gidiyorum... Zongul-
dak'ın da denizi var. Belki Karadeniz'i
kıyı boyunca gezerim."
PALAS PANDIRAS
Yeni Meclis'te üç tür oylama olacak;
açık, kapalı ve başı kapalı!
_L
IMûfHBozaa
ÇEDKÖSESİ
OKTAY EKİIVCİ
Ankara'da
'Kreuzberg' hayali...
Kım söylemiş bilmiyornm. Bir
yanlışı ilk kez yapana "deneyim-
siz" denılebıhrve affedilebilir. An-
' cak aynı yanlışı ikinci kez yapana
belki de en yakışacak tanımlama
"ahmaklık" olabihr. Hatta bana
kalırsa o yanlış ulus ve ülke için ya-
şamsal önem taşıyan birkonuda ve
dahası "açıkça görülerek" yine-
lenıyorsa, uygun bir tanım getire-
bilmek için ahmakların da insan
olduklannı ve •'onurlannın" bu-
lunduğunu anımsamak gerekir...
Ankara'daki seçim sonuçlan-
mn henüzbelli olmadığı o gerilim-
lı günde bile sanırım sayısız kişi
vukardaki türden betimlemeleri
yapmayabaşlamıştı. Şimdi ise ge-
rilimden kurtulmanın yolunu ara-
yan herkesin ağzinda şu ünlü "Te-
mel fıkrası" var:
u
Büyük bir suçtan idama mah-
kûm olan Temerin boynuna ipi
geçirdikten sonra hayatta son sö-
zünün ne olduğunu sormuşlar.
Bizimki de yaşama umudunu hâ-
lâ yitirmcden. 'Ha bu da bana
ders olsun' demiş..."
• • •
O gün (20 Nisan Sali) ben de
Ankara'dayım.
Alman\ a'nın Berlin kentindeki
aday ise hiç kimseye danışma-
dan, kendi kafasıyla kentsel alan-
ları katlı yol kavşaklarının altı-
na alıp ezdi..." diye de yakınamı-
yoruz.
Toplantıya katılanlardan ODTÜ
öğretim üyesi ve 1994 öncesinde
Karayalçın'ın ımar müdürlüğünü
yöneten Prof. Dr. Raci BademÜ, dız
üstü bilgisayanna bir yandan Prof.
Dr. Hamer'in konuşmasım not alır-
ken. öbür yandan sık sık "İnter-
net'teki seçim sonuçlannı" kay-
dettiğı sayfasını ızliyor. Salondaki
genlim, Bademlf nin bilgisiyar ek-
ranında sanki "hüzûne" dönüşü-
yor:" Saat 11.42 itibanyla açılan
sandık oranı yüzde 82. Karayal-
çın'ın oy oranı yüzde 33.88. Gök-
çek'in oy oranı yüzde 31.20... Sa-
at 16.27 itibanyla açılan sandık
oranı artık yüzde 100. Karayal-
çın'ın oy oranı bu kez yüzde 31.76,
Gökçek'in yüzde 33.58..."
Prof. Dr. Hamer konuşmasını he-
nüz tamamlamadan, Ankara'dakent
kültürü "diger kültür" karşısında
yüzde 1.82 oranmdaki bir oy far-
kıyla seçımi kaybediyor. Peki, aca-
ba öteki "solcu"(!) aday o sırada
ne yapıyor ve nelerdüşünüyor? Bir
arkadaş, bu soruyu dalgınbakışla-
Gökçek'in "ideolojik simgeleri
v
zincirlemeye" devam edecek...
2004'e kadar "Ankara"yı
eski bir mahalle olan Kreuzberg
semtini, çoğunlugunu Türklerin
oluşturduğu sakinlerini de yaşa-
dıklan binalardan çıkarmadan res-
tore edilmesini sağlayan ünlü "ko-
ruyucu kent yenilenmesi" proje-
sinın baş miman Prof. Dr. Hardt
W. Hamer'i dınliyoruz.
Mimarlar Odası'nın konugu
olarak Kreuzberg deneyimini anlat-
mak üzere Ankara'ya gelen "bil-
ge" profesör. seçim sonuçlannı da
sankı en az bizım kadarmerak edi-
yormuşcasına \urguluyor: "Bele-
diye kentin değerlerine sahip çı-
karsa. bu tür kent kültürünü ya-
şatan projeler gerçekleşebilir.
Kreuzberg'de de Berlin Belediye-
si bizleri ve halkın katıhmtm ör-
gütledi..."
Berlin Güzel Sanatlar Yüksek
Okulu'nun "onursal senatörü"
seçılen Prof. Dr. Hamer"e; "An-
kara'da da şimdi seçimi yitirme
tehlikesi olan aday 1994 öncesin-
deki 'proje demokrasisi' progra-
mıyla katılımcı kentsel tasarım
çabalarına girişmişti" diye aklı-
mızdan geçenlerı elbettekı açıkla-
mıyoruz. Hele yine o Kreuzberg'i
bize hevecanla anlatırken. sözünü
kesip de "Şu sıralarda seçimi ka-
zandığını söylemeye başlayan
nyla sanki şöyle yanıtlıyor: "Dü-
şünme yetisi olsaydı, son güne
kadar inadını sürdürmez, çeki-
lerek kahraman olmayı da bece-
rirdi. Böylece henı başkentin hem
de kendisinin onurunu kurtarır-
dı..."
•••
Ankara'da Cumhuriyet'e, çağ-
daşlığa ve aydınlanmaya duyarlı
sol ve uygar düşüncelere sahıp seç-
menler, CHP'nin lider kadrosuna
olan güvensizlikleriyle başkente
karşı olan tarihsel sorumluluklan-
nı birbirine kanştırmadan, Ana-
kent'e "en yakışan aday" olarak
Karayalçuı'da kenetlenmeyi önem-
li orandabaşardılar. Bu erdemh ve
yurtsever davranıştan "fire" ve-
renlerıse 1994'tekiyanlışın "ikin-
ci kez yaşanmasına" neden oldu-
lar...
Doğan Taşdelen'in "hisleri"
konusunda arkadaşımın bakışlann-
daki açıklama belki yeterlı. Ancak
ben o gece Prof. Hamer'le vedala-
şıp Ankara'dan aynlırken "Taşde-
len'e oy verenleri" düşünüyor-
dum. Eğer uyuyabildilerse, 2004
yılında da bu kez başka bir "deten"
bulacaklar demektir.
Kreuzberg de Ankara için hep
"haval" kalacak.
HAYVANLAR tsmlL GÜLGEÇ
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(n turk.net
ÇÎZGİLÎK KÂMİL MASARACI
H A R B İ SEMİH POROY
TARÎHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 25 \isan
MDYONUN BABASf: MARCONİ
1874' TE Bu6ÜNt
lYAL YAN PİZ/'K B/LG/Nİ
6U6UELMO MA&COM/', &OL.O6HA 'OA DO6
OO. ÇOCJJKLuSUMDAN B£*İ PİZl'eE MES
RAKU OLAN MA/İCONİ,*:t&A ZAMAN&A
DİKKATİMİ TBLSİ2 OALeAtARl ÜZE&ÎA/De
TOPLAMIŞTI.DAUA ÖNCE HSKT2 ADCI
F/2İKÇÎNÎN SULDUĞU OAL6ALARI HAgB
LSÇMEDe KUUAHMAKİÇ.İN ÇALIffYOB-
DU. 19O1'PB. İN&İLTE&£-AMEIli>cA ARA-
SISJOA İUifCEZ MPYO C*AL&ALAei İLE
İLİŞKİ KU&MAYJ 8AŞAKPI. CtAHA SON-,
M M Kl£A VE A4IKÜO O4LSLA / ^
IARÜZ£p6 ÇAU$LAKN
SÜRDÜRDÜ. i$O9 'DA NOSEL FtZİK
ÖOÜLÜNÜ ALAH MARCOHf, 1937bf
KALP K?/Z/*JP£AI <SLOÜ. V
SARIFARECRUYFF!
i347>pe aueÜH ÛNLÜ HOLIAN-
DAU FUTSOL YILDIZI JOUANN
CHUYPf: OOĞDU-HOUAHC.
FHJT8OL KJJLÜSÜ AXAX <7X Y/L-
LARCA OyUAYAN VE BAŞA&-
SlYLA KENOİNDEN "AVKuPA.
NIN PELE'Sİ* PİYE SÖZ EDÎ-
L£NCJXJYFf=, t9*6'OA İS0AN-
m'NM BAeCElO/VA TAK/MI-
NA TKANSF£K OUHJ. 2 Y/L SOM,
M FUTSOLU &/J&Ucr'&/Nt AÇUC
lAPI VE DÛNYA KUPASINDA
UOUANDA MILLİ 7AK/Mt*ipA
OyNAMAYf IM &EPPETTİ. Ktt4.
LIÇENİN KJfl'SEL Rl'CASlNI
ÇBVÎKMİŞTİ/.
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Türk Kılıcı'
Kardinal Nicolas, Vatikan'daki çalışma oda-
sında, Siena piskoposu Enea Silvio de'Picco-
lomini'nin 21 Temmuz 1453 tarihli mektubunu
okurken sırtından herhalde soğuk terler boşanı-
yordu. Daha sonra II. Pius adıyla papalık koltu-
ğuna oturacak olan dostunun yazdıkları "kor-
kunç" şeylerdi... "Imminetlam nostris cervicibus
Turchorum glaudius..." Artık sırtımızda Türklerin
kılıcı sallanıyor. 29 Mayıs 1453 günü Hıristiyanlı-
ğın "bin yıllık" kalesi düşmüş. Surtan II. Mehmet'in
"Müslüman ordusu" Konstantinapolis'e girmiş-
ti. Tüm Hıristiyanlar gibi Siena'nın yaşlı piskopo-
su da korkuyordu. Dostlarına mektuplar yazıyor,
korkusunu onlarla paylaşmak istiyordu. Kork-
makta haklıydı. Osmanlı, daha yüz yıl geçmeden
Karadeniz'den Kuzey Afrika'nın Atlas Okyanusu
kıyılarına, Yemen çöllehnden Viyana kapılarına
kadar yayılacak ve tarihin en güçlü imparatorluk-
larından birini kuracaktı.
Batı'nın, Osmanlı karşısında duyduğu korku, çe-
şitli sanat dallanna da yansımıştı. Jacob Loch-
ner"in 1497 ve 1502 yıllannda Freiburg'da sah-
neye koyduğu "Türk dramlan" binlerce kişi tara-
fından izlenmişti. Avusturyalı yazar VVolfgang
Schmeltzl'in, dini kitaplarda dayer alan ünlü bir
efsaneden esinlenerek oyunlaştırdığı "Davidile Go-
liath"ta "cesur Hıristiyan David" her ne kadar
"Müslüman dev Goliath"\ yeniyorsa da, bu "son",
oyunu izleyenlere pek inandırıcı gelmemişti. Ta-
rih 1545'i gösteriyordu. Sultan Süleyman'ın "Vi-
yana kuşatması"n\n üzerinden daha yirmi yıl bile
geçmemişti. Avrupa'nın, "Müslüman Osmanlı "ya
bakışında "korku", daha sonraki yıllarda da hep
"temel duygu" olarak kalacaktı. Anne babalar,
çocuklarını, "Türkler geliyor!" diyerek korkutu-
yorlardı.
Birkaç yıl önce, Italya Rivierası'nın şirin kıyı ka-
sabalanndan biri olan Rapallo'da, bir kafede otur-
muş, kasabanın tanıtım broşürünü karıştırırken,
garson yanıma gelip, "Yabancı mısınız?" diye sor-
muştu. Ben, "Evet, Türküm..." deyince, elleriyle
yüzünü kapatıp "Mammamia... TurcoL. "diyerek
bana aptalca gelen, ama kendince "çok komik"
bir gösteri sunmuştu. Gülmediğimi görünce, bro-
şürü açıp Rapallo kalesinin resmini göstermişti...
Resmin altında şöyle yazıyordu: "Yüzyıilar önce
bir gece top sesleriyle uyandık... Bir Türk gem/sı
kalemizin suriannı dövüyordu... Dört atış yaptı,
sonra çekip gitti. Hiçbir zaman o Türk kaptanının
kim olduğunu, bizden ne istediğini ve güzel ka-
sabamızı niçin topa tuttuğunu öğrenemedik...
Acaba bir daha gelir mi?.." Karşılaştığı her Türk
onda, "masallaşmtş" bir korkuyu çağrıştırıyordu.
Avusturyalı çocuklann da benzer "korku masal-
ları"y\a büyüdüklerini, 1970'li yılların başında
Nürnberg'de aynı şirkette birlikte çalıştığım Viya-
nalı bir arkadaşımdan dinlemiştım... Bu masallar-
dan birinde Viyana'yı, ikinci Osmanlı kuşatmasın-
da küçük bir çocuğun kurtardığı anlatılıyordu...
"Bir varmış, bir yokmuş... Viyana dışmdaki köy-
lerden birinde pastacı çırağı küçük birçocuk ya-
şarmış... Çocuk, birgeceyansı, pastaneye gitmek
üzere evinden çıktığında, eli kılıçlı, başı miğfehi,
pala bıyıklı bir Türkaskeriyle karşılaşmış. önce çok
korkmuş... Askerona, 'Viyana'ya nasıl gidilir' di-
ye sorunca, birden cesaretini toplamış ve aske-
re, köyün hemen çıkışındaki, 'uçuruma giden yo-
lu' göstermiş. Çocuğun yalanına kanan askeral-
dığı bilgiyi komutanına iletip de, komutan 'ileri!'
buyruğunu verince, Türk ordusu gece karanlığın-
da uçuruma düşüp, yok olmuş." Çocuklar anla-
tılanları can kulağıyla dinliyorlar, "mutlu son "a
sevinip, el çırpıyoıiardı. Bu masalı dinlerken, göz-
lerinde Türkleri, ancak "uçuruma atıp kurtulabi-
lecekleri" korkunç yaratıklar olarak canlandırı-
yorlardı...
Kökleri yanm bin yıla uzanan "Turchorum gla-
udius I Türk kılıcı" imgesi masallarla, söylence-
lerle kuşaklardan kuşaklara aktanlarak günümü-
ze kadar geldi... Avrupa ile ilişkilerimizde, en hak-
lı olduğumuz noktalarda bile kafalara yerleşmiş
bu imgenin güncel "tontra"sı her seferinde yeni
bir görüntüyle, yeni bir söylemle karşımıza çıkar-
tıldı. "Ümük sıkan" cumhurbaşkanlarıyla, "ezan
bayrak çığırtkanı" başbakanlarla, bu imgeyi "can-
/; tutmak" için biz de az şeyler yapmadık, doğru-
su!..
"KendimiziAvrupa'ya beğendirelim!" gibi bir kay-
gım olmasa da seçim sonrası, çiçeği burnunda
milletvekillerinin Idam! /dam/" çığlıklarını duyun-
ca, ister istemez düşündüm... "Türkkılıcı", sahi-
bini yeniden buldu galiba...
(Faks:0216-418 8410)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA: 1 2 3
1/ Yılanbahğı-
na benzer, eti
lezzetli bir ba-
hk...Tellibahk-
çıl. 2/ Asya ile
Avrupa'yı ayı-
randağsırası...
"Ne harabiyim
ne harabatiyinv
Kökü —'de
olan atiyim"
(YahyaKemal).
3/ Ford otomo-
bilinin bir mo-
deli... El ya da yüz ha-
reketleriyle gösterme.
4/ Eski dilde burun...
Artvin yöresine özgü
bir halk oyunu. 5/ Lit- 3
vanya'nın para birimi. 4
6/ Bir pamuk cinsi... 5
Kimliğibelirlenemeyen
uzay cisimlerine veri-
len ad. II Çorum bezi
de denilen ve gelenek-
sel el tezgâhlannda do- 9
kunan bir türbez... Şöh-
ret. 8/ Sayı, tane... Peru'nun başkenti. 9/ Yelkenli ge-
milerde, gabya çarmıklanm ana direğe bağlayan kısa
çanruklar... Kütahya'nın bir ilçesi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Şarabın yaydıfı güzel koku... Kiraya verilerek ge-
lir getirenmülk. 2/Endüstri... "Subaşmdadurmuşuz,'
Çınar, ben, —-, güneş, bir de ömrümüz" (Nâzım Hik-
met). 3/ Bir nota... Keten ve yünden dokunan kumaş.
4/ Orhan Hançerlioğlu'nun bir romanı... Mesaj. 5/
Eğik olarak kesilmiş kenar. 6/ Kesilen ağacın yerde
kalan kütûk dibi... Bir bağlaç. 7/ Sakarya'nın bir il-
çesi... Parola. 8/ Eski dilde ateş... Dumanrengi. 9/"—
- Hayvvorth": ABD'li sinema oyuncusu... Dürüst, iyi
ahlaklı.