25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 NİSAN 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Kanser Ankara Onkoloji Hastanesi'nden radyasyon onkolojisi uzmanı Dr. Ali Rıza Üçer, 27 Nisan -1 Mayıs arasında Ulusal Kanser Kongresi'nin toplanacağını anımsatıp anlatıyor: "Kongre, Antalya Belek'teki beş yıldızlı Sirene Oteli'nde yapılıyor. Kongreye katıtım için kayıt ücreti, konaklama ve ulaşım giderleriyle birlikte bir hekimin tnasrafı 200-250 milyon lirayı buluyor. Vamuda çalışan bir ~" hekimin maaşı kongre masrafına yetmiyor. Her kongrede olduğu gibi hekimlerin büyük bölümünün harcamaları ilaç şirketleri tarafından karşılanacaktır; ilaç şirketleri 500 bin dolann üzerinde para harcayacaktır." Dr. Üçer soruyor "llaç fırmalannın bu cömertliği, hekimlerin ilaç ve tıbbi tercihlerini yönlendirme ve pazar paylannı artırma çabası değil midir? Bu kongreler beş yıldızlı turistik tesisler yerine kamunun 'egitim ve dinlenme' tesislerinde yapılsa bilimselliğinden bir şey mi yitirir?" EJektronik posta: someposta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - MHP, temel eğitimde 6+3 modeli istiyormuş... "Yani 9... Ya da 9 Isık!" uvarlak ekmek anlamtna geliyor çörek. Tür- lü şekillerde yapılıyor. Bir tür bisküvi. Ha- mur, börekteki gibi yufka şeklinde açılmı- yor. Yufa açılmayıp da hamur olduğu gibi bırakılınca çörekleniyor. Şekillendirilip pişirilince çö- rek oluyor... Çöreklenmek ise çörekten türemiş... Çöreklen- mek, kıvnlıp oturmak demek... Genellikle yılan için kullanılıyor; yılanlar çöreklenip yatıyor... Bir de yerteşmek anlamına geliyor çöreklenmek. Ancak pek olumlu anlamlarda kullanılmıyor; örne- ğin kin yüreklerde çörekleniyor... Deniz Baykal, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı'ndan istifa edince koltuğunda çöreklen- memiş mi oluyor? Cumhuriyet Halk Partisi1 ni seçimde barajın altın- da btrakan Baykal'ın çalışma arkadaşlan parti yö- netiminde çöreklenmeye neden devam ediyor? Mayısın sonuna doğru yapılacak olağanüstü ku- Çörekrultaya parti yönetiminde çöreklenmiş kadrosu ile gidilmesi ne anlama geliyor? Yönetim aynı, delegeler aynı olunca kurultayın sonucunu kestirmek zor olmuyor... Oysa, Cumhuriyet Halk Partisi'nde hamuru yeni baştan yoğurmak gerekiyor. Baştan aşağıya yeniden... Tepede, Baykal'ın bir dediğini iki etmeyip, sonra istifasını isteyip ama kendisi parti yönetiminden is- tifa etmeyen araştırmacı-şarkıcılardan ve bilumum araştırmacılardan, genel başkanlık koltuğu hayali ile piyasaya çıkan tüm yanşmacılardan kurtulması gerekiyor partinin. Tabanda ise tüm üyeliklerin silinmesi... önce sahte üyelerin ve dolayısıyla sahte delege- lerin ayıklanması gerekiyor... Geçen seçimlerden birinde Istanbul Küçükçekme- ce'nin Inönü Mahallesi'nde partiye kayıtlı bin 1200 üye vardı. Mahalledeki sandıklardan partiye 600 oy çıktı. Çünkü, üyeler sahte idi... Kimilerinin delege se- çilmesi için üye gösterilmişti Cumhuriyet Halk Par- tisi ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan kişiler... Cumhuriyet Halk Partisi'nde yeniden yapılanma için var olan yapının tepeden tırnağa yenilenmesin- den başka çare kalmıyor. Halk kanmıyor artık... Çöreğin üstüne süs için çöreotu tohumu konur... Çöreotunun tohumu, susam gibi küçük taneler- den oluşur ama siyahtır... Böcek gibi... Ola ki çöre- ğin üstüne böcek yapışsa mide bulandınr... Halk çörekteki bocekleri görüyor... Çöreklenenleri de... Halk, ustasının elinden çıkmış çörek arıyor. NVRİKURTCEBE Bodrum, Devrek'e turist kazandırdı Doğup büyüdüğü Almanya'da ya- şıyor 22 yaşındaki Erdal Dereli. Ken- dini, "ölesiye Atatürkçü, devrimci ve yurtsever" olarak tanımlıyor. Her yaz olduğu gibi bu yıl da Tür- kiye'ye tatile gelmeye hazırtanıyor. "Geçen yıl Almanya ve Hollan- da'dan kızlı erkekli bir grup arka- daşla Bodrum'daydım. Bir disko- teğe gitmiştik. Kız arkadaşım dans ederken garson gelip 'kız arkadaşın var mı' dedi. Türkçe yanıt verdim ve espri olsun diye 'yok' dedim. Kendi- mi kapı önünde buldum. Türkler dam- sız giremezmiş. Ertesi gün başka bir diskotekteydik. Dışanya hava almaya çıktım fakat içe- ri giremedim. Çünkü kapıda 'damsız girilmez' yazıyordu. Yanlannda kız ar- kadaşlan olmayan yabancı erkek tu- ristler ise ellerini kollannı sallayarak ya- nımdan geçip gidiyordu. Kapıdaki gö- revliyle Almanca konuşsaydım, belki içeri alınacaktım ama ben birTürktüm ve kimliğimi saklama gereğini hiç bir zaman duymadım. Kısacası tek su- çum Türk olmaktı. Çaresiz bir şe- kilde otele geri döndüm. Yolda ağ- ladım bile. Şimdi Türkiye'deki turizmciler ağ- lıyormuş. Ağlasınlar. Bırakın yabancı- yı yerli turisti de mumla arayacaklar. En azından beni... Bodrum, Marmaris, Akdeniz onla- rın olsun ben bu yıl babamın memle- keti Devrek'e gidiyorum... Zongul- dak'ın da denizi var. Belki Karadeniz'i kıyı boyunca gezerim." PALAS PANDIRAS Yeni Meclis'te üç tür oylama olacak; açık, kapalı ve başı kapalı! _L IMûfHBozaa ÇEDKÖSESİ OKTAY EKİIVCİ Ankara'da 'Kreuzberg' hayali... Kım söylemiş bilmiyornm. Bir yanlışı ilk kez yapana "deneyim- siz" denılebıhrve affedilebilir. An- ' cak aynı yanlışı ikinci kez yapana belki de en yakışacak tanımlama "ahmaklık" olabihr. Hatta bana kalırsa o yanlış ulus ve ülke için ya- şamsal önem taşıyan birkonuda ve dahası "açıkça görülerek" yine- lenıyorsa, uygun bir tanım getire- bilmek için ahmakların da insan olduklannı ve •'onurlannın" bu- lunduğunu anımsamak gerekir... Ankara'daki seçim sonuçlan- mn henüzbelli olmadığı o gerilim- lı günde bile sanırım sayısız kişi vukardaki türden betimlemeleri yapmayabaşlamıştı. Şimdi ise ge- rilimden kurtulmanın yolunu ara- yan herkesin ağzinda şu ünlü "Te- mel fıkrası" var: u Büyük bir suçtan idama mah- kûm olan Temerin boynuna ipi geçirdikten sonra hayatta son sö- zünün ne olduğunu sormuşlar. Bizimki de yaşama umudunu hâ- lâ yitirmcden. 'Ha bu da bana ders olsun' demiş..." • • • O gün (20 Nisan Sali) ben de Ankara'dayım. Alman\ a'nın Berlin kentindeki aday ise hiç kimseye danışma- dan, kendi kafasıyla kentsel alan- ları katlı yol kavşaklarının altı- na alıp ezdi..." diye de yakınamı- yoruz. Toplantıya katılanlardan ODTÜ öğretim üyesi ve 1994 öncesinde Karayalçın'ın ımar müdürlüğünü yöneten Prof. Dr. Raci BademÜ, dız üstü bilgisayanna bir yandan Prof. Dr. Hamer'in konuşmasım not alır- ken. öbür yandan sık sık "İnter- net'teki seçim sonuçlannı" kay- dettiğı sayfasını ızliyor. Salondaki genlim, Bademlf nin bilgisiyar ek- ranında sanki "hüzûne" dönüşü- yor:" Saat 11.42 itibanyla açılan sandık oranı yüzde 82. Karayal- çın'ın oy oranı yüzde 33.88. Gök- çek'in oy oranı yüzde 31.20... Sa- at 16.27 itibanyla açılan sandık oranı artık yüzde 100. Karayal- çın'ın oy oranı bu kez yüzde 31.76, Gökçek'in yüzde 33.58..." Prof. Dr. Hamer konuşmasını he- nüz tamamlamadan, Ankara'dakent kültürü "diger kültür" karşısında yüzde 1.82 oranmdaki bir oy far- kıyla seçımi kaybediyor. Peki, aca- ba öteki "solcu"(!) aday o sırada ne yapıyor ve nelerdüşünüyor? Bir arkadaş, bu soruyu dalgınbakışla- Gökçek'in "ideolojik simgeleri v zincirlemeye" devam edecek... 2004'e kadar "Ankara"yı eski bir mahalle olan Kreuzberg semtini, çoğunlugunu Türklerin oluşturduğu sakinlerini de yaşa- dıklan binalardan çıkarmadan res- tore edilmesini sağlayan ünlü "ko- ruyucu kent yenilenmesi" proje- sinın baş miman Prof. Dr. Hardt W. Hamer'i dınliyoruz. Mimarlar Odası'nın konugu olarak Kreuzberg deneyimini anlat- mak üzere Ankara'ya gelen "bil- ge" profesör. seçim sonuçlannı da sankı en az bizım kadarmerak edi- yormuşcasına \urguluyor: "Bele- diye kentin değerlerine sahip çı- karsa. bu tür kent kültürünü ya- şatan projeler gerçekleşebilir. Kreuzberg'de de Berlin Belediye- si bizleri ve halkın katıhmtm ör- gütledi..." Berlin Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nun "onursal senatörü" seçılen Prof. Dr. Hamer"e; "An- kara'da da şimdi seçimi yitirme tehlikesi olan aday 1994 öncesin- deki 'proje demokrasisi' progra- mıyla katılımcı kentsel tasarım çabalarına girişmişti" diye aklı- mızdan geçenlerı elbettekı açıkla- mıyoruz. Hele yine o Kreuzberg'i bize hevecanla anlatırken. sözünü kesip de "Şu sıralarda seçimi ka- zandığını söylemeye başlayan nyla sanki şöyle yanıtlıyor: "Dü- şünme yetisi olsaydı, son güne kadar inadını sürdürmez, çeki- lerek kahraman olmayı da bece- rirdi. Böylece henı başkentin hem de kendisinin onurunu kurtarır- dı..." ••• Ankara'da Cumhuriyet'e, çağ- daşlığa ve aydınlanmaya duyarlı sol ve uygar düşüncelere sahıp seç- menler, CHP'nin lider kadrosuna olan güvensizlikleriyle başkente karşı olan tarihsel sorumluluklan- nı birbirine kanştırmadan, Ana- kent'e "en yakışan aday" olarak Karayalçuı'da kenetlenmeyi önem- li orandabaşardılar. Bu erdemh ve yurtsever davranıştan "fire" ve- renlerıse 1994'tekiyanlışın "ikin- ci kez yaşanmasına" neden oldu- lar... Doğan Taşdelen'in "hisleri" konusunda arkadaşımın bakışlann- daki açıklama belki yeterlı. Ancak ben o gece Prof. Hamer'le vedala- şıp Ankara'dan aynlırken "Taşde- len'e oy verenleri" düşünüyor- dum. Eğer uyuyabildilerse, 2004 yılında da bu kez başka bir "deten" bulacaklar demektir. Kreuzberg de Ankara için hep "haval" kalacak. HAYVANLAR tsmlL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(n turk.net ÇÎZGİLÎK KÂMİL MASARACI H A R B İ SEMİH POROY TARÎHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 25 \isan MDYONUN BABASf: MARCONİ 1874' TE Bu6ÜNt lYAL YAN PİZ/'K B/LG/Nİ 6U6UELMO MA&COM/', &OL.O6HA 'OA DO6 OO. ÇOCJJKLuSUMDAN B£*İ PİZl'eE MES RAKU OLAN MA/İCONİ,*:t&A ZAMAN&A DİKKATİMİ TBLSİ2 OALeAtARl ÜZE&ÎA/De TOPLAMIŞTI.DAUA ÖNCE HSKT2 ADCI F/2İKÇÎNÎN SULDUĞU OAL6ALARI HAgB LSÇMEDe KUUAHMAKİÇ.İN ÇALIffYOB- DU. 19O1'PB. İN&İLTE&£-AMEIli>cA ARA- SISJOA İUifCEZ MPYO C*AL&ALAei İLE İLİŞKİ KU&MAYJ 8AŞAKPI. CtAHA SON-, M M Kl£A VE A4IKÜO O4LSLA / ^ IARÜZ£p6 ÇAU$LAKN SÜRDÜRDÜ. i$O9 'DA NOSEL FtZİK ÖOÜLÜNÜ ALAH MARCOHf, 1937bf KALP K?/Z/*JP£AI <SLOÜ. V SARIFARECRUYFF! i347>pe aueÜH ÛNLÜ HOLIAN- DAU FUTSOL YILDIZI JOUANN CHUYPf: OOĞDU-HOUAHC. FHJT8OL KJJLÜSÜ AXAX <7X Y/L- LARCA OyUAYAN VE BAŞA&- SlYLA KENOİNDEN "AVKuPA. NIN PELE'Sİ* PİYE SÖZ EDÎ- L£NCJXJYFf=, t9*6'OA İS0AN- m'NM BAeCElO/VA TAK/MI- NA TKANSF£K OUHJ. 2 Y/L SOM, M FUTSOLU &/J&Ucr'&/Nt AÇUC lAPI VE DÛNYA KUPASINDA UOUANDA MILLİ 7AK/Mt*ipA OyNAMAYf IM &EPPETTİ. Ktt4. LIÇENİN KJfl'SEL Rl'CASlNI ÇBVÎKMİŞTİ/. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Türk Kılıcı' Kardinal Nicolas, Vatikan'daki çalışma oda- sında, Siena piskoposu Enea Silvio de'Picco- lomini'nin 21 Temmuz 1453 tarihli mektubunu okurken sırtından herhalde soğuk terler boşanı- yordu. Daha sonra II. Pius adıyla papalık koltu- ğuna oturacak olan dostunun yazdıkları "kor- kunç" şeylerdi... "Imminetlam nostris cervicibus Turchorum glaudius..." Artık sırtımızda Türklerin kılıcı sallanıyor. 29 Mayıs 1453 günü Hıristiyanlı- ğın "bin yıllık" kalesi düşmüş. Surtan II. Mehmet'in "Müslüman ordusu" Konstantinapolis'e girmiş- ti. Tüm Hıristiyanlar gibi Siena'nın yaşlı piskopo- su da korkuyordu. Dostlarına mektuplar yazıyor, korkusunu onlarla paylaşmak istiyordu. Kork- makta haklıydı. Osmanlı, daha yüz yıl geçmeden Karadeniz'den Kuzey Afrika'nın Atlas Okyanusu kıyılarına, Yemen çöllehnden Viyana kapılarına kadar yayılacak ve tarihin en güçlü imparatorluk- larından birini kuracaktı. Batı'nın, Osmanlı karşısında duyduğu korku, çe- şitli sanat dallanna da yansımıştı. Jacob Loch- ner"in 1497 ve 1502 yıllannda Freiburg'da sah- neye koyduğu "Türk dramlan" binlerce kişi tara- fından izlenmişti. Avusturyalı yazar VVolfgang Schmeltzl'in, dini kitaplarda dayer alan ünlü bir efsaneden esinlenerek oyunlaştırdığı "Davidile Go- liath"ta "cesur Hıristiyan David" her ne kadar "Müslüman dev Goliath"\ yeniyorsa da, bu "son", oyunu izleyenlere pek inandırıcı gelmemişti. Ta- rih 1545'i gösteriyordu. Sultan Süleyman'ın "Vi- yana kuşatması"n\n üzerinden daha yirmi yıl bile geçmemişti. Avrupa'nın, "Müslüman Osmanlı "ya bakışında "korku", daha sonraki yıllarda da hep "temel duygu" olarak kalacaktı. Anne babalar, çocuklarını, "Türkler geliyor!" diyerek korkutu- yorlardı. Birkaç yıl önce, Italya Rivierası'nın şirin kıyı ka- sabalanndan biri olan Rapallo'da, bir kafede otur- muş, kasabanın tanıtım broşürünü karıştırırken, garson yanıma gelip, "Yabancı mısınız?" diye sor- muştu. Ben, "Evet, Türküm..." deyince, elleriyle yüzünü kapatıp "Mammamia... TurcoL. "diyerek bana aptalca gelen, ama kendince "çok komik" bir gösteri sunmuştu. Gülmediğimi görünce, bro- şürü açıp Rapallo kalesinin resmini göstermişti... Resmin altında şöyle yazıyordu: "Yüzyıilar önce bir gece top sesleriyle uyandık... Bir Türk gem/sı kalemizin suriannı dövüyordu... Dört atış yaptı, sonra çekip gitti. Hiçbir zaman o Türk kaptanının kim olduğunu, bizden ne istediğini ve güzel ka- sabamızı niçin topa tuttuğunu öğrenemedik... Acaba bir daha gelir mi?.." Karşılaştığı her Türk onda, "masallaşmtş" bir korkuyu çağrıştırıyordu. Avusturyalı çocuklann da benzer "korku masal- ları"y\a büyüdüklerini, 1970'li yılların başında Nürnberg'de aynı şirkette birlikte çalıştığım Viya- nalı bir arkadaşımdan dinlemiştım... Bu masallar- dan birinde Viyana'yı, ikinci Osmanlı kuşatmasın- da küçük bir çocuğun kurtardığı anlatılıyordu... "Bir varmış, bir yokmuş... Viyana dışmdaki köy- lerden birinde pastacı çırağı küçük birçocuk ya- şarmış... Çocuk, birgeceyansı, pastaneye gitmek üzere evinden çıktığında, eli kılıçlı, başı miğfehi, pala bıyıklı bir Türkaskeriyle karşılaşmış. önce çok korkmuş... Askerona, 'Viyana'ya nasıl gidilir' di- ye sorunca, birden cesaretini toplamış ve aske- re, köyün hemen çıkışındaki, 'uçuruma giden yo- lu' göstermiş. Çocuğun yalanına kanan askeral- dığı bilgiyi komutanına iletip de, komutan 'ileri!' buyruğunu verince, Türk ordusu gece karanlığın- da uçuruma düşüp, yok olmuş." Çocuklar anla- tılanları can kulağıyla dinliyorlar, "mutlu son "a sevinip, el çırpıyoıiardı. Bu masalı dinlerken, göz- lerinde Türkleri, ancak "uçuruma atıp kurtulabi- lecekleri" korkunç yaratıklar olarak canlandırı- yorlardı... Kökleri yanm bin yıla uzanan "Turchorum gla- udius I Türk kılıcı" imgesi masallarla, söylence- lerle kuşaklardan kuşaklara aktanlarak günümü- ze kadar geldi... Avrupa ile ilişkilerimizde, en hak- lı olduğumuz noktalarda bile kafalara yerleşmiş bu imgenin güncel "tontra"sı her seferinde yeni bir görüntüyle, yeni bir söylemle karşımıza çıkar- tıldı. "Ümük sıkan" cumhurbaşkanlarıyla, "ezan bayrak çığırtkanı" başbakanlarla, bu imgeyi "can- /; tutmak" için biz de az şeyler yapmadık, doğru- su!.. "KendimiziAvrupa'ya beğendirelim!" gibi bir kay- gım olmasa da seçim sonrası, çiçeği burnunda milletvekillerinin Idam! /dam/" çığlıklarını duyun- ca, ister istemez düşündüm... "Türkkılıcı", sahi- bini yeniden buldu galiba... (Faks:0216-418 8410) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 1/ Yılanbahğı- na benzer, eti lezzetli bir ba- hk...Tellibahk- çıl. 2/ Asya ile Avrupa'yı ayı- randağsırası... "Ne harabiyim ne harabatiyinv Kökü —'de olan atiyim" (YahyaKemal). 3/ Ford otomo- bilinin bir mo- deli... El ya da yüz ha- reketleriyle gösterme. 4/ Eski dilde burun... Artvin yöresine özgü bir halk oyunu. 5/ Lit- 3 vanya'nın para birimi. 4 6/ Bir pamuk cinsi... 5 Kimliğibelirlenemeyen uzay cisimlerine veri- len ad. II Çorum bezi de denilen ve gelenek- sel el tezgâhlannda do- 9 kunan bir türbez... Şöh- ret. 8/ Sayı, tane... Peru'nun başkenti. 9/ Yelkenli ge- milerde, gabya çarmıklanm ana direğe bağlayan kısa çanruklar... Kütahya'nın bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Şarabın yaydıfı güzel koku... Kiraya verilerek ge- lir getirenmülk. 2/Endüstri... "Subaşmdadurmuşuz,' Çınar, ben, —-, güneş, bir de ömrümüz" (Nâzım Hik- met). 3/ Bir nota... Keten ve yünden dokunan kumaş. 4/ Orhan Hançerlioğlu'nun bir romanı... Mesaj. 5/ Eğik olarak kesilmiş kenar. 6/ Kesilen ağacın yerde kalan kütûk dibi... Bir bağlaç. 7/ Sakarya'nın bir il- çesi... Parola. 8/ Eski dilde ateş... Dumanrengi. 9/"— - Hayvvorth": ABD'li sinema oyuncusu... Dürüst, iyi ahlaklı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear