Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 1999 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Issız bir sokaktatek başınaykenLondra eskıden böyle değildi. Ne olduysa şu son
birkaç yıl içinde oldu. Her şeyin belli kurallannın
bulundugu bu kentte 80'li yıllarda. örneğin
soyulmanm bile herkesçe bılinen bır tarzı vardı.
Gece vakti ıssız bir sokakta yürürken karşımıza
birileri çıkar, cebinizde ne varsa hemen boşaltman
ızı isterlerdi. Siz de hiç itiraz etmeden denileni
yapardınız ve böylelikle kuralına uygun bir
şekılde soyulmuş olurdunuz. Sonra herkes kendi y
oluna giderdi. Ola ki üzennizden hıç para
çıkmadı. biraz firça atarlardı sıze, o kadar. Gasp
deyince herkesin aklına bu muamele gelirdi.
Şimdi nerede o günler. Günümüz kurbanlan
soyulurken öyle tuhaf bir duruma düşürülüyorlar k
i. evlere şenlık. Çünkü sokak çeteleri artık iş
takibinde ısrarlı, kurbanlannı çarpma konusunda
da kararlı bir tutum sergiliyorlar. Dolayısıyla gasp
yönteminde de değişiklik kaçmılmaz oluyor.
Bugûnün Londrası'nda varsayalım ki, ıssız bir
yolda tek başınıza yürüyorsunuz. Yine karşınıza
bir ya da bırden fazla kişi çıkıyor. yine cebinizde
ne varsa hemen sökühnenizi istiyorlar. Siz yine
hıç itiraz etmeden denileni yapmaya hazırsınız.
Arna gelin görün ki, o gün üzerinizde tek bir
kuruş yok. Bundan sonrası kuralına uygun bir
soyulma olmaktan çıktıgı için. siz de sadece
parasını kaptırmtş bir mağdur değil, duyanlan
güldüren komık bır mağdur oluveriyorsunuz. Her
çağdaş insan gibi para yerine banka kartlan
taşıdığınızdan, sizi üle de soymak isteyen
soygunculannızın ısrarlanna dayanamıyor,
parasını da ödediğiniz bir taksiye binip,
bankaruzın en yakın şubesine gidiyorsunuz.
Bankamatikten tüm paranızı çekiyor, oraya kadar
adeta sıze refakat eden soygunculanmza takdim
ediyorsunuz. Uzaktan görûldüğunüzde soyuluyor
musunuz, yoksa birilerine borç para mı
veriyorsunuz, anlaşılamıyor. 23 yaşındaki Ian'ı
böyle soydular. Tıfil oğlan, gayct dostane bir
atmosfer içinde gerçekleştiğinden
olsa gerek "Soyukluğumun farkına
bile varamadım" dıyor. İnsan
değişıklıgin her türüne, belki
başlangıçta ıçgüdüsel bır karşıthk
du>Tjyor. Benim bu tür bir soyulmaya
karşı oluşum içgüdüsel değil sanınm.
Diyaloğa ve ikna yöntemine dayalı
böylesi bir soyulma vakasmın kurbanı ™ M
™ " " "
olsam, sanki onurum kınlacakmış gibi
düşünüyorum. Şöyle esaslı bir sıkıştınlsam, belki
biraz hırpalansam, "Soyuldum ama direrKfim"
deme şansım olur hiç değilse. Ama gûnümûz
soygunculan bu hassas noktayı elbette düşünecek
değiller.
Bu örnekten de anlaşıldiğı gibi, lngihere
hırsızlanyla da acaip bir ülke. Dünyada en
olmadık şeyleri çalmak gibi bir becerilen var her
şeyden önce. Şimdi neresiydi anımsamıyorum, bir
bölgede küçük bir köprüyü bile çaldılar. Polisin
"Ne işlerine yarayacak, anlayabilmiş değjüz"
LONDRA
cümlesi hâlâ aklımdadır. Sadece bu değil, örneğin,
başka yer yokmuş, gibi, gidip bir gece. polis
balosunun yapıldığı salonu bile soydular. Polis
balosunun yapıkhğı salonu diyorum. anlıyor
musunuz? Kırk yılda bir eğlenmeye karar veren
polisler, salonda, içkili kafayla şafkılar söyleyip,
dans ederlerken vestiyerde ne var ne yoksa
hırsızlara kaptırdılar. Polisin soygunla ilgilı olarak
yaptığı açıklamadakı "çok nuhcup okhık"
cümlesini unutmam da
herhalde yüzyıllan bulacak.
Hırsızlar işin gırgınnda olunca,
polisi de kendilerine
MUSTAFA benzettiler haliyle. Bu Noel'de
ERDEMOL neler olmuştur, biliyor
musunuz? Polis örgütü.
mesleğinde kariyer yapmış,
— » ^ — ^ — — » örgütün yakından tanıdığı ve
Noel'de uslu durmayacağını da bildiği hırsızlara
tebrik kartlan gönderdı "Bu Noel'de umanz kendi
evinizde mutJu bir akşam geçirirsinizr
yazılı bu
kartlardan binne yanıt, adını da saklama gereği
duymayan bir sabıkalıdan geldi: "Beni
düşündüğünüz için teşekkür ederim. Ama Noel'de
evde otmayacağun, işteyim." Hırsızlar her zaman
başanlı olmuyorlar tabii.
Yakın bir zamana değın çahştığım gazetenin
Londra bürosuna gelen bir Kıbnslı Türkün
anlattıklanm aktarayım size. Yıllar yıllar önce
Kıbns'a yerleşmiş Afrikalı bir Müslüman ailenin
Türkleşmiş oğlu olan bu siyah Türk, Londra'da
taksi şoforlügü yapıyor. Bir gece duyduğu
tıkırtılar üzerine pencereden dışanya baktığında
bir de ne görsün. Siyah bir adam. ekmek teknesi
arabasrnın kapısını açmaya çalışıyor. Artık arabayı
mı. yoksa teybini mi götürecek, kimbilir. Pek de
cesur olmadığı için bizim vatandaş. ne yapacağını
bılemiyor önce. Hatta çalarsa çalsuı diye de
geçıriyor içinden.
Neden sonra cesaretini toplayıp, eline mutfaktan
bıçağını da alıp aşağıya iniyor. Kapıdan çıkıp,
tedirgin adımlarla arabasını soymaya ya da
çalmaya çalışan hırsızın yanma yaİdaşıyor. Hırsız
da onun geldiğini farkedip başını çevirdiğinde,
beklenenin aksine hiçbir telaş belirtisi
göstermeden bizim şoföre ne dese beğenirsinız:
*Bu arabayı ben soy uyorum, sen diğerterine gft_."
Meğerse Kıbnslı şoför de siyah oldugu ıçın onu
da kendısi gibi hırsız sanmış. Bütün siyahlann
hırsız olmadığını en ıyi o anlamahydı oysa. Sonra
ne mi oluyor?
Bizim siyahi Kıbnslı "Peki" deyip cep
telefonundan, hırsıza çaktırmadan polisi anyor.
Sonucun ne olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bir
polıslerin balo yaptığı salonu soyan hırsızlann
meslekteki başansına bakın, bir de kendisiyle aynı
toplumsal kategorideki şofbrü soymaya kalkan
kenar mahallenın gariban hırsızına. Londra çok
değişti diyorsam, bir bildiğim
var ki diyorum.
Hawaii'deki
papağancı SırpHayatında ilk kez bir Pasifik Adası'na
gidenler tropikal renklerin, baygın orkide
kokulannın, iyice yavaşlayan zaman
kavramının ve gözlerinin içine kadar gülen
Polonezyalı yerli halkın büyüsûne
kapılmaktan kendini alamıyor. Açıkçası
Pasifik Adalan'nın en Amerikalılaşmışı bile
hâlâ özünden esanslar taşıyor ve bu coğrafya
ile bu kültürün bıleşimi bir Doğu-Akdenizli' -
ye bile egzotik geliyor. Yengeç Dönencesi'nin
hemen altında yer alan Hawaii Adalan,
toplam 8 adet. İ959'da resmen Amerika
Birleşik Devietleri'nin 50. eyaleti olan
Hawaü'nin gayri resmi adı Aloha eyaleti.
Aloha. biliyorsunuz merhaba anlamma
geliyor ama onlar hoşçakal demek için de
Aloha diyorlar (Bunu bizim gibi düz değil,
derin bir nefes çekip A-looo-haa! diyerek her
keresinde büyük bir zevk ve iştahla
söylüyorlar). Bir de Malaho var ki, bunu
öğrenmeden Hawaiililerin
elinden kurtulmanız olanaksız.
Malaho da teşekkür ederim
anlamına geliyor Zamanın
başka bir boyutunda, sakin,
gevşek ve her an Hula dansı
yapmaya hazır esnek, esmer
bedenleriyle insanı bütün
sağlık. meslek hırsı ve dünya
meseleleri dertlerinı bir kenara "™~"
—
""~"
bıraktırmaya tahrik eden Hawaıilıler, Waikıki
plajlannda hâlâ sörf yapmaktalar. Hayat bir
turiste dışardan göründüğü gibi romantik
olmamalıdır. (bana kalsa olmalıydı...) Bugün
kendi adalannda bir azınlık durumuna düşen
Polonezya ırkından gelen gerçek Havvaiililer,
şekerkamışı, ananas, makademiya fındığı ve
turizm gelirlerine rağmen ABD'nin en
kınlgan ekonomısine sahıp eyaleti (kişi
başına gelir: 12 bin dolar). Hawaii'nin asıl
çoğunluğu Korelı, Çinli, Japon ve Filipinli
Amerikalılardan oluşuyor. Buyrun
Havvaii'nin romantızmini gölgeleyen bir
başka bilgi: Başkent Honolulu'nun
bulundugu Oaha Adası'nın limanlanndan biri
dünyaca ünlü (!) lnci Limanı: Pearl Harbor.
Oaha Adası'na iner inmez, daha havaalanında
boynumuza asılan pembe orkit çiçeklerden
yapılmış kolyeler ve cıvıl cıvıl 'Aİoooha'lı
karşılama, 11 saatlik uçak yolculuğu, Ne\*
York'la 7 saatlik zaman farkmın
yorgunluğunu alıp götürüyor. Üstelik bize
turistik göründiiğü için itici gelen hemen her
şey Havvaiililerin günlük yaşamının öyle
organik bir parçası ki, kısa bir süre sonra
HONOLULU
BUKET
UZUNER
utanıp çekinmeden birer Havvaii
gömlek/askılı entari alıp salına salma
dolaşmaya başlıyoruz Honolulu sokaklannda.
lşte o sırada elinde rengârenk dev
papağanlarla gezen bir sokak fotoğrafçısı
peşimize düşüyor. tlle de bu papağanlan
omzumuza oturtup polaroid bir fotoğrafimızı
çekecek. Sonunda ona da Aloha diyoruz. Bu
adam uzun boylu ve sanşın, ama daha ağzını
açar açmaz koyu aksanlı Ingilizcesiyle
Amerikalı olmadığı anlaşılıyor. "Siz bu
papağanlan uyuşturdunuz mu?" diye
takılınca bana kızıyor ve annesınin ûzerine
yemın ederek papağanlann ayık olduğunu
söylüyor. Neden annesi üzerine yemin ettiğini
sorunca, "Annemi çok sevcHğbn için" dıyor
sertçe. Yeminleri ve küfurleri anneleri üzerine
kurulu kültürler bize yakın coğrafyadadır.
"Akdenizli ırasiniz?" diyorum. "Ben bir
Sırpun ve Sırp olmaktan gurur duyanm!"
diye ter ter tepiniyor Honolulu
sokaklannda. Ben "Hoppato!"
diye düşünüyorken "Tamam
papaa bukhı!" diyor Aö
Murat yanımda bana
gülümseyerek. Sonra o
güzelim Pasifik gecesinde
Sırplı papağancının makinah
tüfek gibi ve hiç nefes
" ^ ~ ^ ^ ~ ~ " almadan "emperyaiist
ABD"nin ülkesini nasıl bombaladığına
öfkelenişini seyrediyoruz. Bizi hiç
dinlemiyor, aslında tam bir histeri nöbetine
tutulmuş. kimseyi duymuyor. "Kosova"
dıyoruz, "Kosova bizim kalbimiz" diyor.
"Sizin tstanbuhınuz'u bombalasalar ktzmaz
mBiruz?" diyor öfkeden kıpkırmızı kesilmiş
olarak. Zavallı papağanlar Sırp papağancının
titreyen bedeninin yaydığı titreşirrilerden
rahatsız, büzülüyorlar. O zaman Sırp
papağancı aniden hatırlıyoT "Siz Türkter, siz
de biziın üikemizi 500 yü işgal etmiştiniz!"
diyor. Ali Murat'la bakışıyoruz. Sırp
papağancıya çektiği fotoğrafm ücretini
ödüyoruz. "EmperyaHzm dostum" diyor Ali
Murat. Sırp papağancı ABD eyaletlerinden
birinde kazandığı parasını sayarken Ali Murat
soruyor "500 yd nuydı?" Honolulu gecesinin
baharat kokulu, banş renkli caddelerinde
yürürken "keşke savaş olmasa_" diye geçiyor
insanın içinden, ama savaşlar hep oldu ve
oluyor. Çünkü savaş çok kazançlı bir endüstri
ve "biıilerinin" para kazanması gerek.
Para "gûç"ün en büyük göstergesi
olduğu sürece... Aloha!
Şöyle
rengârenk
pullubirzarf...Geçmiş, msana zaman zaman
kendini "duyurtur", sanki
^hişştl" der gizlı bır ses. Bu bir
eski şarkı da olabılır.
kalabalığın ortasında ansızın
yakalanan bir yabancı
gülümseyiş de. Ya da
umulmadık bir yerde karşınıza
çıkan bir zamanlar sık birlikte
olduğunuz, ama zamanın ve
ortamın uzaklaştırdığı bir dost
da. Çok şey vardır konuşulacak
Ne var ki, ya susulur ya da
srradan şeylerden bahsedılir.
Kalır söylemek istediğiniz,
sormak istediğiniz önemlı ve
hassas konular. "O" nasıldır?
Evlenmiş midir?
Sizi hiç sormuş
mudur? Siz onu
en son ne zaman
görmüştünüz?
Sorulmaz bu tür
sorulann çoğu;
zamanın
ımbiğınden geçer,
süzülür.
Ruhunuzda, o en özel
noktanızda, sıcak bır duygu olur
kalır. Siz dalar gidersiniz.
L'zaklara baktığınız için
yakınınızı göremezsiniz. O
zaman sorar sızın
bugününüzdeki insan size, "Ne
oktan? Niye daldın birden?
diye". Verdiğıniz yanıt yanıt
değildir, lafbr yalnızca...
Isveç'te apartman daırelennin
kapılannın tam ortasında
postanın içeri atılması için
kapaklı bir delik-yank \ardir.
Eğer gelen zarf fazla kalınsa,
içeriye bir kâğrt atılır ve
postanızı gidip postaneden
almanızın gerektıği bıldırilir. Bu
nedenle eve geldiğinizde ve
sokak kapısının kihdine
anahtan soktuğunuzda içinizi
bir heyecan kaplar. Kapının
arkasında ne bulacaksmız
acaba? Bir dolu reklam
bulacağınız kesindır de, ondan
başka, özel posta olarak?..
Benim ılk aradığırru üçe
katlanmış ve ortası kuşaklı
olarak gelen sevgili
Cumhuriyet'tır. Pazartesı ve salı
günleri genellikle 2-3 sayı
birden gelır{burada
cumartesileri posta dağıtımı
yapılmadığı için). Araya iki
ülkeden binndeki bir resmi tatıl
girdiyse, 4 günlük
Cumhuriyet'in aynı anda geldiğı
de olur. Gazetem, benim için
memleketımdir; memleketım
bana gelmektedir. Hemen alınm
yerden, en keyifle
okuyabileceğim köşeye
bırakınm onu. Sonra bakanm
özel mektup \-ar mı, diye.
Zaman zaman, yüzünü
görmediğim ama, adını
duyduğum birisi bir kitabını
göndermış olur; ya da sevecen
bir dergi yönetmeni, dergisini.
O zaman keyfim sonsuz olur.
E\ işleri yüzünden postamla baş
başa kalmam epey gecikir ama,
bunu ben tatlı bir işkence gibi
yaşanm, hanı. mutlaka
geleceğinı bıldiğıniz sevgili
biraz gecikince
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
içinizde doğan
o duygu gibi.
Eskiden
uzaklardan,
çok renkli
pullarla süslü
zarflar içinde
_ _ _ ^ _ ^ mektuplar
gelirdi. Sık
gezen, henüz bir yere
yerleşmemiş dostlar, bir yaz
işinde tanıştığınız ve bir daha
görmeyi pek ummadığınız sizin
gibi genç olan birinin bir başka
kıtadan gönderdiği mektuplar,
kartpostallar. Şimdi zaman
değişti: gençler yüzünü
görmedikleri insanlarla
elektronik posta aracılığıyla
haberleşıyorlar. Ne pul, ne
kâğıt, ne zarf. ne de postane.
Fazla kıskanmış gibi olmayayım
ama -laf aramızda- bizim bir
zamanlar "adam gibi"
mektuplaşmaktan aldıgımız
zevkı aldıklannı hiç
sanmıyorum. Benim başıma da.
yaklaşık ıki bucuk yıl önce,
ikısınin ortası bir şey geldi; bir
faks! Hem kâğıt ve elyazısı
vardı ortada, hem de elektronik!
Taa, yenı üniversite mezunu
oldugum yıla, buraya
yerleşmeden öncekı yıla
döndüm o faks yüzünden.
Nerelere gömdüğümü
bılmediğım duygularım bırer
birer fılizlendi içimde. Meğer
ne kadar çok şeyi saklamış ve
taşımışım içimde yıllardır!.. O
andan. o bır çeşit Milat'tan
sonra artık ne eskı benim, ne de
şrmdıki!
tkısinı bır arada yürütmeye
çahştığım için de neler geliyor
başıma, neler... Zaten çoğuna
siz tanıksınız ya...
Berlin'in Baharları Kahve KokarCeketim kuşlann söylediklerine
inanmasa da, aşikâr bahann geldiği. Kent
sokaklannı ve caddelerini tüm renklere
açmış, çiçeğe durmuş. Havada bir neşe,
bir canlılık kokusa Bu kokunun altında
koklaşan sevgililer, coşkulu sokak
çalgıcılan, telaşsız dilenciler. Renkli
ve üç boyutlu hepsi de. Tozu alınmış
güneş gözlükleri, naftalin kokulu bluzlar,
kat yerleri belli keten pantolonlar
tamamlıyor bu sahneyi. Paskalya tatilıne
denk gelen güzel havalar (beni
manvetmenin dtşında^bu görüntüleri
çiziyor Berlin'de. Güneşin kutsal
sayıldığı bu loş kentte, herkes pervane
kıhğında, kimi parkta, kimi göl
kenannda, çoğunluksa cafelerde, ışığı
yakalama çabası içerisinde. Çoğunluğun
cafeleri tercih etmesinin bir nedeni var
tabii. Içerden cafelerle kuşatılmış bir
şehirdir Berlin. Bu kuşatmadan hiç de
şikâyetçi değildir ve cafeleri sever
Berlinli. Yaz demez, kış demez sahip
çıkar cafesine, yalnız bırakmaz. Müzmin
yamızlar bile kitaplannı cafelerde
okuyarak destek verir bu eyleme. Eylem
diyorum çünkü ilk
kuşatmanın kınlması
da büyük rol oynar bu
sahiplenmede. En iyisı
biraz gerilere gidelim
ve olayın gelişimine
bir göz atalım. 1714
yılında gerçekleşen ilk
kuşatmanın kahramanı
bir Afrikalıdtr.
BERLİN
Berlin'deki tüm cafelen kapatır ve kralın
ölümüne kadar kapalı kalır tüm cafeler.
Bu olaya neden olarak, çarpmtı yaptığı
gerekçesiyle doktorunun II. Friedrich'e
kahveyi yasaklaması gösterilse de, bu bir
rivayetten öteye
geçmez ve
II.Friedrich'ın imza
toplamaya bile gerek
GÜRKAN gönnediği. kahve
KEStCİ karşıtı kampanyasmın
nedeni bir muamma
olarak kalır. Daha
Berlin'in ilk cafesi "Cafe Royal"i açarak
bu kuşatmanın temelini atar. Berlinli
bugün olduğu gibi, o günlerde de
memnundur bu durumdan. Ancak bu
mutluluk uzun sürmez. Dönemin Prusya
lmparatoru n. Friedrich 1765 yıhnda
sonra yavaş yavaş
yenıden örgütlenen
cafeler, Berlin'i içten kuşatmaya başlar.
Cafeleri dolduran insanlar felsefeyi,
politikayı, edebiyatı da beraberlerinde
götürürler cafelere. Böylelikle çeşit çeşit
cafe çıkar ortaya. Çoğu tarihe geçer.
Ömeğin önceleri genç Karl Mara, daha
sonralan Engek. Stirner ve Bakunin'in
müdavimi olduklan Berlin'in kızıl cafesi
Stehely. siyasi tarihin tozlu sayfalanndaki
yerim böylelikle alır. En parlak dönemıni
ıki Dünya Savaşı arasında yaşayan Berlin
cafelen. 2. Dünya Savaşı sonucu
Almanya'nın hezimete uğramasıyla
yıkılış döneminı yaşar. Kuşatmanın
üçüncü aşaması dıyebileceğimız
günümüzde. cafeler yine en parlak
dönemlerini yaşıyor. O günlerden,
bugünlere dek ayakta kalmayı
başarabilen Kranzler ve Möhring cafeleri
ıse birer ıbret tımsali olarak duruyorlar
şehrin göbeğınde. Kimbilir, belki de genç
cafeler olanlan unutmasın diye. Ben
bütün bunlan düşünürken geceye
dönüşüyor gün yavaş yavaş. Cafeler hâlâ
dolu; gülüyor. kızıyor, tartışıyor, nefes
alıyor. Bahar sarhoşluğunu herkesten çok
cafeler yaşıyor.
YAZ DÖNEMİ
ALMANCA KURSLARI
Goethe Enstrtüsü'nün merkezi sınavlanna hazırtık
Kayıt için
Tarih : 27, 28, 29, Nisan
Saat: 10.30 -13.00 ve 14.30 -18.00 arası
Yer: Yeni Çarşı Cad. 52 Galatasaray
Tel.: 293 66 68 - 249 20 09/45 ve 46
AIAAAN
KÜLTÜR
MERKEZİ
Almanca Öğrenmek
Meslekte Başan
GOETHE
INSTITUT ISTANBUL
BURSA ASLtYE 5. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1998-711
Davacı Elif Öztoprak tarafından davalı Hasan Öz-
toprak aleyhine açılan nafaka davasının mahkememız-
de yapılan açık yargılamasında venlen ara karar gere-
ğince; Halen Lüleburgaz, Omurca köyünde Ali Toygar
yanında kalmakta olan davalı Hasan Oztoprak'a belır-
tilen adresınde dava dilekçesi tebhğ edilemediğinden
ilanen teblığine karar verilmiş olup davalı Hasan öz-
toprak'ın duruşma günü 10.05.1999 günü saat
10.30'da mahkememızde hazır bulunması veya kendi-
sıni bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde yoklü-
ğunda karar venleceği hususu davetiye yerine kaım ol-
mak üzere ilanen tebliğ olunur. 19.3.1999 Basın:
15583
PEKTEK ASLtYE HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN
EsasNo: 1998/62 Karar No: 1999/2
Davacı Gülhayat tmrak vekili Av. Oğuz Dilek tarafından davalı Garip tmrak aleyhi-
ne mahkememize açmış bulundugu yabancı mahkeme karannın tanıması davasının ya-
pılan açık yargılaması sonunda: Mahkememızce yabancı mahkemece verilen ve kesin-
leşmiş olan 6.7.1989 tanh ve 88.07.5100 esas 93008 sayılı karan ile taraflann boşan-
malanna daır venlen karann 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hulcuk
Haklanndakı Karar'ın 38'incı maddesı gereğince tanınmasına ve nüfus kütüğüne bu
şekılde tesciline dair venlen ışbu hüküm davalı Garip lmrak'ın adresi mechul olduğun-
dan ilanen tebliğıne ve ilan teblığinden ıtıbaren 15 gün ıçensinde mahkememize baş-
vurmadığı takdirde ve herhangi bir itiraz olmadığı takdirde kesınleşeceğı ilanen tebliğ
olunur. Basın: 6087
KADIKÖY 2. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1999/122 Vesayet .
Kayışdağı Cad. Eminçınarpaşa Sk. Banş Apt. No:
14/6 Ustgöztepe/lstanbul adresinde ikamet eden Isma-
il oğlu, 1934 doğumlu Ömer Demir M.K.'nin 355.
maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine ay-
nı adreste oturan eşi, 1933 doğumlu Mükerrem De-
mir'in vası tayın edilmesine karar verildı. 16.3.1999
Basın: 16565
ADANA ÜdNCt SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
İLANEN KARAR TEBLİĞİ
Dosya No: 1998/200 Esas
1999ı 298 Karar
Davacı Bednye Küçükkurt vekili avukat Ali Seydi Öz-
bey tarafından davalılar Hacer Ergüven ve Sonay Şeker
aleyhine açılan ızalei şüyu davasının yapılan yargılaması
sonunda: Adana ili Seyhan ılçesı, Kurttepe Köyü, 5738
ada, 7 parselde kayıth taşınmazın satılarak ortaklığının gı-
derilmesine davacı vekilinin yüzüne karşı, davalılann
yokluğunda karar verilmiş olup, davalılar Hacer Ergüven
ve Sonay Şeker'e karar yerine kaim olmak üzete ilanen
tebliğ olunur. 5.4.1999 Basın. 16498
MZA GUNU ^
2. ISTANBUL ULUSLARARASIKITAP FUARI
CNR - DÜNYA TİCARET MERKEZİ - YEŞİLKÖY
isan Pâzar
IVÎtHMET EROL
ZİLEÜ FARAÇ MAItfSAU
if.-r4.OO-76.OO TMSaaf.y6.00-18.00
CNR Dünya Tıcaret Merkezi (Ataturk Havalimani karsısı) Yesıiköy
ORDU-ULUBEY KADASTRO
MAHKEMESt'NDEN
EsasNo: 1995/204
Davacı orman ıdaresi tarafından davalı Mahmut Temel
ve arkadaşlan aleyhine mahkememize açılan tespite itiraz
davasının yapılan açık durusması sırasında verilen ara ka-
ran gereğince; Davalılardan Havva ve Hatice Temel tüm
aramalara rağmen bulunamadığvndan ilanen tebligat ya-
pılmasına karar verilmiş olup, duruşmanın 07.05.1999
günü saat 9.00'a bırakıldığı, ıbraz edecekleri belgeler ile
birlikte dunışmaya gelmedıklennde davanın yokluklann-
da sonuçlandınlacağı. dava dilekçesi ve duruşma günü-
nün teblıgi yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olu-
nur. 05.03.1999 Basın: 11712
w İMZA GUNU
2. ISTANBUL ULUSLARARASI KİTAP FUARI
CNR - DÜNYA TİCARET MERKEZİ - YEŞİLKÖY
'h tsan razaney 11ann
Saat:16.00-18.00
CNR Dünya Ticaret Merkezi (Atatürk Havalimanı karsısı) Yeşilköy
Bugünlere küçük ödünlerle geldik...
ÇAĞDAŞ EĞİTtM VAKFI
Tel: 0212-276 2S 99 Faks: 0212-2S6 \î 54
Vakıjbank Eliler Şb. Çev Bağış Hesap \o: 2012V6