02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 NİSAN 1999 ÇARŞAMBA 14 KULTUR Paris'teki Jeu de Paume'da, Georges Pompidou'nun etkinlikleri üzerine bir sergi 'Koloni gittL, sanat kaldı'NECMİSÖNMEZ PARİS - 20. yy 'da Fransız kültürünün çeh- resinı değiştirmeyi deneyen Fransız cumhur- başkanları arasında, Kültür Bakanı Andre Malraux'yu geniş çaplı yetkilerle donatan ChariesDeGauUe'den sonra birbırine zıt ko- numlara sahip olan Georges Pompidou ve François Mrtterrand'ın özel bir duruşlan var- dır. Klasik bir çerçeveyi aşmayan Fransız şi- ir antolojileri yayımlayan Pompidou, her ne pahasına olursa olsun çağdaş olmanm gerek- liliğine inanırken. Mitterrand'ın t.M. Pei'nin Louvre'a eklemlenen piramitleri dışında gün- cel sanat diline yakınlık duyduğunu sapta- mak zor. Paris'teki Jeu de Paume'da, ''Geor- ges Pompidou et la moderntte" başlığı altın- da açılan kapsamlı bir sergi, müzikten mimar- lığa, görsel sanatlardan edebiyata dek olduk- ça geni ş bir çerçeve içinde 1960-1974 arasın- da Pompidou'nun çagdaş sanata nasıl baktı- ğını, hangi sanatçılara ilgi duyduğunu tekrar gündeme getiriyor. Her açıdan Fransız dev- letinin "kültür pontikası"nın büyüteç altına alındığı bir sergi. Müzenin dışındaki parka yerleştirilmiş olan çalışmaz durumdaki Jean Tinguery makine- si ile. küçük girişin ortasına yerleştirilmiş olan son derece dekoratif bir Nid de Saint Phal- le heykeli izleyicılerde, daha sergiyi gezme- den, "yetkin üe vasaün" birbin içıne girdiği, 1960"lann karmaşık ruhuyla karşılaşacağı hissini uyandınyor. Ama müze pedagoglan- nın garip bir egıtme-öğretme aşkıyla numa- ralandırdıklan salonlan bir tarafa birakıp, en üst katın en arka salonundan gezmeye beşla- yan izleyici, bir tür hesaplaşmadan, sorgula- madan çok. "Pompidou ne yapü? Pompidou ne>i severdi?'' ekseninde kurulmuş sorunlu bir sergiyle karşı karşı olduğunu algılıyor he- men. Ama bu sergiyi, sergilenen işlerin özel- liklerinden çok, bir cumhurbaşkanının izle- diği "kültür poütikası"açısındandegerlendir- mek gerekiyor. Şiir albûmlerine ilginç sergileme 1961 yılında Anthologie de la poesie fran- çaise başlığında bir şiir seçkisi yayımlayan Pompidou'nun edebiyat profesörü olmasın- dan kaynaklanan bir ilgiyleReneChar'a özel bir yakınlık duyduğu ve onun el yazısıyla yazdıgı şiirlerini, Braque, Giacometti, La- urens, Miro, Picasso ve VTeira de Silva'ya re- simletmesinden oluşan ilginç bir koleksiyo- na sahip oldugu serginin izleyicilere sundu- ğu ilk sürpnzlerden bin. ilginç bir sergileme tekniğiyle gösterilen bu şiiralbümlerinde, Giacometti dışındaki sanat- çılann otomatik bir içgüdüyle kendi motiv- lerini hızlı biçimde aktardıkları görülüyor. 'ergi, müzikten mimarhğa, görsel sanatlardan edebiyata dek oldukça geniş bir çerçeve içinde 1960-1974 arasında Pompidou'nun çağdaş sanata nasıl baktığını, hangi sanatçılara ilgi duyduğunu tekrar gündeme getiriyor. Ama bu sergiyi bir cumhurbaşkanının izlediği 'kültür politikası' açısından değerlendirmek gerekiyor. Leger'nınPaulEduard'la birlikte yayımladı- ğı poeme-objet'de süslemeci birçabanın öte- sine geçemiyordu. Şiir salonundan çıktıktan sonra 1950-60 arasında etkinlik gösteren Eco- le de Paris Akınu'na resimlenn yer aldığı sa- lona giriliyordu. Bu akımın en önemli tem- silcilerinden bıri olan NicoiasdeStael'in "Ça- tüar" ve "Paris Çatdan" gibi iki güçlü res- minin bulunduğu bu bölümde, Hans Hartung ve Sonia Delaunay'ın çalışmalannın yanı sı- ra 1972 yılında tstanbul Festivali'nin afişini yapan Georges Mathieu'ye ve Serge Poli- akoff'a ait resimlenn bulunması, 1960'lann Fransız resmi hakkında bilgi veren bir özel- liğe sahip. New York'un, Paris'in elinden mo- dern sanatın merkezi olma özelliğini aldığı bu yıllarda, gerek özel koleksiyoncular gerekse müzeler yanlış tercihler yaparak, bir süre ikın- ci sınıf sanatçıyı desteklemişlerdir. Eşi Claudeile birlikte galeri gezmekten, Po- liakoff ve Delaunay başta olmak üzere sanat- çılarla dostluk kurmaktan hoşlanan Pompi- dou'nun da bu hatalı kararlara vardığı görü- lüyor. Nicolas de Stael'in ve Pierre Soula- ges'ın bugün bile etkisini koruyan resimleri- nin yanı sıra "ikincisuııf" birçok ressamın ser- gide yer alması, Pompidou'nun genel değer- ler dışına çıkmayan bir tarzda resim koleksi- yonu oluşturduğunu ortaya çıkanyor. İki başlı koteksiyon mantığı Pompidou'nun başbakan olduğu 1962 yı- lında Fransa'nın gündeminde olan konu, her alanda "modernleşerek" bir endüstri toplu- muna ulaşmaktı. Tanm, ekonomi alanlann- da büyük hamlelere giren Fransa'nın kültü- rel alanda da çağın gereklıliklerini, "Ameri- kan modehne" göre bir an önce yakalaması gerektiğine inanan Pompidou. bir yanda Fes- tival d'Automme'un kurulmasma önayak ol- du. öte yanda ise Centre Georges Pompi- dou'nun temelleri attı. Pierre Boulez'in Almanya'dan Fransa'ya geri çağnlarak modem bir stüdyoda çalışma- sının sağlanması, yüksek dereceli devlet me- murluklannda Fransız olmayanlann çalıştı- nlması, bu yıllarda onun desteklediği konu- lar arasında yer almaktadır. 1969 yılında cum- hurbaşkanı olunca ironik bir biçimde "Kok>- niler eUmizden gitti, bize kalan sadece sanat" diyerek Fransa'nın uluslararası kültürel reka- bette ikinci kümeye düşmemesi için çaba sarf eden Pompidou'nun Erysee'de- ki özel apartmanını, Agam'ın halı ve freskleri, Poliakoff'un ve Hadju'nun yemek tabak- lanyla ve Pierre PauMn'ın mo- bilya tasanmlany la donatma- sı onun gerçekte döneminin özelliklerine uygun, uslu bir " sanatbakışına" sahip olduğu- nu ortaya koyuyor. Garip ama. Yves Kkin, Cesar, Martfel Raysse. Raymond Ha- ins,Lucio Fonrana'ya da ilgi du- yuyor Pompidou. Parisli. galeri- lerden bu sanatçılara ait çalışma- lan satın alırken VasareK, Soto'ya ait içi boş geometrik form oyun- lannı da koleksiyonuna katıyor. ' Serginin tümünü etkisi altına alan bu iki başlı koleksiyon mantığı, mimarlık ve müzik bölümlerinde yer alan parçalarda da görülüyor. Hiç kuşkiısuz ki Pompidou'nun is- mini bir "kültür pofitUtaasT olarak gelecek yüzyıla kazıyan, ancak açılı- şını kendisinin göremediği Centre Ge- orges Pompidou'nun kuruluşu. prog- ramının hazıdanması ve etrafında ya- pılan tartışmalar, sergide son derece za- yıf bir biçimde temsil ediliyor. Müzik bölümünde dia projektörlerinin deste- ğiyle açıklanmaya çahşılan Boulez kom- pozisyonlan, beklenenin oldukça al- tında kalan bir sergileme tekniğiyle iz- leyicilere aktanlmaya çalışılıyor. Serginin içinde banndığı karşıtlıkla- ra, zayıf pozisyonlara rağmen Pompi- dou'nun kişisel eğilimlenni ve dönemi- nin sanatına olan ılgisinı kaba çizgiler- le aktardığı bu sergi; sanat, müzik, tasa- nm, sinema ve edebiyat gibi yaratıcı alanlann birbiriyle diyalog içinde olma- sı gerektiğine inanan bu cumhurbaşkanı- nın etkinliklerini sadece hatırlatıyor. Bu konuda daha doyurucu ve kapsamlı bir serginin açılacağını tahmin etmek, gele- ceği görmek anlamına gelmıyor. Kültür, sanat ve sanatçı kavramlan- nın günden güne kirletildiği, yaraücılıgın, geleceğe dair kur- gulann hiçbir zaman ciddiye alınmadıgı, bir çağdaş sanat müzesinin hâlâ kurulamadığı ülkemiz acaba önümüzdeki 21. yy'da Pompidou gibi bir cumhurbaşkamna sahip olabilecek mi? Sergi, Jea de Paume'da 18 Nisan tarihine dek iz- lenebilir. __ r Doğan Canku'nun yeni çalışması enstrümantal ve doğaçlamaya yönelik Yıllar sonra yeni bir albüm Koyuncuoğlu, Royal Court Semineri'nde • Uluslararası Genç Tiyatro Yazarlan ve Yönetmenleri Semineri'ne Türkiye'den ilk kez dramaturg, koreograf ve tiyatro eleştirmeni Emre Koyuncuoğlu katılıyor. Kültür Servisi - Lond- ra Royal Court Theatre tarafından düzenlennen Uluslararası Genç Tiyat- ro Yazarlan ve Yönetmen- leri Semineri'ne bu yıl Türkiye'den ilk kez dra- maturg, koreograf ve tiyat- ro eleştirmeni Emre Ko- yuncuoğlu katılıyor. 7 Nisan'da başlayan ve 4 Mayıs'a dek sürecek olan Royal Court semi- nerine, Almanya, Bulga- ristan, Danimarka, Eston- ya, Filistin. Fransa, Hol- İanda. lspanya, Israil, Is- veç. Macaristan, Roman- ya, Uganda ve Urugu- ay'dan tiyatro yazarlan ve yönetmenleri katılıyor. Dünyanın dört bir ya- nından gelen genç tiyat- ro yazarlan ve yönetmen- lerinın çeşitlı projeler üze- rinde birlikte çalışmasıni amaçlayan semıner 11 yıl- dan bu yana düzenleni- yor. Seminere The British Council'ın desteğiyle ka- tılan Emre Koyuncuoğlu, Boğaziçi Üniversitesi ln- gilız Dili ve Edebiyatı Bö- lümü'nden mezun. Istan- bul Üni\ersıtesi Drama- turji ve Tiyatro Eleştir- menliâi Bölümü'nde mas- tertezi hazırlamakta olan Koyuncuoğlu. 1991 yılın- da kurduğu "YeşilÜzûm- ter" toplulugu ile Assos Festivali, Ankara Sanart. Magosa Festivali ve Bo- ğaziçi Festivali başta ol- mak üzere çeşitli festival- lere ve sokak gösterileri- ne katıldı. Hüseyin Aipte- kin. Arhan Ka\ar ve Ah- met Ortaçdağ ile birlikte performanslar düzenledi, IşdKasapoğtu'nun yönet- tiği "Hamlet" ile Bûlent Emin Yarar'ın yönettiği "Lysistrata" eserierinde koreograf ve dramaturg olarak çalıştı. 1997 yılın- dan itibaren Izmit Şehir Tiyatrosu'nda dramaturg olarak görev alan Emre Koyuncuğlu son olarak "Mutfak Kazalan"nı sah- neledi. Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivali'nde de yıllar boyunca çeşitli gö- revler üstlenen Emre Ko- yuncuoğlu, Tiyatro Der- gisi'nin yayın koordina- törlüğünü yaptı, aynca Cumhuriyet gazetesinde tiyatro eleştırmenliği ve Akademi Istanbul'da Ti- yatro Bölümü'nde devi- nim eğitmenliğini sürdü- rüvor. NURPAN CtHANŞÜMUL Modern Folk Üçiüsü'nden tanıdığımız Doğan Canku, bu ay başında verdiği Izmir konsen ile müzikseverlerle hasret gıderdı. 1980'den bu yana iki solo albüm. 'Köçekçeier' ve 'Sonsuza Dek'le kendi çızgisini oluşturan Canku, bugünlerde yeni çıkaracağı albümün çalışmalannı sürdurüyor. Canku'nun uğraşlan bunlarla bitmiyor: Koşuyolu'nda bulunan 'Doğan Canku Etüt Özel Müzik Eğhim Merkezi'nde müzik egitimi veriyor. Şu anda 150 öğrencinin eğitim gördügü merkezde, eylülde başlayıp hazirana dek süren kurslann yanı sıra yaz kurslan da duzenleniyor. Doğan Canku'yla yeni projeleri üzerine konuştuk. - L'zun bir aradan sonra verdiğiniz tzmir konseri nasıl geçti? Hem iyı hem kötüydü. Bundan 6-7 sene önce iki konser yapmıştım Izmir'de ve tıklım tıklım doluydu. Bu konsen ilk defa kardeşim düzenledi. Sponsor hariç, konserle ilgili her şey çok iyiydi. Herkes sponsorluk yapmak istemiyor, güvenmiyorlar. Bazılan da Nadide Suttan'lan tercih ediyorlar. Konseri bılet sanşıyla yapalım dedik. Gündüz salonun yansı bile dolu değıldi, akşam ise salonun dörtte üçü doluydu. Gelen seyircı inanılmaz derecede güzeldi. Klasik müzik dinler gibi dinlediler konseri. Böyle 10 kişi olsun. lOkişiye konser yapanm. - Yeni albüm hangi plak şirketinden çıkacak? Birkaç kaset fırmasıyla göriiştüm, bana bazılan çok cazip gelmedi, çünkü promosyondan kaçınıyorlar. Doğan Canku'yu nasıl olsa tanıyorlar, kasedı çıkar, satar diye düşünüyorlar. Tamam, satıyor ama benim kasedim 6 yılda 600 satıyorsa, promosyonu yapılan kaset 6 ayda 600 satıyor. Kasetlerim hep satsın istiyorum. O gün çocuk olanlar bugün kasedimı alıp dinliyorlar... Sonuçta istediğim gibi firma bulamadım. Tanınmış fırmalar olsa da bir tuhaf davranıyorlar. Önce tamam efendim yapanz dıyorlar. sonra arayan soran yok. - Yeni albümün sound olarak diğer iki aB^'"M^»" ne faridan oiacak? Yeni albümüm doğaçlamaya yönelik, enstrümantal ağırlıkh oiacak. Benim, 2.5 yaşındayken yaptığım bir beste vardı. O zaman babam bunu alıp bazı ufak tefek pasajlarla süslemiş. Kendım de bir şeyler katarak bunu 1983 yılında plak yapmıştım. Yeni versiyonuyla 'Doğa-N'ın Uyanışı' adıyla bu şarkıyı albüme koyduk. Bunun dışında 'Doğa-N'm Dansı' adlı bir şarkı var, alaturka samba parcalanmız var. Parçalarda caz, Türk müziğı motıflen var. - Bugünkü müzik ortamını nasıl değertendirhorsunuz? Sokağa çıkın. Bahann gelmesıne rağmen hava hâlâ kirli. Sokaklar, yollar kirli. Nereye baksak kirlenmiş vaziyette, çünkü bilinçler kirli. Böyle bir ortamda müzik, sanat konusunda ne bekliyorsunuz? lyi aranjörler var, ama çoğu para yüzünden bütün bilgilerini mahvetti. Yozlaştırdılar bütün yaptıklannı. Konservatuvar bitirmiş, bir senfoni yazabilecek donanıma sahip insanlar olmasına rağmen yaptıklan aranjmanlara baktığımda utanıyorum. Para için böyle yaptıklannı söylüyorlar. Tamam. para için yapın, ama insanlan zehirlemeyin. Bana, neden beste yapmadjğımı soruyorlar. Ben piyasaya beste yapamam, yaptığtm besteler de zaten piyasada alıcı bulmaz. Hem söyleyip çalamazlar hem de onlar için hit değildir, benim için hittir. Hayret ettiğim başka bir nokta da şu. İnsanlar beste yaparken esinlenebilir, ama bakıyorum alenen çahyorlar. - Konserleriniz devam edecek mi? Ekim ayında 25-30 üniversiteyle bağlantıya geçtik ve büyük bir çogunluğundan olumlu yanıt geldi. Ancak sponsor bulamadık. Üniversite öğrencilerinden çok fazla para talep edemiyorsunuz, biz onlara hizmet götürmek istiyoruz. Sponsor bulmamız gerekli. Ankara'da, lzmir'de, Kıbns'ta konserler vermeyi düşünüyoruz. 2. Ulusal Çevre Senaryo ve Yapım Ödülleri KüMr Servisi -FlMA Kültürlera- rası Medya ve Sanat Çalışmalannı Destekleme Demeği'nin düzenledi- gi 'Ulusal Çevre Senaryo ve Yapım Ödülleri'nin ikincisi bu yıl gerçekle- şecek. Her yıl çevre ile ilgili farklı bir temada düzenlenen yanşmanm bu yılki teması 'deniz' Yanşmanın ama- cı; denizlerinönemine, vazgeçılmez- liğine karşın bugün denizlerimizin içinde bulunduğu acı durumu kitle iletişim araçlannı, sivil toplum ör- gütlenni. okullan, sanatçılan, eğiti- ci ve öğrencileri, ızleyicilen ilgilen- diren bir yapı içinde gündeme getir- mek. Proje yönermenliğini Ethem Ozgüven'in yaptığı yanşmanın jüri- sinı Alin Taşcıyan. BinnurKıhçkaya, Haşmet Topaloğlu. Necla Algan. Se- fim E>üboğlu, Tuğnıl Erjıunaz. Tu- na Erdem. Tül Akbal \ e ZeynepOral oluşturuyor. Yanşma. bir belgesel ya da kur- maca yanşması değil. Reklam fılm- lerindeki görsel ve işitsel estetiği ara- yan. deneysel, kısa fîlme yeni bir ba- kış getıren. denizlerimizin yaşam için taşıdığı önemi vurgulayabilen özgün çalışmalar katılabilecek yanşmaya. Yaş ve eğitim sınınnın getirilmedıği yanşmada tek değerlendirme ölçütü yaratıcılık oiacak. Bu nedenle senar- yo yazacak teknik bilgisi olmayanlar, düz bir metinle de yanşmaya katıla- bilecekler. Ancak bu metin, katılım- cının oluşturduğu görsel yapıyı açık- larnitelikte olmak zorunda. Katıhm- cılann, kazanan senaryolardan en çok üç, en az beş dakikalık video kayıt- lan yapılacağım düşünerek yapıtla- nnın uzunlugunu ayarlamalan gere- kiyor. Senaryo ya da metinler. dakti- lo ya da bilgisayarla yazılacak ve on kopya olarak gönderilecek. Katılım- cılar yanşmaya birden fazla yapıtla katılabilecekler. Yapıtlann üzerine isim yazılmayacak, dört harf yadara- kamdan oluşan bir rumuz kullanıla- cak. Yanşmaya katılmak isteyenle- rinyapıtlannıengeç21 Haziranl999 tarihine kadar 'FtMa 2. Ulusal Çev- re Senaryo ve Yapım Ödülleri, Osma- nağa Mahallesi, Süleymanpaşa Sokak 59/3, Bahariye/İstanbuT adresine gön- dermeleri gerekiyor. Yanşmayı kazanan yapıtlar 1-31 Ekim günleri arasında çekilecek ve kurgulanacak. Bunun dışında kaza- nan yanşmacılar 100'er mıryon lira paraödülüyleödüllendirilecekler. Ya- nşma hakİonda daha geniş bilgi al- mak isteyenler 0216 37081 75 nu- maralı telefonu arayabilırler. (E-pos- ta:eozguven@hotmaıl.com) DEFNE GOLGESİ TURGAY FÎŞEKÇÎ Beğeni Ölçüsü Hıncal Uluç ne yazar? Eğitim düzeyi zavallılık çizgisini aşamamış top- lumumuzda kendini okur-yazar sanan insanlann hoşlarına gidecek sivrilikte "geyik muhabbetle- ri." Bense, Türkiye'nin sözüne güvenilir bir gaze- tesinin kültür sayfasında, kültür sorunlan üzeri- ne yazıyorum. Aramızda bir dalga boyu uyuşması beklemek anlamsız. Dolayısıyla beni eleştiren 6.4.1999 günkü ya- zısına, ciddi bir yazının nasıl sulandınlabileceği- nin örneği olarak bakılabilir ancak. Benim 31.3.1999 günkü yazımda bir kültür so- runundan söz ediliyordu: Sinema sanatının kla- siklerinin bugün ülkemizde yeterince gösterile- meyişinin genç kuşaklar üzerinde kültür boşluk- lan yaratabileceğiydi konu. Ince Kırmızı Hat filminin kimi genç eleştirmen- lerce beğenilmesini de bu birikim yoksunluğuna bağlamıştım. Hıncal Uluç ise, yazının temel konusuna hiç de- ğinmek gereği duymadan, sorunu bir filmi beğen- mek-begenmemek basitliğıne indirgeyivermiş. Elbette herkesin, gördüğü bir fılmi beğendim ya da beğenmedim demek hakkı vardır. Burada kimin neyi beğenip beğenmediği önemli. Hıncal Uluç'un ya da arkadaşlannın Ince Kır- mızı Hat filmini beğenmemeleri yalnızca kendi- lerini ilgilendirir. Kruşçef dePicasso'nun resim- lerini beğenmemışti. Yedıncı cumhurbaşkanımı- zın da nesim sanatı karşısında benzeri tavırlan ol- muştu. Bir sanat yapıtı üzerine söz söyleyebilmek için, o sanatın geçmişini, bugününü bilmek gerekir. Son- ra da o konudaki düşüncelerinizi o sanatın temel kurallanyla savunabilmek... Ülkemizde olsun, başka ülkelerde olsun Ince Kırmızı Hat filminin önemi üzerine pek çok yazı yazıldı. Yönetmeninin kişiliği, sinema sanatına bakışı, geçmiş ürünleri, Beıiin Film Festivali'nde kazandığı Altın Ayı ûdülü üstüne irdelemeler oku- duk. Hıncal Uluç'un birfilmibeğenip beğenmeme- si kişisel birtutumdur. Ofilmin önemini azaltmaz ya da çoğaltmaz. Gidip gördüğü Guggenheim Mü- zesi'ndeki kımi yapıtları beğenmediğini yazma- sı, o yapıtlann değerini azaltmadığı gibi. Tarkovski'ninfilmleriülkemizde gösterildiğin- de de çoğu izleyici kendini dışan atmıştt. Bu ta- vır, Tarkovski'nin önemli bir yönetmen olduğu gerçeğini değiştirir mi? Olsa olsa beğenmeyen- ler için, sanatçının dünyasına girememiştir denir. Amerikan sineması, büyük ölçüde tecimsel (ti- cari) amaçlıdır. Yapılan filmlerin başansı getirdi- ği parayla ölçülür. Bu sektörde çalışan sanatçı- lar, fırsat bulabildiklerinde tecimsel kaygılan bir yana bırakan filmler üretmişlerdir. Amerikan si- nema tarihi, sinema sanatının seçkin örnekleriy- le doludur. Ince Kırmızı Hat da böylesi fılmlerden. Sava- şın dehşetini, insan doğasına aykınlığını; orman- lann, denizlerin, çayırlann, rüzgânn sessizliği kar- şısında anlamsızlığını, insanlık dışılığını anlatıyor. Bir savaş ortamında, rüzgâriann otlan dalga- landırdığı sonsuz çayırlar sizi etkilemiyorsa suç kimin? Bir sanat yapıtının karşısına geçip beğendim ya da beğenmedim demek kolay. Zor olan, değerli sanat yapıtlanyla ilişki kura- bilecek beğeni düzeyinde kültürel donanımlı ku- şaklar yetiştirebilmek. Kaç okulunuzun kitaplığında, öğrencilerin re- sim sanatının klasiklerini görebilecekleri albüm- lervar? Hangi okulun koridorlarında ünlü heykel- lerin kopyalan duruyor? Hangi okulun edebiyat derslerinde öğrenciler dünya klasiklerini ve çağ- daş edebiyat örneklerini okuyor? "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür" sö- zü, küttürel donanımlı kuşaklar yetiştirme hede- fiydi. Bugünün, kendi dilini doğru konuşup yazama- yan kuşaklannı kim yetiştirdi? Bu kuşakların be- ğeni düzeyiyle toplumumuz nasıl geiişir? Daha- sı, bu düzeyin sözcüsü olmak neye yarar? Arada birgazetenin penceresinden bakıp, çev- redeki çarpık yapılaşmalann çirkinliğinden yakı- nırken, o evleri yapan insanlann beğeni düzey- lerinin oluşmasında o gazetelerin de payı oldu- ğu hiç düşünülmez mi? İnsanlan eğitimsiz, kültürsüz, konutsuz, sağ- lıksız bırak, sonra da halkın beğeni düzeyiyle ay- dınlannkinin farklı olduğundan söz et. Hem nedir şu Hıncal Uluç'un sık sık yineledi- ği "entel" sözcüğü? Ali Püsküllüoğlu'nun Türkçe Sözlûk'ünde (Ya- pı Kredi Yayınlan) "lafüreten kimse", "yeni mo- da aydın" anlamında argo sözcük olarak tanım- lanmış. Ben "entel" değil, aydınım. Entel tanımına da her konuda çok bilenler uyuyor. K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K Â M Î L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear