Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
MART 1999 CUMARTESl CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
iırplar ve Amavutların yalm politikalanna karşılık, NATO çok karmaşık bir strateji izliyor
Kosova'dasatrançve dama
Madelaine Albright
Dama da. satranç da birer zekâ ve stra-
teji oyunu. Ama zorluk, karmaşıkhk ve us-
talık sıralamasında satrançla dama arasın-
da epey fark var.
Kosova düğümünün çözümünde Belg-
rad'daki Sırp yönetiminin ve Kosova'daki
Amavut yöneticilerin siyasal manevrala-
nnı bir dama oyununa benzetirsek, NA-
TO'nun Balkan politikasının önemli bir
halkası olarak Kosova politikasını; karma-
şıklığı. uzun ve kısa erimli hedeflerin uyu-
mu, hedefe ulaştıracak hamlelerin seçimi
ve uygulanmasında şaşırtıcı hatta ürkütü-
cü inceliklerle usta işi bir satranç maçı ola-
rak nitelemek gerek. Hem de aynı anda
çok sayıda rakibe karşı oynanan bir sat-
ranç. Yani NATO, Sırplara karşı, Arnavut-
lara karşı, Yugoslavya'ya karşı, Rusya'ya
karşı, Balkanlar'a karşı oynuyor ve galiba
tümünü de kazanıyor; adım adım hedefi-
ne ilerlıyor. Mat. ufukta görünüyor.
Arnavutlann da, Sırplann da hedefleri
dama oyûnu kadar yalın:
Arnavutlar, Sırbistan'dan. dolayısvyla
Yugoslavya Federasyonu"ndan kopmak ve
kendi bağımsız cumhuriyetlerini kurmak
istiyorlar. Sırplar da en değerli parçalan-
nı yitirmiş Yugoslavya'dan arta kalanı ko-
rumak. hele Kosova gibi çok önemli bir
bölgeyi elden kaçırmamaya kararhlar.
Taraflann -gönüllii gönülsüz- siyasal
çözüm arayışlan sonuç vermeyince Ama-
vutlar sılaha sanldılar, Sırbistan da hemen
ve aynı yolla yanıt verdi.
NATO ve Batı Temas Grubu devreye
girmeseydi taraflar, karşı tarafı yenmek
için yüklenecekler, silahlannın niceliği ve
niteliğini arttıracaklar, kan ırmaklan daha
dolu akacak. ölüm istatistikleri alabildiği-
ne tınnanacak ve... Ve tarihin dersi: Gene
de kesin bir zafere ulaşamayacaklardı.
BelgTad - Mit-
roviça - Priştine -
Prizren - Osküp
rotasmda 16 gün
geçirdim. Sırp,
Amavut, Hırvat,
Makedon, Türk,
yani karşılaştı-
ğım yetkili yetki-
siz herkese yö-
nelttiğim birkaç
sorudan bıri de
buydu. Soruyu değişikbiçimlere, içerikle-
re büründürerek de yineledim.
Konuştuklartmın her biri, gerçeğin bir
parçasma, üstelik küçücük bir parçasına
dikkat çekiyordu. Ama tümünün görüşle-
rini toplayınca ortayagenel ve ilginç bir fo-
toğrafçıkıyor.
İki 9ün kala
Rambouıllet Şatosu'nda vanlan - altma
imza konmamış- anlaşmanın üstünden üç
hafta geçti. Pazartesi günü görüşmelerin
ıkinci turubaşlayacak. Bu üç hafta boyun-
ca Rambouillet'den bu yana atılmış ciddi-
ye alınır tek adım yok. Anımsanacaktır:
Rambouıllet"de Kosova Arnavutlanna ge-
niş kapsamh bir özerklik verilmesi -ımza
konmaksızm- kabul edilmişti. Hepsi bu.
Oysa bölgede banşı kurmak ve sürdür-
mek, vanlan anlaşmanın uygulanmasını
sağlamak için 28 bin kişilik bir NATO gü-
cünün Kosova'da üslenmesi öngörülüyor.
Bu NATO gücü çoktan Kosova sınınna,
Makedonya'ya gelip yerleşti bile. Yuna-
nistan'ın Korfu Adası limanlannda savaş
gemileri: ttalyanın Adriya kıyılanna ya-
kın havaalanlannda da NATO uçaklan ha-
zır. Gel görki görüşmelerin ikinci turube-
ların oluşturduğu
düşünülürse. refe-
randumun sonucu
şimdiden belli:
Bağımsız Kosova
cumhuriyeti!..
Batı (Temas
Grubu ülkeleri,
ABD ve onlann
silahlı gücü NA-
TO). Arnavutları
henüz bu referan-
dum koşulundan vazgeçirebilmiş değil. A-
ma onlara bu hakkı tanımış da değil. Gös-
tergeler ikinci tur görüşmelerin sonunda
Arnavutlann, referandum koşulunu ara-
maksızın anlaşmayı imzalayacaklan yö-
nünde. Nitekim uzlaşmaz bir tutum be-
nimseyen UÇK'de şahinler tasfıye edilme-
ye başlandı bile. Örneğin Rambouillet gö-
rüşmelerini frenleyen, kimi kez çıkmaza
sokan UÇK siyasal sorumlusu Adetn De-
maçi istifa ettı (yani ettirikli).
Sonuç: Görünüşe göre Arnavutlar imza-
yı basacaklar. Şu andaki nazlanmalan, Mî-
loseviç' in karşısına pazarhk masasmdabi-
raz daha güçlü çıkabilmekten ibaret. Ama
görünüşe göre imzalayacaklar. Yani NA-
TO, Arnav utlan mat'a götûren hamleleri-
nı tamamladı sayıhr.
İMnci mat
Sırplar, yani Miloseviç ve takımı, Ram-
bouillet görüşmelerinde gönülsüz de olsa
Kosova'ya geniş kapsamlı özerklik ödünü-
nü verdiler. Ancak bu özerkliğin ete kemi-
ğe bürünmesi. kâğıt üzerinde kalmaması
için zorunlu görünen NATO birliklerinin
Kosova'da üslenme koşuluna direniyorlar.
Ne Madeteine Albright'ın tehditleri, ne
NATO, masa başında sağlayamadığı mat'ı,
masaya bir tekme savurup sağlayacak. Ya-
ni NATO. Sırbistan'a karşı oynadı|ı sat-
ranç maçını da şöyle ya da böyle mat'la
noktalayacak...
Ve flnal...
Gel gör ki bunlar NATO için (ABD, Fe-
deral Almanya, lngiltere, Italya, Fransa an-
layınız) küçük matlar, önemsiz zaferler.
Çok daha büyük ve sonuçlan dünya ölçe-
ğinde ağırlıktaşıyan bir siyasal stratejinin
halkalan. Siz bu satırlan okurken, çok bü-
yük bir aksilik olmazsa Polonya, Çek
Cumhuriyeti ve Macaristan da NATO'ya
katılmış olacaklar. Bu olağanüstü önemli
bir gelişme. NATO sınırlannı doğuya doğ-
ru 700 kilometre daha genişletmiş oluyor.
Üstelik Lıtvanya, Letonya, Estonya gibi
Baltık cumhuriyetleri, Romanya, Slovak-
ya ve hatta Bulgaristan gibi Balkan ülke-
leri de ha bire NATO'nun kapısmı çalıp
"Beni de, beni de~." diye çırpınmaktalar.
Şimdi çarpıcı tablonun içine eski Yu-
goslavya'yı yerleştirelim. Bir zamanlar
Batı'ya ve NATO'ya kök söktüren Bal-
kanlar'ın haşarı ve güçlü çocuğu. bağım-
sızlar blokunun önderi Yugoslavya'nın ye-
rine, bugün, her biri yutulması kolay lok-
malar halinde devletçikler var: Makedon-
ya. Hırvatistan. Slovenya, Bosna... Geri
kalanın adı şimdılik Yugoslavya. Ama bu-
günkü Yugoslavya'yı oluşturan iki federe
cumhunyetten Karadağ, koptu kopacak.
En azından her gün biraz daha çok Belg-
rad'dan bağımsız davranıyor. Kosova Ar-
navutlan üç yıllık bir geniş özerklik döne-
minden sonra bağımsız Kosova cumhuri-
yetine hazırlanıyorlar. Kosova ile Sırbistan
arasındaki Sancak eyaletinde çoğunluğu
Rkhard Holbrook
Kosova'da Sırplar ve Arnavutlar kıyasıya çarpışırken, Kosova'ıun ve Balkanlann geleceği ABD, Federal Almanya, lngiltere, Fransa tarafından saptamyor. Rambouillet
görüşmeleri yeniden çizilen Balkan haritasının küçük bir kesimini, Kosova'yı beürtiyor. Ama sonuçlan bütün Balkanlan çok derinden etkikyecek.
Slobodan Miloseviç.
İbrahim Rugova.
Bu özetleme, satranca göre oldukça ka-
ba ve basit bir oyunu. "dama"yı sergiliyor.
NATO ne Istlyor?
Pekı, NATO'nun ve Batı Temas Gru-
bu'nun. Kosova düğümüne, bu kadar kısa
sürede. bu kadar karariı müdahalesini na-
sıl açıklamah? Evet. resmi gerekçe bilini-
yor: "Taraflann şiddet kullarumıru önle-
mek, Koso\a'da uluslararası sözleşmelerin
(BV1 Insan Haklan Evrensel Bildirgesi,
Hefcinki Senedi, ParisŞarnvb.)çiğnenme-
sine son vermek, Kosova'da banşı sağja-
makJ"
Ama NATO da, ABD de, Batı Avru-
pa'nın süper güçleri de daha birkaç yıl ön-
ce Bosna'daher gün ve belki çok daha kan-
lı bir insanhk suçuna aylar. yıllar boyu se-
yirci kalmışken; yeryüzünde benzeri çatış-
malann yaşandığı pek çok ülke ve bölge
varken, Kosova'da Arnavutlar ile Sırp or-
dusu ve pohsı arasındaki silahlı çatışma-
lann başlamasından bir yıl, çatışmalann
tırmanmaya başlamasından 4 ay bile geç-
meden, alışılmadık bir kararlılıkla soruna
el konmasını. bu resmi gerekçeyle açıkla-
mak mümkün mü ve böyle bir açıklama ne
kadar inandıncı?
lırgm bir "bkamkhk"la başhyor.
Kosova ArnavTitlan geniş kapsamlı
özerkliği, bağımsız Kosova cumhuriyeti-
ne giden yolun önemli ve değerli bir aşa-
ması olarak selamlıyorlar. Bu özerkliğin
ete kemiğe bürünmesi için NATO birlik-
lerinin gelip üslenmesini dört gözle bekli-
yorlar. Hatta Sırplann ve özellikle Milose-
viç' in burnunun sürrülmesi için NATO bir-
liklerinin, Belgrad'ın nzasıyla değil, Belg-
rad'a rağmen gelmesini, Sırp askeri mev-
zilerini bombaladıktan sonra Koso\'a'ya
yerleşmesini diliyorlar. Kimi Amavut bu-
nu açık açık söylüyor, kimi söylemekten
çekiniyor ama, için için istediğini de sak-
layatnıyor.
Birlnd mat
Ama aynı Arnavutlar, özellikle Kosova
Arnavutlannın belirleyici gücü Kosova
Kurtuluş Ordusu (UÇK) gene de. üç yıl
sonra bir referandum yapılması, halkın oy-
lanyla Kosova'da bağımsız bir devlet mi
kurulacak, yoksa Sırbistan'ın özerk bir
eyaletı olmaya devam mı edilecek sorusu-
nun bu referandumla saptanması koşulun-
dan en azından resmen vazgeçmiyorlar.
Bölge nüfusunun yüzde 89'unu .\rnavut-
Holbrook'un önceki gün sekiz saatlik dil
dökmeleri Miloseviç'in inadını ve direnci
kırabildi.
Miloseviç, egemen (hükümran) bir de\
r
-
letin topraklannda "yabancı" askerlerin
üslenmesini, egemenlik haklannın açık bir
ıhlali olarak görüyor ve NATO yerine ol-
sa olsa BM Banş Gücü (Mavi Bereliler) gi-
bi etkisiz ya da AGİT gözlemcileri gibi si-
lahsız. yaptınmsız kuruluşlann bölgeye
gelmesine razı olabileceğini belirtti. Bunu
verebileceği ödünlerin son sının olarak
açıkladı. Ama NATO da (pratikte ABD)
kendi koşulundan vazgeçmiş filan değil.
Bu aşamada. bu satırlar yazılırken Milo-
seviç'le görüşmek ve onu yumuşatmak
için Belgrad'da bulunan Rusya Dışişleri
Bakanı Igor İvanov aracılığıyla, içinde
(NATO üyesi olmayan) Rusya'nın da as-
kerlerinin bulunduğu bir NATO birliği gi-
bi gözboyayıcı bir formülde uzlaşma ara-
nıyor. Miloseviç buna da yanaşmazsa...
Yanaşmazsa. yani satranç masasrnın ba-
şında "mafı kabul etmezse ne olacak? Bu
soruya, Ointon ve Holbrook ayn ayn ay-
nı yanıtı verdiler. Masa başında yumuşa-
tılamayan Miloseviç'in askeri tesislerine,
stratejik önemdeki merkezlerine NATO
uçaklan gökten bomba yağdıracak. Yani
oluşturan Boşnaklar kvpır kıpır. Keza Sır-
bistan'ın Macaristan sınınna yakın eyale-
ti Voyvodina'da da bağtmsızlık türküleri
şimdiden söylenmekte. Yani Yugoslavya
pastası dihm dilim bölündü, kolay yutulur
lokmalara dönüştü ve dönüşüyor. Bu dev-
letlerin hepsi de ya birer potansiyel NATO
üyesi ya da NATO'nun patronajını baştan
benimsemiş ülkeler.
Cerlye Kalıyor Sırblstan
Kosova sorunu zorla ya da gönüllü, NA-
TO formülü çerçevesinde çözüme bağlan-
dığı anda Belgrad'da Miloseviç'in iktidar
günlen de sayılı hale gelecek. Seçimle ya
da seçımsiz Miloseviç 'e yol görünecek gi-
bi. O gün geldiğinde Miloseviç için ma-
nevra yapılabilecek tek alan kalacak: NA-
TO'nun kapısını çalıp, "Rica ederim bizi
de NATO'ya alın" demek
O gün, NATO, yani ABD, Federal Al-
manya. lngiltere. ttalya, Fransa, yani dün-
yanın egemenleri, satranç masasındankal-
kıp "Şah ve mat" diyecekler ve önlerinde
uzanan uçsuz bucaksız Balkanlar'a keyif-
le, "kendi maUanymış" gibi bakacaklar.
Yarın: Kosova'da Türkler
JLJELGRAD VE ÖTESÎ (Sırbistan izlenimleri) ATAOLBEHRAMOĞLU
CUMARTESl
YAHLARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
Meclis Neden
Toplamyop?
Türkiye Büyük Mitlet Meclisi, gerekli sayıya ula-
şılırsa, bugün olağanüstü toplanryor.
Acaba neden?
"Neden olur mu?" diye sorabilirsiniz. Ülkemizin
gündeminde olağanüstü toplanılarak görüşülme-
si gereken buncasorun varken... Fakat asıl neden
bunlardan acaba hangisi?
Önümde 11 Şubat tarihli "Cumhuriyet "in bir ha-
beri duruyor. Haberden, Ege Üniversitesi lletişim
Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Tamer
Örüm'ün ülkemizde insan haklan ihlalleriyle ilgili
kaygılannı öğreniyoruz: "İnsan haklan ihlallerinde
1996ile 1997'yi, 1997ile 1998'i karşılaştırdığımız-
da karşım/za korkunç bir tablo çıkıyor. 1996 'da fa-
ili meçhul cinayet sayısı 78 iken bu sayı 1997'de
109 olmuş, 1998'de ise 192'ye yükselmiş... Gö-
zaltında işkence görenlerin sayisında da verilere
göre önemli ölçüde artış olduğunu görmekteyiz.
Verilere göre 1996 yılı içinde gözaltında işkence
görenlerin sayısı 346 iken, bu sayı 1997'de 366'ya,
1998'de ise 498'e yükselmiş..."
Olağanüstü toplantı çağnsının nedeni, bu ür-
pertici, utanç verici rakamlar ya da sendika yöne-
ticisi Süleyman Yeter'in birkaç gün önce Istan-
bul Terörle Mücadele Şubesi'nde gözattında tutul-
duğu sırada ölmesi ya da poliste işkence gören ki-
şilere "abartıh rapor" verdiği suçlamasıyla Dr.
Cumhur Akpınar'ın tutuklanıp hakkında dava
açılması olabilır mi?
Olağanüstü toplantı çağnsının ille de insan hak-
lan konusunda olması gerekmiyor... Bu neden
ekonomik de olabilir. Bir başka gazete haberinden
okuyoaız: "Türkiye, geJireşitsizliği açısından dün-
ya 5'incisi. 12 milyon kişinin günlük geliri 1 dola-
ra eşit. Nüfusun en yoksul yüzde 20'lik bölümü
milli gelihn sadece yüzde 4.7'sini alıyor. En zen-
gin yüzde 20'si ise gelihn yüzde 54.9'una sahip..."
(Milliyet)
Milletvekillerimiz bu alandaki dünya beşinciliği-
mize, gelir dağılımmdaki yine rekor düzeyde ada-
letsizliğe üzülerek Meclis'i toplantıya çağırmış ol-
masınlar?
Ahmet Taner Kışlalı'nın "özalcılığa Tamam mı
Devam mı?" başhklı yazısında da (10 Mart Çar-
şamba) çarpıcı rakamlar vardı: "Menderes'ren
Ozal'a, 22yıl içinde Türk LJrası dolara karşı sade-
ce 5 kat değer yitirmişti. Ve özalcı 19 yılda Türk
parasının dolara karşı değeri yaklaşık 7850 kat
düştü. Yoksulluk sının altında yaşayanlann oranı
yüzde 26'ya ulaştı. Türkiye, dünyada gelir dağılı-
mı en bozuk on ülke arasına girdi."
Olağanüstü toplantı çağrısının nedeni, sayın mil-
letvekillerimizin bu çarpıcı rakamlardan kaygı duy-
malan olabtltr mî?
Akla başka nedenler de gelebiliyor. 5 Aralık 1996"'
tarihli Cumhuriyet'te IÜ Hukuk Fakültesi öğretim
üyesi Prof. Dr. Erdoğan Teziç. "siyasal s/stemı-
mizin çoğunlukçu değil, çoğulcu" olduğunu be-
lirterek, "Türkiye'de yüzde 10'luk barajı yüzde 5
civanna indirmek gerektiğini, aksi halde gündem-
de daima bir meşruiyet (yasallık) sorununun yer
alacağını" vurguluyordu. (Söz konusu haber-yazı-
da, seçim sistemindeki bu kabul edilemez baraj
nedeniyle 1995 seçimlerinde seçmenlerin yüzde
30'unu oluşturan 9 milyon yurttaştn parlamento-
da temsil edilme hakkından yoksun kaldıklan be-
lirtilmekteydi...)
Olağanüstü toplantı nedeni bu konuda bir dü-
zenleme yapılmasına duyulan gereksinim olabilir
mi?
Akla bir anda gelemeyecek bambaşka neden-
ler de olabilir... Sağlıkta Avrupa'da 26'ncı sırada
olmamız, eğitim, kültür, bilimsel araştırma alanla-
nnda ve sosyal harcamalarda ulusal gelirden ay-
nlan pay oranı bakımından, değil Avrupa ölçütle-
ri, dünya ölçütlerine gbre de son stralarda yer al-
mamız, vb...
Kosova1
daki savaşın Türkiye bakımından da
kaygı verici boyutlara ulaşması? Yunanistan'la il-
gili suçlamalarda doz gitgide yükselmedeyken, ül-
ke içinde de şiddet eylemlerinin tırmanışa geçme-
si? Incirlik'ten her gün kalkan uçaklann piknikyap-
maya gider gibi Irak topraklannı bombalayıp dön-
meleri?
Benim akıl edebildiklerim bunlar... Fakat üç gün-
lük çalışma karşılığında üç aylık maaş almayı iç-
lerine sindiren, "Kıyak Emeklilik" Yasası'yla çift
maaşı cebe indirmeyi başaran sayın vekillerimizin,
olağanüstü toplantı için bizim sıradan yurttaş akıl-
lanmızın ucundan bile geçmeyecek daha değişik
nedenleri de bulunabilir... . . .
Gece üşüyorum ve vücudumdaki
kınklık artıyor. Yine de erkenden,
kuzeye, Brankovina'ya hareket et-
tik. Oradabir şiir gecesine katılacak.
sonra öteki yazar gruplanyla birlik-
te Desenka Maksimoviç' in mezan
başmda buluşacağız... Yol üstünde
"SveteYiçe''kilisesine uğradık. Sır-
bistan devleti 1219'dan başlayarak
bu kilisenin çevresinde kurulmuş...
Sırp Kralı I. Jupan burada taç giy-
miş... Ve sonra Sırp krallan her za-
man burada taç giymişler... Papaz
Gerasim'le kilisenin avlusundakar-
şılaşıyoruz. Siyah cüppesi ve takke-
si, yan ağarmış uzun sakalı, gözlük-
leri ve ciddi görünümüyle Gerasim
heybetli bir din adamı... En çok elli
yaşlannda olmasına karşm grubu-
muzdaki Sırbistanlı yazarlar Gera-
sim'inelini öpüyorlar... "Sırpkühü-
rünün devamlılıgırun" simgesi olan
kiliseyi birlikte geziyoruz... Rahibe
giyimli genç kızlar yerleri süpürü-
yor... tkona ve dinsel tasvirlerdeki
tüm dinsel metinler Sırpça... Tek bir
Grekçe metin yok... Gerasim bunu
özellikle belirtiyor... 1941'de Al-
manlar bu tarihsel yapvyı da tahrip
etmişler... Bunakarşılıktüm Osman-
h döneminde en küçük bir yıkıma
uğramamış... Kiliseden çıkıp çimler
üzerinden yürüyerek bu çok büyük
alanın dünya işlerine ilişkin bölüm-
lerine gidiyoruz... Duvarlannda yi-
ne dinsel tasvirlerin, ikonalann ası-
lı olduğu konuk salontında, dikdört-
gen bir masanın çevresinde, bizlere
kahve, armut rakısı, su ve bal ikram
ediliyor... Masanın başucunda otu-
ran e\ sahibimiz Gerasim gerçek bir
entelektüel... Oda "gûçzamanlarda
gektiğjmiz" için biz yabancı yazarla-
ra teşekkür ediyor... Sakin, dingin,
fakat kararh bir ses tonuyla, özenle
seçümiş sözcüklerle, ülkenin parça-
lanmasma yol açan savaşı kmıyor..
Bir cümlesinı not etmişinv. "Baü'nın
Bosna'da yazdığı yeni tarihi anla\a-
mıyorum..."
Bir ara Türkiye'ye telefon etmek
için dışan çıktım... Güneşli avluda
azıcık ısınırken çevremden rahibe
giysili, genellikle uzun boylu, kimi-
leri gözlüklü genç kızlar geçiyor...
Birine İngilizce bir şeyler soruyo-
rum...
Bu "kaçamak" sohbette, çoğunlu-
ğu çok genç bu kızlann (benim dü-
şündüğümün tersine) öğrencı olma-
dıklanm, burada yaşayıp hizmet et-
tiklerini öğreniyorum... Arazi kili-
seye aitmiş ve kilise kendi geliriyle
yaşamaktaymış...
"Svete Yîçe" kilisesini geride bı-
rakıp saatler süren bir yolculuktan
sonra Valievo kentine, oradan da Te-
senka Maksimoviç'ın mezanmn bu-
lunduğu Brankovina köyüne gidiyo-
'Tarih her zaman öğretici değildir...'
ruz... Öteki yazar gruplan da bizim-
le aynı zamanda Brankovina'ya u-
laşmışlar... Maksimoviç, kendi köyü
Brankovina yakınlannda; geniş. ye-
şil bir alandaki mezannda, kocasıy-
la birlikte sonsuz dinlencesinde..
(Tutar mı bilmem. bu son iki sözcü-
ğü "ebedi istirahatgâh"karşıhğı ola-
rak kullandım...) Sırbistanlı yazar-
lar mezann üstündeki haçı öpüyor-
lar... Maksimoviç sözcüğün tam an-
lamıyla lirik, dünyasal ve toplumcu
bir şairdir... Ulusal simge yapılma-
sına diyeceğim yok, ama şoven ya da
dinsel simgeye dönüştürülmesi dü-
şünülemez bile.. Konuşmalar yapı-
lıyor... Belli ki benden de bir konuş-
maistenecek...
Konuşmamı, bazı "kritik* söz-
cükleri Hasan'a önceden açıkladık-
tan sonra yapıyorum... Söyledikle-
rim özetle şunlar: Maksimoviç'ın
olağanüstü güzellikteki "Korkma"
adlı şiirinin bugün ulusal bir direniş
sloganına dönüşturülmüş olmasını
anlıyorum... Fakat bu büyük şairin
bu şiirde ipekten sözcüklerle anlat-
tığı, insanm ölüm karşısındaki yal-
nızlığını başka insanlann dayanış-
masıyla, insansal bir dayanışmayla
a^abileceğidir...
Konuşmamın burasında, 100. do-
ğum yılı nedeniyle yayımlanmış in-
gilizce seçkiyi açarak, kitaba adım
veren bu gerçekten çok güzel şiirin
son dizelerini okuyorum:
"Bir zamanlar,çocukken.bir ağaç
gövdesi üzerinde yürümüştün
karanhkbir uçurumun üstünden,
toş bir ormanda.
önûndeki derin. karanhk boşluğa
bakmaksızın.
Şimdi de bakma, geçireceğim seni
usukaT
Daha sonra, Maksimoviç'ın admı
taşıyan köy okulununbir salonunda,
duvarlar boyunca birbirine eklene-
rek uzatılmış tahta masalann çevre-
sinde, Sırbistanlı ve yabancı ülke-
lerden gelmiş tüm yazarlar bir şey-
ler yiyip içerken, Desenka Maksi-
moviç'in de yakın arkadaşı. ünlüba-
yan şair MiraAkçkoviç'in eşzaman-
lı çevirisine güvenerek bu kez Rus-
ça yaptığım konuşmada, Desen-
ka'nm şiiri ve kendi şiir anlayışım
konusunda söylediklerim yine ben-
zer şeylerdi... (Bu arada bayan Mi-
ra'dan, Desenka Maksimoviç'le bir
Moskova yolculuklannda. bir yazar
topluluğundaNâzım Hikmet'le kar-
şılaşıp tanıştıklanm, Nâzım'ın mavi
gözlerinden Desenka'nın pek çok et-
kilenmiş olduğynu öğreniyorum.)
Valievo"da bir Hsenin salonudaki
şiir dinletisi, Niş'tekinin tam tersine,
çoğunluğu çok genç, sıcak, ilgili bir
toplulukça izlenıyor... Benim şiirle-
rimden Sırpçaya çevirileri sempatik
lise öğrencisi NataşaMiliçev'iç ve da-
vudi sesiyle Karadağlı şair Veseün
Rakçeviç okuyor... Veselin'in oku-
duğu "Sesler"i Sırpçaya Iskender
Muzbeg çevirdi. Şiirde yinelenen
"sesler" sözcüğü. izleyicinin bu şi-
ire gösterdiği özel ilgi, dinletiye bir-
likte katıldığımız lspanyol şair Por-
petta'nın dikkatini çekmiş.. Dinleti
sonunda. yinelenen sözcüğün anla-
mını ve şiirde neyin anlatıldığını so-
ruyor... Birkaç cümlede söyledikle-
rim, bu kez gerçekten tanışmamızı
sağlıyor... Şaırlerin gerçek tanışma-
sı şiirle ilgilidir... (Ben Porpetta'nın
şiirlerini, bana verdiği bir kitaptaki
Rusça çevirilerinden bir gün önce
okumuş. özellikle ve neden hangile-
rini beğendiğimi kendisine söyle-
miştim.)
Hastalığı atlatamadığım ve ertesi
gün öğleden önce Belgrad Havaala-
nı'nda olmam gerektiği için Vale-
vo'daki yemeğe kalamıyorum. Ha-
san ve iİci yazar daha yaklaşık 100
km. ötedeki Belgrad'a doğru yola
çıkıyoruz. Ben arabarun ön koltu-
ğundayım. Sürücümüz. Belgrad Ha-
vaalanf nda beni karşılayan üniver-
site öğrencilerinden Slobodan...
Arabayı kurşun gibi sürüyor... Bir
sollama sırasında karşıdan gelen bir
TIR'la çarpışmaktan kıl payı kurtu-
luyoruz... Slobodan pek umursamı-
yor... Bir yandan da İngilizce ve ke-
sintisiz konuşuyoruz... Ben bu genç
adamdan Sırbistan'ın "genç yû-
zû"nü öğrenmeye çalışıyorum... O-
nun da söyleyecek pek çok sözü
var... Siyasal Bilimleröğrencisi Slo-
bodan, çevreci vb. hareketlerle iliş-
kisi olan sol bir gençlik topluluğu-
nun üyesi.
Düşünceleri de îngilizcesi kadar
pürüzsüz ve akıcı... Modem, gerçek-
çi, gözüpek bir kuşağın temsilcisi...
"Sırbistan arnk bü\ük ve zengin bir
ülke değil™ Bunu anlamakzorunda-
VE" diyor... Bu sözlerde, günlerdir
tanık olduğum "ulusalcı", "haçb"
çırpınmalardan çok farklı, yalın, gö-
züpek, ağırbaşh bir gerçekçilik var...
Düşüncelerini hayranlıkSa ve (ülke-
sindeki koşullan düşünerek) biraz da
kaygıyla dinlediğim bu çocuğum
yaştaki delikanlıya Niş izlenimleri-
mi anlatıyonım... "löle-Kula"nm
yerine orada bir halklar arası dostluk
üniversitesi kurulamaz mı? Düşün-
ceme katıldığı gibi bir adım daha ile-
ri giderek LMnartin'inkilise duvann-
daki sözlerini şaşırttcı bir zihin açık-
lığıyla eleştiriyor. "Tarihher zaman
ve ffle de öğretici değjldir—" Sırbis-
tan'ın bu "genç yüzü"nü tanımış ol-
maktan ötürü'gerçekten sevinçliyim.
lskender Muzbeg'in grubu Belg-
rad'a henüz dönmedi. Hasan Mer-
can'la otel odasında vedalaşırken
içimde bir arkadaşınu gurbette bıra-
kıyormuşum duygusu var...
Beni Belgrad Havaalanı'na götür-
mekle görevli bayan Dobrila Gajiç
Glişiç, yüzünden eksilmeyen bir gü-
lümseyiş ve sımsıkı taranmış saçla-
nyla, her zamankinden daha şık,
"Hotel Slavija''mn kahvaltı salonu-
nagiriyor....
Bayan Dobrila uluslararası diplo-
masi ilişkileri üzerine, Amerika'da
ve başkaca ülkelerde de çoksatar lis-
telerine giren kitaplar yazıyormuş...
Sırpçadan baışka yabancı dil bilme-
yen, bu nedenle de birkaç dilden çe-
şitli sözcüklerle anlaşmaya çalıştı-
ğımız bu orta yaşh, topluca ve çok
ilginç kadınla, neredeyse karebir ku-
tuya benzeyen ve zaten ancak iki ki-
şinin sığabileceği minik arabasma
biniyoruz... Bardaktan boşanırcası-
na bir yağmur altında Belgrad Hava-
alanı'na doğru hızla ilerlerken onu
ve kendimi, polisiye bir romanın bi-
linmez bir yazgıyla bir araya gelmiş
iki kahramamna benzetiyorum...
İÎTTÎ