25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 ŞUBAT1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Olivier Debre'nin gravür, litografi ve özgün baskı çalışmalan Fransız Kültür Merkezi'nde 4 Yapıtlarmı arzunun yansımasr' NURDAN CtHANŞÜMUL Fransız gravür sanatçısi Olivier Deb- re'nin 50 yıllık sanat yaşamından kesit- lerin yer aldığı 'Özgün Baskı, Litografi ve Gravür Sergisi' Fransız Kültür Mer- kezi Sergi Salonu'nda izleyicilerle bu- luşuyor Sergi 18 Mart'a dek sürecek. Savaş sonrası Fransasrnda avand-gar- de ressamlann -kübizmden sürrealizme- ezici mırasına sahıp olan, ancak buna karşı çıkarak Picasso ve Matisse gibi ünlülerin yanında kendilerine yer açma- ya çalışan bir kuşağın üyesi Olıvier Deb- re. O dönemde Fransa ve Amerika'da hüküm süren soyut resim hareketinin dı- şında yeni bır arayış içinde olduklannı söylüyor Debre: *Herkes kendi kişiliğin- den yola çıkarak çeşitli işaretler kullan- dı ve soyut akun içinde hislerini işaretier- le temsil etmeye çalişö. Bir şeyler içindi o kuşak. Tüm hisierini ifade etmek için figüratif araçlar kullanmak yerine, for- ma ve renge verilen derinlikle bir denge yakalamaya çalışüıvordu. Resim onlar için sah bir düşünce biçimivdi. Soyut araçiarta bunu yakalamaya çahştılar. Saf- hgı, derinliği ve o ruhu yakalamaktı he- def. Dûnya çok matenulist hırslı ve me- kanik araçlarla bezeli şu anda.. ama in- sanlığın bir ideale ihtiyacı var. Bu ideal de derin bir ifade) le yakalanabilir." Güzel Sanatlar Okulu Mımarhk Bö- lümü'nü bitiren Olivier Debre ilk kişi- sel sergisini 1950 yılında NewYork Pers- pective Gallery"de açtı. Resim çalışma- lannın mimariyi etkilediğini vurgulayan Debre, resim sayesinde mimaride yapı ve sistem konusunda keşifler yapma im- kânı buldu: *Resim benim için büyük bir tecriibe oldu. Bence şu anda şehirri- likte ve mimaride yaşadığımız kültür ve uygariık düzeyi bir tür geriye dönüş. tn- sanlık en bü>ük de> rimlerinden birini paleolitik çağdan neolitik çağa geçerken yaşadı. O dönemde tcmel formlar belir- • Önceleri Picasso'dan daha sonra da Matisse'den etkilenen Olivier Debre, Batı sanatına göre daha özgün bulduğu Uzakdoğu sanatını kendine daha yakın hissediyor. Gravürü dene>sel bulan sanaıçımn sergisindeki yapıtlan da bir tür kaligrafi örneği. Musiciens et danseuses lendi ve bundan sonra kubbekr varatük. Geriyedönüp bakbğuıuzda hâlâ eski Ro- ma ve Yunan çağında yaratıkn biçimle- ri kul]anı\T)ruz.HâlâküpbiçiiinJndeoda- larda yaşıyoruz ve aynı formlara bağiı- yız. Bence ressamlar mimarire çok faz- la katkıda bulundu ve bu alana modern- lik getirdiler. Mimari toplumdan geçer. Toplumun değişimi yavaş oldcğu için mi- mari de buna bağb olarak değişir ve ge- llşir. Ancak resim bu değişim siirecini Le pecheuraux crabes hızlandınr." Çalışmalannı Paris, Washington ve New York'ta sergileme olanağı bulan Debre; Çin, Norveç, Amerika, Ürdün. Se- negal, Israil gibi ülkelere yaptığı geziler sırasında yoğun olarak resim yaptı. Re- sim sayesinde gittiğı ülkenin ruhunu ken- di diline uyarlamaya çalışıyor. Çalışırken formlann ve konulann soyut bile olsa bir aynmı oluğunu söyleyen Debre için si- yah ve beyazın ayn biranlamı var: "Dü- şünceterimin yapılanmasını sağbyor. Re- sim ve gravür arasında büyük farklar var. Resimde geliştirmeye çakştığım _v ön- temi gra\ürde daha iyi tanımhyorum. Bir anlamda redaksiyon oluyor. Gravür- de nese, he> ecan ve zevk var. Gravür res- me göre daha deneyseL" Önceleri Picasso'dan daha sonra da Matisse'den etkilenen sanatçı Uzakdo- ğu sanatını kendine yakın buluyor "Çm'e ve Japonya'ya yaptığım gezilerde Uzak- doğu sanatmdan çok etkilendim. Doğu sa- nan, Ban sanaona göre daha özgün. Ozei- likle kaligrafik işarerier ve hareketler be- ni çok etkiledi Sergide yer alan yapıtia- nm da bir tür kaligrafi örneğL tslam ve Uzakdoğu kaügrafisine yakın çahşma- larvar. Sergiyi gezenkr de bunu görecek- ter." İstanbuTda resim yapacak ~ Hissettiklerini kendine özgü bir dille ve büyük bir coşkuyla yansıttıgmı dile getiren Debre, sergide yer alan tüm ya- pıtlannın bir arzunun yansıması olduğu-: nu söylüyor. Eleştirmenler tarafından yapıtlan uyumlu ve lirik olarak tanımlanan Deb- re bir litografi ya da gravürü hiçbir za- man bir resminden yararlanarak ele et- mediğini söylüyor ve gravürün büyük bir özgürlük sağladığını ifade edi- yor:"Sanld kimse tarafından görülmeve- cek, halk tarafından efeştirilnteyecek gi- bi geliyor insana. Böylcccyapmak istedik- lerinizi gerçekleştirirken deneysel olabi- Byorsunu/. Birçok kez bastan başlayıp ne- rede hata vapbğınızı görebilirsiniz." Bugüne dek sipariş üzenne yapıtlar da veren Debre, Kudüs tbrani Enstitüsü, Hotel Nikko (Paris, 1971 -1972), Come- die Francaise (Paris 1987) ve Hong Kong Operalan (1988) ve Şanghay Tiyatrosu için için sahne perdeleri yaptı. Sanatçı önümüzdeki günlerde Fransa'da bir ki- lise için vitray üzenne çahşmalar gerçek- leştirecek. Debre lstanbul 'da bulundugu süre için- de de resim yapacak. lstanbul'u figüra- tiften non-figüratife geçişin bir sımgesi olarak gören sanatçı için burada resim yapmak ayn bir önem taşıyor. Debre'nin oryantalist bir ressam olan dedesı, Da- nimarka kralının siparişi üzerine Istan- bul 'a gelerek Boğaziçi 'nin resmini yap- tnış. Debre dedesinin bakış açısını yaka- lamak istiyor Istanbul'da. Belediye, Sütlüce Mezbahası ve Feshane 'yi 'kültür merkezi'yapıyor Feshane düğün salonu olacak Bir dizi proje başlattı FİLM-YÖNTürk sineması için atakta KöRürServisi-Başkanlığını YavuzÖzkan'ın sürüttüğii Film Yönetmenieri Demeği (FÎLM- BBJffTyem çahşnte^önemine bir dizi pTOj»tif''3r başladı. Derneğin etkinliklerinde Türk sinema- sının yeniden yapılanması, devlet-sinema iliş- kilerinin çağdaş bİT anlayişla yeniden ele alırt- ması. Türk sineması imajmın saygm bir düze- ye yükseltilmesi, meslek içi egitim, bir yayın organı çıkarülması gibi amaclardan yola çıkı- lıyor. Dernek lokalı bu amaclardan yola çıka- rak saiı günlen 'Felsefe-Edebiyat- Düşünce Ta- rihi-Estetik' söyleşilenne, perşembe günleri Türk Sinema Tarihi seminerlerine, cuma gün- leri de film anahzlerine ev sahipliği yapıyor. FÎLM-YÖN daha önceki yıllarda düzenlenen kurslan şubat ayından itibaren 'vvorkshoplara' dönüştürecek. Türk sinemasmın en büyük ek- * sikliklerinden biri olduğu düşünülensenaryove diyalog yazarlığı konusunda kesintisiz olarak düzenlenecek olan workshoplar profesyoneller ve amatörler için olmak üzere iki kategoride ger- çekleştirilecek. ÖzeJlikle profesyoneller için senaryo ve diyalog yazarlıgı workshoplanna Amerika ve Avrupa'dan da hocalann getiril- mesi planlamyor. 'Yedi Kent,Vedi Flm, Yedi Gala' projesiyle de Türk sinemasmın Anadolu'ya taşınması planlamyor. Sıvas ve Erzmcan'dan başlayacak proje çerçevesinde yedi ayn kenüe,yedi ayn fıl- min galası gerçekleşecek. Gala yapılan kentte hafta boyunca aynca afiş, fotoğraf, set fotoğ- raflan. özei arşivlerden ahnacak dokümanlar- dan oluşan sinema sanatı sergileri; Türk sine- ması dili, estetiği üzerine söyleşüer. Türk sa- natı söyleşileri: Lütfi Ö. Akad, Metin Erksan, AnfV'ıhnaz,YrlmazGüne>,OsmanF.Seden.Ha- Ht Refig gibi yönetmenkr kuşağının yapıtla- nndan oluşacak bir gösterim programı; kame- ra arkası belgeselleri gösterimleri ve film mü- zikleri ile ilgili söyleşüer düzenlenecek. Söy- leşiler çerçevesinde kamera arkası belgeselle- ringösterimi eşliğinde 'btrfilminyaraalmasü- reci'. -sanat tophım ilişkisi', 'Türkive'de sanat- çı olmak', 'kendi sanatını ve sanatçıanı yarata- bilmiş bir toplum muyuz'konulan ele ahnacak. Karikaturcüier Derneği ve Piastik Sanatlar Der- neği üyeİerinin de, bu projeye katılarak hafta boyuncaetkînliklerin süreceği kentte karikatür- ler, resimkr, heykelkr yapması planlamyor. FÎLM-YÖN, demege üye yönetmenlerin ay- nı zamanda yapımcı olmalarindan hareket ede- rek Kültür Bakanlığı ile devlet-sinema ilişki- lerinin sıfırdan ete aiınarak gözden geçirilme- si ve radikal düzenlemelerin pianlanarak haya- ta geçirilmesi için çahşmalarda bulunuyor. Ah- nan kararlann arduıdan öteki derneklerle bir- likte hareket edebilme olanaklan da aranıyor. 'Febefe-EdeMyat-Düşnnce Tarihi-Estetik' söyleşikrinde sinema sanatının en önemli bes- lenme kaynaklan ile buluşturulması amaçlanı- yor. 'SJnema Tarihi Söyle^fleri' ise basta sine- ma okulu öğrencileri olmak üzere bütün sine- fillere açık. Bugüne kadar büyük ilgiyle izle- nen film analizlerinde ise yerli bir film analiz ediliyorsa, fılmin yönetmeni ve bir sinema eleş- tirmeni yer alıyor. Dernek bünyesinde aynca her aşamadaki projenin hayata geçiriimesi için komisyonlar ku- rulacak. Sinopsis Komisyonu senaryoya dönü- şecek sinopsisleri belirleyerek finansmanlan- nı sağlarken Senar>'o Komisyonu da çekilebi- lecek senaryolan belirleyerek bu filmlerin fi- nansmanını sağlayacak. Dernek, Türk filmle- ri dağıtım agı oluşturma çalışmalanna da baş- ladı. Bu doğrultuda şimdiye kadar 14 salonla ilişki kuruldu. (293 9001) • Geçen yaz belediye tarafından onanlmak yerine yıktınlan eski Sütlüce Mezbahası'nın yerine adının halk tarafından konulması beklenen bir kültür merkezi yapılacak. Tarihi Feshane binası da el sanatlan çarşısı, müze, düğün ve yemek salonunu içeren çok amaçlı bir mekâna dönüşecek. Kültür Servisi - $ıı günlerde tstan- bul'un reklam panolannda yeni bir afış göze çarpıyo". "Admı siz koyun." Istanbul'unyeni Belediye Başkanı AH Müfit Gürrunan n da bir anlamda reklamının yapıldıgı panolarda kültür dünyamıza kazan«±nlması planlanan ve adının vatandaş'.ar tarafindan konul- ması istenen mekin ise eski Sütlüce Mezbahası... Sütlüce Mezbaaası geçen yaz ayla- nnda Refah Partfi eski tstanbu! Be- lediye Başkanı Tsyyip Erdoğan tara- findan vıktınlmış ve yenne kültür mer- kezi yapılacağı belirtılmişti. Mali\eti7tril>TOTL Mimar Ahmed Burhaneddin. Os- man Fıtri ve Marko Logos'un imzala- nnı taşıyan, I. ülusal Mimarlık Akı- mı'nın mimari özelliklerini yansıtan Sütlüce Mezbahası 1923'ten 1990 yı- lına dek mezbaha olarak hizmet ver- mişti tstanbullulara. lstanbul sılüeti- nin aynlmaz bir parçası olan mezba- hanın yıkılmasına Mimarlar Odası Başkanı Oktay Ekcnci ve Başkan Afi- fe Batur tepki veTriş, binanın yıkıl- madan restore edilmesi gerektiğini vurgulamışlardı.Yıkılmasından sonra kültür merkezine dönüştürülmesi plan- lanan inşaat, Fen Işleri Daıre Başkan- lığı Yapı Işleri Müdürlüğü kontrolün- de Kayalar İnşaat tarafından hayata geçirilecek. Maliyeti 7 trilyon TL olan projenin bünyesinde, 3200 kişi kapa- siteli konser ve kongre salonu, 1250 lcışilik tiyatro salonu. 430 kişilik sine- ma salonu, sergi ve semıner salonla- n, açıkhava tiyarrolan, sergi ve teşhir mahallen. kapalı otopark, restoran ve dükkânlan içinde banndırması plan- lamyor. Proje; ulaşım konusunda lstanbul'un en şanslı bölgelerinden biri olarak nı- telendirilen Sütlüce'nin gerçekleşe- cek küçük bir karayolu bağlantısıyla E-5 ve TEM bağlantısı sağlanması ve şehrin çe\Te yollanna Sütlüce den çok daha kolay ve kısa mesafeden ulaşıl- ması amacmı da taşıyor. Proje ile ay- nca Haliç'in rehabilite edilmesiyle tüm noktalarda en az 5 metreye ula- şan su derinliği sayesinde deniz oto- büsleri veya teknelerle Sütlüce'den de- niz ulaşımının sağlanması da planla- myor. Haliç kıyısında yer alan mezbaha, yapı toplulufunun en karakteristik bi- nası olan Kuleli Buzhane Binası ile dik- kat çekiyordu. Mezbahanın yapımı sı- rasında kullanılan çelik strüktürlerle tuğla ve kremit gibi yapı malzemele- ri yurtdışmdan getinlmişti. Yapıldığı yıllardan bu yana tstanbul'un en bü- yük et kesim yen olan mezbaha, et ke- sim merkezinın buradan taşınmasıy- !a yalnızca dağıtım merkezi olarak kullanılıyordu. Sütlüce Mezbahası'nın kültür mer- kezine dönüştürülmesi, Bedrettin Da- lan'ın belediye başkanlığı yaptığı dö- neme dek uzanıyor. Haliç'in temiz- lenmesi sırasında binanın kültür mer- kezine dönüştürülmesi gündeme gel- miş. bu amaçla üç farklı proje hazır- lanmıştı. Feshane iki ay sonra açılacak Haliç kıyısında yer alan ve iki ay son- ra hizmete girmesi planlanan bir baş- ka önemli yapı ise tarihi Feshane bi- nası. lstanbul Büyükşehır Belediye- si'nın mülkü olan binanın restorasvon çalışmalan sekiz ay önce başladı. Fen Işleri Daire Başkanlığı Yapı Işleri Mü- dürlüğü kontrolünde Güryapı tnşaat Şirketi tarafından üstlenilen restoras- yon çalışmalannın maliyeti 2 trilyon TL. Bina içinde el sanatlan çarşısı, restoran ve kafeteryanın yanı sıra mü- ze, düğün ve yemek davetleri, müza- yede gibi organizasyonlar için kulla- nılabilecek çok amaçlı bir salon da yer alacak. Osmanlı Imparatoriuğu'nun fes ih- tiyacını karşılamak için 1833'te yapı- lan bina. 1992 yılında Eczacıbaşı ta- rafından Çağdaş Sanat Müzesi'ne dö- nüştürülmek üzere onanlmaya baş- lanmış, hatta 3. Uluslararası lstanbul Bienali'ne de ev sahipliği yapmıştı. lstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 'yıkarak' yeniden hayata geçirmeyi yeğlediği Sütlüce Mezbahası'nı eski haline getirmek için artık çok geç. Ta- rihi Feshane binası ise 'Modern Sanat- lar Müzesi' olarak Türk sanat ortamı- nm büyük bir eksikliğini giderebilir- di. Ama Haliç'in bu iki önemli yapı- sı şimdi kültür merkezi olarak yeniden canlanmayı bekliyor. Bizans hn yazındaki izleriKitap-lıkdergbinde Kültür Servisi- Uç ayda bir Yapı Kredi YayınJan tarafın- dan çıkanlan Kitap-lık dergi- sinin kış sayısı okurlarla bu- luşuyor. Dergide "BizansSeç- kisi' başlıklı dosyanın yanı sı- ra çeşitli söyleşi xz )p azılar da yer alıyor. Bızans'ın yazındaki izleri- ni ortaya çıkarmak amacıyla hazırlanan dosyadaJohn Fo\^ les'dan Mkhel Bıııfor'a, Bilge Karasu'dan Aptulhlı Zi\a Ko- zanoğlu'na, WUbam Butler Yeats'den Yörgo Sefcris'e ka- dar farklı alanlarda ürünler veren yazarlar 'Bızans" bas- lığı altında buluşu>-or. Bu bö- lümde Robert Brcrvning'in 'Bizans'ta Yazın Yaşamı', Or- han Duru'nun 'Bizans'ı Eşe- lemek' , Mehmct Yaşın'ın 'Kozmopolit Bir Ada'da Bi- zans Şiiri', Bilge Rjırasu'nun 'Uzun Sürmüş BirGünün Ak- şamından', Yorgo Seferis'in 'Günlük', Aptullah Ziya Ko- zanoğlu'nun '.Arena Kraliçe- si'nden' başlıklı yazılan yer alıyor. GüvenTuran'ın lznik, Roni Marguilles'in Ayasof- ya, VVilliam Butler Yeats"in "Bizans'a Yolculuk" adlı şiir- lerinin yanı sıra Bizans dö- nemine ait şiirler, Jean Ro- udaut'nun 'Üç Doğu Şehrin- den' adlı öyküsüyle Nedim Gürsel'in 'Boğazkesen" adlı kitabından bir bölüm de oku- yuculara sunuluyor. Oktay Rifat İlhan Berk ve John Fowles, Sydney VVisve ve Kavafis'ın şıirleri, Enis Ba- tur'un 'Digenis', Oktay Ak- bal'ın 'Bizans Defınesi', Jo- seph Brodsky'nin 'Kappado- kıa\ Hulki Aktunç'un 'Bın- birdirek Batakhanesi-Yeni Bir Söylenti'den", Michel Bu- tor'un 'lstanbul' başlıklı ya- zılan da bu dosya kapsamın- da yer alıyor. Ingıltere'nin yaşayan en önemli yazarlanndan biri ola- rak kabul edilen, 'Chatter- ton' ve 'İngiliz Müaği' adlı kitaplanyla Türk okurlannın karşısına çıkan PeterAckroyd ile yapılan kapsamlı bir söy- leşinin yanı sıra Dante'nin tlahi Komedyasf ru Türkçeleş- tiren RekinTeksoy'la yapılan bir söyleşi de bu sayıda yer alı- yor. Geçen ekim aymda yaşamı- nı yitıren Ted Hughes'ün, ölü- münden önce yayımladığı 'Teklifler' adlı şiıri de ilk kez Türk okurlanyla buluşuyor. 'Sandıktan' başlıklı bölümde Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 1953 yılında Varlık dergisin- de yayımlanan 'Son Meclis' adlı öyküsü yer alıyor. Ülkü Tamcr, Mehmet Taner, Sina Akyol, Hakan Toker, Karl Krolow, Henrik Nordb- randt'ın şıirlerinin yanı sıra Peride Celal'in 'Ağaç' adlı öyküsü, Memet Baydur un yazmakta olduğu romanın- dan bir bölüm, Toprak Ar- nı'nun ilk kez yayımlanan öy- küleri, Eprahim Kishon ve Stig Derman'ın öyküleri de okurlarla buluşuyor. Nermi Uygur'un 'Çocuklara Doğ- rulan Aktarmalıyız' adlı de- nemesinin yanı sıra "Posta Kutusu' bölümünde ise Ok- tay Rifat'ın yayımcısı Hüsa- mettin Bozok'a yazdığı mek- tuplar yer alıyor. Babil Kulesi adh bölümde ise bu sayıdan itibaren Tom- ris Uyar'ın yazılan da oku- yucularla buluşacak. Her sa- yıda yinelenen Divan şiirini yeniden yazma çalışmalan çerçevesinde Enis Batur, Cem SuHan'ın gazellerini Türkçe- leştirdi. Kitap-lık dergisinin bu sa- yısında Federico Garcia Lor- ca'ya aynlan özel bölümde NeyyireGülIşık'ın, Lx>rcauz- manlan Prof. Dr. Jose Pauli- no Ayuso ve Prof. Dr. Mario Hernandez ile yaptığı söyle- şi aktanlıyor. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Ulusal Kültür Sorunu Tartışılınken Geçen hafta bir TV kanalında iki eski Kültür Baka- nı Talat Halman, Ismail Cem ile Şakir Eczacıbaşı, Prof. Metin Sözen, Doğan Hızlan kültür yaşamımı- zın birincil sorunlannı tartıştılar. Zaman zaman, gelmiş geçmiş siyasal iktidartaria he- saplaşmaya dönüşen bu "TVpanelinde" konuşma- cıların birleştikleri ortak paydayı üç sözcükle özetle- mek mümkün sanıyorum: Ulusal kültürümüzün vazgeçilmezliği... Özellikle Şakir Eczacıbaşı'nın, en azından yanm yüzyıldırtanığı olduğumuz sapmalardan söz ederken kültür emperyalizmi tehlikesini vurgulaması, on altı yıl önce Bilim ve Sanat dergisinde yayımladığım yazıyı anımsattı bana. On altı yıl sonra yayımlamaktan ala- madım kendimi; Ulusal kültür kavramı, sanınm, 1935'lere kadar II. Meşrutiyet dönemi okumuşlannın ürettiğl iki sözcük- le karşılanıyordu: - Miliihars.. (kültür). Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esaslan 'nda kültürü ta- nımlarken, "Yalnız bır milletin dini, ahlaki, hukuki mu- akelevi (akıl yürutme) bedii, lısanı ıktisadı ve fenni ha- yatlannın ahenktar bir mecmuasıdır" (1) dıyerek, ge- nellemeyaparönce, sonra da "Türk'ün harsına ve ha- yatına muzır olan" imparatorluk döneminin yönetim kadrolannı "kozmopolit" olarak niteler. II. Meşrutiyet döneminin tüm ulusçulan artık, im- paratorluğun dayandığı kurumlardan temizlendikçe ulusal olana yaklaşacaklannın bilincındedirter. Bu ne- denle 1908 lerde bile, imparatorluk ölçeğınde azlık- ta bulunan Türklerdil ve gelenek bağlamlannın gün- celleşmesine çalışıhar. Amaç varlıklannı kanıtlamak olduğu için, bu aşamada yeni tanımlar arama zorun- luğu çıkar ortaya. Ulus tanımı, toplum tanımı, ulusallık, evrensellik tanımlan. Ulusal kültür tanımı. Bu arayışlar bile dönemin birincil özelliğini açıkça göstermeye yeterlidırya, ulusallaşma istenci ile tarih sahnesine çıkmaya çalışan güç (burjuvazi) özellikle as- ker ve sıvil orta tabakanın okumuş bireyleriyle büyük ölçüde uyum sağlamıştır. Işte çözülmeyle birlikte topartanmanın başladığı nokta burasıdır. Çözülen, çoktan gizli sömürge dunımuna getiril- miş olan, imparatoriuğun kendine özgü yapısıdır. Ve bu yapıyı tutmaya çalışanlar, eskinin izinı bekleme- den sahneye çıkan bu yeni güç karşısında çağdaş- laşmanın neresinde olduklannı sorar gibıdirler kendi kendilerine. Said Halim Paşa gibi, bugün de Kemal Tahiryan- daşlannın görüşlennden yarariandıklan Islamcı akıma bağlı bır düşun adamı "Islam beynelmilelcilıği ise za- manımızda sosyalizmin kurmak istediği beynelmilel- cilığe benzer Ancak onun en mükemmel ve en son şeklidır" (2) biçiminde bir özdeyişje girersöze ve ba- site indirgemelerie ulusal kültürün Islamcılıkla çeliş- mediğini anlatmaya çalışır. Nedir ki yalnızca tanh sahnesine çıkan yeni gûç- lerle tutuculann ideolojilerini yaratmaya çalışırken, başvurduklan babadan kalma malya dajararianma öğesi değildir ulusal kü'tür. , ' . •> Toplumsal bir olgudur ve tüm halkın tarihsel ger- çekliğinden kaynaklanır. Gelişmesiyle, gelişen sınıf ve tabakalann özündeki iç dinamiğe bağlıdır. Durgunlaşan ya da niteliğinı yitiren etkisini de yi- tirmeye başlar, çağdaşlaşma sürecinde. Burada çağdaşlaşma demokratikleşmedir. Toplu- mun demokratıkleşme istencine bağlı gelışmetehn tü- müdür. Ulusal olabilmek için ulusal bağımsızlık gerek ama yeterli değildir. Bizim burjuvazi, özellikle 1950'li yıl- lardan bu yana uluslararası sermayenin etki alanına girerek ulusal olma niteliğinı yitirmiştır. Öyleyse çağdaşlaşma savaşımının demokratikleş- me savaşımı ile nerdeyse eş anlama geldiği günümüz- de toplumun yaratıcı güçleri kurumlaşmakzorunda- dırlar. Kültür emperyalızmine karşı... Ulusal kültürümüzün yozlaştınlma çabalanna kar- (1) Varlık Yayınlan, Nisan 1973 basımı, sf. 29. (2) Buhranlanmız, Tercüman 1001 TemelEser, No: 9, basıma hazıriayan M. Ertuğrul Düzdağ, sf. 227. E-posta:skurdakul(' superonline.com İbrahim Safi'nin sergisi Ziraat Bankası Sanat Galerisi'nde I Kültür Servisi - İbrahim Safi Resim Sergisi bugün T.C. Ziraat Bankası Tünel Sanat Galensi"nde açılıyor. 1898 yılında Nahcivan'da doğan tbrahim Safi, ilk ve ortaöğrenimini Rusya"da tamamladıktan sonra 1913 yılında özel bir okulda resim çalışmalan yaptı. Safi, 19. yüzyıl sonlannda Rusya'da akademizme karşı çıkan \e kendilerini "Gezginci Ressamlar' olarak nitelendiren, başta Repin olmak üzere dığer Rus ressamlan Vasnetsov Malyavin, Serov ve Nestrov'dan sanatsal açıdan etkilendı. 1918'de Türkiye'ye gelerek lstanbul'a yerleşen Safi. 1923'de Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun oldu. 1946 yılında ilk sergisini açan İbrahim Safi. 1955-68 yıllan arasında çalışmalanna Avrupa'da devam etti. Başta Münih olmak üzere Bonn, Pans ve Marsilya gibi Avrupa'nın büyük kentlerinde çok sayıda sergi düzenledı. Safi, '100. Şeref Sergisi'nın açıldıği 4 Ocak 1983'te öldü. İskandinavyanın en büyük ödülü Danimarkalı Tafdrup'un : • STOCKHOLM (Cumhuriyet) - Iskandinavya'nın Nobel'den sonra en büyük edebiyat ödülü olan 'Kuzey Ödülü' Danimarkalı ozan Pia Tafdrup'a verildi. 49 yaşındaki Tafdrup. 'Dronningeporten' adlı yapnıyla ödüle değer bulundu. Dört Iskandinav ülkesinin temsil edildıği jüri tarafından verilen ödülün resmi gerekçesi olarak sanatçının su temasını. ınsanın ve doğanın yaşam se\inci içinde ve kadınsı bir hayal dünyası içinde ışlenmesi olarak açıklandı. Ödül töreni 8 Şubat'ta gerçekleştirilecek. David Cronenberg'den ITORONTO (Cumhuriyet) - Kanadah yönetmen David Cronenberg, 'eXistenZ' adlı yeni filmini gelecek ay Berlin Film Festivali'nde göstermeye hazırlanıyor. Ian Holm ve Jennifer Jason Leigh'in başrollerini paylaştığı film biomekanik bir aygıtın insan vücudu ıçine yerleştirilmesi sonucunda gerçekle-gerçekdışılığın örgülendıği bir bıçimler ve simgeler dünyasındaki cinayet komplolan anlatılıyor. Robert Lantos'un yapımcılığını üstlendıği filmde a>nca Sarah Polley, Jude law, Don McKellar. Callum Keith ve Willem Dafoe rol alıyor. 'eXistenZ' adlı film www.existenz.com adresinde tanıtılıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear