25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14ARAUK1999SALJ O L A Y L A R \İL Ç y O R U Ş L E K olay.gorus@cumhuriyetcom.tr Laiklik, Sekülarizm ve Din Prof.Dr. Bedia AKARSU L aiklik konusu üzennde çok yazıldı çizildi, artık ne ge- rek var yeniden yazmaya diye düşünüyordum. Ama laik bir devlet olduğu ana- yasasında yazıh olan ve ay- n bir madde ile bunun değiştirilmesinin tekiif edüemeyeceği bildinlen bir devle- tin, Tûrkiye Cumhuriyeti'nin cumhur- başkanı "LaiklikJe lslamheti Bağdaşür- ma ProjesT hazırlattığını söylerse ve Yar- gıtay Başkanı sözlerini Kuran'dan ayet- lerle desteklerse. bundan böyle biç kim- senin artık susmaması, yineleme de olsa konuşması, yazması gerekir. llkin laıkliğın nasıl da ters yorumlan- dığını görmek şaşırtıyor insanı. Kimile- ri laiklik tanımını dinle devletin aynlma- sı diyerek basite indirip eksik bırakıyor tanımı Kimileıi de laikliği din özgürlü- ğü olarak algılayıp çarşafla, sankla her ye- re gjrebileceği sanısı içinde ve bunu da insan haklanna bağhyor. Oysa laikliğin tarihine baksalar anlamınuı yoruma elver- meyecek kadar açık oldugunu göriirler. Her türlü otohte, özellikle din baskısı karşısında insanın özgür olmasıdır aynı zamanda laiklik ve hiç kimseden dinsel inanç ya da inançsızlığunn hesabuun so- rulmamasıdır. Temeli özgürlük ve ba- ğımsızlık olan bilimsel düşünüşün, din- sel düşünüşün yerini almasıdır. Ka\Tam saptırmalan son zamanlarda gerçekten çığnndan çıktı. Yûksek kültür düzeyinde olması gereken kimileri de se- IdUarizm sözcüğünü ortaya atıp yûksek yüksek dûşûnceler üretiyorlar. Gerçi se- külarizmle laiklik arasında bir ayran var, ama bu aynı kavrama iki ayn kültür ül- kesinin tarihlerinden gelen farkb bakış açı- sından yaklaşınudır. Ingilizler kullanıyor sekülarizm sözcüğünü; kara Avnıpası, özellikle Fransızlar laiklikle karşılamış- lar aynı kavramı; aralanndakı farksa ln- giliz ve Fransızlann farkh kültürel ve si- yasal geçmişleri. Otoriteden bağımsız- laşma da, Aydınlanma da Ingiltere'de çok erken başlamıştır. Daba 1215'te "Mag- na Carta" ile tek kişinin otoritesine, mo- narşiye karşı yeni bir güç ortaya çıkıyor ve bu giderek genişliyor. Aydınlanma dö- nemi de ilkın lngıltere'de başlamıştır, ama bütûn dünyaya yayıtması Fransız devri- mi ile olmuştur 1789 da; oysa tngilte- re'de büyük devrimin tarihi 1648'dir. Bu arada şunu da anımsatahm: tngiltere'de yazıh bir anayasa da yoktur; tngilteTe'yi ömek alanlar bunu da hesaba katmalılar. Biz Tanzimat'tan beri Fransız kültü- rüne açık olduğumuzdan kavramlar da Fransızca üzerindengelnuş Türkçe'ye; la- ik sözcüğü de anlamı ile bırlikte, Fransız anlayışıyla girmış yerinde olarak, aydın- lanmaya yeni başlayan bir ülke için baş- ka türlü de olamazdı. Son yülarda kültü- rümüz Ingiliz-Amerikan etkisi ile Ingi- lizceye açıldığından sekülarizm sözcü- ğü de girmeye başladı ve çok ayn kav- ramlarmış gibi göriildü bu kavramlar. Oysa laiklikte de sekülarizmde de dün- ya ve devlet işleri din işlerinden ayn tu- tulur. Aralarmdaki aynük; Fransa'da dev- let gereğinde din işlerini dûzenleyebiür, Ingiltere'de ise devlet de din de birbirine kanşamaz. Bu da Ingilizlerin kültürel ve sıyasal tarihlerinden gelen bir durumdur yukanda beürttiğim gibı. Ama asü önem- li olan bdk ve seköler insan'ın bflmek'le inanma'yı ayırabilmesidir; akla uyan, olaylan aklm ışığında değerlendirebilen, aydınlanmış olan çağdaş insan olmasıdır. Laiklik de sekülarizm de çağdaşlaşmayı içerir ve çağdaş olmayı sağlar. Biz de öte- den beri kullanılan laüdik sözcüğünü kul- lanarak, laik olmadan çağdaşlaşmanm da olamayacağını yeniden vurgulayalım. Çağdaşlaşma da her şeyden önce özgür ve bağımsız olmadır, dinsel düşünüşünye- rini eleştırel akılla bilimsel düşünüşün almasıdır. Önemli olan da inançlan bili- me kanştırmamaktır; inancını bikne tut- kusundan ayn tutmasını bilmektır. Bu konuda tipik bir ömek olarak Darvvm'i gösterebiliriz. Darvvin dindar bir insan aslında ve kutsal kitapta yazıh olanlann doğruluğunu kanıtlamak için araştırma yapmak üzere yola çıkar, ama bulgulan kitaba ters düsmüştûr. Bu, Darvvin'inaraş- nrmasını durdurmaz, tam tersine.. inanç- lanna ters düşse de araştırmasının sonuç- larun kuramlaşbnr, bilimsel olmaktan çı- karmaz onu inançlan. tşte çağdaşük bu- dur. Yıllardır modernisation (moderni- zasyon) karşılığı olarak kullandığımız çağdaşlaşma sözcüğünü sekülarizmin karşılığı olarak göstennek de yannşnr. Gerçi çağdaş aynı çağda buhmmak anla- mma gelir, ama bu, kavramın somut an- lamıdır. Her kavramı imleyen sözcüğün başlangıçta somutbir anlamı vardır, son- ra ona yeni anlamlar yüklenmiştir. Çağdaş sözcüğü de kendisine yüklenen anlamlarla zengınleşmıştır. Bunu değış- tirmenin aBİamı olmadığı gibı. hakkımız da yoktur bu yüklenilmış olan anlamlan sihneye. Kavrunlan böyiece bcfirttScten sonra gekfim, dinde reform yapma ya da dinle laikliği bağdaşürma duşâncesine~ İBdB, hiçbir dmintukfikk tağdasamsyacağmı vnrgulamahyım. Laiklflde bağd*$m*va katkan din, kendi kendİBİ yıkar. Dinde reform >-apnuvtgirişmekse yenibir mez- bep va da yeni bir d n kunnak demektir. Kiînileri de Luther'in yaptığı reformu ömek almamızı öneriyor. Oysa Luther'uı yaptığı doğrudan dogruya Incil'e dön- mektir. Roma Kilisesi'nin elinde yozlaş- mışve haraç aracı olmuş olan Hıristiyan- lığı yeniden aslına döndürmek, anndır- maktır. Bunun için de önce lncil'i Al- mancaya çevirmiştir Luther. Şunu da belirtmekte yarar var: Dinler bflde^Br&enMz,ama dmlermlerloneyi ea- geDeyen baskısı karşısjnda insanlarm ve devtetlerinlaikleşınesisözkonıısudunAs- lmda Avrupa'da aydınlanmayı sağlayan Luther ya da dinde yapümış olan reform değil, bilimin üerlemesi ve bilimsel dü- şünüşün egemenlik kazanmasıdır. Bu- nunla dinler ortadan kalkmamış, tam ter- sine insanlar inançlanyla baş başa bıra- kıtmıştır. Bugün Avrupa'da da bağnaz düşünenleT var ve bunlar Hnistiyanlıgm laikliğe elverişli oldugunu söylüyorlar. Oysa Hıristiyanlık laik olsaydı GaBei'yı affetmek için 400 yıl bekler miydi? La- ik olan din değildir Batı dünyasında da, bilimsel düşünüşün dinsel düşünüşten bağımsız olarak yolunu sürdürmesıdir olan biten. Bize gelince, Atatürk dinde reform yapmadı diye eleştirenler bir hayli çok- tu, yine de var. Oysa o zaten laik düzeni getırmekle en büyük devrimi gerçekleş- tirmişti toplum yaşammda. Atatürk yeni bir mezhep kuracak değildi elbette. Aslında laikliği getirmekle Müslüman- lığa da Müslümanlara da en büyük iyili- ği yapnuş, dmi bir duyunç (vicdan), bir inanç işi olarak görmüş ve her insanı ken- di vicdanı ile baş başa bırakmıştır Lut- her' in yaptığını ömek gösterenler şunu da unutuyoıiar: Luther'in istediği de Tann ile insan arasında aracı olan küiseyi ve ruh- ban sınıfinı kaldırmaknr. Islam dininde ise kilise de yoktur, ruhban smıfı da... Böyle bir sınıf yaratmaya girişmekse Müslümanlara yapılan en büyük kötü- lüktür. Bugün yapılacak olan, insanlan- mızı dnm yazgıcıhğından ve baskısmdan kurtarmak, boyun eğen değil, duşünen. kendi kendinin bilincine eren, nitelikli yurttaşlar yetiştrmektir. Bunun için de dü- şünüş biçiminin değiştirilmesi gerekir, Atatürk'ün sık sık söylediği gibi. Bunun yolu da düşünebılen insanlar yaratmak- tır; bu da ancak laik eğitimle gerçekleşti- rilebilir. Geçenlerde değerli yazar llhan Sdcuk Cumhuriyet'teki yazısında (25 Kasım 1999) televizyonlarda futbol maçlan gö- rüntüleriyle ülkenin koca bir stadyuma çevrildığıne işaret ediyor ve "Tûrldye'yi yamız büyük bir stadyum değiL ülke ca- pmdabirokuladönüştürınekgerek'" di- ye yazıyordu. Bu düş gibı gelen yol 1930'larda açılmış ve basanya da ulaş- mışü. 1923-1938 arası devrimler birbiri- ni izlemişti. Yazı devrimi ile birlikte oku- ma yazma seferberliği başlaolmıştı. "MB- letMektepleri'' açılmıştı yetişkinler için. Laik okullar ve üniversite reformu ile iki- li ögreüme son verilmişti. Türk Tarih Kn- nımu, Türk Dil Kurumu, içlerinde dil, edebiyat, tiyatro, spor, kitaplık ve yayın, köycülük, müze vb. alanlarda etkinlikler yapılan Halkevleri, halkodalan kunü- muştu. Köy Enstitüleri açılmıştı. Ülke gerçekten 1. Selçuk'un düşlediği koca bir okula dönüşmüştu. Ama ne yazık ki 1946 ruhudedikleri o sözüm ona demokrasi ile bu yol tersine çevrildı. Karşı devnm ha- reketi adım adun ilerleyerek 1980'lerde donığuna erişıp bugünlere getirdi ülke- mizi. Ancak karşı devrimciler bütûn bu olup bıtenlere bakıp fazla umutlanmasmlar. Atatürk'un cumhuriyeti emanet ettiği gençlik arok bunlan yenecek kimliğe ka- vuşmuştur. Ayduılanma devrimini yaşa- mış hiçbir toplum yeniden karanlığa dön- dürülemez. Kendi diliyle, kendi tarihi ile kendi kimliğini buhnuş ve uyanmış olan bu halk ve bu gençlik kendi aydınlık yo- lunu sürdürecektir. EVET/HAYIR jOKTAY AKBAL 21.YüzyılNeGetipecek? Kırklı yıllarda bir krtap okumuştum: "Tek Bir Dünya"... Yazan, ABD Başkan Adayı VVendel Wilkie idi. Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluş- turulan, bizim de kurucu üye okjuğumuz, Birleş- miş Milletler'in dünyada yarattığı iyimserlik, artık yeryüzünün bir banş ve huzur içinde yaşayaca- ğı, ilkel duygulann, sömürülerin, kıyımlann orta- dan kalkacağı umudu içindeydik. VVendel Wil- kie'nin kitabı da bu güzel haberi veriyor, Tek Bir Dünya"nın nasıl kurulacağını anlatıyordu. Tek bir dünya!.. Zaten öyle değil mi? Tek bir dünyanın insanlarıyız, dünyadaşlarıyız, sansı, karası, beyazı ile kuzeyi. güneyi. doğusu batısı ile... Aradan elli yıldan çok geçti hayaller ger- çek olamadı. Tek bir dünya oluşturamadık. NA- TO'lar kurduk, AFOR'lar yarattık, Avrupa Birliği şu bu, hep aynlma, bölünme, ayn ayn topluluk- lar biçiminde oluşumlar. Ama kuzey ülkeleri zen- gin mi zengin, yeryüzünün güney bölümü yoksul mu yoksul! Istatistikter gösteriyor, son yirmi yılda on beş kadar ülkenin ekonomik düzeyi önemli bir yük- selişgöstermiş. Nüfuslan bir milyar kadarolan ül- kelerin geliri iyice artmış... Doğallıkla bunlar Ba- tı Avrupa ve Amerika, bir de Japonya... öte yan- dan bir buçuk milyar insan, yani yüz ülkenin in- sanlannın durumu eskisinden beter hale gelmiş! Yırmi birinci yüzyıla yirmi gün var. Bakıyoruz, okuyoruz bir milyar üç yüz milyon dünyalı kesin biryoksulluk içinde... Bunun 800 milyonu aç ve kötü besleniyor. Bir mityan eğitimden ve sağlık hız- metlerinden yoksun. İki milyarı elektrik nedir bil- miyor. Işte üçüncü binyıla, yirmi birinci yüzyıla böyle giriyor dünyamız! Silahlanmaya 800 milyar dolar ayırmayı da unutmadan! Açlık, yoksullukyetmez- miş gibi geri kalmış ülke halklarını şu bu neden- lerie birbirine düşürerek silah ticareti yapmak, bunu en son, en modem araçlarla sürdürmek... Hesaplamıslar bir milyar insanı başını sokacak eve, geçinme olanaklanna, adam başına yüz dolar aytmıaya 130 milyar dolar yetecek! Bir dostun, Behçet Necatigil'in dizeleri geli- yor aklıma. "Şu dünyada insanca yaşamak da yoksa Geriye ne kalıyor yûzyılllârdan." Geçmiş yüzyıllardan elbet çok şey kaldı. Tek- nolojik gelişme en üst çizgiye ulaştı. Teknik uy- garlık dünya insanlannın bir bölümünü zengin olanaklara kavuşturdu. Dünya küçüldü, TVIer, Internet'lerbilmem neler insanın hizmetinde... Bir iki saatte en uzak yeriere uçuyoruz. Bir dakika- da uzak ülkelerte iletişim kuruyoruz. Nice olanak- lar var insan için... Ama kaç insan için? Belli bir azınlık, bir mutlu azınlık için her şey; dünya nimet- leri, güzellikler... Ya ülkemiz açısından yimni birinci yüzyıl bize ne getirecek, belki de götürecek! Yıtirmekte olduğu- muz değerlerin yerini küreselleşme denilen olgu alırsa, alıyorsa Tam bağımsız Türkiyemizkazanç- lı mı, zarariı mı çıkacak? Atatürk, "Uygar dûnyadan uzak yaşayama- yız" demişti. Ama "Siz gidin yabancı büyük te- kellere (ki bunlann çoğu ABD'de) kendinizi tes- lim ed/n" dememişti. Uygartık herkesindir. Ama bu uygariığı özümsemezsen kendi degerlerinle kaynaştırmazsan, kültürünü yabancı kültürterin düzeyinde yaşatamazsan, gide gtde bir çeşrt sömürge olursun, bu adı kendine yakıştıramaz- san bile!.. Ben 2000'li yıllann bir şeyleri değiştireceğini sanmıyorum. Bizler için, yani azgelişmiş ya da gelişememiş ülke halklan için, ha yirminci yüz- yıl, ha yirmi birincisi!.. Dünyada, işsizliğe, sa- vaşlara, açlığa, ezilmişliğe, horianmışlığa, insan- lık dışı tutumlara son verilmeden gerçek anlam- da mutlu bir dünya, gerçek anlamda mutlu bir yeryüzü olabilir mi? Ne demişti Fransız yazan Georges Duhamel ilk dünya savaşının acılann yaşadıktan sonra: "Uygariık insanın yüreğinde yoksa başka hiç- 6iryerde aramayın." Yeni Sol... Prof.Dr. Ziya AKTAŞ DSP htanbul MUletvekili G eçen haziran ayı başlannda tngilte- dukça aynnülı anlatümıştır. Bu beş konuyu De- re Başbakanı T. Blâir ve Ahnanya mokratik Sol Parti'ıun 18 Nisan 1999 seçimleri BaşbakanıG.Sckröderbırarayage- için hazırlayıp kamuoyuna duyurduğu Seçim Bil- lerek ortak bir bildırge ımzaladılar. dırgesı ile karşılaştığımızda şunlan görüyoruz: "Amıpa: Üçüacü Yol/Yeni Orta" a) Sosyal adaletın sağlanması ülkemiz için re Başbakanı T. Blair ve Ahnanya • Başbakanı G. Schröderbir araya ge- lerek ortak bir bildırge ımzaladılar. "Anapa: Üçüacü Yol/Yeni Orta" başlığuu taşıyan bu belge ile ortak görüşlennı duyurdular. Bu bildirgeyi özetleyen ve Cumhuri- yet gazetesinde 21 Ağustos 1_999 günü yayımla- nan "Avrupa'da YeniOrta ve ÜçüncüYoT başlık- lı yazımda da değinildiği gibi sosyal demokrasi için dürüstlük ve sosyal adalet, özgürlük, fırsat eşit- liği. dayamşma ve başkalanna karşı sorumluluk gibi temel değerler her zaman geçerlidu". Sosyal demokrasi onlardan hiçbirzaman vazgeçemez pn- lan feda edemez. Bu değerleri güncel yapabihnek gerçekçi, Ueri görüşlü ve 21. yüzyıhn sorunlan ile basedebilecek politikalar gerekürir. Modernteşme, seçim saadıklanna tepki değil çağuı değişen ko- yıHarm» nvTim «mgtamaL-fır Bildirgede beş temel konuya yeT verilmiştir a) Sosyal adaletin sağlanması, devletin rolü, haklar ve sorumluluklar, ekonomide hükümetin yetki ve sorumluluğu gibi konularda geçmiş deneyimler- den de yararlanmak; b) Değişime ayak uydura- bilmek için programlar; c) Sol için sunu yönlü ye- ni bir gündem ç) Sol için aktif bir işgücü piyasa- sı politıkası; d) Avrupa için siyasal referans ola- bılme yeteneği. Söz konusu bildirgede bu beş temel konu ol- DSP'nin "hakça bir düzen" olarak tlan ettiği te- mel ilke ile örtüşmektedir. DSP'nin seçim bildir- gesinde devletin rolü güleryüzle vatandaşm hiz- metinde olmakla özetlenmiş, ıstıkrariı büyümeyi öngören sağlıklı ekonomi politikasuun ana hat- laruıa yer verilmiştir. Günümüz Türkiye'sinde ekonomik, sosyal ve siyasal alanda DSP'nin vur- guladığı temel ulusal uzlaşı konulan şöyle sıra- lannuştn": * Demokratik rejimi tüm kurumlan ile eksik- siz ve kesintısiz yasatmak; * Ulusal büiik; * Inançlara tam saygı ile bağdaşnuş laik dev- let anlayışı; * Katüımcı ve dürüst bir yönetim ve etkili bir denetimle sağlanabilecek hakça bir düzen; * Gençliğe yatinmı ülkemizin geleceğine ya- tuım olarak gören anlayış, * Bilgi çagını toplumun tüm kesimleriyle bir- likte yakalamak; * Güçlü ve saygm Türkiye'yi yaratmak. b) Değişim, DSP'nin de önem ve öncelık ver- diği bir konudur. Nitekim Toplumsal ve Siyasal Gelişme Programı ve Ulusal Bilgi Programı baş- hklan ile yeni çağa, bilgi çağına girebilen bir Tür- kiye için öngörülen gelişim, değişim ve dönü- şümler özetlenmiştir. c) DSP ve onun Genel Başkanı SaymEcevit yıl- lardır solu sadece bir klişe olmaktan çıkanp onu yeni bir öze kavuşturmaya özel çaba göstermiş- tir. Onun yapmak istedıklerini daha yetmiş ve seksenli yıllarda anlamayıp onu dışlamaya çalı- şanlar, ancak doksanlı yıllarda özellikle Ahnan- ya, Fransa, Ingiltere ve hatta ABD örneklerinden sonra biraz olsun anlamaya başlamışlardır. ç) Türkiye'de güçlü ve sağkklı bir işgücü DSP'nin amacıdır DSP, ışsızliğı hızla azaltmayı, girişim- cisi-işçisi-memuru-çiftçisi-köylüsü-esnaf ve sa- natkân ile tüm toplum katmanlanm venmli üre- tun için harekete geçirip yoksutlaşmayı durdur- mayı, yolsuzluğu önleyıp ınsanımızı hakça bir düzen içinde refaha ve huzura kavuşturmayt ola- naklar ölçüsunde hedeflemektedir d) DSP ulusal çıkarlara dayalı, bölge merkez- li ve geniş açıhmh dış pohtika programı ile de Tür- kiye'yi bölgesinde ve dünyada saygm bir önder ûlke konumuna getirmeyi amaçlamaktadn*. Sa- ym Ecevit'in "Kendi bölgesinde güçlenen ve ön- der duruma geten laik ve demokratik Türkiye'ye Bati'nm kapılan da, özellikle Avrupa Birtiği gibi, hiçbir ödün vermemize, yalvanp yakarmanuza gerek kalmakstzın, kendifiğinden açıhr" öngörü- sü de şımdiden gerçekleşme yoluna gırmiştir. Av- rupa Birilği'nde diğer ülkelerle eşit koşullarla bu- lunabiunek DSP olarak amacımızdır. PENCERE Devletin Dövize Narh Kararı?.. a Herifin biri sedire bağdaş kurup oturur, iki elinin dört parmağını birbirine kenetleyip başparmakla- nnı da birbiri etrafında çevirirmiş. Çevresindekiler bıkmışlar, kızmışlar, sormuşlar. - Sen başka bir şey bilmez misin?.. Herif fütursuz yanıt vermiş: - Bilirim.. - Yap da görelim!.. Herif bu kez başparmaklannı ters yönde çevir- meye başlamış... Biz ne yaptık?.. Araya Avrupalılaşma öyküsü girdiği için "dövi- ze narh" konusunu ele alamadım; ama "Ankara Kulisi'nöe Işık Kansu yazdı. Aktanyonjm: "CHP Parti Meclisi üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Ateş'/n yüzünde gülücükler açıyordu; 'yine biz- ler haklı çıktık' diye... Hayırdır?.. Ateş, Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'/n *9 Araltk'fa yaptığı basın toplantısında söyledikleri- ni özetledi öncelikle: önümüzdeki 18 ay içinde döviz kuhannın de- ğerikesin olarakbelirlendi; ikinci 18 aylık dönem- de ise döviz kurian Merkez Bankası tarafından izin verilen bir bant içinde dalgalanacak? Ateş, bu kez gülümsemiyor, acı acı gülüyordu: - Bu gelişmeler açıkça '24 Ocak Kararian'n/n, Ozalizmin iflasıdır. Devam etti: - Türk Lirası'nın değerini Merkez Bankası de- ğil de, serbestpiyasa belirleyecekti, devletin pa- ra ve kurpolitikalan ile işlevlerisıfıra indirgeniyor- du. 9 Arairic Kararian tüm bunlann tersini öngö- rüyor. ozalizmin iflası yıllarca sonra onaylandı onay- lanmasına da, nepahasına?.. Yoksullaşmapaha- sına, darbe yapılıp demokrasinin askıya alınma- sı pahasına, tüm etik değerlenn yozlaşması pa- hasına, türedizenginleryaraülmasıpahasına, ulu- sal üretimin baltalanması pahasına..." • Ekleyelim: Bankacılığın çarpıklaşması pahasına, özel ke- simin mafyalaşması pahasına, siyasetin kirienme- si pahasına, kayrt dışı ekonominin büyümesi pa- hasına, paradan para kazanmanın ekonomiyi sar- ması pahasına, depolitizasyonun geçerli olması pa- hasına, tanm kesiminin çökertilmesi pahasına, 'bir koyup üç alma'nın ortak dünya görüşüne dönüş- mesi pahasına, çeteciliğin devtette yuvalanması pahasına, yolsuzluğun her yana yayılması paha- sına, Türk ürası'nın ise yaramaz bir kâğrt dereke- sine düşmesi pahasına, dolarizasyonun toplum- da, ülkede alışverişte uygulamaya gırmesi paha- sına, sanayiciterin kâıiannı faizden sağlamalan pahasına, bütçenin yansının faiz borcuna aynl- ması pahasına, tefeciliğin biryaşam biçimine dö- nüşmesi panastna, dış ve iç borçlann belimizi bü- kecek kadar ağıriaşması pahasına. fe ~k Serbest piyasa aldatmacasıyla 24 Ocakta "sü- rekli zam-sürekli devalüasyon" sürecine sokulan Türkiye'de devlet bugün dövize narh koyuyor... Serbest piyasa ya da liberal ekonomi yanlılann- dan alkış üstüne alkış... Peki, bu iş böyledi de yaklaşık yirmi yıl ekono- mide devtetcilige de devlet müdahalesine de neden sövdünüz?.. Butopfcjmun anasını neden ağlattıncz?.. Ariston fırınlar aspiratör i hediyeli... f~ Ariston çamaşır ve bulaşık makinelerî su ısıtıcısı hediyeli... akalım! 12 ay uygun 3 taksitlerle \ ÜRÜNLER P q h « + 4T«(SİT TUSİT TOrUUK mjoum tufum uiMiim nn\.m 8T»Ktl PEŞÖIKT +TOTAKSfTIFEŞİÜfcT-12TfcKSfT 1MESİT TOPUM ] TAKSU TOPUM TUSİT lOPUM ••'•i;1 lEZFTTlt^f,,Jt •' )' I t<,\ ı ı r ı - ' •f~TTT—lt;ı-;ı l>.f ;ı » ı . ı ı>-'-v:ı ı» »r.ı ıtıı-.ı l ı ı • mtTı::' ı M.4UJH 3Ü.1RJH \ 3UKM I JTtSJUB | 3UBJH ! |>mxjn \nswm \mvtum i «PJMJM I IUHJM | ut.\tvm 4SUHJM • ;>••' ıiv'if' ıgn~T~l rüm ürünler hemen tesüm! nmm |57umB « a » mımm &mm n.vum HİI1İI llk~i f. >>.ı tw.'-.ı lFT<. ı l^fl-T~lwıııırjı;ı, ı Tt;-ı;:ı l» !r"'" ' r lP-. 3t.;'.-. i .Jl:-»-i..'...Jt.. » n ; ı u r ' »2114042 (ll«* 2114043 1(5* Y« ılüMnk ARİSTONS i z i s t e y i n AUcatııız Arlttaı TL'Uk II uy f l IçlB Ocırrsb ı w j w suvlslıi ><r > •* ytkn ARISTOfl nnckl stıvlsl^
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear