Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 14ARAUK1999SALJ
O L A Y L A R \İL Ç y O R U Ş L E K olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Laiklik, Sekülarizm ve Din
Prof.Dr. Bedia AKARSU
L
aiklik konusu üzennde çok
yazıldı çizildi, artık ne ge-
rek var yeniden yazmaya
diye düşünüyordum. Ama
laik bir devlet olduğu ana-
yasasında yazıh olan ve ay-
n bir madde ile bunun değiştirilmesinin
tekiif edüemeyeceği bildinlen bir devle-
tin, Tûrkiye Cumhuriyeti'nin cumhur-
başkanı "LaiklikJe lslamheti Bağdaşür-
ma ProjesT hazırlattığını söylerse ve Yar-
gıtay Başkanı sözlerini Kuran'dan ayet-
lerle desteklerse. bundan böyle biç kim-
senin artık susmaması, yineleme de olsa
konuşması, yazması gerekir.
llkin laıkliğın nasıl da ters yorumlan-
dığını görmek şaşırtıyor insanı. Kimile-
ri laiklik tanımını dinle devletin aynlma-
sı diyerek basite indirip eksik bırakıyor
tanımı Kimileıi de laikliği din özgürlü-
ğü olarak algılayıp çarşafla, sankla her ye-
re gjrebileceği sanısı içinde ve bunu da
insan haklanna bağhyor. Oysa laikliğin
tarihine baksalar anlamınuı yoruma elver-
meyecek kadar açık oldugunu göriirler.
Her türlü otohte, özellikle din baskısı
karşısında insanın özgür olmasıdır aynı
zamanda laiklik ve hiç kimseden dinsel
inanç ya da inançsızlığunn hesabuun so-
rulmamasıdır. Temeli özgürlük ve ba-
ğımsızlık olan bilimsel düşünüşün, din-
sel düşünüşün yerini almasıdır.
Ka\Tam saptırmalan son zamanlarda
gerçekten çığnndan çıktı. Yûksek kültür
düzeyinde olması gereken kimileri de se-
IdUarizm sözcüğünü ortaya atıp yûksek
yüksek dûşûnceler üretiyorlar. Gerçi se-
külarizmle laiklik arasında bir ayran var,
ama bu aynı kavrama iki ayn kültür ül-
kesinin tarihlerinden gelen farkb bakış açı-
sından yaklaşınudır. Ingilizler kullanıyor
sekülarizm sözcüğünü; kara Avnıpası,
özellikle Fransızlar laiklikle karşılamış-
lar aynı kavramı; aralanndakı farksa ln-
giliz ve Fransızlann farkh kültürel ve si-
yasal geçmişleri. Otoriteden bağımsız-
laşma da, Aydınlanma da Ingiltere'de çok
erken başlamıştır. Daba 1215'te "Mag-
na Carta" ile tek kişinin otoritesine, mo-
narşiye karşı yeni bir güç ortaya çıkıyor
ve bu giderek genişliyor. Aydınlanma dö-
nemi de ilkın lngıltere'de başlamıştır, ama
bütûn dünyaya yayıtması Fransız devri-
mi ile olmuştur 1789 da; oysa tngilte-
re'de büyük devrimin tarihi 1648'dir. Bu
arada şunu da anımsatahm: tngiltere'de
yazıh bir anayasa da yoktur; tngilteTe'yi
ömek alanlar bunu da hesaba katmalılar.
Biz Tanzimat'tan beri Fransız kültü-
rüne açık olduğumuzdan kavramlar da
Fransızca üzerindengelnuş Türkçe'ye; la-
ik sözcüğü de anlamı ile bırlikte, Fransız
anlayışıyla girmış yerinde olarak, aydın-
lanmaya yeni başlayan bir ülke için baş-
ka türlü de olamazdı. Son yülarda kültü-
rümüz Ingiliz-Amerikan etkisi ile Ingi-
lizceye açıldığından sekülarizm sözcü-
ğü de girmeye başladı ve çok ayn kav-
ramlarmış gibi göriildü bu kavramlar.
Oysa laiklikte de sekülarizmde de dün-
ya ve devlet işleri din işlerinden ayn tu-
tulur. Aralarmdaki aynük; Fransa'da dev-
let gereğinde din işlerini dûzenleyebiür,
Ingiltere'de ise devlet de din de birbirine
kanşamaz. Bu da Ingilizlerin kültürel ve
sıyasal tarihlerinden gelen bir durumdur
yukanda beürttiğim gibı. Ama asü önem-
li olan bdk ve seköler insan'ın bflmek'le
inanma'yı ayırabilmesidir; akla uyan,
olaylan aklm ışığında değerlendirebilen,
aydınlanmış olan çağdaş insan olmasıdır.
Laiklik de sekülarizm de çağdaşlaşmayı
içerir ve çağdaş olmayı sağlar. Biz de öte-
den beri kullanılan laüdik sözcüğünü kul-
lanarak, laik olmadan çağdaşlaşmanm da
olamayacağını yeniden vurgulayalım.
Çağdaşlaşma da her şeyden önce özgür
ve bağımsız olmadır, dinsel düşünüşünye-
rini eleştırel akılla bilimsel düşünüşün
almasıdır. Önemli olan da inançlan bili-
me kanştırmamaktır; inancını bikne tut-
kusundan ayn tutmasını bilmektır. Bu
konuda tipik bir ömek olarak Darvvm'i
gösterebiliriz. Darvvin dindar bir insan
aslında ve kutsal kitapta yazıh olanlann
doğruluğunu kanıtlamak için araştırma
yapmak üzere yola çıkar, ama bulgulan
kitaba ters düsmüştûr. Bu, Darvvin'inaraş-
nrmasını durdurmaz, tam tersine.. inanç-
lanna ters düşse de araştırmasının sonuç-
larun kuramlaşbnr, bilimsel olmaktan çı-
karmaz onu inançlan. tşte çağdaşük bu-
dur. Yıllardır modernisation (moderni-
zasyon) karşılığı olarak kullandığımız
çağdaşlaşma sözcüğünü sekülarizmin
karşılığı olarak göstennek de yannşnr.
Gerçi çağdaş aynı çağda buhmmak anla-
mma gelir, ama bu, kavramın somut an-
lamıdır. Her kavramı imleyen sözcüğün
başlangıçta somutbir anlamı vardır, son-
ra ona yeni anlamlar yüklenmiştir.
Çağdaş sözcüğü de kendisine yüklenen
anlamlarla zengınleşmıştır. Bunu değış-
tirmenin aBİamı olmadığı gibı. hakkımız
da yoktur bu yüklenilmış olan anlamlan
sihneye.
Kavrunlan böyiece bcfirttScten sonra
gekfim, dinde reform yapma ya da dinle
laikliği bağdaşürma duşâncesine~ İBdB,
hiçbir dmintukfikk tağdasamsyacağmı
vnrgulamahyım. Laiklflde bağd*$m*va
katkan din, kendi kendİBİ yıkar. Dinde
reform >-apnuvtgirişmekse yenibir mez-
bep va da yeni bir d n kunnak demektir.
Kiînileri de Luther'in yaptığı reformu
ömek almamızı öneriyor. Oysa Luther'uı
yaptığı doğrudan dogruya Incil'e dön-
mektir. Roma Kilisesi'nin elinde yozlaş-
mışve haraç aracı olmuş olan Hıristiyan-
lığı yeniden aslına döndürmek, anndır-
maktır. Bunun için de önce lncil'i Al-
mancaya çevirmiştir Luther.
Şunu da belirtmekte yarar var: Dinler
bflde^Br&enMz,ama dmlermlerloneyi ea-
geDeyen baskısı karşısjnda insanlarm ve
devtetlerinlaikleşınesisözkonıısudunAs-
lmda Avrupa'da aydınlanmayı sağlayan
Luther ya da dinde yapümış olan reform
değil, bilimin üerlemesi ve bilimsel dü-
şünüşün egemenlik kazanmasıdır. Bu-
nunla dinler ortadan kalkmamış, tam ter-
sine insanlar inançlanyla baş başa bıra-
kıtmıştır. Bugün Avrupa'da da bağnaz
düşünenleT var ve bunlar Hnistiyanlıgm
laikliğe elverişli oldugunu söylüyorlar.
Oysa Hıristiyanlık laik olsaydı GaBei'yı
affetmek için 400 yıl bekler miydi? La-
ik olan din değildir Batı dünyasında da,
bilimsel düşünüşün dinsel düşünüşten
bağımsız olarak yolunu sürdürmesıdir
olan biten.
Bize gelince, Atatürk dinde reform
yapmadı diye eleştirenler bir hayli çok-
tu, yine de var. Oysa o zaten laik düzeni
getırmekle en büyük devrimi gerçekleş-
tirmişti toplum yaşammda. Atatürk yeni
bir mezhep kuracak değildi elbette.
Aslında laikliği getirmekle Müslüman-
lığa da Müslümanlara da en büyük iyili-
ği yapnuş, dmi bir duyunç (vicdan), bir
inanç işi olarak görmüş ve her insanı ken-
di vicdanı ile baş başa bırakmıştır Lut-
her' in yaptığını ömek gösterenler şunu da
unutuyoıiar: Luther'in istediği de Tann
ile insan arasında aracı olan küiseyi ve ruh-
ban sınıfinı kaldırmaknr. Islam dininde
ise kilise de yoktur, ruhban smıfı da...
Böyle bir sınıf yaratmaya girişmekse
Müslümanlara yapılan en büyük kötü-
lüktür. Bugün yapılacak olan, insanlan-
mızı dnm yazgıcıhğından ve baskısmdan
kurtarmak, boyun eğen değil, duşünen.
kendi kendinin bilincine eren, nitelikli
yurttaşlar yetiştrmektir. Bunun için de dü-
şünüş biçiminin değiştirilmesi gerekir,
Atatürk'ün sık sık söylediği gibi. Bunun
yolu da düşünebılen insanlar yaratmak-
tır; bu da ancak laik eğitimle gerçekleşti-
rilebilir.
Geçenlerde değerli yazar llhan Sdcuk
Cumhuriyet'teki yazısında (25 Kasım
1999) televizyonlarda futbol maçlan gö-
rüntüleriyle ülkenin koca bir stadyuma
çevrildığıne işaret ediyor ve "Tûrldye'yi
yamız büyük bir stadyum değiL ülke ca-
pmdabirokuladönüştürınekgerek'" di-
ye yazıyordu. Bu düş gibı gelen yol
1930'larda açılmış ve basanya da ulaş-
mışü. 1923-1938 arası devrimler birbiri-
ni izlemişti. Yazı devrimi ile birlikte oku-
ma yazma seferberliği başlaolmıştı. "MB-
letMektepleri'' açılmıştı yetişkinler için.
Laik okullar ve üniversite reformu ile iki-
li ögreüme son verilmişti. Türk Tarih Kn-
nımu, Türk Dil Kurumu, içlerinde dil,
edebiyat, tiyatro, spor, kitaplık ve yayın,
köycülük, müze vb. alanlarda etkinlikler
yapılan Halkevleri, halkodalan kunü-
muştu. Köy Enstitüleri açılmıştı. Ülke
gerçekten 1. Selçuk'un düşlediği koca bir
okula dönüşmüştu. Ama ne yazık ki 1946
ruhudedikleri o sözüm ona demokrasi ile
bu yol tersine çevrildı. Karşı devnm ha-
reketi adım adun ilerleyerek 1980'lerde
donığuna erişıp bugünlere getirdi ülke-
mizi.
Ancak karşı devrimciler bütûn bu olup
bıtenlere bakıp fazla umutlanmasmlar.
Atatürk'un cumhuriyeti emanet ettiği
gençlik arok bunlan yenecek kimliğe ka-
vuşmuştur. Ayduılanma devrimini yaşa-
mış hiçbir toplum yeniden karanlığa dön-
dürülemez. Kendi diliyle, kendi tarihi ile
kendi kimliğini buhnuş ve uyanmış olan
bu halk ve bu gençlik kendi aydınlık yo-
lunu sürdürecektir.
EVET/HAYIR
jOKTAY AKBAL
21.YüzyılNeGetipecek?
Kırklı yıllarda bir krtap okumuştum: "Tek Bir
Dünya"... Yazan, ABD Başkan Adayı VVendel
Wilkie idi. Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluş-
turulan, bizim de kurucu üye okjuğumuz, Birleş-
miş Milletler'in dünyada yarattığı iyimserlik, artık
yeryüzünün bir banş ve huzur içinde yaşayaca-
ğı, ilkel duygulann, sömürülerin, kıyımlann orta-
dan kalkacağı umudu içindeydik. VVendel Wil-
kie'nin kitabı da bu güzel haberi veriyor, Tek Bir
Dünya"nın nasıl kurulacağını anlatıyordu.
Tek bir dünya!.. Zaten öyle değil mi?
Tek bir dünyanın insanlarıyız, dünyadaşlarıyız,
sansı, karası, beyazı ile kuzeyi. güneyi. doğusu
batısı ile... Aradan elli yıldan çok geçti hayaller ger-
çek olamadı. Tek bir dünya oluşturamadık. NA-
TO'lar kurduk, AFOR'lar yarattık, Avrupa Birliği
şu bu, hep aynlma, bölünme, ayn ayn topluluk-
lar biçiminde oluşumlar. Ama kuzey ülkeleri zen-
gin mi zengin, yeryüzünün güney bölümü yoksul
mu yoksul!
Istatistikter gösteriyor, son yirmi yılda on beş
kadar ülkenin ekonomik düzeyi önemli bir yük-
selişgöstermiş. Nüfuslan bir milyar kadarolan ül-
kelerin geliri iyice artmış... Doğallıkla bunlar Ba-
tı Avrupa ve Amerika, bir de Japonya... öte yan-
dan bir buçuk milyar insan, yani yüz ülkenin in-
sanlannın durumu eskisinden beter hale gelmiş!
Yırmi birinci yüzyıla yirmi gün var. Bakıyoruz,
okuyoruz bir milyar üç yüz milyon dünyalı kesin
biryoksulluk içinde... Bunun 800 milyonu aç ve
kötü besleniyor. Bir mityan eğitimden ve sağlık hız-
metlerinden yoksun. İki milyarı elektrik nedir bil-
miyor.
Işte üçüncü binyıla, yirmi birinci yüzyıla böyle
giriyor dünyamız! Silahlanmaya 800 milyar dolar
ayırmayı da unutmadan! Açlık, yoksullukyetmez-
miş gibi geri kalmış ülke halklarını şu bu neden-
lerie birbirine düşürerek silah ticareti yapmak,
bunu en son, en modem araçlarla sürdürmek...
Hesaplamıslar bir milyar insanı başını sokacak eve,
geçinme olanaklanna, adam başına yüz dolar
aytmıaya 130 milyar dolar yetecek!
Bir dostun, Behçet Necatigil'in dizeleri geli-
yor aklıma.
"Şu dünyada insanca yaşamak da yoksa
Geriye ne kalıyor yûzyılllârdan."
Geçmiş yüzyıllardan elbet çok şey kaldı. Tek-
nolojik gelişme en üst çizgiye ulaştı. Teknik uy-
garlık dünya insanlannın bir bölümünü zengin
olanaklara kavuşturdu. Dünya küçüldü, TVIer,
Internet'lerbilmem neler insanın hizmetinde... Bir
iki saatte en uzak yeriere uçuyoruz. Bir dakika-
da uzak ülkelerte iletişim kuruyoruz. Nice olanak-
lar var insan için... Ama kaç insan için? Belli bir
azınlık, bir mutlu azınlık için her şey; dünya nimet-
leri, güzellikler...
Ya ülkemiz açısından yimni birinci yüzyıl bize ne
getirecek, belki de götürecek! Yıtirmekte olduğu-
muz değerlerin yerini küreselleşme denilen olgu
alırsa, alıyorsa Tam bağımsız Türkiyemizkazanç-
lı mı, zarariı mı çıkacak?
Atatürk, "Uygar dûnyadan uzak yaşayama-
yız" demişti. Ama "Siz gidin yabancı büyük te-
kellere (ki bunlann çoğu ABD'de) kendinizi tes-
lim ed/n" dememişti. Uygartık herkesindir. Ama
bu uygariığı özümsemezsen kendi degerlerinle
kaynaştırmazsan, kültürünü yabancı kültürterin
düzeyinde yaşatamazsan, gide gtde bir çeşrt
sömürge olursun, bu adı kendine yakıştıramaz-
san bile!..
Ben 2000'li yıllann bir şeyleri değiştireceğini
sanmıyorum. Bizler için, yani azgelişmiş ya da
gelişememiş ülke halklan için, ha yirminci yüz-
yıl, ha yirmi birincisi!.. Dünyada, işsizliğe, sa-
vaşlara, açlığa, ezilmişliğe, horianmışlığa, insan-
lık dışı tutumlara son verilmeden gerçek anlam-
da mutlu bir dünya, gerçek anlamda mutlu bir
yeryüzü olabilir mi?
Ne demişti Fransız yazan Georges Duhamel
ilk dünya savaşının acılann yaşadıktan sonra:
"Uygariık insanın yüreğinde yoksa başka hiç-
6iryerde aramayın."
Yeni Sol...
Prof.Dr. Ziya AKTAŞ DSP htanbul MUletvekili
G
eçen haziran ayı başlannda tngilte- dukça aynnülı anlatümıştır. Bu beş konuyu De-
re Başbakanı T. Blâir ve Ahnanya mokratik Sol Parti'ıun 18 Nisan 1999 seçimleri
BaşbakanıG.Sckröderbırarayage- için hazırlayıp kamuoyuna duyurduğu Seçim Bil-
lerek ortak bir bildırge ımzaladılar. dırgesı ile karşılaştığımızda şunlan görüyoruz:
"Amıpa: Üçüacü Yol/Yeni Orta" a) Sosyal adaletın sağlanması ülkemiz için
re Başbakanı T. Blair ve Ahnanya
• Başbakanı G. Schröderbir araya ge-
lerek ortak bir bildırge ımzaladılar.
"Anapa: Üçüacü Yol/Yeni Orta"
başlığuu taşıyan bu belge ile ortak görüşlennı
duyurdular. Bu bildirgeyi özetleyen ve Cumhuri-
yet gazetesinde 21 Ağustos 1_999 günü yayımla-
nan "Avrupa'da YeniOrta ve ÜçüncüYoT başlık-
lı yazımda da değinildiği gibi sosyal demokrasi
için dürüstlük ve sosyal adalet, özgürlük, fırsat eşit-
liği. dayamşma ve başkalanna karşı sorumluluk
gibi temel değerler her zaman geçerlidu". Sosyal
demokrasi onlardan hiçbirzaman vazgeçemez pn-
lan feda edemez. Bu değerleri güncel yapabihnek
gerçekçi, Ueri görüşlü ve 21. yüzyıhn sorunlan ile
basedebilecek politikalar gerekürir. Modernteşme,
seçim saadıklanna tepki değil çağuı değişen ko-
yıHarm» nvTim «mgtamaL-fır
Bildirgede beş temel konuya yeT verilmiştir a)
Sosyal adaletin sağlanması, devletin rolü, haklar
ve sorumluluklar, ekonomide hükümetin yetki ve
sorumluluğu gibi konularda geçmiş deneyimler-
den de yararlanmak; b) Değişime ayak uydura-
bilmek için programlar; c) Sol için sunu yönlü ye-
ni bir gündem ç) Sol için aktif bir işgücü piyasa-
sı politıkası; d) Avrupa için siyasal referans ola-
bılme yeteneği.
Söz konusu bildirgede bu beş temel konu ol-
DSP'nin "hakça bir düzen" olarak tlan ettiği te-
mel ilke ile örtüşmektedir. DSP'nin seçim bildir-
gesinde devletin rolü güleryüzle vatandaşm hiz-
metinde olmakla özetlenmiş, ıstıkrariı büyümeyi
öngören sağlıklı ekonomi politikasuun ana hat-
laruıa yer verilmiştir. Günümüz Türkiye'sinde
ekonomik, sosyal ve siyasal alanda DSP'nin vur-
guladığı temel ulusal uzlaşı konulan şöyle sıra-
lannuştn":
* Demokratik rejimi tüm kurumlan ile eksik-
siz ve kesintısiz yasatmak;
* Ulusal büiik;
* Inançlara tam saygı ile bağdaşnuş laik dev-
let anlayışı;
* Katüımcı ve dürüst bir yönetim ve etkili bir
denetimle sağlanabilecek hakça bir düzen;
* Gençliğe yatinmı ülkemizin geleceğine ya-
tuım olarak gören anlayış,
* Bilgi çagını toplumun tüm kesimleriyle bir-
likte yakalamak;
* Güçlü ve saygm Türkiye'yi yaratmak.
b) Değişim, DSP'nin de önem ve öncelık ver-
diği bir konudur. Nitekim Toplumsal ve Siyasal
Gelişme Programı ve Ulusal Bilgi Programı baş-
hklan ile yeni çağa, bilgi çağına girebilen bir Tür-
kiye için öngörülen gelişim, değişim ve dönü-
şümler özetlenmiştir.
c) DSP ve onun Genel Başkanı SaymEcevit yıl-
lardır solu sadece bir klişe olmaktan çıkanp onu
yeni bir öze kavuşturmaya özel çaba göstermiş-
tir. Onun yapmak istedıklerini daha yetmiş ve
seksenli yıllarda anlamayıp onu dışlamaya çalı-
şanlar, ancak doksanlı yıllarda özellikle Ahnan-
ya, Fransa, Ingiltere ve hatta ABD örneklerinden
sonra biraz olsun anlamaya başlamışlardır.
ç) Türkiye'de güçlü ve sağkklı bir işgücü DSP'nin
amacıdır DSP, ışsızliğı hızla azaltmayı, girişim-
cisi-işçisi-memuru-çiftçisi-köylüsü-esnaf ve sa-
natkân ile tüm toplum katmanlanm venmli üre-
tun için harekete geçirip yoksutlaşmayı durdur-
mayı, yolsuzluğu önleyıp ınsanımızı hakça bir
düzen içinde refaha ve huzura kavuşturmayt ola-
naklar ölçüsunde hedeflemektedir
d) DSP ulusal çıkarlara dayalı, bölge merkez-
li ve geniş açıhmh dış pohtika programı ile de Tür-
kiye'yi bölgesinde ve dünyada saygm bir önder
ûlke konumuna getirmeyi amaçlamaktadn*. Sa-
ym Ecevit'in "Kendi bölgesinde güçlenen ve ön-
der duruma geten laik ve demokratik Türkiye'ye
Bati'nm kapılan da, özellikle Avrupa Birtiği gibi,
hiçbir ödün vermemize, yalvanp yakarmanuza
gerek kalmakstzın, kendifiğinden açıhr" öngörü-
sü de şımdiden gerçekleşme yoluna gırmiştir. Av-
rupa Birilği'nde diğer ülkelerle eşit koşullarla bu-
lunabiunek DSP olarak amacımızdır.
PENCERE
Devletin Dövize
Narh Kararı?..
a
Herifin biri sedire bağdaş kurup oturur, iki elinin
dört parmağını birbirine kenetleyip başparmakla-
nnı da birbiri etrafında çevirirmiş. Çevresindekiler
bıkmışlar, kızmışlar, sormuşlar.
- Sen başka bir şey bilmez misin?..
Herif fütursuz yanıt vermiş:
- Bilirim..
- Yap da görelim!..
Herif bu kez başparmaklannı ters yönde çevir-
meye başlamış...
Biz ne yaptık?..
Araya Avrupalılaşma öyküsü girdiği için "dövi-
ze narh" konusunu ele alamadım; ama "Ankara
Kulisi'nöe Işık Kansu yazdı.
Aktanyonjm:
"CHP Parti Meclisi üyesi Prof. Dr. Abdülkadir
Ateş'/n yüzünde gülücükler açıyordu; 'yine biz-
ler haklı çıktık' diye...
Hayırdır?..
Ateş, Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'/n *9
Araltk'fa yaptığı basın toplantısında söyledikleri-
ni özetledi öncelikle:
önümüzdeki 18 ay içinde döviz kuhannın de-
ğerikesin olarakbelirlendi; ikinci 18 aylık dönem-
de ise döviz kurian Merkez Bankası tarafından izin
verilen bir bant içinde dalgalanacak?
Ateş, bu kez gülümsemiyor, acı acı gülüyordu:
- Bu gelişmeler açıkça '24 Ocak Kararian'n/n,
Ozalizmin iflasıdır.
Devam etti:
- Türk Lirası'nın değerini Merkez Bankası de-
ğil de, serbestpiyasa belirleyecekti, devletin pa-
ra ve kurpolitikalan ile işlevlerisıfıra indirgeniyor-
du. 9 Arairic Kararian tüm bunlann tersini öngö-
rüyor.
ozalizmin iflası yıllarca sonra onaylandı onay-
lanmasına da, nepahasına?.. Yoksullaşmapaha-
sına, darbe yapılıp demokrasinin askıya alınma-
sı pahasına, tüm etik değerlenn yozlaşması pa-
hasına, türedizenginleryaraülmasıpahasına, ulu-
sal üretimin baltalanması pahasına..."
•
Ekleyelim:
Bankacılığın çarpıklaşması pahasına, özel ke-
simin mafyalaşması pahasına, siyasetin kirienme-
si pahasına, kayrt dışı ekonominin büyümesi pa-
hasına, paradan para kazanmanın ekonomiyi sar-
ması pahasına, depolitizasyonun geçerli olması pa-
hasına, tanm kesiminin çökertilmesi pahasına, 'bir
koyup üç alma'nın ortak dünya görüşüne dönüş-
mesi pahasına, çeteciliğin devtette yuvalanması
pahasına, yolsuzluğun her yana yayılması paha-
sına, Türk ürası'nın ise yaramaz bir kâğrt dereke-
sine düşmesi pahasına, dolarizasyonun toplum-
da, ülkede alışverişte uygulamaya gırmesi paha-
sına, sanayiciterin kâıiannı faizden sağlamalan
pahasına, bütçenin yansının faiz borcuna aynl-
ması pahasına, tefeciliğin biryaşam biçimine dö-
nüşmesi panastna, dış ve iç borçlann belimizi bü-
kecek kadar ağıriaşması pahasına. fe
~k
Serbest piyasa aldatmacasıyla 24 Ocakta "sü-
rekli zam-sürekli devalüasyon" sürecine sokulan
Türkiye'de devlet bugün dövize narh koyuyor...
Serbest piyasa ya da liberal ekonomi yanlılann-
dan alkış üstüne alkış...
Peki, bu iş böyledi de yaklaşık yirmi yıl ekono-
mide devtetcilige de devlet müdahalesine de neden
sövdünüz?.. Butopfcjmun anasını neden ağlattıncz?..
Ariston fırınlar
aspiratör
i hediyeli... f~
Ariston çamaşır ve
bulaşık makinelerî
su ısıtıcısı
hediyeli...
akalım!
12 ay
uygun 3
taksitlerle \
ÜRÜNLER
P q h « +
4T«(SİT
TUSİT TOrUUK
mjoum tufum uiMiim nn\.m
8T»Ktl PEŞÖIKT +TOTAKSfTIFEŞİÜfcT-12TfcKSfT
1MESİT TOPUM ] TAKSU TOPUM TUSİT lOPUM
••'•i;1
lEZFTTlt^f,,Jt •' )' I
t<,\ ı ı r ı - ' •f~TTT—lt;ı-;ı l>.f ;ı » ı . ı ı>-'-v:ı ı» »r.ı ıtıı-.ı l ı ı • mtTı::' ı
M.4UJH 3Ü.1RJH \ 3UKM I JTtSJUB | 3UBJH !
|>mxjn \nswm \mvtum
i «PJMJM I IUHJM | ut.\tvm
4SUHJM
• ;>••' ıiv'if' ıgn~T~l
rüm ürünler
hemen
tesüm!
nmm |57umB « a » mımm &mm n.vum
HİI1İI llk~i f. >>.ı tw.'-.ı lFT<. ı l^fl-T~lwıııırjı;ı, ı Tt;-ı;:ı l»
!r"'" '
r
lP-.
3t.;'.-.
i
.Jl:-»-i..'...Jt..
» n ; ı u r '
»2114042
(ll«* 2114043
1(5* Y«
ılüMnk
ARİSTONS i z i s t e y i n
AUcatııız Arlttaı
TL'Uk
II
uy f l IçlB
Ocırrsb ı w j w
suvlslıi ><r
>
•* ytkn ARISTOfl
nnckl stıvlsl^