25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 KASIM 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Milletjn vekilinin••••• •• olumu Bugünkülerle karşılaştırmayın hiç; sevecenliği, dürüstlüğü ve ilkelerine bağlılığı nedeniyle arkadaşları ve seçmenleri ona "Baba" diye seslenirlerdi. Kamu kuruluşlarını satmak için beş takla atan siyasetçilere benzetmeyin hiç; TBMM KİT Komisyonu Başkanlığı döneminde, bu kuaıluşların arpalık olmaması, ulusal sanayiye güç vermesi için uğraştı. CHP'nin, tıpkı milletvekili ve senatör seçildiği Zonguldak gibi "emek" ile özdeşleşmesi için çaba harcadı. 12 Eylül sonrası, Dil ve Istihbarat Okulu'nda gözaltına alındı. Bir aylık gözaltı süresi sırasında hastalandı. Kimseye yakınmadan sessizce yattı. Siyasi yaşamı boyunca tam anlamıyla haikı ve yurdu için hizmet veren CHP'nin eski senatörü ve milletvekili Mehmet Ali Pestilci'yi geçen günlerde yitirdik. Milletin vekili aramızdan ayrıldı. Bizi, uluslararası tahkim denildi mi iki elinı birden kaldıran, işçilerin sosyal güvenlik hakkının budanmasını anında onaylayan, ABD Başkanı'nı Meclis içinde ayakta alkışlamakla yetinmeyip iki büklüm arabasına kadar uğurlayanlarla baş başa bıraktı. ISIK KA\Sl Son gelişmeler gösteriyor ki, Amerika ile ilişkilerimiz "stratejik iş- birtiği" çerçevesinden çıkıp "sfrafe- jik ortaklık" düzeyine ulaşmış. Bu ikitanımı, biiim insanlarımız ve diplomatlarla tartıştık. Söyledikleri- ni özetleyelim: "Işbirliği, diploması alanında orta- da varolan bir konu üzerinde taraf- lann güçlerini birleştirmesi anlamını taşır. O konu bittikten sonra işbiriiği de sona erer. Ama, ortakhkta birsü- reklilikten söz edilebilir." Ortaklığın, işbiriiğinden daha ileri bir boyut olduğunu savunanların da sayısı az değil: "Işbirtiğinde stratejik bir çizgi var- Hep işimizdeki burundır. Bu çizgi içinde her iki tarafın da görüşleri yer alır. Ancak, ortaklıkta 'üstlenme' geçerlidir. Stratejiyi çizen ortakla, stratejiyi kabullenen ortak eşit sayılabilir mi?" Ortaklık, ticareti anımsatıyor ya, ister istemez "Büyük ortak, hep kü- çük ortağını yönlendirmez mi?" so- rusu geliyor akla. Onun yanıtını da şu örnekle açıklıyortar: "Büyük ortak, dünyanın başkayön- lerinde de iş alabilecek, ama sen a/a- mayacaksın. Amenka, dünyanın bir başka köşesinde, söz geJimi Kore 'de kendisine siyasi ya da ekonomık kâr getirebilecek bir iş yapıyorsa, küçük ortak olarak Türkiye buyarardan pay alamaz.' Cahillik işte. *Weden?"sorusu do- lanıp duruyor kafamızda bu kez. Bil- memek değil, öğrenmemek ayıp: "Kore ile ilgili bir konu Amerika 'nın ulusal çıkahannı ilgilendinr, Türkiye'yi değil. Buna karşın, Türkiye'nin ulu- sal çıkahannı ilgilendiren her şeyde, örneğin Kıbns, Suriye'nin Hatay'a dönük istekleh gibi konularda Ame- rika ortak konumunda olacaktır." Yani anlayacağıntz, Türkiye'nin her işinde Amerika hazır ve nazır, Ame- rika'nın her işinde ise Türkiye yok... Çocuklar meraklı oluriar. 7 aylık depremzede Erkan boşuna tutma- dı Bill Clinton'ın burnunu!.. Kim demiş "Inadına lnsan"\n tek kişitik oyun olduğunu? Sahnede bir tek Altan Erkekti'yi görüyorsunuz da; mimiklerle, seslerle, yöresel dillerle, erkeğiyle kadınıyla, aptalıyla zekisiyle, acısıyla gülücüğüyle, gerçeğiyle düşüyte insancıklan imliyorsunuz dolu dolu. Metin Balay, oyun yazmamış, yaşamın gözlem ipliklennden Anadoiu kilimi dokumuş. Bir düğüm siyah, bir düğüm gül pembe; bir düğüm gri, bir düğüm alaca... Izleyici tezgâhın ta içinde, bir geriliyor, bir boşalıyor... Erkekli, oyunu gece sahnelemiş, sabah olmuş, yine yorgun. Bu yorgunluk başka. Yalnızlıkla karamsariık kanşımı bir yorguniuk: "40 günlük tumede her gün oyunu ikişer ikişer sahneledim. 3 kez de oynayabilirim. Yeter ki, seyirci ile iletişim köprüsü kurulabilsin. Seyirci sayısının azlığı biryana, üzerine iietişimsizfik de eklenince o zamançokkötü oluyor." Kimilerinin"sfanc/-up" adını koydukları sulu zırtlak Inadına insan geyik rnuhabbetlerinden söz açıyoruz. "B'ızimkisi modem meddahlık" dryor Erkekli: "Oyunun yazan Metin Balay, çok önemli bir tiyatro adamı olan Dario Fo'nun yanında asJstanlık yapmış. Fo, geleneksel Türk tryatrosundan ortaoyunu ile meddahlığı inceteyip modern bir sentez çıkarmış. Metin Balay, onun yanında öğrendiklehni oyuna ve bana aktardı. llk, 'Inadına Yaşamak' ile tiyatroyu trolleyenlere karşı attematif bir çıkış yaptık. Şimdi de 'Inadına İnsan' ile tiyatroda inat ediyoruz." "Karmaşık Bir Süreçtir İnsan " şarkısını anımsamaya çaltşıyor, "Altan Erkekli" diyoruz, "Insanın içindeki kiraz, çiçeğe duracakmı?" Banşı ve dostluğu dillendiriyor: "Bir kiraz çiçeği kadar çiçek, bir çiçek kadar gerçek olmak istiyonız. Insanın yapmacıksız bir dünyadaki saflığı ile ortaya çıkanlmasını istiyonız." Ankara Sanat Tıyatrosu'nda "Inadına tnsan" oynuyor, insanlık namına... Bilgi ve iletişim çagında... Türk Kütüphaneciler Derneği'nin 50. kuruluş yılı, Ankara'da düzenlenen uluslararası sempozyum ile kutlandı. Sempozyumasunulan bikjinler, "ile- tişim ve bilgi çağındayız" diye başla- yan söytevterin nasıl havada donup kal- dığını belgeledi. Başkent Üniversitesi öğretim üye- lerinden Yrd. Doç. Dr. Nazmi Kozak, Türkiye'de yayımlanmakta olan aka- demik dergiler üzerinde bir araştırma gerçekleştirmiş. Toplam 373 dergi- den yalnızca 8'i "matematik ve fen bi- limleri" alanında yayın yapıyormuş. Neredeyse yok gibi bir şey... Hacettepe Üniversitesi Kütüpha- necilik Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. YaşarTonta'nm bıldinsındeki rakam- lara da bir gözatalım: "Universiteler 1999yılında toplam bütçelerinın orta- lama yüzde 0.7'sinı kütüphanelere ayırmışlardır. 1997'dekırakamla (yüz- de 0.8) karşılaştınldığında bu oran yaklaşıkyüzde 12,5'lik bir düşüşgös- termektedir. Boğaziçi Üniversitesi, toplam büt- çesine oranla kütüphaneye en yük- sekpayı (yüzde 3.8) ayıran üniversite- mizdır. Boğaziçi Üniversitesı'nı yüzde 2.3 ile ODTÜ, yüzde 2.1 ile İTU izle- mektedir. Toplam bütçelenndenkûtüp- hanelerine en az (yüzde 0.5) pay ayı- ranlar ise yüzde 0.2 ile Kocaeli, Trak- ya, Dıcle ünıversıtelen ile yüzde 0.3 ile Inönü, Afyon Kocatepe, Mustafa Ke- mal, Niğde, Osmangazı ve Harran üni- versiteleridır. ABD'dekı üniversite ve araştırma kütüphanelennde ise bu oran yüzde 3.2 civanndadır." Geçenlerde, Anadolu'daki üniver- sitelerden birinden gencecik öğretim üyesi aramıştr. "Uzmanlık için, araş- tırmayapmak içinyeterli kaynağa ula- şamıyoruz." Gönderdiğimiz bir küçük kitap, onu çocuklar gibi sevindirmışti. Hagayret, kamusal kaynaklan biraz daha daral- tırsak, adım başı rekiamı yapılan "ile- tişim ve bilgiçağı'ru da es geçeceğiz... ÇALIŞANLARIN / SORULARI SORUNLARI YILMAZ ŞIPAL Bağ-Kur'da Zamanaşıım Soru: Ben, 1966 vılında Sosval Sigortalar Kurumu sigortalısı ola- rak çalışmaya başladım. Bu sigortalı çahşmam 1981 vılın- da son buldu. 1982 vılında kendi adıma bir iş>eri açarak serbest meslek sahibi olarak başladığım bu çalışmaya, 1988 vılında vergi kaydımı da sildirerek son verdim. Bu çalış- mam sırasında ben Bağ-Kur kaydımı yaptırmadığım gibi. Bağ-Kur da bana hiçbir bildirimde bulunmadı. Kısa bir süre önce 25 yılını ve 5.000 prim gününü doldurmuş bir , SSK sigortalısı olarak emeklilik için SSK'ye başvurdum. p*' •* Bn Itaşvurum üzerine Bağ-Kur'la yapılan yazışmalar so- '• nucu benden 1982 ile 1988 arasındaki Bağ-Kur primleri- mi faizleriyle birlikte yatırmam istendi ve böylece emekli- lik işlemlerim de askıya alındı. Bağ-Kur primlerimi yatı- racak gücüm yok. Emekli olabilmek için (milyarı aştıgı söylenen) bu primleri yatırmam şart mı? (K.A.) YANIT: Sosyal güvenlik yasalannda "zamanaşımı" süresi de- ğişiktir. Yasalardaki bazı parasal uygulamalar için, 6183 sayılı "Am- me Alacaklarının Tahsil Usulfi Hakkmda Kanun" hükümlerinin uygulanacağı vurgulanmıştır. 6183 sayılı yasanın "Tahsil Zamanaşımı" başlıklı 102. tnadde- sine göre: "Amrae alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılı başından iti- baren 5 (beş) yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Pa- ra cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümle- ri mahfuzdur. Zamanaşımından sonra mükellefın rızaen yapacağı ödemeler kabul edilir." 1479 sayılı Bağ-Kur Yasası madde 70 ve ek madde 19'da zama- nışımı süresi 10 (on) yıl olarak saptanmıştır. A) Bağ-Kur'a kayıt ve tescilı yapılmamış olanlar: Bağ-Kur sigortalısı olması gerekenlerden, Bağ-Kur'a kayıt vetes- cıli yapılmamış olanlarla ilgili zamanaşımı süresi yasanın "Uyuş- mazlıklann çözüm yeri" başlıklı 70. maddesı ile belirlenmiştir. "(...) Bu kanuna dayanılarak kurumca (Bağ-Kur) aşılacak tazminat ve rücu davaları ile prim alacakları davaları 10 (on) yıllık zamanaşımına tabidir. Şu kadar ki zamanaşımı nedeniyle primi ödenmeyen süreler, si- gortalılık süresinden sayılmaz ve bu süreler içın herhangi bir sigor- ta yardımı yapılmaz." B) Bağ-Kur'a kayıt ve tescili yapılmış olup prim ödememiş olan- lar: Bağ-Kur'a kayıt ve tescil işlemlerini yaptırmış olup primi ödeme- miş olanlar için yapılacak uygulama yasanın Ek 19. maddesinde yer almıştır. "Kuruma (Bağ-Kur'a) kayıt ve tescili yapıldığı halde, kayıt ve tescil tarihinden itibaren 10 (on) yıl içinde prim ödememiş olan sigortalılar hakkında sigortalılık hakları saklı kalmak kaydıy- la; kurumca (Bağ-Kur) sigortalılık işlemleri durdurulur. Ancak, kendileri veya hak sahiplerinin müracaatı halinde yürürlükteki hükümler uygulanır." Bağ-Kur Yasası'nın "tescili yapılmamış" ve prim de ödememiş sıgortalılarla ilgili zamanaşımı süresini belirleyen 70. maddesındeki anlatımdan Bağ-Kur sigortalısı niteliğini yitirmenizin üzennden 10 yıldan fazla süre geçmesi nedeniyle. prim ödeme yükümlülüğünüzün ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Bu durumda size Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan yaşlıhk aylığı bağlanmasına engel yoktur. Prof. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA Anısına ÇARŞAMBA TOPLANTILARI Konuşmacı Prof. SERVER TANİLLİ 21. YÜZYILIN EŞİĞİNDE DÜNYA VE TÜRKİYE ..:, Sunuş: Yard. DOÇ. Dr. MEHMET Ö. ALKAN 24 KASIM 1999 Çarşamba 17.30-19.30 TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ (Eski Beyoğlu Evlendırme Daıresi) Tünel-Beyoğlu KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicak(g turk.net ÇİZGÎLİK KÂMtL MASARACI . . - , . . _ T HARBÎ SEMÎH POROY BULUT BEBEK NURAYÇÎFTÇI • 7 "ben mı anlamı yorum '. \.Tura:01mlyrak! TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 22 Kasım SONB/ATTÖRENt 1S22 'DE SUSÜM, SON HALIGEAgnİUUBCrr &&VOT İÇİN BİAT 71X0// DÜ2&*£NDİ. OSMANU fHOİŞVL /NIN(ÂYNI ZAU4NO* HAÜfE) **PtiAN veo /etçryi omn &£l£N &AT, 8U MSZ HÜtCÜM&Ul OUüMYAN A8PÛL- b İ T.ŞMM. HİLVET AY&lMtf, fH&ŞAHffJ K4ÇMASiytA OS- MAHUSATANATISOHAe&AtÇTI.ASEaJSİN S£Ç- Tİ6I Y£Ut HALtFE AS&JlMEC/r, MHA ÖA/C£APS OLPU&U G/S/' TAHTA O7lUtM*MjŞ,4YAKm DUBA- &UC, TE&KİK. ePBNLBfie DE TMmAN SABCAN SAÇAİI OE6İL, EÛNİ ÖPTÜKAİÜÇni. ABOÜLME- CİT, UAUFEÜK KALO/ZJLANA DeSl'N (<3Z4) Bu 6ö*£vi sümoûHEceıcriR. ** GÖRÜŞ Dr. HAYRİ DAVAS ; Deprem Psikozu İnsan her çağda hep bilmediği şeylerden korkj muştur. Çünkü düşmanını tanımayan, önlemini ala-f maz ve korkusunu yenemez. Ikide bir yinelenerî "depremle yaşamaya alışalım" sözcüğü gereken- ler yapılmazsa slogan olmaktan ileri gidemez. Bunun için depremin ne olduğu, küçük-büyük herkesçe bilinmeli ve belleklerde sürekli canlı tu- tulmalı. Çünkü tektonik bir bölgede yaşadığımı- zı anlatmaya çalışan ve yıllardır yakıp yıkan bir- çok büyük sarsıntının gücü bile yönetenleri, med-! yayı vehalkı uyarmayayetmemişti. Fakat Marma-' ra felaketinden sonra herkes sismolog, jeolog ve teknolog olmuşçasına fikir üretir ve kulaktan dol- ma bilgileri birbirıne satar oldu. Bunlara eklenen uzmanların çelişen görüş ayrılıkları karşısında da depremle yatıp depremle kalkan halkın kuşkula-j n birtürlü dinmezoldu. Endişe, varsayımların ke- sinlik oranındaki olasılık payının gözden kaçma- sından kaynaklanmaktadır. Rating uğruna abartılı yayın yaptı diye suçla- nan medya organlannı, ülke çapında depreme karşı ilgi ve bilgi oluşmasına yardımcı olduklan içirv kutlamak istiyorum. Bu çabanın sürmesi için de yazılı, sözlü ve görüntülü basının "hava durumu" örneginde olduğu gibi "deprem olgusu" adlı bir köşecik oluşturmasını öneriyorum. Burada tüm, dünyada olan veya olması oiası sarsıntılan, ko- nuya ilişkin yeni alet ve buluşları, yerküre merke-' zinde olanları, dünya ile yıldızların etkileşimleri, vb. bilgileri kapsayabilir. O zaman depremin kor- kulacak değil de yaşanacak bir olgu olduğu bi- linci sayesinde, ülke çapında bir kültür oluşabilir Bu sayede sarsıntıların da gelip geçici değil, sü- reğen olduğu kafalara yerleşir. Çünkü yeryüzün- de her beş saniyede bir dolayında yer sarsıntısi olduğu sismologlarca kaydedilmektedir. Ancak bunların bir bölümü yerleşim alanları dışında ve- ya deniz ortasında olduğu için insanlartarafından duyumsanmamaktadır. Ve her gün sayıları binle- ri bulduğu bildirilen bu depremlerden ancak 2 veya 3 tanesi dünyanın herhangi bir yerindeki ın- sanlarca fark edilmektedir. Depremin ne zaman olacağı bilinemediğine gö- re, korunmanın bireysel ve toplumsal çareleri oluşturulursa, depremle yaşama alışkanlığı edi- nilebilir. Çünkü toplumda yann deprem olacak korkusundan çok, yann değilse bir gün olacaği muhakkak olan depremden nasıl korunurum en- dişesi var. Bunun bilimsel ve herkesin ne yapa- cağını belirleyip bir an önce uygulamaya geçme- si gerekir. Çoğuna bir şey anlatmayan uzmanca tartış- malar, halkı bilgilendirme yerine kaosa itmekte- dir. Dedikodular da yaraya tuz basmaktadır. Bu- nun için varsayımlar, dünyaca ünlü bilim adam- lanmız arasında tartışılmalı, gerekiyorsa başka ülke büginleriyle konsültasyon yapılmalı. Ama so- nuç bildirgesı tek olmalı ve bilımin görüşü olma- lı. Çünkü Marmara çevresinde yaşayanlara ha- yat zindan olmuş durumdadır. Ne geceleri gece, ne gündüzleri gündüz; sıkıntılan sonsuz. Yalnız bi- nalar değil, ruhlar da sarsılıyor. Ölüm korkusu içinde çaresizlik çukurunda çırpınıp duruyorlar. Te- mel güven duyguları bitti. Ruhsal travmaya uğ- ramayan kalmadı denebilır. Korku bazılarında he- zeyan eğıliminde. Çünkü deprem, toplumun kül- tür eksiğini paniğe dönüştüren katalizör niteliği ka- zandı. Yalnız yapılan yıkmadı; insaniarın hayat bağlarını da kopardı. Yaşamaktan zevk almaz, isteksiz, ne yapacağını bilmez, endişeli ve tedir- gin hale getirdi. Ruh, beden ve sosyal yapının perişanlığı her düzeyde sezinlenmektedir. Ölmek ve sakat kalmak korkusu dışında, yakınlarını yi- tiımek ve uğrayacağı maddi zararlar, endişeleri da- ha da arttırmaktadır. Uyanıkken sallanıyor hissi, uyurken rüyalarda olayları yeniden yaşamak te- dirginlik yaratmaktadır. Aşırı duyarlaşan kişiler panik atağına adaydırlar. Bunalımların, deprem hastalığı sendromuna dönüşmeden, gerekenlerin bir an önce ve gele- cek uzun yıllan kapsayacak biçimde hayata ge- çirilmesi gerekmektedir. Insanlara, güvencelerle eski ruhsallıklarını kazanma şansı verilmelidir. Çünkü yaşamak, hayattan zeyk almak ve ona dört elle sanlmaktır. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA.: 1/ Bir partının programını açık- lamaküzereya- yımladığı, ka- muoyuna yöne- 3 lik yazı. 2/ Bır göz rengi... Ay- nı adlı otun kö- 5 künün öğütül- mesıyle elde 6 edilen ve suyla kanlarak tutkal gıbı kullanılan 8 toz. 3/Ağaçdal- g lanndan yapılan düdük... Oylumlu. Trabzon'un Akçaabat ıl- çesinde birgöl... tlave. 5/ Kadınsı davTanışlan olan 2 erkek. 6/Güneydoğu As- 3 ya'da yaşayan bir may- 4 mun cinsi... Avrupa'da bır ırmak. II" — Nacı:" Ressamımız... Hava ya da gaz akımlan oluştur- makta kullanılan aygıt. 8/ " — Kutlar": Yazan- mız. 9/ Üstü açılabilen otomobil. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Evlatbk olarak alınan ve ev işlerinde çalıştınlan kız. 2/ Asya'da bir ırmak... Toplan ateşlemek için ağızotunun konulduğu delik. 3/ Çanakkale'nin bir ılçesi. 4/ Bayrak ya da ışık gibi görsel işaretlerle haberleşme yöntemi. 5/ Yatak doldurmaya yarayan yün, pamuk, kıtık gibi şey- ler... Nikelin simgesi. 6/ Endonezya'nın plaka işareti... tki taria arasındaki smır... Yer çatlagı. 7/ Birrenk...Yu- nan mitolojişinde güzel sanatlann dokuz perisinden bi- ri. 8/ lrlanda Cumhuriyeti'nin resmı adı... Hayvanlara vurulan damga. 9/ Briçte. oyunculardan birinin elinde bir renkten hiç kâğıt olmaması... Demirm simgesi. ÇEKÜL KÜLTÜR CEZİLERİ SAFRANBOLU 27-28 KASIM 1999 ÇEKÜL Vakfl Ekrem Tur Sok. No: 8 Beyoğlu Tel: 0 212 249 64 64
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear