29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 OCAK 1999 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Ekonomik krizlerin faturası, ekonomik politikalann belirlenmesinde katkısı olmayanlara çıkanldı Çahşanlar çok yöıdü tehdit altmdaİstanbui Haber Servisi - Rantiyecileri gûldüren 1998 yılı çalışanlara; "işsizlik, reel ücret kaybı, sendikasızlastırma" getirdi. Kriz gerekçesiyle yaklaşık 1 milyon çalışamn işini kaybettiği belirtilirken çahşanlar 1999'un daha da kötû geçmesinden kaygı duyuyor. Işverenlerin "tşçi çıkannz" tehdidi ise sürüyor. Işveren kaynaklı bir başka tehdit, sendikalaşmak isteyen işçilere yönelik; anayasal haklannı kullanarak sendikalaşmak isteyen işçi kendisini kapi önünde buluyor. Son 2 yılda yalnızca DtSK üyesi 50 bin işçi sendikal gerekçelerle işten atıldı. lşverenler, ekonomik krizi toplusözleşme görüşmelerinde baskı aracı olarak kullanıyor. Iş güvencesi • Işverenlerin "îşçi çıkannz" tehdidi sürüyor. tşveren kaynaklı bir başka tehdit, sendikalaşmak isteyen işçilere yönelik. Anayasal haklannı kullanarak sendikalaşmak isteyen işçi kendisini kapı önünde buluyor. Son iki yılda yalnızca DİSK üyesi 50 bin işçi sendikal gerekçelerle işten atıldı. îşverenler, ekonomik krizi toplusözleşme görüşmelerinde baskı aracı olarak kullanıyor. tşçiler ise düşük ücretli güvencesiz koşullarda çalışmaya boyun eğiyor. İş güvencesi yasası ve işsizlik sigortası isteyen işçi sendikalan, işverenleri şantaj yapmakla suçluyor. yasası ve işsizlik sigortası isteyen işçi sendikalan, işverenleri şantaj yapmakla suçluyor. Ekonomik kriz bahanesiyle işten çıkanlan sendikalı işçilerin sayısının 85 bin kişiyi astığı açıklanırken işinden edilen toplam işçi sayısının 1 milyonu bulduğu ıfade edilıyor. Sendikalardan yapılan açıklamaya göre kriz gerekçesiyle Türk-tş üyesi 66 bin 858. Hak-lş üyesi 16 bin 800 ve DtSK üyesi bin 755 işçi işten çakanidı. İşverenlerin toplu çıkarmalan Çalışma Bakanlığı'na bildirmekten kaçınması nedeniyle sigortalı çalışanlardan kaç kişinin işini yitirdigi tam olarak bilinmiyor. Ancak asıl büyük işçi çıkarmalann 5 milyona varan kayıtdışı çalışanlar arasında gerçekleştiği biliniyor. Tekstil tşvereleri Sendikalan (TlS) Başkanı Halit Narin, sadece tekstil sektöriinde 500 bini aşkın kişinin işten çıkanldığını, bu sayının 1 milyonu aşabileceğini kamuoyuna açıklamıştı. Yoğun işçi çıkarmalann yaşandıği den sektöriinde işsiz kalma korkusu sürüyor. Toplam 21 işyerinin kapandıgı Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi'nde sendikalı 2 bin işçi işten çıkanldı. Kayıtdışı çahştırma oranının çok yüksek olduğu sektörde işsiz kalanlann gerçek sayısı bilinmemekle birlikte bu sayı on binlerce olarak ifade ediliyor. Resmi \eriler ıle işçi ve işveren sendikalannın açıklamalanna göre kriz bahanesiyle işten çıkanlanlann sayısı 1 milyonu buluyor. Bu rakam, Çalışma Bakanlığı verilerine göre 4.5 milyon olduğu belirtilen sigortalı ile 5 milyon civannda olduğu tahmin edilen kayıtdışı çalışamn oluşturduğu toplam 9.5-10 milyon işçinin yüzde 10'unun son aylarda işini yitirdiğinı gösteriyor. Kriz nedeniyle mılyonlarca işçi daha az ücretle ve güvencesiz çaltşmayı kabul etmek zorunda kalıyor. Sendikalar da toplusözleşme masasına kriz baskısı altmda otunıyor. Krizin yarattığı bu psikolojik baskı ocak, şubat v e mart aylarmda toplusözleşme masasına oturacak 500 bin kamu işçisinin başında "Damoldesin" kılıcı gibı duruyor. 500 bin kişi işini yitirmişti '94 krizi de çalışana yüklenmişti tstanbul Haber Servisi- DYP-SHP koalisyo- nu döneminde 1994'te yaşanan ekonomik kri- zin faturası da ekonomik politikalann belirlen- mesinde hiçbir katkısı olmayan ücretliler ıle kü- çük sanayici ve esnafa çıkanlmıştı. Kriz sonu- cu yaklaşık 500 bin civannda işçi işini yitirmış. yüz binlerce sendikalı işçi yüzde İ50'ye fırla- yan enflasyon ortamında sıfır zamma boyun eğ- miş, ücretlilerin reel gelirleri yanya düşmüştü. Dövizle ev sahibi olmak isteyen küçük tasarruf sahipleri ise eldeki birikimlerini yitirmelerinin yanı sıra bir anda milyarlarca liralık borcun sa- hibi olmuştu. Kriz şantaj aracı işçi sendikalan. işverenleri kriz kullanarak işçiye ve hükümete şantaj yapmakla suçluyor. Krizi gerekçe gösteren Tekstil İşverenleri Sen- dikası. 70 bin işçiyi kapsayan grup toplu ış söz- leşmesinde önce sıfır zam önerdı, daha sonra yüzde 25 'lik zam oraru telafflız etmeye başladı. Bu zam oranı ortalama ücretlerin 40 milyon ol- dugu sektörde yeni asgari ücretin bile altında ka- lıyor. TlS'in bu yaklaşımı üzenne Türk- Iş"e bağlı Teksif. DtSK'e bağlı Tekstil ve Hak-iş'e bağlı öz-lplik İş sendikalan grev karan aldirar. lşverenler krizi devlete karşı da şantaj aracı ola- rak kullanıyor Başta TlS olmak üzere işveren kesimi, krizin atlatılması için devletten kredi, vergi indirimı ve bazı mallarda korumacılık is- tiyor. Sendikalara göre çözfim Türk-lş, DİSK ve Hak-lş. krizin nedenleri arasında işçilerden kaynaklanan hiçbir faktö- rün olmadıgının altını çiziyorlar. Sendikal öz- gürlüklerin 12 Eylül cuntası tarafından yasal güvenceden yoksun bırakıldığını ifade eden sendikalar. işveren tehdidinin son bulması için öncelikle anayasada belirtilen haklann yasal gü- venceye alınmasını istiyor. Kriz tehdididin yanı sıra anayasal haklannı kullanarak sendikalaşmak isteyen işçilerin de işini kaybetmek tehdidiyle karşı karşıya oldu- gunu anımsatan işçi sendikalan, şu önlemlerin alınmasını istiyor: - Haklı bir neden dışında keyfi işçi çıkarmayı önleyen ve Türkiye'nin altına imza koyduğu I- LO'nun 158 sayılı sözleşmesi iç hukukumuza yansralsın. - Bankacılık sistemi gözden geçirilsin. - İşsizlik sigortası çıkanlsuı. - İş kolu ve işletme barajlan işyeri sendikacı- lığına yol açmayacak bir düzeye çekilsin. - Sendika üyeliği için yalnızca işçilerden iste- nen noter koşıdu kaldırüsın. - Işverenlerin yetki itirazmı kötüye kullan- masını önleyecek yasal düzenlemeler yapılsm. Utaısal sanayinin kalkmmasına taşkömürüyle omuz veren ZonguMakhlar >illarca oy verdiklen "rvaraogıan a aruK sıcax Daknuyor. Madendeşleride ekmcğinikömürden çıkartyor ALİ AYAROĞLU ZONGULDAK-Zonguldak halkı ve taşkömü- rü 1870 yılından bugüne dek etle tırnak gibidir. Bu iki sözcüğü birbirinden ayırmak mümkün de- ğildir. tki asra dayanan süreç içerisinde Zongul- dak'ın merkezinde "araele pazarian" ve "amele kahvehaneleri" ile başlayan yaşarru kentleşme- nin ılk tohumlannı oluşturdu. Halkalargenişledi, yaşamıyla. grizu ve göçüklerle birbiriyle kenet- lenenemekçi, dayanışmalanyla ve dünyayaörnek olan büyük madenci eylemleriyle emeğin baş- kenti oluşru. Kent aitındaki taşkömürü ulusal sa- nayimizin kalkınmasma omuz veîdi. 199O'Iı yıllann başına kadar da Türkiye sana- yisini sırtında taşıdı. Siyasi iktidarlann yanlış po- litikalan 1990'h yıllann başında geriye gidiş ve çökûşü getirdi. Zonguldak'ı çökerten siyasi ıkti- darlar TTK'yi Türkiye'ye "kambur" diye lanse ettiler. Emekli olan madenci başta Bursa, Antal- ya ve istihdama yönelik kentlere göçmeye başla- dı. tşsizligin ve yoksulluğun pençesindeki emek- li madenciler. işsiz gençkr ve analar, türküsüz kentin varoşlannda yaşayanlar, geçimlerini Bal- kayası'na endekslediler. Balkayası ycrel şairlerin ilham kaynağı oldu. Hamit Kah/oncu'nun "Karadeniz coşar, şahlanır geiir/ Hay kınr binlerceyıllık öfkesini / Viırur men- direge dalgalar y ûkselir / Vurur Balkayası'na sat- kım saçak" dızeieri Balkayası'nı bilenlere çok şeyleranımsatır. Balkayası'nın emekli eşleri, genç kızlan ve dul kadmlan yıllarca oy verdikleri "Ka- raoğlan-a sıcak bakmıyor. Ekmeğini taştan çıkaran Fatma Ana yetkilile- re ve Karaoğlan'a seslenerek elindeki elekle tep- kisini şöyle dile getiriyor: "Sabahm saat 5'inde Koziu'nın Kılıç MahaUesi'nden kalkıp yfirüyerek buraya komür topiamaya geliyoruz. Geçinemiyo- ruz. Nasd geçinelim? Bir emekli maaşı ile birlikte dört çocuk okutup geçineceksiniz. öyle mi? Her gün bir ekmek yemiş olsak emekli maaşı yetmez. Şu halimize balan. Ankara'da fakir fukara için kavga yapnklarını söyteyenlerin cebinc kaç para giriyor? Zaten onlarui kavgalan da göstermelik. Beyiın hep Karaoğlan dedi, Ecevit dedi Ona oy verdi, bizi düşünmedi. Mesut' un dedikkrini yap- ü. Artıkbupartilerinhiçbirisineoy vermernekla- am." TTK lavuanndan dökülen kömür atıklannı top- layarak yaşam mücadciesi veren Gülten Kara da eşinin yıllardan ben ışe girmek umuduyla çalma- dık kapı bırakmadığını belirterek, sabahın körka- ranlığinda neden Balkayası'na geldiğini şu söz- cüklerle anlattı. "Beyim işsiz. Her seçim öncesi kendisine iş sözü \eriklL t\ lcndiğimizden beri çok secimler geçti. tki çocuğumuz oldıı. Daha sonra eşim hiçbir devlet kapısına giremeden hastalandı. Hem eşime hem de çocukianma bakıyorum. İş sö- zü verip de kime oy verdiysek, hiç sözlerinde dur- madılar. Ele günc muhtaç olnıamak için Tepeba- şfndan geüp burada kömür topluyoruz. Artık Bal- kayası beııim işyerim. Bizi bu duruma düşürenler utansm. ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Atatüpk Döneminin ÖzgÜPlükçülüğü Geçen Cumartesi günü bu sütunda yayımlanan ya- zımın bir bölümüne, şiddetli itırazlar geldi. O bölüm- de, 1930'lu yıllardan söz ederken, önce "Cumhuri- yetimiz günümüz anlamında bir demokrasi değildi" dedikten sonra, parantez ıçinde, "Zaten o dönernde dünyanın hemen hiçbirülkesinde günümüz anlamın- da demokrasiyoktu" demiş ve "Fakat buna rağmen Cumhuriyetimiz o günlerin dünyasındaki özgüriükçü rejimler arasındaydı ve 'tek parti yönetiminin' özgür- lükçülüğünden, laikliğinden ve ilericiliğinden kuşku duyulmaması gerekır" diyerek sözü bağlamıştım. itirazlarözellikle, Atatürk dönemindeki tek parti yö- netimıni "özgüriükçü" olarak nitelememe geldi. "O döneme nasıl özgüriükçü dersıniz", gibısinden rtiraz- lar oldu, "O dönemi zorunlu bir dönem olarak göre- bılirsiniz, fakat özgüriükçü diyemezsiniz" gibisinden değeriendirmeler yapıldı. Bugün ınatla ve ınançla ve hatta biraz da gururia yineliyorum: 1920'lerin, 1930'ların, yani Atatürk'ün Türkiyesı, o günün dünyasının "özgüriükçü" rejimle- rinden biriydi. Bir sürü "kalem", bunun tersinı yazıyor; bir sürü "dil", bunun aksini söylüyor. Ve hele son dönemler- de öylesine gürüttü çıkarttılar ki: bu yazılan ve söyle- nenler, "doğru" kabuledilmeye başlandı. Veışin çok ilginç bir yanı, kendini Atatürkçü olarak tanımlayan- tar bile, bu yanlışlığı "teşhir edecekleh" yerde, bir an- lamda "kıvırtmaya" çabalıyorlar. "Efendimodönem- lerde biraz baskıcı davranıldı ama, bu baskı zorunlu bir baskıydı. Devrimlerin kendilerine göre yasalan vardır..." g\b\. 1920'lenn, 1930'lanndünyası, "totalitarizmin" egs- men olduğu bir dünya idı. Birinci Dünya Savaşı son- rasında "paylaşım", tarafları tatmin etmemıştı. Rus- ya'da Bolşeviktenn "sosyalızm adına" gerçekleştirdik- lerı darbe, bir devnme dönüşmüş ama, sdsyalist bir devletin altyapısını bulamayan devrimciler, muazzam bir bürokrasinin hem kurucusu ve hem de kurbanı ol- muşlardı. Stalin'in bu yapryı kırma konusundaki ça- baları da sonuç olarak bu yapıyı daha otonter bir bi- çime dönüştürmekten başka bir ışe yaramamıştı. Italya ve Almanya'daki ekonomik sorunlar ve özel- likle işsizlik, insanlan faşızmin kucağına atmıştı. Ben- zer bir durum, Avusturya-Macarıstan'ın topraklan üzerinde otuşan yeni ulus devletler için de ktsmen ge- çertı idi. Avrupa ülkelennin tek tek durumlarını ele almamı- zın gereğı yok. Ama gerek Avrupa'da gerekse dün- yanın diğer yörelerinde egemen olan anlayış, "totali- tarizm" ya da en azından "otoriterizm"ü\. O günlerin dünyasında, "insan haklanna saygı", "özgürtükler" ve "temsil" açılarından bir sıralama ya- pılsa, Mustafa Kemal'ın tek partıli cumhuriyeti, bu sıralamada ilk beş ülke içinde olmasa bile, mutlaka ilk on ülke arasındaydı. O günlerin Fransası'nda nüfusun yarısını oluşturan kadınlann "siyasalhaklan" yoktu. Yani Fransız kadı- nı ne seçmen olabilırdı ne de herhangi bir siyasal gö- reve aday olabılirdı. Aynı şey Belçika için ve Isviçre için söz konusuydu. İnsan haklannın en basiti ve en temeli olan "siya- sal ftafr'tan yoksun Fransız kadmlan, seçme ve ^ çilme haklannı 1947"de kazandılar. Türk kadtnı, 1 sonunda bu hakkını atmıştı. ' ' Bu ülkeler mı Türkiye'den daha demokratik ve öz- güriükçü idiler? Kim bunu iddia edebılir? Peki, bu ül- kelerin totaliter olduğunu söyleyebilır miyiz? Hayır değillerdi. Ama o günlerin anlayışına uygun bir "öz- güriükçülük" Içindeydiler. Fakat hiç kuşkusuz, Tür- kiye'den daha ılerde değillerdi. O günlerin ABD'sinin güney eyaletlerinde bazı in- sanlar, sırf derilerinin rengi sıyah olduğu için insan sa- yılmıyoriardı. Değil insan haklanna sahip olmak, in- san olmak hakkına bile sahıp olmayan milyonlann yaşadığı bir toplumu, o günlerin "aydınlanma çaba- sı" içindeki Türkiyesi'nden daha özgür saymak müm- kün olabilir mi? Hiç kuşku yok ki, o günlerin Amerikası da bir de- mokrasi idi. Fakat o günlerin dünyasına ve o günle- rin toplumsal yapısma uygun bir demokrasi idi. Zaten 1990'lann kavramlan ve anlayışıyla 1920'le- ri ve 1930'lan degeriendırmek mümkün değildir. Ve böyle bir değerlendırme yapıldığı zaman, insan çok yanlış sonuçlara ulasabilir. Ve her şey bir yana, şimdiye dek binlerce kez sor- muş olduğum üzere; 1933 Ünıversıte Reformu önce- sinde HrHer'in zulmünden kaçan öğretım üyeleri, ge- ri zekâlı olduklan için mi, totaliter bir ülkeden kaça- rak otoriter bir ülkeye gelmişlerdi? Aynı düşüncemi bir kez daha dile getiriyorum: Cumhuriyetimiz o günlerin dünyasındaki özgüriükçü rejimler arasındaydı ve "tek partiyönetiminin" özgür- lükçülüğünden, laikliğinden ve ilericiliğinden kuşku duyulmaması gerekir. Sendikal ımicadelede yeni bir deney: DAB-SEN İstanbui Haber Servisi - Bir yıl ön- ce kurulan İşsiz. Sigortasız ve Sendi- kasız İşçilerin Dayanışma Birliği Sen- dikası (DAB-SEN) 4 ilde örgütlendı. DAB-SEN Merkez Yönetim Kurulu üyesi Kamil Dalga. hedef kitle olarak belirledikleri işsızler. mevsimlik ve göçmen işçıler. ev kadınlan. çocuk iş- çiler, taşeron çalışanlardan oluşan "tş- çi sımfjnın görünmeyen kesimi"nin ay- nı zamanda en kalabalık ve en sömü- rülen kesim olduğuna dikkat çekti. Bugüne kadar tstanbul. Ankara, tz- mir ve Hatay'da şube kurduklannı ve özellikle emekçi semtlerinde örgüt- lendiklerini belirten Kamil Dalga. "DAB-SEN. işsizlik ortadan kalkıp her işçi sigortalı ve sendikalı olana ka- dar varuğını ve mücadelesini sürdür- meyi hedefîiy or. .\neak kapitalizm var okJukça bu sorunlann da sona erece- ği şaibeli. tşverenin, çalışanlan baskı arönda tutmak için işsizlere ihtiyacı var" dedi. Artık işveren kurumlanyla içli-dış- lı olmayan, yönetimi, gelir ve gider- leri üyelerinin denetiminde olan bir sendikal anlayışın gelişmesi gerekti- ğini \'urgulayan Dalga şöyle konuştu: "Sendika bürokratlan işçi kitleleri- nin gözünde teşbir olmuştur. Bugün sendikalann tıkanıklığının en büyük sebebi, sırtını işçi sınıfının çoğunluğu- nu oluşturan bu işsiz ve sigortasız ke- simc dayandırmanıasıdır. Hiçbir kon- federasyona bağlı dcğiliz. l luslarara- sı düzeyde, özellikle Avnıpa, Hindis- tan, Güney Afrika'daki benzer yapn larla ilişki kurma karan aldık." DAB-SEN'ın. DlSK'e bağlı Emek- lı-Sen ile ortak noktalan olduğuna 'AB-SEN: Işsizliğe son vermek için mevcut işler çalışabilir nütusa pay edilmeli. Ücretler düşürülmeden, işgünü 6 saate indirilerek 4 vardiya olarak düzenlenmeli. dikkat çeken Dalga. "Çalışanlardan farklı bir kesim oluşturan ve hiçbir iş- koluna bağlı olmayan emeklilerin ör- gütlenmesi bizim doarolabileceğimi- zi gösterdi. Emekli-Sen ile dayanışma içerisindeyTz, Genel Sekreter Av. Ra- sim Öz de DAB-SEPs'in a>ukathğını yapıyor. Sendika kurmak için bir işko- lunda olma zorunluluğu örgütlenme- mize engel oluşruruyor. Ama emeğini satan veya buna rızası olup da iş bula- mayan herkesin örgütlennıe hakkı vardır" diye konuştu. Çözüm önerileri Yürürlüğe girmesi tasarlanan ''iş- sizliksigortası''nın bir aldatmacaoldu- ğunu savunan Dalga. "Bu uygulama- nın mali y ükü yine çahşanlann sırtına yüklenecek, işçilerin bordrolanna y an- sıyacak. Sigortayı devlet ve işveren fi- nanse ermelidir" dedi. Kamil Dalga. işsizlik ve kayıt dışı calısmanın önle- nebilmesi için şu önlemlerin alınma- sı gerektiğini söyledi: - Mevcut işler çalışabilir nüfusa pay edilmeli. Ccretler düşüriiImeden işgü- nü 6 saate indirilip 4 \ardi\a olarak düzenlenmeli. Hafta sonlan serbestol- malı. - Sigortasız işçi çalıştınlmaması için her işyerinde tüm işçilerin katılı- mıyla seçilecek SSK komiteleri ku- rulmalı tşe giren ve işten aynlan iş- çilerin SSK'ye bildirimini yapma yet- kisi bu komitelere devredilmeli. - Sendikal örgütlenmenin önünde- ki yasal vefiiliengeller. özellikle y ü/dc 10'luk işkolu barajı hemen kaldınl- mah. Türkiye'de halen 20 milyon işgücü, 11 milyon işsiz, I milyon sendikalı, 4.5 milyon da sigortalı bulunuyor. Yüzde 30luk zamma tepki Kamu-Sen: Memur sefalete itiliyor tstanbul Haber Servisi - Türkiye Kamu Çalışanlan Sendikalan Konfederasyonu (Türkiye Kamu-Sen) tstanbul Bölge Başkanı M. Hanefi Bostan. ücretlere yapılan yüzde 30'luk zamla toplam 7 milyon 150 bin memur. emekli. dul ve yetimin "sefalete mahkûm edildiğini" behrttı. Bostan, kamu çahşanlannın sosyal patlamanın eşiğine geldiği uyansında bulundu. Hanefı Bostan, yaptığı yazılı açıklamada. 4 kişilik bir ailenin asgari düzeyde yaşayabilmesı için 245 milyon liranın, gıda harcamalan için 81 milyon liranın gerekli olduğunu vurgulayarak 55. hükümetin yaptığı yüzde 30'luk artışlarla alt gruptaki Bağ-Kur emeklisinin 34 milyon lira, işçi emeklisinin 70 milyon lira. memur emeklisinin 80 milyon lira, kamu görevlisinin ise 87 milyon lira maaş aldığını anımsattı. 55. hükümetin ışbaşına geldiğınde verdiği "memur. emekli. dul ve yetimlerin enflasyona ezdirilmeyeceği, aradaki farkm telafi edileceği" sözlennin tutulmadığını ifade eden Bostan şöyle devam ettı: "Temmuz-eldm döneminde faizlcr yüzde 150'yeyükseldi: ekonomik krizi önlemek için bankalara 900 trilyon, menkul kıymetler borsasına 700 trilyon, altın borsasına 330 trilyon lira kaynak aktanldı. Aralıkta başgösteren kriz sırasında da sanayici \e işadamlanna ilk etapta 600 trilyonluk kaynak transferi yapıktı. thracatçıiara yüzde 50 faizle verilen kredi hacmi, 1 katrüyondan Ş katrihona çıkanldL tşadamlan ve sanayiciler için olağanüstü toplanan \e olağanüsrü kararlar alan 55. hükümetin, memura karşı tutumunu dostane bulrnuyor \e bu tutumu kınıvoruz." VEFAT Merfıum Mustafa Nafiz Bey ve mertıume Haznedar Dürdane Hanım'ın torunu; merhum Mümtaz Bey ve mertıume Növber Hanım'ın kızı; merhum Nafiz ve Ertuğrul Şen'in ablalan; Türkân ve Firdevs Şen'in görümceleri; merhum Mümtaz, Murat, Gülin, Aydemir-lnci ve Aziz- Mehtap Şen'in sevgili halalan; merhum Fuat Gökakın'ın çok sevgili eşi; merhum Org. Kemalettin Gökakın ve mertıume Nilüfer Gökakın'ın yengeleri; Altay-Tülin Gökakın'ın, Oktay-inci Gökakın'ın, Tansel-Ruhsar Sümer'in yengeleri; Kemal-Zeynep Gökakın, F. Oktay Gökakın. Nilüfer ve Murat Sümer, B. Özlem Gökakın'ın biricik yengeleri; Burak, Ece, Beste, Yiğit, Emine ve Mustafa Şen'in büyük halalan; ve Behice Gökakın'ın en değerli varlığı ve çok sevgili annesi F. Natıka Gökakın (Çengelköy'lü) 3 Ocak 1999 günü Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 5 Ocak 1999 Salı günü öğle namazını takiben Levent Camii'nden kaldınlarak Zincirlikuyu Aile Mezafiığı'na defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. AİLESİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear