22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30AĞUSTOS 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Almanlar'a nasihatAlmanya'daki seçimler nedeniyle gözler Türklere de çevrildi. Politikacı her yerde aynı, Alman adaylar Türk seçmenleri el üstünde tutmaya çalışıyor. 30 yıldır Avrupa'da yaşayan siyaset bilimci Nazmi Kavasoğlu ise AJmanya'nın önde gelen gazetelerinden Berliner Zeitung'taki söyleşisi ile ortalığı kanştırıyor. Doğu Almanların da Türkler gibi itilip kakıldığını, Doğu Almaniarın toplumun yeni "Türkler"i olduğunu hatırlatıyor ve Doğu Almanlan Türklere düşmanca davranmaktan vazgeçmeye çağırryor. "Batı"lı Almanfara da zamanında aynı çağrı yapılmıştı ama dinleyen pek çıkmadı. Nazmi Kavasoğlu, Almanya'daki faşist tehlikenin büyümesi halinde bundan zararı Türklerin değil bütün Almanya'nın göreceğini anlatmaya devam ediyor. ÖMÜfl I'LTK Mavifim mavişelim, tenha ofiste buluşalım. Ömür E. Kurum Sefrtronik posta: sofn©posta.cunuıuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Kırmızı pasaportlar çift numaralı olacakmış... "Başka bir numara olmasın bu işte!" Olur Boyle Vakalar... ıl 1959... Aylardan Nisan... Endonezya Dev- iet Başkanı Ahmet Sukarno, özel uçağı ile geldiği Esenboğa'da Cumhurbaşkanı Ce- lal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koral- tan, Başbakan Adnan Menderes tarafından tören- ie karşılanıyor... Sukarno, Ankara'daki resmi temasların ardından iki gün sonra trenle Istanbul'a geçiyor... Peşinde bir gazeteci ordusu ile Istanbul'un tarihi ve turistik yer- ferini gezen Sukarno, Şale Köşkü'nde ağırlanıyor. Gemiyle Karadeniz'de geziye çıkıyor. Döneminin acar polis-adliye muhaDirlerinden Doğan Katırcı- oğlu da Sukarno'yu izijvor. Sukarno'nun yanısır.;; , ıllarıntanınmışrandevu- cusu "Lüküs Nermin ı ÜC ızliyor göz ucuyla. Sonrasını, Doğan Katırcıoğlu'nun Toplumsal Dö- nüşüm Yaytnlan'ndan üçüncü baskısı çtkan 'Olur Böy- le Vakalar" kitabından öğreniyoruz ki, kendisine ve- rilen talimat üzerine "Lüküs Nermin", konuk devlet başkanı için "Nil"i hazırlayıp Şale Köşkü'ne gönder- miş. Sukarno'nun Istanbul'daki "incelemeler"ine geri dönmek üzere, 1959 yılının Mayıs ayına geçiyoruz şimdi: "Istanbullular, efsane kadın 'Lüküs Nermin'le 19 Mayıs 1959 salı günü tanıştılar. O zamana kadar ancak, Istanbul'un hatta Türkiye'nin en efe kadını- nın dedikodusuylayetinirlerdi. Bileği bükülemeyen, devlet büyüklerince daima eli öpülen, tanınmış ran- devucu ne yapmıştı da ilahlara kurban gitmişti? Gün ışığı ile şehrin sokaklarına dalan gazete satıcılan Is- tanbulluları şöyle uyandınyordu: - Yazıyorrr. Ünlü randevucu Lüküs Nermin'in ba- sıldığını yazıyorrr. Lüküs Nermin'in tevkif edildiğini yazıyor... Gazeteler, o görünmeyen, ünlü randevucu kadı- nın poz poz fotoğraflarını basmıştı." "Lüküs Nermin"in evine baskın yapan polis, bir gnJp hayat kadınını Amerikalı beş denizci ile suçüs- tü yakalamış, üstelik evde dolar cinsinden döviz de ele geçirilmişti. Ne olmuştu da, yıllardır bilinen "gerçek" şimdi, "suç" kapsamına girmişti? Şimdi tekrar Sukarno'nun "incelemeler"ine döne- lim... Ayrrntıları geçelim... Sadede gelelim: "Ahmet Sukarno'ya ikram edilen 'NıT hastalıklı çıkınca kıyamet koptu. Genç ve dinamik devlet baş- kanı Sukarno, belsoğukluğu hastalığına yakalanın- ca 'Lüküs Nermin'in imparatorluğu yıkıldı." ttSESSÎZ SEDASIZ (!) GELECEK <3ÜNLER.JÇ/AJ OA/U S/2., k!ENDÎrV?~i2~ VA&ETTÎK. NURlKURTCEBE /AJMECV S/2£. Yüksek YerilimHattı Erdinç UTKU Ekmeğe poşet işini başarabilmemiz içın kırk fınn ekmek yememiz lazım. Harran Univepsitesi'ne ülkücü moral Şanlıurfa'daki Harran Üniversitesi, adım adım "medrese-tü zehra"ya dö- nüştürülüyordu... Nurcuların kurtarıl- mış bölgesinde Said-i Kürdi'nin ya da daha yaygın adıyla Said-i Nursi'nin "medrese-tü zehra" özlemi yıllar sü- ren planlı-programlı çalışmalar sonu- cu gerçekleştirilmek üzereydi. Ancak araya 28 Şubat süreci girdi... YÖK, Harran Üniversitesi Rektörü Servet Armağan ı irticai faaliyetle- rinden dolayı görevinden almak du- rumunda kaldı. YÖK tarihindeki bu ilk uygulama ile Harran Üniversitesi'ndeki şeriat- çı örgütlenme biraz sekteye uğradı. Fakat, şeriatçılann yerini bu kez ırk- çılar doldurmakta gecikmedi. Geçen gün, Fen Edebiyat Fakülte- si'nin müzik bölümüne alınacak 20 öğrenci için yapılan yetenek sınavı sı- rasında eski rektörlük binası Şanlıur- fa Ülkü Ocakları'nın yönetici ve üye- leri tarafından dolduruldu. Maksat, sınava giren bir grup öğ- renciye "moral" vermekti! Sınav komisyonu üyeleriyle içli dış- lı olduklan görülen ülkücülere, Rek- tör Mahmut Sert ya da üniversite yö- neticilerinden, herhangi birtepki gel- medi; "Burada ne işiniz var" diyen ol- madı. Yarın yeni bir yetenek sınavı da- ha yapılacak. Bu kez beden eğitimi bölümüne 30'u kız 100 öğrenci alınacak. Ülkücüler, yarınki sınavın "faali- yefine çoktan başladı bile. Nasıl olsa meydanı boş buldular; şimdiden hayırfı başanlar! ÇED KÖŞESf OKTAY EKtNCİ 75. yıl için bir kültür kampanyası: 6 Cumhııriyet Evlerini Koruyalım' "Kültür varlığT denılınce ve he- ,te bu, tieyjm ^jnimari mir*s"'i için kullanılı>orsa, akla hep Osmaalı vt daha öneekı dönemlere ait yapıtlar geliyor. Bu anlayış koruma kurallan ve politikalarına da o denli yön venyor ki; söz gelimi günümüz mimarlığı- nın belli bir özen taşıyan ve hatta tıpkı geçmıste olduğu gibi doğal ve kültûrel ortama uvum göstermiş ki- mi "çağdaş'" örnekleri bile neden- se "korunması gerekli kültûrel bir değer" olarak görülmüyor. tescil edilmiyor... Oysa ki örneğin bir resmin. ya da birheykeiin. hatta birel dokuması ha- lının, kilimın. fotoğrafin. bestenın. şi- irin. romanın.. kısaca hemen her sa- nat ürününün kültür varlığı sayılabil- mesi için ılle de "eski" olması ge- rekmiyor v e böyle bir kural da zaten yok. Kuşkusuz eski olanlann "ao- tika" değen de olabiliyor ama. ay- nı dallardakı sayısız yeni yapıt için "tarihr olmadıklanndan ötürii "kül- türsüi" detnek herhalde mümkün de- ğil... Peki. sanatın bugenel ve e\Ten- sel ilkesi. acaba neden "mimaride''' de gözetilmiyor. Plansiz ve v ağmacı kentleşmenin yarattıgı "mimari çirkinlikler'" bu dugu ımajına da büyük katkıda bu- lunuyor. " Daiiası.^ffiçT-yâgmaci "v? taîan- cı imar polıtıkalannın takıpçısı olan hemen tüm paniler ve "şeriatçılar" da kendı yaramklan bu çiîkinligin gü- nahını Cumhuri>ete yükleyip, bir yandan tarihi kent sılüetini gökdelen- lerle ezmeyi sürdürürken, öbüryan- dan siyasette de "tarihe öykünme" içersinde mehter takıraıyia açılıştö- renleriyapıyorlar... tşte. hem bu çirkin ve takıyyeci oyunu artık bozmak hem de Cunıhu- riyet dönemine olanı "vefasızlığa" son vermek için, miman mirasımı- zın çağdaş örneklerini de koruma kampanyasını başlatmak ve bunu da öncelikle sivıl mıman ömekleri tes- cil ederek ya>gınlaştırmak. 75. yıi- da en anlamlı ve hatta "zorunlu" bir "kültûrel sorumluluk"' olarak önü- müzdeduruvor. IMuğla, başladı bile... Nitekim, ülkemızdekı koruma ça- balan ıçinde "kentselkonımanııı'' öncülennden olan Moğla, bu konu- da da yıne duyarlılığını gösterdi ve Cumhun\et dönemı mıman kültürü- nü de "Sf T kapsamı içinde" gözet- meye başladı. Vfuû|a"daki bu "asri pencereli" ev Cumhurivet dönemine ait ve artık '•kültür varlığı" olarak korunan örnekler arasında... sanat dalının a\nı anda bir "kültür eylemi" olduğunu da gözlerden ka- cınyor olsa bile. benzer şekilde çir- kın resim. niteliksiz heykel. düzey- sizşiir. abuk subuk roman.. yok mu- dur'.' O halde. yine özellikle bunca yaygınlaşan çarpık. rantçı ve özen- sizyapılaşmanın arasında. her şeye rağmen mimarlıgın etiğini. estetiği- rıi ve topluma-çevreye karşı sorum- luluklannı gözetmekte veya$atmak- a "direnen" olumlu veözvenli ör- ıekiere de tıpkı bir İ9. yüzyıl kona- ii gibi kültürvarlığımızolarak sahip- erap. onları bir anlamda "ödüllen- lirmemiz" de gerekıyor... ûstelik. sadece bu toprakJardakı cngin ve köklü mımarlık geleneği- i SVTU kararlılıkla sürdürdüklen ıçın e değil. aynı zamanda. "dönemle- înin kültür savaşımım" da sim- eledıklen ıçın... • • * Pekı. böylesi bir "tespit' (sapta- taı ve "tescil" (koruma karan al- Laıçalışmasına acabanasıl başlama- ? \fimari mırasın "çağdaş kültür •rtıklan" nasıl belirlenmeli? Cumhuriyetin 75. yılı, aslında a»rulannyamtındadaanlamlı ve :rekli birkampanyayı gündeme ge- •i>or. Cünkü kültür mirası demlince sa- :ce Osmanlı ve öncesini gören, jmhuriyet döneminin bu görkem- •nrasa sayısız örnekle katkıda bu- nJuğunu "yadsıyan" bir koruma Isyışı. ister istemez yine Cumhu- etin sanki "kültür voksunu" ol- Tarihi kentin eski semtlerini içe- ren Koruma Planı'nı yeniden elealan Izmir 9 Eylül Lniversifesı ekibinin yaptığı tespıtlerle, SİT alanındakı tescilli ev sayısı 1977"deki 178 sayı- sından şimdi '480"e ulaşırken. bun- lar arasında ilk kez Cumhuriyetten sonra inşa edilen kimı "asri (çağdaş) pencereli" evler de kendi dönemle- rinin sivil mimarlık örneği olarak Koruma Kurulu'nca tescil edildi. Böylece gelecek kuşaklar Mug- la'nın korunan güzelliklerine bak- tıklannda. bunun sadece Osmanlı dönemiyle sınırlı olmav an. Cumhu- riyetin o "duyariı" dönemlennin de katkılanyla oluşan biruygarlık gös- terisi olduğunu artık görebilecekler. Hatta son dönemlere ait şu "çir- kin apartmanlaşmanın" da aslın- da yine o coşkulu yıllardaki mima- ri özene karşı "Her mahallede bir milyoneryaratalım'* sloganıyla sal- dıran "yık-yap-sat" politikasının bir sonucu olduğunu farkederek, ta- rih bilinçlerini sivasi çarpıtmalarye- rine gerçekçi gözlemlerle edinecek- ler. Böylesi bir bilinç ise "Cumhu- riyet" denıîince yağjna ve \ozla^ma- yı değil, "ulusal kültüre ve uygar- lığa saygıyr anlayarak,geleceğjn ay- dınlık Tüıidyesi"ne gü\ence olacak... Ne dersiniz? Mugla'dakı bu ca- bayı tüm kentlerimize de yaygtnlaş- tırmak. en azından bunu bir kam- panya şeklinde hemen başlatmak 75. yılı da simgesel biryıldönümü olma- sının ötesinde "kalıcı bir kazanrnıa" dönüştürmez mi° HAYVANLAR tsMAtL GÜLCEÇ KİM KİME DUM DUMA BEH/Ç AK U.'VII ı IJİO. . 'Behiçaklg'İurK.nşt ÇIZGILIK T KÂMİL MASARACl r \ r ' % • , : . : • HARBİ SEMtH POROY TARÎHTE BUGÜN MLMTAZARIKAN İOAğustos FMNSIZ aCİSJNİ TOKATIADU Ü Üİ £&*1B27'PE BUSÜN, CB2AVİ/Z pAY/Sl UÜSEYİM, ELÇİSİNİ 7VKATIACH! 1J97 'O£, FRAAJSA V/4 8ORÇ f 8İR MıarAR BUSO/ty/A/ GEKİ İSTBfMfSS/ UZE&N£, FRANSA ÖP£M£T/ REDDETMİŞTİ. BUNU İ2L£T£AJ Ü CE2AYi£ DAVISI Bu ÜCK&VİM ELÇlf/W , KOMUSMA SIKASINPA HtDDETLEU/P O*tU OIAYIN AHJHUOAM, CezAYİe'LB K. CHABJ-ES YĞ>NSr/M/AU?£td F/2AAJ&4 'NIN A/SASI BOZULMUÇTU. Ö7SPSN ge& C£ZAYİ& ÛZBIZ.İM- PE İSTGICLE& OlAN FSAAISA, OU0JJMU F-lSSAr BİLİP 8İ/ZKAÇ YIL İÇiNPe CEZAYİIZ'İ İŞ6AL £&£- CBKTtR(i83o). PANO DENIZ KAVUKÇUOGLU I ' ••• 'Her Şey Vatan İçin Gerçekten çok güzeldi. Bukle bukle, uzun sarı saçları omuzlarına dökülmüştü. Üzerınde, günün o saati için 'deto/te'sayılabilecek, kısa, lacivert-beyaz çizgili bir Yop'vardı. Tenigüneşten bronzlaşmıştı. El- leri bakımlıydı, uzun tırnaklarına, şarap kırmızısı ile kiremit rengi arası bir oje sürmüştü. Ojesinin rengi, dudaklarının boyasına şaşılacak bir uyum gösteri- yordu. Iri, mavi gözlerinin çevresini, bırbirleriyle ge- çişip örtüşen ikı ayn renkte farla gölgelendirmişti. İki kişiierdi. "Oturabilirmiyim?" diye sorduğumda, ya- nmdaki adam eliyle, masadaki iki boş koltuktan bi- rini gösterip, "Buyurun!" demişti. O da, yanındaki ka- dın gibi, son zamanlarda sayılan artan 'lifestyle' der- gilerinden bırinin kapağmdan çıkmış kadar bakımlı, 'hoş' bir insandı. 'Çanlı Ibo'nun çay bahçesinde yeni bir gün başlı- yordu... Masalar, sabah kahvaltısı için gelen, çoğu dün gecenin 'rakı, şarap yorgunu' müşterılerle dol- maya başlamıştı. Çanlı Ibrahım'in 'karışıkekmek tos- tu' ünlüydü. Hamurunu aldığı yarım ekmek içine ka- şar peyniri, sucuk, domates dilimleri yerleştirıyor, sonra tsrtıyordu. Çayı herzaman taze. herzaman dem- liydi. Masaya oturur oturmaz çayımı ısmarlamış, bi- razdan gelecek sıcak ekmeğimi bekliyordum. Masa komşulanmın giyim kuşamlarından, davranışlarından buraya 'a/r'olmadıklananlaşıl(yordu. Sanki İstanbul'da, Boğaz'a bakan görkemlı otellerın bırınde. bir pazar 'brunch'nöa buluşmak için sözleşmışlerken, nasıl olmuşsa olmuş, kendilerini burada, Bozcaada'da bulmuşlardı... Bu çay bahçesine, 'bir şeyler atıştır- mak' için gelmişler, ama ne yiyeceklerine bir türlü ka- rar veremiyorlardı. Masamıza hizmet eden ortaokul öğrencisi çocuk. siparişimi getirdikten sonra, onla- ra, o gün büfede ne varsa hepsini bir bir saymış, ka- dının dördüncü kez sorduğu, "Başka bir şey yok mu?" sorusu üzerine usanıp gitmişti. Artık bizim ta- rafa bakmıyordu. Adamın gözleri, çocuğun üzerin- de, çevreyi tararken, kadın gözlerini ekmeğime dik- miş, hareketlerimi izliyordu. Yemek yerken izlenilme- nin verdiği o tuhaf duyguyla elimdekıni bir an önce yiyip bitirmeye çalışıyordum. Son lokmamdan son- ra kâğıt peçeteyle ağzımı silerken aynı anda sordu- \ar."Nasıldı?"... "Enfesti"dedim, "Hergünkügibien- festi..." Şimdi ikisinin de gözleri garson çocuktaydı. Oğlan gelmiyordu. Masa komşularım sinirlenmeye, söylenmeye başlamışlardı. Çocukla bir an göz gö- ze geldik. Göz kırptım. "Buyvrabi!"diyerek geldi. "Bak" dedim, "konuklar ne istiyorlar?" Daha bir süre bu masada oturacaktım. Günlük gazeteler adaya 10.30 vapuruyla geliyordu. Bayile- rin gazeteJeri teslim almaları, saymalan, ayırmalan en az yarım saati alıyordu. Tam, baribirkonu bulup sözaçayım... Vakitgeçer...' diye düşünürken bir gü- rültü koptu. Önce hiçbirimiz ne olduğunu anlama- dık. Dikkat kesilmiştik. Ses gittikçe yaklaşıyordu. ön masadakiler. onlann önündeki masalar başlannı bir kapısı caddeye açılan büfeye doğru çevirince biz de çevirdik. Beklemeye başladık. Seslerı şimdi daha iyi seçebiliyorduk. Bunlar, adım ve insan sesıydi. Bir- birine karışınca etkileyici bir gürültü çıkıyordu... Biraz sonra göründüler...Bellerindenyukarısıçıp- laktı. Altlarında hâki zemin üzerinde siyah, kahveren- gi, kirli sarı benekli komando pantolonları, ayakla- nnda postallar vardı. Koşar adım yürüyorlar, yürür- ken. "Herşey vatan için!.." diye bağınyorlardı. Ter- lemişlerdi. Masadaki güzel kadın korkmuş. yanında- ki adamın göğsüne sığınmıştı. Adam bir yandan ka- dınm şaçlartnı pi^şayıp opu sakınleştimneye,çalışıyor, bir yahdan'aâ, lekelerv'rse neyapanm' kaygısıyla,, üzerindeki beyaz keten gömleğinin yakalarını, kadı- nın yüzündeki 'fon dö ten'den, göz boyalarından korumaya çalışıyordu. O da ürkmüştü. Ikısınin de yüz- leri sararmıştı. "Olmaz böyle şey.. Olmaz böyle şey..." diyorlardı. Dayanamayıp, sordum. "Neden olmaz?" Bana baktılar. "Niçin olmasın?.. Bunlarbizim askerlerimiz. Sabah koşusu yapıyorlar..." Karşılarındakı sakallı, gözlüklü adamdan böyle bir tepki beklemiyorlardı. "Ama"dediler, "duymad/pız mı, nasılbağınyoıiar?.." "Herşey vatan için, diyonar" dedim, "Başka nasılba- ğırmalannı istiyorsunuz?.." Korkuları geçmemişti. "Korkmayın!" dedim, ''Onlar, ondokuzyirmiyaşında gençler... 'Vatan'derfrengerçek vatanıanlıyortar... Ya- ni bu adayı anlıyorlar... İki bin dörtyüz elli üç insanı- m, bağlannı; bağlanndaki tavşanları, tilkileri; gökle- rinde uçan mart/ları, şahinleri; denizianlıyorlar... Bu vatanı koruyohar..." Şaşkın şaşkın dinliyorlardı. "Baş- kalannın, olur olmadıkyerde, 'Her şey vatan içın' oV- ye bağırmalan siziyanıltmasın!" dedim, "Onlann va- tanı, bu 'vatan' değil!" Sinirlerimi bozmaya kararlıy- dılar. "Beyefendi" dedı kadın, "Ama turistlere ayıp olmuyormu?" ince kaşları kalkmıştı. "Niçin ayıp o/- st/n?"diyeyanıtladım, "Bozcaadalılar, siz, ben... Ya- nituristler, eğerburada rahatsak, onlarburada olduk- ları içın rahatız..." Adam, "Çokmilliyetçisinız!" dedi. Içimden, "Tam üstüne bastın!" dedim. Güldüm. An- laşamayacaktık. Kalktık. Hep birlikte gazete bayiine doğru yürüdük. 'Şamdan'larını, V;Va'larını aldılar. Ben de gazetemi aldım. Ayrılırken, kadın, "Herhalde bir daha buraya gelmeyiz..." dedi. "Isabet olurhanımefendi" dedim, "isabet olur!.." • • • Zafer Bayramımız hepimize kutlu olsun. {Faks: 0216- 418 84 10) BULMACA SEDAT YAŞAYA1V 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDA.\SAĞA: 1/ Gövde heyke- lı... Akdeniz yö- resine özgü bitki toplulugu. 2/Fel- sefede. bilgi ile varlık arasında ılişki kurduğu dü- şünülen kavram... Başlıca, temel ni- teliğindeolan. 3/ Bir gösterme sı- fatı...Çiftçılikte, toprağı ışleyerek 8 ürüne ortak olan Q kimse. 4/ Ye- y min... Yafma. çapul. 5/ Gemılerde tûrlü işlerde kullanılan bir tür demir ^ halka. 6/ Bahçe, bağ gı- 2 bi yerlerden toplanan 3 üründen arta kalanlar... Eski Türkler'de toplum- sal ve öfgütsel içerikli bü- 5 yük ziyafet. 7/Seyrek do- 6 kunrnuşbirkumaştürü... -, Eski dilde yüz, çehre. 8/ "Bizkimseyekin tutma- ^ yız/ âlem birdir bi- 9 ze'" fYunus Emre)... lnan- ma. gthenme. 9/ Yerden beiirli bir yükseklıkte yürümek için kullanılan ayaklık... Dökme demir. YUKARIDAN AŞAĞFYA: 1/Armut biçiminide Vietnam lavtası... Erkek keçi. 2/ Me- tin Eloğlu'nun bir şiirkitabı... Kâgıtlan bir arada tutmak. ıçın yapılmış çengeİ. 3/ Bir nota... Balık yumurtasıyla ya- pılan bir tür meze. 4/ Çölden esen rüzgâr... "Ben melamet hırkasını kendim gıydim egnime/Ar ü şişesini taşa çaldım kime ne" (Nesımi). 5/ Cehennem zebanısı. 6/ Dışi geyik... Izmir'in Kemalpaşa ilçesinin eski adı. 7/ Soylu- luk... Japon lirik dramı. 8/ Terbiyesi. görgüsü kıt.. Ceza- yir"debir!imankenti. 9/Duyuru... EgeBölgesi'ndebırdağ. s A R 1 K A N A T İ Y E L 1 K 1T A S N •G R •P i R M A D 1 M A K 11 O L A N A K 1E K L 1 Ğ •N A I M A O K | O 1R B | K J IA Ğ A IE L A 1 N C S B U R U N
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear